rafadan tayfa
hayri,kamil ,mert ve akın'ın ana karakter olduğu , basri amca gibi aksi ama tontiş yaşlı mahalle sakini gibi karakterleri de bulunan,özendiğim çocukluğu yaşayabilmiş arkadaşlık ve getirdiği anılara konuk olduğumuz çizgi dizi.
devamını gör...
nohut kahvesi
birinci dünya savaşı yıllarında yaşanan ekonomik sıkıntılar sebebi ile kahve çekirdeklerine ulaşamayan insanımızın vazgeçemediği kahve keyfine bulduğu alternatiftir.
haşlanan nohut kurutulduktan sonra kahve çekirdekleri gibi kavrulur ve öğütülür. hazırlanışı ve servisi de türk kahvesinin aynısıdır. çanakkalenin biga ilçesinde hala nohut kahvesi içebileceğiniz mekanlar mevcuttur.
çanakkaleye gidip tatmamış olsam da hediye olarak gelince denemiş ve sevmiştim. türk kahvesine de benzemektedir.
yapılışı hakkında çekilen haber videosunu huzurlarınıza bırakırım.
haşlanan nohut kurutulduktan sonra kahve çekirdekleri gibi kavrulur ve öğütülür. hazırlanışı ve servisi de türk kahvesinin aynısıdır. çanakkalenin biga ilçesinde hala nohut kahvesi içebileceğiniz mekanlar mevcuttur.
çanakkaleye gidip tatmamış olsam da hediye olarak gelince denemiş ve sevmiştim. türk kahvesine de benzemektedir.
yapılışı hakkında çekilen haber videosunu huzurlarınıza bırakırım.
devamını gör...
kutsalkitap.org
herkese ücretsiz incil gönderen site. dikkatimi çeken bir diğer nokta ise "benim için dua edin" bölümünün bulunması. formu gönderirken oraya tıklarsanız eğer sizin için dua ediliyormuş. gerçekten çok naif bir şey şöyle bir harekette bulunmaları. diğer dinler de örnek alsın.
buradan
buradan
devamını gör...
tezahürat yapılası pamuklara sarılası konfeti atılası tanımlar
kendi yazdığı entryi bu başlık altında paylaşanları da gördük. bir insan kendini bu kadar çok sevmemeli
devamını gör...
bir zamanlar anadolu'da
nuri bilge ceylan'ın olağanüstü gözlem yeteneğine tekrar hayran bıraktıran 2011 yapımı film. savcı ve muhtar başta olmak üzere tüm karakter tahlilleri gerçekten muazzam. nuri bilge ceylan ve ercan kesal neredeyse fyodor mihayloviç dostoyevski seviyesinde karakter tahlilleri yapmış .
film bir cinayet soruşturmasını işliyor, anadolu insanını ve anadolu insanının mizacını oluşturan bozkır yaşamını çarpıcı biçimde ele alıyor. bu yönüyle yakup kadri karaosmanoğlu'nun yaban adlı romanı ile benzeşiyor. bence yaban birlikte anadolu insanını ve bozkır yaşamını en iyi irdeleyen eserlerden biri.
oyunculuklar muazzam. savcı nusret rolünde taner birsel, doktor cemal rolünde muhammet uzuner, komiser naci rolünde yılmaz erdoğan, arap ali rolünde ahmet mümtaz taylan, kenan rolünde fırat tanış çok başarılı oyunculuklar göstermiş, muhtar rolünde ise ercan kesal harikalar yaratmış.
savcı nusret: bu tip olaylar göre göre artık bağışıklık kazanmış. cinayet umrunda değil, sadece cinayeti araştırmak zorunda olduğu için orada bulunuyor. muhtar oğullarını anlattıktan sonra, muhtara "sen de oğlan var mı?" diye soruyor çünkü aslında muhtarı dinlemiyor, yemeğini yerken dinliyormuş gibi yapıyor sadece. karısı nusret'i cezalandırmak için intihar etmiş. savcı kendisini bunun böyle olmadığına inandırmış ama aslında karısının kendisi yüzünden intihar ettiğini biliyor. bu yüzden bu konuyu doktora açıyor. fakat doktordan intihar eden kadının kendi karısı olduğunu gizlemeye çalışıyor. doktora "bir insan bir başkasını cezalandırmak için hakkaten kendini öldürebilir mi?" diye soruyor, doktordan "zaten intiharların çoğu başka birini cezalandırmak için yapılmıyor mu?" cevabını alıyor. böylece zaten bildiği gerçek yüzüne bir tokat gibi çarpıyor. kapıdan çıkarken yüzünün aldığı renk ve sesinin titremesi ile bunu anlıyoruz.
