bir modern sabahlar * jingle'ı sayesinde haberdar olduğum şarkı, son derece ilginç bir aranjman.

söz konusu jingle şurada:
devamını gör...

güzel filmdi,aklımda kalan ve en güldüğüm sahne
devamını gör...

sokak temizlikçileri.
otobüs host ları.
avm temizlikçileri (özellikle wc) temizlikçileri.
satış elemanları.
bally'ciler, tinerciler.
garsonlar.

normal sıradan, yani gündelik her yerde karşılaşabileceğiniz insan ile sohbet etmek olasıdır, ama bu arkadaşlar gerek toplum gerek çevre dışından bir şekilde asimile edilip görmezden gelinir genelde.
sıradan olan bizlerin hepimizin bir hikayesi gibi onlarında kendine özgü, ders nitelikte hikayeleri olur.
sıradan insanlara oranla sohbetleri daha samimidir, çünkü yalan söyleme gereği pek duymazlar, ve kendini kabul ettirip kanıtlama eyleminde bulunmazlar.
toplumun onları görmezden gelinmesinin yanında, onlarda bunun etkisi ile sışlanmışlık hissi yüzlerine vurmuştur.
devamını gör...

sondaj isimli yazar arkadaşımızın ukdesi.

serap optik bir doğa olayıdır. 'çöllerde, uzaktan su ve yeşillik gibi görünen ışık yanıltmacı.' anlamına gelir.

ılgım, yalgın, pusarık gibi isimleri de vardır.
devamını gör...

budur:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

şimdi, e ne var bunda mq ne güzel iyi dileklerini iletmiş adam diyeceksiniz de... vize haftası bitti alüminyum. diğer sınıf ve bölümlerin de en kötü ihtimalle sınav haftasının ortasına denk geldi.

ne demiş düşünür:
"geç gelen teselli bi boka yaramaz kardeşim."
- konfüçyüs -

edit: hoca entryi gördü galiba hakkınızı helal edin kjkgjffhhchgf.
garanti olsun diye ilk günden atmış mesajı :d
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

(yalnız ilk sınavı kaçırdınız yine hocam; gözümüzden kaçmadı jkjkgjffhhchgf)
devamını gör...

günaydın sözlük.*
garip bir rüya ile uyanınca* daha fazlasını bünye kaldırmaz diyerek yarı uykulu gözlerle aranızdayım. ve fark ettim ki bengaripsengüzeldünyaumutlu * sayesinde her sabah baktığım bir günaydın sözlükalışkanlığım olmuş. *
sizin için bir de şiir bırakayım şuraya. *

"işim gücüm budur benim,
gökyüzünü boyarım her sabah.
hepiniz uykudayken.
uyanır bakarsınız ki mavi.” o. v.
devamını gör...

sözüm meclisten dışarı, sünnet olurken çektiğim acı kadar başka bir acı çekmedim. hatta o acının etkisiyle yaşlı sünnetçiye sunturlu bir küfür savurmuştum. şimdi hatırlayınca içim cız eder, adamcağız da ettiğim küfürü hiç unutmamış, diğer zamanlar karşılaştığımızda şakayla karışık niye bana sövdün lenn! derdi.
devamını gör...

yeter artık dedirten reklamdır.tvde ayrı youtube’da ayrı diğer sosyal mecralarda ayrı görüyoruz..icimiz dısımız trendyol reklamı oldu be!
devamını gör...

tanzimat dönemi yazarlarından samipaşazade sezai'nin batılı anlamda ilk hikaye denemesi olan küçük şeyler kitabında yer alan ve herkesin ölmeden önce okuması gereken trajikomedinin çok iyi işlendiği kısa öykülerden birisidir.

özet geçmek gerekirse:
hiçbir kimsesi olmayan 33 yaşındaki şişman ve biraz çirkin paskal yaşlı bir rum kadının evinde kiracı olarak kalmaktadır. paskal hayatını sahnelerde çok başarılı olduğu pandomim sanatını icra etmesiyle idame ettirir. bir gün paskal yine sahnedeyken eftalya adlı bir genç kız paskal'a çiçek atar ve paskal bu çiçeği saklar, eftalya'ya aşık olur. paskal eftalya'ya olan aşkını uzun süreler boyunca içinde tutar. bir süre sonra eftalya'nın paskal'ın sahnelerine gelmemeye başlaması paskal'ın meraktan çıldırmasına neden olur. paskal eftalya'ya olan aşkını içinde gittikçe büyütmeye başlar ve bir gün eftalya paskal'ın sahnesine geldiğinde paskal şok olur. paskal gözlerine inanamaz, eftalya bir başkasıyla evlenmiştir.. paskal bunu kaldıramaz o gün sahne çıkışı evde sabaha kadar acıdan kıvranır ve sabah ise kendisini asar. asılı trajikomik olan şey ise mahalleli odasının kapısını kırıp içeri girdiğinde önce paskal’ın dilini çıkarıp komiklik yaptığını sanıp gülmesi. oysa paskal gerçekten ölmüştür. yaşamında insanları güldürmeyi başaran bu adam ölümüyle de insanları güldürmüştür..

tamamını okumak isteyenler için:**

haseki taraflarında bir çıkmaz sokağın içinde yalnız duran üç odalı bir ev, bir mezar gibi, sonsuz bir sessizlikle doluydu. bir eskimişlik ve unutulmuşluk içerisinde terk edilmiş halde bulunuyordu. çatısından kopan bir tahta, damından uçan bir kiremit, duvarlarından yuvarlanan bir taş senelerce düştüğü yerde kalırdı. ara sıra çirkin, ihtiyar bir rum karısı -cadılara mahsus dehşet ve sükunetle- dışarı çıkarak evinde ihtiyaç duyduğu malzemeleri satın alır ve alelacele eve girip kaybolurdu. evin küçük bahçesinde duvara yakın bir büyük ağaç, temmuzun o ateşli güneşi istanbul’un bu taraflarını takatsiz bir hararet içinde bıraktığı zaman yapraklarının arasına gizlenmiş serin bir rüzgar yaymaya başlayarak o evin, o mahallenin bir büyük yeşil yelpazesi gibi havayı tazeler ve ona bir ferahlık kazandırırdı...
yazın bir cuma günü, öğleüzeri, bu evden, koltuğunda bohçasıyla çıkan bir adam, kapısını itina ve dikkatle kapadıktan sonra yoluna devam etmeye başladı. arkadan bakılınca omuzlarıyla belinin genişliği aynı bulunacak kadar şişman olan otuz üç yaşındaki bu adamın enli, fakat pek kısa bacakları üzerindeki yükü istediği tarafa götürmek de zorluk çektiği görülüyordu... bu uzak mahallelerin tenha sokaklarında düşünceli, mahzun bir şekilde yoluna devam eden bu adam, halkı güldürmek için gidiyordu... ince tahtalarla inşa edilmiş ve yıkılmamak için etrafına destekler vurulmuş bir binanın önüne geldi. bu binanın kapısının üzerinde beyaz kağıda büyük siyah yazıyla şu levha asılmıştı:
“meşhur paskal’ın pandomiması. burada her cuma ve pazar günleri meşhur paskal çeşitli hünerler ve gülünç oyunlar icra eder. kıymetli müşterilerinin beğenisini kazanan paskal, her hafta yeni oyunlarını gösteri sahnesinde sergileyecektir!”
paskal, kendisiydi. tiyatrosunun kapısından girip bohçasını açarak, hiç değişmeyen oyununa mahsus şalvar biçiminde ki beyaz pantolonunu, başına sivri beyaz külahını giydikten ve bütün yüzünü unlara, kurbağa bakışlı siyah gözlerinin alt kısımlarını kırmızıya boyadıktan bir saat sonraydı ki -boş zihinlerle gailesiz gönüllerden çıkıp yükselen- kahkaha sedaları ve alkış sesleri arasında oyununu sergiliyordu.
oyunda bir kadına aşıkmış rolü yapan paskal’ın, ilan-ı muhabbet için dilini çıkarması ve onun sevgisini kazanmak için taklak atması oradaki halkı çok güldürüyordu. tiyatronun bezden tavanını başının üstünde tutan ortadaki hareketli direğe arkasını dayayarak, ağzındaki sigara ile oyunu seyreden bir seyirci:
‘paskal’ın dilini çıkarması yok mu? insan buna gülmekten bayılır!’ diyordu. zaten bunu orada küçük iskemlelerin üzerine oturanların ekserisi tasdik etmişti. oyuncuların yanındaki locada, o masum, o çocukça gülüşleri hayatın acılarına teselli olabilecek genç kızlardan biri, tam bir coşku ve sevinçle kanatlarını sallayarak uçuşan kuşlar gibi, o küçücük pembe dudaklarının üzerinde nurani bir tebessüm olduğu halde, ellerini birbirine çırparak paskal’ı alkışlıyordu. “eftalya” ismindeki, yirmi yaşında, bu genç kız ihtiyar validesiyle hemen her hafta bu locaya geliyordu. validesi: ‘kızım burada çok mu eğleniyorsun?’ diye sorduğu vakit; eftalya, paskal’ı ölen sevgili köpeğine benzettiğini ve bazen de onun hareketlerinin ve tavrının, bir kere görüp de pek hoşuna giden bir maymunu andırdığını söylerdi.
o gün ise beyaz ketenler, sihri tebessümler içinde bulunan bu genç kız, o gürültüler arasında, bir hayvan kadar sevimli bulduğu ve beğendiği oyuncuya, locadan çiçek atıyordu. attığı bu çiçekler, paskalın yüzüne göğsüne dokundukça eliyle kalbini tutarak en can alıcı yerinden vurulmuş yırtıcı bir hayvan gibi acı acı feryat ediyordu.
bir iki dakika sonra tiyatrosunun iç tarafındaki toprağın üzerine oturarak, hala güldürdüğü adamların kahkahaları devam ederken içini çeke çeke ağlıyordu. bu zavallı paskal, o güzel eftalya’yı seviyordu, bu kusurlu vücut, o kusursuz varlığa aşık olmuştu!
fakat gönlünün en gizli bir köşesinde gizlediği bu muhabbetini kimseye söylemeye, küçükten beri her derdini paylaştığı evdeki ihtiyar hizmetçisiyle bile hasbihal etmeye cesaret edemiyordu. ömründe hiçbir kadının beğenen bakışlarına, hiç kimsenin iltifatlı davranışlarına nail olamamıştı. kendisinden beklenen yalnız güldürmekti. bak, bu kırgın halinde, gözyaşları içinde bulunduğu şu kederli vaktinde bile herkes kahkahalarla ona gülüyordu.
akşamdan sonra oyun bittiğinde yine bohçasını koltuğuna alarak geldiği yoldan çekingen bir tavırla evine avdet ediyordu. odasının kapısını açarak, içinde kimse olmayan evinde, birisinin dolaşıp dolaşmadığını, penceresini kaldırıp, sokaktan kimsenin geçip geçmediğini anladıktan sonra güzel eftelya’sını düşünmeye başladı.
bugün oyunda kendisine niçin o kadar gülmüştü acaba? koynundaki çiçekleri çıkarıp incitmeden ve hürmetle öptükten sonra, odanın en yüksek yerine koydu. “bu çiçekler, ah bu çiçekler beni öldürecek.” diyordu.
kendisini bir kere kabul edecek olursa… bu odaları saksılarla donatacak, o güzel eftalya’sını şu köşeye oturtacak, ne kadar garip hikâyeler varsa anlatacak, bütün gece onu güldürecekti. gayet güzel bir rüyadan uyanır gibi başını kaldırdı. ah, pek de çirkindi, alemin maskarasıydı. ağlamaya başladı.
son gününde kötü bir haber getiren o ay ne kadar süratle gelip geçmişti. iki haftadan beri tiyatrosuna gelemeyen eftalya evleniyordu. zavallı paskal, bir cuma günü kocasıyla beraber gelen eftalya’yı güldürdükten sonra, yüreğini parçalayan üzüntüsünü fark ettirmemek için başını önüne eğerek evine gidip içine kapandığı odasının kapısını sürgüledi.
ertesi sabah öğleden sonra kapısını kıracak gibi vuran ihtiyar rum karısı hiçbir cevap alamayınca, tam bir korku ve telaş ile mahalleden topladığı adamlarla, kapısını kırıp odaya girdiler. odaya girer girmez herkes gülüşmeğe başladı. zira paskal asılmış bir adam taklidi yaparak o meşhur maharetiyle dilini çıkarmıştı.
hayatında herkesi güldürdüğü gibi, ölümünde de kimseyi ağlatamayan zavallı paskal’ın bu seferki hali taklit değil, ölüm gibi hakikatti.
devamını gör...

günaydın dediğim başlıktır.

zamanında burada döner bıçakları havalarda uçuşuyordu. hey yavrum hey. bu yeni gelenlerin cahilliği ne olacak. *
devamını gör...

eller belde, hafif peltekleşerek söylenen animasyonlara dublajın nasıl yakıştığını gösteren cümle.
devamını gör...

arayarak konuşmak.
bilen bilir ses kaydı atabileceğim her yerde bıcır bıcır konuşurum. kendi dünyamı anlatırken yazmak, insan ilişkilerinde konuşmak tercihimdir.
devamını gör...


anayasa mahkemesi, engelsiz türkiye partisi ile büyük türkiye partisinin kongre süreçlerine ilişkin yasal yükümlülükleri yerine getirmedikleri gerekçesiyle kendiliğinden dağılmış sayılarak hukuki varlıklarının sona erdiğine ve tüm mallarının hazineye geçmesine hükmetti.

haberin devamı için
devamını gör...

oylamayla 07.07.2007'de belirlenmiştir.

- chicken itza piramidi - meksika
- mechu picchu antik kenti - peru
- christo redentor heykeli (kurtarıcı isa) - brezilya
- colosseum amfi tiyatrosu - italya
- petra antik kenti - ürdün
- tac mahal - hindistan
- çin seddi - çin
devamını gör...

bu sabah annem varmış gibi uyandım. mutlu sabahlarda patates kızartması yaptığı günler hiç gitmemiş gibi. kahvaltımı o varmış gibi yaptım. bu sabah da annem varmış gibi uyandım...
devamını gör...

takılırsa uğraştırır,hasta eder.büyük olasılıkla gitmiştir artık.
devamını gör...

evet her şeye kullanınca biraz bayıyor sanki ne dersiniz?
devamını gör...

bazen gerçekten doğru olan önerme.

geçen bir arkadaş aynı başlığın 5-6 çeşit versiyonunu hortlattı mesela.
ne bu la?
ne la bu?
la ne bu?
gibi, hepsi aynı şeyden bahseden başlıkları tek tek yukarıya çekti peş peşe. o arada iki saat emek verip yazdığımız başlıklar son sürat arka sayfaya doğru yol aldı. problem şu ki, birçok kişi 2. ve sonrasındaki sayfalara bakmıyor. en üstte ne varsa ona göre takılıyorlar. tamam, belirli kurallar dahilinde herkes serbest ama düzgün bir şeyler yazmaya çalışanlara da yazık be kardeşim!

diyeceksiniz ki "engelle" ama bu çözüm değil. zira bazı insanlar trollük görmek istememekle birlikte engelleme işine de karşılar. hal böyleyken benim engellemem ve görmek istediğim başlıkları akışın ilk sayfasında görüyor olmam, başkalarının da görmesini sağlamaz. onlar engele karşı oldukları için yine düzgün başlıkların arkalara itilmesinden kurtulmuş olmayacaklar. ben bir başlık açıp o insanların da görüp okumasını istiyorsam, benim başlık engellemem bunu sağlamaz.

çözüm ne? burada trollüğü yapacak arkadaşlara düşüyor iş. eski ve özellikle kendi açtıkları başlıkları periyodik olarak yukarılara taşımak trollük değil. * belli ki tutmamış başlığın işte, ne zorluyorsun?

beklediğimiz tek şey bir parça yaratıcılık ki buna sahip olmayan kişi de trollüğe zaten hiç soyunmamalı. bu işin olayı yaratıcılıkta çünkü. sürekli aynı konular hakkında ironi yapmak da trollük olmuyor bu bağlamda.

birkaç arkadaş var, bu işi iyi yapan. beğeni de yapıyorum, başlıklarına da yazıyorum. fakat bu demek değil ki ışık hızıyla başlık açılmalı ve hepsinde trollük yapılmalı. biraz denge gerekiyor sözlüğe. tabii ki vikipedi değiliz ama kızlarsoruyor da değiliz.

özetle herkes kendi kapısının önünü temiz tutarsa bu iş olur.

edit: benim yazdıklarımın bazılarını viki'de falan bulamazsınız. wikipedia'da belki bulursunuz, onu da böyle sade dille bulamazsınız. fazla küçümsüyorsunuz bilgi entrylerini.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ben ben ben... hayatı boyunca sahil şehirlerinde yaşayıp sonra da alışmayan var mı deniz manzarasına ? yanındayken denizin kıymetini bilmez sonra da çok özlersin. deniz kokusu olmazsa olmazdır. denizi gördüğünde içini kontrolsüz bir umut kaplar.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim