hoş geldin paketi
sabırla bekleyenlerdenim.
(bkz: okuyunca gülümseten başlıklar)
(bkz: okuyunca gülümseten başlıklar)
devamını gör...
yirmi dokuz diye bir yaş yoktur otuzdur o
29.90.
devamını gör...
haziran ayı burç yorumları
para para para mı? üstüme iyilik sağlık ömrümde böyle şey görmedim! hadi inşallah!(bkz: sısısısı)
devamını gör...
güne bir söz bırak
ince düşünen insanların en sık yaptığı hata;
kişiliği küçük insanlara,
büyük anlamlar yüklemektir.
aldous huxley
kişiliği küçük insanlara,
büyük anlamlar yüklemektir.
aldous huxley
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının meslekleri
halk arasında mezarcı
-arkeolog
-arkeolog
devamını gör...
ve hipopotamlar tanklarında haşlandılar
jack kerouac ve william s. burroughs kitabıdır.
1944 yılında bir cinayet işlenir ve bu cinayetin sorumlusu olan genç adamla birlikte olayı örtbas etmekle suçlanan iki adam daha tutuklanır. bu iki adamdan biri beat kuşağının kutsal kitabı sayabileceğimiz “yolda”nın yazarıjack kerouac diğeri ise jack’in yakın arkadaşı ve “naked lunch”ın yazarı olan william s. burroughs’tur.
bu ikili yıllar sonra bu olaydan esinlenerek bir roman yazmaya karar verirler ve ve hipopotamlar tanklarında haşlandılar romanını ortaklaşa yazarlar, roman yazıldıktan yarım asır sonra yayımlanabilir. ama aslında bu roman beat kuşağının ayak sesleridir. romanı ortaklaşa yazma hadisesi oldukça keyifli bir seyahat olacak okurlar için zira jack’in bıraktığı yerden sözü william alacak ve her ikisinin bakış açısından cinayet öncesini ve sonrasını okuyabileceksiniz. cinayet kadar dönemin kayıp gençliğini de anlatan romanda phil – katil- çok ilginç tespitleri olan entellektüel bir gençtir.
tıpkı grubun diğer elemanları gibi, ama bu grubun entelektüel olmalarının yanısıra diğer özellikleri de ziyadesiyle baskındır. örneğin; alkol, esrar, eşcinsellik, biseksüellik, hırsızlık… beat kuşağının bize layıkıyla anlattığı her şey. phil’in şu tespiti ise tekrar okunmaya değer bir noktaya dokunmaktadır;
“
herkes sanatçı olmalı. mutlak toplum tam bir sanatçı toplumu olmalıdır. sanatçı vatandaşlarıdan her biri ruhsal çemberini tamamlamalıdır. insanın ruhsal yaşamının çemberini kast ediyorum. deneyim çemberini sanatsal anlamda ve sanat yoluyla tamamlarsınız ve topluma bireysel yaratıcı katkınız budur. mutlak toplum öncesindeki sanatçılar, mutlak sanatçı vatandaşın çağdaş modelleridirler. sanırım sanatçı insanların sayısı arttıkça mutlak sanatçı topluma giderek daha çok yaklaşılır. yeni vizyonu sadece sanatçılar bulabilir.”
bu tespitlerin sahibi olan kişi küçük bir baltayla bir adamın kafasını yarıp onu yedinci kattan aşağı atan adamla aynı kişidir.
jack kerouac ve william s. burroughs o dönem henüz ünlenmemiş oldukları için bu romanı yayımlatmayı başaramazlar. kerouac kitap için;
“gayet varouşçuydu., dönemin egemen odu buydu, ama varoluşçuluk henüz amerika’da yaygınlaşmamıştı. kitabın maddi getirisi olmazdı.” diyor.
ancak kitap 2005 yılında yayınlandıktan sonra artık herkesin bu kitaba hazır olduğu görüldü.
kitabın isminin geldiği yer ise çok ilginç ama bunu size söylemek istemiyorum.
william saroyander ki; her şeyin bir zamanı vardır, cinayetin bile” (ben jack’in yalancısıyım)
1944 yılında bir cinayet işlenir ve bu cinayetin sorumlusu olan genç adamla birlikte olayı örtbas etmekle suçlanan iki adam daha tutuklanır. bu iki adamdan biri beat kuşağının kutsal kitabı sayabileceğimiz “yolda”nın yazarıjack kerouac diğeri ise jack’in yakın arkadaşı ve “naked lunch”ın yazarı olan william s. burroughs’tur.
bu ikili yıllar sonra bu olaydan esinlenerek bir roman yazmaya karar verirler ve ve hipopotamlar tanklarında haşlandılar romanını ortaklaşa yazarlar, roman yazıldıktan yarım asır sonra yayımlanabilir. ama aslında bu roman beat kuşağının ayak sesleridir. romanı ortaklaşa yazma hadisesi oldukça keyifli bir seyahat olacak okurlar için zira jack’in bıraktığı yerden sözü william alacak ve her ikisinin bakış açısından cinayet öncesini ve sonrasını okuyabileceksiniz. cinayet kadar dönemin kayıp gençliğini de anlatan romanda phil – katil- çok ilginç tespitleri olan entellektüel bir gençtir.
tıpkı grubun diğer elemanları gibi, ama bu grubun entelektüel olmalarının yanısıra diğer özellikleri de ziyadesiyle baskındır. örneğin; alkol, esrar, eşcinsellik, biseksüellik, hırsızlık… beat kuşağının bize layıkıyla anlattığı her şey. phil’in şu tespiti ise tekrar okunmaya değer bir noktaya dokunmaktadır;
“
herkes sanatçı olmalı. mutlak toplum tam bir sanatçı toplumu olmalıdır. sanatçı vatandaşlarıdan her biri ruhsal çemberini tamamlamalıdır. insanın ruhsal yaşamının çemberini kast ediyorum. deneyim çemberini sanatsal anlamda ve sanat yoluyla tamamlarsınız ve topluma bireysel yaratıcı katkınız budur. mutlak toplum öncesindeki sanatçılar, mutlak sanatçı vatandaşın çağdaş modelleridirler. sanırım sanatçı insanların sayısı arttıkça mutlak sanatçı topluma giderek daha çok yaklaşılır. yeni vizyonu sadece sanatçılar bulabilir.”
bu tespitlerin sahibi olan kişi küçük bir baltayla bir adamın kafasını yarıp onu yedinci kattan aşağı atan adamla aynı kişidir.
jack kerouac ve william s. burroughs o dönem henüz ünlenmemiş oldukları için bu romanı yayımlatmayı başaramazlar. kerouac kitap için;
“gayet varouşçuydu., dönemin egemen odu buydu, ama varoluşçuluk henüz amerika’da yaygınlaşmamıştı. kitabın maddi getirisi olmazdı.” diyor.
ancak kitap 2005 yılında yayınlandıktan sonra artık herkesin bu kitaba hazır olduğu görüldü.
kitabın isminin geldiği yer ise çok ilginç ama bunu size söylemek istemiyorum.
william saroyander ki; her şeyin bir zamanı vardır, cinayetin bile” (ben jack’in yalancısıyım)
devamını gör...
değişik kelimeler ve anlamları
mihman: misafir.
devamını gör...
leyla ile mecnun replikleri
-mecnun: en sevdiğim şarkıcı serdar ortaçgil, en sevdiğim at kara murat, en sevdiğim kürt madonna..
buradan
buradan
devamını gör...
yazarların psikolojik durumunun 3 kelime ile özeti
devamını gör...
powhatan savaşı
1607'de a.b.d'nin bugünkü virginia eyaletine ilk çıkan ingilizler, jamestown yerleşkesini kurdular. bu bölge powhatan kabilesinin toprağıydı.
ilk gelenler altın aramaya geldiği için başlarda problem olmadı, hatta kızılderililer bu insanlara yardım ettiler ama beyazlar altın olmadığını anlayıp çiftlikler, yeni kasabalar kurmaya başlayınca 1610'da ilk savaş başladı.
kızılderili saldırısından korkan beyazlar kalelerinden dışarı çıkamadı, açlıktan ne buldularsa yediler, hatta bir ingilizi karısını öldürüp yediği için astılar ve gelenlerin % 80'i açlıktan, hastalıktan öldü. savaş 1614'de pocahontas john rolfe adlı ingilizle evlenince bitti.
1617'de pocahontas, birkaç yıl sonra babası öldü. yeni gelen beyazların ise sayıları 1200 olmuştu ve her yerde ormanları kesiyor yeni yerleşim yerleri kuruyorlardı. 1622'de yeni reis, başta jamestown olmak üzere bütün yerleşim yerlerine saldırı düzenletti. 400 civarı ingiliz öldürdüler, birçok yerleşim yerini tamamen yok ettiler ve onların korkup kaçacağını düşündüler.
ama devamlı yeni gemilerle insanlar geliyordu ve artık topraklarının çoğunu beyazlara kaptırmışlardı. 1644'de üçüncü ve son kez savaştılar ama beyazlar artık 8000 kişi olmuştu ve kızılderililerin öldürdüğü 400 civarı ingilizin yeri hemen doluyordu. 1646'da reisleri öldürüldü ve geri kalanlar bir antlaşma ile topraklarının çoğunu kaybettiler ama 1677'de son topraklarınıda kaybedip iç taraflara gittiler.
ilk gelenler altın aramaya geldiği için başlarda problem olmadı, hatta kızılderililer bu insanlara yardım ettiler ama beyazlar altın olmadığını anlayıp çiftlikler, yeni kasabalar kurmaya başlayınca 1610'da ilk savaş başladı.
kızılderili saldırısından korkan beyazlar kalelerinden dışarı çıkamadı, açlıktan ne buldularsa yediler, hatta bir ingilizi karısını öldürüp yediği için astılar ve gelenlerin % 80'i açlıktan, hastalıktan öldü. savaş 1614'de pocahontas john rolfe adlı ingilizle evlenince bitti.
1617'de pocahontas, birkaç yıl sonra babası öldü. yeni gelen beyazların ise sayıları 1200 olmuştu ve her yerde ormanları kesiyor yeni yerleşim yerleri kuruyorlardı. 1622'de yeni reis, başta jamestown olmak üzere bütün yerleşim yerlerine saldırı düzenletti. 400 civarı ingiliz öldürdüler, birçok yerleşim yerini tamamen yok ettiler ve onların korkup kaçacağını düşündüler.
ama devamlı yeni gemilerle insanlar geliyordu ve artık topraklarının çoğunu beyazlara kaptırmışlardı. 1644'de üçüncü ve son kez savaştılar ama beyazlar artık 8000 kişi olmuştu ve kızılderililerin öldürdüğü 400 civarı ingilizin yeri hemen doluyordu. 1646'da reisleri öldürüldü ve geri kalanlar bir antlaşma ile topraklarının çoğunu kaybettiler ama 1677'de son topraklarınıda kaybedip iç taraflara gittiler.
devamını gör...
kubbealtı lugatı
annem evde kitap okunmasini da istiflenmesini de sevmeyen bir kadın (esasında kitap sevmiyor) olduğu için evdeki tüm kitaplar koliler içinde garajda istiflenmiş duruyordu. ihtiyacımız oldukça almak için garaja inip yerine önceki kitabı bırakmak sureti ile eve yeni kitap sokabiliyorduk.
neyse ki geçen yaz patlayan su deposu sayesinde ıslanan koliler kendilerini koyvermiş kitaplar şu içinde yüzer hale gelmiş. bu duruma sevinen anneme gün doğmuş bunlar işe yaramaz kafasiyla çöpe attırmış. bu kadarla kalsa yine iyi... öğrendim ki canim annem evdeki üç ciltlik kubbealtı lügatini da 'kimin işine yarar bu?' deyip atmış.
bari iskenderiye hamamlarinda yaktırsaydın dedim öylece duruyor karşımda, halife ömer gibi kadin evlerden ocaklardan ırak.
neyse ki geçen yaz patlayan su deposu sayesinde ıslanan koliler kendilerini koyvermiş kitaplar şu içinde yüzer hale gelmiş. bu duruma sevinen anneme gün doğmuş bunlar işe yaramaz kafasiyla çöpe attırmış. bu kadarla kalsa yine iyi... öğrendim ki canim annem evdeki üç ciltlik kubbealtı lügatini da 'kimin işine yarar bu?' deyip atmış.
bari iskenderiye hamamlarinda yaktırsaydın dedim öylece duruyor karşımda, halife ömer gibi kadin evlerden ocaklardan ırak.
devamını gör...
hayattan zevk alıyorum aktiviteleri
yüzmek,
suya daldığında kulaklarda oluşan uğultu eşliğinde, son nefesten kalan hava kabarcıklarını görmek.
suya daldığında kulaklarda oluşan uğultu eşliğinde, son nefesten kalan hava kabarcıklarını görmek.
devamını gör...
evde kalmaktan hantallaşan çocuklar
pandemi öncesi haftada 5 antrenmana gidip hem basketbol hem de folklör oynayan kızım artık evden çıkıp parkta bir tur attığında bile yoruluyor.
dizlerinin ağrıdığını, boynunun tutulduğunu söylüyor. dışarı çıkmaktan hiç hoşlanmıyor. eline top alıp iki atış yapmaktan kaçınıyor. dans etmeyi bile bıraktı.
etrafındaki pek çok aile de aynı durumdan muzdarip, bu çocuklar hayatın büyük dolaşımına nasıl katılacaklar merak ediyorum.
dizlerinin ağrıdığını, boynunun tutulduğunu söylüyor. dışarı çıkmaktan hiç hoşlanmıyor. eline top alıp iki atış yapmaktan kaçınıyor. dans etmeyi bile bıraktı.
etrafındaki pek çok aile de aynı durumdan muzdarip, bu çocuklar hayatın büyük dolaşımına nasıl katılacaklar merak ediyorum.
devamını gör...
kendini ifade edememe kaygısı
kaygıyı yaratan, ifade ettiğini anlamak istemeyen insanlardır, sen kendini ifade ediyorsun güzel güzel ama, karşındaki kişi, onca laftan izahtan sonra,
"e sen bunu demek istemedinmi, şöyle demiştin ya" diyince...
yuh diyorum ya benim burda göbeğim çatlasın, üşenmeyim anlatıyım, uğraşıyım, o anlasın diye.. arkadaş yine kendi tahminini alsın kabul etsin..
adam/kadın haaala, kendi istediği anlamı çıkarmak için bir kelime bulup yine beni istediği gibi anlasın...
"bunu demek istemedinmi" nedir ya?
insanların söylediklerine değilde niye "güya" ima ettiklerine bakarsınız..
o yüzden bu ifade etmek konusunda ne kadar iyi olursanız olun, bazı şeylere çare yok.. bunlara çare yok maalesef..
*halk dilinde bunların bir adıda var ama çok kullanmaya başladım o kelimeyi, her yere de oluyor, yerine başka bir şey bulsam iyi olacak..
"e sen bunu demek istemedinmi, şöyle demiştin ya" diyince...
yuh diyorum ya benim burda göbeğim çatlasın, üşenmeyim anlatıyım, uğraşıyım, o anlasın diye.. arkadaş yine kendi tahminini alsın kabul etsin..
adam/kadın haaala, kendi istediği anlamı çıkarmak için bir kelime bulup yine beni istediği gibi anlasın...
"bunu demek istemedinmi" nedir ya?
insanların söylediklerine değilde niye "güya" ima ettiklerine bakarsınız..
o yüzden bu ifade etmek konusunda ne kadar iyi olursanız olun, bazı şeylere çare yok.. bunlara çare yok maalesef..
*halk dilinde bunların bir adıda var ama çok kullanmaya başladım o kelimeyi, her yere de oluyor, yerine başka bir şey bulsam iyi olacak..
devamını gör...
mahir ünal'ın çiftçiye akıllı telefonu çok görmesi
kendileri dışındaki herkes için yaşamı idame ettirecek temel şeyler* dışındakiler lüks zaten. kendileri milyonluk arabalara biner, son model telefon kullanırlar, çiftçi ya da halktan başka biri günümüzde neredeyse zorunlu hale gelen akıllı telefonu kullandığında ise lüks olur. tabi onlar da haklı; biz onlar için, onların zevkleri için hayatımızı yaşayamıyor, sürünüyoruz sonuçta.
devamını gör...
portakal
mandalinanın abisidir. aynı zamanda mandalinayı kıskanır çünkü herkes bilir ki her zaman küçükler daha çok sevilir.
devamını gör...
hayvanlar bir ülke olsaydı
kediler kesinlikle havaii adaları falan olurdu. oh bol güneş gel keyfim gel 24 saatin 18'i yatış.
devamını gör...
acıdan kaçmak
mümkün mü? mümkün olmayan bir şey varsa hayatta o da acıdan kaçmaktır.içine hapsolur, kalbine mühürlenir, hislerini ele geçirir, düşüncelerine savaş açar, kaçamazsın adeta seni sonsuzluğa kadar takip eder.
devamını gör...
beni asla bırakma
yayımlandığı dönemde, time tarafından ingilizce yazılmış en iyi 100 kitap arasında yer alan bu romanın arka kapağından…
"yatılı okul hailsham'ın öğrencileri, bahçe duvarının arkasındaki karanlık ormandan çok korkarlar. hafta sonları veya tatillerde evlerine gitmez, hailsham'dan önceki yaşamlarını hatırlamazlar. dış dünyayla bağlantıları yoktur. öğretmenler değil, gözetmenler tarafından eğitilirler. spor ve sanata büyük önem veren gözetmenler, hailsham öğrencilerine sürekli özel olduklarını hatırlatır ve bedenlerine çok iyi bakmaları gerektiğini tekrarlar. "
kazuo ishiguro’nun merak uyandırıcı bu kitabını okurken şu sorularının da cevabını bulursunuz..
yıkıma götüreceğini bile bile insan kendi kaderini kabullenebilir mi?
insan nedir, insanı insan yapan nedir?
umuda ne olmuştu? bir anlık parlamadan mı ibaretti sadece? yoksa insanlar çoktan umut etmeyi bıraktılar mı?
sanat ve aşk zamanı durdurabilir mi?
hayatlarınız önceden mi kararlaştırıldı?
peki siz
“neden kaçmıyorsunuz? nedir bu kabullenmişlik ve varolanı değiştirmeye çabalamaktan kaçmak ve olduğu gibi kabullenmek, haydi kaçın, en azından deneyin”.
"yatılı okul hailsham'ın öğrencileri, bahçe duvarının arkasındaki karanlık ormandan çok korkarlar. hafta sonları veya tatillerde evlerine gitmez, hailsham'dan önceki yaşamlarını hatırlamazlar. dış dünyayla bağlantıları yoktur. öğretmenler değil, gözetmenler tarafından eğitilirler. spor ve sanata büyük önem veren gözetmenler, hailsham öğrencilerine sürekli özel olduklarını hatırlatır ve bedenlerine çok iyi bakmaları gerektiğini tekrarlar. "
kazuo ishiguro’nun merak uyandırıcı bu kitabını okurken şu sorularının da cevabını bulursunuz..
yıkıma götüreceğini bile bile insan kendi kaderini kabullenebilir mi?
insan nedir, insanı insan yapan nedir?
umuda ne olmuştu? bir anlık parlamadan mı ibaretti sadece? yoksa insanlar çoktan umut etmeyi bıraktılar mı?
sanat ve aşk zamanı durdurabilir mi?
hayatlarınız önceden mi kararlaştırıldı?
peki siz
“neden kaçmıyorsunuz? nedir bu kabullenmişlik ve varolanı değiştirmeye çabalamaktan kaçmak ve olduğu gibi kabullenmek, haydi kaçın, en azından deneyin”.
devamını gör...
türk tipi teselli yöntemleri
'başta öyle oluyo ama sonra düzeliyo..'
ve evet -ilk entride belirtildiği gibi- 'benim de eltimde vardı' tarzı teselli cümleleri çok duyuyoruz. bence biz türkler bu konuda gayet iyiyiz. zaten bu coğrafyada hayatta kalmak için en başta kendini teselli etme kabiliyeti güçlü olması lazım insanın.
ve evet -ilk entride belirtildiği gibi- 'benim de eltimde vardı' tarzı teselli cümleleri çok duyuyoruz. bence biz türkler bu konuda gayet iyiyiz. zaten bu coğrafyada hayatta kalmak için en başta kendini teselli etme kabiliyeti güçlü olması lazım insanın.
devamını gör...