doktor cemal: filmin başında filmin en masum karakteri. anadolu'ya tayini çıkınca gelmiş, ortama da insanlara da yabancı, hayata bakışı diğerler karakterlerden daha farklı, daha naif. muhtarın evinde yemek yerlerken kenan'a dürüm yapıp veriyor, kenan sigara içmek isteyince kenan'a sigara veriyor. fakat hastalarla muhatap olmak istemiyor, otopsi odasına giderken hastalarla muhatap olmamak için aralarından geçerken cep telefonuyla konuşuyormuş gibi yapıyor. otopside kenan'ın abisini canlı canlı öldürdüğünü anlıyor. fakat kenan'ın cezaevinden çıktıktan sonra yetim kalan çocuğa ve çocuğun annesine sahip çıkacağını düşünerek kenan'ın daha az ceza alması için otopsideki bulguları saklıyor. çünkü nefes borusundan çıkan toprağı belirtirse maktülün canlı canlı gömüldüğü ortaya çıkacak ve kenan daha fazla ceza alacak. otopsideki bulguları saklayınca masumiyetini kaybedip kirleniyor. otopside sıçrayan kan bu kirlenmenin göstergesi.
komiser naci: savcıya mahçup olmamak için cinayeti çözmeye çalışıyor. bu sorumluluğunun altında eziliyor, psikolojisi bunu kaldıramıyor ve bu yüzden kenan'a şiddet uyguluyor. muhtar oğullarından bahsederken "ortancası da polis, çanakkale'de." dediği zaman polis izzet "vay bizdenmiş" diyor. komiser naci ise "bizim meslektaş" demiyor "senin meslektaş" diyor. bu sahnede "ben sıradan polis değilim, komiserim, amirim" havasını görüyoruz. ayrıca naci'nin çocuğu hasta ve naci bu yüzden evde durmak istemiyor. çocuğunun hastalığından utanıyor, çocuğunun biten ilacını bile utana sıkıla yazdırıyor.
muhtar: büyük ihtimalle köydeki dedikodular doğru ve muhtar yolsuzluk yapıyor, köy sandığının parasını yiyor. morgun yapılmasını da büyük ihtimalle bu yüzden istiyor. hazır bir devlet büyüğü* yakalamışken hemen araya morg işini sıkıştırmaya çalışıyor. fakat köyün elektrik sorununu düzeltmeyip elektrik kesildikten sonra suçu rüzgara atıyor. elektrik kesilmesini "gelir gelir. allah can sağlığı versin, elektrik de gelir su da gelir." diyerek geçiştiriyor. ayrıca muhtar herkesle statüsüne göre konuşuyor, herkese statüsüne göre davranıyor. savcı ile farklı, komiser ile farklı, doktor ile farklı, arap ali ile farklı tarzda konuşuyor. ayrıca evde iki farklı sofra kuruluyor ve bir sofrada makam sahibi olanlar otururken diğer sofrada diğerleri oturuyor.
film bir cinayet soruşturmasını işliyor, anadolu insanını ve anadolu insanının mizacını oluşturan bozkır yaşamını çarpıcı biçimde ele alıyor. bu yönüyle yakup kadri karaosmanoğlu'nun yaban adlı romanı ile benzeşiyor. bence yaban birlikte anadolu insanını ve bozkır yaşamını en iyi irdeleyen eserlerden biri.
oyunculuklar muazzam. savcı nusret rolünde taner birsel, doktor cemal rolünde muhammet uzuner, komiser naci rolünde yılmaz erdoğan, arap ali rolünde ahmet mümtaz taylan, kenan rolünde fırat tanış çok başarılı oyunculuklar göstermiş, muhtar rolünde ise ercan kesal harikalar yaratmış.
savcı nusret: bu tip olaylar göre göre artık bağışıklık kazanmış. cinayet umrunda değil, sadece cinayeti araştırmak zorunda olduğu için orada bulunuyor. muhtar oğullarını anlattıktan sonra, muhtara "sen de oğlan var mı?" diye soruyor çünkü aslında muhtarı dinlemiyor, yemeğini yerken dinliyormuş gibi yapıyor sadece. karısı nusret'i cezalandırmak için intihar etmiş. savcı kendisini bunun böyle olmadığına inandırmış ama aslında karısının kendisi yüzünden intihar ettiğini biliyor. bu yüzden bu konuyu doktora açıyor. fakat doktordan intihar eden kadının kendi karısı olduğunu gizlemeye çalışıyor. doktora "bir insan bir başkasını cezalandırmak için hakkaten kendini öldürebilir mi?" diye soruyor, doktordan "zaten intiharların çoğu başka birini cezalandırmak için yapılmıyor mu?" cevabını alıyor. böylece zaten bildiği gerçek yüzüne bir tokat gibi çarpıyor. kapıdan çıkarken yüzünün aldığı renk ve sesinin titremesi ile bunu anlıyoruz.
doktor cemal: filmin başında filmin en masum karakteri. anadolu'ya tayini çıkınca gelmiş, ortama da insanlara da yabancı, hayata bakışı diğerler karakterlerden daha farklı, daha naif. muhtarın evinde yemek yerlerken kenan'a dürüm yapıp veriyor, kenan sigara içmek isteyince kenan'a sigara veriyor. fakat hastalarla muhatap olmak istemiyor, otopsi odasına giderken hastalarla muhatap olmamak için aralarından geçerken cep telefonuyla konuşuyormuş gibi yapıyor. otopside kenan'ın abisini canlı canlı öldürdüğünü anlıyor. fakat kenan'ın cezaevinden çıktıktan sonra yetim kalan çocuğa ve çocuğun annesine sahip çıkacağını düşünerek kenan'ın daha az ceza alması için otopsideki bulguları saklıyor. çünkü nefes borusundan çıkan toprağı belirtirse maktülün canlı canlı gömüldüğü ortaya çıkacak ve kenan daha fazla ceza alacak. otopsideki bulguları saklayınca masumiyetini kaybedip kirleniyor. otopside sıçrayan kan bu kirlenmenin göstergesi.
komiser naci: savcıya mahçup olmamak için cinayeti çözmeye çalışıyor. bu sorumluluğunun altında eziliyor, psikolojisi bunu kaldıramıyor ve bu yüzden kenan'a şiddet uyguluyor. muhtar oğullarından bahsederken "ortancası da polis, çanakkale'de." dediği zaman polis izzet "vay bizdenmiş" diyor. komiser naci ise "bizim meslektaş" demiyor "senin meslektaş" diyor. bu sahnede "ben sıradan polis değilim, komiserim, amirim" havasını görüyoruz. ayrıca naci'nin çocuğu hasta ve naci bu yüzden evde durmak istemiyor. çocuğunun hastalığından utanıyor, çocuğunun biten ilacını bile utana sıkıla yazdırıyor.
muhtar: büyük ihtimalle köydeki dedikodular doğru ve muhtar yolsuzluk yapıyor, köy sandığının parasını yiyor. morgun yapılmasını da büyük ihtimalle bu yüzden istiyor. hazır bir devlet büyüğü* yakalamışken hemen araya morg işini sıkıştırmaya çalışıyor. fakat köyün elektrik sorununu düzeltmeyip elektrik kesildikten sonra suçu rüzgara atıyor. elektrik kesilmesini "gelir gelir. allah can sağlığı versin, elektrik de gelir su da gelir." diyerek geçiştiriyor. ayrıca muhtar herkesle statüsüne göre konuşuyor, herkese statüsüne göre davranıyor. savcı ile farklı, komiser ile farklı, doktor ile farklı, arap ali ile farklı tarzda konuşuyor. ayrıca evde iki farklı sofra kuruluyor ve bir sofrada makam sahibi olanlar otururken diğer sofrada diğerleri oturuyor.
devamını gör...
atatürk'ün en sevilen sözü
''özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.''
devamını gör...
kafatolog
dikkate alınmaması gereken bir yazar. mesajlarını engellemiştim çok önceleri, rahatsız etmişti zira.
ayrıca şeriat yaşamak istiyorsa yallah arabistana diyorum kendisine.
zaten kendisinden olsa olsa ahlak zabıtası olur.
ayrıca şeriat yaşamak istiyorsa yallah arabistana diyorum kendisine.
zaten kendisinden olsa olsa ahlak zabıtası olur.
devamını gör...
hatıra olsun diye saklanan garip nesneler
kuş tüyü. şehrin meydanında oturmuş kavga ederken bir güvercin çok yakından geçmiş “gruuu” sesi çıkarmıştı. durup gülmüştük bu olaya. sonra ne zaman kavga etsek bir taraf “gruuu” der kavgayı bitirirdi.
devamını gör...
normal sözlük - yedikule hayvan barınağı yardımlarının ulaşması
sokak hayvanları için kafa kafaya!
fatih belediyesine bağlı olarak faaliyet gösteren yedikule hayvan barınağı için başlattığımız yardım kampanyası, güzel çocuklarımıza ulaştı sevgili kafa sözlük ailesi! barınakta yaşayan hayvan dostlarımıza, 320 kilo mama toplayarak o güzel çocukları epey sevindirdik! yardımımızı teslim etmek için yaptığımız ziyarette, o tatlı hayvanlarla haşır neşir olmak, oyunlar oynamak ve onları sevmek de ayrıca keyifliydi.* yardım kampanyasına destekte bulunan tüm yazarlarımıza teşekkür ederiz, yapmış olduğunuz destekler sayesinde sıcacık masum kalplere dokunarak hepimiz mutlu olduk. ayrıca ne kadar güzel bir aile olduğumuzu herkese gösterdik.
bünyesinde 3.000 köpek barındıran yedikule hayvan barınağı yetkilileri, yaptığımız mama desteği için ve ihtiyaçlarını duyurduğumuz için tüm sözlük ailesine teşekkür etti. teşekkürü iletme görevi de bize düştü. kafa sözlük ailesi olarak, birlikte daha çok yara sarabileceğimize inancımız tam. bir sonraki yardım kampanyamızda buluşmak dileğiyle!
fotoğraflar:








katkıda bulunanlar:
-pisipisi
-iko
-modernist primat
-spirito libero
-kadıköy beyfendisi
-the matrix ins’t real
-hizlivemübarek
-emirhan
-vanderwaals
-sanatolye
-gelecek nesile nick kalmadı
-ölmedim ama hafif sürünüyorum
-ıvanmılınskı
-esketit
-funtılator
-poli
-uzat sarı saçlarını rapunzel ve ismini vermek istemeyen 14 yazarımız.
fatih belediyesine bağlı olarak faaliyet gösteren yedikule hayvan barınağı için başlattığımız yardım kampanyası, güzel çocuklarımıza ulaştı sevgili kafa sözlük ailesi! barınakta yaşayan hayvan dostlarımıza, 320 kilo mama toplayarak o güzel çocukları epey sevindirdik! yardımımızı teslim etmek için yaptığımız ziyarette, o tatlı hayvanlarla haşır neşir olmak, oyunlar oynamak ve onları sevmek de ayrıca keyifliydi.* yardım kampanyasına destekte bulunan tüm yazarlarımıza teşekkür ederiz, yapmış olduğunuz destekler sayesinde sıcacık masum kalplere dokunarak hepimiz mutlu olduk. ayrıca ne kadar güzel bir aile olduğumuzu herkese gösterdik.
bünyesinde 3.000 köpek barındıran yedikule hayvan barınağı yetkilileri, yaptığımız mama desteği için ve ihtiyaçlarını duyurduğumuz için tüm sözlük ailesine teşekkür etti. teşekkürü iletme görevi de bize düştü. kafa sözlük ailesi olarak, birlikte daha çok yara sarabileceğimize inancımız tam. bir sonraki yardım kampanyamızda buluşmak dileğiyle!
fotoğraflar:








katkıda bulunanlar:
-pisipisi
-iko
-modernist primat
-spirito libero
-kadıköy beyfendisi
-the matrix ins’t real
-hizlivemübarek
-emirhan
-vanderwaals
-sanatolye
-gelecek nesile nick kalmadı
-ölmedim ama hafif sürünüyorum
-ıvanmılınskı
-esketit
-funtılator
-poli
-uzat sarı saçlarını rapunzel ve ismini vermek istemeyen 14 yazarımız.
devamını gör...
brothers düğüm salonu radyo yayını
dünya tatlısı iki kadının yine çok eğlenip sorularıyla bizleri de eğlendireceği yayını. yine bizi sinir eden, çileden çıkaran durumlara hayıflanırken hep birlikte sayıp rahatlayacağız belli ki, e ben yerimi aldım hemen başlayayım mı o zaman?
öğretmenler bilir, velilerin popüler ama asla eskimeyen klasik soruları vardır. cevap verirsin ama ikna edemezsin. bunlardan en başta geleni:
"hocam bizim çocuğun durumu nasıl?" "zeki ama çalışmıyor sıpa değil mi?"
evet şimdi soru soruldu, arkasından gelen diyalog önemli olan kısmı.
-gayet iyi x hanım, arkadaşlarıyla uyumlu, sosyalleşmeye başladı, gelişim alanlarında yaşına uygun bir gelişim söz konusu merak etmeyin.
+ee hocam iyi mi yani?
-evet evet, iyi demiştim ya.
+tamam hocam, peki okumayı ne zaman öğreteceksiniz?
-x hanımcım, bizim yaş grubumuzdaki müfredatta okumayı öğretmek yok.
+ama bizimki adını yazıyor hocam, kendiliğinden baka baka öğrendi, öğretseniz öğrenir.
-haklısınız x hanımcım, öğretsem öğrenir, öğretemiyorum o da benim ayıbım olsun mı?
daha yazacaktım, enerjim de vardı ama bu sorulardan daha çok merak ettiğim başka sorular var sevgili diceyler. cevaplarını siz biliyorsunuzdur, bir bakar mısınız?
1) nevermore nerede?
2) gomercan kimin elini tutmus?
3) merdumgiriz_ yüreğin niye korlar içinde?
4) miko, hava neden bu kadar sıcak?
sorularım şimdilik bu kadar, teşekkürler efendim.
öğretmenler bilir, velilerin popüler ama asla eskimeyen klasik soruları vardır. cevap verirsin ama ikna edemezsin. bunlardan en başta geleni:
"hocam bizim çocuğun durumu nasıl?" "zeki ama çalışmıyor sıpa değil mi?"
evet şimdi soru soruldu, arkasından gelen diyalog önemli olan kısmı.
-gayet iyi x hanım, arkadaşlarıyla uyumlu, sosyalleşmeye başladı, gelişim alanlarında yaşına uygun bir gelişim söz konusu merak etmeyin.
+ee hocam iyi mi yani?
-evet evet, iyi demiştim ya.
+tamam hocam, peki okumayı ne zaman öğreteceksiniz?
-x hanımcım, bizim yaş grubumuzdaki müfredatta okumayı öğretmek yok.
+ama bizimki adını yazıyor hocam, kendiliğinden baka baka öğrendi, öğretseniz öğrenir.
-haklısınız x hanımcım, öğretsem öğrenir, öğretemiyorum o da benim ayıbım olsun mı?
daha yazacaktım, enerjim de vardı ama bu sorulardan daha çok merak ettiğim başka sorular var sevgili diceyler. cevaplarını siz biliyorsunuzdur, bir bakar mısınız?
1) nevermore nerede?
2) gomercan kimin elini tutmus?
