köpektapar
insanların yanlış ve hatalı eylemleri sebebiyle köpeklerin kurban edilmesinin önüne geçmeye çalıştıkları için bu sıfat layık görülen "öteki" insanlardır.
sokak köpeklerinin sokakta yaşamasının sorumlusu insanlar mıdır?
evet.
sokak köpeklerinin sokakta saldırganlaşmasına neden olanlar, yatan köpeğe tekme atan, vuran, şiddet uygulayan, taşlayan, tecavüz etmeye çalışan insan mıdır?
evet.
sokağa saldığı köpeğini kısırlaştırmayan insanlar mıdır?
evet.
doğada köpek diye bir hayvan var mıdır?
hayır.
bu durumda köpekler insanların sorumluluğunda mıdır?
evet.
insanlar köpeklerin yaşam hakkını yok sayıp, masum bir isim takarak "uyutulmasını" isteme hakkına sahip midir?
hayır.
neden?
köpeklerin bulunduğu durumdan ve "sokak köpeği" tabirinden insanlar sorumludur. sokak köpeği cinsi yoktur. kendi sorumsuzluğunu örtmek isteyen insanın bir canlının yaşam hakkını sonlandırma hakkı yoktur. insanlar bir canlıyı öldürmek yerine bir canlının sorumluluğunu almayı, ihtiyaçlarını karşılayamayacakları canlıları oyuncak gibi almamayı öğrenmelidir.
sokak köpeklerinin sokakta yaşamasının sorumlusu insanlar mıdır?
evet.
sokak köpeklerinin sokakta saldırganlaşmasına neden olanlar, yatan köpeğe tekme atan, vuran, şiddet uygulayan, taşlayan, tecavüz etmeye çalışan insan mıdır?
evet.
sokağa saldığı köpeğini kısırlaştırmayan insanlar mıdır?
evet.
doğada köpek diye bir hayvan var mıdır?
hayır.
bu durumda köpekler insanların sorumluluğunda mıdır?
evet.
insanlar köpeklerin yaşam hakkını yok sayıp, masum bir isim takarak "uyutulmasını" isteme hakkına sahip midir?
hayır.
neden?
köpeklerin bulunduğu durumdan ve "sokak köpeği" tabirinden insanlar sorumludur. sokak köpeği cinsi yoktur. kendi sorumsuzluğunu örtmek isteyen insanın bir canlının yaşam hakkını sonlandırma hakkı yoktur. insanlar bir canlıyı öldürmek yerine bir canlının sorumluluğunu almayı, ihtiyaçlarını karşılayamayacakları canlıları oyuncak gibi almamayı öğrenmelidir.
devamını gör...
bir yazar sizi takip etmeye başladı
az geriden takip et aslan parçası diyesim geldi hehehe.
devamını gör...
normal sözlük tavla turnuvası
sevgili abdulseyidbincabbar ile olan oyunumuz bitti. kendisi her ne kadar oyun sonrasında sakin kalamayıp "ben saymıyorum, kol bozuldu, zar gelmedi, ben beyazlarla oynayamam, baştan oynayalım, ekran çöktü, elektrik gitti, su bastı, misafir geldi" diye başımın etini yese de bir centilmen gibi sonrasında tebrik etti. ben de kendisini tebrik ediyorum, oyun sonrası ömrümden ömür aldığı için.

hala benden bir oyun bir de karikatür istiyor. hem oyun hem karikatürü aradan çıkarıp şunu bırakayım buraya;*

hala benden bir oyun bir de karikatür istiyor. hem oyun hem karikatürü aradan çıkarıp şunu bırakayım buraya;*
devamını gör...
erkeğimin malı olmaktan mutluyum
mutluysan sıkıntı yok. herkes hayatta kalmanın bir yolunu buluyor. sen de bulmuşsun. ne güzel. ama ne yazık ki umrumda deĝil. yüzünün parıltısı söner bir gün , bacakların osteoporoz olur, ne yap et, nafaka biriktirmeye ,ve sazan yolmaya devam et.
devamını gör...
reservoir dogs
quentin tarantino'nun 1991 yapımı filmi. özelllikle garajda michael madsen ile polis arasındaki gerilim dolu anlar için bile izlenir.
filmin çok büyük kısmı meşhur tarantino sineması diyalogları ile geçer ama öyle akıcıdır ki bir sn. sıkmaz.
bütün mr. colour' ların yan yana yürüdüğü sekans, sinema tarihindeki ikonik anlardan biridir.
filmin çok büyük kısmı meşhur tarantino sineması diyalogları ile geçer ama öyle akıcıdır ki bir sn. sıkmaz.
bütün mr. colour' ların yan yana yürüdüğü sekans, sinema tarihindeki ikonik anlardan biridir.
devamını gör...
bu kullanıcı sizi engellediği için mesaj gönderemezsiniz
başıma 2 ya da 3 kez yanlışlıkla gelen olayda kullanılan ikaz.
normal bir sohbetin ortasında küt diye gitti karşımdakiler. moderatörlerden rica ettim durumu anlatıp, onlar kendilerine mesaj atıp açtırdı çünkü yanlışlıkla yaptıklarından emindim.
bir de domestic'ciğim bir ara bana kızıp engellemişti beni. yanlışlıkla olmayan, ciddi ciddi başıma gelen versiyonu da buydu. sonra anlaştık hallettik aramızda*.
normal bir sohbetin ortasında küt diye gitti karşımdakiler. moderatörlerden rica ettim durumu anlatıp, onlar kendilerine mesaj atıp açtırdı çünkü yanlışlıkla yaptıklarından emindim.
bir de domestic'ciğim bir ara bana kızıp engellemişti beni. yanlışlıkla olmayan, ciddi ciddi başıma gelen versiyonu da buydu. sonra anlaştık hallettik aramızda*.
devamını gör...
kafaya koyduğunu yapan tip
ben değilim bu. sıkılıyorum ya. üşeniyorum falan.* hevesim kaçıyor. mücadele etmek bir yerden sonra çok sıkıyor. istikrarlı bir insan değilim. öyle olsaydım hayatım daha güzel olabilirdi..
devamını gör...
donald trump’ın twitter hesabının askıya alınması
trump’ın twitter hesabının 12 saatlik askıya alınmasını bir nebze de olsa anlayabiliriz. protestocuları yönlendirip bilgilendirdiği platform olması sebebiyle twitter, bir söz sahibi olabilir ve abd menşeli olması da böyle bir hakkı doğurabilir. fakat daha sonrasında uygulanan sansür ve hesabın tamamiyle askıya alınmasının bir açıklaması yok benim nazarımda.
protestolar devam ederken açıklama yapan pence, göstericilerden için “her abd vatandaşının anayasal bir hakkı olduğu gibi trump yanlıları da anayasal bir hak olan protesto ve yürüyüş hakkını kullanıyorlar.” demesi ve bugün protestocuların yargılamalarla karşı karşıya kalması bir yana, trump’ın aktif kullandığı parler app’e bir ultimatom verilmesi sonucu mağazalardan kaldırılması bir yana, potus hesabından yaptığı açıklamalar bile sansüre uğradı.
özgürlüğün, daha doğrusu ifade özgürlüğünün artık veriyi toplayıp işleyebilen şirketlerin tekelinde olduğunu anlayabilmemiz için daha açık bir şekilde anlatamazlardı.
protestolar devam ederken açıklama yapan pence, göstericilerden için “her abd vatandaşının anayasal bir hakkı olduğu gibi trump yanlıları da anayasal bir hak olan protesto ve yürüyüş hakkını kullanıyorlar.” demesi ve bugün protestocuların yargılamalarla karşı karşıya kalması bir yana, trump’ın aktif kullandığı parler app’e bir ultimatom verilmesi sonucu mağazalardan kaldırılması bir yana, potus hesabından yaptığı açıklamalar bile sansüre uğradı.
özgürlüğün, daha doğrusu ifade özgürlüğünün artık veriyi toplayıp işleyebilen şirketlerin tekelinde olduğunu anlayabilmemiz için daha açık bir şekilde anlatamazlardı.
devamını gör...
geceye bir uykusuzluk sebebi bırak
çok sinirli olmak.uyuyamıyorum gün doğana dek.başarabilene imreniyorum.
devamını gör...
normal sözlük'ün gececi yazarları
aralarında olduğum yazarlar veritabanıdır.
hatta sabah da aralarında olmaktayım, öğlen de akşam da.
(bkz: sözlük sayesinde uykunun 4 saate inmesi)
hatta sabah da aralarında olmaktayım, öğlen de akşam da.
(bkz: sözlük sayesinde uykunun 4 saate inmesi)
devamını gör...
iğrenç espriler
acele işe, ben de işeyeceğim.
devamını gör...
küfür yok beyler küfür yok
bir kafa sözlük sloganı.
devamını gör...
tanımadığımız insanlara merhaba demek
maneviyat dersinde hocam şöyle bir şey demişti : "maneviyat içinde iyimserliği de barındırır. insan için en elzem şeylerden biri de iyilik görmektir."
gerçekten de öyle. birilerinin hayatına damla kadar da olsa dokununca içim ilkbahara döner. gülüşümü yansıttığım yüzlerin gülüşünü görmek çekilen çoğu çileye bedeldir. bu yüzden çok" merhaba "geçti hayatımdan, bundan sonra da geçecek gibi..
gerçekten de öyle. birilerinin hayatına damla kadar da olsa dokununca içim ilkbahara döner. gülüşümü yansıttığım yüzlerin gülüşünü görmek çekilen çoğu çileye bedeldir. bu yüzden çok" merhaba "geçti hayatımdan, bundan sonra da geçecek gibi..
devamını gör...
patella
diz kapağının anatomik ismidir. musculus quadriceps femorisin tendonu patellayı içine alarak patellar tendon ismini alır. daha sonra tüberositas tibiada sonlanır. tendonun patellanın etrafını sarmasından dolayı sesamoid kemik özelliğini taşır. quadricepsin kasılması sırasında kasın çekiş açısını değiştirerek daha az enerji harcamamızı sağlar. dize stabilizasyon kazandırır. ayrıca dize duyu girdisi sağlar.
devamını gör...
bir nedeni yok yalnızca öptüm
uzunca bir küçük iskender şiiri. sonuna kadar okuyabilen belirtirse şukusunu vereceğim.
mondler ukdesi.
--- alıntı ---
bir nedeni yok yalnızca öptüm
dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. bekledim. beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. evet, bilmiyordum. bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. sevişirken sözlük kullanıyordum hala. ama, seni seviyordum. ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. sana yaklaşamıyordum. yasaklanmıştın adeta. çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. küçük bir ateş. küçücük bir ateştin sen. sönmekten ürken bir ateş. bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. aşkın mecali kalmamıştı. sessizce sokuldum yanına. acıyla irkildin. gülümsedim. gülümsememe anlam veremedin elbette. kimdi bu? ne istiyordu? tanımadığın biri. hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. fuzuli bir beden, karşındaki. usulca uzandım,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. uzayın adını ben koymadım. uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. rahatlatır beni o. bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. romantizme uyum sağlamak için de değil. öyle. işin gerçeği budur. yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. lekesiz bir yalnızlık. lekelenmeye müsait bir yalnızlık. tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. pişmansın. pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. ‘neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. olmuyor tabii. olmuyor. sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. beni anlayacağın günler gelecek. beni de göreceksin. benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. korkma lütfen,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. çay pişiririz. çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. sonra da sen anlatırsın: sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin… hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. ben sıkılmam. ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. bir insan, bir insanı sıkamaz. bir insan canı isterse sıkılır. hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. endişelenmen gereksiz,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. başkalaşmaya çalışıyorum. gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. değişmek, hiç de zor değil. yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. evet, tıpkı bu. sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. birlikte dansedebilmek gibi. sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. ve ciddi. ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. masallarla geliyorum. efsanelerle geliyorum. herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. artniyetsizim. inan,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
bazı sorulara cevap bulamadım; kuşkusuz gerekli de değildi bu. soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba? ! bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları, karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları vakitlerde düştün aklıma. aklıma yayıldın. ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık: ortadaydım işte! bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. hayır! melankoli diye adlandırma bu durumu; ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. kusura bakma, kafam biraz dağınık,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
insan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. kızmamalısın. darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! ılımlılık mı kurtaracak insanlığı? alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! gerçekten kırıyorsun beni,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. insanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. yapacak çok işimiz var. dövüşecek çok düşmanımız var. kucaklayacak çok arkadaşımız var. bizim sebebimiz bu. bizim fazlalığımız bu. belki de iksirimiz. kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. yalan söylemiyorum
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. çikolata bile kurtlanabilir. dondurma erir. çiçek solar. galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! birer hatıraya dönüşseler bile! kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da.
şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . yüzüme öyle bakma nefretle,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça rahatlayacağını, herşeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. kimbilir, doğrudur belki de! . adımın yaşamadığı, adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten? romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin esrarı büyüleyici! romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı!
ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim; maceramız uzundu çünkü. maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması, donanımımızla ilişkiliydi. ynni, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. o da o kadar mükemmeldi. özveri denebilir buna. evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. insan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor! . sakın ha üstüne alınma,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
ben seni kırmak için yaratılmadım. uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? seni kaybettim. bunu biliyorum. seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. ortadaydı. bedel ve kefalet ortadaydı.. senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü? ! sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu: kuşkusuz. hala da saygıyla ağlıyorum. büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimlerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. inadıma öfkeleniyorsun. seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. bu da aşk işte! bu da entrika! bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! dur, dur, bağırma,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
bunlar da geçecek şüphesiz. seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. yaralandım. bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. çığrından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. bir gerçek aramıyorum felakete. bir bahne göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. eğer hissediyorsan,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. o rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. dokunamadım sana. parmakuçlarım neşterdi çünkü. kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
--- alıntı ---
kaynak
mondler ukdesi.
--- alıntı ---
bir nedeni yok yalnızca öptüm
dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. bekledim. beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. evet, bilmiyordum. bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. sevişirken sözlük kullanıyordum hala. ama, seni seviyordum. ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. sana yaklaşamıyordum. yasaklanmıştın adeta. çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. küçük bir ateş. küçücük bir ateştin sen. sönmekten ürken bir ateş. bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. aşkın mecali kalmamıştı. sessizce sokuldum yanına. acıyla irkildin. gülümsedim. gülümsememe anlam veremedin elbette. kimdi bu? ne istiyordu? tanımadığın biri. hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. fuzuli bir beden, karşındaki. usulca uzandım,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. uzayın adını ben koymadım. uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. rahatlatır beni o. bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. romantizme uyum sağlamak için de değil. öyle. işin gerçeği budur. yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. lekesiz bir yalnızlık. lekelenmeye müsait bir yalnızlık. tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. pişmansın. pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. ‘neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. olmuyor tabii. olmuyor. sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. beni anlayacağın günler gelecek. beni de göreceksin. benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. korkma lütfen,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. çay pişiririz. çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. sonra da sen anlatırsın: sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin… hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. ben sıkılmam. ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. bir insan, bir insanı sıkamaz. bir insan canı isterse sıkılır. hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. endişelenmen gereksiz,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. başkalaşmaya çalışıyorum. gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. değişmek, hiç de zor değil. yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. evet, tıpkı bu. sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. birlikte dansedebilmek gibi. sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. ve ciddi. ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. masallarla geliyorum. efsanelerle geliyorum. herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. artniyetsizim. inan,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
bazı sorulara cevap bulamadım; kuşkusuz gerekli de değildi bu. soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba? ! bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları, karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları vakitlerde düştün aklıma. aklıma yayıldın. ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık: ortadaydım işte! bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. hayır! melankoli diye adlandırma bu durumu; ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. kusura bakma, kafam biraz dağınık,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
insan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. kızmamalısın. darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! ılımlılık mı kurtaracak insanlığı? alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! gerçekten kırıyorsun beni,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. insanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. yapacak çok işimiz var. dövüşecek çok düşmanımız var. kucaklayacak çok arkadaşımız var. bizim sebebimiz bu. bizim fazlalığımız bu. belki de iksirimiz. kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. yalan söylemiyorum
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. çikolata bile kurtlanabilir. dondurma erir. çiçek solar. galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! birer hatıraya dönüşseler bile! kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da.
şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . yüzüme öyle bakma nefretle,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça rahatlayacağını, herşeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. kimbilir, doğrudur belki de! . adımın yaşamadığı, adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten? romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin tehlikesi büyük! romantizmin esrarı büyüleyici! romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı!
ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim; maceramız uzundu çünkü. maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması, donanımımızla ilişkiliydi. ynni, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. o da o kadar mükemmeldi. özveri denebilir buna. evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. insan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor! . sakın ha üstüne alınma,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
ben seni kırmak için yaratılmadım. uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? seni kaybettim. bunu biliyorum. seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. ortadaydı. bedel ve kefalet ortadaydı.. senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü? ! sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu: kuşkusuz. hala da saygıyla ağlıyorum. büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimlerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. inadıma öfkeleniyorsun. seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. bu da aşk işte! bu da entrika! bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! dur, dur, bağırma,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
bunlar da geçecek şüphesiz. seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. yaralandım. bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. çığrından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. bir gerçek aramıyorum felakete. bir bahne göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. eğer hissediyorsan,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. o rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. dokunamadım sana. parmakuçlarım neşterdi çünkü. kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,
bir nedeni yok. yalnızca öptüm.
--- alıntı ---
kaynak
devamını gör...
ichigyo-zammai
birden çok işi aynı anda yapmaya çalışmak yerine tüm konsantrasyonu sadece tek iş üzerinde yoğunlaştırarak verimin daha da artacağını ifade eden tekniktir. ilk olarak japon zen ustası sunryu suzuki "acemi zihin" isimli kitabında bahsetmiştir. ancak daha önce de benzer bakış açısını bir çok yerde de okumuştum.
sıkça rastladığım dikkat dağılmalarına ve verimsiz geçen zaman yönetimi problemine karşı başarılı olabileceğini düşündüğüm yöntemdir.
sınırlı türkçe kaynaktan biri
sıkça rastladığım dikkat dağılmalarına ve verimsiz geçen zaman yönetimi problemine karşı başarılı olabileceğini düşündüğüm yöntemdir.
sınırlı türkçe kaynaktan biri
devamını gör...
normal sözlük’te tanıdık birilerine rastlamak
elimden geldiği kadarıyla anonim kalmayı tercih ediyorum, tavsiye ederim.
devamını gör...
stendhal
realizmin büyük temsilcilerinden biri olmakla birlikte fransız edebiyatının da önemli romancılarındandır. üslubu sade ve süsten oldukça uzaktır.
kendisiyle ilgili öne çıkan önemli özelliklerinden biri de gerçekçi bir anlayışa sahip olduğu için kahramanlarının psikolojik çözümlemelerine önem verip ruhsal durumlarını öne çıkartmasıdır.
kendisiyle ilgili öne çıkan önemli özelliklerinden biri de gerçekçi bir anlayışa sahip olduğu için kahramanlarının psikolojik çözümlemelerine önem verip ruhsal durumlarını öne çıkartmasıdır.
devamını gör...
anonim kalmanın önemi
sözlükte bazı yazarlara psikolog muamelesinde bulunanlar için önemli bir durumdur.
not: psikolog değilim. dert anlatan daha da dertlenir.
not: psikolog değilim. dert anlatan daha da dertlenir.
devamını gör...
lily aldrin
kimse bana küfürlü, cinsiyetçi tanım giriyor demesin ama dizinin en **** karakteridir. marshall gibi adamı sanat/sepet dalgasına hiç düşünmeden terk etmeyi göze alan, ardından başarısız olup döndüğünde bir türlü rahat durmayıp ted'e, marshall'a hayatı zehir eden, çevresindeki insanların yaşamlarına majör/minör müdahelelerde bulunmaktan çekinmeyen, hatasını asla kabul etmeyen, marshall'a aptal saptal yasaklar koyan, aldrin justice adı altında hırsızlıktan vs çekinmeyen, kredi kartı borcunu veya diğer hatalarının ceremesini manipülasyon yolu ile marshall'a yıkan ahlaksız, pis seviştiğini düşündüren bir karakter idi kendisi. hiç sevmedim, sevmeyeceğim. nefretimsin lily aldrin. ted'in sarışın züppe sevgilisi karen'ı bile senden daha çok seviyorum en azından o kadında entelektüel bir birikim var idi.
devamını gör...