250 yıllık güneş saatinin badanayla boyanması
galata kulesi'ne hilti ile giren adamlardan ne beklenir ki. şile kalesi'ni restore edeyim derken sünger bob'a benzetenler de bunlar değil miydi zaten.
devamını gör...
trt belgesel
su savaşları.
ailenin yeni üyesi.
son toplayıcılar.
bir kış öyküsü.
aile olmak.
büyük mücadele.
doğadaki insan.
en tehlikeli okul yolları.
ailenin yeni üyesi.
son toplayıcılar.
bir kış öyküsü.
aile olmak.
büyük mücadele.
doğadaki insan.
en tehlikeli okul yolları.
devamını gör...
zartoşt
farklı fikirlere saygısı olmayan insanların sürekli nefret saçtığı yazardır. kendisinin muhalif duruşu gayet yerindedir. kendisine muhalif diyenlerin veremediği tepkiyi kendileri çok güzel ve açıklayıcı bir şekilde verir. kürt olması veya başka ırktan olması yaptığı analizlerin yanlış olduğunu göstermez. bir insan sırf sizinle aynı düşünmüyor diye konuşmaya hakkı yok mu tabi ırkçı kafa ile bunu anlamanızı beklemem, siz sadece küfürle kendinizi ifade ettiğiniz için böyle düzgün ve açıklayıcı bir şekilde kendini ifade eden birine katlanamıyorsunuz istiyorsunuz ki oda sizin gibi küfür etsin .ha şunu da söyleyeyim her tanımını beğenmek zorunda değilsiniz bazı tanımları benim de hoşuma gitmiyor ama bu demek değil ki yasak koyup konuşmasına izin vermeyelim. genelde fikirlerini çok açıklayıcı ve zeka yoksunların dahi anlayabileceği bir şekilde ifade eder.
devamını gör...
sözlük yazarlarına gelen son whatsapp mesajı
komşunun oğlu 'köylü teyze, yazıcınızı kullanabilir miyim?' diye yazdı.
devamını gör...
hızlı konuşan insan
kelimeleri taramalı tüfek gibi,es vermeden yutkunmadan soluk almadan anlamsız bir şekilde ağzından çıkaran insandır.
ben böyle insanları görünce, tuvalet ihtiyacı varmışta hala konuşmak istiyormuş gibi algılıyorum.
anlamıyoruz dostum seni hiç birimiz.
edit:umarım bu başlık altında tartışma çıkmaz, seviyorum ben hepinizi. hızlı konuşsanızda yavaş konuşsanızda.
ben böyle insanları görünce, tuvalet ihtiyacı varmışta hala konuşmak istiyormuş gibi algılıyorum.
anlamıyoruz dostum seni hiç birimiz.
edit:umarım bu başlık altında tartışma çıkmaz, seviyorum ben hepinizi. hızlı konuşsanızda yavaş konuşsanızda.
devamını gör...
fakirim demeden fakir olduğunu söyle
zengin değilim.
devamını gör...
hiyeroglif
mısır medeniyetinin tarihi çağlara geçmiş olduğunun kesin kanıtı olan yazıdır.
devamını gör...
mitosfer
yazdığı bilgi içerikli tanımlar, şiirler ve güzel hikayelerinden dolayı severek takip ettiğim yazarlardandır. hep öyle kalacak.
ayrıca hakkında yazılanlar için cevap hakkı olmayacak. kimse böyle bir şeyi hak etmez. önceki tanımlarda çok güzel şeyler yazıp sonradan tam tersi bir tavır sergilemek de iki yüzlülük oluyor.
ayrıca hakkında yazılanlar için cevap hakkı olmayacak. kimse böyle bir şeyi hak etmez. önceki tanımlarda çok güzel şeyler yazıp sonradan tam tersi bir tavır sergilemek de iki yüzlülük oluyor.
devamını gör...
eski insanların daha kültürlü olması
ilk aklıma gelen köy enstitüleri. tarımdan, mobilya yapımına ve diksiyona kadar her türlü eğitim verilmiş.
insanlar o zaman bilgiye aç ve gelişmeye daha açık. ayrıca öğretmene saygı gösterilir değer verilirdi.
zaman ileriye gittikçe biz geri gitmişiz.
insanlar o zaman bilgiye aç ve gelişmeye daha açık. ayrıca öğretmene saygı gösterilir değer verilirdi.
zaman ileriye gittikçe biz geri gitmişiz.
devamını gör...
27 mart 2021 hamile çocuğun dini nikahlı eşi tarafından öldürülmesi
böyle bir vahşilğe ne denir ki? kelimelerimiz bitti bu vahşet bitmiyor. tavuk gibi insan öldürülüyor bu ülkede ve canımız yok hükmünde.
çok üzgün ve sinirliyim. ama bu düzen değişecek. bu kadın düşmanı, aslında sadece kadın da değil halk düşmanı iktidar ve katillerin , tecavüzcülerin koruyucu ve kollayıcılığını yapan adalet ve hukuk sistemi değişecek. değişecek. başka yolu yok.
yitip gidenlere, kalanlar olarak sözümüz olsun.
çok üzgün ve sinirliyim. ama bu düzen değişecek. bu kadın düşmanı, aslında sadece kadın da değil halk düşmanı iktidar ve katillerin , tecavüzcülerin koruyucu ve kollayıcılığını yapan adalet ve hukuk sistemi değişecek. değişecek. başka yolu yok.
yitip gidenlere, kalanlar olarak sözümüz olsun.
devamını gör...
islam ile hristiyanlık arasındaki en temel fark
#1431615 direkt yukarıdaki tanıma cevap olacak ama olsun. hristiyanlık sade falan değildir. sanıldığı gibi bireyi özgür de bırakmaz. karanlık bir dindir. çünkü ortaya çıkıp iyice kurumsal alt yapısı oturduğu yıllar romanın çöküş yıllarıdır. temelinde dönemin şartları sebebiyle acı vardır. hristiyanlara göre her insan günahkar doğar. acı çekmek iyi hayattan zevk almak kötüdür. çünkü isa'nın kanı doğan her insanın üzerindedir inanışa göre. gelip burada batının sekülerliğini din zannedip ortaçağa avrupada karanlık denmesinin sebebi olan her din gibi dogmatik bir inanç sistemi olan hatta islama göre bazı konularda daha kesin katı hükümleri olan katolikliği övmeyin. martin luther boşuna o bildiriyi asmadı kilise duvarına. veyahut binlerce insan boşuna ölmedi. dinler esnek kurumlar olduğundan sanılanın aksine içinde bulunduğu topluma göre değişirler temel kaideleri hariç olmak üzere. islam ortaçağda görece seni daha özgür bırakan bir din. bir de o yıllarda islam dünyası kat kat eğlenceli bir yer. doğunun olayı zaten mistikliği zenginliği depdebesi hristiyan gezginler için. buraya gelen çoğu çocuk müslüman olduğuna dair bir şey de duymuştum emrah safa gürkan'dan. peki şimdi neden böyle derseniz bir çok etken var. bu ayrıca tartışılır. ama avrupanın seküler kültürünü sakın din sanmayın.
şu sözlerle kapatayım:
yıktım formatı eyledim viran
kendimi tutamadım bir an
edit: martin luther king yazmışım sağolsun benden sonraki tanımlarda bir yazar belirtti. ne yalan söyleyeyim karıştırdım.
tanım:ortaya çıktıkları toplum yapısının ve tarihi dönemin oluşturduğu sosyo ekonomik şartlar.
şu sözlerle kapatayım:
yıktım formatı eyledim viran
kendimi tutamadım bir an
edit: martin luther king yazmışım sağolsun benden sonraki tanımlarda bir yazar belirtti. ne yalan söyleyeyim karıştırdım.
tanım:ortaya çıktıkları toplum yapısının ve tarihi dönemin oluşturduğu sosyo ekonomik şartlar.
devamını gör...
normal sözlük hunidaşlar kulübü
değerli dostum, doğuştan kontağı bozmuş olan kafadan deniz ile yaptığımız transfer görüşmeleri olumlu sonuçlanmıştır. eltisinin eltisi olduğunun farkında olmadığı dönemlerde, hatta daha öncesinde her şey bir gaz ve toz bulutuyken 0330 ve benim hunileri takıp gezdiğimizi görünce, hunilerimizi kıskanmış, bende isterim diye tutturmuştu. canı sağ olsun dedik o dönemlerde kendisine bir huni hediye ettik. sonra hunisi ile birlikte sırra kadem bastı. derler ki; o sırada şeytanla karşılaşmış ve onunla bir anlaşma yapmış. şeytan efendi kendisine ''iron maiden'la olan bağını keseceksin! bende seni, metal müzik aleminin eltisini bile tanımayan en iyi radyo programcısı yapacağım!'' demiş. deniz'de bunu kabul edince tabi aramıza sıra dağlar girdi. malum bizim kırmızı çizgimiz maiden.
baktım olacak gibi değil. önce şeytanı def etme işlerine girdik. iron maiden büyüsü yaparak üzerindeki baskıyı kırmayı hedefledik. ve şeytana rest çektik.

arkasından kendisine bir doz tenacious d in the pick of destiny yazdık. cesaretlenip, kendisini toparlaması gerekiyordu. cidden işe yaradı. ve şeytana postayı koydu.

şeytan anlaşma şartlarını denizin önüne serdi ama nafile. iş işten geçmişti çünkü deniz şeytanın boynuzunu kırıp, huni olarak kafasına takmıştı bile.

bu olaylar sonrasında biraz sakinleşmek ve morallenmek adına kedi almış. fotoğrafını gönderdi bize.

tabi biz bu fotoğrafı görünce verdiği mücadeleyi de bildiğimizden ziyadesiyle mutlu olduk. şeytan boynuzundan taktığın huniler sana şans getirsin kafadan kontak dostum. hoş geldin! bir daha yanlış yollara meyletme, hunini de kafandan eksik etme.
baktım olacak gibi değil. önce şeytanı def etme işlerine girdik. iron maiden büyüsü yaparak üzerindeki baskıyı kırmayı hedefledik. ve şeytana rest çektik.

arkasından kendisine bir doz tenacious d in the pick of destiny yazdık. cesaretlenip, kendisini toparlaması gerekiyordu. cidden işe yaradı. ve şeytana postayı koydu.

şeytan anlaşma şartlarını denizin önüne serdi ama nafile. iş işten geçmişti çünkü deniz şeytanın boynuzunu kırıp, huni olarak kafasına takmıştı bile.

bu olaylar sonrasında biraz sakinleşmek ve morallenmek adına kedi almış. fotoğrafını gönderdi bize.

tabi biz bu fotoğrafı görünce verdiği mücadeleyi de bildiğimizden ziyadesiyle mutlu olduk. şeytan boynuzundan taktığın huniler sana şans getirsin kafadan kontak dostum. hoş geldin! bir daha yanlış yollara meyletme, hunini de kafandan eksik etme.
devamını gör...
güne bir söz bırak
“başımıza gelecekleri seçemeyiz, ama onlara nasıl tepki vereceğimizi seçebiliriz.”
paulo coelho-hippi.
paulo coelho-hippi.
devamını gör...
güney afrika cumhuriyeti
güney afrika cumhuriyeti'nin üç başkenti vardır.
pretoria, yürütme
cape town, yasama
bloemfontein, yargı başkentidir.
üç başkentin olmasının sebebi 100 küsur sene önce sömürge zamanı, ingiliz'lerin elindeki cape güçlerinin, hollanda'lıların elindeki orange free state ve transvaal kolonilerini işgal etmeleri ve daha sonra güney afrika cumhuriyeti'nin kurulması sırasında, "orange free state"'in, "bloemfontein" şehri ve "transvaal"'in, "pretoria" şehrine ortak başkentlik verilmiştir.
pretoria, yürütme
cape town, yasama
bloemfontein, yargı başkentidir.
üç başkentin olmasının sebebi 100 küsur sene önce sömürge zamanı, ingiliz'lerin elindeki cape güçlerinin, hollanda'lıların elindeki orange free state ve transvaal kolonilerini işgal etmeleri ve daha sonra güney afrika cumhuriyeti'nin kurulması sırasında, "orange free state"'in, "bloemfontein" şehri ve "transvaal"'in, "pretoria" şehrine ortak başkentlik verilmiştir.
devamını gör...
torna
ağaç ve metalleri şekillendirmek, saat parçalarını işlemek, pirinç veya çelik malzeme yapımı gibi çok çeşitli amaçlarla kullanılabilen alet. genel olarak bu tür işlere tornalama, bunun yapıldığı alete de torna ya da torna tezgâhı denir.
devamını gör...
sözlük yazarlarının çocuklarına vermek istedikleri isimler
eğer bir gün olursa, toplumca kanıksanan tüm arap isimleri hayranlığını kenara bırakıp öz türkçe bir isim koyacağım.
devamını gör...
hoşlanılan kızı tv'de kuvvet macunu reklamı sunarken görmek
2006 yılında başıma gelen ve halen daha gece rüyalarıma giren durumdur.
bilen bilir dostlarım daha önceki yazılarımda çokça kere bahçevan emeklisi olduğumu söylemiştim. o yıllarda cihangir'in mütevazı sitelerinde çalışıyordum. oldukça keyif aldığım bir meslekti doğrusu. işten 5-6 gibi çıkar geri kalan zamanımı faydalı işler gerçekleştirmeye harcardım.
işe doğru gitmek için uykumdan kalkmıştım. o gün rahmetli yazar franz kafka beyefendinin romanında bahsettiği gregor samsa isimli böcük gibi sersefil uyansaydım diyorum keşke... inanın bu kadar kötü ve huzursuz hissetmezdim. yorucu bir iş gününün ardından gümüşsuyu'ndan bomonti'ye kadar bedava parfüm sıkmak için cadde üzerindeki kozmetik dükkanlarına girip çıktım. daha sonra babaannemim yanına, huzurevine gittim. zavallı kadının bu haline çok üzülürdüm. babaannemin kafası turgut özal zamanında takılı kalmıştı. hani bilgisayar oyunlarında görevi yaparken öldüğünüzde tekrar aynı yerden doğup, aynı yerleri tekrar tekrar geçersiniz ya? babaannemin yanına ne zaman gitsem habire bulgar mübadelesinden bahsedip dururdu zavallı. sovyetlerin çöküşüne henüz gelmemişti bile.
bu sefer yanına benimle son konuşması olduğunu bilmeden gittim. son sözlerinde bana şunları söyledi nur yüzlü ninem:
bak yavrım.. öhö öhö! ben yarın bir gün ahirete göçüp gideceğim. ama korkma. bu dünyada sadece toprağa gideceğim. sonra toprak olacak ve bir sularla bir çiçeğin bedenine yürüyeceğim. sonra o çiçeğe bir arı konacak...öhö öhöhööö"
son nefesini öksürerek verdi zavallı ninem. lafının sonunu getiremedi. kim bilir ne diyecek, nasıl bilgece bir cümle kuracaktı. vasiyetinde de belirttiği üzere köy yerindeki mezarlığa defnettik. cebindeki son parayı da bana verdi. o günün üzüntüsünden midir nedir, hiçbir zaman heves etmediğim ve aklımın ucuna bile gelmeyen bir şeyi yaptım. gördüğüm ilk ganyan bayiine gittim ve altılı kupon oynadım. bazı şeylerin neden olduğunu bilemiyorsunuz. bir eşek şakası yapmak ya da bir tren rayına atlamak da nedensiz olabilir. her şeyde bir mantık aramak da insanı hep yıpratıyor. 10 ytl'lik bir kupon yaptım. ilk ayakta karacabey birinci geldi. sonra gaza gelerek paramın 1/2'sini sütçü beygiri gibi görünen, ayaklarının çelimsizliğinden en azından 45 yaşında olduğunu anladığım "greenhoe" isimli bir ata bastım ve kaybettim. sonra silkenerek "naapıyorum lan ben" dedim. bu yas hali benim kafamı gerçekten meşgul ediyor ve yıpratıyor. ulan ben nereden anlarım iddiayı. kupon görsem kpss optik formu zannederim. neyse, kendimi toparladım. o günün akşamında kız arkadaşımı dışarı çağırdım ve bir şeyler içtik. gelen içki bardakları bir gelip bir gidiyordu. tıpkı heidegger'in dasein'ı gibi o bardakların varlığı o an havada slow motion halde hareket ediyor ve zaman ara sıra duruyordu sanki. ertesi gün işim geç başladığı için öğlene kadar kafayı devirip yattım.
ertesi gün işe gittim. epey tatsız bir gündü. neyse akşam eve geldim. evde üniversiteden yakın arkadaşım haluk vardı. bu herifi de hiç sevmezdim. eve ne zaman girsem hollywood filmindeki psikopat katiller gibi karanlıkta oturuyor, ben ışığı açtığımda tok bir sesle "merhaba" diyordu şerefsiz evladı. bu b.ku sanırım ilk ya da ikinci yapışıydı. o esnada eve doğru hızlı ve emin adımlarla gidiyordum. içeri girdim, ışığı açtım. kafasına eyes wide shut filmindeki korkunç maskelerden takmış, koltukta öylece oturuyordu p.v.nk. çığlık atarak geri kaykıldım. artık çok geçti:
"bahadır ?!?!1#" dedi.
"evet?" dedim.
"ne oldu?" dedi.
sanırım şok halinden dilimin tutulduğunu falan düşünmüştü. o da korkuyordu çünkü:
"yaklaşma!" dedim.
"n'oldu olm. iyi misin? şakaydı lan sadece."
"yaklaşma!"
"niye lan?"
"donuma s.çtım"
o günü yaşanmamış kabul ettik. lanet olsun diyerek banyoya girip bir güzel duş aldım ve kıyafetlerimi tenekeye koyup yaktım. imam efendinin 22 yıl önce kulağına üç kere "haluk!" diye fısıldamış olan bu maymunlar familyasından hayvan evladını evden def ettim ve böyle depresif günler için sakladığım öküz gözü şarabımı açarak tv'nin karşısına oturdum. uydu kanal listesinde 456. sırada olan çayeli tv'yi açtım. burada sürekli eski yeşilçam filmleri yayınlanırdı geceleri bilenler bilir... soruyu bil, para ödülünü kazan temalı dolandırıcı reklamı girmişti. boşluktan istifade midem kazındığı için mutfağa gidip aperatif bir şeyler hazırladım. tam da bu sırada tv'den gelen bir sesle irkildim. önce bir süre bana tanıdık gelen bu sesin ne olduğunu anımsamaya çalıştım:
"evet ekran başındaki beyefendiler. bu .... macunu ile iktidarsızlığa son. tıpkı bir ejderha gibi olacaksınız. taşı sıkıp suyunu çıkaracaksınız. evet!! ilk arayan 5 kişiye 2 kutusu 100 ytl evet yanlış duymadınız! bu fırsat kaçmaz beyler. hanımlar mutlu olmak istiyor 0858546... bu numaradan ulaşabilirsiniz. ilk 5 kişi!! 6. kişi değil!!"
bu sesin kime ait olduğunu anladığım an beynimden kaynar sular dökülmüştü adeta. elimdeki çerez tabağı yere düşmüş ve halıyı berbat etmişti. hemen içeri koştum. koridorda geçen 10 saniyelik an, tıpkı 100 yıl gibi geçmişti. o anda yanılmayı o kadar çok istedim ki! ama yanılmamıştım. oracıkta midem bulandı öğürür gibi oldum. neden böyle bir şeyi benden saklamıştı? neden daha düzgün işler yapmıyor ve insanları cinsellikle kandırıyor hatta dolandırıyordu. onu ertesi gün terk ettim ve bu sefer bir majör bunalıma girdim. her günüm depresif geçmeye başlamıştı.
allah düşmanıma yaşatmasın. zor günlerdi ama atlattık.
bilen bilir dostlarım daha önceki yazılarımda çokça kere bahçevan emeklisi olduğumu söylemiştim. o yıllarda cihangir'in mütevazı sitelerinde çalışıyordum. oldukça keyif aldığım bir meslekti doğrusu. işten 5-6 gibi çıkar geri kalan zamanımı faydalı işler gerçekleştirmeye harcardım.
işe doğru gitmek için uykumdan kalkmıştım. o gün rahmetli yazar franz kafka beyefendinin romanında bahsettiği gregor samsa isimli böcük gibi sersefil uyansaydım diyorum keşke... inanın bu kadar kötü ve huzursuz hissetmezdim. yorucu bir iş gününün ardından gümüşsuyu'ndan bomonti'ye kadar bedava parfüm sıkmak için cadde üzerindeki kozmetik dükkanlarına girip çıktım. daha sonra babaannemim yanına, huzurevine gittim. zavallı kadının bu haline çok üzülürdüm. babaannemin kafası turgut özal zamanında takılı kalmıştı. hani bilgisayar oyunlarında görevi yaparken öldüğünüzde tekrar aynı yerden doğup, aynı yerleri tekrar tekrar geçersiniz ya? babaannemin yanına ne zaman gitsem habire bulgar mübadelesinden bahsedip dururdu zavallı. sovyetlerin çöküşüne henüz gelmemişti bile.
bu sefer yanına benimle son konuşması olduğunu bilmeden gittim. son sözlerinde bana şunları söyledi nur yüzlü ninem:
bak yavrım.. öhö öhö! ben yarın bir gün ahirete göçüp gideceğim. ama korkma. bu dünyada sadece toprağa gideceğim. sonra toprak olacak ve bir sularla bir çiçeğin bedenine yürüyeceğim. sonra o çiçeğe bir arı konacak...öhö öhöhööö"
son nefesini öksürerek verdi zavallı ninem. lafının sonunu getiremedi. kim bilir ne diyecek, nasıl bilgece bir cümle kuracaktı. vasiyetinde de belirttiği üzere köy yerindeki mezarlığa defnettik. cebindeki son parayı da bana verdi. o günün üzüntüsünden midir nedir, hiçbir zaman heves etmediğim ve aklımın ucuna bile gelmeyen bir şeyi yaptım. gördüğüm ilk ganyan bayiine gittim ve altılı kupon oynadım. bazı şeylerin neden olduğunu bilemiyorsunuz. bir eşek şakası yapmak ya da bir tren rayına atlamak da nedensiz olabilir. her şeyde bir mantık aramak da insanı hep yıpratıyor. 10 ytl'lik bir kupon yaptım. ilk ayakta karacabey birinci geldi. sonra gaza gelerek paramın 1/2'sini sütçü beygiri gibi görünen, ayaklarının çelimsizliğinden en azından 45 yaşında olduğunu anladığım "greenhoe" isimli bir ata bastım ve kaybettim. sonra silkenerek "naapıyorum lan ben" dedim. bu yas hali benim kafamı gerçekten meşgul ediyor ve yıpratıyor. ulan ben nereden anlarım iddiayı. kupon görsem kpss optik formu zannederim. neyse, kendimi toparladım. o günün akşamında kız arkadaşımı dışarı çağırdım ve bir şeyler içtik. gelen içki bardakları bir gelip bir gidiyordu. tıpkı heidegger'in dasein'ı gibi o bardakların varlığı o an havada slow motion halde hareket ediyor ve zaman ara sıra duruyordu sanki. ertesi gün işim geç başladığı için öğlene kadar kafayı devirip yattım.
ertesi gün işe gittim. epey tatsız bir gündü. neyse akşam eve geldim. evde üniversiteden yakın arkadaşım haluk vardı. bu herifi de hiç sevmezdim. eve ne zaman girsem hollywood filmindeki psikopat katiller gibi karanlıkta oturuyor, ben ışığı açtığımda tok bir sesle "merhaba" diyordu şerefsiz evladı. bu b.ku sanırım ilk ya da ikinci yapışıydı. o esnada eve doğru hızlı ve emin adımlarla gidiyordum. içeri girdim, ışığı açtım. kafasına eyes wide shut filmindeki korkunç maskelerden takmış, koltukta öylece oturuyordu p.v.nk. çığlık atarak geri kaykıldım. artık çok geçti:
"bahadır ?!?!1#" dedi.
"evet?" dedim.
"ne oldu?" dedi.
sanırım şok halinden dilimin tutulduğunu falan düşünmüştü. o da korkuyordu çünkü:
"yaklaşma!" dedim.
"n'oldu olm. iyi misin? şakaydı lan sadece."
"yaklaşma!"
"niye lan?"
"donuma s.çtım"
o günü yaşanmamış kabul ettik. lanet olsun diyerek banyoya girip bir güzel duş aldım ve kıyafetlerimi tenekeye koyup yaktım. imam efendinin 22 yıl önce kulağına üç kere "haluk!" diye fısıldamış olan bu maymunlar familyasından hayvan evladını evden def ettim ve böyle depresif günler için sakladığım öküz gözü şarabımı açarak tv'nin karşısına oturdum. uydu kanal listesinde 456. sırada olan çayeli tv'yi açtım. burada sürekli eski yeşilçam filmleri yayınlanırdı geceleri bilenler bilir... soruyu bil, para ödülünü kazan temalı dolandırıcı reklamı girmişti. boşluktan istifade midem kazındığı için mutfağa gidip aperatif bir şeyler hazırladım. tam da bu sırada tv'den gelen bir sesle irkildim. önce bir süre bana tanıdık gelen bu sesin ne olduğunu anımsamaya çalıştım:
"evet ekran başındaki beyefendiler. bu .... macunu ile iktidarsızlığa son. tıpkı bir ejderha gibi olacaksınız. taşı sıkıp suyunu çıkaracaksınız. evet!! ilk arayan 5 kişiye 2 kutusu 100 ytl evet yanlış duymadınız! bu fırsat kaçmaz beyler. hanımlar mutlu olmak istiyor 0858546... bu numaradan ulaşabilirsiniz. ilk 5 kişi!! 6. kişi değil!!"
bu sesin kime ait olduğunu anladığım an beynimden kaynar sular dökülmüştü adeta. elimdeki çerez tabağı yere düşmüş ve halıyı berbat etmişti. hemen içeri koştum. koridorda geçen 10 saniyelik an, tıpkı 100 yıl gibi geçmişti. o anda yanılmayı o kadar çok istedim ki! ama yanılmamıştım. oracıkta midem bulandı öğürür gibi oldum. neden böyle bir şeyi benden saklamıştı? neden daha düzgün işler yapmıyor ve insanları cinsellikle kandırıyor hatta dolandırıyordu. onu ertesi gün terk ettim ve bu sefer bir majör bunalıma girdim. her günüm depresif geçmeye başlamıştı.
allah düşmanıma yaşatmasın. zor günlerdi ama atlattık.
devamını gör...
adolf hitler
adolf'u anlamak için kavgam kitabını iyi okumak ve 1939 kadar olan sürecini araştırıp anlamak lazım.
nasıl ki cumhuriyet tarihine baktığımız'da atatürk'ün vefatından sonra, türkiye siyasi, ekonomi iç sorunlar ile dış ilişkilerde asla iyileşme olmuyor ve devamında bugüne değin süregelen. siyasilerin kendi şahsi çıkarları için hayırsız evladın hoyratça baba mirası sömürmesi gibi devlet, millet, ülke ve değerlerini geçmişin bedelini bilemeden sömür-düler/yorlar.
aslında çok iyi bir ideolojiye sahip, düşünce ile eylem arasındaki dengesizlik ve tutarsızlık sonucu kendini halkını ve dunyayı felakete sürüklemesine sebep olan hırs ve gurur tutkunu.
kendimce mükemmel zeka, yönetim ve gözlemleme sahibi.
(zayıfa acımak doğaya aykırıdır. "adolf hitler")
nasıl ki cumhuriyet tarihine baktığımız'da atatürk'ün vefatından sonra, türkiye siyasi, ekonomi iç sorunlar ile dış ilişkilerde asla iyileşme olmuyor ve devamında bugüne değin süregelen. siyasilerin kendi şahsi çıkarları için hayırsız evladın hoyratça baba mirası sömürmesi gibi devlet, millet, ülke ve değerlerini geçmişin bedelini bilemeden sömür-düler/yorlar.
aslında çok iyi bir ideolojiye sahip, düşünce ile eylem arasındaki dengesizlik ve tutarsızlık sonucu kendini halkını ve dunyayı felakete sürüklemesine sebep olan hırs ve gurur tutkunu.
kendimce mükemmel zeka, yönetim ve gözlemleme sahibi.
(zayıfa acımak doğaya aykırıdır. "adolf hitler")
devamını gör...
yazarların içinden geçen nidalar
hırsııızzz vaaaarr!*
devamını gör...
fikrimiz sorulmadan yorum yapmamamız gereken şeyler
karşınızdaki insanı ilgilendiren, onun özeli olan herhangi bir şey adına o fikrinizi sormadıkça yorum yapmamak en doğrusu.
evliyse çocuk doğuracağı yaş, işsizse ne zaman iş bulacağı, mezuna kalmış ise sınavı ne zaman kazanacağı, üniversiteyi biteremediyse ne zaman ve nasıl bitireceği o kişiye ait sorunlardır. fikriniz sorulmadıysa yorum belirtmeye gerek yoktur.
evliyse çocuk doğuracağı yaş, işsizse ne zaman iş bulacağı, mezuna kalmış ise sınavı ne zaman kazanacağı, üniversiteyi biteremediyse ne zaman ve nasıl bitireceği o kişiye ait sorunlardır. fikriniz sorulmadıysa yorum belirtmeye gerek yoktur.
devamını gör...