sadece psikolojik değil her türlü şiddeti normalleştiriyorlar. maalesef bu baskıcı zihniyet yüzünden hayalimizdeki* hayatı ya gizli saklı yaşıyoruz ya da aileden bağları kopararak. özellikle de bir kadınsanız en modern ailede bile illa baskı var. dilerim yeni nesil anne-baba olduğunda bu zinciri kırar da çocuklarına eziyet etmez.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bu yazar, adını vermeyeceğim sözlükte daha kötü halde, yaptığı her şeyi troll zannediyor. trollüğün ince çizgisini de bilmiyor. düşmüş bir bataklığa, orada çırpınıp duruyor.
devamını gör...

(bkz: ne tarafa dönüyoruz)

kara haber ahanda burada

bugün yapılan toplantıda çiğ sütün fiyatını 2,30'dan 2,80 tl'ye yükseltmişler. %22 zam gelmiş ya şaka gibi. bunları görmemezlikten geliyorlar.
devamını gör...

ders çalışmaktan kaçmanın patikası. bir süre sonra bu yolu da kapayıp kendimi masaya kitleyeceğim.
(bkz: sad story)
devamını gör...

dışarıda yemek yemeye gidince kola yerine ayran söylediğin o an.

(bkz: o an)
devamını gör...

osmanlı'da halk arasında işsiz güçsüz tayfanın başlarına taktığı ince kavuğa verilen isim. tıpkı (bkz: zir zop) adı verilen fes gibi, enteresan bir isimlendirme.
devamını gör...

6.sınıfta sosyal bilgiler öğretmenimin okutmaya çalıştığı kitap. kendisi maalesef lisede okumuş fakat benim ortaokulda okumam gerekiyormuş. çok zorlanmıştım okurken. ama etkilendiğimi ve edebi diline şaşırdığımı hatırlıyorum. ya hu o yaşta çocuk harry potter falan okur ne charles dickens'ı. aynı kadının sözüyle osmanlı tarihi kitapları ve da vinci şifresini de okuduk. öğretmen girdiği sınıflarda başarılı öğrencilere böyle kitaplar okuturdu. bazen anlar bazen anlamazdık ama birkaç sene sonra çevremdeki yaşıtlarım basit romanları bile zar zor okurken biz çok daha ağır kitapları okuyabiliyorduk. iyi mi yapmış kötü mü yapmış bilemiyorum.
devamını gör...

konu aşağı bak ya da aşağıdan git mevzusu mu gerçekten sizce? sadece arkadaşlarıyla birlikte yürüyorlar. hiçbir taşkınlıkları yok, slogan atmıyorlar. sadece yürüyorlar. o öğrenciler terörist değil. o öğrenciler bu ülkenin geleceği olacaktı ve emin olun hepsini kaybettiniz bile. haklarını savundukları ve demokrasi istedikleri için gözaltına alınmayı böyle bir muamele görmeyi hak etmediler.

çoğumuz unuttu belki ama türkiye'nin en iyi öğrencilerinin bulunduğu üniversitenin çevresinde hale ağır silahlı polisler devriye geziyor. mezunları ve basın mensupları içeri alınmıyor.

muhalefetten o zaman ümidi kesmiştik zaten. en azından bizden bir önceki nesilin bize bıraktıkları yıkıntının sorumluluğunu almasını bizi z kuşağı diye sürekli hor görecek bir şeyler bulmayı bırakmalarını ve haklı olduğumuzda bizi ezmek yerine yanımızda durmalarını beklerdik.*

ama pardon aşağı bak demedi aşağıdan git dedi. suçlu biziz..
devamını gör...

bana deniyor ki serbestcigim senin bankada 21 milyon doların var. tesekkur ederim, sag olun. ya benim canım gecen aksam meyve suyu istedi alamadım ya. benim canım gecen aksam meyve suyu istedi alamadım ya.
(bkz: ölümlü dünya)
devamını gör...

göründüğü kadar rahat olmayan bir saç tıraşı. evet rahattır, evet yataktan kalktığın halinle ortada dolanmak mükemmeldir ama. her zaman bir ama vardır.

düzenli aralıklarla bakım ister. öyle bi kere üçe vurdum saçı oh mis takılayım diye bi dünya yok eğer er kişi bakımlı olmak istiyorsa. amacınız sürekli üç numara takılmaksa özellikle ilk tıraştan sonraki bir haftada yanları ve enseyi tekrar düzeltmelisiniz. ve sonraki süreçte haftada bir, 10 günde bir tüm kafayı tekrar tıraşlamalı düzenlemelisiniz zira üzgünüm ama saçlarınınız düzgün uzamıyor, kimsenin uzamıyor.

yok eğer bi üçe vurayım hafif hafif uzarken de bakımlı olayım diyorsanız yine yanları ve arkayı (ve kulak arkasını) düzenli tıraş etmeniz lazım yoksa gerçekten aşırı özensiz görünürsünüz sayın er kişiler.

cenk'le haftalık xy kromozomlu kişisel bakım önerileri için takipte kalınız. kanalıma abone olup zile tıklamayı unutmayınız. gazilere yaşlılara ve çocuklu kadınlara yer veriniz.
devamını gör...

kafa çalışıyor maşallah dediğim çok eğlenceli ve pratik özellik, dogukan hariç tüm yazarları oyladım. bkz ve ukdelere denk gelince sayfa değişiyor doğal olarak ama minicik * işaretini tutturmaya çalışmaktan çok daha keyifli.
devamını gör...

t: türk dizi tarihinin kendi alanındaki en başarılı dizisi

zamanında, üçüncü sezon sonrası kendisi için bir yazı yazmıştım bir yerlerde. buraya aktarayım. biraz spoiler vardır, izlemeyenler ona göre aksiyon alırlarsa güzel olur.

leyla ile mecnun’u komedi dizisi sananlar…

yazı başlığından devamla, sanmaya devam edebilirler… fakat beklenti çıtalarını yüksek tutmamaları önemle rica olunur.

leyla ile mecnun’u neden şimdi yazıyorum bilmiyorum. üçüncü sezon finali olabilir mi? kendisini, etrafımdaki birçok kişinin aksine ilk bölümden beri takip ediyorum, hem de severek. ilk zamanlar ben de komedi, daha doğrusu “absürt” komedi olarak görüyordum kendisini. nasıl görmeyeyim? çölde leyla’sını ararken bulduğunu düşünüp neredeyse bir kutup ayısına sarılan mecnun vardı ortada. karşısına çıkan ak sakallı dedenin ağzından çıkan ilk sözler meşhur lost sayılarımızdı. gecesinde ise o rüyadaki dede mecnun’un odasında peyda oluyor ve kay azıcık şöyle kıçlı başlı yatalım diyordu. normaldi yani komedi kıvamında düşünmem kendisini.

fakat işin rengi başkaydı. yukarıda bahsedilen ve ilk bölümde absürt komedi sahnelerine yer veren dizi yine aynı bölümde mecnun’un “içim yanıyor be içim” sözünden sonra iskender’in dudaklarından şu cümleleri zerk ediyordu dertli bünyelere :

“yanar bilirim, yanar, yanar… bir gün biri çıkar karşına, bütün dünyan alt üst olur. ne diyeceğini, ne söyleyeceğini şaşırırsın. doğru düzgün düşünemezsin bile, bütün dünyan o olur. yanındayken bile bir gün çekip gidecek diye korkarsın. ne öpmeye kıyabilirsin, ne koklamaya. ne zaman onu düşünsen, sol kaburgan ağrır. ağlamak istersin, ağlayamazsın…”

bu cümlelerin etkisi ahmet mümtaz taylan’ın müthiş oyunculuğu ile birleşince birkaç kat daha artıyor. onunla beraber izleyenin de boğazı düğümleniyor. her ne kadar bir sonraki sahnede bizi ters köşeye yatırıp güldürse de leyla ile mecnun’un buram buram dram koktuğu ta ilk bölümden belliymiş. zaten ismindeki acıklı hikâye ile müsemma olmayacaksa bu dizi ne anlamı var ki mecnun’un mecnun olmasının, leyla sürekli yanı başındayken leyla’sızlığının. bu dizinin hamurunda leyla’sızlık, senaryosunda dram var.

kendisini özel yapan şey sadece absürt komedi gibi görünüp altında dram yatması da değil. çok özel bir yere sahip kendisi. karakterleri, oyunculukları, oyunculukların dibine kadar insanın zihnine işlemesi, zihnin onlarla bütünleşmesi, her gün akıp giden hayatta hepsinin birilerinin yerine konulması, bunların da ötesinde kendimizi bir karakterin yerine koymamız. shakespeare’den tiratlar, attila ilhan, oğuz atay ve nicelerinden göndermeler, şiirler. şiirler, kitaplar. filmlere, şarkılara, kişilere dokundurmalar. düzeni eleştirmeler, eleştireni eleştirmeler.

tabi bu eşsiz yapıtın arkasında sağlam kale olarak senaryo ve o senaryonun arkasındaki burak aksak var. piyasa şartlarında çok zor tutunacak bir eser ortaya çıkarıyor bana göre. trt’den başka bir kanalda yayımlanabileceğini de düşünmüyorum açıkçası. yönetmenlerimizin de hakkını yemeyelim, hepsinin yeri ayrı. fakat onur ünlü bir başka elbette. üç sezondur bekleyen yazı şimdi kotarılmaya çalışılırsa böyle olur işte, toparlaması güçleşir, uzadıkça uzar. bu nedenle yazıyı daha fazla uzatmak istemiyorum kendisinin ne olduğu ve ne olmadığı hakkındaki düşüncelerimi aktararak. onu seven çok seviyor, sevmeyen ise sevmiyor (nokta).

yazı uzayacak ama, zira ortada bir üçüncü sezon finali var. sonradan izlediğim için yorumlamak, daha doğrusu yapabildiğimin en iyisi olarak kendisinden bahsetmek ancak şimdi kısmet oluyor. leyla ile mecnun bu sezon finalinde yüksek ihtimalle kendisini tutabilenlerin boğazını düğümlemiş ve o düğümü şöyle sıkısından, kolayca açılmayanından atmış, kendisini tutamayanları ise salya sümüğe boğmuştur. hissettiriyordu esasında üç, dört bölümdür böyle olacağını. fakat bu kadarını kimse beklemiyordu sanırım. kızanı vardır, söveni vardır, takdir edeni, yereni vardır. bu kadar da olmaz, sıktı artık, bitmeli diyeni de çoktur. diyenleri anlayışla karşılar, iyi yolculuklar dileriz.

komedi dizisinden beklenen şeyler değil zaten bu sezon finalleri ya da dram yüklemeleri. kendisini işte tam da bu nedenle sevenleri çok seviyor. bu dönüm noktaları, hayal mi gerçek mi belli olmayan yanılsamaları , karakterlerin düştüğü bu içler acısı durumlar daha da bağlıyor kendisini bize. güneşli bir günde, masmavi bir gökyüzü altında, saçlarını yalayan denizden gelen serin rüzgâra rağmen mutsuz olanların dizisidir kendisi. melankolik olmayanların işi yok bu gemide…

şu noktadan sonra okumaya devam edenler olacaksa eğer mutlaka üçüncü sezon finalini izlemiş olsunlar. tek tek yazmak çok zor olan biteni, en azından hepsini. ben biraz ana karakterler etrafında dolanacağım. hemen aklınıza leyla ve mecnun gelmesin, onlar zaten hikâyede kendilerine biçilen rolü oynuyorlar. esas leyla artık yok, diğerleri ise birer yanılsamadan ibaret. mecnun ise dedemizin söylediği üzere kaderini yaşıyor, tercihini değil. görünen çöl bir bahane, mecnun için artık her yer çölün ta kendisi. yine dedemizin ifadesiyle o çölde hapis kendisi.

benim bahsedeceğim ana karakterler hırsız yavuz, erdal bakkal ve ismail abi. iskender de var elbette fakat diğer üçlümüz için daha ağır sınavlar vardı sezon finalinde. yavuz için alman pastasını bir daha yemek bir hayal mi sadece? sonbahar mevsimine veda mıdır bu? neredeyse bir sezon boyunca çocuğunu bekleyen erdal için “oglini” ve nurten’i aynı ayna kaybetmek nasıl bir sınavdır peki? o hastane sahnesi adeta balyoz etkisine sahip, cevapsız kalan iskender ve erdal’la birbirlerine sarılmaları. erdal’ın durumunun azıcık benzerini yaşayanlar için durum ne kadar zorsa, iskender’in cevapsızlığı benzerlerini yaşayanlar için de bir o kadar zordur. işte o anlarda kelimeler çıkıyor aradan…

ismail abi için ayrı bir paragraf gerekiyor. saflığın temsilcisi ismail abi. insanlar derde düştüğünde “abim” diye söze başlayan ismail abi. beklenen değil, hep bekleyen olan ismail abi. burak aksak’ın, cengiz aytmatov’un beyaz gemi’sinden esinlenerek yazdığı ismail abi. içinde zerre kadar kötülük barındırmayan, beyaz bir sayfa ismail abi. artık bir gidene daha tahammülü olmadığı için dayanamayıp mavi sulara gömülen ismail abi. mecnun için leyla ne ise, ismail abi için gemi odur. daha doğrusu gemi perdesi ile beklediği babası odur. gerçek gemi asla gelmeyecek, diğer gemiler ise sadece birer yanılsamadan ibaret. ismail abi için artık her yer denizin ta kendisi. o denizde mahkumdur kendisi.

güzel de çekilmiş kendisini denize bıraktığı sahne. handel’in sarabande’si eşliğinde ağır çekimle önce bir döndü ismail abi, sonra o güneşli havada, masmavi gökyüzü altında, esen rüzgâra karşı bıraktı kendisini denize. mutlu değildi elbette, yılgındı. gidenlerin dönmeyeceğini bilme yılgınlığıydı bu. “söyleme dönüp dönmeyeceğini” derken içimde bir umut kalsın demek istiyordu. gittiğini bildikleri ayrı, dönmeyeceklerini bildikleri ayrı, öldüğünü bildikleri ayrıdır insan için. bazı gidişler ölümden beterdir ya. ölüm bir süre üzer, beklemek, umut etmek, dönmeyeceğini bile bile beklemekse her gün. bir gemi düdüğü duyulur, bu sefer tepkisiz kalmak olmaz, serin sular bekliyordur.

sezon finali ile bir beklenti daha başladı. bir sonraki sezon muhtemelen bu leyla’mızla da vedalaşacağız. tabi bizi ara ara ters köşeye yatıran burak aksak başka şeyler planlıyorsa bilemem. bakalım mecnun’un serabı gerçekliğe dönüşte nasıl olacak.
devamını gör...

(bkz: moğollar)

moğollar'ı ilk kez 2008 senesinde karaburun'da izlemiştim. üstüne üstlük, kaldıkları otelde konaklıyorduk ve cahit berkay'la bizzat tanışma fırsatını elde ettim. gruba sonradan dahil olan, (cem karaca'nın oğlu) emrah karaca'yla da aynı şekilde tanıştık.

moğollar anadolu rock demektir. türk rock müziğinin babaları demektir.
devamını gör...

bu sözcüğün kökenini epey aradım. nişanyan (?) işareti ile bırakmış. tdk, hiç o topa girmemiş. kubbealtı -bence- bol keseden atmış, şöyle demiş:

"i. (ar. uslūb’dan) “biçimine getirmek, tam sırasını bulmak, denk düşürmek” anlamına gelen usturubuna getirmek söyleyişinde geçer."

nişanyan şöyle demiş:
"punt, uygun yer ve zaman" [hüseyin rahmi gürpınar, cehennemlik, 1923]
nankör karı güzelce bir usturupuna getirdi de kocasının ihtiyarlığından şikayet etti...

daha epey aradım. sonuç olarak bu sözcüğün kökenine ilişkin pek bir bilgi yok, olanlara da ben güvenmiyorum. usturuplu sözcüğü elbette usturuptan geliyor ve yapım eki alarak iyice türkçeleşmiş. halk ağzında da epey kullanımı var, derleme sözlüğü bunları tespit etmiş zaten:
"türkiye türkçesi ağızları sözlüğü
usturuplu anlamı:
yoluyla, düzenli, derli toplu, ustalıklı.
-çanakkale
eğlenhoca *karaburun -izmir
*çarşamba -samsun
*bor -niğde
-içel"

nişanyan da örneklemiş:
"usturuplu--> 'ustaca, tam yerinde'
öyle usturuplu olmalıydı ki köylünün dedikodusuna meydan vermeden çabucak olup bitsin." (burada zarf; parantez içi benim eklemem.)

tdk'nın usturuplu için örnekleri de şöyle:
"1. (zarf olarak) yerli yerinde, işlevine uygun bir biçimde:
"işlerini, kimseyi taciz etmeden usturuplu, icap edene yardım ederek, hediyeler takdim ederek görmüşlerdi." - sait faik abasıyanık

2. (sıfat olarak) derli toplu, ustalıklı, işlevine uygun bir biçimde olan.
(tdk sıfat olarak örnek vermemiş 'usturuplu'ya, ben vereyim: öyle usturuplu bir yalan söyledi ki, dinleyenlerin hiçbirisi ağzını bile açamadı.")

sonuç olarak usturup sözcüğünün kökeni türkçe mi, arapça mı, yoksa başka bir dilden mi, belirsiz.

ekleme: (en mantıklı açıklamayı internette dolaşırken buldum, ekleyeyim.)

"usturup ~ usturlap < arapça usturlab < eski yunanca astrolabos "yıldız bulma aygıtı" < astron "yıldız" + lambanien "yakalamak"

osmanlıdan kalma usturuplu deyimi, "yanında usturlap taşıyan" anlamından, bugünkü anlamına evrilmiş çünkü, usturlap taşıyanlar genellikle aydın/düşünür/entelektüel kişilerdi ve o zamanlar her aydın, gökbilimle ilgilenirdi.

eski yunanca gökbilim terimleri yoğun bir biçimde arapçaya geçmiştir, bu da onlardan biri."
devamını gör...

21 yaşında bir gencim. uzun saç, bıyık+keçi sakalı, zincirli kot ve siyah baskılı tişört. şuan çoluk çocuğa karışmış eski metalciler beni görünce, "yeni nesilde var mı böyle tipler" gibisinden iç geçiriyorlar. yine azınlık da olsak varız. ağır metal ölmez...
devamını gör...

yarın bir gün, o elması almak için, onun kafasını kesmeye hazır binlerce siyah kardeşinden, kendini koruması gerekiyor.
devamını gör...

20 yaşında ölmüştüm, şimdi gömülme zamanım...
devamını gör...

(bkz: ağlarken bile goygoylu tanım girmek)
devamını gör...

kimseyi tanımadığım, hiçbir sokağını bilmediğim bir yerde beni yalnız bıraksınlar sözlük. bunaldım. 1 gün yüzümüz gülüyorsa 3 gün acısı çıkıyor. bugün sma hastası 16 yaşında bir genç geldi hastaneye. o an şükrettim, fazlasına ihtiyacım yoktu aslında. sağlığım yerindeydi. ama beni delirtiyorlar sözlük. psikologlara da inanmıyorum.* bana okulda gördükleri teorileri mi uygulayacaklar? vaka mıyım ben, insan mı? belki de çok şımarık bir insanımdır. ve bunu okuyan çoğu kişi benden nefret edecektir. ama bakın, gerçekten huzur o kadar önemli bir şey ki. hasret kaldım.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim