ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler
türkiye'deki güncel versiyonu ekmek bulamıyorlarsa ev ve araba alsınlardır.
(bkz: ev ve araba almanın artık çok kolaylaştığını anlatacağız)
(bkz: ev ve araba almanın artık çok kolaylaştığını anlatacağız)
devamını gör...
david rivers
peter naumoski ile birlikte türk basketbolu için kilometre taşlarından birisi olmuş büyük oyun kurucu. onu canlı izleme fırsatı bulduğum için kendimi şanslı addediyorum. oyun zekası çok yüksekti ve o dönem avrupa basketbolunun şifresini çok net bir şekilde çözmüştü. adamın ilk işi adı sanı duyulmamış antibes'i fransa şampiyonu yapmasıdır ki, bunun futboldaki karşılığı maradona'nın napoli'yi italya şampiyonu yapmasıdır. oyuncuların takımlarını tek başlarına sırtlayarak aldıkları bu başarıların eşine az rastlanır.
sonrasında olympiakos ile avrupa şampiyonu olmuştur ama zaten bunu beklersiniz. o camiada rivers gibi bir adamın rahatça ulaşabileceği bir başarıydı. tofaş yıllarına baktığımızda ise kendisinin etrafında oluşturulan takımın kalitesinin de, o dönemde kazandığı başarılarda ciddi rol oynadığını görüyoruz. slaven rimac gibi üst düzey bir şutör, rashard griffith gibi dominant ve neredeyse avrupa basketbolunda shaq etkisi yaratan bir pivot. genç yıldız adayı mehmet okur. örümcek abimiz alper yılmaz. basketbol emekçileri cüneyt erden, şemsettin baş ilk aklıma gelenler... yani o kadro rivers için yönetebileceği mükemmel bir orkestra gibiydi.
bu sayede de o dönemin iki lokomotif takımı efes'i ve ülker'i tabiri caizse madara ederek iki yıl üst üste şampiyon oldular. rimac-griffith-rivers üçlüsü bu ligde gördüğüm en öldürücü üçlülerin başında gelir. adam bir tek teamsystem bologna'da başarılı olamadı ki, o kadar kusur kadı kızında da bulunur *
kendisi ile yapılan şu röportajı şayet okumadıysanız, muhakkak okumanızı tavsiye ederim; lider
sonrasında olympiakos ile avrupa şampiyonu olmuştur ama zaten bunu beklersiniz. o camiada rivers gibi bir adamın rahatça ulaşabileceği bir başarıydı. tofaş yıllarına baktığımızda ise kendisinin etrafında oluşturulan takımın kalitesinin de, o dönemde kazandığı başarılarda ciddi rol oynadığını görüyoruz. slaven rimac gibi üst düzey bir şutör, rashard griffith gibi dominant ve neredeyse avrupa basketbolunda shaq etkisi yaratan bir pivot. genç yıldız adayı mehmet okur. örümcek abimiz alper yılmaz. basketbol emekçileri cüneyt erden, şemsettin baş ilk aklıma gelenler... yani o kadro rivers için yönetebileceği mükemmel bir orkestra gibiydi.
bu sayede de o dönemin iki lokomotif takımı efes'i ve ülker'i tabiri caizse madara ederek iki yıl üst üste şampiyon oldular. rimac-griffith-rivers üçlüsü bu ligde gördüğüm en öldürücü üçlülerin başında gelir. adam bir tek teamsystem bologna'da başarılı olamadı ki, o kadar kusur kadı kızında da bulunur *
kendisi ile yapılan şu röportajı şayet okumadıysanız, muhakkak okumanızı tavsiye ederim; lider
devamını gör...
vay be ne hayatlar var
sevişilinebilizite ukdesidir.
şahane ve sıra dışı hayatlar görünce insanoğlunun verdiği doğal tepkidir. bazen yalan yok bazı hayatları görünce daha bir içtenlikle söylenir. vay be, ne hayatlar var…
şahane ve sıra dışı hayatlar görünce insanoğlunun verdiği doğal tepkidir. bazen yalan yok bazı hayatları görünce daha bir içtenlikle söylenir. vay be, ne hayatlar var…
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının sabah uyanma nedenleri
işe gitmek zorunda olmam. güzel günlerin geleceğine dair inancı kaybetmemek için çalışmaktan başka çare yok.
devamını gör...
boris johnson
kısmen osmanlı kanı taşıyan ingiltere başbakanı. ingiliz halkına sürü bağışıklığı tavsiyesi veriyordu. ama verdiği akılların hayrını kendisi göremedi ve koronavirüsten yoğun bakımda yattı.
yoğun bakım öncesi sokakta tek ve korumasız dolaştığı videolar internette paylaşılmış. yanına gelenlerle özçekim yaptıktan sonra direğe bağladığı velespitine atlayıp pedalı çevirdiği gibi gidiyordu.
yoğun bakım öncesi sokakta tek ve korumasız dolaştığı videolar internette paylaşılmış. yanına gelenlerle özçekim yaptıktan sonra direğe bağladığı velespitine atlayıp pedalı çevirdiği gibi gidiyordu.
devamını gör...
dış görünüşle dalga geçmek
kendim kendimle dalga geçiyorum bu da acizlik sayılır mı? sonuçta kendim yani..
devamını gör...
güne bir fotoğraf bırak
tel aviv'e yapılan füze saldırısına ait bir görüntü.
(link ölmüş.)
(link ölmüş.)
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının meslekleri
doktora peşinde koşan bir bilişsel psikolog... işsiz de denebilir.
devamını gör...
bu ülkeden gideceğim diyen ama gidemeyen insan sorunsalı
parasızlıktan gidemiyordur.
devamını gör...
düşün ki tüm dünya bunu okuyor
daha fazla güç, daha fazla iktidar ve daha fazla para diye diye dünyanın içine ettiniz baronlar.
devamını gör...
ensest ilişki yaşama özgürlüğü
bi sakin olun. başlığı açan kişiye neden saldırıyorsunuz? böyle konulara değinilmiyor diye böyle şeyler dünyada yaşanmıyor sanmayın. yaşanıyor.
iğrenç bulduğum bir şey. midesizlik ama yaşanıyor.
konuyu açana saldırmayın boşuna. biz gözümüzü kapatınca dünya güzelleşmiyor.
iğrenç bulduğum bir şey. midesizlik ama yaşanıyor.
konuyu açana saldırmayın boşuna. biz gözümüzü kapatınca dünya güzelleşmiyor.
devamını gör...
türk evlerindeki en gereksiz eşya
dantel diyerek katıldığım başlıktır. orada durmasından başka bir özelliği yoktur.
devamını gör...
delta
ax² + bx + c = 0 şeklinde olan(a ≠0)
ikinci dereceden bir denklemin çarpanlarına ayrılamadığı durumlarda kök veya köklerin bulunmasında kullanılan formülün adı.
(bkz: 2. dereceden denklem)
ikinci dereceden bir denklemin çarpanlarına ayrılamadığı durumlarda kök veya köklerin bulunmasında kullanılan formülün adı.
(bkz: 2. dereceden denklem)
devamını gör...
uyku
"gel ey insafsız, ölüyorum hasretinden" diye kapıda beklenen şey.
kaç saattir bana uğramıyorsun, bak ayıp oluyor? şahsi olarak bana gıcık olabilirsin ama sonuçta benim de bir tarafım "canlı" familyasından, uyumam lazım.
tamam prensip olarak ben de seni sevmiyorum ama uğradığın zaman eninde sonunda buyur ediyorum?
ayboluyo hacı, bak iyice saçmalamaya başladım, bırak şu inadı, yine çık gel mavi gözlüm, ayrıl da gel, kop gel, aha da geldiler!
kaç saattir bana uğramıyorsun, bak ayıp oluyor? şahsi olarak bana gıcık olabilirsin ama sonuçta benim de bir tarafım "canlı" familyasından, uyumam lazım.
tamam prensip olarak ben de seni sevmiyorum ama uğradığın zaman eninde sonunda buyur ediyorum?
ayboluyo hacı, bak iyice saçmalamaya başladım, bırak şu inadı, yine çık gel mavi gözlüm, ayrıl da gel, kop gel, aha da geldiler!
devamını gör...
freud diye bir şey yoktur
sen beni öpersen belki de ben fransız olurum
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.
- senegalliler dahil değil
sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin
- yoksa seni rahatsız mı ettim?
sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
elbette gayet rasyoneldir attan atlamak
- freud diye bir şey yoktur.
sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.
- haydi iç de çay koyayım.
ah muhsin ünlü
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.
- senegalliler dahil değil
sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin
- yoksa seni rahatsız mı ettim?
sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
elbette gayet rasyoneldir attan atlamak
- freud diye bir şey yoktur.
sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.
- haydi iç de çay koyayım.
ah muhsin ünlü
devamını gör...
kimliksiz hikayeler
1.
gün aydınlanmak üzereydi. balkona çıktı. güneş, tüm çirkinliği ile önünde uzanan beton yığınlarının arasından kendini göstermeye başlamıştı. saatine baktı. tüm şehir uyanmıştı ama adam yine uykusuz bir geceyi daha devirmişti. sigarasından derin bir nefes çekti. savurdu gökyüzüne doğru. içindeki tüm karamsarlıkla birlikte saldı nefesini. hepsi annemin suçu diye düşündü.
- çocukken o hayalleri satmasaydı bana bugün "onun gerçekten aşık olacağım kadın olduğunu" düşünmeyecektim.
çünkü annesi, tüm çocukluğu boyunca bir gün gelecek ve ruhunu gören bir kadın bulacaksın, o zaman çok sevildiğini hissedeceksin, üstelik tüm bu parasızlıktan kurtulacak iyi bir işin olacak, demişti. olmuştu da kendi işini kurmuş çok güzel para kazanmıştı. paranın satın alabileceği her şey elinin altındaydı. ve ruhunu gören ilk kadına da aşık olmuştu. demek ki annesinin sözleri tesir etmişti ruhuna yıllarca.
sesini düşündü kadının, kahkahalarını. onda hiç kimsede olmayan bir şey vardı. konuştukça hiç susmasın istiyordu. o anlatınca her şey kulağına masalsı geliyordu.
ben hiç masal dinlemedim çocukluğumda demişti kadına, sonra aynı gece telefonuna onun için yazılmış bir masalın kaydı gelmişti. yüreği titremişti. ne zaman canım sıkkın dese kadına, onu neşelendirecek başka bir hikaye ile geliyordu karşısına.
harbi kadındı. delikanlıydı. özü sözü birdi. öfkelendiğinde o küçücük bedenine rağmen önünde durmak oldukça güçtü.
gözlerini hatırladı sonra gülüşü gözlerine yansırdı, hüznü de. kırılgandı çok. çabuk acıyordu. küçük bir kız gibi küsüveriyordu da. öyle kaybetmişti zaten. küstürmüştü.
çok çabuk sinirleniyordu adam. sinirlendiğinde de karşısında kim olursa olsun istemsizce kusuyordu tüm öfkesini. kontrol edemiyordu kendini.
çok da kıskançtı.kadın demişti bir gün " sanırım sen beni bir cam kavonoza koyup kimselere göstermek istemiyorsun.", "hayır, ben seni etrafı kaplı bir kavonoza koyup içine atlayıp kapağını kapatmak istiyorum; senin ve benim dışımda kimsenin olmadığı bir dünya olsun istiyorum." diye yanıtlamıştı kadını. kadının gözlerinde sevgi aynı zamanda da bir korku görmüştü. zaten anlamıyordu kadını. bunu sürekli ona da söylüyordu. senin gibi sevgi dolu birinin, benim gibi kavgacı biri ile ne işi var anlamıyorum, diye. sevilmeye bu kadar alışkın birinin, bu kadar gel-gitleri olan hayata karşı acımasız duran bir adamla, onu acıtmak için ağzına geleni söyleyen bir adamla ne işi olurdu ki?
sanırım ben ona farklı geldim, diye düşündü. ona attığı bir mesajı hatırladı.
"aşık oldum sana anlıyor musun? bu hayatta tek bir kadına aşık oldum, bir kadını kıskandım, bir kadını sevdim, bir kadını kırdım. parçalıyorsun beni. bu da can yapma. sen bir söylüyorsun ben bin parçalanıyorum. gidiyorsun. tam toparlanıyorum. her dönüşünde ben tekrar dağılıyorum. bu da hayat. yapma." böyle yazıyordu. ama içten içe hep gelsin istiyordu. kadın gittiğinde her yerde onu takip ediyor hayatından asla çıkamıyordu.
"nasıl bir belaya bulaştım ben, nasıl kurtulucam bu boktan. cesaretim yok. gitsin istemiyorum o da tam olarak gelmek istemiyor. beni asla benim onu sevdiğim kadar sevmedi. bunu bile bile bir kenarda bekleyip duruyorum. her gelişinde dünyam aydınlanıyor, her gidişinde dünya kararıyor." diye düşünüyordu.
çokça dağıtmıştı kendini. uyuyamıyordu. günde birkaç saat uyuyabilirse, birkaç lokma yerse kendini iyi hisseder hala gelmişti. her gece ya bir şişe viski ya bir şişe votka ile başlıyor, gün aydınlanana dek bir sigara yakıp diğerini söndürüyordu. iki ayda on kilo vermiş 65 kiloya düşmüştü. geçmeyen mide ve baş ağrıları şimdilik tek arkadaşıydı. dayanamıyordu. kadının hayatını yaşamasını izliyor. öfkesi günden güne büyüyordu. en sonunda patladı. bütün ipleri koparmak istiyordu. biliyordu kadın ona her döndüğünde karşısında duramayacağını , ona hayır diyemeceğini.
bu yüzden kadına savurdu bütün öfkesini. kustu içinde ne varsa. çok sevmekten, çaresizlikten böyle ama nefret ediyorum artık bu durumdan, dedi. ağzından çıkanları kulağı duymaz hale geldi. bir küfürle taçlandırdı cümlelerini.
gitti kadın. bu kez gerçekten gitti. dönmemek üzere. aylar geçti. sesine hasret aylar.
artık güneş doğmuş, tüm şehir aydınlanmıştı. caddeyi arabaların gürültüsü, insanların sesleri kaplamıştı. kalabalıkların içinde yapayalnız hisseden adam, "mutluluk kapıdan şöyle bir başını uzattı, itiverdim onu ellerimle." diye düşündü.
gün aydınlanmak üzereydi. balkona çıktı. güneş, tüm çirkinliği ile önünde uzanan beton yığınlarının arasından kendini göstermeye başlamıştı. saatine baktı. tüm şehir uyanmıştı ama adam yine uykusuz bir geceyi daha devirmişti. sigarasından derin bir nefes çekti. savurdu gökyüzüne doğru. içindeki tüm karamsarlıkla birlikte saldı nefesini. hepsi annemin suçu diye düşündü.
- çocukken o hayalleri satmasaydı bana bugün "onun gerçekten aşık olacağım kadın olduğunu" düşünmeyecektim.
çünkü annesi, tüm çocukluğu boyunca bir gün gelecek ve ruhunu gören bir kadın bulacaksın, o zaman çok sevildiğini hissedeceksin, üstelik tüm bu parasızlıktan kurtulacak iyi bir işin olacak, demişti. olmuştu da kendi işini kurmuş çok güzel para kazanmıştı. paranın satın alabileceği her şey elinin altındaydı. ve ruhunu gören ilk kadına da aşık olmuştu. demek ki annesinin sözleri tesir etmişti ruhuna yıllarca.
sesini düşündü kadının, kahkahalarını. onda hiç kimsede olmayan bir şey vardı. konuştukça hiç susmasın istiyordu. o anlatınca her şey kulağına masalsı geliyordu.
ben hiç masal dinlemedim çocukluğumda demişti kadına, sonra aynı gece telefonuna onun için yazılmış bir masalın kaydı gelmişti. yüreği titremişti. ne zaman canım sıkkın dese kadına, onu neşelendirecek başka bir hikaye ile geliyordu karşısına.
harbi kadındı. delikanlıydı. özü sözü birdi. öfkelendiğinde o küçücük bedenine rağmen önünde durmak oldukça güçtü.
gözlerini hatırladı sonra gülüşü gözlerine yansırdı, hüznü de. kırılgandı çok. çabuk acıyordu. küçük bir kız gibi küsüveriyordu da. öyle kaybetmişti zaten. küstürmüştü.
çok çabuk sinirleniyordu adam. sinirlendiğinde de karşısında kim olursa olsun istemsizce kusuyordu tüm öfkesini. kontrol edemiyordu kendini.
çok da kıskançtı.kadın demişti bir gün " sanırım sen beni bir cam kavonoza koyup kimselere göstermek istemiyorsun.", "hayır, ben seni etrafı kaplı bir kavonoza koyup içine atlayıp kapağını kapatmak istiyorum; senin ve benim dışımda kimsenin olmadığı bir dünya olsun istiyorum." diye yanıtlamıştı kadını. kadının gözlerinde sevgi aynı zamanda da bir korku görmüştü. zaten anlamıyordu kadını. bunu sürekli ona da söylüyordu. senin gibi sevgi dolu birinin, benim gibi kavgacı biri ile ne işi var anlamıyorum, diye. sevilmeye bu kadar alışkın birinin, bu kadar gel-gitleri olan hayata karşı acımasız duran bir adamla, onu acıtmak için ağzına geleni söyleyen bir adamla ne işi olurdu ki?
sanırım ben ona farklı geldim, diye düşündü. ona attığı bir mesajı hatırladı.
"aşık oldum sana anlıyor musun? bu hayatta tek bir kadına aşık oldum, bir kadını kıskandım, bir kadını sevdim, bir kadını kırdım. parçalıyorsun beni. bu da can yapma. sen bir söylüyorsun ben bin parçalanıyorum. gidiyorsun. tam toparlanıyorum. her dönüşünde ben tekrar dağılıyorum. bu da hayat. yapma." böyle yazıyordu. ama içten içe hep gelsin istiyordu. kadın gittiğinde her yerde onu takip ediyor hayatından asla çıkamıyordu.
"nasıl bir belaya bulaştım ben, nasıl kurtulucam bu boktan. cesaretim yok. gitsin istemiyorum o da tam olarak gelmek istemiyor. beni asla benim onu sevdiğim kadar sevmedi. bunu bile bile bir kenarda bekleyip duruyorum. her gelişinde dünyam aydınlanıyor, her gidişinde dünya kararıyor." diye düşünüyordu.
çokça dağıtmıştı kendini. uyuyamıyordu. günde birkaç saat uyuyabilirse, birkaç lokma yerse kendini iyi hisseder hala gelmişti. her gece ya bir şişe viski ya bir şişe votka ile başlıyor, gün aydınlanana dek bir sigara yakıp diğerini söndürüyordu. iki ayda on kilo vermiş 65 kiloya düşmüştü. geçmeyen mide ve baş ağrıları şimdilik tek arkadaşıydı. dayanamıyordu. kadının hayatını yaşamasını izliyor. öfkesi günden güne büyüyordu. en sonunda patladı. bütün ipleri koparmak istiyordu. biliyordu kadın ona her döndüğünde karşısında duramayacağını , ona hayır diyemeceğini.
bu yüzden kadına savurdu bütün öfkesini. kustu içinde ne varsa. çok sevmekten, çaresizlikten böyle ama nefret ediyorum artık bu durumdan, dedi. ağzından çıkanları kulağı duymaz hale geldi. bir küfürle taçlandırdı cümlelerini.
gitti kadın. bu kez gerçekten gitti. dönmemek üzere. aylar geçti. sesine hasret aylar.
artık güneş doğmuş, tüm şehir aydınlanmıştı. caddeyi arabaların gürültüsü, insanların sesleri kaplamıştı. kalabalıkların içinde yapayalnız hisseden adam, "mutluluk kapıdan şöyle bir başını uzattı, itiverdim onu ellerimle." diye düşündü.
devamını gör...
kadınların eskisi kadar zor olmaması
sinirleri ziplatan ama aydinlatma yasatan basliklardan biri. sözlüklerde erkeklerin bize asla ama asla yansitmadigi gercek düsüncelerini yansitan bu tarz girdileri okudukca yillar icinde erkeklere bakisim cok degisti. bunlari daha gencken bilmis olsaydim sanirim hicbir erkegi sevmek güvenmek mümkün olmazdi, keske de olmasaydi. umarim hemcinslerim bu yazilanlari akillarindan cikarmaz ve iliskilerinde dikkate alirlar. cogu erkek aslinda sevilmeye, güvenilmeye, ugrunda üzülmeye degmiyor. sizin bambaska baktiginiz iliskilerin gercegini ögrenmek icin sözlükler müthis bir kaynak.
bunlari okuyun, görün, bilin, yine istediginizi yapin cünkü özgürsünüz ve hakkiniz, konusmaya dahi gerek yok ama sizin sevgi, güven sandiginiz seyin aslini, arka yüzünü bilin, bosuna üzülmeyin bundan sonra.
bunlari okuyun, görün, bilin, yine istediginizi yapin cünkü özgürsünüz ve hakkiniz, konusmaya dahi gerek yok ama sizin sevgi, güven sandiginiz seyin aslini, arka yüzünü bilin, bosuna üzülmeyin bundan sonra.
devamını gör...