izostatik denge
farklı ağırlık ve yoğunluktaki yer kabuğu parçaları manto yüzeyinde yüzer durumdadır. bu yer kabukları, ağırlık ve yoğunluklarına göre az yada çok gömülerek dengede dururlar. bu dengeye izostatik denge denir.
devamını gör...
doğum gününü kutlamayan insan
nasıl kutlatmıyor? anladığım kadarıyla doğum günü olduğu biliniyor ancak kutlanmasına izin vermiyor. ilginç.
şöyle bir şey mi:
-doğum günün ku...
+şşşşş
-nice mutl...
+sus dedim, lütfen.
-iyi ki doğ...
+duymuyorum ki duymuyorum ki.
şöyle bir şey mi:
-doğum günün ku...
+şşşşş
-nice mutl...
+sus dedim, lütfen.
-iyi ki doğ...
+duymuyorum ki duymuyorum ki.
devamını gör...
yazarların hayal ettiği yaşam
şu an yaşadığım hayat birçok kişinin hayali ve ben de çok seviyorum bu hayatı. yalnız asıl hayalim var ki o da birkaç dönüm zeytinlik. deniz de görürse tadından yenmez. içinde ufak, bembeyaz bir ev, birkaç patili, kanatlı ve küçükbaş dost. gerisini de ben hallederim.
devamını gör...
parnasizm
akla hiçbir zaman ahmet haşim'i getirmeyen şiir akımıdır. zira ahmet haşim, cenap şahabettin ile birlikte türk edebiyatı'ndaki en büyük sembolistlerdendir.
sizin aklınıza (bkz: tevfik fikret) ve (bkz: yağmur) * gelsin.
edit: bu entry, #143034 entry karşılık olarak girilmiş. ve entry nick uyumsuzluğuna*
sizin aklınıza (bkz: tevfik fikret) ve (bkz: yağmur) * gelsin.
edit: bu entry, #143034 entry karşılık olarak girilmiş. ve entry nick uyumsuzluğuna*
devamını gör...
death stranding
metal gear solid hatrına kredisi bende asla bitmeyen - bitemeyen hidea kojima'nın attığı ikinci kazık. ilkini zaten the phantom pain'de atmıştı yine de o zamanlar bir takım aksaklıklardı aman oyun tamamlanamamıştı derken oynayıp kenara bıraktık ama senin şarap çanağına tüküreyim be kojima, bu nedir? herkesin uyduruk bir plot twist yüzünden övdüğü o vasat senaryo bile değil derdim. oyunu oynayamıyoruz ki!? zor olduğu için değil kojima abimiz oynatmadığı için. tam kendimi kaptırmışım çat diye araya sinematik giriyor ve 300 yıl sürüyor her biri. bir oyunun nasıl %80'i sadece izlemek üzerine olur? başlarım senin cutscene sevdana ama kojima. hayır belli ki kojima abimiz film çekmek istemiş ama derdini 2 saatlik bir filmde anlatabileceğini düşünmediğinden oyun diye yutturmaya çalışıyor bize. tamam kimsenin savaş sekansları bol bir oyun oynama beklentisi yoktu, oyun bildiğimiz kargo simülasyonu zaten ama 'ya biz aslında çok felsefi bir mesaj veriyoruz' adı altında oynanış süresi bu kadar uzun bir oyunda dandik bir senaryoyu uzattıkça uzatırsan ve bunu en fazla bir küvet derinliğinde olsa bile 'derin' bir senaryo diye yutturmaya çalışırsan adama gülerler. hayır sen ki oyun dünyasının en kaliteli ve yenilikçi senaryolarının altında mutlaka imzası olan bir adamsın ve sony eline muhteşem bir özgürlük alanı veriyor... gerçekten bu mudur yani sonuç?
şimdi burada ama görsellik diye ağlayacak arkadaşlar olacaktır, pencereden aşağı atarım hocam sizi. horizon zero dawn oyna abi hatta adamlara o da yetmedi şimdi canavar gibi bir oyunla -horizon forbidden west- devam ediyorlar yola. aynı oyun motoru* zaten. oyunun grafikleri kötü değil aksine şiir gibi ama kurtarmaya yetmiyor. hatta aslında ana hikaye de kötü değil gayet ortalama bir hikaye ama mesele oyunun kendi hikayesini çok ciddiye alıp çok derin sanıyor olması. 90. dakikada gelen gol gibi güzel bir son ile oyunu nihayete erdirmek 100 saat mısırlı köle gibi oradan oraya aptal aptal yan görevler yaptırmanın rahatsızlığını gidermiyor. diğer oyuncularla yapılar sayesinde etkileşimde olabilmek güzel bir düşünceydi ama işlevselliği oyun içinde çok düşük tutulmuştu. gerçekten ekstra bir gereklilik ve fayda sağlamış olsa oyunu en kötü bir segment üste çıkarırdı. yine de sam abimizin bana çok benzeyen antisosyalliği oyuna biraz ısınmamı sağladı yalan yok ama parasına değen bir oyun mu? asla değil. gidip bir film izleyin sinemada çok daha verimli olur. ha zaten 400 tl gibi bir fiyat ile piyasaya girip şimdilerde 90 civarlarında dolaşmasından belli zaten oyunun beklentileri çok karşılamadığı. ühü ama siz oynanıştaki derinliği anlayamamışsınız diye ağlayan arkadaşlar olacaktır, takılmayınız. biz de zaten vur kır parçala mantığı ile oynamadık oyunu ama teknik hatalar, senaryodaki mantık hataları, oynanış yetersizliği gibi pek çok faktör oyunun kendi ipini çekmesine gayet yeter. ha gerçi kojima yeni bir oyun duyurduğu an sazan gibi atlar mıyım yine? kesinlikle atlarım. bu adamın bendeki kredisi metal gear serisini harcadığında bitmediyse daha da bitmez zaten.
şimdi burada ama görsellik diye ağlayacak arkadaşlar olacaktır, pencereden aşağı atarım hocam sizi. horizon zero dawn oyna abi hatta adamlara o da yetmedi şimdi canavar gibi bir oyunla -horizon forbidden west- devam ediyorlar yola. aynı oyun motoru* zaten. oyunun grafikleri kötü değil aksine şiir gibi ama kurtarmaya yetmiyor. hatta aslında ana hikaye de kötü değil gayet ortalama bir hikaye ama mesele oyunun kendi hikayesini çok ciddiye alıp çok derin sanıyor olması. 90. dakikada gelen gol gibi güzel bir son ile oyunu nihayete erdirmek 100 saat mısırlı köle gibi oradan oraya aptal aptal yan görevler yaptırmanın rahatsızlığını gidermiyor. diğer oyuncularla yapılar sayesinde etkileşimde olabilmek güzel bir düşünceydi ama işlevselliği oyun içinde çok düşük tutulmuştu. gerçekten ekstra bir gereklilik ve fayda sağlamış olsa oyunu en kötü bir segment üste çıkarırdı. yine de sam abimizin bana çok benzeyen antisosyalliği oyuna biraz ısınmamı sağladı yalan yok ama parasına değen bir oyun mu? asla değil. gidip bir film izleyin sinemada çok daha verimli olur. ha zaten 400 tl gibi bir fiyat ile piyasaya girip şimdilerde 90 civarlarında dolaşmasından belli zaten oyunun beklentileri çok karşılamadığı. ühü ama siz oynanıştaki derinliği anlayamamışsınız diye ağlayan arkadaşlar olacaktır, takılmayınız. biz de zaten vur kır parçala mantığı ile oynamadık oyunu ama teknik hatalar, senaryodaki mantık hataları, oynanış yetersizliği gibi pek çok faktör oyunun kendi ipini çekmesine gayet yeter. ha gerçi kojima yeni bir oyun duyurduğu an sazan gibi atlar mıyım yine? kesinlikle atlarım. bu adamın bendeki kredisi metal gear serisini harcadığında bitmediyse daha da bitmez zaten.
devamını gör...
türkiye'nin en fazla aydının hapiste olduğu üç ülkeden biri olması
şaşırtmayan durumdur.
new york —
uluslararası pen yazarlar birliği’ne bağlı pen america (freedom to write 2020), yayınladığı 2020 yılı yazma özgürlüğü raporunda dünyada en fazla aydının hapsedildiği üç ülkeden birinin türkiye olduğunu açıkladı.
rapora göre geçtiğimiz yılki sıralama bu yıl da değişmedi. çin, suudi arabistan ve türkiye, dünyada en fazla aydının hapiste olduğu üç ülke olarak sıralamadaki yerini 2020 yılı raporunda da korudu. rapora göre, türkiye’de 25 aydın, akademisyen ve yazarın hapiste olduğu bildirildi. dünyada 273 aydın, yazar ve akademisyenin hapiste olduğu belirtilen rapora göre dünya sıralamasındaki ilk on ülke şöyle:
çin (81)
suudi arabistan (32)
türkiye (25)
iran (19)
belarus (18)
mısır (14)
vietnam (11)
hindistan (9)
eritre (8)
myanmar (8)
buradan
new york —
uluslararası pen yazarlar birliği’ne bağlı pen america (freedom to write 2020), yayınladığı 2020 yılı yazma özgürlüğü raporunda dünyada en fazla aydının hapsedildiği üç ülkeden birinin türkiye olduğunu açıkladı.
rapora göre geçtiğimiz yılki sıralama bu yıl da değişmedi. çin, suudi arabistan ve türkiye, dünyada en fazla aydının hapiste olduğu üç ülke olarak sıralamadaki yerini 2020 yılı raporunda da korudu. rapora göre, türkiye’de 25 aydın, akademisyen ve yazarın hapiste olduğu bildirildi. dünyada 273 aydın, yazar ve akademisyenin hapiste olduğu belirtilen rapora göre dünya sıralamasındaki ilk on ülke şöyle:
çin (81)
suudi arabistan (32)
türkiye (25)
iran (19)
belarus (18)
mısır (14)
vietnam (11)
hindistan (9)
eritre (8)
myanmar (8)
buradan
devamını gör...
cringe
(bkz: başkası adına utanmak)
devamını gör...
sen olsaydın ne yapardın sorusu
empati içerikli sorudur. genelde soran kişiyi pek tatmin etmeyen cevaplar verilir.
devamını gör...
yazarlar youtuber olsalar tercih edeceği içerikler
toplum sağlığı, mutluluğu,
verimli yaşam, çocuk hakları, insan hakları,
bu konularda insanların anlayacağı şekilde,
günlük hayat içerisinde bilmedikleri, farkında olmadıkları haklarını, bilmeden ihlal ettiğimiz hakları, etkili kişilerle birlikte anlatmak isterdim,
ve özellikle yaşlıların, cahillerin saygı adı altında, din adı altında, yaşını kullanarak, yaptıkları fırsatçılığı, ahlaksızlığı, sömürüyü, böyle hemde kuran dan bilgilerle, anayasa dan kanunlarla, matematikle, tatlı tatlı, öğrenmek zorunda kalacakları şekilde, kendi hatalarını gün gibi görecekleri şekilde anlatmak isterdim.
verimli yaşam, çocuk hakları, insan hakları,
bu konularda insanların anlayacağı şekilde,
günlük hayat içerisinde bilmedikleri, farkında olmadıkları haklarını, bilmeden ihlal ettiğimiz hakları, etkili kişilerle birlikte anlatmak isterdim,
ve özellikle yaşlıların, cahillerin saygı adı altında, din adı altında, yaşını kullanarak, yaptıkları fırsatçılığı, ahlaksızlığı, sömürüyü, böyle hemde kuran dan bilgilerle, anayasa dan kanunlarla, matematikle, tatlı tatlı, öğrenmek zorunda kalacakları şekilde, kendi hatalarını gün gibi görecekleri şekilde anlatmak isterdim.
devamını gör...
adapazarı
devamını gör...
detachment
filmi herkese önerebilirim.ama bence öğretmen adayları da izlemeli. amerikan kapitalist toplum düzeninde sosyoekonomik olarak bitik, arka mahalle okullarına ayna tutuyor. dolayısıyla amerika gibi toplum yapısı olan ülkeleri de gözümüzün önüne seriyor.
çocukluğu zor diyebileceğimiz yaşantılarla geçmiş başrol kahramanımız(piyanist filminin başrol oyuncusu olarak bildiğimiz adrien brody) kendisine hiç de yabancı olmayan bu dönemin z kuşağı diye tabir edebileceğimiz(çevre etkisine açık, insan hayatının en hassas olduğu yaş aralığı olarak ele alıyorum), yine buradaki adıyla ücretli öğretmenlik yapıyor.
okulun ticarethaneye dönmesi(kar-zarar ilişkisi, eğitim kalitesinden, öğrencilerin hayata hazırlanmasından ziyade afedersiniz barınak gibi olması), öğretmenlerin de çocuklardan yılıp, kendilerini onlara göre koşullaması, ailelerin çocuklar üzerindeki baskısı filmden çıkarım yapılabilecek bazı önemli konular.
başrol oyuncumuz da bu kaotik ve karanlık, ümit vermeyen ortamda filmin adına yaraşır şekilde karşımızda yer alıyor; detachment-kopma-kayıtsızlık!
kime, neye göre kopma, kayıtsız olma? kendimize mi, başkasına mı, topluma mı? koptukça, kayıtsız kaldıkça yaşamıyoruz.
"ah kimselerin vakti yok
durup ince şeyleri anlamaya"
gülten akın-ilkyaz şiirinden
ionna kuçuradi'nin sözü çok hoşuma gidiyor.
"uzaya da gitsek yapılacak ilk iş insan ilişkileri"
diye
filmi tersten okursak aslında bir bağlanış söz konusu. kopmama, kayıtsız olmama. insanları bu farkındalığa yönlendiriyor.
fimdeki karakterler çok da uzağımızda olmayan kişilerdir. hatta belki bizden yakınımızdan birileri. daha ileri gidiyorum belki de ben!
film dram türünde bir film ve amerikan yapımı. buna istinaden yine amerikalı bir yazar olan f. scott fitzgerald'a ait muhteşem gatsby romanından bir alıntılama yapmak istiyorum;
birisini eleştirmeye kalkıştığında, "dedi bana, "şu dünyada her insanın senin sahip bulunduğun ayrıcalıklara sahip olmadığını hiç aklından çıkarma."
çocukluğu zor diyebileceğimiz yaşantılarla geçmiş başrol kahramanımız(piyanist filminin başrol oyuncusu olarak bildiğimiz adrien brody) kendisine hiç de yabancı olmayan bu dönemin z kuşağı diye tabir edebileceğimiz(çevre etkisine açık, insan hayatının en hassas olduğu yaş aralığı olarak ele alıyorum), yine buradaki adıyla ücretli öğretmenlik yapıyor.
okulun ticarethaneye dönmesi(kar-zarar ilişkisi, eğitim kalitesinden, öğrencilerin hayata hazırlanmasından ziyade afedersiniz barınak gibi olması), öğretmenlerin de çocuklardan yılıp, kendilerini onlara göre koşullaması, ailelerin çocuklar üzerindeki baskısı filmden çıkarım yapılabilecek bazı önemli konular.
başrol oyuncumuz da bu kaotik ve karanlık, ümit vermeyen ortamda filmin adına yaraşır şekilde karşımızda yer alıyor; detachment-kopma-kayıtsızlık!
kime, neye göre kopma, kayıtsız olma? kendimize mi, başkasına mı, topluma mı? koptukça, kayıtsız kaldıkça yaşamıyoruz.
"ah kimselerin vakti yok
durup ince şeyleri anlamaya"
gülten akın-ilkyaz şiirinden
ionna kuçuradi'nin sözü çok hoşuma gidiyor.
"uzaya da gitsek yapılacak ilk iş insan ilişkileri"
filmi tersten okursak aslında bir bağlanış söz konusu. kopmama, kayıtsız olmama. insanları bu farkındalığa yönlendiriyor.
fimdeki karakterler çok da uzağımızda olmayan kişilerdir. hatta belki bizden yakınımızdan birileri. daha ileri gidiyorum belki de ben!
film dram türünde bir film ve amerikan yapımı. buna istinaden yine amerikalı bir yazar olan f. scott fitzgerald'a ait muhteşem gatsby romanından bir alıntılama yapmak istiyorum;
birisini eleştirmeye kalkıştığında, "dedi bana, "şu dünyada her insanın senin sahip bulunduğun ayrıcalıklara sahip olmadığını hiç aklından çıkarma."
devamını gör...
takip etmenin ne işe yaradığını çözememek
ben tanımlarını okumayı sevdiğim , ne yazdıklarını merak ettiğim yazarları takibe alıyorum ve bu sayede takip kısmından bulmak ve bakmak daha kolay oluyo doğrusu o yüzden de tanımlarını beğendiğim herkesi takibe alıyorum aslında .
devamını gör...
normal sözlük'e kalite katabilir miyiz sorunsalı
bu salt yönetimin sorumluluğunda olan bir durum değil. moderasyonun bu konularda hatalı adımları olabilir. bunu kabul ederim. lakin bunlar üzerine çözüm üretilmesi talep edildiğinde ziyadesiyle olumlu yaklaşım sergiliyorlar bu konuda haklarını yiyemem. bakın bu tarz başlıklar sözlük kurulduğu günden beri açılıyor. ve genelde bu başlıkları açan arkadaşların profillerini gezdiğinizde dişe dokunur herhangi bir tanım ya da başlık bulamıyorsunuz. yani bu başlıklar genel olarak, elini taşın altına sokmak istemeyen zevat tarafından açılıyor. (bu başlığı açan arkadaşı tenzih ederim zira onun profilini inceleyecek zamanım olmadı.) yani meselenin özü şu; talep var ama o talebe dair eylemsellik yok. evvela herkes kendi profilinin önünü temizleyecek. siz sadece şikayet ederseniz, kaliteli içerik üretmezseniz elbette sözlüğün seviyesi günden güne düşer. eleştirdiğiniz kadar içerik üretseniz, bu işler daha güzel olacak ama işte tembellik hakkını eleştirme hakkıyla birlikte kullanıyorsunuz ve bunun sözlük için olumlu hiçbir etkisinin olmadığı açık.
bilenler bilir. burada çözüme yönelik eleştirileri yapanların başında geliyorum. zira eleştirmezseniz iyiyi bulamazsınız. lakin ben bu eleştirileri yaparken bugüne kadar yan gelip yatmadım. kendime göre fırsat buldukça elimden geleni yaptım. yani içim rahat * yüce ülgen sağ olsun eleştirilerimizin altını doldurabiliyoruz.* milyonuncu kez, bu sözlük nasıl daha kaliteli hale getirilebilir konusunu konuşmanın artık sözlüğe faydası yok! çünkü insanlar o kadar konuşmadan, o kadar tespitten sonra aynı yolda gidiyorlarsa, sizin yapacağınız tek şey kaliteli içerik üreterek sözlüğü aşağı çekenlere cevap vermektir. bunun haricinde yapacağınız bir şey yok. bakın bundan iki ay önce sözlüğün tabiri caizse içinden geçen bir kitle vardı. artık yoklar. biz hala buradayız. şu anda da sözlüğün içinden geçen bir kitle var. ama onlarda bir süre sonra olmayacak, biz yine burada olacağız. çünkü kendi adıma söyleyeyim ben sözlük kullanıcısıyım. benim işim sözlükle. beni canım, cicim, tatlım. balım, kaymağım kısmı ilgilendirmiyor. bu kitleler de hiç merak etmeyin bir süre sonra ellerini ayaklarını sözlükten çeker, zira sözlük onlar için direkt iletişim fırsatını kurduklarında yok olan, ikinci plana düşen bir mecra haline geliyor. biz bunları daha önce de gördük. ha sonra yenileri gelir. onlar da yine istediklerini aldıklarında arazi olurlar.
yeri gelmişken süngerbob çorabı giyen yiğit'in temas ettiği kulüp mevzusu hakkında da bir kaç kelam edeyim ; aslında bu kulüp işleri bir nebze iyi oldu. millet geyiğini, sosyalleşme ihtiyacını sözlüğün ırzına geçmeden icra etmeye başladı. zaten akışın yavaşlamasından bunu anlıyorsunuz. bu kulüplerin açılması ile birlikte insanların sözlük kullanıcısı olup olmadığı da ortaya çıkıyor. bir turnusol oldu yani bu durum. gruplarda aktivitenin dibine vuran bir çok insanın sözlüğe iki satır yazı yazmaktan erindiğini görüyorsunuz. bu sebeple de, bu kulüp işleri sözlüğün sakinleşmesi anlamında etki icra etmiş oldu. ha eksileri yok mu? var tabi; sözlüğe içerik üretirken oralarda geyiğin dibine vurmaya başlayan yazarlar varsa bir tek bu durum sözlük için zararlı olur ama onun da çok önemli olduğunu düşünmüyorum.
evet sözlükten pek çok kaliteli yazar gitti ama onların mahlaslarını hepimiz bir kalemde sayabiliriz . çünkü zaten azdılar ve gidişleri göze battı. buna mukabil bahsettiğim beklentilerle sözlüğün içinden geçen yığınla insan da sözlükte yok artık. ki onların sayısı kaybettiğimiz değerli arkadaşlarımızın 10 15 katıdır. demem o ki, bu bir sirkülasyon. siz yazın, içerik üretin, okumak isteyenlere nefes olun. yıkama yağlama isteyenler kendi mecralarında takılsın, içerik üretirken onları çok da umursamayın, umurunuzda olması gereken şey yazdığınız şeyleri okuyacak insanlar olsun. bir kişi bile olsa, okumayı seven bir insana ulaşıyorsanız gerisi lafügüzaf... misal benim severek okuduğum yığınla yazar var hala bu mecrada. fırsat buldukça da hepsini okumaya devam ediyorum. siz okudukça, onlar okunduklarını bildikçe sıkıntı çıkmaz. ha derdiniz başka ve sürekli görünür olmaksa, o zaman sizi başka bir köşeye almak lazım. o köşe de pastane köşesi. canım, tatlım, ballı lokmam vesaire diyerek, altın günü düzenleyebilir, okunmadan beğeni toplayabilir ve mahlasınızdan söz ettirebilirsiniz. ama bütün bunlar matrix be cancağazım! hangi hapı yutacağınız sizin elinizde. tercihe bağlı yani...
bilenler bilir. burada çözüme yönelik eleştirileri yapanların başında geliyorum. zira eleştirmezseniz iyiyi bulamazsınız. lakin ben bu eleştirileri yaparken bugüne kadar yan gelip yatmadım. kendime göre fırsat buldukça elimden geleni yaptım. yani içim rahat * yüce ülgen sağ olsun eleştirilerimizin altını doldurabiliyoruz.* milyonuncu kez, bu sözlük nasıl daha kaliteli hale getirilebilir konusunu konuşmanın artık sözlüğe faydası yok! çünkü insanlar o kadar konuşmadan, o kadar tespitten sonra aynı yolda gidiyorlarsa, sizin yapacağınız tek şey kaliteli içerik üreterek sözlüğü aşağı çekenlere cevap vermektir. bunun haricinde yapacağınız bir şey yok. bakın bundan iki ay önce sözlüğün tabiri caizse içinden geçen bir kitle vardı. artık yoklar. biz hala buradayız. şu anda da sözlüğün içinden geçen bir kitle var. ama onlarda bir süre sonra olmayacak, biz yine burada olacağız. çünkü kendi adıma söyleyeyim ben sözlük kullanıcısıyım. benim işim sözlükle. beni canım, cicim, tatlım. balım, kaymağım kısmı ilgilendirmiyor. bu kitleler de hiç merak etmeyin bir süre sonra ellerini ayaklarını sözlükten çeker, zira sözlük onlar için direkt iletişim fırsatını kurduklarında yok olan, ikinci plana düşen bir mecra haline geliyor. biz bunları daha önce de gördük. ha sonra yenileri gelir. onlar da yine istediklerini aldıklarında arazi olurlar.
yeri gelmişken süngerbob çorabı giyen yiğit'in temas ettiği kulüp mevzusu hakkında da bir kaç kelam edeyim ; aslında bu kulüp işleri bir nebze iyi oldu. millet geyiğini, sosyalleşme ihtiyacını sözlüğün ırzına geçmeden icra etmeye başladı. zaten akışın yavaşlamasından bunu anlıyorsunuz. bu kulüplerin açılması ile birlikte insanların sözlük kullanıcısı olup olmadığı da ortaya çıkıyor. bir turnusol oldu yani bu durum. gruplarda aktivitenin dibine vuran bir çok insanın sözlüğe iki satır yazı yazmaktan erindiğini görüyorsunuz. bu sebeple de, bu kulüp işleri sözlüğün sakinleşmesi anlamında etki icra etmiş oldu. ha eksileri yok mu? var tabi; sözlüğe içerik üretirken oralarda geyiğin dibine vurmaya başlayan yazarlar varsa bir tek bu durum sözlük için zararlı olur ama onun da çok önemli olduğunu düşünmüyorum.
evet sözlükten pek çok kaliteli yazar gitti ama onların mahlaslarını hepimiz bir kalemde sayabiliriz . çünkü zaten azdılar ve gidişleri göze battı. buna mukabil bahsettiğim beklentilerle sözlüğün içinden geçen yığınla insan da sözlükte yok artık. ki onların sayısı kaybettiğimiz değerli arkadaşlarımızın 10 15 katıdır. demem o ki, bu bir sirkülasyon. siz yazın, içerik üretin, okumak isteyenlere nefes olun. yıkama yağlama isteyenler kendi mecralarında takılsın, içerik üretirken onları çok da umursamayın, umurunuzda olması gereken şey yazdığınız şeyleri okuyacak insanlar olsun. bir kişi bile olsa, okumayı seven bir insana ulaşıyorsanız gerisi lafügüzaf... misal benim severek okuduğum yığınla yazar var hala bu mecrada. fırsat buldukça da hepsini okumaya devam ediyorum. siz okudukça, onlar okunduklarını bildikçe sıkıntı çıkmaz. ha derdiniz başka ve sürekli görünür olmaksa, o zaman sizi başka bir köşeye almak lazım. o köşe de pastane köşesi. canım, tatlım, ballı lokmam vesaire diyerek, altın günü düzenleyebilir, okunmadan beğeni toplayabilir ve mahlasınızdan söz ettirebilirsiniz. ama bütün bunlar matrix be cancağazım! hangi hapı yutacağınız sizin elinizde. tercihe bağlı yani...
devamını gör...
rtük'ün trans kadın sebebiyle exxen'e para cezası vermesi
trans olmanın nesi suç, ahlaka aykırı hiçbir şey göremiyorum ben ortada? rtük kendi görevinden çıkıp akp'nin ideoloji aygıtı oldu artık, ülkedeki bir çok kurum gibi. yazık, akp ülkenin ayarlarıyla kökten oynuyor. bunlar gittikten sonra ne kadar sürede toparlanırız hiç bilemiyorum.
devamını gör...
hafta sonu yasaklarının artık sıkmaya başlaması
dışarıda bir yasak olduğunu hissetmediğim için katıldığım tespittir.
marketler tıklım tıklım, yıllarda trafik var.
hani yasak ?
can sıkan durumdur.
marketler tıklım tıklım, yıllarda trafik var.
hani yasak ?
can sıkan durumdur.
devamını gör...




