alt üst soy bilgisindeki tuhaf isimler
(bkz: döndü durmaz): anneannemin annesinin babaannesiymiş.
devamını gör...
dil bilincine sahip olmak
montaigne'in dil bilinci hakkındaki şu kanaati altın değerindedir:
"sözün akışını bozup güzel cümleler aramaktansa güzel cümleleri bozup sözümün akışına uydurmayı daha doğru bulurum. biz sözün ardından koşmamalıyız, söz bizim ardımızdan koşmalı, işimize yaramalı. söylediğimiz şeyler sözlerimizi almalı ve dinleyenin kafasını öyle doldurmalı ki artık kelimeleri unutamasın. ister kâğıt üstünde olsun ister ağızdan; benim sevdiğim konuşma düpedüz, içten gelen, lezzetli, şiirli, sıkı ve kısa kesen bir konuşmadır. güç olsun, zararı yok; ama sıkıcı olmasın; süsten, özentiden kaçsın, düzensiz, gelişigüzel ve korkmadan yürüsün. dinleyen, her yediği lokmayı tadına vararak yesin. konuşma, sueton’un, julius, caesar’ın konuşması için dediği gibi, askerce olsun; ama ukalaca, avukatça, vaizce olmasın.
söylev sanatı, insanı söyleyeceğinden uzaklaştırıp kendi yoluna çeker. gösterişin herkesten başka türlü giyinmek, gülünç kılıklara girmek nasıl pısırıklık, korkaklıksa; konuşmada bilinmedik kelimeler, duyulmadık cümleler aramak da bir okullu çocuk çabasıdır. ah, keşke paris’te sebze çarşısında kullanılan kelimelerle konuşabilsem!"
dil sürekli gelişen bir yapıdır ve temel özelliklerini koruyarak gelişir. bir takım dil uzmanları dili korumak için kurallar koymak ve yasaklar getirmek gerektiğine inanırlar. onlar okullarda edindikleri tartışma götürür bilgilerin ve nedense hiç eskimeyen yazım kılavuzlarının verdiği güvenceyle dili düzeltmeye kalkarlar. koymak istedikleri ya da savundukları kurallar genelde dilin mantığına aykırıdır. bütün bu çabalar dile iyilik de kötülük de getirmez: dil bildiğini okur.
dil toplumun duygusal ve düşünsel özelliklerine göre oluşur, sürekli dönüşen yaşam koşullarına göre kendini her an yeniden kurar. bir başka deyişle dili sürekli olarak halkın kendisi yaratır. dili yaratanlar (tıpkı yukarıda montaigne'nin pazarcı esnafından bahsettiği gibi) simitçiler, börekçiler, ayakkabıcılar, eskiciler, nineler, dedeler, çocuklardır. bunlar genelde dilin ne olup ne olmadığını düşünme gereği duymayan kimselerdir. toplumsal ve iktisadi dönüşümlere uygun olarak dilde ortaya çıkan yeniliklerde büyük payları olduğunu düşünmezler. onların yaratıcılıkları gündelik yaşamın gereklerinden kaynaklanır. anadilin güzellikleri, özellikle o güzelliklerin pırıl pırıl yansıdığı deyimler, söyleyişler, eğretilemeler ve daha birçok şey, halkın eşsiz zekâsının ürünüdür. anadilde bir ulusun kültürü yansır: anadil kültürün yuvasıdır. bu yuvada kendini yeterince yetiştirmeyen kişi, toplumun ve daha ötede insanlığın değerlerine ulaşamaz. anadilinin anlamını yeterince kavramamış kimselerin kültür planında, bilimde, felsefede, sanatta etkin ve verimli çabalar ortaya koymaları, kalıcı ürünler vermeleri olası değildir.
halkın yarattığı dil bir yanıyla bir hammaddedir. bu hammaddeyi üst düzey kültür adamları işlerler inceltilirler ve geliştirirler. tabanda dilin ve kültürün temelini kuran insanlar varsa tavanda da bu dili ve kültürü yetkinleştirecek bilgeler olacaktır. tabanda kendiliğinden ve tavanda özenle yaratılmakta olan dili toplumun dil konusunda duyarlı görünen ama dil bilinci taşımayan belli bir kesimi kötü kullanır. dili kötü kullananların başında kendilerini dil uzmanı sananlar vardır. birilerinin kötü kullanması dile zarar vermez, ona belli koşullarda yeni anlatım olanakları bile katabilir. kısacası dili bozmaya kimsenin gücü yetmez.
batı’da ulusların ortaya çıkması ve ulusal dillerin gelişmesi genelde xvıı. yüzyılı önceleyen birkaç yüzyılda oldu. xvıı. yüzyılda artık uluslar ve ulusal diller vardı. bizde bu dönüşüm üç yüzyıl sonra yani xx. yüzyılda gerçekleşti. ulusal diller gelişirken çok karmaşık görünümler ortaya koydular. dili zapturapt altına almak gerekmez miydi? dilin denetlenmesinden yana olanlar dilden sorumlu yarı resmi kurumlar tasarladılar ve bazen de kurdular. örneğin fransa’da ulusal dil çeşitli lehçelerin bir araya gelmesiyle oluşuyor ve içinden çıkılmaz görünen bir yapı gösteriyordu. dilin oturması için üst düzeyde çaba gösterenlerin başında saray şairi malherbe vardır. fransız dilinin ona ve benzerlerine çok şey borçlu olduğu bilinir. ancak devlet bu işe el atmakta gecikmemiştir: dilin doğal yoldan kendini arındırmasını beklemektense tepeden inme kararlarla dili düzenlemek daha doğru olacağı kanaatine varmıştır. kardinal richelieu’nün buyruğuyla 1635’te kurulan fransız akademisi dili arındırıyorum derken dondurmuştur. devlet gölge etmeseydi belki fransız dili daha erken ve daha sağlıklı gelişecekti.
sorun alaylı dilcilerin sandığı gibi hangi harfleri büyük yazalım ya da nereye virgül koyalım ya da iki nokta ayıp oluyor onun yerine noktalı virgül kullanalım sorunu değildir. bu, dili eğilip bükülür ve üstünde gönül rahatlığıyla oynanabilir bir madde gibi görme rahatlığını ele alalım demek değildir. ancak öncelikle dili sevmek ve dilin tadına varmak gerekir. dil bilincine ulaşmadan dilci oyunu oynamak insanı gülünç eder. dil, her koşulda halk tarafından yeniden yaratılmaktadır. bir başka deyişle yaşam geliştikçe dil de gelişir. bunu anlayalım ve kabul edelim.
"sözün akışını bozup güzel cümleler aramaktansa güzel cümleleri bozup sözümün akışına uydurmayı daha doğru bulurum. biz sözün ardından koşmamalıyız, söz bizim ardımızdan koşmalı, işimize yaramalı. söylediğimiz şeyler sözlerimizi almalı ve dinleyenin kafasını öyle doldurmalı ki artık kelimeleri unutamasın. ister kâğıt üstünde olsun ister ağızdan; benim sevdiğim konuşma düpedüz, içten gelen, lezzetli, şiirli, sıkı ve kısa kesen bir konuşmadır. güç olsun, zararı yok; ama sıkıcı olmasın; süsten, özentiden kaçsın, düzensiz, gelişigüzel ve korkmadan yürüsün. dinleyen, her yediği lokmayı tadına vararak yesin. konuşma, sueton’un, julius, caesar’ın konuşması için dediği gibi, askerce olsun; ama ukalaca, avukatça, vaizce olmasın.
söylev sanatı, insanı söyleyeceğinden uzaklaştırıp kendi yoluna çeker. gösterişin herkesten başka türlü giyinmek, gülünç kılıklara girmek nasıl pısırıklık, korkaklıksa; konuşmada bilinmedik kelimeler, duyulmadık cümleler aramak da bir okullu çocuk çabasıdır. ah, keşke paris’te sebze çarşısında kullanılan kelimelerle konuşabilsem!"
dil sürekli gelişen bir yapıdır ve temel özelliklerini koruyarak gelişir. bir takım dil uzmanları dili korumak için kurallar koymak ve yasaklar getirmek gerektiğine inanırlar. onlar okullarda edindikleri tartışma götürür bilgilerin ve nedense hiç eskimeyen yazım kılavuzlarının verdiği güvenceyle dili düzeltmeye kalkarlar. koymak istedikleri ya da savundukları kurallar genelde dilin mantığına aykırıdır. bütün bu çabalar dile iyilik de kötülük de getirmez: dil bildiğini okur.
dil toplumun duygusal ve düşünsel özelliklerine göre oluşur, sürekli dönüşen yaşam koşullarına göre kendini her an yeniden kurar. bir başka deyişle dili sürekli olarak halkın kendisi yaratır. dili yaratanlar (tıpkı yukarıda montaigne'nin pazarcı esnafından bahsettiği gibi) simitçiler, börekçiler, ayakkabıcılar, eskiciler, nineler, dedeler, çocuklardır. bunlar genelde dilin ne olup ne olmadığını düşünme gereği duymayan kimselerdir. toplumsal ve iktisadi dönüşümlere uygun olarak dilde ortaya çıkan yeniliklerde büyük payları olduğunu düşünmezler. onların yaratıcılıkları gündelik yaşamın gereklerinden kaynaklanır. anadilin güzellikleri, özellikle o güzelliklerin pırıl pırıl yansıdığı deyimler, söyleyişler, eğretilemeler ve daha birçok şey, halkın eşsiz zekâsının ürünüdür. anadilde bir ulusun kültürü yansır: anadil kültürün yuvasıdır. bu yuvada kendini yeterince yetiştirmeyen kişi, toplumun ve daha ötede insanlığın değerlerine ulaşamaz. anadilinin anlamını yeterince kavramamış kimselerin kültür planında, bilimde, felsefede, sanatta etkin ve verimli çabalar ortaya koymaları, kalıcı ürünler vermeleri olası değildir.
halkın yarattığı dil bir yanıyla bir hammaddedir. bu hammaddeyi üst düzey kültür adamları işlerler inceltilirler ve geliştirirler. tabanda dilin ve kültürün temelini kuran insanlar varsa tavanda da bu dili ve kültürü yetkinleştirecek bilgeler olacaktır. tabanda kendiliğinden ve tavanda özenle yaratılmakta olan dili toplumun dil konusunda duyarlı görünen ama dil bilinci taşımayan belli bir kesimi kötü kullanır. dili kötü kullananların başında kendilerini dil uzmanı sananlar vardır. birilerinin kötü kullanması dile zarar vermez, ona belli koşullarda yeni anlatım olanakları bile katabilir. kısacası dili bozmaya kimsenin gücü yetmez.
batı’da ulusların ortaya çıkması ve ulusal dillerin gelişmesi genelde xvıı. yüzyılı önceleyen birkaç yüzyılda oldu. xvıı. yüzyılda artık uluslar ve ulusal diller vardı. bizde bu dönüşüm üç yüzyıl sonra yani xx. yüzyılda gerçekleşti. ulusal diller gelişirken çok karmaşık görünümler ortaya koydular. dili zapturapt altına almak gerekmez miydi? dilin denetlenmesinden yana olanlar dilden sorumlu yarı resmi kurumlar tasarladılar ve bazen de kurdular. örneğin fransa’da ulusal dil çeşitli lehçelerin bir araya gelmesiyle oluşuyor ve içinden çıkılmaz görünen bir yapı gösteriyordu. dilin oturması için üst düzeyde çaba gösterenlerin başında saray şairi malherbe vardır. fransız dilinin ona ve benzerlerine çok şey borçlu olduğu bilinir. ancak devlet bu işe el atmakta gecikmemiştir: dilin doğal yoldan kendini arındırmasını beklemektense tepeden inme kararlarla dili düzenlemek daha doğru olacağı kanaatine varmıştır. kardinal richelieu’nün buyruğuyla 1635’te kurulan fransız akademisi dili arındırıyorum derken dondurmuştur. devlet gölge etmeseydi belki fransız dili daha erken ve daha sağlıklı gelişecekti.
sorun alaylı dilcilerin sandığı gibi hangi harfleri büyük yazalım ya da nereye virgül koyalım ya da iki nokta ayıp oluyor onun yerine noktalı virgül kullanalım sorunu değildir. bu, dili eğilip bükülür ve üstünde gönül rahatlığıyla oynanabilir bir madde gibi görme rahatlığını ele alalım demek değildir. ancak öncelikle dili sevmek ve dilin tadına varmak gerekir. dil bilincine ulaşmadan dilci oyunu oynamak insanı gülünç eder. dil, her koşulda halk tarafından yeniden yaratılmaktadır. bir başka deyişle yaşam geliştikçe dil de gelişir. bunu anlayalım ve kabul edelim.
devamını gör...
hastası olunan sözler
toprağa basınca bir rahatlama gelir. hele bir de içine girsem kim bilir nece rahatlarım
devamını gör...
sanat ve devrim
alman, romantik beste yazarı richard wagner’in 1849 yılında yazdığı uzun deneme.
wagner, 1849 yılındaki dresden devriminde bakuninci anarşistleri desteklediği için almanya’dan sürgün edilmiş ve bu denemeyi paris’te yazıp yayınlamıştır.
wagner, 1848 devrimleri‘ni sanata zarar verdiğini iddia ederek eleştiren sanatçıları eleştirmektedir. wagner’e göre sanat endüstriyel bir hale gelmiş; sanatçıdan çok satıcı olan sanatçıların elinde, para kazanmak için bir enstrümana dönüşmüştür. burjuvazi ise parası sayesinde bu endüstrinin efendisi olmuştur.
wagner’e göre günümüz toplumunda gerçek bir sanat eseri yaratmak mümkün değildir çünkü toplum, sanatı sanat olarak değil, bir eğlence olarak görmektedir. wagner, sanatı eski şanına kavuşturmanın tek yolunun ise devrim olduğunu savunur. lakin sanatsal bir devrim yeterli değildir. gerçek sanat, sosyal devrimin omuzlarında yükselecektir.
wagneryen devrim, medeniyeti reddeder ve insanın, doğaya dönmesi gerektiğini savunur. ancak bu “doğaya dönüş” bir ilkelleşme değil, gelişimdir. wagner, proletaryayı kölelikten kurtarıp bütün üretimi makinelere devrederek toplumu yaratıcı olmayan bir iş yapmaktan kurtaracaktır. böylece insan, yaratıcı özüne geri dönecek ve zamanını, gerçek sanat eserini yaratmaya ayırabilecektir.
wagner’in devrim fikri çok ütopist olarak yargılansa da, 20. yüzyıldaki komünist sanatçıları derinden etkilemiştir. özellikle de sovyetler birliği’nde.
wagner, 1849 yılındaki dresden devriminde bakuninci anarşistleri desteklediği için almanya’dan sürgün edilmiş ve bu denemeyi paris’te yazıp yayınlamıştır.
wagner, 1848 devrimleri‘ni sanata zarar verdiğini iddia ederek eleştiren sanatçıları eleştirmektedir. wagner’e göre sanat endüstriyel bir hale gelmiş; sanatçıdan çok satıcı olan sanatçıların elinde, para kazanmak için bir enstrümana dönüşmüştür. burjuvazi ise parası sayesinde bu endüstrinin efendisi olmuştur.
wagner’e göre günümüz toplumunda gerçek bir sanat eseri yaratmak mümkün değildir çünkü toplum, sanatı sanat olarak değil, bir eğlence olarak görmektedir. wagner, sanatı eski şanına kavuşturmanın tek yolunun ise devrim olduğunu savunur. lakin sanatsal bir devrim yeterli değildir. gerçek sanat, sosyal devrimin omuzlarında yükselecektir.
wagneryen devrim, medeniyeti reddeder ve insanın, doğaya dönmesi gerektiğini savunur. ancak bu “doğaya dönüş” bir ilkelleşme değil, gelişimdir. wagner, proletaryayı kölelikten kurtarıp bütün üretimi makinelere devrederek toplumu yaratıcı olmayan bir iş yapmaktan kurtaracaktır. böylece insan, yaratıcı özüne geri dönecek ve zamanını, gerçek sanat eserini yaratmaya ayırabilecektir.
wagner’in devrim fikri çok ütopist olarak yargılansa da, 20. yüzyıldaki komünist sanatçıları derinden etkilemiştir. özellikle de sovyetler birliği’nde.
devamını gör...
evli çiftlerin itici davranışları
ortak bir kararla düğünsüz derneksiz yaptık nikâhımızı. bir kaç yıl sonra da boncuk gözlü bir yavrumuz oldu. fotoğrafını hiç bir yerde paylaşmadık ki ikimiz de sosyal medya kullanmayı sevmiyoruz. kendimize de birbirimize de zaman ayırmayı biliriz. ne ev için ne eşya için ne de maddi manevi her hangi bir konu için üzmedik birbirimizi. sevgiyi paylaştığımız gibi yaşamın tüm yükünü de paylaşarak yaşlanmak bizim tercihimizdi. öyle de yapıyoruz. biz diyen çiftleri itici bulanlar olmuş. bunca bütünleşmişken biz değil de ne denir ki. yapmacık gösteriş budalası tipler evli bekar farketmeksizin zaten itici, yani evlenince katmerleniyorlar sadece.
devamını gör...
normal sözlük'ün adeta chp'nin arka bahçesi olması
ya her yere de şu parti adlarını karıştırmayın ya yemin ederim bıktım artık. konuşacaksanız da dalgasına konuşun
takılalım diye geldim yine cehape akepe adları dönüyor. taraftar dayıların çocuğu falan mısınız kahveden mi öğrendiniz şu her yere parti adı sokmayı?
bakın siyaset demiyorum parti diyorum. sabaha kadar siyaset konuşalım, tartışalım (us ve bilgi yolu ile) ama şu parti mevzusunu görmekten gına geldi size gelmemiş anlaşılan
takılalım diye geldim yine cehape akepe adları dönüyor. taraftar dayıların çocuğu falan mısınız kahveden mi öğrendiniz şu her yere parti adı sokmayı?
bakın siyaset demiyorum parti diyorum. sabaha kadar siyaset konuşalım, tartışalım (us ve bilgi yolu ile) ama şu parti mevzusunu görmekten gına geldi size gelmemiş anlaşılan
devamını gör...
hayattan soğutan durumlar
metroya binenlerin metrodan inenlere öncelik vermediğini gördüğüm an
yürüyen merdiven sırasına girmeden soldan gelip öne geçildiği an
kitabın ıslanması, baskısında hata olması, sayfasının kıvrılması
teşekkürler, kolay gelsin, iyi akşamlar, günaydın dediğimde cevap alamadığım an
yürüyen merdivenlerde solda bekleme yapılması
şu an aklıma gelmeyen bir çok şeyle beraber genel olarak yazılı olmayan toplumsal kurallara uyulmadığı herhangi bir an
yürüyen merdiven sırasına girmeden soldan gelip öne geçildiği an
kitabın ıslanması, baskısında hata olması, sayfasının kıvrılması
teşekkürler, kolay gelsin, iyi akşamlar, günaydın dediğimde cevap alamadığım an
yürüyen merdivenlerde solda bekleme yapılması
şu an aklıma gelmeyen bir çok şeyle beraber genel olarak yazılı olmayan toplumsal kurallara uyulmadığı herhangi bir an
devamını gör...
big bang teorisi
1931 yılında fizikçi georges lemaitre tarafından ortaya atılmış teoridir.
teorinin temel düşüncesi, genişlemeye devam eden evrenin geçmişteki belirli bir zamanda sıcak ve yoğun bir başlangıç durumundan itibaren genişlemiş olduğudur.
teoriye göre evrenin ilk zamanlarında, günümüz aksine madde değil, ışınım baskındı.
birçok tartışmaya sebep olmuş teori farklı bilim adamlarının sunduğu katkılarla geliştirilip, yeni eklemeler yapılmış var olan düşüncelerden farklı tezler ortaya konmuştur.
fakat bazı bilim adamları bu teoriye karşı çıktı sabit durum teorisi adlı teoriyi big bang'e karşı savundular.
bu teoriye göre ise genişleyen evrende madde yağunluğunun sabit kalmasının sebebi, evrende kendiliğinden madde yaratılmasıydı.
fakat bu teori amerikalı astronomların kaza eseri kozmik mikrodalga arka plan ışınımı 'nı keşfetmesiyle big bang teorisine yenik düştü.
teorinin temel düşüncesi, genişlemeye devam eden evrenin geçmişteki belirli bir zamanda sıcak ve yoğun bir başlangıç durumundan itibaren genişlemiş olduğudur.
teoriye göre evrenin ilk zamanlarında, günümüz aksine madde değil, ışınım baskındı.
birçok tartışmaya sebep olmuş teori farklı bilim adamlarının sunduğu katkılarla geliştirilip, yeni eklemeler yapılmış var olan düşüncelerden farklı tezler ortaya konmuştur.
fakat bazı bilim adamları bu teoriye karşı çıktı sabit durum teorisi adlı teoriyi big bang'e karşı savundular.
bu teoriye göre ise genişleyen evrende madde yağunluğunun sabit kalmasının sebebi, evrende kendiliğinden madde yaratılmasıydı.
fakat bu teori amerikalı astronomların kaza eseri kozmik mikrodalga arka plan ışınımı 'nı keşfetmesiyle big bang teorisine yenik düştü.
devamını gör...
aile içi siyasi görüş farklılığı
bir dedem ateist, diğer dedem cihad hocası. bir amcam komünizmden defalarca içeri alınmış, babam milli görüşçü. ablam sosyalist, abim ülkücü. annem mezheplere inanmıyor, annanem şafiî. ne zaman aile toplantısı olsa, "acaba birbirlerini öldürecekler mi?" diye merakla bekliyorum. çok gergin ve sıkıntılı bir ortam. böyle bir ailede büyümenin tek ve en iyi yanı ise kişisel görüşlerinizi savunmayı öğrenebilmenizdir. tabii bu kargaşanın tarafı olmak istemezseniz de apolitiğin allah'ı olursunuz.
devamını gör...
ferahlık hissi veren kokular
limon kolonyasına aittir. alıp götürür insanı.
devamını gör...
unutulmayan aşk-ı memnu replikleri
tabi siz anneleri tarafından size emanet edilen çocuklara her bakımdan yetersiz gördüğünüz bir kadının annelik etmesine şiddetle karşısınız ama.
devamını gör...
e-kitap arşivleri
- psikoloji kitapları;
yadi.sk/d/M00781ZQ34tb5B
- biyografi kitapları;
yadi.sk/d/tGnyjLQD-oTRJA
- kişisel gelişim kitapları;
yadi.sk/d/uo0Q8j-jurqaVA
- çocuk gelişim kitapları;
yadi.sk/d/DHJZHaygvXMMm
- 9 gb’lık sesli kitaplar:
yadi.sk/d/J7KJqIbwX55cxA
- yerli ve yabancı polisiye romanları arşivi:
yadi.sk/d/Gd4jH-Er3MLpc6
- felsefe arşivi :
yadi.sk/d/DDd3mgEV_NQsJQ
- mitoloji kitapları:
yadi.sk/d/5kiBYNcj5WVLsQ
- fransızca dinleme için kaynak linki:
yadi.sk/d/dFxxoriviyBi6
- iletişim yayınları:
disk.yandex.com.tr/d/U6rd0N...
- yaklaşık 88 gb’lık dev arşiv
yadi.sk/d/i7l49ii0lLLuuQ
her türden 18.875 pdf, epub ve mobi kitap:
yadi.sk/d/jR3xjRO23BRFEz
alıntı.
yadi.sk/d/M00781ZQ34tb5B
- biyografi kitapları;
yadi.sk/d/tGnyjLQD-oTRJA
- kişisel gelişim kitapları;
yadi.sk/d/uo0Q8j-jurqaVA
- çocuk gelişim kitapları;
yadi.sk/d/DHJZHaygvXMMm
- 9 gb’lık sesli kitaplar:
yadi.sk/d/J7KJqIbwX55cxA
- yerli ve yabancı polisiye romanları arşivi:
yadi.sk/d/Gd4jH-Er3MLpc6
- felsefe arşivi :
yadi.sk/d/DDd3mgEV_NQsJQ
- mitoloji kitapları:
yadi.sk/d/5kiBYNcj5WVLsQ
- fransızca dinleme için kaynak linki:
yadi.sk/d/dFxxoriviyBi6
- iletişim yayınları:
disk.yandex.com.tr/d/U6rd0N...
- yaklaşık 88 gb’lık dev arşiv
yadi.sk/d/i7l49ii0lLLuuQ
her türden 18.875 pdf, epub ve mobi kitap:
yadi.sk/d/jR3xjRO23BRFEz
alıntı.
devamını gör...
dile takılan şarkı sözleri
ben görünürken kaybolanim..
devamını gör...
don't trust anybody who doesn't like led zeppelin
bir jack white özlü sözü.
dibine kadar katıldığım, ''i can't date with him, he doesn't like led zeppelin'' ve ''i can't have sex with you, you don't listen to led zeppelin'' versiyonlarını görünce gülümseten önermedir. dövmesini falan mı yaptırsam lan?
led zeppelin seviniz.
dibine kadar katıldığım, ''i can't date with him, he doesn't like led zeppelin'' ve ''i can't have sex with you, you don't listen to led zeppelin'' versiyonlarını görünce gülümseten önermedir. dövmesini falan mı yaptırsam lan?
led zeppelin seviniz.
devamını gör...
piç
devamını gör...
çankaya
izmir’in kurtuluşundan sonra tanıştığı ve son zamanlarına kadar atatürk’ün yanından ayrılmayan falih rıfkı atay’ın, atatürk hakkında yazdığı anılarını toparladığı ve kitap haline getirdiği anılarından oluşan eseridir. ilk bakışta kalınlığı göz korkutan cinstendir.
devamını gör...
yanlış anlamayın dilenci değilim
sadece biraz karma puan isteyecektim diye devam edebilecek sözdür. malum kafa store ateş pahası*.
devamını gör...


