barbarları beklerken (john maxwell coetzee)
bir john maxwell coetzee romanıdır. ama öyle böyle bir roman değildir. insanı tüylerini diken diken eder, edebiyat aşkını yeniler, taptaze bir hale getirir, dünyayı anlamanın ve sonrasında kurtarmanın sözcüklerin gücüyle mümkün olabileceğini anlamasına yardımcı olur. büyük romandır, okundukça daha da büyür.
büyük yunan şair kavafis’in aynı isimli şiirinin sadece son kısmını okuduğunu söyleyen coetzee bize eşsiz bir yorum sunmuştur bu romanla. şiirin son kısmı şöyle:
peki, biz ne yapacağız şimdi barbarlar olmadan?
bir çeşit çözümdü onlar sorunlarımıza
sahiden barbarlar olmasa ne yapardık biz dünya ahalisi olarak? sorunlarımıza nasıl çözümler bulurduk? mecburen kendimize düşman olarak yeni barbarlar yaratırdık. şimdi yazarken fark ettim de zaten durmadan bunu yapıyoruz.
iki bacaklı olanları düşman edinmeye karar verdiğimizden beri george orwell’ın kehanetleri ile korkulu düşlerden uyanıyoruz dev bir böceğe dönüşecek cesareti bile gösteremeden.
çok da zor bir şey değil insanlık için kendine barbarlar yaratmak. birkaç küçük formülle iş kolaylıkla çözülebilir. ten rengine bakarak en kestirme yoldan bir barbar oluşturulabilir, ırka göre yaratmak da mümkündür ama bu biraz zaman alacaktır. siyasi görüşe göre, cinsiyete göre, dini inanca ya da inançsızlığa göre de barbar inşaası gerçekleştirebilir. insan niyet etsin yeter. yeter ki istesin insan! kötü olan her şeyi yapmaya muktedirdir.
barbarlarımız olmadan yapamayız biz çünkü bize bir düşman gerek. bizim bir savaşımız var: düşmanını arayan savaş. aslolan savaştır, düşman nasıl olsa bulunur.
vietnamlı barbarları unutmadık mesela, uygur türklerinin barbarlığını,kızılderililerin bar bar bağırdıkları savaş naralarını, afro-amerikalıların simsiyah barbarlığını, cezayir’de fransa’ya karşı yapılan barbar ayaklanmalar hala aklımızda. ikiz kulelere saldıran barbarlarla ilgili kafamız karışık çünkü suçu tam olarak birine yıkamadığımız için genel olarak müslüman barbarları seçmeyi tercih ettik. her kimse o barbar, bize çok iyiliği dokundu çünkü barbarlar savaş ekonomisini canlı tutar. konu onların barbar olup olmadığı değildir, bizim onlara barbar dememiz yeterlidir.
coetzee hayali bir sınır bölgesinde barbarları bekleyen insanları anlatır. barbarlar o kadar korkunçtur ki onları görmeseler bile hissederler ne kadar ürkütücü olduklarını, onlara bir şey yapmamış olsalar da bir savaş hazırlığı içinde olma ihtimalleri her zaman vardır.
barbarları beklerken duyduğumuz korku şiddetle bastırılabilir ancak. bunun içindir ki bir albay sınır bölgesine gelir ve sahip olduğu tüm kudretle bölge halkını barbarlara karşı korur.
biz de bekleyelim barbarlarımızı zira onlar olmadan biz birer hiçiz.
büyük yunan şair kavafis’in aynı isimli şiirinin sadece son kısmını okuduğunu söyleyen coetzee bize eşsiz bir yorum sunmuştur bu romanla. şiirin son kısmı şöyle:
peki, biz ne yapacağız şimdi barbarlar olmadan?
bir çeşit çözümdü onlar sorunlarımıza
sahiden barbarlar olmasa ne yapardık biz dünya ahalisi olarak? sorunlarımıza nasıl çözümler bulurduk? mecburen kendimize düşman olarak yeni barbarlar yaratırdık. şimdi yazarken fark ettim de zaten durmadan bunu yapıyoruz.
iki bacaklı olanları düşman edinmeye karar verdiğimizden beri george orwell’ın kehanetleri ile korkulu düşlerden uyanıyoruz dev bir böceğe dönüşecek cesareti bile gösteremeden.
çok da zor bir şey değil insanlık için kendine barbarlar yaratmak. birkaç küçük formülle iş kolaylıkla çözülebilir. ten rengine bakarak en kestirme yoldan bir barbar oluşturulabilir, ırka göre yaratmak da mümkündür ama bu biraz zaman alacaktır. siyasi görüşe göre, cinsiyete göre, dini inanca ya da inançsızlığa göre de barbar inşaası gerçekleştirebilir. insan niyet etsin yeter. yeter ki istesin insan! kötü olan her şeyi yapmaya muktedirdir.
barbarlarımız olmadan yapamayız biz çünkü bize bir düşman gerek. bizim bir savaşımız var: düşmanını arayan savaş. aslolan savaştır, düşman nasıl olsa bulunur.
vietnamlı barbarları unutmadık mesela, uygur türklerinin barbarlığını,kızılderililerin bar bar bağırdıkları savaş naralarını, afro-amerikalıların simsiyah barbarlığını, cezayir’de fransa’ya karşı yapılan barbar ayaklanmalar hala aklımızda. ikiz kulelere saldıran barbarlarla ilgili kafamız karışık çünkü suçu tam olarak birine yıkamadığımız için genel olarak müslüman barbarları seçmeyi tercih ettik. her kimse o barbar, bize çok iyiliği dokundu çünkü barbarlar savaş ekonomisini canlı tutar. konu onların barbar olup olmadığı değildir, bizim onlara barbar dememiz yeterlidir.
coetzee hayali bir sınır bölgesinde barbarları bekleyen insanları anlatır. barbarlar o kadar korkunçtur ki onları görmeseler bile hissederler ne kadar ürkütücü olduklarını, onlara bir şey yapmamış olsalar da bir savaş hazırlığı içinde olma ihtimalleri her zaman vardır.
barbarları beklerken duyduğumuz korku şiddetle bastırılabilir ancak. bunun içindir ki bir albay sınır bölgesine gelir ve sahip olduğu tüm kudretle bölge halkını barbarlara karşı korur.
biz de bekleyelim barbarlarımızı zira onlar olmadan biz birer hiçiz.
devamını gör...
160 boyunda kızıl saçlı yeşil gözlü ince belli hafif sarışın kız
devamını gör...
jüpiter
roma mitolojisi'nde tanrıların kralıdır. yunan mitolojisi'nde zeus'dur.satürn'ün oğludur.bir gök tanrısı olarak şimşek ve yıldırımı yapan ve savaşta zaferi getiren olarak bilinir.
devamını gör...
parası olanın eğitiminin eğitimi olanın ise parasının olmaması
bilgisi olanın yetkisi, yetkisi olanın bilgisi olmaması ile oldukça benzer bir durumdur.
devamını gör...
kibar insanı zayıf görmek
belli bir seviyeye ulaşamamış olmakla birlikte kendinden bihaber yaşayan ahmaklara özgü bir tavırdır kanımca .
devamını gör...
herkes 07 kullanırken 05 kullanan kişi
"her sınıfta vardır bu salaktan", "marjinal olma çabası", "mallık"
eleştiri yaparken bu yukarıdaki kelimeleri kullanarak ben ve benim gibi 0.5 uç kullananları hunharca gömen çok değerli yazar arkadaşım. her ne kadar uç üzerinden karakter tespiti yaparak benim takdirimi kazanmış olsanız da sorunun derinine inip 0.5 uç ve onu kullanan biz mallar size ne yaptı diye düşüncelere dalmak isterim şayet size göre de uygun olursa ve bu karakter haneme ekstra bir mallık olarak yansımayacak ise? çünkü ben bundan sonra sizden destur almadan çok affedersiniz tuvalete bile gidemem o kadar isabetli bir tespitte bulunmuşsunuz...
en derin saygılarımla!
eleştiri yaparken bu yukarıdaki kelimeleri kullanarak ben ve benim gibi 0.5 uç kullananları hunharca gömen çok değerli yazar arkadaşım. her ne kadar uç üzerinden karakter tespiti yaparak benim takdirimi kazanmış olsanız da sorunun derinine inip 0.5 uç ve onu kullanan biz mallar size ne yaptı diye düşüncelere dalmak isterim şayet size göre de uygun olursa ve bu karakter haneme ekstra bir mallık olarak yansımayacak ise? çünkü ben bundan sonra sizden destur almadan çok affedersiniz tuvalete bile gidemem o kadar isabetli bir tespitte bulunmuşsunuz...
en derin saygılarımla!
devamını gör...
güne bir alıntı bırak
insanın, kendi kötülüğünden kaçınmaya çalışmaması -ki bu olanaklı bir şeydir- ama başkalarının kötülüğünden kaçınmaya çalışması -ki bu olanaksız bir şeydir- ne gülünç.
düşünceler, marcus aurelius
düşünceler, marcus aurelius
devamını gör...
anayasamız kuran olsun
şeriat kanunları ile yönetilmek isteyenlere kötü haber: kuran'da kul hakkına girmek, yalan söylemek, gıybet etmek, hırsızlık yapmak, kısaca pek çok kötülük yasak. yani bilin de, "şeriat şeriat" diye bağırırken bir gelir, artık elinizi mi keserler kafanızı mı bilmem. zira inandığınızı söylediğiniz dinden pratikte pek bir uzaksınız... sadece ramazan'da oruç tutup cumaya gidince müslüman olunmuyor.
(bkz: münafık)
(bkz: münafık)
devamını gör...
hissedilen yaş
ruh yaşı denen nane. ruh yaşlanmıyor diyorlardı da, doğruymuş. bunu ancak yaş aldıkça anladığımızı düşünüyorum. ve bu ruh yaşı gerçekten insanı kandırıyor. dağı oyacak istek var ama yapacak güç yok. yoksa hep, her türlü yaş 17 yani.
devamını gör...
akrasia etkisi
akrasia, en basit anlamıyla "erteleme hastalığı"dır. akrasia etkisi, daha iyi olan kararlarınıza karşı hareket etme durumudur. başka bir şey yapmanız gerektiğini bildiğiniz halde, onun yerine diğer bir şeyi yapmanızdır.
devamını gör...
normal sözlük'ün gececi yazarları
kafa sözlük online listesine şöyle bir baktım da; hate yok, hame yok, yoldaş benjamin franklin yok.
tanım: eksilen yazarlardır.
edit: en azından eyluling bizimle.*
tanım: eksilen yazarlardır.
edit: en azından eyluling bizimle.*
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar

cesaretim bir süredir gözaltında
ihzar müzekkeremi kendim yazdım
tehlikeli sayılmam artık.
kalbimin kalın bir kitabın arasında kuruttum
onu orada
beş parmaklı bir çınar yaprağı gibi unuttum.
kalbim!
şiirimin hacer’ül esved taşı
hadi ama baylar,
bakın kaldıramıyorum,
yardım edin de şunu yerine koyalım *
devamını gör...
esen günay
dublajcı ve dublaj yönetmeni. 1943-2018 yılları arasında yaşamıştır.
pek az fotoğrafı var kendisinin, sokakta görseniz tanımazdınız yani o derece az bilinen bir siması vardı. velakin sesini sadece dublajlı film izleyenler değil, tüm yeşilçam sevenler gayet iyi tanır. yerli yabancı birçok filme sesiyle renk katmıştır. yabancı film olarak da the good, the bad and the ugly'de clint eastwood, rambo'da sylvester stallone, çağrı'da hz. zeyd ("çanı hıristiyanlar kullanır" diyen) hatırlanacağı başlıca yabancı işleri (batman serisinde de alfred'i seslendirmiş galiba, sanırım bu (gbkz: jack napier)'i jack nicholson'un oynadığı seride oluyor).
yerli sinemadaysa ferdi babayla özdeşleşmiştir. birkaç filmi dışında tüm filmlerinde ferdi tayfur'u seslendirmiştir. örnek olarak huzurum kalmadı filmini verelim. ayrıca cüneyt arkın, kadir inanır, tarık akan, fikret hakan, faruk peker, kenan kalav gibi aktörler de esen abinin sesiyle başrol oynamışlardı. keza dışses olarak ta birçok televizyonda sesini duymak mümkündür. seks filmleri döneminde seslendirdiği bir film tanıtımıyla örnek verelim (dikkat: aşırı küfür içerir).
esen abi son zamanlarında alzheimer teşhisi konana kadar çalışıyordu. vodafone markasının kurumsal sesiydi mesela, "fark var!" sloganlı serilerde sesini duyardık. ayrıca tv8'in de bir dönem tanıtımlarını seslendiriyormuş. hangi dönem olduğunu hatırlamıyorum ama, acun zamanı mıydı, daha önce mi?
pek az fotoğrafı var kendisinin, sokakta görseniz tanımazdınız yani o derece az bilinen bir siması vardı. velakin sesini sadece dublajlı film izleyenler değil, tüm yeşilçam sevenler gayet iyi tanır. yerli yabancı birçok filme sesiyle renk katmıştır. yabancı film olarak da the good, the bad and the ugly'de clint eastwood, rambo'da sylvester stallone, çağrı'da hz. zeyd ("çanı hıristiyanlar kullanır" diyen) hatırlanacağı başlıca yabancı işleri (batman serisinde de alfred'i seslendirmiş galiba, sanırım bu (gbkz: jack napier)'i jack nicholson'un oynadığı seride oluyor).
yerli sinemadaysa ferdi babayla özdeşleşmiştir. birkaç filmi dışında tüm filmlerinde ferdi tayfur'u seslendirmiştir. örnek olarak huzurum kalmadı filmini verelim. ayrıca cüneyt arkın, kadir inanır, tarık akan, fikret hakan, faruk peker, kenan kalav gibi aktörler de esen abinin sesiyle başrol oynamışlardı. keza dışses olarak ta birçok televizyonda sesini duymak mümkündür. seks filmleri döneminde seslendirdiği bir film tanıtımıyla örnek verelim (dikkat: aşırı küfür içerir).
esen abi son zamanlarında alzheimer teşhisi konana kadar çalışıyordu. vodafone markasının kurumsal sesiydi mesela, "fark var!" sloganlı serilerde sesini duyardık. ayrıca tv8'in de bir dönem tanıtımlarını seslendiriyormuş. hangi dönem olduğunu hatırlamıyorum ama, acun zamanı mıydı, daha önce mi?
devamını gör...
rosetta taşı
rosetta taşı m.ö. 305 - m.ö. 30 yılları arasında mısır'ı yöneten hellenistik ptolemaios hanedanlığı'nın yazıt taşıdır.
antik mısırlılarla ilgili bir çok şey tam bir gizemdi. ‘firavunların kutsal metinleri’ olarak adlandırılan hiyerogliflerde ne yazdığı bilinmiyordu.
mühendis yüzbaşı bouchard, 1799’da “reşit kasabası” yakınında yazılı bir taş buldu. taşa, fransızlar’ın “rosetta” dediği reşit kasabası nedeniyle “rosetta taşı” adı verildi. 118 cm uzunluğunda, 77 cm genişliğinde, 30 cm kalınığında ve 762 kg ağırlığındadır.
taş, kahire’ye gönderilerek fransızlar’ın kurduğu “mısır enstitüsü”nde incelendi. bu siyah granit taşın üzerinde 3 farklı dille yazılmış metin bulunmaktaydı: en başta hiyeroglif yazısı, ortada bilinmeyen başka bir dil ve en alttaysa antik yunanca bir metin vardı.
bilinmeyen dilin çözülmesiyle rosetta taşının rahiplerin toplantısını özetleyen bir ferman olduğu ortaya çıktı. fermanın başlangıcında, kral’ın mısırlılara ve ülkesine olan sevgisinden bahsedilmekte ve kral övülmektedir. vergi borçlarının affedildiği anlatılmaktadır.
şifreyi çözen jean-francois champollion bu taşta bulunan ve özel isimler içerdiği saptanan kartuşlardan, eski mısır koptik dilinden, yunanca çeviriye sahip olan filay dikili taşından ve mısırlı tarihçi monetho’nun mısır firavunlarınının soy ağacını çıkarırken anlattıklarından yola çıkarak geniş bir dilbilim çalışması yürütmüştür.
ve hiyerogliflerde yazılanlar çözülmüş, dünyanın bilinmeyen 3.000 yıllık tarihini aydınlanmıştır.
bu taş eski zamanlarda bile toplumsal kargaşanın ekonomik sıkıntılar ve artan vergilerden kaynaklandığına dair bilgiler içermektedir. halk fakirleşirse isyan çıkartır, kral tahtının gideceğini anlarsa halkı çok sevdiğini söyler, vergi affı yapar.
"halk cebindeki para azalınca kral falan tanımaz."
antik mısırlılarla ilgili bir çok şey tam bir gizemdi. ‘firavunların kutsal metinleri’ olarak adlandırılan hiyerogliflerde ne yazdığı bilinmiyordu.
mühendis yüzbaşı bouchard, 1799’da “reşit kasabası” yakınında yazılı bir taş buldu. taşa, fransızlar’ın “rosetta” dediği reşit kasabası nedeniyle “rosetta taşı” adı verildi. 118 cm uzunluğunda, 77 cm genişliğinde, 30 cm kalınığında ve 762 kg ağırlığındadır.
taş, kahire’ye gönderilerek fransızlar’ın kurduğu “mısır enstitüsü”nde incelendi. bu siyah granit taşın üzerinde 3 farklı dille yazılmış metin bulunmaktaydı: en başta hiyeroglif yazısı, ortada bilinmeyen başka bir dil ve en alttaysa antik yunanca bir metin vardı.
bilinmeyen dilin çözülmesiyle rosetta taşının rahiplerin toplantısını özetleyen bir ferman olduğu ortaya çıktı. fermanın başlangıcında, kral’ın mısırlılara ve ülkesine olan sevgisinden bahsedilmekte ve kral övülmektedir. vergi borçlarının affedildiği anlatılmaktadır.
şifreyi çözen jean-francois champollion bu taşta bulunan ve özel isimler içerdiği saptanan kartuşlardan, eski mısır koptik dilinden, yunanca çeviriye sahip olan filay dikili taşından ve mısırlı tarihçi monetho’nun mısır firavunlarınının soy ağacını çıkarırken anlattıklarından yola çıkarak geniş bir dilbilim çalışması yürütmüştür.
ve hiyerogliflerde yazılanlar çözülmüş, dünyanın bilinmeyen 3.000 yıllık tarihini aydınlanmıştır.
bu taş eski zamanlarda bile toplumsal kargaşanın ekonomik sıkıntılar ve artan vergilerden kaynaklandığına dair bilgiler içermektedir. halk fakirleşirse isyan çıkartır, kral tahtının gideceğini anlarsa halkı çok sevdiğini söyler, vergi affı yapar.
"halk cebindeki para azalınca kral falan tanımaz."
devamını gör...
sözlükte yazar kovalamak
sözlüğe geldiğimden beri gerçekleştirdiğim eylemdir. sevdiğim yazarlar ne yazmış diye kovalıyorum hiç affetmiyorum.
devamını gör...
gece denize girmek
ben en çok bunu özledim be sözlük :(
muhteşem bir hissiyat,hiç kimse yoktu harika tertemiz bir koyda sabaha kadar denizde vakit geçirirdim, bunu geçen yazda koronadan dolayı yaşayamadım.
denizde gece 12-1 suları sırt üstü uzanır, ayın ve yıldızlara bakarak, denizin akıntısıyla inanılmaz hisler vuku bulur.
yoo ağlamıyorum, gözüme deniz suyu kaçtı..
muhteşem bir hissiyat,hiç kimse yoktu harika tertemiz bir koyda sabaha kadar denizde vakit geçirirdim, bunu geçen yazda koronadan dolayı yaşayamadım.
denizde gece 12-1 suları sırt üstü uzanır, ayın ve yıldızlara bakarak, denizin akıntısıyla inanılmaz hisler vuku bulur.
yoo ağlamıyorum, gözüme deniz suyu kaçtı..
devamını gör...
helldorado
helldorado, 1996 yılında, norveç’in kuzey denizi'ne bakan şehri stavanger’de kurulan müzik grubudur.
en popüler parçası a drinking song'dur.
*
en popüler parçası a drinking song'dur.
*
devamını gör...
şemsiye ile uçan adam
uzaya giden ilk türk vatandaşı.
devamını gör...