bıhtıh ya bıhtıh diyerek sahibini terk eden cips reyonu.
devamını gör...

kadınlar bağyandır,
çiçekler falandır,
başarı babamdır.

4/c sınıfından cenk'in şiirini dinlediniz, iyi yayınlar.
devamını gör...


duygusal olarak değişken” kişilik bozukluğu olarak da anılır.
bu kişilerin birkaç saat ya da birkaç gün yoğun olarak yaşadığı duygular birdenbire değişebilir. kendilerini çok mutlu ve güvende hissederken bir anda üzgün ve kaygılı olabilirler. ayrıca kontrol edemedikleri yoğun öfke duyguları olabilir. sinir atakları geçirebilirler. daha sonra bundan pişmanlık duyup utanç ve suçluluk duygusu yaşayabilirler.
başkalarının (aile bireyleri, sevdikleri ya da arkadaşları) kendilerini bırakmasından, ayrılıp gitmesinden çok korkarlar ve bunun gerçekleşmemesi için olmadık yollara başvurabilirler (gitmemesi için yalvarmak, sarılıp bırakmamak, kavga çıkarmak, giden kişinin ardına düşmek ya da onu izlemek, hatta önünü kesmek gibi).

kimi zaman kendilerini severlerken, kimi başka zaman kendilerini sevimsiz ve değersiz bulurlar, kendilerinden nefret ederler, hatta kendilerini bir “şeytan” gibi gördükleri bile olur. kim oldukları konusunda içsel bir barışıklık içinde olmadıkları için sık sık iş, arkadaş, sevgili, eş, din değiştirirler; dış görünümlerini değiştirirler.

iyi bir ilişki kurmakta ve bunu kalıcı bir biçimde sürdürmekte çok güçlük çekerler. kolay aşık olurlar, aşık oldukları her kişinin kendilerini çok iyi hissettireceğini, kendilerini bir bütün olarak hissettireceğini düşünürler, ancak çok kısa bir süre sonunda büyük bir düş kırıklığına uğrarlar. başkalarını değerlendirmelerinde de büyük gelgitler yaşarlar. bir gün göklere çıkardıkları bir kişiyi, ertesi gün yerin dibine sokabilirler. bir gün, büyük bir tutkuyla bağlandıkları bir kişiden, bir başka gün nefret edebilirler.
devamını gör...

98 alınca ağlayan tip.
devamını gör...

yayın tarihine 5 şubat 2005’te tv8’de başlayan, 17 eylül 2005’ten sonra atv’ye geçmiş 6 mayıs 2006’da ise yayın hayatı sona ermiş, şahan gökbakar’ın hazırlayıp sunduğu gündelik olayları skeçler çerçevesinde aktardığı komedi türünde bir programdı. bölümleri 4 mayıs 2017 itibariyle aynı adda kurulan bir youtube kanalında gerek tam bölümleriyle gerek bölümlerde dikkat çeken kesitleriyle erişilebilir durumdadır.
devamını gör...

doğu avrupa - batı rusya bölgeleri arasında başlaması ihtimal dahilinde olan savaş.

evvela halihazırda taraf ülkelerden en az biri resmi olarak savaş ilanı deklare etmediği için, mevcut durum "yerel çatışma" ve "karşılıklı gerilim" düzeyindedir. şu halde moderasyon, başlığı olası ukrayna - rusya savaşı şeklinde tanzim edebilir.

uluslararası hukuk, yakın tarih, jeopolitik ve jeostrateji alanlarına duyduğum az biraz merak ve alelade birikimimden aldığım yetkiyle, konuyla alakalı bir kaç kelam etme haddini kendimde buluyorum. tanım illa ki uzun ve sıkıcı olabilir ancak konuya ilgisi olan yazar ve okurların faydalanmaları, varsa yazarların karşıt görüş/tezlerini paylaşmak suretiyle her birimize farklı bakış açısı sunmalarını temenni ederek başlayayım.

ukrayna krizi suriye iç savaşı'ndan, 2008 güney osetya savaşı' ndan (gürcistan - rusya çatışması) , kırım'ın rusya tarafından ilhakı'ndan, turuncu devrimlerden, özbekistan andican isyanı' ndan ayrı düşünülemez, değerlendirilemez. keza bu kriz de diğer saydıklarım gibi, uluslararası sistem içindeki iki büyük bloğun hem strüktüel hem de devinimsel çekişmelerinin tezahüründen ibarettir.

interaktif sözlüklerde, bloglarda ve kimi tv tartışma programlarında sıkça dile getirilen "dünya artık iki kutuplu değil, rusya saldıramaz" , "rusya blöf yapıyor" , "ekonomisi pandemiden etkilendi savaşı göze alamaz", "sanmıyorum, olası görmüyorum, nükleer savaş çıkar" gibi değerlendirmelerin çoğunun içi koftur. iyi niyetli temennileri olarak değerlendirirsek elbette sorun yok.

arkadaşlar, hiçbir devlet blöf yapmak için yüz bine yakın kara, yirmi bine yakın deniz ve hava kuvvetlerine bağlı askerini başka bir devletin kuzey - doğu ve güney kanadında mobilize etmez.
hiç bir devlet, zaten savaşı göze alamam ama meydanlarda bir arz-ı endam eyleyeyim de piyasa yakışıklı görsün diye binlerce zırhlı tank, araç, top, orta ve uzun menzil hava savunma gereçleri, istihbarat ve keşif birlik-araç gereçleri, sahra hastanelerini de içine alan mekanize ve motorize birliklerini başka bir devletin sınırına bu şekilde sevk etmez, insanlı/insansız vurucu hava gücünü her an harekata hazır şekilde seferber etmez.

iç hukuk sistemindeki prosedürleri usulüne uygun şekilde halledip ( otoriter rejimlerde bu biraz daha kolaydır), iç kamuoyunu ikna ederek aynı anda işin uluslararası algı, diplomasi-teamül boyutlarını hesap etmek ve yürütmek, eşzamanlı olarak sahadaki birliklerle bunları koordine etmek oldukça meşakkatli ve maliyetli işlerdir.

bir devlet tüm bu saydıklarımızı ve dahasını yapıyor ise savaşı olası, hatta bir zaman mutlak görüyordur. kısaca yazılanların çoğunun aksine savaş gayet olasıdır. ancak konvansiyonel harbin doğrudan rusya-amerika birleşik devletleri, yahut rusya - ingiltere arasında tezahür etmesi uzak ihtimal görünse de neticede bu bile bir ihtimali yansıtır.

söz konusu askeri hareketliliğin anlamı; talepleri tam olarak göz ardı edilen rusya federasyonu devleti 'nin askeri caydırıcı gücünü kullanarak [ hard power ] diplomasi masasına tabiri caizse yumruğunu vurması ve amerika ile avrupa birliği' ni, geçmiş taahhütlerini ifa etmeye zorlamasından ibarettir.elbette bu buzdağının görünen yüzü, uluslararası hukuk arenasında rusya federasyonu'nun kendince meşru ve haklı argümanıdır. diğer saklı amacın içeriğine ise rusya'nın yeni savunma doktrinini inceledikçe ulaşıyoruz. ilerde bu hususa değinilecektir.

1998 yılında rusya'da ruble krizi baş gösterdiğinde amerika birleşik devletleri bunu fırsat bilip rusya'nın etki sahası içinde kendi etkinliğini artırdı. bu etkinlik daha çok ermenistan - gürcistan ve doğu avrupa sahasında gibi gözükse de özellikle abd, orta asya ülkelerinde askeri üs bölgeleri elde ederek rusya'yı adeta doğusundan kuşatmıştır. gürcistan ve ukrayna 'da ise tertip edilen renkli devrimler, elbette halk aydınlanması sonucu meydana gelmedi. kuşatma hem askeri hem politik düzlemde bir süre devam etti.

2005'te rusya' nın andican isyanını bastırması, 2008'de gürcistan'ı işgal etmesi, kırım'ı ilhakı, ve en son dağlık karabağ savaşı'nda sessiz/pasif tutum takınması abd' nin bu bölgedeki etkinliğinin kırılmasına ve dengenin rusya lehine değişmesine sebep oldu. ki bu durum literatürde ikinci soğuk savaş dönemi olarak adlandırılır.

işte an itibariyle ikinci soğuk savaş döneminin son cephesi ukrayna'dır.

jeopolitik olarak ukrayna, avrupa kıtasındaki en büyük yüz ölçümlü devlettir. ciddi bir nüfusa sahiptir. avrupa ve asya arasındaki tampon bölge (rus savunma stratejistlerinin deyimiyle stratejik bariyer), baltık su yolu bağlantısının geçtiği alandır. ukrayna'da doğal gaz ve petrol sahaları pek bulunmaz, enerjide büyük oranda rusya'ya bağlıdır. enerji ihracı ise rus ekonomisinde belirleyici bir ana sahadır. rusya ve avrupa arasındaki enerji tedarik kolu ukrayna üzerinden geçer. yani iki ülke arasında tarihsel yakınlık yanında, karşılıklı fayda zemininde bir ilişki de mevcuttur.

1991 yılında sovyetler dağıldığında iki ülke arasındaki ilişki daima dalgalı/gerilimli seyretti. ukrayna iktidarı ise genellikle sovyet-rusya yanlıları ile batı yanlıları arasında koalisyonlarla idare edildi. keza iki ülke arasındaki oligark zümreler bile bu iki saf arasında ayrışarak vücuda geldiler. teferruata girmeye lüzum görmüyorum.

1993 yılında rusya, "yakın çevre doktrinini" benimsemiştir ve eski sovyet devletlerini kendisinin "arka bahçesi" olarak görmektedir. bu soğuk tundra suratlı devletin arka bahçeden anladığı ise zannımca "öncephe" dir. yani ruslar olası bir 3. dünya savaşının öncephesi olarak ukrayna'yı belirlemişler, bu yönde mesai ve para harcamışlardır.

peki neden? çünkü eğer nato ukrayna'yı birliğin içine katarsa rusyayla nato arasındaki mesafe 400 kilometreye kadar inecektir. 400 km ve savunulması zor düzlükler...
savunma hattı sınırın ötesinden başlar ilkesinin gereklerini yerine getiren rusya, aynı zamanda hazar-baltık arasını ve eski sovyet devletleri topraklarını, avrupa ve abd 'ye yasak bölge ilan ediyor.

esasen bu ruslar aşırı paranoyak ve tedbirci insanlardır. lakin karşıdaki düşman da en az kendisi kadar emperyalist ve vahşi olunca, bu " yaklaşma yakarım " tavrı, belki biraz haklılık içeriyor. yahut sadece bir mecburiyet.

sözlüğü sovyet rusya fonluyor, yoldaş benjamin kgb ajanı aman sözlerine dikkat et diyecek olursanız, boşuna nefes tüketmeyin. ben sultangaliyevciyim. galiyev mani olmasaydı bolşevik parti kongresinde revolverimdeki kurşunları pala stalin'in gövdesine boşaltacaktım, yoldaş kim oluyor? *

bölgede savaş çıkar mı? bilinmez. ancak artık hiç olmadığı kadar yakın gözüküyor.
devamını gör...

sarsi. kuzey amerika'da yaşayan athabascan dili konuşan, kendilerine tsuu tina diyen ama dostları karaayak'lar onlara "inatçı" anlamında sarsi dediği için adları öyle tanınmış bir kızılderili kabilesidir.
navajo ve apache'ler gibi, kanada'nın kuzeyinde yaşayan athabascan kabilesinin güneye inmiş bir koludur ama onlar gibi çok güneye değil bugünkü alberta'nın güneyi ve montana'nın kuzeyinde yerleştiler.
yerleştikleri bölgeye uyum sağlayıp bizon avlamaya ve tepee'lerde yaşamaya başladılar.
cree ve assiniboin kabilelerinin saldırılarına karşı karaayak kabilesiyle ittifak oldular.
bölgeye beyazlar geldikten sonra salgın hastalık kaptılar ve nüfusları o kadar azaldıki sadece birkaç yüz kişi kaldılar.
1870'lerde kanada devletiyle anlaşıp calgary civarında rezervasyonda yaşamayı kabul ettiler. bugün hâla alberta'nın güneyinde yaşıyorlar.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

türkiye'de faaliyete başlayan, daha sonra yabancılara satılan ve yerli diye bilinen firmalar;
zamanla değişkenlik gösterebilir.

-petrol ofisi;
1941’de bir kamu kuruluşu olarak kurulan, petrol ofisi, hollanda merkezli vitol’e satıldı.

-beymen;
1971’de osman boyner tarafından kurulan hazır giyim markası beymen, katar merkezli yatırım şirketi mayhoola tarafından satın alındı.

-içim;
1996’da kurulan ve daha sonra ülker’in satın aldığı ak gıda 2015’te fransız şirket groupe lactalis’e satıldı.

-hayat su;
1984 yılında üretime başlayan hayat su, türkiye’nin en eski su markalarından biridir. 1997’de fransız danone’ye satıldı.

-doğadan;
1975 yılında demle adı ile nevzat karpuzcu tarafından kurulan doğadan, türkiye’yi poşet çay ile tanıştıran markadır. 2007’de ise tamamı coca-cola’ya satıldı.

-cola turka-çamlıca-saka su;
cola turka, bir diğer eski ülker markası. ülker’in kurduğu ve 2003’te piyasaya sürdüğü cola turka, 2016’da iyi bir teklif karşılığında japonya merkezli dydo drinco şirketine satıldı. ülker, cola turka ile birlikte bünyesinde bulundurduğu çamlıca gazoz ve saka su’yu da aynı şirkete sattı.

-yeni rakı;
2003’te tekel’in alkollü içecekler bölümünü satın alan ve bir süre yeni rakı’yı bünyesinde tutan mey, 2006’da abd’li yatırım şirketi texas pacific grup’a sattı. daha sonra dünya’nın en büyük alkol üreticisi ingiltere merkezli diageo, yeni rakı’yı bünyesine kattı.

-kemal kükrer;
türkiye’nin en büyük sirke üreticilerinden biri olan ve 1915’te kurulan kemal kükrer, japonya merkezli ajinomoto’ya satıldı

-kent;
1927’de kurulan kent gıda, türkiye’nin en büyük şeker ve sakız üreticilerinden biridir. 2002 yılında ingiltere merkezli cadbury tarafından satın alındı. daha sonra 2010’da cadbury, abd merkezli kraft foods’a satıldı.

-peyman;
1985’te eskişehir’in üç kuruyemiş fabrikasının birleştirilmesi ile kurulan peyman, 2016 yılında ingiltere merkezli yatırım şirketi bridgepoint’e satıldı.

-banvit;
1968’de balıkesir’de kurulan ve özellikle de beyaz et sektöründe türkiye’nin pazar liderlerinden biri olan banvit, 2017’de brezilya ve katar yatırım ortaklığı tarafından satın alındı.

-ipek;
yabancılara satılmış dev türk markaları listemizdeki bir diğer şampuan markası da ipek. canan kozmetik bünyesindeki ipek şampuan, canan kozmetik’in tamamının fransız l’oreal şirketi tarafından satın alındı.

-demir döküm;
sektörünün öncülerinden olup, yabancılara satılan bir diğer türk markası da demir döküm. 1954’te kurulan ve satılana dek koç holding bünyesinde bulunan demir döküm, 2007 yılında almanya merkezli vaillant şirketine satıldı.

-baymak;
1967’te kurulan ve demir döküm’ün ciddi rakiplerinden biri olan baymak hollandalı thermea grubu tarafından satın alındı.

-filli boya;
1988’de betek boya bünyesinde kurulan filli boya, 2002’de sektöründe türkiye’nin pazar lideri oldu. 2019’da japonya merkezli nippon paint’e satıldı.

-mutlu akü;
1945’te akü üretimine başlayan mutlu akü güney afrika merkezli bir şirket tarafından satın alındı.

-yargıcı;
1978 yılında erkek gömleği üzerine osmanbey’de ilk şubesini açan yargıcı kuveyt merkezli global investment house satıldı.

-cevahir avm;
cevahir holding’e bağlı olarak 2005 yılında mecidiyeköy’de açılan cevahir avm kuveytli martin property group şirketine satıldı.

-saka su;
sabancı holding’in sahibi olduğu saka su önce bim’in sahibine daha sonra ise yıldız holding’e satıldı. yıldız holding saka su’yu dydo’ya sattı.

-ofçay;
1985 yılında türkiye’de türkiye çay üeretiminde tekelin kalkmasıyla satışa sunulan ofçay amerikalı kahve şirketi jacobs’a satıldı.

-komili;
1878 yılından bu yana faaliyette olan ve osmanlı sarayının zeytinyağı ve sabun tedarikçiliğini de yapan dev marka amerika merkezli şirkete satıldı.

-hacı şakir;
türkiye’nin en eski sabun üreticisi hacı şakir tamamıyla amerikalı temizlik devi colgate/palmolive bünyesine katıldı.

-canbebe;
1990 yılında kurulan canbebe belçika firması olan ontex’e satıldı.

-sana; erikli, atasun optik;

t; yabancı sermayeye karşı değilim. sadece kendi derinliğimiz de olmalı diye düşünüyorum...
devamını gör...

bir atv programı.

bugün çok tuhaf bir olay var ekranda. evli bir adam ve karısı (nagihan ya da nagehan) gelmiş. bir de 2. kadın (nursel) var. sözde nursel'e para kaptırmışlar, nursel bunun kimliğini kullanmış falan filan... işin o kısmını geçiyorum, çok cankulağıyla dinlemedim de zaten. beni hayretler içinde bırakan kısmına geliyorum işin. daha doğrusu hayretler içinde kalmak demeyeyim, sonuçta artık bir şeye şaşırmıyoruz da işin "yuh!" dediğim kısmına geliyorum diyeyim.

adamın ifadesi şu: "nursel arabada üzerime atladı, beni kirletti."

soruyor müge: "sen ne yaptın, kaçmadın mı?"

cevap: "dışarıda yağmur vardı, çıkmadım arabadan, kirletti beni..."

nursel de "ben evli olduğunu bilmiyordum. boşandım dedi. bana imam nikâhı kıydı. evimin geçimini o sağlıyordu." falan diyor.

tüm bunlara rağmen karısı, tipik bir kendini kandırma ihtiyacı içerisinde "benim kocam yapmaz. kadın onu kandırdı. benim kocam çok saftır bla bla bla..."

güneş tutulmasını sorun anlatayım, ay tutulmasını sorun anlatayım ama akıl tutulmasına diyecek tek kelimem yok.

imdat yaaa, vallahi billahi imdaaaat!
devamını gör...

bugün annneanme laf arasında "ah bir anlasalar şu içimdeki derdi." dedim. anlamadı tabii ki, uyumaya devam etti. öyle ağlak bir sesle de söylemedim bu cümleyi. sanki "çok susadım bir bardak su alayım." cümlesindeki gibi basitçe laf arasında söyleyiverdim.
normalde söylemem böyle şeyleri aslında. birden ağzımdan dökülüverdi işte.
anlayacak, dinleyecek bir allahın kulu yok yanımda.
yalnızım ben. yalnızlığı eşsiz olmakla karıştırıyoruz ama yanılıyoruz. yalnızlık insanın dinleyen ve anlayan kimsesi olmaması halidir.
tek başıma kalmakla ilgili bir zorum yok hatta severim de. tek başıma gezerim, film izlerim, yemek yaparım, oyalanacak illaki bir şey bulurum. yıllarımı böyle geçirdim ben. böyle geçirmekten de gocunmam ama gün içerisinde bir saat bile olsa güzel bir sohbet edemedikten sonra bu yalınlık hali insana öyle bir koymaya başlıyor ki.
ilk üzüyor sonra insanın kendine şaşıracağı eylemler yaptırtıyor. yanlış ellere sarılıyorsunuz mesela. yanlış olduğunu bile bile ısrarla tutunmaya, sizi istemeyen insaların hayatlarında kendinize yer açmaya çalışıyorsunuz. sizi sevmeleri için bin türlü takla atıyorsunuz. o yalnızlıktan o muhabbetsizlikten o kadar bıkıyorsunuz ki kendi gururunuzu bile göremez hale geliyorsunuz.
dün beni çoktan silen bir insana sıkı sıkı uzunca bir süre sarıldım. bir insan kırk dakika boyunca arada küçük boşluklarla birine sarılabilir mi? sarılabilirmiş.
sarıldığım onun eti kemiği değil içimdeki boşluklar.
ışıksızlığıma, sessiz odaların verdiği bıkkınlığa duyulan nefretimi "sevgi" başlığı altında mantığımın hiç onaylamadığı biriyle örtmeye çalışmak.
derdim tam olarak bu.
devamını gör...

inançtan çok bilimsel düşünceyi temel alan akımdır.

baştan söyleyeyim ateist değilim, fakat ateizm saçma denilebilecek kadar anlamsız saldırılara uğramakta.
bunun sebebi, çeşitli inançlara sahip ve kendilerini bu inançlarla tanımlayan kişilerin, inançsızlığı savunan bu akımı kendi kişiliklerine bir saldırı olarak algılamaları.

bir fikirsel tartışma olarak algılanmaktan çok kişiselleştirilen bu durum, anti-ateist söylemlerin büyük bir kısmında zor bastırılıyormuş gibi görülen bir öfke ortaya çıkarmakta. ateist olmadığım gibi ateizm'in söylemlerini kesin bir şekilde ortaya koyamam, konunun uzmanı değilim. ama ateizmin daha çok dogmatizme karşı olduğu söylenebilir. yani tanrı'nın dünyayı 6 günde yarattığını hiçbir sembolik anlam aramadan kesin bir şekilde savunan tezlere karşı dünyanın oluşma sürecini, aşamaları ve bilimsel kanıtları gösterirler.

bunun ötesinde modern fiziğin tüm evreni bir enerji denizi olarak modellemesine benzer şekilde tüm evreni tanrı'nın varlığı ve insanları da bu denizin damlaları olarak nitelendiren mistizm düşüncelerine karşı bir söylem görmedim ateizm'de. ateizm genelde dogmatik dinin kendisiyle ve bilimsel sonuçlarla çelişmesinden beslenir.

ikincil olarak söylenmesi gereken şudur; ateizm yapısı gereği dogmatik değil şüphecidir. bu şüphecilik, akımın kendine bakışında bile görülebilir. londra'da otobüslerin üzerine yazılan "tanrı muhtemelen yok" yazısının "tanrı kesinlikle yok" şeklinde olmamasında dahi görülebilir bu şüphecilik. ayrıca şunu söylemek gerekir, birşeyin "olmadığını" kanıtlamaktansa "olduğunu" kanıtlamak çok daha mantıklı bir süreçtir.

inançlı kişilerde ateizme karşı "kanıtla o zaman tanrı'nın olmadığını" çıkışı yapılır ki, "o zaman siz de tanrı'nın olduğunu kanıtlayın" sorusuna karşı "işte bakın ağaçlar, kuşlar, bunlar yaratıcısız olabilir mi?" önermesi gelmekte. maalesef bu nokta sözün bittiği yer.
şunu söylemek gerek, her türlü din birer inanç meselesi. subjektif inançların bilimsel kanıtı olmaz.
bu sebeple ateizm ile dinsel inançlar biraz farklı kulvarlarda gezmekte. son olarak, anti-ateist söylemlerdeki kişiselleştirilmiş öfkeden biraz da ateistler sorumlu.

kalıplaşmış, sorgulamadan uzak dogmatik dinlere karşı geliştirdikleri inanç sistemlerini köhnemiş ve inançlı kişileri bilimsellikten uzak cahiller olarak addeddikleri yaklaşım, karşı tarafta haklı bir nefret doğurmakta.
bu nefret ateistleri aşağılamak, evrim lafını edene hemen "benim atalarım maymun değil sizinkileri bilemem" gibi saçma sapan kocakarı lafları etmek gibi çıkışmalar doğurmakta. şunu bilmek gerekir, ateizm size mutlak bir sonuç sunmaz. zaten böyle bir iddiası da yoktur.

bilimsel kitapları açtığınızda önermelerin hepsinin "teori" olarak nitelendirildiğini görürsünüz. adı üstünde, "teori". yani yine de kesin değil.
nitekim bilim tarihi, birbirinin üzerini çizen önermeler tarihidir. bilim böyle gelişir. bu sebeple ateizmden kesin bir varoluş açıklaması beklemek yersizdir. zaten ateizm, varoluşu eksiksiz açıkladığını iddia eden dogmatik dinlere karşı gelişen bir akımdır. ateizme körü körüne inanılmaz. körü körüne inanan varsa da o ateist değildir.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
979 metre yüksekliği ile dünyanın en yüksek çağlayanıdır. venezuela'da bulunuyor.

unesco dünya mirası listesinde bulunan bu şelale, canaima milli parkı'nda bulunuyor.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

16. yüzyıldan itibaren bölgeye gelen ispanyollar şelaleyi fark etmemişlerdir. ilk olarak 1912'de venezuelalı ernesto sanchez la cruz tarafından keşfedildi. ancak kâşif şelaleden kimseye bahsetmemiştir. 9 ekim 1937 tarihinde abd'li pilot jimmie angel, eşi ve arkadaşlarıyla birlikte arıza sonucu bölgeye düşer. 11 gün boyunca yaşam mücadelesi veren ekip bu balta girmemiş ormandan kurtulmayı başarır. ekip bu mücadele içinde şelaleyi de fark eder. yerlilere durumu anlattığında kimse inanmaz. daha sonra hep birlikte şelaleyi görmeye gittiklerinde hayran kalırlar.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanılmış demektir.
herhangi bir şeyi sıfır hali ile alıp kullanan kişinin o şeyi elden çıkarmasıdır.
devamını gör...

çok hayal kuran biri olarak diyebilirim ki çoğu hayalim de gerçekleşti, çok şükür.. bence hayallerin gerçekleşmesinin sırrı, o hayalin içine girmek, yani o hayal gerçekleşse nasıl hissedersen şimdi de öyle hissetmek. o duyguya şimdiden girebiliyorsan, "yok ya saçmasapan şeyler bunlar, benim hayalim gerçekleşmez ki" diye kendini sabote etmiyorsan ve hayalini gerçekleştirmek için gereken aksiyonu alıyorsan o hayali olmuş bil...
devamını gör...

"müzikle ilgili sınırlamayı da daha ileri bir saat olan 24'e çekiyoruz. kusura bakmasınlar. gece kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yoktur."

ben de evimin yanındaki camide çok yüksek sesle ezan okunmasından rahatsızım (95 db)

müzik yapılan hangi yer sizi yatağınızdan kaldırdı da rahatsız mı oldunuz acaba?

kusura bakacağız.
devamını gör...

20 barfiks sonrası sakinleşme naçizane olacaktır.
devamını gör...

benim çaylaklık sürem 5.5 seneyi geçti. var mı artıran ?*
devamını gör...

bir gece ansızın ge-le-bi-li-riz*
çok güzel değil miyiz ama a dostlar? bakın ne güzel parıl pırılız**.
bekleyin görün, daha neler yapacağız...
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

edit: lavanta -papatya -nane çayı.

birazdan sızarım herhalde.
devamını gör...

çınar, bayramyeri gibi gezilesi yerleri olan, traventerleriyle ünlü, kızının tozunun horozunun meşhur olduğu şehir.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim