17 yaşında 5 aylık hamile irem'in cinayetinde son karar
kaynak
çocuğun 17 yaşında hamile olmasına mı üzülmeli yoksa aile meclisinin toplanıp kızı başından vurarak infaz edilmesine mi... nerden tutsan elinde kalıyor.
mersin'de evlerinin banyosunda tabancayla vurulan 5 aylık hamile irem bahçe'nin ölümüyle ilgili dava devam ediyor. 6'sı tutuklu, 7 yakının yargılandığı davada irem bahçe'nin anne ve babası ile 2 ağabeyi hakkında "akrabaya karşı kasten öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, 3 amcası hakkında ise "kasten öldürme" suçundan müebbet hapis cezası istendi
olayla ilgili ifadelerine başvurulan aile fertleri, irem bahçe'nin intihar ettiğini öne sürdü. polisin çapraz sorguya aldığı aile fertleri, çelişkili ifadeler verdi. 7 aylık çalışmanın ardından ekipler aileyi urfa'dan mersin'e getirdi.
ağabey mehmet ali bahçe ifadesinde, kardeşini öldürdüğünü ve aile meclisi kararıyla cinayeti işlediğini ağlayarak itiraf etti. diğer şüpheliler ise iddiaları kabul etmedi. emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen şüpheliler, çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. ağırlaştırılmış müebbetle yargılanacaklar.
çocuğun 17 yaşında hamile olmasına mı üzülmeli yoksa aile meclisinin toplanıp kızı başından vurarak infaz edilmesine mi... nerden tutsan elinde kalıyor.
mersin'de evlerinin banyosunda tabancayla vurulan 5 aylık hamile irem bahçe'nin ölümüyle ilgili dava devam ediyor. 6'sı tutuklu, 7 yakının yargılandığı davada irem bahçe'nin anne ve babası ile 2 ağabeyi hakkında "akrabaya karşı kasten öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, 3 amcası hakkında ise "kasten öldürme" suçundan müebbet hapis cezası istendi
olayla ilgili ifadelerine başvurulan aile fertleri, irem bahçe'nin intihar ettiğini öne sürdü. polisin çapraz sorguya aldığı aile fertleri, çelişkili ifadeler verdi. 7 aylık çalışmanın ardından ekipler aileyi urfa'dan mersin'e getirdi.
ağabey mehmet ali bahçe ifadesinde, kardeşini öldürdüğünü ve aile meclisi kararıyla cinayeti işlediğini ağlayarak itiraf etti. diğer şüpheliler ise iddiaları kabul etmedi. emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen şüpheliler, çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. ağırlaştırılmış müebbetle yargılanacaklar.
devamını gör...
çalışma hayatının ilk kuralı
altınızda veya üstünüz de çalışan hiç kimse ile gereksiz yakınlık ve samimiyet kurulmaması. aksi halde; üstünüzde çalışan amir veya müdürünüz, iş tanımınızda olmayan birçok sorumluluğu size yıkmak isteyebilir, altınızda çalışan sekreter- çaycı artık her kimse, bir işi yapmasını istediğinizde mırın kırın edebilir. bu ayarlamayı yapamayan biri olarak zamanında çaycı ablamızdan çay- kahve istemeye utanır, her defasında gider kendim alırdım. o da, bir defa demezdi ki; “neden zahmet ediyorsun ben getiririm.” yapmayın, herkes iş tanımının görev ve sorumluluklarını yerine getirecek. fazla iyi niyet sömürüye davetiye çıkartıyor malesef. neyse ki geç de olsa akıllandım.
devamını gör...
gençlerin hobi sahibi olmayışı
öncelikle "hobi" tanımının zihinlerde tam oturmayışından kaynaklanıyor olabilir. kitap okumak, film izlemek gibi eylemler muhatap olunan nesnenin entelektüel derinliğine göre "boş zaman aktivitesi"nden ziyade insanın kendini geliştirmesi yolunda attığı bir adım, apayrı bir zaman ve emek isteyen birer süreçtir. akademik dersler haricinde öğrenilen bilgilerin "gereksiz" ve "işe yaramaz" olduğu algısı ve merak nahiyesinin yetersiz olması da hobi kavramının yanlış anlaşılmasındaki yegane nedenlerdendir. bana kalırsa puzzle yapmak, boyama yapmak, bitki yetiştirmek yahut müzik dinlemek zihin dinlendiriciliği bakımından hobi olmaya daha uygun akivitelerdir. ancak gelin görün ki hızla akan sosyal medya çağında bahsi geçen aktiviteler pek de "cool" aktiviteler olarak algılanmamaktadır gençler tarafından.
devamını gör...
barda
dün gece izleyene dek, izlemek için geç kalmış olduğumu düşünüyordum ama izledikten sonra fikrim değişti. kendisinin adını ilk kez duyduğum lise yıllarımda izleseydim, muhtemelen büyük resmi göremeyecek ve filmin izleyiciye sorgulatmak istediği noktayı gözden kaçıracaktım: bir grup genci rehin alıp onlara saatlerce işkence yapan, şiddet uygulayan ve tecavüz eden bu adamlar bunu neden yapıyordu?
filmdeki şiddet ve tecavüz sahnelerinin ne kadar rahatsız edici olduğundan bahsetmiş birçok kişi. evet, film bu açıdan rahatsız edici çünkü anlattığı şeylerin bizzat gerçek hayattaki karşılıkları rahatsız edici zaten. siz görseniz de görmeseniz de ülkenin, dünyanın bir sürü yerinde aynı anda bunlar yaşanıyor. ben bu satırları yazarken de yaşanıyor. olanı yansıttığı için bir filme rahatsız edici diyemeyiz; filmde anlatılanlar rahatsız edicidir, ve bu anlatımın sebebi de izleyenler olarak bize "neden?" sorgusunu yaptırmak ve bizi "nasıl?" diye düşünmeye teşvik etmektir. bazı filmler amaçlarının bu olduğunu söylese de şiddeti sorgulatmaktan ziyade bize sadece izletirler, hatta buna meyilli olan izleyicileri özendirebilirler belki de. ama "barda"nın böyle bir film olduğunu düşünmüyorum. aksine, içinde suç potansiyeli barındıran insanlara caydırıcı mesajlar verdiğini ve "böyle suçlar neden işleniyor, bu insanlar neden böyle yapıyor?" şeklinde sorgulara ittiğini düşünüyorum.
selim ve çetesinin, servisi biten bir bara girip bira istediği anda, aslında "neden?" sorusunun cevabı kendini yavaştan belli etmeye başlıyor: bu insanlar servisin bitmediği hiçbir koşulda böyle bir barda yiyip içemezler, çünkü kapıdan bile içeri alınmazlar en başında. öte yandan, hayatlarının en korkunç gecesini yaşatacakları o bir avuç genç, değil o barda kabul görmek, servis bittikten sonra bile orada istedikleri kadar takılma ayrıcalığına layık görülmüş bu sistem tarafından. selim ise bu sistem için bir paçavra. hiçbir zaman onların girebildiği mekanlara giremeyecek, onlar gibi giyinemeyecek, onlar gibi kabul görmeyecek ve onlar gibi kız arkadaşları olmayacak. bu iki sınıf arasındaki devasa fark, selim gibilerin yaşadığı dışlanmışlığın, tüm bu ayrıcalıkları avcunun içinde tutan kesime karşı duydukları kudurmuş bir öfkeye dönüşmesine zemin hazırlıyor. öfke nefrete, nefret de şiddete dönüşüyor. kendinde, bu ayrıcalıklara sahip olarak evren tarafından "kayrılmış" insanları tartaklamayı, onlara tecavüz etmeyi ya da onları dövmeyi, öldürmeyi hak görüyor. dolayısıyla bu onun için bir suç bile değil. kurallara uyduğu takdirde asla sahip olamayacağı birtakım ayrıcalıklara, kısa bir süreliğine de olsa teklifsizce sahip olmak onun için. bir erk meselesi. kıt kanaat yaşadığı, itibarının olmadığı, yokluk içinde geçen bir hayatta, başkaları gibi olma çabası. kendisini asla "buyrun, hoş geldiniz" diye karşılamayacak bir bara girmek, parasının asla yetmeyeceği bir şişe viskiyi kafasına dikmek, kendisini normalde asla kabul etmeyecek ve sevmeyecek bir kadına tecavüz etmek. tüm bunlara sahip olan erkek arkadaşlarına saatlerce işkence etmek. selim gibi birinin gözünde tüm bunlar, kendisine yapıldığına inandığı haksızlığın telafisi. işte bu yüzden dünyada milyonlarca selim var ve aradaki bu sınıf ve refah farkı, gelir eşitsizliği, eğitimsizlik, imkansızlık varlığını koruduğu müddetçe de çoğalacaklar.
bu mesajı olanca çıplaklığıyla perdeye aktarmış bir filme "çok fazla şiddet sahnesi var, özendiriyor, rahatsız ediyor" demek de iş değildir benim düşünceme göre.
filmdeki şiddet ve tecavüz sahnelerinin ne kadar rahatsız edici olduğundan bahsetmiş birçok kişi. evet, film bu açıdan rahatsız edici çünkü anlattığı şeylerin bizzat gerçek hayattaki karşılıkları rahatsız edici zaten. siz görseniz de görmeseniz de ülkenin, dünyanın bir sürü yerinde aynı anda bunlar yaşanıyor. ben bu satırları yazarken de yaşanıyor. olanı yansıttığı için bir filme rahatsız edici diyemeyiz; filmde anlatılanlar rahatsız edicidir, ve bu anlatımın sebebi de izleyenler olarak bize "neden?" sorgusunu yaptırmak ve bizi "nasıl?" diye düşünmeye teşvik etmektir. bazı filmler amaçlarının bu olduğunu söylese de şiddeti sorgulatmaktan ziyade bize sadece izletirler, hatta buna meyilli olan izleyicileri özendirebilirler belki de. ama "barda"nın böyle bir film olduğunu düşünmüyorum. aksine, içinde suç potansiyeli barındıran insanlara caydırıcı mesajlar verdiğini ve "böyle suçlar neden işleniyor, bu insanlar neden böyle yapıyor?" şeklinde sorgulara ittiğini düşünüyorum.
selim ve çetesinin, servisi biten bir bara girip bira istediği anda, aslında "neden?" sorusunun cevabı kendini yavaştan belli etmeye başlıyor: bu insanlar servisin bitmediği hiçbir koşulda böyle bir barda yiyip içemezler, çünkü kapıdan bile içeri alınmazlar en başında. öte yandan, hayatlarının en korkunç gecesini yaşatacakları o bir avuç genç, değil o barda kabul görmek, servis bittikten sonra bile orada istedikleri kadar takılma ayrıcalığına layık görülmüş bu sistem tarafından. selim ise bu sistem için bir paçavra. hiçbir zaman onların girebildiği mekanlara giremeyecek, onlar gibi giyinemeyecek, onlar gibi kabul görmeyecek ve onlar gibi kız arkadaşları olmayacak. bu iki sınıf arasındaki devasa fark, selim gibilerin yaşadığı dışlanmışlığın, tüm bu ayrıcalıkları avcunun içinde tutan kesime karşı duydukları kudurmuş bir öfkeye dönüşmesine zemin hazırlıyor. öfke nefrete, nefret de şiddete dönüşüyor. kendinde, bu ayrıcalıklara sahip olarak evren tarafından "kayrılmış" insanları tartaklamayı, onlara tecavüz etmeyi ya da onları dövmeyi, öldürmeyi hak görüyor. dolayısıyla bu onun için bir suç bile değil. kurallara uyduğu takdirde asla sahip olamayacağı birtakım ayrıcalıklara, kısa bir süreliğine de olsa teklifsizce sahip olmak onun için. bir erk meselesi. kıt kanaat yaşadığı, itibarının olmadığı, yokluk içinde geçen bir hayatta, başkaları gibi olma çabası. kendisini asla "buyrun, hoş geldiniz" diye karşılamayacak bir bara girmek, parasının asla yetmeyeceği bir şişe viskiyi kafasına dikmek, kendisini normalde asla kabul etmeyecek ve sevmeyecek bir kadına tecavüz etmek. tüm bunlara sahip olan erkek arkadaşlarına saatlerce işkence etmek. selim gibi birinin gözünde tüm bunlar, kendisine yapıldığına inandığı haksızlığın telafisi. işte bu yüzden dünyada milyonlarca selim var ve aradaki bu sınıf ve refah farkı, gelir eşitsizliği, eğitimsizlik, imkansızlık varlığını koruduğu müddetçe de çoğalacaklar.
bu mesajı olanca çıplaklığıyla perdeye aktarmış bir filme "çok fazla şiddet sahnesi var, özendiriyor, rahatsız ediyor" demek de iş değildir benim düşünceme göre.
devamını gör...
psg (yazar)
tasi toprağı samana atıyorum ve uzak diyarlara gidiyorum.
devamını gör...
pame radyo yayını
sesinde huzur olan şeker kadının tıpkı temasında olduğu gibi rüya tadında geçecek yayını. götür bizi marikaki!*
devamını gör...
ev işi yapan erkek
yardımcı olmak yanlış bir ifadedir. bunun yerine ortak olması demek daha uygundur.
tanım: yapması gereken bir şeyi yapan erkektir.
tanım: yapması gereken bir şeyi yapan erkektir.
devamını gör...
evlatlık olduğunuzu öğrenseniz biyolojik ailenizi arar mısınız sorunsalı
sadece neden vazgeçtiklerini öğrenmek için tanışmak isterdim. daha sonradan hiçbi şey olmamış ve değişmemiş gibi düşünüp beni büyüten gerçek ailemle hayatıma devam ederdim sanırım çünkü her ne sebeple olursa olsun benden vazgeçen insanlar yerine birileri beni büyütmüş, hayatı öğretmiş ve o güne o yaşa gelmemi sağlamışsa benim gerçek ailem bana hayatı öğreten o insanlardır.
devamını gör...
lgbt bireylerin evlat edinme hakkı
bilemiyorum. konuyu her yönüyle uzmanlar incelemeli.
ancak şu da var. çocuktum, bizim yetişkinlerin arkadaşları gelirdi apartmana. çoğunun cinsel yönelimi farklıydı. kadın kıyafeti giymiş erkekleri ve erkek kıyafeti giymiş kadınları bir noktadan sonra normalleştirmiştim. halamın kuaför olması nedeniyle yine o yaşlarda çok fazla hayat kadını abla ile konuşma fırsatım olurdu. ayrıca trans arkadaşları vardı bizimkilerin. sohbetler ederdik. her tür insanı çocukken görmüş oldum yani.
sürekli katı namus algısına maruz kalmış, anası babası ile büyümüş bir çocuktan daha ahlaksız değilim. hatta sahiden çoğu muhafazakar ailelerin çocukları henüz 16 yaşında bir şeyler yasamaya başlamışken ben el ele tutuşmak için bile erken bir yaş olduğunu düşünürdüm. çünkü biraz öyledir biliyor musunuz? bir çocuğa en baştan özgürlüğü verip her tür insan tipi ile görüştürünce o çocuk daha meraksız olur. ipini koparmış gibi acele acele bir şeyler yasamaya çalışmaz.
yani demek istediğim şu. biraz başka pencerelerden bakmak lazım hayata. hangi aileden nasıl bir çocuk çıkar, neye inanır, cinsel yönelimi ne olur, bilinemez. ona bakarsan eşcinsel insanlar tipik türk ailelerde büyümüyor mu? büyüyor bence. tabii.
ancak şu da var. çocuktum, bizim yetişkinlerin arkadaşları gelirdi apartmana. çoğunun cinsel yönelimi farklıydı. kadın kıyafeti giymiş erkekleri ve erkek kıyafeti giymiş kadınları bir noktadan sonra normalleştirmiştim. halamın kuaför olması nedeniyle yine o yaşlarda çok fazla hayat kadını abla ile konuşma fırsatım olurdu. ayrıca trans arkadaşları vardı bizimkilerin. sohbetler ederdik. her tür insanı çocukken görmüş oldum yani.
sürekli katı namus algısına maruz kalmış, anası babası ile büyümüş bir çocuktan daha ahlaksız değilim. hatta sahiden çoğu muhafazakar ailelerin çocukları henüz 16 yaşında bir şeyler yasamaya başlamışken ben el ele tutuşmak için bile erken bir yaş olduğunu düşünürdüm. çünkü biraz öyledir biliyor musunuz? bir çocuğa en baştan özgürlüğü verip her tür insan tipi ile görüştürünce o çocuk daha meraksız olur. ipini koparmış gibi acele acele bir şeyler yasamaya çalışmaz.
yani demek istediğim şu. biraz başka pencerelerden bakmak lazım hayata. hangi aileden nasıl bir çocuk çıkar, neye inanır, cinsel yönelimi ne olur, bilinemez. ona bakarsan eşcinsel insanlar tipik türk ailelerde büyümüyor mu? büyüyor bence. tabii.
devamını gör...
çocukken yapılan salaklıklar
her şeye inanmak.babam kardeşimle bana kumbara almıştı. damlaya damlaya göl olur.para koydukca cogalir gibi düz mantık bir cümle kurdu.ben naptım.10 kr atıp bı 5 saniye bekleyip aciyodum yeni 10 kuruslar oluscakmi diye.o kadar salaktim. açardım bişey yok bı 10 sn daha bekliyim derdim.saka olsa keşke
devamını gör...
bazı rollerin insanın üzerine yapışması
rol değil ama bir hakikat var “güçlü birisin” kurtulamıyorum. biraz da ben yıkılayım istiyorum. olmuyor. mecburen devam ediyorum koşturmaya.
devamını gör...
duolingo
yıllardır bir türlü gelişemeyen ingilizcem için indirip kurduğum uygulama. günün belli saatlerinde, sizin belirlediğiniz süre içerisinde, günlük pratiklerle istediğiniz dili başlangıçtan ileri seviyelere taşıyabilir, geliştirebilir yahut da doğrudan öğrenebilirsiniz. ara yüzü çok kullanışlı.
uygulamaya mail adresinizi bırakıyor ve bir kullanıcı adı belirleyip giriş yapabiliyorsunuz. dolayısıyla da uygulama, günün belli saatlerinde sizi pratik yapmak için uyarıyor. bu aynı amanda uygulamayı silseniz bile yeniden indirdiğiniz taktirde -aynı mail adresi için geçerli olacak şekilde- sizi tanıyor ve kaldığınız yerden devam ediyorsunuz. buraya kadar her şey düşünülmüş. telefonunuza format atsanız dahi mailinizle uygulamada yeni baştan başlayabiliyorsunuz. bu ince bir ayrıntı. şimdilik cepte dursun. ..
ben, üç yıl kadar önce kullanmıştım.
her şey gerçekten de çok güzel gidiyordu. okuma, yazma, konuşma pratikleri yapıyordum.. ve aslında sorunun bende değil, bu kez yıllar yılı it's a pencil'dan öteye geçmeyen, aslında kendisi de ingilizce konuşamayan, gereksiz ingilizce öğretmenlerimden kaynaklandığını öğrendim. ki o dönemde aynı zaman da rusça öğrenmek durumundayım ve gittiğim kursta ingilizce'den daha iyi ilerlemiş durumdaydım. neyse bi akşam düşündüm dedim ki neden iki dili de aynı anda pratiklemiyorum? hımm bu güzel fikir deyip uygulamayı silip dilini türkçe-ingilizce'den rusça-ingilizce'ye ayarladım. haydaaa. o da ne?.. uygulama kafayı şişirdi ve rus'a ingilizce öğretir gibi davranmaya başladı. başlarda güzel gidiyordu zira rusçam ingilizcemden kat kat iyiydi. lakin artık kusma noktasına geldi iki dilden de soğuyup uygulamayı sildim. geçen gün yine indirdim diyor ki ooo hincime hoş geldin... yine rusça'dan dil seç, onu öğreteyim. yok yaa... yok yaa.
yani diyeceğim o ki eğer siz de tek mail adresiyle on tane işinizi halledenlerdenseniz, uygulamanın ayarlarıyla oynamayın. yapmayın bunu. kafası karışıyor. beyni bulanıyor. onun dışında, oldukça kullanışlı, güzel ve güncel bir uygulama. tavsiye ederim.
uygulamaya mail adresinizi bırakıyor ve bir kullanıcı adı belirleyip giriş yapabiliyorsunuz. dolayısıyla da uygulama, günün belli saatlerinde sizi pratik yapmak için uyarıyor. bu aynı amanda uygulamayı silseniz bile yeniden indirdiğiniz taktirde -aynı mail adresi için geçerli olacak şekilde- sizi tanıyor ve kaldığınız yerden devam ediyorsunuz. buraya kadar her şey düşünülmüş. telefonunuza format atsanız dahi mailinizle uygulamada yeni baştan başlayabiliyorsunuz. bu ince bir ayrıntı. şimdilik cepte dursun. ..
ben, üç yıl kadar önce kullanmıştım.
her şey gerçekten de çok güzel gidiyordu. okuma, yazma, konuşma pratikleri yapıyordum.. ve aslında sorunun bende değil, bu kez yıllar yılı it's a pencil'dan öteye geçmeyen, aslında kendisi de ingilizce konuşamayan, gereksiz ingilizce öğretmenlerimden kaynaklandığını öğrendim. ki o dönemde aynı zaman da rusça öğrenmek durumundayım ve gittiğim kursta ingilizce'den daha iyi ilerlemiş durumdaydım. neyse bi akşam düşündüm dedim ki neden iki dili de aynı anda pratiklemiyorum? hımm bu güzel fikir deyip uygulamayı silip dilini türkçe-ingilizce'den rusça-ingilizce'ye ayarladım. haydaaa. o da ne?.. uygulama kafayı şişirdi ve rus'a ingilizce öğretir gibi davranmaya başladı. başlarda güzel gidiyordu zira rusçam ingilizcemden kat kat iyiydi. lakin artık kusma noktasına geldi iki dilden de soğuyup uygulamayı sildim. geçen gün yine indirdim diyor ki ooo hincime hoş geldin... yine rusça'dan dil seç, onu öğreteyim. yok yaa... yok yaa.
yani diyeceğim o ki eğer siz de tek mail adresiyle on tane işinizi halledenlerdenseniz, uygulamanın ayarlarıyla oynamayın. yapmayın bunu. kafası karışıyor. beyni bulanıyor. onun dışında, oldukça kullanışlı, güzel ve güncel bir uygulama. tavsiye ederim.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
insanı en zaaflı hale getiren şey, sevgi, ilgi, onay bağımlılığıdır. paradoksal olan ise, ne kadar sevgi, ilgi ve onaya muhtaç değilsek, o kadar sevilebilir hale geliyoruz. muhtaçlık enerjisi, insanı itici hale getiriyor. insan kendini sevdiği ve olduğu gibi kabul ettiği zaman, zaten etrafında ya onu olduğu gibi sevenler oluyor ya da kabul edemeyenler, hayatından bir şekilde çıkıyor...
devamını gör...
mesaj attığın yazarın küçük çıkması
mesaj konusuna değinmeyeceğim ama bazen tam tersini yaşıyorum. haftalar boyunca bir yazarın maksimum 17-18 yaşlarında olduğunu düşünüyorum, nedenini de bilmiyorum. içimden ona karşı "ayy ablasının gülü neler de yazıyor ya" falan diye sevgi besliyorum. sonra bir tanımda "ben 30 yıllık hayatımda..." diye bir şeyler söylüyor. çok şaşırıyorum.
yagami'nin gözünde hiç büyümüyorsunuz..
yagami'nin gözünde hiç büyümüyorsunuz..
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının içinde çok güzel insanlar olması
(bkz: çok güzel insanlar tanıdım hepsi ailem oldu) ya da
(bkz: iyi dostlar biriktirdim hepsi ailem oldu)
(bkz: iyi dostlar biriktirdim hepsi ailem oldu)
devamını gör...
yaldızlı bir yalan söyle
ben sana layık değilim. daha iyilerini hak ediyorsun.
devamını gör...
yazarların doğmuş olmak istedikleri ülke
norveç.
devamını gör...
yazarların mahlaslarının bir üst seviyesi
yoğurt kaymağı.
devamını gör...
