normal sözlük yazarlarının çizimleri
merhaba; resimle ilgilenen sevgili dostlar.
ben genellikle kopya tablolar yapıyordum. sadece boyama işiyle uğraştım.
yalnız bugünlerde ''bitki ressamlığı'', bilimsel bitki çizerliği'' gibi bitki illüstrasyon'una kafayı takmış durumdayım.
taşrada yaşıyorum ve bunun kursuna kolay ulaşma imkanım yok. acaba işin uzmanı olarak online bitki çizim kursu tavsiyeleriniz olur mu? eğer olursa mesajlarınızı bekliyorum. online eğitim almak istiyorum.
şimdiden herkese teşekkürler.
edit: resmin orjinali, sevgiyi en güzel anlatan ressam richard macneil'e aittir.
ben genellikle kopya tablolar yapıyordum. sadece boyama işiyle uğraştım.
yalnız bugünlerde ''bitki ressamlığı'', bilimsel bitki çizerliği'' gibi bitki illüstrasyon'una kafayı takmış durumdayım.
taşrada yaşıyorum ve bunun kursuna kolay ulaşma imkanım yok. acaba işin uzmanı olarak online bitki çizim kursu tavsiyeleriniz olur mu? eğer olursa mesajlarınızı bekliyorum. online eğitim almak istiyorum.
şimdiden herkese teşekkürler.
edit: resmin orjinali, sevgiyi en güzel anlatan ressam richard macneil'e aittir.
devamını gör...
sesler ve küller
behçet aysan'ın kaleminden çıkmış en güzel şiirlerden biri. yoksulluğun şiiridir sesler ve küller; haksızlığın, eşit olmayan şartların, işçi sınıfının, ankara'nın şiiridir. sivas katliamında bir kibrit alevi ile yanıp kül olmuş bir şairin, insanların görmek istemediği karanlığa ışık tutmasıdır bir nevi. şiir aynı zamanda aysan'ın; "yüz yıldır ülkemizde güzel bir gelecek için seslere ve küllere, zincirlere ve ölümlere bütün acılara..." cümleleri ile başlayan şiir derlemesine de ismini vermiştir. ne zaman okusam onlarca jilet çiğniyormuşum gibi keskin bir kan tadı geliyor ağzıma. yanmış insan etinin kokusunu, geçmekten ürktüğümüz mahallerin rutubetini soluyorum. belki bilmeden ya da utanmadan parçası olduğumuz bu adaletsizliğin ağırlığı biniyor üzerime. suni ve anlık hatta belki tamamen ikiyüzlüce ama aysan'ın dediği gibi, yok başka cehennem yaşıyoruz işte.
orada duruyorsun, fırtınalar tanığımdır
terkedilmiş
beyaz ve nazlı,
yorgun bir hallacın
attığı
yünler
gibi
dokunaklı.
git diyorlar gidiyorsun
kal diyorlar
ne bir ses
ne bir şarkı.
ey saçlarına ak kuşlar üşüştüren
yüzünü peçesine saklamış
ayın altında
çam dalına asılan
gümüş
gölgesi
göle düşmüş.
kendine bıçaklar bileyen
devrilmiş
kağnı
gibi
yolda kalmış
sevgilim.
altın benekli
fundalıklarda
pusuya düşürülen
geceleyin gözleri bağlı
götürülen
karaca.
inilmedik ne bir deniz
çıkılmadık ne bir dağ
uğranmadık han
bırakmayan
yaralı koşma
sevdalı
im
halkım, sevgilim.
saz yok
mızrap yok
hep konmuş
hem göçebe
hem balık hem kuş
hem ingin hem yokuş
yanık otlar gibi
kavrulmuş
esmer ve yoksul.
iner şafağın alacasında
karıncalar ordusu
şehre
kenar
mahallelerden
yürüyerek
ve trenlerle.
su satan çocuklarıyla
kapılarında vagonların
çamaşırcı
kadınlarıyla
iner
şehre
sincan'dan
iner mamak'tan
battal gazi
destanı ve
kan kalesi
ve kılıcıyla alinin
mızraklı ilmihalle.
yok başka bir cehennem
yaşıyorsun işte
ellerine
bulaşmış
kara incirin sütü
ve kardeşinin
kanı
habil ile kabilin.
yaşıyorsun
sarışın
onurlu ve aşık
karasevdalar
içinde
aydınlık.
yok senin kayan bir yıldızın
puslu
seken dizin
çolpanın
görünmüyor.
bu gökyüzü
sana
bana dar
telliturnam uçamaz
gelinkuşum konamaz.
tel örgüyle
çevrilmiş
onlara
mavi ve alabildiğine
geniş.
hasretin çırağı
gurbetin
kalfası
ve aydınlıkların
ustasısın
sönünce
mum
sönünce
çarağı
karanlıklara
çarpan
pervanem.
halkım
sevgilim
yanar
güneşte etin kehribar
bir üzüm
çıngılı
gibi.
çıkrık iner
çıkar
çıkrık
varılmaz
dibi görülmedik
korkuyum.
süngerdedir
vurgun yemiş
tütün
düzer
inci
gibi.
karabükte
duman olur
savrulur
gıslavette işçi.
yıllar yılı
bilirim
döne döne
yıllar yılı
aynı
kitabı okur
adı acılarbilgisi
adı acılarbilgisi
acılarbilgisi.
orada duruyorsun, fırtınalar tanığımdır
terkedilmiş
beyaz ve nazlı,
yorgun bir hallacın
attığı
yünler
gibi
dokunaklı.
git diyorlar gidiyorsun
kal diyorlar
ne bir ses
ne bir şarkı.
ey saçlarına ak kuşlar üşüştüren
yüzünü peçesine saklamış
ayın altında
çam dalına asılan
gümüş
gölgesi
göle düşmüş.
kendine bıçaklar bileyen
devrilmiş
kağnı
gibi
yolda kalmış
sevgilim.
altın benekli
fundalıklarda
pusuya düşürülen
geceleyin gözleri bağlı
götürülen
karaca.
inilmedik ne bir deniz
çıkılmadık ne bir dağ
uğranmadık han
bırakmayan
yaralı koşma
sevdalı
im
halkım, sevgilim.
saz yok
mızrap yok
hep konmuş
hem göçebe
hem balık hem kuş
hem ingin hem yokuş
yanık otlar gibi
kavrulmuş
esmer ve yoksul.
iner şafağın alacasında
karıncalar ordusu
şehre
kenar
mahallelerden
yürüyerek
ve trenlerle.
su satan çocuklarıyla
kapılarında vagonların
çamaşırcı
kadınlarıyla
iner
şehre
sincan'dan
iner mamak'tan
battal gazi
destanı ve
kan kalesi
ve kılıcıyla alinin
mızraklı ilmihalle.
yok başka bir cehennem
yaşıyorsun işte
ellerine
bulaşmış
kara incirin sütü
ve kardeşinin
kanı
habil ile kabilin.
yaşıyorsun
sarışın
onurlu ve aşık
karasevdalar
içinde
aydınlık.
yok senin kayan bir yıldızın
puslu
seken dizin
çolpanın
görünmüyor.
bu gökyüzü
sana
bana dar
telliturnam uçamaz
gelinkuşum konamaz.
tel örgüyle
çevrilmiş
onlara
mavi ve alabildiğine
geniş.
hasretin çırağı
gurbetin
kalfası
ve aydınlıkların
ustasısın
sönünce
mum
sönünce
çarağı
karanlıklara
çarpan
pervanem.
halkım
sevgilim
yanar
güneşte etin kehribar
bir üzüm
çıngılı
gibi.
çıkrık iner
çıkar
çıkrık
varılmaz
dibi görülmedik
korkuyum.
süngerdedir
vurgun yemiş
tütün
düzer
inci
gibi.
karabükte
duman olur
savrulur
gıslavette işçi.
yıllar yılı
bilirim
döne döne
yıllar yılı
aynı
kitabı okur
adı acılarbilgisi
adı acılarbilgisi
acılarbilgisi.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
geri gelmesiyle, sözlükten birçok iyi kalpli yazarı bir araya getirmesiyle sevindiren yazarımız bengaripsengüzeldünyaumutlu'nun usulca akan berrak bir nehir gibi devam eden yayınıdır.
ve bugün doğaya dair ne kadar şarkı varsa hepsi bizlerin ortak dileği olsun, doğanın kıymetine uyandırsın çok geç olmadan tüm dünyayı.
ve bugün doğaya dair ne kadar şarkı varsa hepsi bizlerin ortak dileği olsun, doğanın kıymetine uyandırsın çok geç olmadan tüm dünyayı.
devamını gör...
never give up
avustralyalı şarkıcı ve söz yazarı olan sia'nın lion (film)inde dinlediğim ve sonra da dinlemeyi bırakamadığım
çok sevdiğim bir şarkısı.
türkçe çeviri haliyle şarkıda en sevdiğim kısımlar şunlar:
denize seslendim ama o beni terketti...
ama asla vazgeçmeyeceğim, hayır, asla vazgeçmeyeceğim, hayır, hayır
gökyüzüne seslendim ama o bulutluydu...
ama asla vazgeçmeyeceğim, hayır, asla vazgeçmeyeceğim, hayır, hayır
peki bu kısımları neden çok sevdim? bir düşünün, hüzünlüsünüz ve güneşli bir havada bir deniz kenarında olsam ne kadar güzel olurdu bu bana çok iyi gelirdi diye düşünüyorsunuz. evet bu çok güzel olur ama şöyle bir durumda var; ya hava fırtınalı olsaydı, gökyüzü karanlık, deniz ise sisle kaplı olsaydı.*
beklentilerimiz ve isteklerimiz olduğu gibi gerçekleşecek diye bir kaide yok. evet doğanın insan psikolojisinde bir etkisi olduğu gerçek ama kendimizi herhangi bir şey ile kısıtlamazsak yani mutlu olmamızı, yeniden ayağa kalkmamız için bize gereken gücün dışa bağlı olduğunu düşünmez, herhangi bir madde ya da insana atfetmezsek, gereken şeyin sadece zihnimizde olduğunu düşünürsek, bunu zihnimizde halledersek ne kadar güçlü olabileceğimizi bir düşünün.
çok sevdiğim bir şarkısı.
türkçe çeviri haliyle şarkıda en sevdiğim kısımlar şunlar:
denize seslendim ama o beni terketti...
ama asla vazgeçmeyeceğim, hayır, asla vazgeçmeyeceğim, hayır, hayır
gökyüzüne seslendim ama o bulutluydu...
ama asla vazgeçmeyeceğim, hayır, asla vazgeçmeyeceğim, hayır, hayır
peki bu kısımları neden çok sevdim? bir düşünün, hüzünlüsünüz ve güneşli bir havada bir deniz kenarında olsam ne kadar güzel olurdu bu bana çok iyi gelirdi diye düşünüyorsunuz. evet bu çok güzel olur ama şöyle bir durumda var; ya hava fırtınalı olsaydı, gökyüzü karanlık, deniz ise sisle kaplı olsaydı.*
beklentilerimiz ve isteklerimiz olduğu gibi gerçekleşecek diye bir kaide yok. evet doğanın insan psikolojisinde bir etkisi olduğu gerçek ama kendimizi herhangi bir şey ile kısıtlamazsak yani mutlu olmamızı, yeniden ayağa kalkmamız için bize gereken gücün dışa bağlı olduğunu düşünmez, herhangi bir madde ya da insana atfetmezsek, gereken şeyin sadece zihnimizde olduğunu düşünürsek, bunu zihnimizde halledersek ne kadar güçlü olabileceğimizi bir düşünün.
devamını gör...
normal sözlük'e bir daha gelinse alınacak nickler
her ay zamlı gelen kol gibi doğalgaz faturası
devamını gör...
yüzündeki beniyle güzel olan kadınlar
benleri ile tanıdığımız ve güzelliklerine güzelliği şu minicik şeyin kattığı kadınlardır.
marilyn monroe
marilyn monroe
devamını gör...
seri tanım silme özgürlüğü
arkadaşlar toplaşın benim yine tespitim geldi.
kendi entrylerinizi silemiyor musunuz?
bu durumdan müzdarip misiniz?
kolayı var, silmek isteyipte silemediğiniz entryleri yeniden düzenleyip küfür ekliyorsunuz.
sonra entry numarasıyla modlara şikayet ediyorsunuz. onlar sizin yerinize patır patır entrylerinizi silecek siz de alttan alttan sırıtacaksınız.
ceza alma riskiniz var ama kendiniz teslim olduğunuz için iyi hal indirimi alırsınız diye düşünüyorum.
kendi entrylerinizi silemiyor musunuz?
bu durumdan müzdarip misiniz?
kolayı var, silmek isteyipte silemediğiniz entryleri yeniden düzenleyip küfür ekliyorsunuz.
sonra entry numarasıyla modlara şikayet ediyorsunuz. onlar sizin yerinize patır patır entrylerinizi silecek siz de alttan alttan sırıtacaksınız.
ceza alma riskiniz var ama kendiniz teslim olduğunuz için iyi hal indirimi alırsınız diye düşünüyorum.
devamını gör...
siyasi parti kursa oy verirdim dediğiniz ünlüler
haluk levent..
devamını gör...
normal sözlük satranç kulübü
piyonların öleceği, fillerin birbirini ezeceği, kalelerin yıkılacağı, atların çarpışacağı destansı turnuva. pek iyi olmasam da elimden geleni ardıma koymayacağım. şahımı vermem asla! gerekirse pata gider yine de feda etmem!
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
içimizi hunharca döktüğümüz başlık.

kapasite meselesi bazı şeyler!
herkesin kendi kalıbı, kendi içinde şekillendiği bir kabı var... sen oturdun dünyanın en muaazzam kelimeleriyle en can alıcı cümlelerini kurdun mesela yine de karşındakinin anladığının ötesine geçebilir misin? fikri kadar anlar seni! sonra diyoruz ki neden çıktı bu anlaşmazlıklar? çünkü kendi ringinde oynamadın. kendi seviyende seçmedin rakibini de, eşini de, dostunu da, arkadaşını da... ahlar vahlar boşa dostlar en başından belirleyecektiniz kime ne kadar yakınlaşıp kimle ne denli bağlar kurabileceğinizi... iletişim tabi güzel.herkesle selamlaşmak hemen bağ kurmak, herkesle arkadaş olmak... ama devamında hazırsan hırpalanmaya, hayal kırıklığına uğramaya,... gerçeği tüm çıplaklığıyla görüp yahu ben kimlerle muhattap olmuştu mu kısa sürede sindirebileceksen aç hayatının kapılarını tüm insanlığa! yani uzatmadan şunu demek isteyeceğim muhattabın her kimse hayatının en derin yerlerine kabul etmeden bir ölç tart bakalım seninle yarı yolda nefes nefese kalıp seni yarı yolda yüzüstü bırakabilir mi? herkimse irtibat kuracağın kişi seni senin vasıflarınla kaldırabilecek mi? tabi bazı yol ayrımları olacak ama yolun ayrıldığında kendini daha değersiz hissediyorsan orada bir düşün derim!
yahu banuca şu fotoya bakıp bunlar mı geldi alklına diyebilirsiniz. vallahi geldi. gece gece idare edi verin artık.
herkeslere iyi geceler.

kapasite meselesi bazı şeyler!
herkesin kendi kalıbı, kendi içinde şekillendiği bir kabı var... sen oturdun dünyanın en muaazzam kelimeleriyle en can alıcı cümlelerini kurdun mesela yine de karşındakinin anladığının ötesine geçebilir misin? fikri kadar anlar seni! sonra diyoruz ki neden çıktı bu anlaşmazlıklar? çünkü kendi ringinde oynamadın. kendi seviyende seçmedin rakibini de, eşini de, dostunu da, arkadaşını da... ahlar vahlar boşa dostlar en başından belirleyecektiniz kime ne kadar yakınlaşıp kimle ne denli bağlar kurabileceğinizi... iletişim tabi güzel.herkesle selamlaşmak hemen bağ kurmak, herkesle arkadaş olmak... ama devamında hazırsan hırpalanmaya, hayal kırıklığına uğramaya,... gerçeği tüm çıplaklığıyla görüp yahu ben kimlerle muhattap olmuştu mu kısa sürede sindirebileceksen aç hayatının kapılarını tüm insanlığa! yani uzatmadan şunu demek isteyeceğim muhattabın her kimse hayatının en derin yerlerine kabul etmeden bir ölç tart bakalım seninle yarı yolda nefes nefese kalıp seni yarı yolda yüzüstü bırakabilir mi? herkimse irtibat kuracağın kişi seni senin vasıflarınla kaldırabilecek mi? tabi bazı yol ayrımları olacak ama yolun ayrıldığında kendini daha değersiz hissediyorsan orada bir düşün derim!
yahu banuca şu fotoya bakıp bunlar mı geldi alklına diyebilirsiniz. vallahi geldi. gece gece idare edi verin artık.
herkeslere iyi geceler.
devamını gör...
eren bülbül
bugün ölüm yıl dönümüymüş.
bizler seni unutmadık, iyi ki varsın eren!
bizler seni unutmadık, iyi ki varsın eren!
devamını gör...
birinin dizinde uyumak
son nefesimi verirken yaşamak istediğim an.ümit ediyorum ki o'nun dizlerinde olur.
devamını gör...
fyodor mihayloviç dostoyevski
hayat hikayesini dinlemek için; dinle - izle
feodor dostoyevski bir isyancı, dünyadan nefret eden, maraz, herkese ve her şeye karşı şüpheci, uslanmak bilmeyen bir kumarbazdı. ama pek az rastlanan bir edebiyat dâhisi olduğu da inkar edilemez.
henüz 28 yaşında olan dostoyevski rus edebiyatında adını duyurmuş ve gelmiş geçmiş en ünlü bir yazar olmaya aday biri haline gelmişti. babası aynı zamanda askeri operatör doktor olan mihail andreyeviç dostoyevski 1821 yılında st mary hastanesinde doğan oğluna feodor mihailoviç adını vermişti.
ailesini sıkı bir disiplin altında yöneten doktorun en büyük tutkusu içkiydi. kocaman kızlarını asla sokağa yalnız başına göndermezdi ve arkadaşlarına ya da komşularına gittikleri zaman mutlaka yanlarında bulunurdu. dört oğluna ise ruh hastası bir başçavuşun sertliği ile davranırdı. öfkeli bir adamdı, doğal olarak bütün çocuklar ondan çok korkardı. bu adamı dizginleyebilen tek insan ise zayıf ve güzel bir kadın olan karısıydı. sayısız defa bu öfke nöbetlerinde çocukları adamın elinden kurtarmıştı.
adamın bir diğer özelliği çok cimri olmasıydı. çocuklar 18 yaşına gelene kadar asla cep harçlığı vermemişti. fakat onları iyi okullarda okutmayı ihmal etmedi. yaz aylarını tula’da geçiren ailede feodor’un hayatındaki ilk değişikler burada oldu. babasına hizmet eden hizmetçi ve köleleri bu sırada tanımıştı ve bu insanlara çok bağlandı. gelecekteki yaşantısını değiştiren en önemli etkenlerin başında bu geliyordu.
1837 yılında feodor ve abisi mühendislik okuluna başvurdu. aynı sene anneleri öldü. eşi ölen doktor artık tamamen zıvanadan çıkmıştı. alkolü abartan doktor artık mesleğini yerine getiremediği için topraklarına dönmüştü. orada hizmetçi ve kölelerine çok kötü davranan doktor ne yazık ki bu insanlar tarafından öldürüldü.
dostoyevski babasının bu tutumu yüzünden onun ölmesini arzulardı. babası ölünce de bu düşünceler onu depresyona soktu. ilk sara nöbetlerini bu dönemde yaşadı.
feodor mühendislik okulunu bitirdikten sonra gönüllü olarak orduya katıldı. kendisi için hiçbir anlam ifade etmeyen bir hayata dalmıştı. maaşına ve babasından kalan topraklardaki payından aldığı 5 bin rublelik gelire rağmen her zaman sıkıntı içindeydi. bilardoya merak salmıştı ve her zaman kaybediyordu. hayatı boyunca gösterişli davranışları ile dikkati çekti ancak son birkaç yılı içinde dev romanlarının kendisine kazandırdığı büyük ün dışında daima yoksulluk içindeydi.
bu garip, kontrol dışı davranışlara karşılık hayatını baştanbaşa değiştirecek bir olay artık yavaş yavaş yaklaşıyordu. edebiyat.
edebiyat alanında yaptığı ilk iş balzac’ın “eugenie grandet” kitabını rusça’ya çevirmekti. ordudaki görevinden de ziyadesiyle bunalmıştı. ağabeyine gönderdiği mektubun bir kısmında şunlar yazıyordu. “askerlikten, patatesten nefret ettiğim kadar iğreniyorum.” ertesi yılın sonunda artık sabrı tükenen dostoyevski istifasını vermişti. yine kararını ağabeyine yazdığı mektupla haber verirken şunları yazmıştı. “hiç pişman değilim. bir ümidim var. romanımı bitirmek üzereyim. orijinal bir eser olacak.”
dostoyevski romanını o zamanın ünlü edebiyat dergilerinden birinde yayınlatmak istedi. fakat romanı içinde değişiklikler yapmadığı sürece yayınlamayı reddetmişlerdi. o da istenilen değişiklikleri yapmak yerine eseri kendi hesabıyla bastırmayı tercih etti. ağabeyine yazdığı mektupta; “roman gerçekten başarılı ise, yalnız ziyan olmaktan kurtulmakla kalmayacak, ayrıca bana borçlarımı ödemem için gereken parayı da sağlayacak. başarılı olamazsam, o zaman kendimi asabilirim…”
böylece 1846 yılında ekstra borç altına girip ilk kitabı “insancıklar” ı yayınladı. zamanın ileri gelen eleştirmenlerinden birisi olan belinski bu kitap için dostoyevski’ye mektup gönderdi. mektupta şunlar yazıyordu;
“siz sorunun ruhunun en derinlerine varmış ve birkaç çizgide büyük bir gerçeği ortaya koymuşsunuz. sizden rica ediyorum, yeteneğinizi değerlendirin ve ona karşı hep dürüst davranın. böylece büyük bir yazar olabilirsiniz.”
dostoyevski birden ünlü olmuştu ama bunu karşılayışı çok garip oldu. hayranlarına ve ona yardım etmek isteyenlere karşı küstahlaştı. böylece insancıklar kitabından kazandığı ün çok kısa sürmüş oldu.
kazandığı bu kısa başarılı dönemden sonra artık başarısız bir dönem içine girdi ve borçları başına dert oluyor ve çalışmalarını engelliyordu. aynı zamanda tekrar başarılı olabileceğine de inanmamaya başlamıştı çünkü hayranlarına olan tavrından sonra edebiyat dünyasınca alay edilen biri haline gelmişti ve bu tutum artarak devam ediyordu.
dostoyevski artık yönünü değiştirmeliydi, bu kaçınılmazdı. böylece reform isteyen insanların çevresine katılmayı seçti. tam bu sırada da hükümet söz özgürlüğünü yasaklayan ve köylülerin kölelikten kurtulmalarını öngören yazıları sansür edecek çalışmalar yapıyordu. her ikisi de dostoyevski’yi ilgilendiren konuydu. ilki yazar olarak ikincisi ise babasından kalan topraklar yüzünden. fakir köylülerin lehinde davranışlarının en hızlı çağında daha yatağındayken 23 nisan 1849 yılında yakalanıp tutuklandı. 22 aralık’ta kurşuna dizilmek üzere semyonevski alanına götürüldüler.
işte en başta okuduğum idam sehpasından dönen adam dostoyevski kurtuldu ve omsk’a gönderildi. burada 4 yıl boyunca çektiği korkunç acıları 1861 yılında yayınlanan “ölüler evinden anılar” adlı kitabında anlattı. mahkûmiyetinden sonra bir ara sürgün olarak semipalatinsk şehrine gönderilmişti. daha sonra biraz olsun toparlanabilmek için orduya er olarak katıldı. mahkum olmasından dolayı önceki rütbesi geri alınmıştı.
önce yüzbaşıyla daha sonra da sibirya başsavcısı ile dost olan dostoyevski daha rahat bir sürgün hayatı yaşamaya başladı. burada da “ölü evi” ni yazmaya başladı. asker olduğu sırada bir subayın karısı olan mariya ıssayev’e âşık oldu. genç kadın da ona âşık olmuştu ve 1957’de dul kaldığı zaman evlenmeye karar verdiler.
1858’de sürgün dönemi sona erdi ve başkente dönmesine izin verildi. “ölüler evinden anılar” kitabını tamamladı fakat kitap olarak yayınlanmadan önce “vremya” adlı dergide bölümler halinde yayınlanmaya başladı.
sibirya’daki tver şehrine dönüp bu durumu lehine çeviren dostoyevski yurt dışına çıkma imkanı yakaladı. 1862 yılında paris, londra ve cenevre’ye gitti. 1863 yılında roma’ya geçti. ardından da almanya ve danimarka’yı dolaştı. sürekli para sıkıntısı çeken dostoyevski karısı verem hastası olunca hastalığında ona yardımcı olma amacıyla geri döndü. ayrıca karısının ilk kocasından olan çocuğuna da bakmak zorundaydı. bu yüzden edebiyattan kazandıklarını artırmak hevesiyle kumar oynamaya başladı.
1864 yılında karısını, ağebeyini ve vremya dergisinden dost edindiği meslektaşı apollon grigoriyev’i kaybetti. ağabeyi mihail ciddi borçlar bırakarak ölmüştü. kanuni olarak hiçbir zorunluluğu olmadığı halde dostoyevski bu borçları da üstlenmişti. böylece altında ezildiği yük biraz daha ağırlaşmıştı.
1862 ve 1863 yılında beraber yurtdışına çıktığı arkadaşı pauline suslov ile yeni bir evlilik düşünmüş ve nişanlanmıştı fakat bir süre sonre pauline dostoyevski’yi terk etmişti.
dostoyevski wiesbaden’de bulunduğu sırada “yeraltından mektuplar” ı yayınlandı. umutsuz bedbahtlığın egemen olduğu bu dönemde yeni bir deha ortaya çıkıyor ve eleştiricilerin ciddi olarak ilgisini çekiyordu.
suç ve ceza kitabı 1866’da tefrika halinde yayınlandı. bu sayede borçlarından kurtulabilir maddi yönden bolluğa kavuşabilirdi fakat bunun yerine daha kötü durumlara düştü. kitabı çeşitli tepkilerle karşılandı. psikolojik araştırmalar henüz pek yeniydi; ya anlaşılmıyordu ya da yanlış anlaşılıyordu. fakat bütün bunlara rağmen hiç kimse bunlarından ardında yatan dehayı reddedemiyordu. bu nedenle dostoyevski’nin heyecanla beklediği rubleler bir türlü gelmedi.
suç ve ceza bölüm bölüm yayınlandığı sırada yarıda bıraktı ve başka bir romana “kumarbaz” a başladı.
yazmak onun için tutkuya dönüşmüştü ve hiç durmadan yazmaya başladığı bu dönemde gözleri bozuldu. bu sebeple kendine bir steno tuttu. yani konuşmayı hızlı ve olduğu gibi yazabilen biriydi. adı anna snitkin. çok kısa sürede birbirine aşık olan çift 1867 yılında evlendi.
balayını avrupa’da geçirmek isteyen ve 3-4 ay kalma hesabı yapan çift rusya’ya 4 yıl sonra geri dönmüşlerdi. dostoyevski’nin hayatında yaptığı en iyi şey bu genç kadınla evlenmekti. genç kadın en başta kocasının garip yaşantısını, gürültücü akrabalarını ve durmadan kapıyı aşındıran alacaklıları yadırgadıysa da daha sonradan bu hayata ayak uydurmuştu. kendi çıkarlarını düşünen yayıncılarla o başetti. borçları ödemek için bile alacaklıları kapıda o sıraya sokmuştu. mümkün olduğunca dostoyevski’ye dertsiz tasasız bir yaşam sunmaya çalıştı.
avrupa’da bulunduğu sırada dostoyevski büyük ün kazandıran romanların üçünü orada yazdı. ecciniler, ebedi koca ve budala.
anna dostoyevski sayesinde artık büyük borçların altından kalkmışlardı ve sadece kendi hayatlarını sürdürebilecek bir paraya sahiplerdi. yazar ilk defa kendini mutlu hissediyordu. ülkesinin geleceği için fikirlerine ve gazeteciliğe ayıracak zaman bulabiliyordu. bunu vatanseverlik olarak görüyordu ve onu dinleyen birçok üniversiteli genç mevcuttu.
bu mutluluğu gölgeleyecek yeni bir hadise ortaya çıkmaya başladı. dostoyevski’nin gittikçe kötüleşen sağlığı bu mutluluğu gölgeliyordu. çocukluğunda ve gençlik döneminde onu yakalayan sara nöbetleri geri dönmüştü. yine de bozulan sağlığına rağmen 1879 yılında belki de eserleri arasındaki en önemlisini en büyüğünü “karamazov kardeşleri” yazmaya başladı.
aynı yılın sonunda “russki weistnik” dergisinde tefrika olarak yayınlanmaya başladı. 8 kasım 1880 yılında romanın son bölümü yayınlandı. yayınevine gönderdiği son bölümün içinde bir de mektup vardı. mektupta “izninizle size “elveda” demeyeyim. daha yirmi yıl yaşamak ve yazmak niyetindeyim.” demişti.
25 ocak 1881’de yeniden hastalandı. çağırılan doktor gece hastanın kriz geçireceğini söyledi. gerçekten de huzursuz gece geçiren dostoyevski artık daha fazla yaşayamayacağını anladı. karısına kendisine “sefahatten dönen oğul” dan parçalar okumasını istedi.
son hastalığına yakalanmadan bir gün önce kitaplarını yayınlayan yayınevinin sahibine şunu yazmıştı; “şimdi fena halde paraya ihtiyacım var. lütfen bana 4 bin ruble gönderin.”
bir papaz başında dualar okudu. akşam saat 8 buçukta yaşama gözlerini yumdu.
