"ya biri ben sayarken elimden alıp kaçarsa?" paranoyasıyla hiç olamadığım insan türüdür. onun yerine hızlıca alıp cüzdanım koyduktan sonra yol boyunca "ya eksik verdiyse, keşke saysaydım" diye düşüne düşüne kendimi yemek her zaman tercih ettiğim diğer saçma opsiyondur.
devamını gör...

öyle durup bana susma,
yorma!
gidiyorum ben bilerek severek,
ağlama karşımda ne var ne gerek?
bile bile sevip terkeder mi insan?
bitti diyorum üstünü çizerek...
**
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

dostlar;
bir kere bile selamlaşmadık.
ama aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz.
günaydın,mutlu günler...
devamını gör...

kurtlar uzun süre av bulamadıkları zaman toplanıp sürünün en güçsüz gördükleri üyesini yerlermiş. "kurtlar sofrası" deyimi buradan gelir.
devamını gör...

hücre ölüm mekanizmalarından biridir.kromatinin nükleus kenarında kümelenmesi apoptozun en tipik mikroskopik özelliğidir. apoptoz hücrede kaspaz aktivasyonu ile sonuçlanır. intrensek ve ekstrensek olmak üzere iki yol bulunur ve ortak yolda kaspaz-3 bulunur.
apoptozda inflamasyon yoktur,aktif atp kullanılır,fizyolojik veya patolojik olabilir,jel elektroforezinde merdiven paterni görülür ve membran son ana kadar intaktır.
devamını gör...

bu ülkeyi rakı içen adam kurdu, öncelikle bunu kendisine söylemek istiyorum. ayık olup da ülkeyi batıranlar, krize sokanlar var. bunlara da bir şey söylemek ister misiniz? yemez ama tabi. siz daha çok batıranları yalayın, işiniz bu zaten!
devamını gör...

mustafa ceceli. kişisel bir sinirim var adama (bkz: tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok)
devamını gör...

çocuklarım, hepinizi aynı seviyorumdur. duruma göre birini muhakkak daha çok seviyordur.
devamını gör...

tanım: en sevdiğim metal grubu.

yaklaşık 8 senedir metal müzik dinliyorum bifiil. birçok subgenre keşfetmiş, denemiş ve kıyıda köşedeki gruplar dışında genel hatları ile hakim olduğumu düşündüğüm bir müzik türü kendisi. kendimi ve ruhumu salt metal ile sınırlandırabileceğimi söyleyemem; ancak hayatımın, müzik külliyatımın ve zevkimin önemli bir ögesi.

bu girizgahı yaptıktan sonra biraz tanıtayım size grubu. 86 yılında kuruluyorlar. 88 yılında ilk albümlerini yani in battle there is no law'u çıkarıyorlar. kayıt kalitesi ve temponun yüksekliğiyle death metalden ziyade grindcore bir havada olsa da şarkılardaki rifflere baktığınızda hele ki o dönemin gruplarından çok daha oturaklı, çok daha ''yaldır yaldır geldiği'' ve temposuna göre sert kaçtığı görülebilir.

nitekim ikinci albümleri olan realm of chaos'ta bu oturaklı hal gözlemlenecektir. through the eye of terror, world eater gibi şarkıları içine barındırır bu albüm. şarkı sözlerinde de oturaklılık görülmekte, ses kalitesi olarak da ilk albüme oranla fersah fersah ilerdedir bu albüm. özellikle world eater'ın riffi kendi çapında bir üne de sahiptir diyelim.

üçüncü albümleri war master ise kendi şanın metal scene'inde gösterdiğini söyleyebileceğimiz albümdür. birçok grubu etkilediğini söyleyebiliriz bu albümün. mesela unleashed upon mankind'a dying fetus 2011 çıkışlı tribute albümü olan history repeats'te yer vererek harika bir jest yapmıştır. (bu arada o albümde cannibal corpse'un eaten back to life albümünden born in a casket'in coverı da mevcuttur ve inanılmaz güzeldir. zaten başlı başına çok iyi bir albümdür o. napalm death'e de pestilence'a da dehumanized'a da atıfta bulunmuş şarkılar ustaca seçilmiş vs). albümde çok enteresan bir şarkı vardır cenotaph diye, ki ep olarak da çıkarmışlardı diye biliyorum. o şarkının riffi ile son albümleri olan those once royal bir de bir şarkı daha vardı o aşırı benziyordu. baktım şarkıya da bulamadım. o cenotaph'deki tını sanki grubun ruhunun özeti gibidir. artan baskıya ve acıya karşı kişinin önce acıya reaksiyon vermek yerine acıyı içselleştirip hissetmesi; ardından odaklanıp tüm gücüyle karşı koyması ve o öfkeyi ellerinle kavramak ve sahip olduğun ''güç''ün müthiş bir dışavurumu gibi tınısı. gerçi böyle deyince pantera'nın vulgar display of power albümü geldi aklıma. kendisi pantera'nın en iyi ya da hani en iyi iki albümünden biri falandır. o albümün kapağındaki yumruk tasviri gerçekten harikadır. başlı başına bir sanat eseridir. bolt thrower'ın da kesinlikle bu çizgide bir grup olduğunu söyleyebilirim.

fourth crusade yine çok iyi bir albüm. aynı isimli şarkının introsunu dinlerken elindeki ağırlığa bakıp ben bu ağırlığı kaldıracağım'ın kararını vermek ve riffi başladığı anda son gücüne kadar uygulamak diyorum. harikadır. bazen sırf bu yüzden salona gittiğim bile oluyor, öyle bir his. bu şarkının hususunda bir şey söylemek istiyorum; fark ettiyseniz grubun herhangi bir şarkısının solosunu övemedim. niyeyse birçok grupta bununla alakalı bir sıkıntı var. çok ender bazı grupların bazı şarkılarında insanın ruhuna dokunacak seviyede. bir istisna olarak chuck shuldiner'ın inanılmaz bir yetenek olduğunu düşünüyorum adamın her şarkısında neredeyse inanılmaz bir melodik kavrayış var ve buna ''rağmen'' (zira çoğu zaman metalin içine melodik kelimesi girdiğinde birbiriyle uyumsuz sonuçlar çıkıyor. nadir bir istisna olarak dark tranquillity'nin ''eski'' albümlerini örnek verebilirim onlar güzeldi) yeterli ciddiyette şarkılar. bu şarkıda da, yani fourth crusade'de de harikulade bir sekans var bana death'in bir şarkısının solosunu andıran. aslında bunca muhabbeti de bu yüzden anlattım, her neyse :d. bunun dışında ritual da çok sevdiğim bir şarkısıdır.

beşinci albümlerine, for victory'e, getirebileceğim en büyük eleştiri albüm kapağı olacaktır. o kadar dandik ki görmelere dayanamıyorum. bir önceki albümün sanat eseri kapağı, mercenary'nin makul sayılabilecek kapağı yanında arada bu inanılmaz sönük kalıyor. aynı şeyi albüm için söyleyebilir miyim bilemiyorum. içerisinde hiç sevmediğim şarkılar da var, tank mk1 gibi, forever fallen gibi, açıp dinlediğim şarkılar da. niyeyse aynı albümün son şarkısı armageddon bound'ın kendine has daha amatör bir vokal tekniği var ve bayılıyorum şarkının böyle olmasına. sanki savaşta patlamalarla saçılan şarapnellerin arasında hissediyor insan kendini :d bu arada söyledim mi hatırlamıyorum, bu grubun albüm introları çok hoşuma gidiyor. bu albümdeki ''war'' adlı introları da iç gıcıklayıcı. niyeyse aklıma burzum'un the crying orc'unu getiriyor. yani evet ne alakası var diyebilirsiniz, kişisel tamamen. the crying orc da ayrıca psikolojik diyebileceğim türde bir deneyim sanatsaldan ziyade.

heh. aklıma gelmeyen şarkı yukarıdaki powder burns. hani şu introsunun grubun karakterini yansıttığı muhabebi. altıncı albüm mercenary yine kıyıda köşede kalmış bir albüm diyebilirim ama niyeyse bana çok raw geliyor return from chaos'uyla, no guts no glory'siyle. diyecektim de fark ettim ki aslında buradaki şarkıların çoğunu geçiyormuşum :d... sadece kayda değer bulabileceğim zeroed'un sonundaki solo gayet başarılı. bir de laid to waste'in ''evrilişi'' yine bolt thrower raw'luğunda diyeyim. gerisi meh bir albüm.

honour (britishler ya akgnaosg) valour pride 7. albümleri. albümdeki favori şarkım pride. gerçekten özenilmiş ve askeri bir duygusallık barındıran bir şarkı. tuhaf bir söylem oldu farkındayım ama niyeyse bana gerçekten de ''uğruna ölünesi olan adına savaşmışsın ve galip gelmişsin ama ardına bakıyorsun ve savaşın nelere mâl olduğunu görüyorsun ve aslında''. onun dışında honour nispeten unique bir tınıya sahip diyebilirim. 7th offensive'in outrosu çok hoş (şarkıyı biraz basmakalıp buluyorsam da). ama sonu güzel diye bir şarkıyı açar mısın, bilemedim gaıaoıgs.

son albümleri those once loyal birçok insanın en beğendiği albümleri bolt thrower'ın. tabii son olmasına rağmen 15 seneden fazla geçince üzerinden, kültleşmiş birçok şarkısının bu albümden olduğu görülecektir. the killchain, anti-tank(dead armour), when cannons fade, at first light, granite wall bu albümde. hepsi de taş gibi şarkılardır. grubun şarkılarını eskiden yeniye bir dinleyince dönüştüğü fikrin bugün nedense hiçbir grup tarafından savunulmadığı geliyor aklıma. havok sodom falan yine günümüzün şiddet olgusuna değindiği geliyor aklıma ama beğenemiyorum niyeyse. yani agent orange falan çok kült gerçekten metal tarihinde yer edinmiş bir şarkı/albüm ha keza m16 ama genel olarak beni içine çekmiyor grup. denedim de aslında biraz ama yok yani.

sonuç olarak bence grubun ele aldığı şey gücün tam olarak ne olduğu. bu bahsettiğim ''uğruna ölünesi için yaptıklarımızın sonucu'' gerçekten ele alınması gereken bir mesele. nitekim bu şarkıların içerikleri de türün kendisi de otoriteler ve çoğunluk tarafından eleştiriliyor. niyeyse aynı otoriteler bu dünyanın anasını ağlatmaktan, ne kadar şiddetli olduğuna değinilen şarkılar yapılan silahlarla masum onca kişiyi katlediyor. neden? devletin çıkarı için. açgözlülük için olmasın? işte bu noktada bu grupların, özellikle de bolt thrower'ın duruşu çok hoşuma gidiyor. savaşı, yani en az iki kişilik bir anlaşmazlığın dilötesi çözümünü ve bunun hem ne kadar insani bir içgüdü olduğu, hem gerçekten de kişinin ayakları üzerinde durup gerekirse gücünü kullanması ve kendini müdafaa etmek için karşısında ne varsa tahrip etmesi gerektiği, ancak ölçüyü kaçırırsan bunun ne kadar yıkıcı olduğu.. uğruna ölünen şeylerin beyhudeliği; ancak uğruna ölünesi olanı yine de, tüm beyhudeliğine rağmen sevmenin aslında kendine duyduğun saygı ve sevgiden kaynaklandığını hissettirme noktasında başarılı bir iş çıkarıyor bolt thrower.

grup sonra 10 sene albüm çıkarmıyor. davulcuları grupça çalışırken bir gün nefes darlığı ve baş dönmesi yaşıyor. neyse uyuyayım diyor. adam uykusunda kalp krizinden ölüyor 38 yaşında. grup için bu travmatik oluyor ve dağılıyorlar. sonra gruptan iki kişi birleşip benediction'dan da adam falan alıp memoriam diye yeni bir grup kuruyorlar. grup aşırı güzel bu arada. pek bilinmediğini söyleyeyim. daha bu mart albüm çıkardılar; dinlenme sayıları 50k 100k falan çok komik düşününce. niyeyse şarkılarını bağlamsız buluyorum, içi boş gibi geliyor. hani bolt thrower'la ilgili yaptığım çıkarımları niyeyse bu grup için yapamıyorum. belki günümüzde üretilen her şey elyaf gibi polyester gibi geldiğinden de olabilir. belki de ben zaten böyle düşünüyordum da bolt thrower benim düşüncelerimin levhası gibi bir şey oldu, bilemiyceğüm. sonuç olarak çiğliği, çirkinliği ve şiddetiyle bolt thrower en sevdiğim grup.
devamını gör...

ne demis ernest hemingway; “zeki insanlarda mutluluk en nadir rastladığım şeydir.”
evet salaklar daha mutlu buna kanaat getirdim, çok zeki oldugumu idda etmiyorum farkindaligim yüksek belki de.
devamını gör...

hesap silme özelliği gelsin.
devamını gör...

isviçreli cerrah ludwig georg courvoisier tarafından keşfedilmiş olan; ana safra yolunun tümöral bir nedene bağlı tıkanma sarılığı olan bir hastada safra kesesinin palpasyonla ele gelmesi bulgusuna verilen özel isimdir.
devamını gör...

insanın içini neşeyle ısıtan ve bir an “yeter artık dünyayı penguenler yönetsin yahu” düşüncesine gark ettiren fik fik fik fik penguenlerdir.
devamını gör...

queen bee adlı yazarın pavloğun göbeğinden yaklaşık 10 saat önce kayıt olduğunu farkettim. büyük ihitmalle moderatör hesabını ayrı açmak istemiştir uzatmaya gerek yok
devamını gör...

eskiden sahip olmadığım ama son 5 yıldır kendimde gördüğüm durum. eskiden kırıldığım anda ifade edebilirdim kendimi, artık öyle olmuyor. bilmiyorum neden böyle bir değişim yaşadım, belki de yaş aldıkça kırıklarımı onarmam daha çok zaman aldığı için daha çok susuyorumdur. o anki konuşmama halim inat değil, sinir değil, başka bir his. içimde bir boşluk oluyor da sanki önce onu benim, kendimin doldurması gerekiyor gibi. bu sessizliği o kadar ciddi hissediyorum ki, yeni tanıştığım ve hayatımda önemli bir yer almaya başlayan insanlara en başta söylüyorum. "ben kırılırsam konuşmam, o an bana dokunma. bil ki benim böyle bir huyum var, sen uzaklaş ben toparlanınca gelip konuyu açacağım, konuşacağız." diyorum. evet o sessizlikten sonra gidip konuşuyorum, o suskunluk hali daim değil yani. kırıldığım noktaları içimde tutamıyorum çünkü, hem insan ilişkilerinde sorunların ertelenmesinden ziyade o anda çözülmesinden yanayım. tabii kırıldığım noktayı tamir edebilirsem gidip konuşuyorum, yoksa iletişimi bitiriyorum. maalesef. kırgınlığım geçmeden devam edemiyorum.
devamını gör...

hayatimda tek bir kişiye kitap hediye ederdim.
oda artık hayatımda olmadığı için kuru bi öksürük sonrası satırları yazıyorum.

bu kitabı sana değer verdiğim için hediye ediyorum sevgili dostum.
peki şimdi sen ne yapacaksın? ya bu satırları yazmamı bitirmeden okumayı bırakıp kitabi eski sevgiline,eşine dostuna dağıtacaksin ya da sonuna kadar kitabi okuyup ondan sonra eski sevgiline, eşine dostuna dagitacaksin. en son yazdığım çok uzak bi ihtimal değil mi? senin ciğerini bilirim ben ciğerini.
bari bu aldığım son kitabi oku. kimseye verme. ne bileyim hiçbir şey yapamıyorsan al yak kitabı ama yine de kimseye verme. koy diğer kitaplarının yanına. 4 yillik (eski) dostluğumuz en azından bunu hakediyordur. hoş sen sana verdiğim hangi şeyin kıymetini bildin ki... bunu ben değil kitaplar öğretecek sana.

o yüzden lanet olası artık hayatımda değilsin, sana almış olduğum kitaplara hasret kal.


artik sana sevgi dolu olmayan dostun -whistoy.
devamını gör...

h.p. lovecraft öyküsüdür. karanlık, şiirsel bir rüya anlatısıdır nyarlathotep. bir yaratıktır. veyahut bir olay. bir kabus. nasıl anlamak isterseniz; lovecraft'ın üslubu hayal mekanizmasını canlandırmada oldukça başarılı ne de olsa. kabuslarınıza girecek bir hikayedir, eski bir hikayedir geleceğe yönelik sanki. sonda da dendiği gibi: dans edesiniz gelir. ölüm dansını.

öykü hakkında spoiler vermeyeceğim, zaten kısacık bir şey. ama demek istediğim bir şey var: nyarlathotep'teki anlatım başlı başına kıyamet senaryosunu andırır. tek bir kimsenin duyduğu korkuyu duyumsamayız, aksine tüm dünyanın duyduğu korkuyu duyumsarız. sanki dünyada sahiden bir nyarlathotep çıkmıştır da tüm insanlar, hatta biz okuyucular bile korkmaktan başka yapacak bir şey bulamamışızdır. bir deccal gibidir de bu yüzden ama ondan da korkunçtur. deccal ile nyarlathotep aynı anda ortaya çıksa muhtemelen deccal korkudan kafasını çıkaramazdı. ve işin garibi, hikayeyi okuduktan hemen sonra pek de güzel olmadığına kanaat getirmiştim. birkaç gün sonra kafama dank etti de bütün o dehşetli anlatı çok gerçekçiydi. sanki bir anda nyarlathotep'i bekleyen, ölmeyi veyahut ölümü bekleyen bir insana dönüştüm. tabii abartıyorum... yine de betimlemelerle bütün şehrin kızıllığı, kana bulanmış kızıllığı, oluk oluk akan kan nehirleri, hepsi canlanıverdi birden!

fantastik öyküler hayal mekanizmasını canlandırmada çok iyidir, doğru. yine de lovecraft bir başka. hem lovecraft'ta iyi son şart da değil. olması gerektiği gibi. bu iyi sonla alakalı bir başka yazı yazacağım sonra.
devamını gör...

galatasaray'ın unutulmayan yıldızı. aynı zamanda gelmiş geçmiş en iyi 10 numara.
devamını gör...

yürekli bir konuşma ama yerin dibine girmesi gerekenlerin yine umrunda olmayacaktır.
devamını gör...

beni güldüren yazarlardan biri.* bu ara çok aktif değil. özletiyor kendini.*
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim