küçük bir tezgahınız varsa yemek yapmayla uğraşırken sürekli elinizin bir şeylere çarpması, tencerenin tavanın düşmesi, ya da yağ sıçraması olabilir.
devamını gör...

son zamanlarda çok fazla bok demeye başladım, yazılarıma da yansıyor bok. en tatlı boklar, tabiki bebek olunca başlar.

hala bebeğimi görünce, ne ara baba oldum lan ben hissiyle çalkalanıyorum. 8 aylık dişleri yeni filizlenmiş bir oğlum var. biraz sinir bozucu snob bi tip. şaklabanlık etmedikçe ilgisini çekemiyorum. sadece teatral soytarılıklarla ilgileniyor. her zaman aptal bir köpek taklidi yapamıyorum. bir şey anlıyormuş gibi nesneleri parmaklarıyla inceleyip, önemli bebek işleri yaparken ne kadar seslensemde dönüp bakmaz. bilerek umursamaz davranır çoğu zaman. hiç sevmediğim bir hareket, babanım lan ben senin, bok bezlerini ve mamanı tedarik işiyle ilgilenen bir ayakçı değilim.

her neyse biraz büyüyünce arkamdan ağlayacağına olan inancım tam. gelelim bok dansına, bebek kakalayınca evde bok alarmı verilir. bezi, pudrası, alt değiştirme zımbırtıları, ıslak mendiller, temiz kıyafetler, (bok bezden sızar ve elbiseleri boka bulanır) kirli bez ve mendiller için poşet, ılık su vs. bok seremonisi için her şey hazırdır. altını açıp bezi çıkardığımızda rahatlayan bebek yerinde durmaz ve kıçındaki bokla dans etmeye başlar bir yandan onu tutup bir yandan temizlemek gerçekten zordur. elinizden bir kaçarsa her şeye bok bulaştırabilir. bok dansını engellemenin bir yolu yok ama bulaştırmamanın tek yolu, tek elle iki ayaktan tutup sallanan popoyu havada tutmaktır. yaşamın bokla fazla haşır neşir olunan bu kısmıyla karşılaşmaya hazır değildim ama insan hayatında her şeye yer açabiliyor bir şekilde.
devamını gör...

bir idam mahkumunun ölümü beklediği hücresinden çıkıp idam edileceği noktaya gidişi esnasında değer mahkumlara bu idamın duyurulması için yapılan bir uyarı ve tehdit niteliğindeki sözdür.

bunu birçok filmde izledik aslında. iki gardiyanın arasında kelepçelerle yürüyen idam mahkumu. en önde bir başka kıdemli gardiyan “dead man walking” diye bağırmakta. mahkum bazen soğukkanlı bazen korkudan ayaklarını sürümekte.

çok merak ettiğim bir duygu durumu bu. düşünsenize siz artık ölmüş bir adamsınız. ve bu yüksek sesle herkese duyurulmakta. vicdansız ve de insafsız schrödinger’in kedisinin farklı bir versiyonu haline gelmişsiniz. hem kanlı canlı yürümektesiniz hem de diğer insanlar için çoktan ölüsünüz.

o arada, o yürüyüş esnasında, o geçen zaman diliminde ne hisseder insan? ölü bir adam olarak yürümek insanı ne kadar zorlar? ne kadar zor bir andır yaşanılan!

aslında ben biraz biliyorum bu durumu. uzun bir dönem ölü bir adam olarak yürüdüm. hiçbir his olmuyor insanın içinde sadece yürüyüşe ve yürüyüşün sonunda sizi bekleyen ölüme odaklanıyorsunuz.

o zaman kenara çekilen mahkumlar, ölü adam yürüyor!
devamını gör...

bir başkasını ahlaksızlık ya da namussuzlukla suçlamak gerçekten ağır bir suçlamadır. ve %100 eminim ki bu suçlamayı psikolojik açıdan sağlıklı biri yapamaz. ahlak bekçilerinin kişiliklerinde, gelişim aşamalarında muhakkak bir takılıp kalma ya da aksama vardır.

gelelim cinsiyet eşitsizliği ve ataerki düşünce yapısıyla dolu olan ülkemize. yani yargılayıcılık ve ahlaksallaştırmada master yapmış toplumumuza. aile içine veya romantik ilişkilere bakacak olursak, birinin bir diğerini aldatması ''namussuzluk'' olarak adlandırılıyor, peki, bunu tek bir cinsiyete yükleyeceğinizi kim söyledi? kadın namussuz oluyor da erkek neden görmezden geliniyor? namusun cinsiyeti mi var? ya da bizi ne ilgilendiriyor?

size bir sır vereyim, hani o kadın öldürülünce namussuzmuş zaten diyen tipler var ya, ya da sırf kıyafetinden dolayı yargılayanlar, hah işte onlar kendilerini ahlak konusunda yüksek bir yere koyup vicdan rahatlatmak için, kendi aşağılık komplekslerinin altını doldurmak için bu triplere giriyor. kendisi yoldan geçen çocuklara pislik düşünceleriyle bakarken namussuz olmuyor, ama başkasına namussuz deme hakkını kendinde görebiliyor. ba ba ba.

dönelim romantik ilişki ve aile içine, kadın da olsa erkek de olsa, ortada bir sadakatsizlik suçu varsa (ya da olmasa bile karşı tarafı aşağılayacak hakkı kendinizde buluyorsanız) çiftlerin yapması gereken tek şey yollarını ayırmaktır. sonsuza kadar birlikte olmak için dünyaya gelmediniz, birbirinize sahip değilsiniz. şu yol ayrımını öğrenin artık. freud, seçimimiz olmadığını çünkü kişiliğimizin geçmiş tecrübelerimizle (yetiştirilme biçimi, aile içi konum) şekillendiğini söylerken adler, şu anki kim olduğumuzdan sorumlu olduğumuzu söyler. eğer düşünme yetisine ve iradeye sahipsek şu anki benliğimizden ve davranışlarımızdan sorumluyuz. öyle davranın.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

zümrüdü anka kuşu, bilgi ağacının dallarında yaşar ve akıllara gelebilecek her şeyi bilir. öyle ki, bütün kuşlar ona inanır, başları sıkıştıkça simurg’un kendilerine yardım edeceğini, onları hep zor durumlardan kurtaracağını düşünürler.
zümrüdü anka kuşu öleceğini hissettiği zaman kendisine ağacın kuru dallarından bir yuva yapar ve hiçbir zaman ne olduğu anlaşılmayan bir yapışkanla yuvayı sıvar, yuvanın içinde ölümü bekler. ta ki güneş bütün görkemiyle ortaya çıkıp, kuru dalları yakıncaya kadar… simurg oluşturduğu yuvada yanarak ölür ve küllerinden yeniden doğar.

anlamı derin bir mahlas keşke benim aklıma daha önce gelseydide ben alsaydım diye ufak bir kıskançlık duyuyorum.aslında hayranlık duyuyorum ismine.bu kuş'u bize hatırlatıp içimizde varlığını hissettiren yazara teşekkür ediyorum. uzun zamandır sessiz sedasız takipleşiriz kendisiyle arada beğenilerimizle selamlar göndeririz.sanmasın benim onu unuttuğumu zira küllerinden doğanların her zaman ayrı bir yeri vardır bende.gizli bölmesindeki varlığını her zaman hissederim. hep burada olup yazman dileğiyle...
devamını gör...

naçizane bir kaç şeyin altını çizmek istiyorum; zira yardım işleri ciddi işlerdir. öyle geçiştirilecek, üzerine iki çift kelam edilip, yaparız, ederiz, hallederiz naraları atılacak mevzular değildir. bu sebeple de bu meselelere hak ettiği ciddiyette yaklaşmak gerekir. bu tarz bir başlık açıp haydi kolları sıvayın demek bu işin ciddiyeti ile örtüşmez.

evvela bir yardım işine girişeceksiniz madem, öncelikle hangi kurumun, kuruluşun, derneğin ya da okulun buna ihtiyacı var, onu tespit edersiniz. bu tespiti yapmadan gelsin fikirler gitsin zikirler tadında meseleye girilmez. ikinci olarak somut ihtiyaç nedir onun altını çizeceksiniz ve bunu belgelendireceksiniz. peki yeterli mi? değil! bunu bir platform üzerinden yapmak istiyorsunuz madem elimizdeki platform kafa sözlük. yönetimle iletişime geçeceksiniz. ihtiyacın gerçek ve zaruri olduğuna yönetimi ikna edeceksiniz ki, üyelerine bu yardımı yapmak konusunda çağrıda bulunabilsinler. bu kısmı da hallettiniz. bitti mi? hayır! başlığı siz açmayacaksınız. bu yardımın kurumsal ve kolektif bir yapıyı haiz olduğunu üyelerin görmesi için yönetim açacak. tüm bunlar olduktan sonra insanlar mevcut manzarayı görecek ve ona göre tavır belirleyerek bu işin içinde yer alıp almak istemediklerine karar verecekler.

bakınız yardım mevzuları sohbet mevzuları haline dönüşürse, fikir üretelim adı altında ucu açık ve tamamlanamayacak diyalogların basitliğine indirgenirse işin hiçbir esprisi kalmaz. inandırıcılığını yitirir. sonuca ulaşmamış bu tarz başlıkları gören insanlar, siz ne kadar iyi niyetli olsanız da fikirsel ve vicdani açıdan kendinizi rahatlatmaya çalıştığınızı düşünürler ve sonrası için olaylara şüphe ile yaklaşırlar.

bu işlerin somutlaştığı bir kaç örnek var. onları şuraya iliştireyim.

(bkz: kafa sözlük köy okuluna kitap yardımı etkinliği)
(bkz: kitap yardımımızın ulaşması)
(bkz: kafa sözlük - yedikule hayvan barınağı yardım kampanyası)
(bkz: kafa sözlük - yedikule hayvan barınağı yardımlarının ulaşması)

içinde bulunduğunuz, yazdığınız, çizdiğiniz platformu da biraz tanımaya çalışmanızda fayda var. zira üye olmanızın ertesinde burası nasıl bir yermiş acaba diye düşünmeden mevzulara balıklama dalmanız da ciddiyetiniz üzerinde kuşkular uyandırır. benden söylemesi.

hülasa; tüm bunlara dikkat ederseniz, niyetiniz de samimi ise amacınıza ulaşırsınız. aksi taktirde başlığınızın ''penguenlere yardım edelim''. ''kutup ayılarına destek olalım'' ya da ''dodo kuşlarını yeniden canlandıralım'' tarzında açılabilecek başlıklardan -sonuç alma odaklı olmak noktasında- hiçbir farkı kalmaz.

darılma, gücenme olmasın rica ederim. mevzu ciddi olduğu için önemli yerlerin altını çizme gereği duydum. * *
devamını gör...

aşırı karbonhidrat tüketiminden kaynaklanan durum. bununla birlikte başka nedenleri de var (hareketsiz yaşam tarzı, uzun süreli steroid ilaç kullanımı, cushing, pcos, genetik yatkınlık vs gibi) ama bu entryde sadece karbonhidrat (şeker) üzerinde duracağız.

çok fazla karbonhidrat tüketir (başta şeker olmak üzere ekmek, makarna, patates, nişastalı gıdalar, çikolata, hamur işleri vs) ve bunu yakamazsanız vücuttaki mekanizma şöyle oluyor:

1. beslenmeyle birlikte anormal miktarda şeker kana giriş yapar.
2. normalin üzerindeki şeker pankreası uyarır, insülin salgılanır. fazla şeker olduğu için fazla insülin üretilir.
3. insülin, çekirdeği (bkz: nukleus) olan bütün hücrelere bağlanıp "kanda fazla şeker var, bunu içine al ve yak" meşazı verir.
4. meşazı alan hücreler glut4 diye bir reseptörü hücre yüzeyine çıkartarak kandan şeker çekmeye başlar. çok fazla insülin bu meşazı ilettiği için çok şeker tüketilir, kan şekeri düşer. şöyle ki
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
5. düşen kan şekerini dengelemek için glukagon üretilip kana verilir. karaciğerdeki şeker depoları yıkılmaya, kana şeker beslemesi yapılmaya başlanır.

kaslar ve karaciğer vücutta şeker depolayabilen yegane yerdir (yağlarda da teknik olarak depolanır ama yağa dönüşüp de depo edildiği için o sayılmaz) . hem kas hem karaciğer bunu glikojen olarak depolar, adipositler yağ olarak depolar. konversiyon zor iş, uğraş, kayıp vs demek. niye uğraştırıyoruz vücudu. hele hele yağdan şekere tekrar konversiyon rezalet iş. bir ufacık not: karaciğer dışında kimse kana glukozu (şekeri) geri salamaz.
6. bu denge bir artar bir düşer derken zar zor dengelenir (çünkü normal bir durum değildir. anormal miktarda olan her şey böyle dengeleme problemleri oluşturur. league of legends'taki şampiyonların ilk çıktıklarındaki gibi (u: swh) o da böyle ki
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
7. bu durum böyle çok uzun süre devam ederse hücrelerdeki glut4 isyan eder, "başlarım senin yiyeceğin hamburgere de yanına içeceğin cola zeroya da" der, yüzeye çıkmaz, hücreler kandaki şekeri sindirmemeye başlar (aha grev).
8. vücut daha fazla insülin yollar, bir süre sonra insülinin üretildiği yer olan pankreas da isyana katılır, üretmiyorum ulan diyerek insülin iyice azalır.
9. kan şekeri mütemadiyen yüksek seyretmeye başlar, bu da bir takım riskleri beraberinde getirir.

riskli durumlar

1. kan şekerinin fazlalığı damar içine fazla su çeker. fazla su osmotik basıncı artırır. damar çeperlerine basınç yapar hipertansiyon. bu da aorta yırtılmasına (aort diseksiyonu) kadar varabilecek saçma sapan durumlara sebep olabilir.
2. kana fazla su çekilmesi demek, damarda dolaşan kan miktarının fazla olması demek. bu da kalbin işini zorlaştıran bir durum. daha fazla kan pompalamak için kalp büyüyebilir kardiyak hipertrofi. biz bu 2 maddeye kalp damar hastalığı yapar diyelim. araya da damar sertliği ateroskleroz ekleyelim
3. diyabetle doğrudan ilişkilidir. fazla karbonhidratı yakamazsak yağa dönüşür, iç organların etraflarında (viseral) ve deri altında (subkutan) depolanır. böyle devam ederseniz evinize doktor nowzaradan gelir, mürsel'den sonra ülkemizi bir amerikan programında daha temsil edebiliriz.
4. insülin aslında saçtan tırnağa büyüme sinyali olarak görev alır (bkz: insulin-like growth factor). yukarıda anlattığım mekanizmayı çok fazla kullanırsanız şekeri kullanan hücreler gereksiz yere bölünüp yeni yeni hücreler oluşturur. her hücre bölünmesi risktir. teknik kısmına bu yazıda girmeyeyim ama risk yani, o kadarı bilseniz yeter. devam ederseniz kansere kadar gider.

"siz en iyisi kelle paça yiyin " - buyucu karatay
devamını gör...

mezar taşında vasiyeti üzerine "üzerimde yıdızlı gök ve içimde ahlak yasası" yazan filozof. bunlar kant felsefesinin hayatı açıklamak bakımından en çok değer verdiği iki unsuru simgeler.

kendisini anmışken ödev ahlakından bahsetmemek olmaz. ödev; yapmayı, yerine getirmeyi kendi isteğimizle üstlendiğimiz, sorumluluğunu üzerimize aldığımız bir buyruktur. ona göre evrensel ahlak yasası mümkündür. fakat böyle bir yasa doğa yasası gibi olanı değil, olması gerekeni içeren bir yapıda olmasıyla mümkündür. bu yasa bizim içimizde var olan iradeyle gerçekleşir. bu, otonomidir. otonomi “yasası kendi içinde olmaktır.” ki bununla birlikte özgürlük ortaya çıkar. yani insan kendi ahlak yasasını kendi belirler. ödev ahlakına örnek vermek gerekirse trafik polisinin olduğu bir yerde, kırmızı ışık yanınca duran araba sürücüsü, trafik polisi olmadığı zaman da hatta gecenin ortasında, etrafta hiç kimse yokken bile ödev ahlakının gereği olarak kırmızı ışıkta durabilmelidir.

kendisi hakkında daha uzun bir yazı paylaşmak isterdim ancak felsefesine fazla hakim değilim.
devamını gör...

ateizm tanrı fikrine, tanrılara, dinlere, ruhsal varlıklara ve metafizik inançlara inanmayı reddeden bir düşünce akımıdır. ateistler, ilahi bir gücün evreni yoktan var ettiği ve tüm yaratıkların üzerinde mutlak denetimi olduğu fikrini kabul etmezler. ateistlere göre, dinlerin varlığı, dini temellendirme gibi dini konular ateizmin tartışma konusu değildir. çünkü onlar için dinle ilgili her şey metafiziktir.

yaygın bir kullanımla ateistler, tanrı tanımaz veya tanrıyı inkâr eden kişi olarak adlandırılmayı kabul etmezler. çünkü onlar için tanrı yoktur ve olmayan bir tanrının inkâr edilmesi yanlış bir ifadedir.

ateistler, tanrı inancını ve şu anki semavi dinlerin teist görüşünü kabul etmezler. ama bu durum tanrının var olmadığına inanmak değildir. bunun yerine tanrının var olduğuna inanmamak şeklinde özetlenebilir. buradaki ayrım ateizm bir inanç olmadığı için önemlidir.

ateizm, tanrının var olmadığını kanıtlama yükümlülüğünde de değildir. çünkü zaten ateistlere göre tanrı kavramları, dinlere, toplumlara hatta kişilere göre çok değişkendir. aynı dine mensup kişilerde bile oldukça farklı görüşler ve fikir ayrılıkları mevcut iken ortaya kapsamlı bir kanıt sunulması olanaksızdır.
devamını gör...

taşa alerjiniz var ve bunu biliyoruz.
devamını gör...

“kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim.
canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim.
bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim.
gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.
her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.
düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.
ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim.
sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim.
tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden “sen” olduğun için vazgeçtim.
bencil olduğun için vazgeçtim.
bunlardan sadece bir tanesi senden vazgecmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi.
ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım.
bu yüzden ben de senden vazgeçtim.”

frida kahlo
devamını gör...

davet etmediğin birini yanında getirmesi kadar sinir bozucu bir davranış daha var mı bilmiyorum.
devamını gör...

bu başlığı görünce hayallerimi gözden geçirdim ve şu kanaate vardım : çok fazla mesafe var yaşamak istediğim hayat ile şu anda yaşadığım hayatım arasında.

ama bu beni üzmedi aksine bir şok etkisiyle kendime gelmemi sağladı.

düşündüm taşındım. her iki tarafı da tarttım ve yaşamak istediğim hayat ağır bastı.

işte bu!

bu harika bir haber!

imkanlarımız düşündüm. annem babam hayatta, bana destek oluyorlar; benim başarılı olmamı istiyorlar. ama en önemlisi;

gençliğim var! evet gençliğim var!

başaracağım!

yaşamak istediğim hayata ulaşacağım!

elbet ileridedir yaşanacak günlerin en güzelleri diyor nazım usta.

o güzel günlere ulaşacağım!

ve şu cümleyi söyleyeceğim :

buralara tırnağımla kazıyarak geldim, çok yoruldum, çok çalıştım ama başardım!

ben bu güzel yaşamı hakettim!
devamını gör...

yazarların ruh halini yansıtan renkleri gösteren başlık.

mavi.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

(bkz: aysel git başımdan)
devamını gör...

hemen en sevdiğim bkz ile entryme giriş yapıyorum:

(bkz: vay anam vay neler dönmüş serhat ya)

cidden neler oluyor böyle yahu bir an için elf gözlerim halis mi görüyor, bu yazılanlar bu kaos gerçek olamaz diye kuşkuya düştüm. resmen şansa yaşıyoruz...

allahtan yalnızca kaliteli içerik paylaşan sevdiğim yazarlarla iletişim halindeyiz. kenardan kendilerince tanımlar girmeye devam ediyorlar zaten. takip sekmeme bakılırsa kuşlar, cıvıltılar sükunet var, akışa ya da gündeme geçince mahşer yeri. tc sınırları içerisine hapsedilmiş işviçre gibiler canlarım...

10milyonuncu kere yazılmış ama eklemeden edemeyeceğim; sözlük iletişimi sözlükte kalmalı fazlası zarar, yapman guzum.
devamını gör...

19 mayıs atatürk’ü anma gençlik ve spor bayramımız kutlu olsun !
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bir genç olarak ruhumda ne zaman umutsuzluk tutuşsa tüm samimiyetimle söylüyorum atamın sayısız gençlere seslenişlerini sözlerini açar okurum çünkü atatürk yaptıkları bugün tek tek yıkılsa bıraktıkları karalansa da bu vatan için mücadele ruhuyla dolu bir lider. samsun'a çıkalı 1 ay olmadan istanbul'a geri çağrıldı! 2 ay dolmadan görevden alındı! 1 yıl sonra vahdettin tarafından hakkında ölüm fermanı çıkarıldı! ama o asla vazgeçmedi. bugün atatürk'ün doğum günüm dediği gün bugün gençlere armağan ettiği ve kurtuluş mücadelesinin o genç yaşında doğduğu gün. 19 mayıs 1919 ülken yorgun düşmüşken sen uzun bir yola çıktın. ve millet, kalan son takatiyle yanında yürüdü.
"ey yükselen yeni nesil! istikbal sizsiniz. cumhuriyeti biz kurduk, onu ila ve idame edecek sizsiniz."
"her şeye rağmen muhakkak bir nura doğru yürümekteyiz. bende bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız aziz memleket ve milletim hakkındaki payansız muhabbetim değil; bugünün karanlıkları, ahlaksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ziya serpmeğe ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdendir."
"sizler, yani yeni nesil türkiye'nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni takip edecekseniz. ben bu akşam buraya yalnız bunu size anlatmak için gelmiş bulunuyorum. dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir."
"gençler, cesaretimizi takviye ve idâme eden sizsiniz. siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık meziyetlerinin, vatan muhabbetinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsâli olacaksınız."
devamını gör...

güzel başlayan yavaş ilerleyen detaylı olarak konuların işlendiği üçüncü sezona kadar sıkan fakat final sezonunda bu düşünceniz için sizi pişman eden temel olarak kimyanın hayatımızda nerede kullanılacağını gösteren amerikan yapımı dizidir lisede en az bir kere hocam bu normal hayatımızda ne işe yarayacak dediyseniz izlemeniz tavsiye edilir.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim