ünlü sovyet yönetmen andrei arsenyeviç tarkovsky' nin filmi olup orjinal adı olan zerkalo rusçadada ayna demektir. yönetmenin kendi iç dünyasını anlatan otobiyografik diyebileceğimiz filmdir.

yanan ev sahnesi rönesans tablosu güzelliğinde olan filmdir. ateş ve suyun bu kadar güzel resmedildiği bir resim tablosu var mı bilmiyorum ama sinemada böyle sahneleri görünce sinema için sanattır demekten kendimi alamıyorum.

yönetmenin üzerinde en fazla kafa patlatılması gereken filmidir, çünkü belli bir konusu yoktur, çekim tekniği olarakta sürrealist bir tonu vardır.

filmde dış ses olarak duyduğumuz tarkovski’ nin babası olan arseni tarkovski’ nin şiirleri filmde önemli rol oynar. tarkovsi filmini “kadınları ve çocukları birleştiren bir adamı konu alan bir film” olarak tanımlar. bu adam, savaşa gitmesi sebebiyle ailesinden uzak kalan babasıdır. varlığı ya da yokluğuyla geriden bırakılanların hayatını doğrudan etkileyen baba figürü bu şiirlerle anlatılır.

film aralarında nuri bilge ceylan' ın da olduğu michael haneke, pawel pawlikowski, agnieszka holland ve jan troell gibi sanat flmi yönetmenlerin favori filmlerindendir.
devamını gör...

bunlarda bir tek kendilerini namuslu sanıyor. ulan her insan eşini kıskanıyor. fizik kanunu gibi bir şey bu.

kaldı ki bu yobazlardaki iyi olan her şeyi sahiplenip kötü olanı sürekli başkalarına kakalama sevdası cidden mide bulandırıcı.
devamını gör...

yıllardır bakıp büyüttüğünüz ve üniversite için ayrı kaldığınız muhabbet kuşunuzun öldüğünü evden gelen bir telefonla öğrenmek.
devamını gör...

nusr-et'e alternatif aradığımız et lokantalarının isimlerinin bulunduğu başlıktır.
(bkz: işte cesar-et işte feras-et işte fazil-et)
devamını gör...

imgyukle.com/i/NGpgpR
umarım yüklemeyi başarmışımdır
fincanda kahve yapınca fincanın patlamayacağını öğrenmiş ve anneme yakalanmadan bunu test etmeye çalışmaktayımdır.
devamını gör...

bir evlat annesinin kokusunu onlarca koku içerisinden ayırt edebilir ve bir anne evladının kokusunu binlerce bebek arasından. anne ve evlat kokusu üzerine koku tanımıyorum.
devamını gör...

bakınız bu adam başka bir adam. değişik bir adam. karısının ölümünden sonra adam gibi almış eline gitarı. çalmış, sürekli çalmış, parmaklarını kanatana kadar çalmış. gitarla bütünleşene kadar durmadan çalmış. anlatılanlara göre bir kere duyduğu bir şarkıyı aradan zaman geçmiş olsa dahi hiç tereddütsüz çalar arkasından da şarkıya kendinden eklemeler yapar ve daha farklı şekilde yeniden yorumlarmış. adam cover işlerine o dönemde hızlı sürüm giriş yapmış anlayacağınız. sonrasında ilk iletide altının çizildiği gibi sırra kadem basmış. henüz öyle ahım şahım tanınmıyorken, bildiğiniz buhar olmuş adam. kimileri kayıp babasını aradığını söylemiş. kimileri hakkında başka başka dedikodular üretmiş. ama bilinen tek gerçek johnson'ın 1 sene kadar ortalardan kaybolduğu. sonrasında tekrar ortaya çıktığında herkesi hayretlere düşüren bir kalitede çalmaya başladığı fark edilmiş. adam bir senede virtüözlük mertebesine ulaşmış. hal böyle olunca mevzunun ortaya çıktığı yıllarda düşünülünce hakkındaki efsaneler almış yürümüş. derler ki; robert johnson bir gece yarısı canı sıkkınken ormanlık bir alana gitmiş, burada şeytanla karşılaşmış ve dünyanın en iyi blues virtüözü olabilmek için ruhunu şeytana satmış. bu antlaşma sonrası şeytan bey johnson'dan gitarını istemiş ve gitarı kendisi akort ederek, johson'a geri vermiş. bu akort etme stilini de johnson'a o gece bizzat kendisi öğretmiş. müzik şeytanın işi zaten. yani anlayacağınız johnson bu işleri temelden kapmış.

zaten şu dünyada farklı, yetenekli, üst düzey ne kadar adam/kadın varsa hepsi ruhunu şeytana satmıştır. ortalama değillerdir çünkü. başkadırlar, farklıdırlar ve bu farklılığın bir sebebi olmalıdır. ortalama insan içinse böyle adamlar tehlikelidir. bilineni, alışılmışı zorlayanı/aşanı yaftalarlar. çünkü bilmediklerinden ve farklılıklardan korkarlar. işte robert abimizin de başına bu gelmiştir. gitarını nasıl akort ettiğini çözemeyen diğer müzisyenler de, onun şeytanın müzisyeni olduğu şeklinde konuşmaya başlayıp, ipini çekmişler. tabi bunda robert abimizin de günahı yok değil. biraz kendine dönükmüş, kendisinin gitar çalışını dikkatle izleyen birini görünce çeker gidermiş. yeteneğinin/tekniğinin kopyalanmasını istemezmiş. bir de bazı şarkı isimleri faul. ''devil and me'' gibi * adam aslında ince görmüş ama kalın kafalara bir şeyleri sokmak zor olduğu için hakkında çıkan dedikodularda bu tarz şarkı isimleri referans olarak gösterilmiş.

neyse siz milleti boş verin ağızları torba değil ki büzesiniz. adam cidden büyük sanatçı. düşünün o dönemde şarkılarınızı kayıt etmeniz için şarkı başına 3 dakikanız var zira o dönemdeki kayıt cihazları daha fazla çalışırlarsa, aşırı ısınıp kendilerini imha ediyorlarmış. adam o zamana kadar yaptığı şarkıları bir otel odasında peşi sıra çalıp kayıt ediyor. tabi o zamanlar cepte para da pek yok. tek atımlık kurşunu var yani ve işi başladığı gibi bitiriyor. sekmez gitarından fırlayan en hızlısıymış hepsinin. bakın blues alemi onca büyük müzisyen gördü. john lee hooker, muddy waters, bb king, willie dixon vs. hepsi de büyük sanatçı. ama hiç birisi bu enteresan adamın ulaştığı efsane olma noktasına ulaşamadı. hepsi tanındı, hepsine saygı duyuldu ama robert johnson ismi kaldı bir şekilde tepelerde. hem de 27 yaşında ölmesine rağmen. deep purple,led zeppelin, bob dylan, zz top, b.b. king ve daha niceleri onun şarkılarını yeniden yorumladılar. yani dolaylı yoldan hepsi ruhunu şeytana sattı *

şuraya bir kaç şarkısını iliştirivereyim; yalnız bazı şarkı isimlerine dikkat *







devamını gör...

meşaleleri yakın, abdülhamit'i savunacağımız günler de yakındır.*
devamını gör...

an itibariyle teşrif ettiğim yayındır.*
devamını gör...

yıllar önce, uyuz alt kat komşumuzun, balkonda petekli bal sakladığı bir sıra, o balkonu bulamayan az akıllılarının bizim balkonda fink atanları.
bir gün, bir tanesini haşin bir gazete darbesi ile yere serdim.
kızlardeşim sen git, yalınayak o arının üzerine bas. öyle bir çığlık attı öyle bir çığlık attı. arı kardeş öldükten sonra da sokabiliyormuş onu öğrendik.
kardeşimin 3 gün okula gidemedi.
büyükler bana çok kızdı.
o gün bu gün, öldürdüğüm arıyı en yakın
çöpe atarım.
devamını gör...

"ben bu çağdan nefret ettim. etimle, kemiğimle nefret ettim." cahit zarifoğlu
devamını gör...

sözlüğümüzün yeni olsa da kendini göstermiş yazarlarındandır. kendisi bir kitap insan. ayaklı kütüphane adeta. kitap meraklısı iseniz uğramanız gereken bir profil. buralarda hep var olması ve sözlüğümüzü daha da güzelleştirmesi dileğiyle.
devamını gör...

daha bugün sevdiceğimle andık bay c’yi, sonra konu oblomov a geldi.
zebercet’i tabii ki unutmadık.

kitap konuşabileceğiniz kişiler olsun hayatınızda!
devamını gör...

hatırlamadığım ya da bastırdığım dönemdir benim için.
devamını gör...

dikkate alınmaması gereken bir yazar. mesajlarını engellemiştim çok önceleri, rahatsız etmişti zira.

ayrıca şeriat yaşamak istiyorsa yallah arabistana diyorum kendisine.

zaten kendisinden olsa olsa ahlak zabıtası olur.
devamını gör...

sosyal fobi ya da sosyal anksiyete... başlığı görünce kendimi buraya ait hissettim. küçüklüğümden beri hep utangaç oldum. daha doğrusu hayat koşulları beni utangaç hale getirdi. ta ki, geçen sene cesaretin ne kadar önemli olduğunu anlayana kadar. bir dizi sayesinde bunun üzerine düşünmüştüm, sonra çevremde ki bazı insanların da böyle olduklarını fark ettim. hiçbir bilgi birikimine sahip olmayıp, sadece -aptal- cesaretleri sayesinde bi' çok şeyi başarmış insanları gördüm. ve dedim ki, ben bu insana kıyasla daha aklı başı yerindeyim, ama hep kaybediyorum. akılsızın teki sırf bir saniye düşünmeden hareket etti diye benden başarılı oluyor. kafama dank etti ve ardından güzel bir küfür ettim. artık siz buraya hangisini yakıştırırsanız. o günden beri çok düşünmüyorum ne diyeceğimi, ne yapacağımı; çünkü zaten kendimi tanıyorum ve başarıyı o insanlar kadar bende hak ediyorum. her şey kendini tanımakla başlar, tabii bende hala ara sıra bocalıyorum. içime kapanıyor tek bir söz söyleyemiyorum. lakin şöyle güzel bi' günde (benim için güzel hava koşulları değildir) tek başıma dışarı çıkıp, bir parkta kitap okumak. ah, o işte beni topluyor...
devamını gör...

aile muhabbetidir. bu muhabbete başladığı an soğurum. kimsenin ailesiyle olan anılarını merak etmiyorum. komikmiş gibi eğlenceli eğlenceli anlatmaları zaten hepten berbat, coşkuyla anlatirken susturamıyorsun da.
devamını gör...

o zaman aynı türk iş gücü neden türkiyeyi geliştirmedi diye* adama sorarlar aga.
devamını gör...

onu büyük yazar yapan en önemli etkendir.
karakterler gerçektir iğrençtir rezalettir ve son derece yaşamın içindendir.
en basit durumları sorun haline getirmesi onu çok büyük bir yazar yapıyor. ölüler evinden anılar kitabını okuyorum ilk 100 sayfa bitti tam olarak 100 sayfa okudum ve yarın 100 sayfa daha okuyacağım ben hayatımda bu kadar detaylı karakterler bu kadar büyük bir gözlem yeteneği görmedim.
adam her şeyi o kadar iyi sorun haline getiriyor ki sürgün ediliyor.
gerçek yaşantısında da böyleymiş bu kitaplarına da yansımış.
devamını gör...

kıyısından köşesinden az buçuk kırılmış olan insan, sahici bir yürek taşıyorsa kırılmanın kalpte yarattığı sarsıcı durumun farkındadır. zaten bu durumun farkında olmasına rağmen kırmaya devam etmesi, kötülüğün bir başka yorumu olarak düşünülebilir. bu, kırılmış olmanın tecrübesiyle kırıcı olmaktan korkmak durumu. bunu tecrübe etmeden, yalnız ve sadece insan yüreğinin yüceliğini kavradığı için kırmaktan çekinenler ise bize çok uzaktan selam dururlar.
t: karşısındaki insanın da kendisininki gibi ponçik bir kalbi olduğunu kavramış olma durumu.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim