defne hanımın evinde kim kalp krizi geçirdi
ulan ya ülke ülke değil şerlok dizisi filan. müge anlıyı filan devreye sokmalıyız artık.
devamını gör...
sevilmediğini fark edip görmezden gelmek
sevilmediğini anladığında sabırla, anlayışla katlanmaktır. aslında katlanmaya çalışmak ve katlanmayı öğrenmek eylemlerini barındırır. içinde fırtınalar koparken, dal titrememiş rolü kesmektir. bir çeşit savunma yöntemidir.
devamını gör...
babanın evde olmasının verdiği huzursuzluk
kesinlikle böyle bir gerçek vardır. babanızın karakterine göre değişecek eylemdir. babanız olduğunda evde hiçbir şekilde huzur kalmıyor ise evde olmamasinda ki o huzuru anlayamazsiniz. bazen evde olmaması dünyada ki en güzel şey bile olabilir. dünya o dakikalar arasında guzellesir.
anladığım kadarıyla çok az insan empati yeteneğine sahip, çünkü yok babandir, yok şudur, yok budur laflarını ederler ve babacilik overler. ancak bu dünyada her baba sizlerin babası kadar mükemmel, iyi ya da merhametli bir kalbe sahip olmadığı gerçeğini bilmelisiniz fikrimce.
ve sonuç olarak bu huzuru yalnızca babanizin, tum ailenize zarar verdiğinizde anlayabilir, icsellestirebilirsiniz sayın okurlar.
anladığım kadarıyla çok az insan empati yeteneğine sahip, çünkü yok babandir, yok şudur, yok budur laflarını ederler ve babacilik overler. ancak bu dünyada her baba sizlerin babası kadar mükemmel, iyi ya da merhametli bir kalbe sahip olmadığı gerçeğini bilmelisiniz fikrimce.
ve sonuç olarak bu huzuru yalnızca babanizin, tum ailenize zarar verdiğinizde anlayabilir, icsellestirebilirsiniz sayın okurlar.
devamını gör...
korona'ya bir cümle kur
neye sebep olduğunu bilseydin , yine de gelir miydin?
bizden aldıkların neden bizden fazla?
bizden aldıkların neden bizden fazla?
devamını gör...
türkiye'den sülük kaçırmak
şaka gibi geliyor ama maalesef yaşanmış bir olay.
sabiha gökçen havalimanı'ndan kırgızistan'a gitmek isteyen yabancı uyruklu yolcunun valizinden 3 bin 300 adet canlı tıbbi sülük ele geçirildi. sülükler doğal yaşam alanlarına bırakılırken, yasa dışı yollarla yurt dışına sülük götürmek isteyen yolcuya, 54 bin 555 tl idari para cezası uygulandı.
haberin devamı için
sabiha gökçen havalimanı'ndan kırgızistan'a gitmek isteyen yabancı uyruklu yolcunun valizinden 3 bin 300 adet canlı tıbbi sülük ele geçirildi. sülükler doğal yaşam alanlarına bırakılırken, yasa dışı yollarla yurt dışına sülük götürmek isteyen yolcuya, 54 bin 555 tl idari para cezası uygulandı.
haberin devamı için
devamını gör...
içişleri bakanlığı yetkililerinden ped satışı açıklaması
kapat kapat kapat...
bu rezalet nesillerce yeter.
dünya bu kadar küresel olmasa gam yemezdim. herkes görüyor ya şu rezaleti, allah tepenizden baksın.
bu rezalet nesillerce yeter.
dünya bu kadar küresel olmasa gam yemezdim. herkes görüyor ya şu rezaleti, allah tepenizden baksın.
devamını gör...
salda gölü'ne mescit yapılacağı müjdesi
aaaaaaaaaaaaaaağğğğ!*
tüm yeryüzü komple buralar mescit degil mi? namaz kılacak olan önüne bir sütre koyup namazını kılamaz mı? ne bu mescit fetişti?!
tüm yeryüzü komple buralar mescit degil mi? namaz kılacak olan önüne bir sütre koyup namazını kılamaz mı? ne bu mescit fetişti?!
devamını gör...
ülkenin geri kalmışlık belirtileri
"gelişmiş ülke, fakirlerin bile arabaya bindiği ülke değil, zenginlerin bile otobüse bindiği ülkedir."
"bir ülkeyi tanımanın yollarından biri oradaki insanların nasıl öldüklerini bilmek."(bkz: a.camus)
"bir ülkeyi tanımanın yollarından biri oradaki insanların nasıl öldüklerini bilmek."(bkz: a.camus)
devamını gör...
tükeneceğiz
türk pop müziğinin en eşsiz ve nadide eserlerindendir.
devamını gör...
japon denince akla gelen ilk şey
sözlük habitatında japon 35 abimiz.
devamını gör...
moderasyonun bazı şikayetlere hızlı tepki verirken bazılarına çok geç tepki vermesi
nabza göre şerbet falan filan, on lafın dokuzu yalan.*
devamını gör...
en doğru arkadaş özellikleri
instagram hikayelerimi hemen görmesi, paylaşımlarımı hemen beğenmesi, en güzel yorumları yapması.*
kalanlar yasemin sakallıoğlu'ndan gelsin.
www.instagram.com/p/CPK7-z4...
kalanlar yasemin sakallıoğlu'ndan gelsin.
www.instagram.com/p/CPK7-z4...
devamını gör...
tanrı demek günah mı sorunsalı
değildir.
peki, ben tanrı mıyım? bu kararı nasıl verebiliyor ve apaçık paylaşabiliyorum? çok basit bir mantık yürütmeyle aslında.
onca insan gelmiş geçmiş. her biri kutsallık atfettiği ulvi varlıktan bir şekilde bahsetme ihtiyacı hissetmiş. doğal olarak farklı kültürler, farklı diller; farklı farklı sözcüklere sebep olmuş. mesela türklerin payına "tanrı", farsların payına "hüda", arapların payına da "allah" düşmüş. hatta belki daha milletler bile meydanda yokken ilk insanlar "umagayaşuya" falan demişlerdir.**
eski zamanlarda kültürel etkileşim ve hatta kültür emperyalizmi denilen şeyler çok kısıtlıymış. toplumlar savaşlar ve ticaret dışında birbirleriyle iletişim kurmayan kapalı kutularmış. herkes kendi efsanesiyle, kendi inancıyla; kendi yaratıcısı ya da yaratıcıları ve onun ya da onların getirdiği kurallarla (yani dinleriyle) güllük gülistanlık yaşıyormuş.
cahiliye devri arapları, malumunuz, putlara tapıyormuş. onlara inanıyor, onlara dua ediyor, onlardan af diliyorlarmış. bu putları ulvi yaratıcıları bellemişler. kendilerinden bahsetmek istediklerinde ne diyeceklerini düşünmek akıllarına bile gelmemiş. çünkü paylarına düşen kelime zaten belliymiş: "allah".
boyu devrilesice müşrikler, kabe'nin dört bir tarafına "allahlarını" doldurmuşlar. "... onlar kendi allahlarına tapınırlarken..."* adamın biri çıkmış, "sizin allahınız birdir, tektir" demiş. kimi inanmış, kimi inanır gibi yapmış ama bir şekilde benimsemişler. eski "allahlarını"* kırıp, yıkıp, döküp; yenisine sarılmışlar.
sonra devir değişmiş. insanlara hükmetmenin en kolay yolunun, onları etkilemek olduğunun farkına varılmış. meğerse devleti ayakta tutabilmek sadece iyi yönetmekle değil, insanları bir arada tutabilmekle de gayet olabiliyormuş. insanları bir arada tutabilmenin en kolay yolu da, onların arzularında ve korkularında yatıyormuş. tesadüf bu ya, bu arzulardan ve korkulardan en etraflıca bahseden şeyler de dinler imiş.
ilk insanların en büyük başarısının, yani bilişsel devrimin ve bu devrimin getirdiği soyut düşünebilme yetisinin eseri olan dinler; bir anda yine o soyut düşünebilme yetisinin meydana getirebildiği devletlerin ve bu devletlerin büyüklerinin oyuncağı oluvermiş. insanların düşünsel dünyasına tesir etmesi gereken, alabildiğine soyut bir kavram olan "din"; bir anda gayet de somut bir kurallar dizisi hâline gelmiş.
öyle ki, artık, "din"; diğerlerine benzemeyenin, sürüden ayrılanın vurulduğu kırbaç imiş.
şimdi, ben bunu neden anlattım? hatta nahiflik abidesi ilkokul hocamın deyişiyle: "ana fikri ne lan bu hikâyenin?"*
demek ki "allah" kelimesi, hiç de öyle özel bir ifade değil. hele koskoca yaratıcının senin, benim ya da bir evcil hayvanınki gibi özel isminin olabileceğini düşünmek, herhalde abes kaçar. yeri, göğü, koca arşıâlâyı yoktan yaratabilecek kudretteki; hikmetinden sual olunmaz bir mutlak otoriteye isim biçmek, sözümona adıyla hitap etmek ve aksinin "çok büyük günah" olabileceğini savunmak çok yersiz.
dedim ya, arapların payına düşen "allah" sözcüğü olmuş. bu. bu kadar! zamanında bu sözcük dilden dile evrilirken "sufuaslakulgazuh"** ismini alsaymış, bugün onu kullanacakmışız. mesela peygamber arap değil de leh* olsaymış, "bóg" diyecekmişiz. diyebilecek miydiniz? diliniz varacak mıydı?!*
bütün bu sebeplerden, "allah" demek yerine "tanrı" diyen insanlar; eski bir kültür ögesi yerine daha eski bir kültür ögesini kullanmış oluyorlar aslında yalnızca. zamanında bunu yapanları dışlamışlar, "sen bizden değilsin" demişler ve vurmuşlar kırbacı. bu devirde bile öyle yapmanın bir gereği yok herhalde. zaten biliyorsunuz, islam barış dinidir.*
ben inançlı bir insan değilim. ama insanım sonuçta. elbette ki taraflı davranıyor, kendi düşüncemi mutlak doğru ilan ediyor olabilirim şu an. o sebepten inançlı insanların bu konudaki fikirlerini zevkle okuyorum ama ne yazık ki şimdiye kadar düşündüklerimin aksini iddia edip de mantıklı bir açıklama ortaya koyabilenine rastlamadım. benim eyyorlamam bu kadar, söz sizde. inancınıza ister istemez bir saygısızlık etmişsem de belirtebilir, uyarabilir ve hatta özelden sövebilirsiniz bile.* ama hakikaten öyle bir niyetim yoktu.
ulan iki satır yazalım diye girdik, gene uzun yazdık ya. okuyanlara sonsuz teşekkürler gerçekten. göz doktoru masraflarınızı karşılamam ama.*
peki, ben tanrı mıyım? bu kararı nasıl verebiliyor ve apaçık paylaşabiliyorum? çok basit bir mantık yürütmeyle aslında.
onca insan gelmiş geçmiş. her biri kutsallık atfettiği ulvi varlıktan bir şekilde bahsetme ihtiyacı hissetmiş. doğal olarak farklı kültürler, farklı diller; farklı farklı sözcüklere sebep olmuş. mesela türklerin payına "tanrı", farsların payına "hüda", arapların payına da "allah" düşmüş. hatta belki daha milletler bile meydanda yokken ilk insanlar "umagayaşuya" falan demişlerdir.**
eski zamanlarda kültürel etkileşim ve hatta kültür emperyalizmi denilen şeyler çok kısıtlıymış. toplumlar savaşlar ve ticaret dışında birbirleriyle iletişim kurmayan kapalı kutularmış. herkes kendi efsanesiyle, kendi inancıyla; kendi yaratıcısı ya da yaratıcıları ve onun ya da onların getirdiği kurallarla (yani dinleriyle) güllük gülistanlık yaşıyormuş.
cahiliye devri arapları, malumunuz, putlara tapıyormuş. onlara inanıyor, onlara dua ediyor, onlardan af diliyorlarmış. bu putları ulvi yaratıcıları bellemişler. kendilerinden bahsetmek istediklerinde ne diyeceklerini düşünmek akıllarına bile gelmemiş. çünkü paylarına düşen kelime zaten belliymiş: "allah".
boyu devrilesice müşrikler, kabe'nin dört bir tarafına "allahlarını" doldurmuşlar. "... onlar kendi allahlarına tapınırlarken..."* adamın biri çıkmış, "sizin allahınız birdir, tektir" demiş. kimi inanmış, kimi inanır gibi yapmış ama bir şekilde benimsemişler. eski "allahlarını"* kırıp, yıkıp, döküp; yenisine sarılmışlar.
sonra devir değişmiş. insanlara hükmetmenin en kolay yolunun, onları etkilemek olduğunun farkına varılmış. meğerse devleti ayakta tutabilmek sadece iyi yönetmekle değil, insanları bir arada tutabilmekle de gayet olabiliyormuş. insanları bir arada tutabilmenin en kolay yolu da, onların arzularında ve korkularında yatıyormuş. tesadüf bu ya, bu arzulardan ve korkulardan en etraflıca bahseden şeyler de dinler imiş.
ilk insanların en büyük başarısının, yani bilişsel devrimin ve bu devrimin getirdiği soyut düşünebilme yetisinin eseri olan dinler; bir anda yine o soyut düşünebilme yetisinin meydana getirebildiği devletlerin ve bu devletlerin büyüklerinin oyuncağı oluvermiş. insanların düşünsel dünyasına tesir etmesi gereken, alabildiğine soyut bir kavram olan "din"; bir anda gayet de somut bir kurallar dizisi hâline gelmiş.
öyle ki, artık, "din"; diğerlerine benzemeyenin, sürüden ayrılanın vurulduğu kırbaç imiş.
şimdi, ben bunu neden anlattım? hatta nahiflik abidesi ilkokul hocamın deyişiyle: "ana fikri ne lan bu hikâyenin?"*
demek ki "allah" kelimesi, hiç de öyle özel bir ifade değil. hele koskoca yaratıcının senin, benim ya da bir evcil hayvanınki gibi özel isminin olabileceğini düşünmek, herhalde abes kaçar. yeri, göğü, koca arşıâlâyı yoktan yaratabilecek kudretteki; hikmetinden sual olunmaz bir mutlak otoriteye isim biçmek, sözümona adıyla hitap etmek ve aksinin "çok büyük günah" olabileceğini savunmak çok yersiz.
dedim ya, arapların payına düşen "allah" sözcüğü olmuş. bu. bu kadar! zamanında bu sözcük dilden dile evrilirken "sufuaslakulgazuh"** ismini alsaymış, bugün onu kullanacakmışız. mesela peygamber arap değil de leh* olsaymış, "bóg" diyecekmişiz. diyebilecek miydiniz? diliniz varacak mıydı?!*
bütün bu sebeplerden, "allah" demek yerine "tanrı" diyen insanlar; eski bir kültür ögesi yerine daha eski bir kültür ögesini kullanmış oluyorlar aslında yalnızca. zamanında bunu yapanları dışlamışlar, "sen bizden değilsin" demişler ve vurmuşlar kırbacı. bu devirde bile öyle yapmanın bir gereği yok herhalde. zaten biliyorsunuz, islam barış dinidir.*
ben inançlı bir insan değilim. ama insanım sonuçta. elbette ki taraflı davranıyor, kendi düşüncemi mutlak doğru ilan ediyor olabilirim şu an. o sebepten inançlı insanların bu konudaki fikirlerini zevkle okuyorum ama ne yazık ki şimdiye kadar düşündüklerimin aksini iddia edip de mantıklı bir açıklama ortaya koyabilenine rastlamadım. benim eyyorlamam bu kadar, söz sizde. inancınıza ister istemez bir saygısızlık etmişsem de belirtebilir, uyarabilir ve hatta özelden sövebilirsiniz bile.* ama hakikaten öyle bir niyetim yoktu.
ulan iki satır yazalım diye girdik, gene uzun yazdık ya. okuyanlara sonsuz teşekkürler gerçekten. göz doktoru masraflarınızı karşılamam ama.*
devamını gör...
vajina
vajina kelimesinin anlamı latin kökenli olup “kılıç kılıfı” anlamına gelmektedir. bu durumda kılıç da (bkz: penis) oluyor herhalde.
devamını gör...
dahiyane reklamlar
bunun üstüne tanımam.
devamını gör...
yetinmeyi bilir misin
sevgili dinleyenler elimizdekilerle yetinmeli miyiz yoksa daha fazlasını mı istemeliyiz?
prof. dr. aziz sancar mesela mardin'de, orta gelirli çiftçi bir ailenin 8 çocuğundan 7. olarak dünyaya geldi. elindekilerle yetinseydi belki de çok da parlak olmayan bir futbolcu olacaktı, adını hiçbirimiz duymayacaktık. ama o lise sonda bu fikrinden vazgeçti ve okumak için istanbul'a geldi. ve 2015 nobel kimya ödülü'ne layık görüldü.
son 45 dk, heyecanla bekliyoruz...
prof. dr. aziz sancar mesela mardin'de, orta gelirli çiftçi bir ailenin 8 çocuğundan 7. olarak dünyaya geldi. elindekilerle yetinseydi belki de çok da parlak olmayan bir futbolcu olacaktı, adını hiçbirimiz duymayacaktık. ama o lise sonda bu fikrinden vazgeçti ve okumak için istanbul'a geldi. ve 2015 nobel kimya ödülü'ne layık görüldü.
son 45 dk, heyecanla bekliyoruz...
devamını gör...
hiç sevilmemiş insan
üzen başlıktır. hayvan sevin, çiçek yetiştirin, ağaca yaslanın, çocuklara gülümseyin. onların sevgisi çok boldur*.
devamını gör...


