doktor kadınla evlenmek
hangi doktor olduğuna göre gidişatı değişebilen durumdur.
normalde evlilikte yapılan mesleğin değil de tarafların karakterlerinin daha önemli olduğunu düşünmeme rağmen, evleneceğiniz kadın doktorsa belli başlı zorluklarla karşılaşabileceğinizi düşünüyorum.
mesela cerrahi bölümlerin asistanı olan biri ile evlenirseniz, muhtemelen çoğu sevgiliden daha az birbirinizi görürsünüz. bayram günlerinde tatil günlerinde o nöbet tutarken, tek başınıza ne yapsam diye günü geçirirsiniz.
acilde çalışan bir pratisyen veya uzmanla evlenirseniz her ay farklı bir program ile çalışan, belli düzeni olmayan ve sinir stres katsayısı tavan yapmış bir eş ile evlenmiş olursunuz.
devlette veya özelde uzman doktor birisi ise kısmen daha rahat çalışan ama yine de işi gündelik hayatının çok büyük kısmında aklından çıkmayan biri ile evlenmiş olursunuz.
bu liste böyle gider en başta dediğim gibi ne doktoru olduğu çok şeyi değiştirir. bir aile hekimiyse mesela çoğu iş kolundan daha rahat çalışıyor ve daha az yoruluyordur.
şimdi buraya kadar karşınıza çıkacak kadın doktorun sahip olabileceği yaşam koşullarından bahsettik. efendim biraz da toplumumuzda erkeklerde gördüğümüz genel beklentilerden bahsedelim.
benim gözlemlediğim erkekler genelde eşinin daha fazla kazanmasını istemiyor, çünkü her ne kadar bunu dile getirmese de kendini evde daha üst konumda görüyor ve bunun yıkılmasını istemiyor. doktor kadın erkekten daha fazla kazanabilir bunu göz önünde bulundurmak lazım. peki bundan memnun olacak erkekler de yok mu, tabi ki var. ne güzel işte maddi yönden sıkıntı çekmem diye düşünenler de var. ama bu düşünceyle başlayıp sonra toplumun küçüklükten beri kodladığı ve hala baskı yapmaya devam ettiği düşünceler sayesinde bir süre sonra bu baskı altında ezilebiliyorlar.
ikinci bir mesele ev işleri ve çocukların bakımları. yine toplum öğretilerini çok fazla sorgulamamış çoğu erkekte, eşinden evin işleri ile ilgilenmesi, güzel yemek yapması, her yeri bal dök yala şeklinde temiz tutması, annesi babası akrabaları gelince onlara en üst seviyede hizmet göstermesi gibi beklentileri oluyor. doktor kadının ise bunları yapmaya ne vakti ne de enerjisi kalıyor. (branşın burda çok önemli olduğunu tekrar hatırlatmak isterim.) yani muhtemelen evinize yardımcı bir kadın gelip ev işlerini o yapacak. çocucuklarınıza ise bakıcılar bakacak. gerçi iki tarafın da çalıştığı çoğu durumda zaten böyle oluyor ama doktorların iş hayatının daha yorucu olduğu da su götürmez bir gerçek.
tüm bunların yanında kadın doktorların gerek eğitim hayatında gerekse iş hayatında kazandığı bazı özellikler de olabilir.
mesela kendi hemcinsleri arasında çalışma oranı düşük olduğu için ve zaten toplumda da doktorluk mesleğine karşı anlamsız bir abartma
hakim olduğu için egoları bir miktar yükselmiş oluyor bu arkadaşların. bu da evlilikte tahammül sınırını aşağı çekebilir. insanoğlu zaman zaman hatalar yapar ve bu çok doğal bir şey. ama karşınızdaki insan egolu olursa sizin bu hatalarınızı alttan almak istemez ve kendinin daha iyisine layık olduğunu düşünüp evliliğe huzursuzluk getirebilir. tabi ki bunlar benim gördüklerim sonucu yaptığım genellemeler, böyle olmayan kadın doktorlar da var ve onları tenzih ederim.
major cerrahi bölümlerinde olan kadınlarda ise zannediyorum ortamın sertliğine karşı geliştirilen bir kalkan olarak aşırı bir huysuzluk ve çemkirmeye yatkınlık oluşuyor. dün akşam eve gelince çıkardığınız çorabınızı koltuğun kenarında unuttunuz diye sabah sert bir fırça ile uyanabilirsiniz. yine böyle olmayanları tenzih ederim.
aslında her branş için ayrı ayrı yazılabilecek bir konu. çünkü bir biyokimya uzmanı veya aile hekimi ile bir kadın doğum uzmanı arasında dağlar kadar fark olur.(mecaz zannediyorsunuz ama deği,gerçekten dağlar kadar fark var) ama genel olarak ortalamanın daha üstünde efor vermeniz gereken bir evlilik olacağı aşikar. eğer siz de doktorsanız bir kez daha düşünmenizi, doktor değilseniz iki kez daha düşünmenizi tavsiye ederim.
yazıyı şunu söyleyerek bitirmek istiyorum. eğer birinin kalbini sevmişseniz, onun mesleğinin ırkının dış görünüşünün hiç bir önemi kalmaz. bu hayatta risk almaya değecek tek şey sevginin peşinden koşmaktır. keşke yapsaydım lafı, keşke yapmasaydımdan her zaman daha çok ukte bırakır.
normalde evlilikte yapılan mesleğin değil de tarafların karakterlerinin daha önemli olduğunu düşünmeme rağmen, evleneceğiniz kadın doktorsa belli başlı zorluklarla karşılaşabileceğinizi düşünüyorum.
mesela cerrahi bölümlerin asistanı olan biri ile evlenirseniz, muhtemelen çoğu sevgiliden daha az birbirinizi görürsünüz. bayram günlerinde tatil günlerinde o nöbet tutarken, tek başınıza ne yapsam diye günü geçirirsiniz.
acilde çalışan bir pratisyen veya uzmanla evlenirseniz her ay farklı bir program ile çalışan, belli düzeni olmayan ve sinir stres katsayısı tavan yapmış bir eş ile evlenmiş olursunuz.
devlette veya özelde uzman doktor birisi ise kısmen daha rahat çalışan ama yine de işi gündelik hayatının çok büyük kısmında aklından çıkmayan biri ile evlenmiş olursunuz.
bu liste böyle gider en başta dediğim gibi ne doktoru olduğu çok şeyi değiştirir. bir aile hekimiyse mesela çoğu iş kolundan daha rahat çalışıyor ve daha az yoruluyordur.
şimdi buraya kadar karşınıza çıkacak kadın doktorun sahip olabileceği yaşam koşullarından bahsettik. efendim biraz da toplumumuzda erkeklerde gördüğümüz genel beklentilerden bahsedelim.
benim gözlemlediğim erkekler genelde eşinin daha fazla kazanmasını istemiyor, çünkü her ne kadar bunu dile getirmese de kendini evde daha üst konumda görüyor ve bunun yıkılmasını istemiyor. doktor kadın erkekten daha fazla kazanabilir bunu göz önünde bulundurmak lazım. peki bundan memnun olacak erkekler de yok mu, tabi ki var. ne güzel işte maddi yönden sıkıntı çekmem diye düşünenler de var. ama bu düşünceyle başlayıp sonra toplumun küçüklükten beri kodladığı ve hala baskı yapmaya devam ettiği düşünceler sayesinde bir süre sonra bu baskı altında ezilebiliyorlar.
ikinci bir mesele ev işleri ve çocukların bakımları. yine toplum öğretilerini çok fazla sorgulamamış çoğu erkekte, eşinden evin işleri ile ilgilenmesi, güzel yemek yapması, her yeri bal dök yala şeklinde temiz tutması, annesi babası akrabaları gelince onlara en üst seviyede hizmet göstermesi gibi beklentileri oluyor. doktor kadının ise bunları yapmaya ne vakti ne de enerjisi kalıyor. (branşın burda çok önemli olduğunu tekrar hatırlatmak isterim.) yani muhtemelen evinize yardımcı bir kadın gelip ev işlerini o yapacak. çocucuklarınıza ise bakıcılar bakacak. gerçi iki tarafın da çalıştığı çoğu durumda zaten böyle oluyor ama doktorların iş hayatının daha yorucu olduğu da su götürmez bir gerçek.
tüm bunların yanında kadın doktorların gerek eğitim hayatında gerekse iş hayatında kazandığı bazı özellikler de olabilir.
mesela kendi hemcinsleri arasında çalışma oranı düşük olduğu için ve zaten toplumda da doktorluk mesleğine karşı anlamsız bir abartma
hakim olduğu için egoları bir miktar yükselmiş oluyor bu arkadaşların. bu da evlilikte tahammül sınırını aşağı çekebilir. insanoğlu zaman zaman hatalar yapar ve bu çok doğal bir şey. ama karşınızdaki insan egolu olursa sizin bu hatalarınızı alttan almak istemez ve kendinin daha iyisine layık olduğunu düşünüp evliliğe huzursuzluk getirebilir. tabi ki bunlar benim gördüklerim sonucu yaptığım genellemeler, böyle olmayan kadın doktorlar da var ve onları tenzih ederim.
major cerrahi bölümlerinde olan kadınlarda ise zannediyorum ortamın sertliğine karşı geliştirilen bir kalkan olarak aşırı bir huysuzluk ve çemkirmeye yatkınlık oluşuyor. dün akşam eve gelince çıkardığınız çorabınızı koltuğun kenarında unuttunuz diye sabah sert bir fırça ile uyanabilirsiniz. yine böyle olmayanları tenzih ederim.
aslında her branş için ayrı ayrı yazılabilecek bir konu. çünkü bir biyokimya uzmanı veya aile hekimi ile bir kadın doğum uzmanı arasında dağlar kadar fark olur.(mecaz zannediyorsunuz ama deği,gerçekten dağlar kadar fark var) ama genel olarak ortalamanın daha üstünde efor vermeniz gereken bir evlilik olacağı aşikar. eğer siz de doktorsanız bir kez daha düşünmenizi, doktor değilseniz iki kez daha düşünmenizi tavsiye ederim.
yazıyı şunu söyleyerek bitirmek istiyorum. eğer birinin kalbini sevmişseniz, onun mesleğinin ırkının dış görünüşünün hiç bir önemi kalmaz. bu hayatta risk almaya değecek tek şey sevginin peşinden koşmaktır. keşke yapsaydım lafı, keşke yapmasaydımdan her zaman daha çok ukte bırakır.
devamını gör...
antalya limanı'nın katarlılara satılması
yakında tüm ülkeyi katakulliyle katarlılara satacaklar dedirten başlık. bir canımız bir de evimiz kaldı zaten satmadıkları.
devamını gör...
orta çağ'da yaşayacak olsan yapacağın meslek
mimar olurdum yine yeniden
devamını gör...
olmayan sebepten için sıkılması
istisnasız her pazar günü yaşadığım durum. artık bu durumu kısmetse başka bir gün yaşamak istiyorum. pazar günlerinden o kadar sıkıldım ki anlatamam.
devamını gör...
hatır-pesend
sevilen, beğenilen ve takdir gören kişi anlamında olan osmanlıca bir kelime.
devamını gör...
olgunluk belirtileri
bizden zıt düşüncedeki insanların düşüncelerine saygı duyabilmek.
devamını gör...
louis aragon
dadaizm'in öncülerinden biri olan ve sürrealizm'in temellerini atan fransız şair ve yazar. gayrimeşru bir çocuk olarak dünyaya gelen aragon, kötü ebeveynlerin büyük kırgınlıklarla beraber bazı zamanlar büyük şairleri de inşa ettiğinin yansıması gibidir. zaman zaman babasının onu istemeyişi, bu uzak ve isteksiz tutumu onun şiirlerine yansımıştır. sanat hayatına da yön veren sol görüşlerinden dolayı ikinci dünya savaşı yıllarında faşizm'e karşı büyük bir tutku ile direnmiştir ve bu süreçte okurken insanın kanının akışını dahi hızlandıran eserler ortaya koymuştur. aragon'un şiirleri; aşk, direniş, başkaldırı, politika ve tutku üzerineydi ama yalnızca şiir yazmadı, onlarca kısa hikaye ve roman yazmıştır ve aynı zamanda uzun yıllar gazetede (l'humanité) denemeler yayımladığını da eklemek gerek.
aragon söz konusu olduğunda; o öldüğünde günleri bile saymayı bıraktığı ve bir çok şiirini adadığı elsa triolet'i anmamak olmaz. 40'lı yıllarda elsa ile evlenen aragon şiirlerinde elsa'dan sık sık bahseder ve zaten bilinen bir gerçek ki aragon elsa'yı daima ilham perisi olarak görmüş ve eserlerine bunu yansıtmaktan da çekinmemiştir.
"ne çok kişi olmuşum yazdıklarımda" der aragon ama bana kalırsa bana baktın gözlerinle şiiri onun aslıdır. sait maden çevirisi ile;
--- alıntı ---
bana baktın gözlerinle
bana baktın gözlerinle ıssız ufka dek
anılardan yıkanmış gözlerinle
bana baktın saf unutuş olan gözlerinle
bana baktın üzerinden belleğin
başıboş nakaratlar üzerinden
solmuş güller üzerinden
aldanmış mutluluklar üzerinden
yürürlükten kalkmış günler üzerinden
mavi unutuş olan gözlerinle baktın bana.
bir şeyler hatırlamıyorsun olan bitenden
ve ilk defa dolaşıyorsun göğü bir baştan bir başa
o lav ve yavaşlık gözlerinle
önündedir dünya tıpkı göz kapaklarının
altında düşündüğün gibi sen onu
başlıyormuş gibi seninle senin önünde
senin rahat bakışınla bitimsizcesine genç
ben de oradayım kıskana kıskana güzelliğini
zavallı sararmış resimlerimle
sen ki yüz çeviriyorsun bunlardan
yeni çayırlar görmek için
sana söz geçmişten konuşmayacağım bir daha
bugün adımlarından başlıyor her şey
elbisenin bir kıvrımıdır bana yaşamaktan kalan
başka şeyin yeri olmadı seni buluyorum en sonunda ben
sevgilim sevgilim inanıyorum sana.
--- alıntı ---
(bkz: le paysan de paris)
(bkz: le mouvement perpétuel)
(bkz: les yeux d'elsa)
(bkz: anicet ou le panorama)
(bkz: pour un réalisme socialiste)
aragon söz konusu olduğunda; o öldüğünde günleri bile saymayı bıraktığı ve bir çok şiirini adadığı elsa triolet'i anmamak olmaz. 40'lı yıllarda elsa ile evlenen aragon şiirlerinde elsa'dan sık sık bahseder ve zaten bilinen bir gerçek ki aragon elsa'yı daima ilham perisi olarak görmüş ve eserlerine bunu yansıtmaktan da çekinmemiştir.
"ne çok kişi olmuşum yazdıklarımda" der aragon ama bana kalırsa bana baktın gözlerinle şiiri onun aslıdır. sait maden çevirisi ile;
--- alıntı ---
bana baktın gözlerinle
bana baktın gözlerinle ıssız ufka dek
anılardan yıkanmış gözlerinle
bana baktın saf unutuş olan gözlerinle
bana baktın üzerinden belleğin
başıboş nakaratlar üzerinden
solmuş güller üzerinden
aldanmış mutluluklar üzerinden
yürürlükten kalkmış günler üzerinden
mavi unutuş olan gözlerinle baktın bana.
bir şeyler hatırlamıyorsun olan bitenden
ve ilk defa dolaşıyorsun göğü bir baştan bir başa
o lav ve yavaşlık gözlerinle
önündedir dünya tıpkı göz kapaklarının
altında düşündüğün gibi sen onu
başlıyormuş gibi seninle senin önünde
senin rahat bakışınla bitimsizcesine genç
ben de oradayım kıskana kıskana güzelliğini
zavallı sararmış resimlerimle
sen ki yüz çeviriyorsun bunlardan
yeni çayırlar görmek için
sana söz geçmişten konuşmayacağım bir daha
bugün adımlarından başlıyor her şey
elbisenin bir kıvrımıdır bana yaşamaktan kalan
başka şeyin yeri olmadı seni buluyorum en sonunda ben
sevgilim sevgilim inanıyorum sana.
--- alıntı ---
(bkz: le paysan de paris)
(bkz: le mouvement perpétuel)
(bkz: les yeux d'elsa)
(bkz: anicet ou le panorama)
(bkz: pour un réalisme socialiste)
devamını gör...
yeni bir sözlük olsun derken yanlışlıkla ekşi sözlük olmak
dostlar, romalılar, vatandaşlarım; farkında mısınız bilmiyorum ama bizim sözlük baya baya olayı ekşi sözlüğe bağladı. açılan başlıklar resmen ekşi sözlüğün kopyası oldu. azıcık özgün mü olsak eyyyy yazardaşlarım.
devamını gör...
ashcan ekolü
ashcan ekolü ya da ashcan okulu olarak bilinen bu sanat akımı 1900-1915 yılları arasında new york city'de ortaya çıkmıştır.
kentsel konuları, karanlık renklerle ve hareketli fırça darbeleriyle resmetmişlerdir. ressam robert henri önderliğinde ortaya çıkan bu sanatçı grubu göçmen ve işçi sınıfı yaşamının sanatsal değerine ve elitist bir idealden ziyade gerçeği tasvir eden bir sanata inanıyordu. bu konular zamanı için devrim niteliğindeydi. resim tarzları ise 17. yüzyıl ispanyol ve hollanda sanatının gerçekçiliğinde ve ayrıca 19. yüzyıl fransız resminden etkilenmiştir. amerika birleşik devletleri'nde ashcan okulundan önce amerikan izlenimciliği, pozitif bir tutum sergiliyor ve pek de gerçekçi olmayan bir tutumla barışçıl tasvirlerin hoş ve tatlı gösterileriyle hüküm sürüyordu. ashcan okulu'ndan sonra, daha fazla sanatçı moderniteye ve karşılaştıkları şeylere kendi verdikleri gerçekçi tepkilere odaklandı. asıl başarıları olarak, insanların dinamik enerjisine odaklanarak önceki new york ressamlarının tarzını tepetaklak etmeleri gösterilir.
grubun üyeleri john sloan, everett shinn, george luks ve william glackens gibi ressamların her biri tarz olarak birbirinden çok farklıydı fakat hepsinin ortak noktası şehri gerçekçi bir şekilde yansıtlamarı ve sanat yaşam içindir görüşünü savunmalarını. ortak ekonomik ve etnik geçmişlerine rağmen, her biri şehir sahnesine benzersiz bir şekilde yaklaşmıştır ve bu da bu sanatçı grubunu daha güzel ve farklı kılmıştır.
portrait of willie gee by robert henri

hester street by george luks
both members of this club by george bellows
kentsel konuları, karanlık renklerle ve hareketli fırça darbeleriyle resmetmişlerdir. ressam robert henri önderliğinde ortaya çıkan bu sanatçı grubu göçmen ve işçi sınıfı yaşamının sanatsal değerine ve elitist bir idealden ziyade gerçeği tasvir eden bir sanata inanıyordu. bu konular zamanı için devrim niteliğindeydi. resim tarzları ise 17. yüzyıl ispanyol ve hollanda sanatının gerçekçiliğinde ve ayrıca 19. yüzyıl fransız resminden etkilenmiştir. amerika birleşik devletleri'nde ashcan okulundan önce amerikan izlenimciliği, pozitif bir tutum sergiliyor ve pek de gerçekçi olmayan bir tutumla barışçıl tasvirlerin hoş ve tatlı gösterileriyle hüküm sürüyordu. ashcan okulu'ndan sonra, daha fazla sanatçı moderniteye ve karşılaştıkları şeylere kendi verdikleri gerçekçi tepkilere odaklandı. asıl başarıları olarak, insanların dinamik enerjisine odaklanarak önceki new york ressamlarının tarzını tepetaklak etmeleri gösterilir.
grubun üyeleri john sloan, everett shinn, george luks ve william glackens gibi ressamların her biri tarz olarak birbirinden çok farklıydı fakat hepsinin ortak noktası şehri gerçekçi bir şekilde yansıtlamarı ve sanat yaşam içindir görüşünü savunmalarını. ortak ekonomik ve etnik geçmişlerine rağmen, her biri şehir sahnesine benzersiz bir şekilde yaklaşmıştır ve bu da bu sanatçı grubunu daha güzel ve farklı kılmıştır.
portrait of willie gee by robert henri

hester street by george luks
both members of this club by george bellows
devamını gör...
rte'nin biraz daha fedakarlık yapmamız gerekiyor çağrısı
fedakarlıkları toplama bürosu nerde? donumu teslim etmek istiyorum.
devamını gör...
tapınak şövalyeleri
fransız soylusu hugues de payen tatafından 1119 da 9 şövalyeden kurulmuş kudüsteki hacıları korumak için. kurulduktan 10 yıl sonra da katolik kilisesi tarafından resmi olarak tanınmış. bankacılık olaylarıyla falan hacılara kolaylık sağlamışlar.
haçlı savaşlarından sonra tarikata borcu olan fransız kralı kafirlik ve eşcinsel suçları iddiasıyla papa 5. bilmemneye baskı yapıp tarikatı 1312 de yok etmiş mal varlığına el koymuş. tarikat üyeleri yakılarak öldürülmüş. son olarak da 1314 te jacques de molay ve tarikat üyeleri kazığa bağlanarak yakılıp idam edilmiş.
birinci haçlı seferlerinden sonra birçok hacı kutsal yerlere giderken soyulup öldürüldüler. fransız soylusu ve arkadaşı godfred de bu tarikatı kuruyor. kurarken hacılara yardım amaçlı kurdukları için de kudüs kralından destek istiyolar onlar da zeytin dağında bi tapınak veriyor bunlara. finansal bir gelirleri yok tamamen bağışlara bel bağlamış halde bekliyolar.
bu durum çok uzun sürmüyo kurucu şövalyelerden birinin yeğeni bir konferansta papayla konuşup durumu anlatıyor. papa da yazdığı bir fermanla bu tarikatın vergi vermeden her yerde rahatça hareket etmesini sağlıyor. bu şekilde daha da büyüyen tarikat önemli başarılar elde ediyor. çek sistemi oluşturuyolar. mesela avrupada parayı yatıran bir hacıya şifreli bir mektup veriliyor o da kudüse gidince o kodlarla parasını ordan alabiliyor.
yaklaşık iki yy varlığını sürdümüşler.
haçlı savaşlarından sonra tarikata borcu olan fransız kralı kafirlik ve eşcinsel suçları iddiasıyla papa 5. bilmemneye baskı yapıp tarikatı 1312 de yok etmiş mal varlığına el koymuş. tarikat üyeleri yakılarak öldürülmüş. son olarak da 1314 te jacques de molay ve tarikat üyeleri kazığa bağlanarak yakılıp idam edilmiş.
birinci haçlı seferlerinden sonra birçok hacı kutsal yerlere giderken soyulup öldürüldüler. fransız soylusu ve arkadaşı godfred de bu tarikatı kuruyor. kurarken hacılara yardım amaçlı kurdukları için de kudüs kralından destek istiyolar onlar da zeytin dağında bi tapınak veriyor bunlara. finansal bir gelirleri yok tamamen bağışlara bel bağlamış halde bekliyolar.
bu durum çok uzun sürmüyo kurucu şövalyelerden birinin yeğeni bir konferansta papayla konuşup durumu anlatıyor. papa da yazdığı bir fermanla bu tarikatın vergi vermeden her yerde rahatça hareket etmesini sağlıyor. bu şekilde daha da büyüyen tarikat önemli başarılar elde ediyor. çek sistemi oluşturuyolar. mesela avrupada parayı yatıran bir hacıya şifreli bir mektup veriliyor o da kudüse gidince o kodlarla parasını ordan alabiliyor.
yaklaşık iki yy varlığını sürdümüşler.
devamını gör...
türk evlerindeki en gereksiz eşya
vitrin
devamını gör...
normal sözlük ana dilde başlık açma kısıtlaması
cool story ise komik değil, değilse hiç komik değil. yallah arabistan'a göç o vakit dostum. napacaz senin yazdığını translate mi edecez %99 türkçe olan sözlükte ki türkçen maaşallah çatır çatır. trollediğini düşünüyorum ama gene de cevap verdim.
devamını gör...
30 yaşını geçmiş ama hala sözlükte yazan insan
30 yaş üstünün tüm hayatını sanal yaşadığını zanneden toy, tecrübesiz, muhtemelen en fazla 2-3 kere oy kullanmış yazar beyanları barındıran başlıktır...
üzgünüm ufaklık, daha uzun süreler buralarda olacağız...
şimdi kuşağını beline dola da buralarda afacanlık peşinde koşarken pantolonun düşmesin...
üzgünüm ufaklık, daha uzun süreler buralarda olacağız...
şimdi kuşağını beline dola da buralarda afacanlık peşinde koşarken pantolonun düşmesin...
devamını gör...
shakespeare'in sevilen sözleri
güven, ruh gibidir terk ettiği bedene asla geri dönmez.
devamını gör...
sözlük kulüpleri
şaka kulubü olursa girerim bak ona hahaha
giricem iki espri okuyup, kahkaha atıp çıkmak istiyorum
böyle gün arasında, iyi gelir , gülücük.
giricem iki espri okuyup, kahkaha atıp çıkmak istiyorum
böyle gün arasında, iyi gelir , gülücük.
devamını gör...
kibar insanı zayıf görmek
belli bir seviyeye ulaşamamış olmakla birlikte kendinden bihaber yaşayan ahmaklara özgü bir tavırdır kanımca .
devamını gör...
gün boyu uykusuz olmak ama gece olunca hiç uykunun olmaması
an itibariyle yaşadığım. sabah gözümü açtığımdan beri sanki hiç uyumamışım gibi uykum vardı. gün boyu sersem gibi gezdim. hatta telefonda kardeşimle konuşurken cümlenin yarısında içim uykuya geçti, cümlemi tamamlayamadım. dalga konusu da oldum haliyle. gündüz uyuyamam, yine de denedim olmadı. bir akşam olsa da yatıp uyusam dedim. şimdi olmuş gecenin yarısı, ben sanki 10 saatlik uykudan yeni uyanmış gibi zımba gibiyim. bir gram uykum yok. normalde yavaştan uykuya geçiş saatim olmasına rağmen hem de. sinir oldum kendime.
devamını gör...
artık güzel başlıkların açılmaması
"o güzel başlıklar o güzel atlara binip çekip gittiler."
devamını gör...
freud diye bir şey yoktur
sen beni öpersen belki de ben fransız olurum
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.
- senegalliler dahil değil
sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin
- yoksa seni rahatsız mı ettim?
sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
elbette gayet rasyoneldir attan atlamak
- freud diye bir şey yoktur.
sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.
- haydi iç de çay koyayım.
ah muhsin ünlü
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.
- senegalliler dahil değil
sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin
- yoksa seni rahatsız mı ettim?
sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
elbette gayet rasyoneldir attan atlamak
- freud diye bir şey yoktur.
sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.
- haydi iç de çay koyayım.
ah muhsin ünlü
devamını gör...