geceye bir şarkı bırak
devamını gör...
cimere şikayet etmek
kimi kime şikayet edeceksin amq ( amq ; açık , mert , korkusuz anlamında ).
devamını gör...
jess
şimdi rahatlıyoruz jess,
bırak şu geçmişi at çöpe gitsin. ünlü düşünür serdar ortaç demiş ki 'seni çöpe atacağım poşete yazık'. o derece yani.
bir de 'gıybet, çekemiyorlar bizi
kıskanıyorlar bizi diye bir sözü de var ama onun konumuzla bir alakası yok kesin orada da bir hayat dersi vardır.*
bugün yüzünüzü güldürmek istedim.. musmutlu yaz çok mutlu yaz hatta göbek atarak yaz. burada düşünürümüzün başka bir parçası gelsin aklına;
affet diyen kim?
ez geç diyen kim?
yüksek uçan kuşun, yüreği sarhoşun... binlerce dansöz var eserinden.*

burada da ismail abi gelsin aklınıza herşeyi salla çayı demle hacı.
bırak şu geçmişi at çöpe gitsin. ünlü düşünür serdar ortaç demiş ki 'seni çöpe atacağım poşete yazık'. o derece yani.
bir de 'gıybet, çekemiyorlar bizi
kıskanıyorlar bizi diye bir sözü de var ama onun konumuzla bir alakası yok kesin orada da bir hayat dersi vardır.*
bugün yüzünüzü güldürmek istedim.. musmutlu yaz çok mutlu yaz hatta göbek atarak yaz. burada düşünürümüzün başka bir parçası gelsin aklına;
affet diyen kim?
ez geç diyen kim?
yüksek uçan kuşun, yüreği sarhoşun... binlerce dansöz var eserinden.*

burada da ismail abi gelsin aklınıza herşeyi salla çayı demle hacı.
devamını gör...
jason and the argonauts
ray harryhausen'ın 1963 yılında çektiği mitolojik kült film. filmin en güzel tarafı uçan, kaçan, hoplayan, zıplayan tanrıların ortada arzı endam etmemesi. ray abi tanrıları olması gerektiği gibi ağırbaşlı, efendi, oturmasını kalkmasını bilen varlıklar olarak tasvir etmiş. bu yüzden de özellikle kendisinden sonra çekilen yunan mitolojisi temalı filmlere pek benzemez. bu yüzden de oyunculuklar ciddi anlamda önem taşır. tabi yapım yılını da göz önünde bulundurmanız lazım. bazı sahnelerde sesli gülebilirsiniz zira mitolojik yaratıkları, günümüzün görsel efekt katkısına sahip olmadan, filmin içerisine oturtabilmek haliyle biraz zor olmuş. o yüzden de tam filmi huşu içinde izlerken bir anda gülme krizine girebiliyorsunuz ama o kadar kusur kadı kızında da olur. hele bir sahne var ki, ipucu olmaması açısından anlatmayacağım, sesli gülmeniz garantidir diye düşünüyorum.
bu mitolojik hikâyenin rodoslu appolonios tarafından milattan önce üçüncü yüzyıl sularında yazıldığı düşünülüyor. birde 2000 yılında film yeniden çekilmiş ama onu izlemedim. daha doğrusu izleme gereği görmedim. söylenenlere göre beklentiyi karşılamamış. denk gelirse bir gün izlerim herhalde. özetle mitolojik öyküleri ve özellikle eski filmleri seviyorsanız, oturun izleyin aksi taktirde zaman kaybetmenize lüzum yok kuvvetle muhtemel sizi boğar *
bu mitolojik hikâyenin rodoslu appolonios tarafından milattan önce üçüncü yüzyıl sularında yazıldığı düşünülüyor. birde 2000 yılında film yeniden çekilmiş ama onu izlemedim. daha doğrusu izleme gereği görmedim. söylenenlere göre beklentiyi karşılamamış. denk gelirse bir gün izlerim herhalde. özetle mitolojik öyküleri ve özellikle eski filmleri seviyorsanız, oturun izleyin aksi taktirde zaman kaybetmenize lüzum yok kuvvetle muhtemel sizi boğar *
devamını gör...
keşke gerçek olsa denilen şeyler
şöyle gördüğümüz rüyaları kaydedecek bir cd kayıt cihazı olsa da gördüğümüz rüyaları cd'ye takıp seyretsek. mesela bu cd'leri satan işyerleri olurdu, başkalarının gördüğü rüyaları da satın alır, onlara da bakardık. ne acayip olurdu.
devamını gör...
sevgiyi göstermenin yolları
harry chapman 5 sevgi dili kitabında herkesin sevgiyi gösterme yolu ve gösterilmesini isteme yolu birbirinden farklı olabilir diyor. kişinin sevgi dilini bulup ona uygun davranmasi mutluluğu getirir diyor.
bunlar;
1_ onay sözleri: bazı insanlar sözlü iltifatlardan, takdir sözlerinden sevildiklerini anlarlar. (şahsi kanaatim ergenler bu gruba giriyor)
2- nitelikli beraberlik: birlikte sohbet etmek, beraber yürümek, ortak hobiler gibi bütün dikkatimizi sevdigimiz kişiye vererek ruhen yakınlık kurmak gibi (galiba bu da 20 yaş ve üzerinin özellikle orta yaş grubundaki kişilerin daha çok ehemmiyet verdiği bir şey olabilir. )
3- armağan : hediyeler gibi sevginin gözle görülür sembolleri kişiye kendisini değerli hissettirebilir. (sosyal medyayı aktif hatta çok çok aktif kullanan hanımlar diyeceğim ama linç yemekten korkuyorum)
4- hizmet davranışları : yapmamizdan hoşlandıkları şeyleri yaparak size ürün hizmet üretmeleri sevgiyi gösterme cesididir. yemek yapmak, odevlerini tamamlamak gibi. (ahmet şerif izgoren'in süpermen türk olsa pelerinini annesi baglardi sözü geldi aklima)
5- fiziki temas: kucaklama, öpme, yakın mesafe davranışları gibi. (küçük çocuklar en çok bu sevgi dilini talep eder ve gösterir)
.
.
bunlar;
1_ onay sözleri: bazı insanlar sözlü iltifatlardan, takdir sözlerinden sevildiklerini anlarlar. (şahsi kanaatim ergenler bu gruba giriyor)
2- nitelikli beraberlik: birlikte sohbet etmek, beraber yürümek, ortak hobiler gibi bütün dikkatimizi sevdigimiz kişiye vererek ruhen yakınlık kurmak gibi (galiba bu da 20 yaş ve üzerinin özellikle orta yaş grubundaki kişilerin daha çok ehemmiyet verdiği bir şey olabilir. )
3- armağan : hediyeler gibi sevginin gözle görülür sembolleri kişiye kendisini değerli hissettirebilir. (sosyal medyayı aktif hatta çok çok aktif kullanan hanımlar diyeceğim ama linç yemekten korkuyorum)
4- hizmet davranışları : yapmamizdan hoşlandıkları şeyleri yaparak size ürün hizmet üretmeleri sevgiyi gösterme cesididir. yemek yapmak, odevlerini tamamlamak gibi. (ahmet şerif izgoren'in süpermen türk olsa pelerinini annesi baglardi sözü geldi aklima)
5- fiziki temas: kucaklama, öpme, yakın mesafe davranışları gibi. (küçük çocuklar en çok bu sevgi dilini talep eder ve gösterir)
.
.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
"saklanmak eğlencelidir, bulunmamak bir felaket."
kayboldum, bulunmam gerek.
kayboldum, bulunmam gerek.
devamını gör...
hatalarından ders çıkarmayan insan
hata yapmaktan keyiflenen insandır(utanmaz).
devamını gör...
diyapoz
duraklama, ara verme veya dinlenme demektir.
devamını gör...
biden’ın erdoğan’a yaptıklarının bedelini ödeteceğim demesi
buradan
suriye ve ırak’ta saatlerimi harcadım ordaki yerleri gördüm gezdim, eski ve yeni komutanlarımız orda olanlardan dolayı utanıyor . ordaki problem türkiye’dir ve erdoğan yaptığının bedelini ağır bir şekilde ödeyecektir.
adam aleni bunları söylüyor, dahası erdoğan’a da aynen söyleceğini iddia ediyor.
bunu bir de türkiye'nin kuruluşundan bu yana 1915 olaylarını amerika'daki hiçbir başkan soykırım olarak tanımlamazken neden şimdi bu biden böyle tanımladı sorusunu sorarak yorumlarsak durum vahim arkadaşlar. mayısta halkbank davasında yaşanacaklar sonrası fırtına kasırgaya dönüşecek gibi duruyor.
siyasal islam anlayışının ülkemizi düşürdüğü durum budur. onur kırıcı ve endişe verici.
suriye ve ırak’ta saatlerimi harcadım ordaki yerleri gördüm gezdim, eski ve yeni komutanlarımız orda olanlardan dolayı utanıyor . ordaki problem türkiye’dir ve erdoğan yaptığının bedelini ağır bir şekilde ödeyecektir.
adam aleni bunları söylüyor, dahası erdoğan’a da aynen söyleceğini iddia ediyor.
bunu bir de türkiye'nin kuruluşundan bu yana 1915 olaylarını amerika'daki hiçbir başkan soykırım olarak tanımlamazken neden şimdi bu biden böyle tanımladı sorusunu sorarak yorumlarsak durum vahim arkadaşlar. mayısta halkbank davasında yaşanacaklar sonrası fırtına kasırgaya dönüşecek gibi duruyor.
siyasal islam anlayışının ülkemizi düşürdüğü durum budur. onur kırıcı ve endişe verici.
devamını gör...
sevişme başlatan diyaloglar
çıkart şu üstündekileri, ne dediğin anlaşılmıyor .
devamını gör...
düz dünya teorisi
dünyadaki eğitim sisteminin bizleri her şeyi olduğu gibi kabullenen kişiler yapmasından ötürü herkesin dalga geçerek ve alay ederek yaklaştığı, nesnel bakış açısıyla oturulup araştırılsa çoğu kişinin düşüncelerinin değişeceğine inandığım kuramdır. araştırmaya üşenenler ve önyargılarını baskılayamayanlar için kısaca söz edeyim: düz dünya kuramına göre dünya aşılması mümkün olmayan bir gökkubbeyle örtülüdür, düzdür ve hareketsizdir. bu kubbenin içinde birbirlerini izleyen hareketli güneş ile ay ve türlü yıldızlar yer alır. düz dünya kuramına göre dünyanın en ortası kuzey kutbudur. kubbe sistemli dünyanın dışı ise antarktika olarak bildiğimiz güney kutbuyla kaplıdır. bu nedenledir ki birçok ülke tarafından imzalanmış antarktika antlaşması bulunur (bu antlaşmaya göre antarktikada bir ülke kurulamaz ve kimse bu kıtayı derinlemesine gezemez). sanılanın aksine güneş dünyadan çok daha küçük olup ayla birlikte bu sistemin içinde dönmektedir. güneş izlediği yörüngeyle ekvator olarak bildiğimiz bölgeye dik açı yaparken kutuplar olarak bildiğimiz yerlere yine düşük açılı ışınlar yansıtmaktadır. ayrıca bu kurama göre bilmem kaç ışık yılı uzaklıkta galaksiler yoktur (bkz: nasa'nın yalanları). her şey bu kubbenin içinden ibarettir. yıldız olarak tanıdığımız şeylerse bilinenin aksine gezegenimsi cisimler değil, bir tür enerjidir buradan. dolayısıyla yıldızların enerjisi dünyamızı çeşitli yönlerden etkiler. düz dünya kuramının gerçek olduğunu işaret eden birkaç kanıt şunlardır: dünyanın küresel olmasından ötürü denizlerde görüş alanımızdan çıktığı varsayılan gemi gibi deniz taşıtlarının iyi zoom yapan kameralarla görünür olması ki dünya küresel olsaydı zoom ile ötesinin görünmemesi gerekirdi, gözümüzün görmemesi ise tamamen perspektif ile ilgilidir buradan. küresel şekilli ve eğimli olduğu sanılan dünyada uçakların kalkıştan sonra dümdüz hareket etmesi; kutup ve ekvator olarak adlandırdığımız bölgeler arasında dönüş hızı farkı olduğu bilinmesine karşın bu farkın hissedilmemesi ki en ufak hız değişimiyle eylemsisizlik kuvvetinden ötürü tepki veririz. ikna olmayanlar için şunu ekleyeyim: pusulaya göre sürekli batıya giden biri yeniden olduğu yere döner çünkü pusulanın kuzeyi gösteren ibresi kuzey kutbunu yani düz dünyanın ortasını gösterir ki yön kuzey yıldızına göre belirlendiğinden bu şaşmaz. ek olarak türk mitolojisinde dünyanın düz olduğuna, yerin ve göğün çeşitli katlarının olduğuna inanılır. yunan filozof sokrates'in döneminde de düz dünyaya inanılırdı. dahası “ey cin ve insan toplulukları! göklerin ve yerin uçlarından, bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.” (rahman-33) ayeti de sanıldığının aksine "uzay"a gidildiğini yalanlıyor zira gökkubbenin aşılmaz olduğu açıkça belirtilmiş. düz dünya kuramına göre de gökkubbe aşılmazdır, kapalıdır ve tüm evren içinde yer alır. yani inanılanın tersine evrende bir kum tanesi değiliz, evren bizler için muhteşem bir biçimde düzenlenmiş bir sistemdir. (bkz: dünya sağlık örgütünün simgesinde düz dünya olması)
gökyüzünü izleyen insanlar, bu döngünün dışında, gökyüzüne hakim olduğunu düşündükleri ve sürekli görebilecekleri bir gökcismi aramışlardır. bu sebepten yerinden ayrılmayan kutup yıldızı türklerdeki evren algılayışının önemli simgelerinden biri olmuştur. türkler, kutup yıldızı’nı tıpkı bir çadırın tepesini havada tutan merkez direğine benzetmiş ve ona “göğün direği” ismini vermişlerdir. türklerdeki evren anlayışının ilk adımı olarak görülen kutup yıldızı’nın etrafında ayın, güneşin, diğer yıldızların döndüğüne inanılmıştır.
akıllılar hep kuşku içindeyken aptallar küstahça kendinden emindir
2023 sonrası değerlenecek buralar.
gökyüzünü izleyen insanlar, bu döngünün dışında, gökyüzüne hakim olduğunu düşündükleri ve sürekli görebilecekleri bir gökcismi aramışlardır. bu sebepten yerinden ayrılmayan kutup yıldızı türklerdeki evren algılayışının önemli simgelerinden biri olmuştur. türkler, kutup yıldızı’nı tıpkı bir çadırın tepesini havada tutan merkez direğine benzetmiş ve ona “göğün direği” ismini vermişlerdir. türklerdeki evren anlayışının ilk adımı olarak görülen kutup yıldızı’nın etrafında ayın, güneşin, diğer yıldızların döndüğüne inanılmıştır.
akıllılar hep kuşku içindeyken aptallar küstahça kendinden emindir
2023 sonrası değerlenecek buralar.
devamını gör...
sohbet etmeyi beceremeyen insan
bir süre insanlardan uzak durunca ya da çevrede hep aynı kişilerle iletişim olunca yaşanabilecek sohbet etmeyi unutma hali.
özellikle son 2 yıldır yaşadığım durum. karşımdaki konuşkansa ne ala, yok değilse o bana ben ona bakıyorum o kadar. sanki yabancı dil konuşmayı unutmak gibi. bunda da pratik yapmadıkça unutuyorsun ve bir süre sonra kendine ‘acaba ben önceleri saatlerce nasıl konuşuyordum’ derken buluyorsun kendini.
özellikle son 2 yıldır yaşadığım durum. karşımdaki konuşkansa ne ala, yok değilse o bana ben ona bakıyorum o kadar. sanki yabancı dil konuşmayı unutmak gibi. bunda da pratik yapmadıkça unutuyorsun ve bir süre sonra kendine ‘acaba ben önceleri saatlerce nasıl konuşuyordum’ derken buluyorsun kendini.
devamını gör...
normal sözlük t-shirtleri
c vitamini t-shirtü biraz ne satıyon yawrim sen tarzı olmuştur. ayrıca harf başı extra para almazsanız kupa düşünebilirim.(bkz: lol)
devamını gör...
gazprom
rusya'nın doğu avrupaya doğalgaz boru hatlarından oluşan ağını ören dev örümceğidir.
bu şirket, doğalgaz odaklı rus dış politikasının en önemli silahıdır, sadece rusya için bir gelir kaynağı değil, aynı zamanda güçlü politik bir tehdit kartıdır.
hatta şirketin rus devleti ile ne kadar içli dışlı olduğunu anlatmamız için, eski devlet başkanı dimitri medvedev'in eski gazprom başkanı olduğunu söylememiz yeterlidir. şu anda rusya'nın en büyük şirketidir ve dünyanın en büyük şirketi olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir.
gazprom'un ve dolayısıyla rusya'nın enerji hakimiyeti için rakamlara bakarsak 2004 sonu itibarıyla gazprom şu ülkelere doğalgaz veren tek kaynaktır: bosna-hersek, estonya, finlandiya, makedonya, litvanya, letonya, moldova and slovakya.
bunun haricinde bulgaristan'ın ihtiyacının %97'sini, macaristan'ın ihtiyacının %89'unu, polonya'nın ihtiyacının %86'sını, çek cumhuriyeti'nin ihtiyacının %75'e yakınını, türkiye'nin ihtiyacının %67'sini, avusturya'nın ihtiyacının %65'ini, romanya'nın ihtiyacının %40'a yakınını, almanya'nın ihtiyacının %36'sını, ıtalya'nın ihtiyacının %27'sini ve fransa'nın ihtiyacının %25'ini gazprom karşılamaktadır. (avrupa birliği'nin tüketiminin yaklaşık %25'ini gazprom karşılamaktadır.) peki nasıl oldu da türkiye rusya'ya bu kadar bağımlı hale geldi diyenler için geliyor; (bkz: mavi akım projesi) (bkz: mesut yılmaz)
bu şirket, doğalgaz odaklı rus dış politikasının en önemli silahıdır, sadece rusya için bir gelir kaynağı değil, aynı zamanda güçlü politik bir tehdit kartıdır.
hatta şirketin rus devleti ile ne kadar içli dışlı olduğunu anlatmamız için, eski devlet başkanı dimitri medvedev'in eski gazprom başkanı olduğunu söylememiz yeterlidir. şu anda rusya'nın en büyük şirketidir ve dünyanın en büyük şirketi olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir.
gazprom'un ve dolayısıyla rusya'nın enerji hakimiyeti için rakamlara bakarsak 2004 sonu itibarıyla gazprom şu ülkelere doğalgaz veren tek kaynaktır: bosna-hersek, estonya, finlandiya, makedonya, litvanya, letonya, moldova and slovakya.
bunun haricinde bulgaristan'ın ihtiyacının %97'sini, macaristan'ın ihtiyacının %89'unu, polonya'nın ihtiyacının %86'sını, çek cumhuriyeti'nin ihtiyacının %75'e yakınını, türkiye'nin ihtiyacının %67'sini, avusturya'nın ihtiyacının %65'ini, romanya'nın ihtiyacının %40'a yakınını, almanya'nın ihtiyacının %36'sını, ıtalya'nın ihtiyacının %27'sini ve fransa'nın ihtiyacının %25'ini gazprom karşılamaktadır. (avrupa birliği'nin tüketiminin yaklaşık %25'ini gazprom karşılamaktadır.) peki nasıl oldu da türkiye rusya'ya bu kadar bağımlı hale geldi diyenler için geliyor; (bkz: mavi akım projesi) (bkz: mesut yılmaz)
devamını gör...
amores perros
meksikalı ünlü yönetmen alejandro gonzalez inarritu 'nun ismini dünyaya duyurduğu 2000 yapımı filmidir. film, bir araba kazasının üç farklı ve birbirini tanımayan insanın yaşamına yaptığı etkiyi anlatıyor.
filmin hem senaryosu hem de kurgusu çok başarılı. film içinde 3 tane kısa film barındırıyor. ve hepside kalite olarak çok yukarılarda, her biri için ayrı bir film rahatlıkla çekilebilir. innaritu aslında bu tarz karmaşık senaryoları alıp anlamamızı oldukça kolaylaştırarak ve aynı zamanda akıcı anlatımı koruyacak şekilde filmlerini çeken bir yönetmen. bu film de bana kalırsa bu özelliğini gösterebildiği en başarılı filmi.
filmde sevgi kavramı üzerinde çok durulmuş. bence filmin aslında görmemizi istediği şey de bu. insanların hayatları ne kadar farklı olursa olsun aslında birçok şeyleri de ortaktır.
yaratılan karakterler de gerçekten tam oturmuş. herkesin ne istediği gayet net ve hepsini gerçek hayatla bağdaştırmak kolay. karakter çeşitliliği konusundan çok başarılı.
izlemesi gayet keyifli ve akıcı olan ve türünde pek örneği olmayan bir film olarak nitelendirebilirim.
filmin hem senaryosu hem de kurgusu çok başarılı. film içinde 3 tane kısa film barındırıyor. ve hepside kalite olarak çok yukarılarda, her biri için ayrı bir film rahatlıkla çekilebilir. innaritu aslında bu tarz karmaşık senaryoları alıp anlamamızı oldukça kolaylaştırarak ve aynı zamanda akıcı anlatımı koruyacak şekilde filmlerini çeken bir yönetmen. bu film de bana kalırsa bu özelliğini gösterebildiği en başarılı filmi.
filmde sevgi kavramı üzerinde çok durulmuş. bence filmin aslında görmemizi istediği şey de bu. insanların hayatları ne kadar farklı olursa olsun aslında birçok şeyleri de ortaktır.
yaratılan karakterler de gerçekten tam oturmuş. herkesin ne istediği gayet net ve hepsini gerçek hayatla bağdaştırmak kolay. karakter çeşitliliği konusundan çok başarılı.
izlemesi gayet keyifli ve akıcı olan ve türünde pek örneği olmayan bir film olarak nitelendirebilirim.
devamını gör...
aborjin
avustralya kıtası yerlilerine verilen addır. aborjinler, göçebedirler. avlanırken mızrak ve bumerang kullanırlar, ayrıca toplayıcıdırlar *. yazılı bir dilleri yoktur. tarihlerini şarkılar yoluyla ağızdan ağıza aktarmıştırlar. ingilizler 18. yüzyılda avustralya'ya geldiklerinde kıtada 300.000'den fazla aborjin yaşamaktaydı. ancak çoğu ingilizler tarafından öldürülmüş ya da topraklarından sürülmüşler ve 1900'lerin ortalarında nüfusları 45.000'e kadar düşmüştür. günümüzde 250.000 kadar aborjin vardır.
devamını gör...
sürekli birileriyle dalga geçen insan
lisedeyken sürekli birilerinin giyimiyle, dinlediği müzikle, konuşma tarzıyla, yürüyüşüyle dalga geçen bir kitle vardı. daha sonra onların aslında hiçbir iyi özelliklerinin olmadığını ve bu eksiklik duygusunu gidermek, bomboş insanlar olduklarını saklayabilmek için hedef şaşırttıklarını anladım.
devamını gör...
satış ve pazarlama
üniversite okurken yaptığım mesleklerden biridir.
ben işin satış kısmındaydım tabiki. köy kahvesinden bahsetmişken aklıma geldi. yazalım bakalım.
şimdi satış işinin bir nevi dilencilik olduğunu düşünmekteyim. burada amaç ürünü tamamen satmaktır. satarken türlü yalan söyler, ürünü müşteriye kitlemeye çabalarsınız.
belki hala üniversite okuyan yazar arkadaşlar bilir, bilmiyorsa bu işi anlatayım ve ne kadar harika paralar kazandırdığını görün.
üniversitenin ilk senesi staja çıkmaya başladım. benim bölümüm tamamen kalp ameliyatları ile alakalıydı ve kalp ameliyatı oldukça hastaneye gider ameliyata girerdik. böylece haftada 3 günüm çoğunlukla boş olurdu, hafta sonu da eklenince etti 5 gün. 5 gün demek müthiş para demek.
bir reklam ajansı buldum. ajansın aradığı tek şey konuşmayı bilen güzel kızlardı. benim çalıştığım ajans erkek satış elemanı çalıştırmıyordu ancak başka ajanslarda erkekler olduğunu da gördüm. yani diline güvenen ve boş günü olan üniversiteli arkadaşlar pekala bu mesleği yapabilir.
sabahın köründe jilet gibi hazırlanıp ajansta buluşuyorduk. o günün ürünü veriliyordu, kotamız söyleniyor ve ürünün fiyatı belirtiliyordu. elimizde koca bir çantayla, bir doblonun arkasına sıkış tepiş binip yola koyulurduk. bu meslek sayesinde güneydoğu ve akdenizin bir çok köyünü gezmişimdir. bizi sahaya tek tek dağıtıp bölgede ürünleri satmamız bekleniyordu.
her gün başka şehrin bir köyü yahut ilçesinde, dolanır durur ve ürünleri satardık. ürünleri belirlenen fiyattan da satabiliyor, daha yüksek fiyata da satabiliyordunuz ve yüksek fiyata sattıysanız o para sie kalıyordu. kotayı doldurduysanız kazancın yüzde otuzunu alıyordunuz. eğer toptan satış yaptıysanız yüzde kırk ve primin dibine vuruyordunuz. çok güzel paralardan bahsediyorum, bu sayede muazzam bir kıyafet dolabı dizdim ve harika bir makyaj koleksiyonum oldu.
sosyal becerilerim gelişti mi derseniz aslında hayır, dilenclik becerilerim gelişti. * ısrar etmeyi ve uzun uzun konuşmayı hiç sevmeyen biriyim, zaten konuşmakla alakalı sıkıntılarım vardı ancak mesele para olunca yapılıyor.
epey yorucu yıpratıcı iş ancak öğrenci için çok ideal. hem bedavaya bir sürü yer gezmiş olursunuz. şehrinizde bir ajans araştırıp gidip kaydolun derim. merkezi yerlerde çalıştığınız zaman iş gerçekten eğlenceli oluyordu, müthiş paraydı ayrıca. sadece sabır ve dil dökmek. profesyonelleşince daha pahalıya satıp ufak bir birikim elde edilebilir.
ben işin satış kısmındaydım tabiki. köy kahvesinden bahsetmişken aklıma geldi. yazalım bakalım.
şimdi satış işinin bir nevi dilencilik olduğunu düşünmekteyim. burada amaç ürünü tamamen satmaktır. satarken türlü yalan söyler, ürünü müşteriye kitlemeye çabalarsınız.
belki hala üniversite okuyan yazar arkadaşlar bilir, bilmiyorsa bu işi anlatayım ve ne kadar harika paralar kazandırdığını görün.
üniversitenin ilk senesi staja çıkmaya başladım. benim bölümüm tamamen kalp ameliyatları ile alakalıydı ve kalp ameliyatı oldukça hastaneye gider ameliyata girerdik. böylece haftada 3 günüm çoğunlukla boş olurdu, hafta sonu da eklenince etti 5 gün. 5 gün demek müthiş para demek.
bir reklam ajansı buldum. ajansın aradığı tek şey konuşmayı bilen güzel kızlardı. benim çalıştığım ajans erkek satış elemanı çalıştırmıyordu ancak başka ajanslarda erkekler olduğunu da gördüm. yani diline güvenen ve boş günü olan üniversiteli arkadaşlar pekala bu mesleği yapabilir.
sabahın köründe jilet gibi hazırlanıp ajansta buluşuyorduk. o günün ürünü veriliyordu, kotamız söyleniyor ve ürünün fiyatı belirtiliyordu. elimizde koca bir çantayla, bir doblonun arkasına sıkış tepiş binip yola koyulurduk. bu meslek sayesinde güneydoğu ve akdenizin bir çok köyünü gezmişimdir. bizi sahaya tek tek dağıtıp bölgede ürünleri satmamız bekleniyordu.
her gün başka şehrin bir köyü yahut ilçesinde, dolanır durur ve ürünleri satardık. ürünleri belirlenen fiyattan da satabiliyor, daha yüksek fiyata da satabiliyordunuz ve yüksek fiyata sattıysanız o para sie kalıyordu. kotayı doldurduysanız kazancın yüzde otuzunu alıyordunuz. eğer toptan satış yaptıysanız yüzde kırk ve primin dibine vuruyordunuz. çok güzel paralardan bahsediyorum, bu sayede muazzam bir kıyafet dolabı dizdim ve harika bir makyaj koleksiyonum oldu.
sosyal becerilerim gelişti mi derseniz aslında hayır, dilenclik becerilerim gelişti. * ısrar etmeyi ve uzun uzun konuşmayı hiç sevmeyen biriyim, zaten konuşmakla alakalı sıkıntılarım vardı ancak mesele para olunca yapılıyor.
epey yorucu yıpratıcı iş ancak öğrenci için çok ideal. hem bedavaya bir sürü yer gezmiş olursunuz. şehrinizde bir ajans araştırıp gidip kaydolun derim. merkezi yerlerde çalıştığınız zaman iş gerçekten eğlenceli oluyordu, müthiş paraydı ayrıca. sadece sabır ve dil dökmek. profesyonelleşince daha pahalıya satıp ufak bir birikim elde edilebilir.
devamını gör...
allen carr
nam-ı diğer "sigarayı bıraktıran adam". easy way to stop smoking ( sigarayı bırakmanın kolay yolu) yönteminin mucidi.
ön bilg:
kendisi 2 eylül 1934 yılında lonrda birleşik krallıkta doğmuştur. 30 lu yaşlarının ortalarına kadar hayatının büyük bir bölümünü muhasebeci olarak geçirmiştir. allen carr tanınan ve öne çıkan en büyük özelliği günde "4-5" paket sigara içmesine karşın hepimizin denediği genel yöntemlerin birçoğunu denemiş ve sigarayı bırakmada başarılı olamamıştır. lakin birgün kendi tabiri ile adeta bir "aydınlanma" geçirerek sigarayı bırakmanın gerçek ve tek yöntemini bulmuş ve dikkatinizi çekerim, azaltmadan, stres çekmeden, zorlanmadan yani bizim sigarayı kafada bitirmek diye tabir ettiğimiz olayı çözmüş ve günde 4-5 paket sigaradan bir anda "0" a inmeyi başarmıştır.

bilgi entry :
şimdi efendim bizim için önemli olan nokta kendisi günde 4-5 paket sigara içerken birden bire 0 a inmeyi nasıl başardı? öncelikle allen abi bu noktada şunları söylüyor :
" adeta bir aydınlanma yaşamıştım. sigarayı hayatım boyunca bırakabilme ihtimalini bile düşünemeyen ben, o son sigaramı içtiğimde hayatım boyunca birdaha sigara içmeyeceğimi biliyordum.
çok enteresandır, yöntemi anlatmaya geçmeden önce dikkatinizi çekmek istediğim bir diğer nokta, bu adam ne bir doktor, ne bir psikolog, ne tıp alanı ve buna yakın bir iş ile uzaktan yakından bir alakası var. bu adam sadece bir muhasebeci. allen carrın bu yöntemi piyasaya sürmeden önce çevre mercilerden, tıp dünyasından, özellikle sigara firmalarından büyük tepkiler aldığını ve alay konusu olduğunu bilmenizi isterim. lakin bu yöntemin gerçekten işe yaradığını gördüklerinde büyük taktir ve saygı kazanmıştır.
ne ironiktir bu dünyayı sigara belasından kurtarmaya yemin etmiş amcaya kanser teşhisi konulduğunda, kendisi aslında ölüme bu kadar yakın olmasına rağmen bizlere bir kez daha yardım etmiş ve altın değerinde şu sözleri söylemiştir:
biliyorum şimdi bazı insanlar " bakın gördünüz mü sigarayı bıraktı ama kanserden öldü" benzeri laflar edecekler. lakin bilmedikleri şey, eğer ben sigarayı bırakmasaydım, bu geldiğim yaşın belki yarısına bile gelemeyecektim. lütfen kendinizi kandırmayı bırakın artık. ben 23 yil once son sigarami sondurdugumden beri dunyanin en mutlu insaniydim, hala da oyle hissediyorum.
ön bilg:
kendisi 2 eylül 1934 yılında lonrda birleşik krallıkta doğmuştur. 30 lu yaşlarının ortalarına kadar hayatının büyük bir bölümünü muhasebeci olarak geçirmiştir. allen carr tanınan ve öne çıkan en büyük özelliği günde "4-5" paket sigara içmesine karşın hepimizin denediği genel yöntemlerin birçoğunu denemiş ve sigarayı bırakmada başarılı olamamıştır. lakin birgün kendi tabiri ile adeta bir "aydınlanma" geçirerek sigarayı bırakmanın gerçek ve tek yöntemini bulmuş ve dikkatinizi çekerim, azaltmadan, stres çekmeden, zorlanmadan yani bizim sigarayı kafada bitirmek diye tabir ettiğimiz olayı çözmüş ve günde 4-5 paket sigaradan bir anda "0" a inmeyi başarmıştır.

bilgi entry :
şimdi efendim bizim için önemli olan nokta kendisi günde 4-5 paket sigara içerken birden bire 0 a inmeyi nasıl başardı? öncelikle allen abi bu noktada şunları söylüyor :
" adeta bir aydınlanma yaşamıştım. sigarayı hayatım boyunca bırakabilme ihtimalini bile düşünemeyen ben, o son sigaramı içtiğimde hayatım boyunca birdaha sigara içmeyeceğimi biliyordum.

ne ironiktir bu dünyayı sigara belasından kurtarmaya yemin etmiş amcaya kanser teşhisi konulduğunda, kendisi aslında ölüme bu kadar yakın olmasına rağmen bizlere bir kez daha yardım etmiş ve altın değerinde şu sözleri söylemiştir:
biliyorum şimdi bazı insanlar " bakın gördünüz mü sigarayı bıraktı ama kanserden öldü" benzeri laflar edecekler. lakin bilmedikleri şey, eğer ben sigarayı bırakmasaydım, bu geldiğim yaşın belki yarısına bile gelemeyecektim. lütfen kendinizi kandırmayı bırakın artık. ben 23 yil once son sigarami sondurdugumden beri dunyanin en mutlu insaniydim, hala da oyle hissediyorum.

devamını gör...