ölümünden sonra kitapları binlerce baskı yaptı ve hayatını hep para sıkıntısıyla geçiren dostoyevski varislerine milyonlarca ruble kazandırdı.
feodor dostoyevski bir isyancı, dünyadan nefret eden, maraz, herkese ve her şeye karşı şüpheci, uslanmak bilmeyen bir kumarbazdı. ama pek az rastlanan bir edebiyat dâhisi olduğu da inkar edilemez.
henüz 28 yaşında olan dostoyevski rus edebiyatında adını duyurmuş ve gelmiş geçmiş en ünlü bir yazar olmaya aday biri haline gelmişti. babası aynı zamanda askeri operatör doktor olan mihail andreyeviç dostoyevski 1821 yılında st mary hastanesinde doğan oğluna feodor mihailoviç adını vermişti.
ailesini sıkı bir disiplin altında yöneten doktorun en büyük tutkusu içkiydi. kocaman kızlarını asla sokağa yalnız başına göndermezdi ve arkadaşlarına ya da komşularına gittikleri zaman mutlaka yanlarında bulunurdu. dört oğluna ise ruh hastası bir başçavuşun sertliği ile davranırdı. öfkeli bir adamdı, doğal olarak bütün çocuklar ondan çok korkardı. bu adamı dizginleyebilen tek insan ise zayıf ve güzel bir kadın olan karısıydı. sayısız defa bu öfke nöbetlerinde çocukları adamın elinden kurtarmıştı.
adamın bir diğer özelliği çok cimri olmasıydı. çocuklar 18 yaşına gelene kadar asla cep harçlığı vermemişti. fakat onları iyi okullarda okutmayı ihmal etmedi. yaz aylarını tula’da geçiren ailede feodor’un hayatındaki ilk değişikler burada oldu. babasına hizmet eden hizmetçi ve köleleri bu sırada tanımıştı ve bu insanlara çok bağlandı. gelecekteki yaşantısını değiştiren en önemli etkenlerin başında bu geliyordu.
1837 yılında feodor ve abisi mühendislik okuluna başvurdu. aynı sene anneleri öldü. eşi ölen doktor artık tamamen zıvanadan çıkmıştı. alkolü abartan doktor artık mesleğini yerine getiremediği için topraklarına dönmüştü. orada hizmetçi ve kölelerine çok kötü davranan doktor ne yazık ki bu insanlar tarafından öldürüldü.
dostoyevski babasının bu tutumu yüzünden onun ölmesini arzulardı. babası ölünce de bu düşünceler onu depresyona soktu. ilk sara nöbetlerini bu dönemde yaşadı.
feodor mühendislik okulunu bitirdikten sonra gönüllü olarak orduya katıldı. kendisi için hiçbir anlam ifade etmeyen bir hayata dalmıştı. maaşına ve babasından kalan topraklardaki payından aldığı 5 bin rublelik gelire rağmen her zaman sıkıntı içindeydi. bilardoya merak salmıştı ve her zaman kaybediyordu. hayatı boyunca gösterişli davranışları ile dikkati çekti ancak son birkaç yılı içinde dev romanlarının kendisine kazandırdığı büyük ün dışında daima yoksulluk içindeydi.
bu garip, kontrol dışı davranışlara karşılık hayatını baştanbaşa değiştirecek bir olay artık yavaş yavaş yaklaşıyordu. edebiyat.
edebiyat alanında yaptığı ilk iş balzac’ın “eugenie grandet” kitabını rusça’ya çevirmekti. ordudaki görevinden de ziyadesiyle bunalmıştı. ağabeyine gönderdiği mektubun bir kısmında şunlar yazıyordu. “askerlikten, patatesten nefret ettiğim kadar iğreniyorum.” ertesi yılın sonunda artık sabrı tükenen dostoyevski istifasını vermişti. yine kararını ağabeyine yazdığı mektupla haber verirken şunları yazmıştı. “hiç pişman değilim. bir ümidim var. romanımı bitirmek üzereyim. orijinal bir eser olacak.”
dostoyevski romanını o zamanın ünlü edebiyat dergilerinden birinde yayınlatmak istedi. fakat romanı içinde değişiklikler yapmadığı sürece yayınlamayı reddetmişlerdi. o da istenilen değişiklikleri yapmak yerine eseri kendi hesabıyla bastırmayı tercih etti. ağabeyine yazdığı mektupta; “roman gerçekten başarılı ise, yalnız ziyan olmaktan kurtulmakla kalmayacak, ayrıca bana borçlarımı ödemem için gereken parayı da sağlayacak. başarılı olamazsam, o zaman kendimi asabilirim…”
böylece 1846 yılında ekstra borç altına girip ilk kitabı “insancıklar” ı yayınladı. zamanın ileri gelen eleştirmenlerinden birisi olan belinski bu kitap için dostoyevski’ye mektup gönderdi. mektupta şunlar yazıyordu;
“siz sorunun ruhunun en derinlerine varmış ve birkaç çizgide büyük bir gerçeği ortaya koymuşsunuz. sizden rica ediyorum, yeteneğinizi değerlendirin ve ona karşı hep dürüst davranın. böylece büyük bir yazar olabilirsiniz.”
dostoyevski birden ünlü olmuştu ama bunu karşılayışı çok garip oldu. hayranlarına ve ona yardım etmek isteyenlere karşı küstahlaştı. böylece insancıklar kitabından kazandığı ün çok kısa sürmüş oldu.
kazandığı bu kısa başarılı dönemden sonra artık başarısız bir dönem içine girdi ve borçları başına dert oluyor ve çalışmalarını engelliyordu. aynı zamanda tekrar başarılı olabileceğine de inanmamaya başlamıştı çünkü hayranlarına olan tavrından sonra edebiyat dünyasınca alay edilen biri haline gelmişti ve bu tutum artarak devam ediyordu.
dostoyevski artık yönünü değiştirmeliydi, bu kaçınılmazdı. böylece reform isteyen insanların çevresine katılmayı seçti. tam bu sırada da hükümet söz özgürlüğünü yasaklayan ve köylülerin kölelikten kurtulmalarını öngören yazıları sansür edecek çalışmalar yapıyordu. her ikisi de dostoyevski’yi ilgilendiren konuydu. ilki yazar olarak ikincisi ise babasından kalan topraklar yüzünden. fakir köylülerin lehinde davranışlarının en hızlı çağında daha yatağındayken 23 nisan 1849 yılında yakalanıp tutuklandı. 22 aralık’ta kurşuna dizilmek üzere semyonevski alanına götürüldüler.
işte en başta okuduğum idam sehpasından dönen adam dostoyevski kurtuldu ve omsk’a gönderildi. burada 4 yıl boyunca çektiği korkunç acıları 1861 yılında yayınlanan “ölüler evinden anılar” adlı kitabında anlattı. mahkûmiyetinden sonra bir ara sürgün olarak semipalatinsk şehrine gönderilmişti. daha sonra biraz olsun toparlanabilmek için orduya er olarak katıldı. mahkum olmasından dolayı önceki rütbesi geri alınmıştı.
önce yüzbaşıyla daha sonra da sibirya başsavcısı ile dost olan dostoyevski daha rahat bir sürgün hayatı yaşamaya başladı. burada da “ölü evi” ni yazmaya başladı. asker olduğu sırada bir subayın karısı olan mariya ıssayev’e âşık oldu. genç kadın da ona âşık olmuştu ve 1957’de dul kaldığı zaman evlenmeye karar verdiler.
1858’de sürgün dönemi sona erdi ve başkente dönmesine izin verildi. “ölüler evinden anılar” kitabını tamamladı fakat kitap olarak yayınlanmadan önce “vremya” adlı dergide bölümler halinde yayınlanmaya başladı.
sibirya’daki tver şehrine dönüp bu durumu lehine çeviren dostoyevski yurt dışına çıkma imkanı yakaladı. 1862 yılında paris, londra ve cenevre’ye gitti. 1863 yılında roma’ya geçti. ardından da almanya ve danimarka’yı dolaştı. sürekli para sıkıntısı çeken dostoyevski karısı verem hastası olunca hastalığında ona yardımcı olma amacıyla geri döndü. ayrıca karısının ilk kocasından olan çocuğuna da bakmak zorundaydı. bu yüzden edebiyattan kazandıklarını artırmak hevesiyle kumar oynamaya başladı.
1864 yılında karısını, ağebeyini ve vremya dergisinden dost edindiği meslektaşı apollon grigoriyev’i kaybetti. ağabeyi mihail ciddi borçlar bırakarak ölmüştü. kanuni olarak hiçbir zorunluluğu olmadığı halde dostoyevski bu borçları da üstlenmişti. böylece altında ezildiği yük biraz daha ağırlaşmıştı.
1862 ve 1863 yılında beraber yurtdışına çıktığı arkadaşı pauline suslov ile yeni bir evlilik düşünmüş ve nişanlanmıştı fakat bir süre sonre pauline dostoyevski’yi terk etmişti.
dostoyevski wiesbaden’de bulunduğu sırada “yeraltından mektuplar” ı yayınlandı. umutsuz bedbahtlığın egemen olduğu bu dönemde yeni bir deha ortaya çıkıyor ve eleştiricilerin ciddi olarak ilgisini çekiyordu.
suç ve ceza kitabı 1866’da tefrika halinde yayınlandı. bu sayede borçlarından kurtulabilir maddi yönden bolluğa kavuşabilirdi fakat bunun yerine daha kötü durumlara düştü. kitabı çeşitli tepkilerle karşılandı. psikolojik araştırmalar henüz pek yeniydi; ya anlaşılmıyordu ya da yanlış anlaşılıyordu. fakat bütün bunlara rağmen hiç kimse bunlarından ardında yatan dehayı reddedemiyordu. bu nedenle dostoyevski’nin heyecanla beklediği rubleler bir türlü gelmedi.
suç ve ceza bölüm bölüm yayınlandığı sırada yarıda bıraktı ve başka bir romana “kumarbaz” a başladı.
yazmak onun için tutkuya dönüşmüştü ve hiç durmadan yazmaya başladığı bu dönemde gözleri bozuldu. bu sebeple kendine bir steno tuttu. yani konuşmayı hızlı ve olduğu gibi yazabilen biriydi. adı anna snitkin. çok kısa sürede birbirine aşık olan çift 1867 yılında evlendi.
balayını avrupa’da geçirmek isteyen ve 3-4 ay kalma hesabı yapan çift rusya’ya 4 yıl sonra geri dönmüşlerdi. dostoyevski’nin hayatında yaptığı en iyi şey bu genç kadınla evlenmekti. genç kadın en başta kocasının garip yaşantısını, gürültücü akrabalarını ve durmadan kapıyı aşındıran alacaklıları yadırgadıysa da daha sonradan bu hayata ayak uydurmuştu. kendi çıkarlarını düşünen yayıncılarla o başetti. borçları ödemek için bile alacaklıları kapıda o sıraya sokmuştu. mümkün olduğunca dostoyevski’ye dertsiz tasasız bir yaşam sunmaya çalıştı.
avrupa’da bulunduğu sırada dostoyevski büyük ün kazandıran romanların üçünü orada yazdı. ecciniler, ebedi koca ve budala.
anna dostoyevski sayesinde artık büyük borçların altından kalkmışlardı ve sadece kendi hayatlarını sürdürebilecek bir paraya sahiplerdi. yazar ilk defa kendini mutlu hissediyordu. ülkesinin geleceği için fikirlerine ve gazeteciliğe ayıracak zaman bulabiliyordu. bunu vatanseverlik olarak görüyordu ve onu dinleyen birçok üniversiteli genç mevcuttu.
bu mutluluğu gölgeleyecek yeni bir hadise ortaya çıkmaya başladı. dostoyevski’nin gittikçe kötüleşen sağlığı bu mutluluğu gölgeliyordu. çocukluğunda ve gençlik döneminde onu yakalayan sara nöbetleri geri dönmüştü. yine de bozulan sağlığına rağmen 1879 yılında belki de eserleri arasındaki en önemlisini en büyüğünü “karamazov kardeşleri” yazmaya başladı.
aynı yılın sonunda “russki weistnik” dergisinde tefrika olarak yayınlanmaya başladı. 8 kasım 1880 yılında romanın son bölümü yayınlandı. yayınevine gönderdiği son bölümün içinde bir de mektup vardı. mektupta “izninizle size “elveda” demeyeyim. daha yirmi yıl yaşamak ve yazmak niyetindeyim.” demişti.
25 ocak 1881’de yeniden hastalandı. çağırılan doktor gece hastanın kriz geçireceğini söyledi. gerçekten de huzursuz gece geçiren dostoyevski artık daha fazla yaşayamayacağını anladı. karısına kendisine “sefahatten dönen oğul” dan parçalar okumasını istedi.
son hastalığına yakalanmadan bir gün önce kitaplarını yayınlayan yayınevinin sahibine şunu yazmıştı; “şimdi fena halde paraya ihtiyacım var. lütfen bana 4 bin ruble gönderin.”
bir papaz başında dualar okudu. akşam saat 8 buçukta yaşama gözlerini yumdu.
ölümünden sonra kitapları binlerce baskı yaptı ve hayatını hep para sıkıntısıyla geçiren dostoyevski varislerine milyonlarca ruble kazandırdı.
devamını gör...
sedat peker'in normal sözlük yazarı olduğu iddiası
dubai'de 24 saatini de evde geçiren, dışarı ile bağlantısı olmayan sedat peker için ciddi ciddi konuşulan iddia.
daha önce cem adrian'ın kafa sözlük'te yazar olduğunu gördük.
sadi celil cengiz'in yazdığını biliyoruz.
melikşah' da sürekli olmasa da ara ara giriyor.
kadın ünülerden ise merve boloğur, bir dönem yazmıştı.
bunlar sadece benim bildiklerim, bilmediğim de vardır illaki.
ama aralarında en şaşırdığım sedat peker oldu.
adam sıkılıyor demekki evinde, yapacak iş de yok.
yazarlık yapıyor kafada.
yoldaaaaş orada mısın??? + tamammmmmm,
lucifer tayfa orada mısın??? +tamammmmmmm,
siz de orada mısınız çaylaklar, sizi unuttum sanmayın? +tamammmmm
daha önce cem adrian'ın kafa sözlük'te yazar olduğunu gördük.
sadi celil cengiz'in yazdığını biliyoruz.
melikşah' da sürekli olmasa da ara ara giriyor.
kadın ünülerden ise merve boloğur, bir dönem yazmıştı.
bunlar sadece benim bildiklerim, bilmediğim de vardır illaki.
ama aralarında en şaşırdığım sedat peker oldu.
adam sıkılıyor demekki evinde, yapacak iş de yok.
yazarlık yapıyor kafada.
yoldaaaaş orada mısın??? + tamammmmmm,
lucifer tayfa orada mısın??? +tamammmmmmm,
siz de orada mısınız çaylaklar, sizi unuttum sanmayın? +tamammmmm
devamını gör...
hayatınızın mottosu olan sözler
iki tavşanı birden kovalayan ikisini de yakalayamaz.
devamını gör...
ayşegül'e ses olamıyoruz
bu nasıl bir vahşilik, nasıl insan dışı bir eylemdir böyle? haberleri okurken tüylerim diken diken oldu. gerçekten mi ? insanların bu denli mide bulandırıcı olmasından nefret ediyorum.
ayşegül'ün yerinde ben, sen veya senin en değer verdiğin insan da olabilirdi, ki ilerde olmayacağının garantisi bile yok.
dershaneden dönerken taciz edilip kafasına taş vurulması sonucu şuan hastanede olan 17 yaşında gencecik bir kızdan bahsediyorum. bu beni çok etkiledi sözlükçüm. kızın yaşı yaşıma çok yakın ve o da benim gibi kurslara gidip geliyor. peki bir gün aynı şeyin benim başıma gelmeyeceğini nereden bilebilirim?! hayır ya, bu kadar güvensiz bir konumda yaşamamalıyız. insanlıktan bu kadar uzaklaşamayız. herkes cezasını çekmeli, hakkettiği gibi.
sizden ricam tüm sosyal medya hesaplarınızda bu haberi paylaşıp hedeflendiği gibi ayşegül'ün sessiz çığlıklarına yankı bulmanız. lütfen göz ardı etmeyin, göz ardı edilmeyecek bir konu çünkü.
ayşelerimiz üzülmesin, ağlamasın ve ölmesin. yardımcı olanlara çok teşekkür ediyorum şimdiden.
saygılarımla..
ayşegül'ün yerinde ben, sen veya senin en değer verdiğin insan da olabilirdi, ki ilerde olmayacağının garantisi bile yok.
dershaneden dönerken taciz edilip kafasına taş vurulması sonucu şuan hastanede olan 17 yaşında gencecik bir kızdan bahsediyorum. bu beni çok etkiledi sözlükçüm. kızın yaşı yaşıma çok yakın ve o da benim gibi kurslara gidip geliyor. peki bir gün aynı şeyin benim başıma gelmeyeceğini nereden bilebilirim?! hayır ya, bu kadar güvensiz bir konumda yaşamamalıyız. insanlıktan bu kadar uzaklaşamayız. herkes cezasını çekmeli, hakkettiği gibi.
sizden ricam tüm sosyal medya hesaplarınızda bu haberi paylaşıp hedeflendiği gibi ayşegül'ün sessiz çığlıklarına yankı bulmanız. lütfen göz ardı etmeyin, göz ardı edilmeyecek bir konu çünkü.
ayşelerimiz üzülmesin, ağlamasın ve ölmesin. yardımcı olanlara çok teşekkür ediyorum şimdiden.
saygılarımla..
devamını gör...
sözlükte kim kadın kim erkek anlayamama sorunsalı
amacı manituculuk olanların derdi olan sorunsal.
devamını gör...
ismet inönü'nün 1 kuruş için thk başkanı fuat bey ile tartışması
mustafa kemal atatürk, ısmet inönü gibi değerler,
kendi hayatlarını bu memlekete, millete bahşetmiş değerlerimiz.
ömürleri cephelerde savaşarak geçmiş, yokluğu , çaresizliği en iyi bilen, yaşayan ve halkta bunu gören insanlar .
öyle bir aşk, öyle bir ahlak, öyle bir tutku ki onlardaki vatan millet tutkusu,
1 tek kuruş bile onlar için ' halk , memleket ' demek ...
kendi hayatlarını bu memlekete, millete bahşetmiş değerlerimiz.
ömürleri cephelerde savaşarak geçmiş, yokluğu , çaresizliği en iyi bilen, yaşayan ve halkta bunu gören insanlar .
öyle bir aşk, öyle bir ahlak, öyle bir tutku ki onlardaki vatan millet tutkusu,
1 tek kuruş bile onlar için ' halk , memleket ' demek ...
devamını gör...
zaman makineniz olsa değiştireceğiniz olay
milyonlarca yıl geriye gidip karaya çıkan ilk tiktaalike tekme atar ve denize geri dönmesini söylerdim.
devamını gör...