3) merdumgiriz_ yüreğin niye korlar içinde?
4) miko, hava neden bu kadar sıcak?
sorularım şimdilik bu kadar, teşekkürler efendim.
devamını gör...
gün geçtikçe azalan şeyler
hayattan beklentim.
devamını gör...
yüzünü yıkama adı altında tüm kafayı suya sokan tip
adana'da yaşıyordur.
devamını gör...
summer queen
profilim gerçek. benim fotoğrafım. teşekkür ediyorum.*
devamını gör...
kadınları çekici yapan detaylar
dalgın, güzel gülen, edalı kadınlar hep çekici olmuştur. *
devamını gör...
liberalizm
devlet elini eteğini çeksin her şeyden, piyasa kendi akışını bulur zaten der bunlar teoride. serbest rekabet sayesinde en iyi ürün üretilip en ucuza satılabilir böylece.
teoride tabi.
pratikte mis gibi sömürü düzeni kurulacağını, güçlünün piyasayı ele geçireceğini, kamu hizmetleri ticari meta haline gelince yoksul vatandaşların ölüme terkedilmis olacağını falan ön görmek zor değil.
liberallere göre sağlık hizmetleri de satılsın, eğitim de ozellestirilsin. zenginin gittiği hastane ile fakirin (bulursa o da) 10 liraya muayene olacağı hastane arasındaki devasa uçurum oluşmuş kime ne. zenginin çocuğunu gönderdiği özel okul ile fakirin üstüne para verip yine yüksek ihtimalle şu andaki devlet okulu seviyesini bile belki tutturamayacak okul arasındaki uçurum da önemli değildir. nihayetinde piyasa talep ölçüsünde arz yaratacaktır.
bütün bunları geçtim bunların öyle her hıyar tutana tuzla koşmak gibi de bir huyu vardır. piyasaci ise eğer siyasal islamciyi da destekleyebilir misal. çünkü piyasaci insan kesin özgürlükçüdür. hiç öyle diktatorlesmez piyasaci insan. piyasa önemli.
dünya genelini bilmem de bunların yerli versiyonlarının sağ siyaset ile aralarındaki mesafenin sol siyaset ile olandan daha kısa olması da işin ekonomik boyutunun hak ve özgürlüklerden önce tutulduğunun güzel bir işaretidir. ülke 100 yaşına geldi, bu kadar siyasi tarih birikti, hala daha sağın özgürlük vaatlerine her seferinde ağızları sulana sulana atarlar. çünkü bilirler ki soldan ekonomi alanında istediklerini alamayacaklarken sağın başbakanı " ülkeyi pazarlamak benim görevim" diyecektir.
teoride tabi.
pratikte mis gibi sömürü düzeni kurulacağını, güçlünün piyasayı ele geçireceğini, kamu hizmetleri ticari meta haline gelince yoksul vatandaşların ölüme terkedilmis olacağını falan ön görmek zor değil.
liberallere göre sağlık hizmetleri de satılsın, eğitim de ozellestirilsin. zenginin gittiği hastane ile fakirin (bulursa o da) 10 liraya muayene olacağı hastane arasındaki devasa uçurum oluşmuş kime ne. zenginin çocuğunu gönderdiği özel okul ile fakirin üstüne para verip yine yüksek ihtimalle şu andaki devlet okulu seviyesini bile belki tutturamayacak okul arasındaki uçurum da önemli değildir. nihayetinde piyasa talep ölçüsünde arz yaratacaktır.
bütün bunları geçtim bunların öyle her hıyar tutana tuzla koşmak gibi de bir huyu vardır. piyasaci ise eğer siyasal islamciyi da destekleyebilir misal. çünkü piyasaci insan kesin özgürlükçüdür. hiç öyle diktatorlesmez piyasaci insan. piyasa önemli.
dünya genelini bilmem de bunların yerli versiyonlarının sağ siyaset ile aralarındaki mesafenin sol siyaset ile olandan daha kısa olması da işin ekonomik boyutunun hak ve özgürlüklerden önce tutulduğunun güzel bir işaretidir. ülke 100 yaşına geldi, bu kadar siyasi tarih birikti, hala daha sağın özgürlük vaatlerine her seferinde ağızları sulana sulana atarlar. çünkü bilirler ki soldan ekonomi alanında istediklerini alamayacaklarken sağın başbakanı " ülkeyi pazarlamak benim görevim" diyecektir.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
aboooo bu fıstık kim*?
devamını gör...
internet kafe kültürü
birçok çocuğun gelişiminde olumlu/olumsuz çok fazla etkisi olan bir kültürdür.
günümüzde popülerliğin ve paranın, manevi dünyaya da mutlak hakimiyet kurmaya başlamasıyla görüldü ki paradan ve maddiyattan hiçbir şey kaçamaz. bundan, hayatın en kayıtsız dönemi olan ergenlik dönemleri dahi kaçamadı. o yüzden bugünün internet kafe gençliği, ancak bir e spor takımında oynamak hedefiyle birleşiyor. bireyselcilik her tarafı sarmış, millet daracık alanda sigara içerken bile birbirinin yüzüne bakmıyor. bizim zamanımızda bu böyle değildi, şahane bir yerdi.
ben internet kafeye 6. sınıfta başladım ve lise son sınıfa kadar bu ortamdan hiç kopmadım. okuldan çıkardık, çantaları fırlatır internet kafenin önünde toplanırdık. önce ben giderdim, bakardım iki kişi var, muhabbet bir başlardı, bir iki bir iki derken bir bakardık ki merdiven, kafenin önü arkadaşlarla dolmuş. müthiş bir ortam, bir enerji vardı.
bireyselliğin içinden geçmiştik adeta. küçük bir komün gibi davranıyorduk, parası olmayana döner ısmarlanırdı, herkesten bozuk toplanıp kola çekirdek alınırdı ama parası olmayanlar da bundan faydalanırdı. ortama sonradan gelebilecekler için her daim fazladan bir pet bardak alınırdı, bu bana miras kalmıştır; her daim fazladan biri gelecekmiş ve soframa oturacakmış gibi bir yaklaşımda bulunurum; müthiş bir kazanım bana göre.
bir tane mühendis, uluslararası ilişkiler, edebiyat ve ingilizce öğretmenliği okuyan abilerimiz vardı. gerek futbol, basketbol, gerek siyaset, gerek hayat hakkında müthiş konuşmalarla büyüyorduk; o günlerde size neler kazandırdıklarını fark etmeyeceğiniz ama size taş gibi bakış açıları kazandıran müthiş konuşmalardı bunlar. neye merhamet edilmeliydi, neye kızılmalıydı, hangi konularda kitlesel hareket edilmeliydi ve kitlesel tepki gösterilmeliydi öğreniyorduk. topluluk içinde nasıl davranılması gerektiğini, sınırlara saygı gösterilmesi gerektiğini öğreniyorduk, bugün baktığımda adeta hepsi birer altın değerinde.
ergenlik sürecinde özellikle hayatta yeni keşfettiğimiz duygularımızı, alışkanlıklarımızı da test etme imkanı buluyorduk. sevdiğimiz kıza karşı neler yapmalıydık, kuru bir mesajla değil gözlerimizdeki ışıltıyla soruyorduk. her şeyi ben bilirimci davranmıyorduk çünkü etrafımızda babalar vardı, bu adamlar sevmişti, sevilmişti, bergen dinlemeyi, gülden karaböcek dinlemeyi onlardan öğrenmiştik bir defa. haddimizi aşarsak kulaklarımızdan tutar geçmişimizi s..ip atarlardı. saygıyı öğrenmiştik, sevgiyi öğrenmiştik, abilik ve kardeşlik öğrenmiştik.
bu dönemlerde internet kafe ortamı ikinci ailesi gibi olmuş arkadaşlar çok iyi bilirler ki bu ortamların o samimiyeti, o güzellikleri bir daha asla geri gelmeyecek. hayatımızın belli bir dönemine imza atan internet kafelere saygı ve sevgilerimi sunmak istiyorum; hayatımın sonuna kadar unutmayacağım.
günümüzde popülerliğin ve paranın, manevi dünyaya da mutlak hakimiyet kurmaya başlamasıyla görüldü ki paradan ve maddiyattan hiçbir şey kaçamaz. bundan, hayatın en kayıtsız dönemi olan ergenlik dönemleri dahi kaçamadı. o yüzden bugünün internet kafe gençliği, ancak bir e spor takımında oynamak hedefiyle birleşiyor. bireyselcilik her tarafı sarmış, millet daracık alanda sigara içerken bile birbirinin yüzüne bakmıyor. bizim zamanımızda bu böyle değildi, şahane bir yerdi.
ben internet kafeye 6. sınıfta başladım ve lise son sınıfa kadar bu ortamdan hiç kopmadım. okuldan çıkardık, çantaları fırlatır internet kafenin önünde toplanırdık. önce ben giderdim, bakardım iki kişi var, muhabbet bir başlardı, bir iki bir iki derken bir bakardık ki merdiven, kafenin önü arkadaşlarla dolmuş. müthiş bir ortam, bir enerji vardı.
bireyselliğin içinden geçmiştik adeta. küçük bir komün gibi davranıyorduk, parası olmayana döner ısmarlanırdı, herkesten bozuk toplanıp kola çekirdek alınırdı ama parası olmayanlar da bundan faydalanırdı. ortama sonradan gelebilecekler için her daim fazladan bir pet bardak alınırdı, bu bana miras kalmıştır; her daim fazladan biri gelecekmiş ve soframa oturacakmış gibi bir yaklaşımda bulunurum; müthiş bir kazanım bana göre.
bir tane mühendis, uluslararası ilişkiler, edebiyat ve ingilizce öğretmenliği okuyan abilerimiz vardı. gerek futbol, basketbol, gerek siyaset, gerek hayat hakkında müthiş konuşmalarla büyüyorduk; o günlerde size neler kazandırdıklarını fark etmeyeceğiniz ama size taş gibi bakış açıları kazandıran müthiş konuşmalardı bunlar. neye merhamet edilmeliydi, neye kızılmalıydı, hangi konularda kitlesel hareket edilmeliydi ve kitlesel tepki gösterilmeliydi öğreniyorduk. topluluk içinde nasıl davranılması gerektiğini, sınırlara saygı gösterilmesi gerektiğini öğreniyorduk, bugün baktığımda adeta hepsi birer altın değerinde.
ergenlik sürecinde özellikle hayatta yeni keşfettiğimiz duygularımızı, alışkanlıklarımızı da test etme imkanı buluyorduk. sevdiğimiz kıza karşı neler yapmalıydık, kuru bir mesajla değil gözlerimizdeki ışıltıyla soruyorduk. her şeyi ben bilirimci davranmıyorduk çünkü etrafımızda babalar vardı, bu adamlar sevmişti, sevilmişti, bergen dinlemeyi, gülden karaböcek dinlemeyi onlardan öğrenmiştik bir defa. haddimizi aşarsak kulaklarımızdan tutar geçmişimizi s..ip atarlardı. saygıyı öğrenmiştik, sevgiyi öğrenmiştik, abilik ve kardeşlik öğrenmiştik.
bu dönemlerde internet kafe ortamı ikinci ailesi gibi olmuş arkadaşlar çok iyi bilirler ki bu ortamların o samimiyeti, o güzellikleri bir daha asla geri gelmeyecek. hayatımızın belli bir dönemine imza atan internet kafelere saygı ve sevgilerimi sunmak istiyorum; hayatımın sonuna kadar unutmayacağım.
devamını gör...
toplum içinde en rahatsız hissettiğiniz yer
herhangi bi şeyle veya durumla ilgili yargılayıcı bakışlara maruz kalınan her yer.
devamını gör...
ilginç genel kültür bilgileri
askerler kol saatini içeriye bakacak şekilde takarlar. bu şundandır ki hem zaman kontrolü gerektiren durumlarda pozisyonlarını bozmadan saati kolayca kontrol edebilirler hem de ışığın kol saatinden yansıyıp kişinin yerini açığa çıkarması önlenir.
devamını gör...
