aylık kültür, sanat ve edebiyat dergisidir. oldukça geniş yazar yelpazesi vardır. keyifle okunan derginin en sevdiğim yanlarından biride kapak resmi ve posterleridir. duvarlarımı süslüyor hepsi.
devamını gör...

amerikalı tarihçi edward hallett carr tarafından yerden yere vurulan ilkeler. carr,  the twenty years' crisis isimli eserinde bu ilkelerin, bu ilkelerin altında yatan amaçların ve woodrow wilson'ın düşünce sisteminin eleştirisini sert bir biçimde yapıyor. aberystwyth üniversitesi’nde wilson'u onurlandırmak için kurulmuş olan wilson kürsüsünü elde eden carr'ın düşüncelerini bu denli katılaştıran bir kaç ufak detaya değinmeden geçmek olmaz.


carr’ın liberalizme karşı eleştirel bir tutum benimsemesine sebep olan olayların ilk tohumu paris barış konferansı sırasında atıldı. konferansa katılan ingiliz heyetinde yer alan carr, bu vasıtayla amerikalılarla temaslarda bulundu. amerikalıların ve abd başkanı wilson’un liberal ve ahlaki bir söylemle gerçek
niyetlerini, yani rakiplerini kontrol altında tutmayı arzularını, saklamaya çalıştıklarını düşündü (cox, 1999: 646). birinci dünya savaşı sonrası sistemin üzerine inşa edildiği ütopyacı ilkelerin bir diğer sorunu ise uluslararası ahlak teorileri ile birlikte belirli bir grup devletin üstünlüğünü ebedi hale getirmek üzere
araçsallaştırılmış olmalarıydı. dolayısıyla mutlak ve evrensel olarak görünen ilkeler aslında ulusal çıkarların belirli bir şekilde yorumlanmasından başka bir amaca hizmet edememişlerdir (carr, 1946: 79, 87).

carr, birinci dünya savaşı sonrası düzenin yıkılmasına sebep olan şey insanların aptallıkla ve kötülükle davranmayı tercih ederek doğru ilkeleri uygulamayı reddetmesi değil de belki de
ilkelerin uygulanamaz ve yanlış olması tespitinde bulunur. 19. yüzyılda üretilen çözümlerin, temelde ütopyacılık olarak
adlandırdığı liberalizmin, birinci dünya savaşı sonrası siyasette temel düzenleyici ilke olarak kabul edilmesine itiraz etmiştir. carr tarafından kullanım ömrünü tamamlayan bir ilke olarak
tanımlanan liberalizmin, içinde bulunulan dönemdeki sorunlara çözüm olabilmesi imkânsızdı. dolayısıyla yeni bir denge oluşturmak adına geçmiş geleneklerden kurtulmak ve yeni gelenekler üretmek gerekliydi. bunun için de dönemde baskın olan sosyal ve ekonomik koşulların iyi bir şekilde
analiz edilmesi gerekiyordu (cemgil, 2015: 23, 47).

aydın iktisat fakültesi dergisi - e.h. carr’ın “yirmi yıl krizi 1919-1939” kitabında birinci dünya savaşı ve sonrası düzen

devamını gör...

bir benim başıma gelmedi değil mi?

ek: sanırım çoğunluğun başına gelmiş, bir basın açıklaması şart.

ek2: servera gm geldi dağılın...
devamını gör...

seneye takarım prezervatifi.
devamını gör...

apaçık ortadayken havlu üreticilerinin neden anlamadığına, insanlarımızınsa neden tepki göstermediğine şaşırdığım gerçeklik.

havlu denilen eşya, amacı itibariyle yüz ya da vücut silmek için yapılan, narin ve kullanışlı olması gereken bir malzemedir. ancak ülkemizde havlu üreticileri inatla havluların üzerine çeşitli işlemeler eklemekte, bu hâliyle havluyu daha kullanışsız hâle getirmeyi başarmaktadır.

bu nedenle bu yanlış kullanım tamamiyle, kökten terk edilmeli ve böylece özgürce kullanabileceğimiz havlulara kavuşabilmeliyiz. her ihtiyacım olduğunda günlerce sade, yalnızca havlu olan bir havlu aramak istemiyorum.

edit: az önce fransa’daki arkadaşım olga’yla görüştüm o da öyle bir şeyin olmadığını söyledi. demek ki bizde var bu geri zekalılık.

işlemesiz, dümdüz havlular istiyoruz. hemen.
devamını gör...

geçmişle bugün arasında neler vardı! işe yaramaz çalışmalar, hayal kırıklığı, büyük fedakarlıklarla kazanılmış şöhret, peşinden tutkuyla koşulan ve sonra yitirilen mal mülk, ağır ağır tükenen aşk ve tutku, bir sürü buluşma ve zor ayrılık, genel ve özel her şeyle mücadele etme, bulanık sulara sürüklenen berrak hedefler, yalnızca çaresiz ve kör bir mahkumiyetle son bulan özgürlük ve kendini bulma mücadelesi.
devamını gör...

an itibari ile bağış yaptığım oluşum.. uçak kiralama işine de girişmişler. teşekkürler haluk levent.
devamını gör...

kitap 1989 yılında sinemaya da uyarlanmıştır. filmin yönetmeni peter weir, başrolü john keating rolü ile robin williams'tır. aynı zamanda kendisini before sunrise, before sunset ve before midnight serisinden tanımış olabileceğimiz ethan hawke, çekingen bir öğrenci olan todd anderson'ı oynuyor. filmi yıllar önce izlemiştim. bugün sözlüğün edebiyat ve okuma kulübü aracılığıyla yeniden izledim ve tekrar izlediğim için mutluyum.

sanıyorum ölü ozanlar derneği pek çok insana öğretmen olma heyecanını, isteğini kazandırmıştır. çünkü keating karakteri esasici eğitim tarzını benimseyen öğretmenlerin aksine -disipline etmek yerine- öğrencilerin hissettikleriyle ilgilenir. eleştirel düşünme becerisi kazandırmayı amaçlar. ancak düşündüren, eleştiri için cesaretlendiren, bakış açısı geliştiren bir öğretmen olabilmenin çok da kolay olmadığını düşünüyorum. hayatına almadığın, sindiremediğin bir davranış biçimini kazandıramazsın. yeterince cesur değilsen eleştiremezsin ve eleştirel düşünme becerisi, eleştirinin önemi anlatılarak kazandırılmaz. fikrini söylediğinde cezalandırıldığın herhangi bir yerde, örneğin bir sınıfta*, cesur davranmayı öğrenemezsin.

filmin son sahnesinde, güzel bir sahne ama spoiler olabilecek bir sahne değil, çocuklardan biri haksızlığa tek başına tepki gösteriyor. müdürün kendisine bağırması üzerine oturuyor. dayanamayıp tekrar ayağa kalkıyor ve yine tepki gösteriyor. bu kez arkadaşları da ona katılıyor. müdür yine bağırıyor ve çocuktan yerine oturmasını istiyor ancak bu kez sınıfın neredeyse yarısı ilk tepkiyi gösteren çocukla aynı hareketi ortaya koyuyor. müdür çok tepkili, çok da yetkili ama yalnız. açıkçası öğretmenlere bu filmi niye önerdiklerini aklım almıyor*.

filmde en sevdiğim bölüm sanırım keating'in çocukları yürüttüğü bölümdü. üç öğrenci yürümeye başladı bir süre sonra üçü de aynı adımları atıyordu. "başkalarının karşısında inançlarınızı korumanın ne kadar zor olduğunu göstermek istedim. hepimizin kabul edilmeye ihtiyacı var ancak şimdi kendi yürüyüşünüzü kendi adım atışınızı bulmanızı istiyorum."
devamını gör...

deli olacağım az kaldı. sabahtan beri sildir sildir bitmiyor saçma sapan ukdeler.

bu tanımda yazarlara doldurulabilir ukde nasıl bırakılır onu anlatacağım.

öncelikle ukdenizin formata uygun olup olmadığından emin olmadan ukde bırakmayın. imla ve noktalama işaretlerine özellikle dikkat edin. ukdeniz soru cümlesi ise muhtemelen moderasyona bildireceğim ve o da silinecek. o yüzden rica ediyorum yazdığım şeylere dikkat edin.

ukdeleriniz mümkünse gündelik hayattan kullandığımız kelimeler olmasın. (bkz: sağlamak) var böyle ukdeler. lütfen yapmayalım. böyle şeyler görünce de hemen modlara koşalım hemen. kimseye durduk yere sarmak istemiyorum ama ukdeniz bir durum belirtmiyorsa rica edeceğim ukde bırakmayın. ukdeler sekmesini kalabalıklaştırmaktan başka işe yaramıyor ve bilin ki o ukdeler asla ama asla dolmayacak. ukde doldurmak isteyen yazarları ukdelere küstürmeyin.

şimdilik aklıma gelenler bu kadar daha fazlası olursa editlerim.

edit: bir mod heba oldu bu yolda. mutlu musunuz boş beleş ukde bırakan yazarlar? ikincisini acilen devreye sokmayı talep ediyorum. ek olarak abd başkanı da olursa hayır demem.

edit 2: ukdeniz eğer film, kitap ya da dizi ismi ise parantez içerisinde bunu belirtmenize gerek yok.
devamını gör...

bisiklete binmek.
hâlâ öğrenmeye fırsatım olmadi ama mutlaka öğreneceğim.
tolstoy bisiklet sürdüğünde 67 yaşındaymış. bugün tolstoy'un bisikleti diye bir kavram var.okumayan varsa okusun.
(bkz: hicbir sey için geç degildir)
devamını gör...

nlbiyazi isimli yazar arkadaşımızın ukdesi.

sözlükte ''bir ülkede, o ülkenin yurttaşı olmakla birlikte soyu, dili ve dini yönünden ülkenin sayıca baskın öğesi olan halktan az olan topluluk.'' anlamına gelen sosyoloji (toplumbilim) terimidir.
devamını gör...

.
edit: başlığı açan arkadaş uçuşa geçti heralde bırakıp kaçtı bana kaldı. *
devamını gör...

gelecek benim için tamamen gizem,gelecekte iyi ya da kötü beni nelerin beklediğini bilemiyorum elbette ama yine de öğrenmek istemezdim.geçmişe gidip düzeltmek istediğim pek bi şey de yok zaten.bugüne kadar yaşadığım her şey beni şuan olduğum insan haline getirdi ki ben hayatımda olan her şeyden memnunum o yüzden seçim yapmayıp hayatıma kaldığım yerden devam ederdim ben ya.
devamını gör...

duydukları kendi bakış açısına ve mantığına uymadığı için kendi yolunu tercih eden insan. olabilir.
(bkz: ben) bu arada. fikrine önem verdiğim kişilere fikrini sorar ve genelde burnumun dikine gitmeyi tercih ederim. bazen pişman olabiliyorum. bazen.
devamını gör...

18 yaşımdan beri porcshe.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bırakırsın sıkı sıkı tuttuğun her şeyi.
devamını gör...

bir arkadaşımın tabiriyle belediye otobüsünde "dondurma gibi kalakalma" sebebidir.
devamını gör...

ironi yapmaya çalışan kişiden kaynaklı da olabilir. ironi yapmak bir beceridir.
devamını gör...

aaa (bkz: ben). başta her tanımın altına bir sanat eseri eklediğim için tedirgin olmuştum ama bir sözlük özelliği olduktan sonra bunu her yere bir fotoğraf, bir sanat eseri eklemem için bir mesaj olarak algıladım. aynen devam.
devamını gör...

türk milletinin büyük resmi görebilmesi ve dış mihrakları daha anlayabilmesi için çekilmiş veya çekilmeye devam edilen yapımlardır. kemik izleyici kitlesi herkesin malumudur. ülkenin ne halde olduğuda bellidir. ayrıca bu diziler mantık hataları ile doludur, orası ayrı bir gerçek.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim