zor olandır.
devamını gör...

a.b.d'de, "islam milleti" adlı cemaati kuran kişidir. sadece siyahların müslüman olabileceğini, beyazların hepsinin şeytan olduğunu ve siyahların ayrı bir devlet kurmasını savunuyordu. malcolm x hapisteyken, islamı bu gruptan duymuştu.
devamını gör...

sabahın yedisinde delinin dürtmesi ile uyandım. mutfakta ki raftan bardak almak için uzandığımda bardağın yere düşüp, tuz buz olması ile kendime geldim.bardağa kızdım.rafa kızdım.hırsımı alamadım kendime kızdım. sonra giyinip dışarı çıktım.yolda misket oynayan çocukların misketlerini bozdum.arabanın yanında uyuyan köpeği uyandırdım. hala hırsımı alamayıp önümde yürüyen
adamı bir adımda geçtim.ben kazandım. tabii adam yarış yaptığımızı bilmediği için, biraz hile yapmış oldum. saat kaç oldu hala hırsımı alamadım.
devamını gör...

üst edit: yazarken insana uzun gibi gelmiyor yazı ama bitip de geriye bakınca görüyorum ne çok yazdığımı. bu kadar uzun yazıların yeri değil belki burası ama maksat bilgi vermek olunca kendimi tutamıyorum. kusura bakmayınız baylar bayanlar!

gezegenimizin kendi ekseni etrafında dönerken sahip olduğu hız.

son günlerde bu hız, bir artışla gündeme geldi. bunun ne anlama gelebileceğine de değineceğim yazının sonunda.

konuya geçmeden önce küçük bir bilgi eklemek isterim. dünya'nın güneş sistemi içerisindeki 2 ayrı hızından bahsedebiliriz. bunlardan biri ekseni etrafında dönerken sahip olduğu, diğeri de güneş etrafında dolanırken sahip olduğu hız. bu iki kavram birbirinden "dönmek" ve "dolanmak" olarak ayrılır. başlığı uzatmamak adına eksen kelimesini işin içine katmadım ama dönüş dediğimizde anlaşılması gereken şey, kendi ekseni etrafında dönmek; güneş etrafında dolanmak değil.

bundan başka, galaksideki hızımız da var ama bu yazının konusu değil.

***

eğer tam kuzey kutup noktasından uzaya yükselip aşağıya, dünyaya bakabilseydiniz, onun saat yönünün tersinde, batıdan doğuya doğru döndüğünü görürdünüz. astronomide buna prograt yönde dönmek de deriz. bu hareketin hızı, ekvatorda yaklaşık olarak saatte 1670 kilometre. kutuplara doğru gidildikçe bu sayı azalır ve tam kutuplarda, yani 0 noktalarında açısal hız da 0 olur.

bahsi geçen 1670 km/s sabit bir sayı değil. uzaydaki her şey gibi, sistemimiz de sürekli bir değişim içerisinde ve dünya oluştuğu günden bu yana dönüş hızının bir kısmını kaybetmiş durumda. bunda başlıca neden, ay'ın yılda 3,8 cm kadar uzaklaşıyor oluşu ve dünyada oluşturduğu gelgit etkileri. eldeki verilerle yapılan hesaplamalara göre milyonlarca yıl önce 1 günün 23,5 saat sürdüğünü tahmin ediyoruz.

ayrıca çok büyük depremlerin, eriyen buzulların ve benzer doğal afetlerin de dönüş hızımızı etkilediğini biliyoruz.

bu şekilde devam ederse çok ama çok uzak bir gelecekte dünya'nın tamamen duracağını hatta belki de ters yöne doğru dönmeye başlayacağını da söyleyebiliriz.

***

sabit olmayan hızımız nedeniyle, tıpkı artık yıl kavramına benzer bir kavramımız daha var: artık saniye.

atom saati adı verilen hassas saatler bize, dönüş hızımızın milisaniye mertebesinde değişime sahip olabileceğini gösterdi.

1 milisaniye = 0,001 saniye

meydana gelen bu değişimler, tıpkı yıllara eklenen artık yıl olayında olduğu gibi saatlerimize ekleniyor ve biz yine 1 günü 24 saat olarak yaşıyoruz. artık saniyeler bugüne dek, yavaşlamadan kaynaklı olarak hep pozitifti. belirli zamanlarda yıllara eklememizi gerektiren bir sayı...

popsci'den alıntı. yazının yazıldığı yıl 2017:

--- alıntı ---

dünya’nın dönüş hızı azalmaya başladığından dolayı eklenmeye devam eden ekstra saniyeler rastgele yıllara değil, belirli yıllara ekleniyor; bunun nedeniyse güneş zamanıyla aynı hizada kalabilmek. bahsi geçen dönüş hızı bir saniyeye tekabül edecek oranlarda azalmamaya başladığından beri fazladan saniyelerin her sene veya düzenli aralıklarla eklenme zorunluluğu ortadan kalkmış durumda. utc ve güneş zamanı arasında oluşan farkın 0.9 saniyenin üstüne çıkma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığımızda uluslararası dünya rotasyon ve referans sistemi (ıers) bu durumu saptıyor ve bahsedilen ekstra saniyeler bu uyarılar sayesinde ekleniyor. bu yıl eklenen saniyeyi saymazsak ıers, günümüze kadar 26 artık saniyeyi garip ve demode bir sistem aracılığıyla eklemiş durumda.

--- alıntı ---

***

geçenlerde yayımlanan bir araştırma, dünya'nın dönüş hızının yıllardır bilindiği gibi azalmayı bırakıp ufak bir artışa geçtiğini gösterdi. bu da ortaya negatif bir "artık" saniye durumu çıkarmış oldu. yani her zaman yapılan işlemin tersini yapmamızı gerektirecek.

***

dönüşümüz hızlanmaya devam ederse ne olur?

bu şekilde küçük artışlarla devam ettiği sürece hemen hemen hiçbir şey. en azından kısa vadede...

***

eğer aksine, hız bir anda, yüksek miktarlarda artarsa bu biraz daha karışık işlere yol açar.

öncelikle uydular bundan etkilenir çünkü bunların bazıları dünya ile eşzamanlı olarak dolanıyor çevremizde. bunu bozarsak, iletişim alanında kesintiler olur. gezegenin sahip olduğu merkezkaç kuvveti değişir, eğer çok büyük bir hızlanma söz konusu ise biyolojik saatlerimiz buna adapte olmakta zorlanır. jet akımı dediğimiz olaylarda sıkıntılar çıkar, mesela kasırgalar çok hızlı döneceğinden daha enerjik ve yıkıcı olur. kıyılar, hatta iç kesimler özellikle de ekvator yakınındakiler sular altında kalır. son derece büyük depremler ortaya çıkar.

sonuç olarak hızda dalgalanmalar olağan şeylerdir ve bu nedenle de en azından şu an endişelenmenizi gerektirecek bir durum yok.
devamını gör...

mirkelamın tavla şarkısını açıyorsunuz son ses..sonra pulları zarları sallıyorsunuz.
devamını gör...

gözümüzün yollarda kaldığı başlık düşünüyorum*

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

"umutsuzluğa kapılıp başınız önde yürürseniz güneş ensenizi karartır"demek.
yani umutsuzluğa kapılmıyor ve başımızı dik tutarak yürüyoruz .
devamını gör...

milliyetçi, atatürkçü ve vatansever biri olsanız dahi ekonomik şartların ve bir takım olumsuzlukların insanı getirdiği noktadır.
devamını gör...

bahtsız bedevi şansı..mümkünse çöl'e falan çıkmasın hiç...
devamını gör...

ross geller'ın şevkle ve aşkla yaptığı mesleği.
phoebe buffay onu kızdırmak için evrim teorisine inanmadığını söyleyerek damarına basar ve olaylar gelişir. esasında phoebe gerçekten de evrime inanmaz ve ross bunu dert edinir. günlerce onu ikna etmeye çalışsa da başaramaz. sonuç olarak phoebe onu çıldırtır. ilgili bölümü ara ara açıp izlerim işine aşık bir paleontolog böyle mi oluyormuş diyerekten izlerim.
devamını gör...

efes antik kentinde bulunan ve efes genelevinin (aşk evi) reklamının yer aldığı panodur.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

devamını gör...

chuck palahniuk'un yazdığı yeraltı edebiyatı'nın en iyi örneklerinden olan muhteşem kitap. tabi ki filmi çekildikten sonra çok daha geniş kitlelere ulaştı ve kült hale geldi ama kitabın yeri bende her zaman çok daha önemli. açıkçası insanın kendine yabancılaşması, topluma yabancılaşması, makineleştirilmesi gibi konuları çok iyi işlemiş bir kitap. kesinlikle temelinde albert camus'nun yabancılaşma üzerine yazıları ve felsefesi mevcut. ve de aynı zamanda jean-paul sartre'ın bulantı kitabını okuduğumuzda da baş karakter jack'inbir bulantı içinde olduğunu anlayabiliyoruz. aslında diğer karakterler de öyle. örneğin marla. kesinlikle hem kendine hem topluma yabancılaşmış, yaşama amacı olmayan, hayatı anlamsız bulan bir karakter. jack ise marla'ya göre farklı görünse de hissiyat açısından aynı yerdeler. jack işi gücü olan, beyaz yakalı, orta sınıf, ikea'dan koltuklarla evini döşemiş, sürekli uçakla yurt dışı seyahatleri yapan bir tip. ancak o da en az marla kadar kendine ve topluma yabancılaşmış. hayatı anlamsız. modern toplumda hiç bir yaşama amacı olmayan bir tip. konformizmin dibine kadar batmış. asla otantik yaşayamayan bir karakter. her şeyi var gibi görünüyor ama mutsuz. işte o zaman ortaya bir başkası çıkıyor. jack'in zıddı bir tip. tyler durden. bu jack'in içinde sakladığı, hep olmak istediği ama olamadığı gölgesidir. jack'in tam tersi, hayatta yapmak istediği her şeyi yapan, otantik yaşayan, mahalle baskısı, toplum baskısı nedir hiç umursamayan biri. dark pessenger. bunu jung'ta görüyoruz.

carl jung’un analitik psikolojisine göre, gölge arketipi kişiliğinizin “karanlık tarafını” temsil eder. kendinizin en ilkel kısmını sakladığınız ruhsal bir alem dünyasıdır. bencillik, bastırılmış içgüdüler ve bilinçli zihninizin reddettiği “yetkisiz” benlik. bu, varlığınızın en derin girintilerine gömülmüş olan bölümdür
.
aslında olan biten jack ve tyler aynı kişiler. bir tür çoklu kişilik. yani disosiyasyon.
ve işte tyler jack'i hep olmak istediği ama kismeye bahsetmemesi gereken dövüş kulübüne götürür. filim merkezinde bu kulüp var gibi görünse de kitabın da filmin de felsefesi bahsettiğim konulardır. muhteşemdir.
devamını gör...

daha bu sene izlemiş olduğum ve kendime sürekli 'nasıl ve neden bu kadar geç kaldın' diye sorup durduğum dizi. çok sıkıldığım, sürekli evde ve genellikle yalnız olduğum bir dönemde bana ilaç gibi gelmişti. fakat dizinin bir yerden sonra girdiği depresif hava, o dönemde beni de benzer bir ruh haline sokmuştu.


buffy'nin annesinin öldüğü 'the body' bölümü bu açıdan muazzam bir bölümdü. çok büyük bir dramı hiç ajitasyon yapmadan, seyirciye hadi ağlayın ne duruyorsunuz akıtın o lanet olası sümüklerinizi diye göze parmak bir anlatım sergilemeden anlatıp bir de sizin içinize taş gibi oturuyorlar. siz de buffy'le birlikte acıyla yüzleşmeye çalışıyorsunuz, siz de joyce'un öldüğüne inanmıyorsunuz. bölüm boyunca bu bir büyü, halüsinasyon, rüya çıksın, giles gözlüklerini silip olayı çözsün joyce geri dönsün diye bekliyorsunuz. ama geri dönmüyor. hem de öyle vampir ısırığıyla, iblis pençesiyle vs. değil beyin kanamasından ölüyor joyce. onca fantastik zımbırtının içinde tüm gerçekliğiyle ölüm çarpıyor yüzünüze. buz gibi.


bana aynı hissi veren -tam bölümleri hatırlamıyorum- bir iki an daha vardı:


buffy ölümden dönüyor. eski neşeli, gamsız, boş boğaz halinden eser kalmamış. herkes cehennemin en dibinde işkencelere maruz kaldığı için (bkz: sam'e bizzat lucifer tarafından işkence edilmesi) (bkz: dean'in cehennemde sgklı işkenceci olarak çalışması) (bkz: spoiler içinde spoiler) böyle olduğunu düşünüyor. spike geliyor yanına, onun çektiği acıları hayal edemeyeceğinden ama acı çekmenin ne olduğunu bildiğinden bahsediyor. o anda buffy benim kalbimi paramparça eden ve günlerce dalıp dalıp uzaklara gitmeme sebep olan şeyler söylüyor (tam cümleleri hatırlamıyorum affola, aklımda kaldığınca aktaracağım): cenneteydim. yani sanırım cennetti. bir sonsuzlukta ve huzur içindeydim. iyi olduğunuzu ve sizi kurtardığımı biliyordum. aklım sevdiklerimde kalmamıştı. bu dünyayla ilgili her şey benim uzağımdaydı ve umrumda değildi. huzurlu ve tamamlanmış hissediyordum. sonra birisi beni oradan çekip aldı ve toprağın altında uyandım.

buffy'i cenneten çekip alıyorlar ve boktan bir hayatın içine atıyorlar. o tamamlanmışlık hissini, bu dünyayla işinin bittiği hissini elinden alıp, onu belirsizlik denizinin içine fırlatıyorlar. buffy geri döndüğünde bir borç batağıyla ve ilgi isteyen salak bir kardeşle uğraşmak zorunda kalıyor. kötü olduğundan emin olduğu bir adama duyduğu arzu yüzünden kendisinde bir şeylerin bozuk olduğunu düşünüyor. kendisinden nefret ediyor. okulunu bırakıp geleceği olmayan bir işe giriyor. tam bu sıralar riley çıkıp geliyor, evlenmiş ve mutlu şekilde. bu karşılaşmadan sonra buffy'nin spike'ın yanına gidip 'beni sevdiği söyle' demesi, cevaba inanmadığı halde çaresizce bunu duymak istemesi çok kalp kırıcı.


dizide karakter gelişimlerini izlemek gerçekten çok keyifli ve bu gelişimler çok güzel işlenmiş. 2021 yılında böyle bir madeni henüz keşfetmemiş başka kerizler varsa onları hızla google'a buffy 1. sezon 1. bölüm izle yazmaya davet ediyorum. ya da 'parası neyse veririm lan' diyorsanız tamozon krime'dan da izleyebilirsiniz. (paralar yatmadan marka söylemiyoruz. biz bu taktikleri geekyapardan öğrendik.)
devamını gör...

hüzünle hayır diye cevaplıyorum. 10 yıllık laptopumla ders veriyorum, elim kolum olduğu için bozulup beni yarı yolda bırakmasın diye kendisine çok iyi davranıyorum.
devamını gör...

(bkz: dakika bir gol bir)
devamını gör...

farkındalığımızı arttırmak amacıyla yapılan 4 dakikalık kısa film üzerinden bile prim yapma çabasına giren mağazaların alçaklığıdır. bu üreticilerin amacı daha fazla yayılsın, daha çok insan görsün, hayat hayvanlar için daha yaşanılabilir yer olsun filan değil. eğer öyle olsaydı saçma sapan, basit, ucuz tasarımlarını 69,99₺‘den satmazlardı.

www.gittigidiyor.com/giyim-...
devamını gör...

merhabalar
mehmet pişkin ben
16 ekim 2014 sabah saatlerindeyiz
doğrudan konuya gireyim
bu bir intihar mektubu
bu sabah yaşam defterimi kapatıyorum
bana ayrılan sürenin sonuna geldik..buradan
devamını gör...

nazım hikmet'in "bana mutluluğun resmini yapabilir misin abidin?" sorusuna bir şiir ile cevap vermiş çok yönlü bir insan.

kokusu buram buram tüten
limanda simit satan çocuklar
martıların telaşı bambaşka
işçiler gözler yolunu.
inebilseydin o vapurdan
ayağında varna’nın tozu
yüreğinde ince bir sızı.
mavi gözlerinde yanıp tutuşan
hasretle kucaklayabilseydim
seninle, bir daha.
davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
bağrımıza bassaydık seni nazım,
yapardım mutluluğun resmini

başında delikanlı şapkan,
kolların sıvalı, kavgaya hazır
bahriyeli adımlarla düşüp yola
gidebilseydik meserret kahvesine,
ilk karşılaştığımız yere
ve bir acı kahvemi içseydin.
anlatsaydık
o günlerden, geçmişten, gelecekten,
ne günler biterdi,
ne geceler…
dinerdi tüm acılar seninle
bir düş olurdu ayrılığımız, anılarda kalan.
ve dolaşsaydık türkiye’yi
bir baştan bir başa.
yattığımız yerler müze olmuş,
sürgün şehirler cennet.

işte o zaman nazım,
yapardım mutluluğun resmini
buna da ne tuval yeterdi;
ne boya…
devamını gör...

ben, keyfim ve kahyası
devamını gör...

şarkılarla sıkıcı geçen bir akşama resmen renk katan bir yayın daha. yatağımda uzanmış bazı şeyleri sorgularken hani böyle bir anda modunuz değişir ve durduk yere iyi hissedersiniz ya öyle işte.
haluk levent ise bana hep ablamı hatırlatır. ablam bir zamanlar hayranıydı kendisinin. yatıp kalkıp onu dinleyen ablam 10 yaşlarındayken onun eğlenceli bir konserine katılıyor. haluk levent bu konser bitiminde denize atlayan ilk 3 kişiyle yemek yiyeceğini söylüyor. ablam durur mu başlıyor denize doğru koşmaya. annem son anda yakalamış kolundan. hala anlatıp güler annem bacak kadar boyuna bakmadan atlayacak bir de sıpa diye.
belki ablamla özdeşleştirdiğimdendir şimdi yayında sesini duyunca kendimi bu kadar iyi hissetmem.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim