elbette duyulmaz. zaten her soylem bir dusunceyi ifade etmez, edemez. bazi soylemler dusunceden mutevellit sacilan bir zehir gibidir. iste bu turdeki soylemlere bilhassa duyulmaz.

ama(!) savunulan dusunceden soyut olarak ve hatta ifade eden sahisdan bile soyutlayarak saygi duymasak dahi "saygiyla" karsilik vermek zannimca zorundayiz. kime karsili bu zorunluluk derseniz kendimize karsilik diyebilirim...

toplumumuzda nedense "saygi duymak" ile "saygili olmak" arasindaki o ince cizgi biraz karistiriliyor gibi.
saygi duymak icin dusunceyi/eylemi kismen onaylamak ya da kendi ahlaki kurallarimiz icerisinde kabul edilebilmemiz gerekmektedir.
ama saygili olmak icin gereken en onemli etken (hatta bence tek etken) kisinin sadece kendine duydugu oz saygisidir. bu karsimizdaki bireyden, icinde bulunulan olaydan bile ayridir. muhattabimizin etkisine karsilik verilecek tepki, tamamiyla bizim kendi terbiyemiz ve sahip oldugumuz oz, hakiki saygiyla baglantili kisacasi. yani degil dusunceye, degil bireye; once kendi öz saygimiz icin verecegimiz cevaplara, takinacagimiz tavira dikkat etmemiz gerektigi dusuncesindeyim. ha "had aşmayı" kendimize yakistirmiyorsak tabii ki...
devamını gör...

trakya’nın güneşi
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

halkın parasını çalan siyasiler olduğu sürece cebimizde "hırsız var" diyorum.
devamını gör...

yetiştiricez abdul hocamla, çok çılgın fikirlerimiz var.

benim ''gercek lucifer' adlı evlat yazarı iyi yetiştiremedik, abdulun evladına gerekli özeni göstericez allaan izniyle.
devamını gör...

sabahın bu köründe dinlenen akıl sır ermez müzikler serisinin bir başka hali, orijinali türkü.

ama bu sabah türkünün bu hallerine takıldık biz, allah ve türkü severler affetsin.*

öykümüz chicago'da 1979 model pontiac gto marka bir arabada başlıyor, bissssmiiii!

devamını gör...

nerede bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur. çünkü kötü insanların türküleri yoktur. demiş neşet ertaş. ne de güzel demiş. artık pazar günleri daha bir keyifli olacak. erkan oğur da eşlik ederse arada o zaman tadından yenmez. daim olsun.
devamını gör...

astronomiyle ilgilenirim, dediğim arkadaşımın "aa bende hangi burçsun" demesiyle tansiyonu düşüren durum. bu alanda eğitim alanlara sabır diliyorum(bkz: meja). ülkemizde acilen değer görmesi gereken, ama astroloji kadar konuşulmayan bilim dalının, isim benzerliği yüzünden yaşadığı durum.
devamını gör...

bir roman polanski filmi (dram/komedi). başrolde kate winslet, jodie foster, christoph waltz, john christopher reilly oynamaktadır. zaten tek mekan filmiydi. 4 karakter üzerinden ilerliyor hikayemiz. yasmina reza'nın vahşet tanrısı isimli oyunundan uyarlamadır.

ben christoph waltz ve john c. reilly için izledim tabii bu filmi, yoksa roman polanski umrumda değildi açıkçası.

oyunculuklar müthişti yine. christoph waltz'u ağzım açık izliyorum her seferinde. *

kısacası hikayemiz şöyle: ortada iki aile var, bu iki ailenin erkek çocukları kavga eder ve ikisinden birinin dişi kırılır. bunun üzerine aileler münakaşa etmek üzere bir araya gelir. güya orta yol bulacaklar. fakat yaşananlar neticesinde durum içler acısı bir hal alır. çocukların kavgası ailelerin kavgasına, ailelerin kavgası eşlerin kavgasına dönüşür. adı üstüne carnage. türkçeye acımasız tanrı olarak çevrilmiş.

aslında böyle bir tek mekan filmi insanı sıkabilirdi ama beni sıkmadı. zaten süresi de epey kısa: 1 buçuk saatten azdı.

film eğlenceliydi çünkü karakterleri güzel tanıtmışlardı ve psikolojilerini hatta felsefelerini anlayabiliyorduk. iyilik melekleri, iyilikten bıkmış iblislere karşıydı gibi bir şey söyleyebilirim bu bağlamda. fakat nihayetinde insana özgü o değişmez yasaları güzel tarif etmişlerdi.



kimse kendinden başkasını umursamaz. elbette ki her birimiz bencillikten uzak insanlar olmamızı sağlayacak bir değişime uğramayı ümit ederiz.



notum: 3,5/5
devamını gör...

dört ayaklı minarenin önünde alnından vurulmuş bir güvercin.

zaten düştüğümüz yerden tanırız biz birbirimizi. barış elçimizi de vurup düştüğü o sokak kuytusundan biliriz.

ama sözümüzdür, dört ayaklı minareden anadolu'nun bütün sokaklarına varana, yenikapı sokağından gezi parkına birlikte barış türküleri ekeceğiz.
seni canlı yayında köşeye kıstırıp hedef gösterten saray böceklerininin, hükümdar engereklerinin * değil, senin, bizim, hrant dink'in, metin altıok'un, hasret gültekin'in, arkadaş zekai özger'in, deniz poyraz 'ın, yani uzun lafın kısası umudun hürriyetin ve barışın ülkesini kuracağız.

birlikte yapacağız bunu da. ya başaracağız ya da bu topraklarda özgür ve eşit bir toplum olarak birlikte yaşamak hayalimizi, başkaları omuzlayacak. başkaları da bizi tanıyacak düştüğümüz yerden.
hem nasıl demiştin sen, "biz başı yastıkta ölecek insanlar değiliz."

velhasıl kelam bir yaşamak bin direnmek borçlu olduğumuz binlerce güvercin var ey sözlük... anılarına saygıyla...
devamını gör...

ışık akısı birimi.
devamını gör...

türkiye ye filtre kahve gelmeden önce, nescafeyi de sade içerdim, eskiden ben dahil herkes çaya şeker katıp içerken de çocuk yaşta, türk kahvesini bile şekersiz içerdim, doğal olarak filtre kahveyi de sade içiyorum,

şekersiz, sütsüz diye belirtilmesi de saçma geliyor bana, sade kahve istemek zaten, sadece kahve istemek değilmidir,

eskiden şeker bu kadar mevzu olan bir şey değildi, o zamanlar insanlara çok değişik geliyordu böyle tipler, 1995-98 den bahsediyorum, benimki de sağlık sebebiyle değil, tamamen damak tadımla ilgili bir tercihti,

ama şu da bir gerçek, sade kahve içenler, daha net insanlar, herşeyin matematiğini yapmış, belki diğer alternatifleri denemiş, seçimini yapmış, sonuç odaklı insanlar,
ve evet, krem karamelli, çilek şuruplu, üstü renkli şekerlerle süslü, kalp çizilmiş kahve içenlerden, daha yetişkin ve daha ciddi insanlar bence de.
devamını gör...

15 temmuz darbe girişimi için, aylar öncesinden uyarıda bulunmuş olan eski subay.
uyarıyı yaptığında medya bir tarafı ile gülmüştü kendisine.

günümüzde, akademisyen ve gazeteci kimliği ile bilinir.
zarif de bir hitabet yeteneğine sahiptir.
devamını gör...

yennefer 1173 yılında aedirn'in topraklarından birisi olan vengerberg'de mayıs gecesi/çiçek açan olarak bilinen belleteyn zamanında doğmuştur. ciri'nin de bu zamanda doğduğu rivayet edilir. annesinin yarı elf olmasından ötürü kendisi çeyrek elftir.andrzej sapkowski yennefer karakterini yaratırken okuyucunun klasiğin dışında bir karakter okuması için yarattığını söylemiştir.

dış görünüş olarak üçgenimsi bir yüzü, uzun bir burnu, keskin yüz hatları, soluk beyaz teni, derin bir sesi vardır. kendisini tarif ederken herkesin aklına kazınan siyah, dalgalı saçları, menekşe gözleri, leylak ve bektaşi kokuya sahip, boynunda takılı olan obsidyen kolyesi ve her zaman giydiği siyah-beyaz kıyafetleri vardır. kitaplarda, dizide ve oyunlardaki görüntüsü 20-30 yaş arasında olsa da kendisi 100 yaşına yakın bir büyücüdür. - geralt'tan da büyüktür-
kişilik olarak ise kurnaz, kendisinin tek nefret ettiğim özelliği olan çok gururlu olması, iyi bir mizaha sahip oluşu, büyüleyici ve tehditkar, hırslı ve zeki, zamanının değeceğini düşünmediği kişilere karşı içine kapanık ve soğuk, aşk için her şeyi yapabilecek birisi -ki kitaplarda bunun örneğini birçok kez gördük- oldukça zalim birisi olabiliyor özellikle manevi kızı ciri için. kitaplarda yan karakter, ikinci oyunda ana karakterimiz geralt'ın hafıza kaybının yavaş yavaş ortadan kalkmasıyla birlikte yer yer eski sahneleri görürüz ve son oyunda ise oyuncuya bağlı olarak olası bir ilişki içinde olabileceğimiz bir karakter kendisi. kitaplarda ve oyunlarda kendisiyle kıyaslanabilecek bir karakter yok zira akla ilk gelen isimlerden birisi olan triss merigold kitaplarda yan karakterin de yan karakteri gibi bir konumda ki triss hiçbir zaman yennefer gibi olamayacaktır.


yennefer, diziden de hatırlayacağımız üzere doğuştan gelen bir kamburluğu vardır ve bu kamburluk nedeniyle zor bir çocukluk geçirmiştir. babası bu kamburluk nedeniyle kendisinden nefret etmiş ve fiziksel şiddete maruz bırakıp annesini suçlamayı da ihmal etmemiştir. annesi bu durumda kızını hep korumaya çalışmış, bu doğumun tanrıların isteği olduğunu söylemiştir. ilerleyen zamanlarda babası ailesini terk etmiş ve annesi bu durum üzerine terk eden kocası rolünü üstlenip yennefer'ı suçlayıp şiddet uygulamaya başlamıştır.

yennefer büyüdükçe içindeki büyü potansiyeli de artmış ve bu durum aretuza büyücülük okulunun rektörlerinden birisi olan tissaia de vries'in dikkatini çekmiş ve kendisi tarafından okula alınmış ve eğitimlere başlamıştır. hayata dair hep bir nefreti olan yennefer okulda diğer öğrencilere kıyasla başarısız olmasından dolayı bu nefret daha da artmış ve bileklerini kesip intihar etmeye çalışmış ve başarısız olmuştur. kim bilebilir ki bu hayata olan kin ve nefretinin ilerleyen yıllarda hayata tutunmasının en büyük nedenlerinden birisi olacağını. okulda eğitim gördüğü süre boyunca tissaia'nın kendisine olan ilgisiyle birlikte zamanla kendisine bir anne figürü olmuştur. eğitiminin sonlarına büyücülerin geleneklerinden birisi olan aşamadan geçmiş ve tüm fiziksel kusurları ortadan kalkmış ve tissaia'nın büyücülerin çocukları olması halinde dünya için tehlikeli sonuçlar doğuracağını düşündüğü için diğer büyücüler gibi yennefer'ı da kısırlaştırmıştır. yen artık bir büyücü olmuş ve okul tarihinin en başarılı büyücülerinden birisi olarak mezun olmuştur.
yennefer, büyücülük yapanların çok ağır vergi ve cezalar ödediği rinde kasabına yerleşmiş ve büyü hizmeti isteyen kişilere el uzatmıştır. orada bulunduğu süre boyunca hiçbir vergi ve ceza ödememesi novigrad büyükelçisi beau berrant'ın kulağına gitmiş ve kendisini kelepçeleyip evine götürmüş fakat yennefer kendisinin aklıyla oynayıp kendi hizmetkarı yapmıştır.
şimdi witcher evreninin en çok tanınan canavar avcısı geralt of rivia ile en yakın dostu dandelion balık avı için su kenarına giderler ve oltalarına eski bir amfora takılır. dandelion bu eski amforayı yakından incelerken mühründen dolayı içince cin olduğunu anlamış ve mührü bozmaya çalışmıştır. her zaman yaptığı gibi geralt'ın uyarılarına rağmen mührü bozmaya çalışmış ve ikili arasında ufak bir arbede çıkmıştır. bu arbede sonucunda testi kırılmış ve içinden ışıklı, kızıl bir duman göğe doğru yükselmiştir. geralt kendisini yana atıp atından kılıcını almaya gittiği esnada ozanımız kollarını göğsünde kavuşturmuş ve gözlerini açmadan duruyordu. göğe yükselen duman yoğunlaşıp toplanmış ve irili çıkıntılı bir küre olmuş, ozanın baş hizasında süzülmeye başlamış ve burunsuz, kocaman gözlü ve gaga benzeri bir ağıza sahip kafaya dönüşmüştü. dandelion sahip olduğunu düşündüğü üç dilek hakkından ikisini çoktan söylemiş ve üçüncüyü söyleyecekken korkunç kafadan iki tane kol çıkmış ve dandelion'ı boğazlamış ve ozanı nefessiz bırakmıştı. geralt her ne kadar kılıçla kafaya saldırsa bile her atağı etkisiz kalıyordu. kafa artık daha da büyümüş ve dandelion'ı havaya kaldırıp yere çarpıyordu. parmaklarıyla aard işareti yapmış ve toplayabildiği tüm enerjisiyle birlikte kafayı hedef alıp büyü ile ona saldırmıştı. bu büyük enerji saldırısının sonucu çıkan gürültü geralt'ın kulaklarını çınlamaya yetmiş ve ağaçları sallandırmıştı. cin tüyler ürpertici bir çığlık atıp göğe yükselmiş ve suyun üzerinden uçmuştu. geralt hemen ozanın yanına gidip onu kaldırmak için atladığında parmakları kuma gömülü bir nesneye değmişti. dikkatle incelediğinde kırık bir haç ve dokuz köşeli bir yıldız olduğunu görmüştü. nehrin üzerinde süzülen kafa artık saman yığını boyutuna ulaşmış geralt'a saldırmak üzere hızla kendisine doğru yola çıkmıştı. geralt hemen mührü eline almış ve kolunu canavara doğru uzatıp bir zamanlar bir rahibeden öğrendiği cin kovma formülünü bağırarak söylemişti. batıl inançlara sahip olmayan geralt bundan dolayı bu formülü daha önce hiç kullanmamıştı. mühür cızırdamış ve el yakacak kadar bir sıcaklığa ulaşmıştı. kafa havada asılı kalıp nehrin üzerinde hareketsiz süzülüp uzaklaşmaya başlamıştı. geralt hemen yakın dostunun yanına gitmiş ve kendisinin kan kustuğunu görmüş ve yardım için yola çıkmıştır. bir kamp civarına yaklaşan ikili yardım için gittikleri zaman elf kendilerine bu yaranın büyücülükle tedavi edileceğini ve ellerinden bir şey gelemeyeceklerini söylemiş ve ozanın yarasını hafifletmek amacıyla ufak bir yardım yapmıştır. geralt'ın "yakınlarda büyücü var mı" sorusuna ise bir bu kasabada büyücülüğün imkansıza yakın olduğunu fakat elçinin malikanesine sığınan bir büyücünün olduğunu söylemiş ve böylelikle ikili yardım istemek için yola çıkmıştır.
malikanenin kapısındaki iri yarı olan korumayı para kesesi ile devirmiş ve evin içine girmişlerdi. malikanenin mutfağına inen geralt orada elçi berrant ile karşılaşmış ve beyninin yıkandığını anlamıştır. berrant elma suyunu götürmesi gerektiğini söylediğinde geralt elma suyunu almış ve yukarı çıkmış ve mum, şarap ve meyve gibi karışık kokular arasında leylak ve bektaşi üzümü kokusunu yoğun almaya başlamış ve bu kokuyu takip etmiş ve yolun sonunda hayatının aşkı olacak kişi olan yennefer'ın odasına varmıştı. susuzluktan ölmek üzere olduğunu söyleyen kadının bardağına elma suyunu boşalttıktan sonra kadın kendisine teşekkür etmiş ve kim olduğu konusunda soru yağmuruna tutmuştur. geralt "bu sorulardan hangi birini cevaplayayım" yanıtı verince kadın bulunduğu yataktan kalkmış ve ayaklarıyla ışık huzmesi yaratmış ve geralt ise içgüdüsel olarak ellerini heliotrop -büyü işareti olarak quen'e benzer fakat bunun farkı sadece fiziksel saldırılara karşı işe yaramıyor oluşu- işareti yapmış ve bedeni duvara savrulmuştur. kadın tekrar saldıracağı esnada korumalar odaya gelmiş ve geralt'ın buraya yardım için geldiğini söylemesi üzerine kadın durup korumalara dönüp azarlamış ve banyosunun hazırlanmasını istemiştir. yennefer, bu büyüsünü savuşturan adamın kim olduğunu öğrenmek için çeşitli sorular sormuş ve ikili arasında tanışma faslı başlamıştı. yennefer geralt'a dönüp "fırsatın varken sen de banyo yap. kokundan atının yalnızca cinsini ve yaşını değil, rengini de anladım." diyerek banyo yapmaya davet etmiştir. banyo yaparken birbirlerini tanımak için soru sormaya devam etmişler ve banyo bittikten sonra geralt yardım istediğini söylemek için nehir kenarında başlarına gelen olayı anlatmaya başlamıştır. yennefer'ın dikkatini ise cin kısmı çekmiş ve niyetini pek belli etmeye çalışmadan tüm sorularını cin üzerinden sormaya başlamıştı. mührün nerede olduğunu sorusunu sorunca geralt uyanık davranmaya çalışıp duraksayarak önemsiz bir şey olduğunu düşündüğünü söylemiş ve mührün dandelion'da olduğunu söylemiş fakat bu olay büyücü kadının gözünden kaçmamıştı. yennefer, dandelion'ın bulunduğu kampa bir sihir yapıp portal açmış ve -geralt'ın oyunlarda "i hate portals." cümlesinin nereden geldiğini bu kısımda öğrenmiş oluyoruz. geralt, portaldan geçen birisinin sadece vücudunun yarısının diğer taraftan çıktığını ve diğer yarısının nerede olduğunu hiç bulunamadığını kendi gözleriyle görmüştü.- geralt bu esnada şuurunu kaybetmişti. kendine geldiğinde bir saat geçmiş ve bilgi almak için saatler önce tanıştığı elf arkadaşının yanına gitmişti. elf kendisine büyücü kadının çok tehlikeli olduğunu ve ona güvenmemesi gerektiğini söylemişti. geralt, ozan arkadaşını görmek için yennefer'ın yanına gittiğinde büyücü kadın ona üst kattan seslenmiş ve yanına çağırmıştı. geralt kapının başına geldiğinde yennefer'in sol omzunu incelemiş ve diğer omzuna göre eşitsizlik olduğunu, burnunun daha önce gördüğü boyutuna göre daha uzadığını, dudaklarının inceldiğini, çenesinin kısaldığını ve kaşlarının eşitsizliğini fark etmişti. dandelion'ın nerede olduğunu sorduktan sonra birlikte yatağının başına gelmişlerdi ve geralt odayı dikkatle incelediğinde bir ritüeli andıran ögeleri odanın içinde olduğunu fark etmişti. ozanın iyi olduğu gördükten sonra geralt odaya dağılan dokuz köşeli yıldızı sorduğunda ise bunun tuzak olduğunu ve son kalan dilek hakkına sahip olmak istediğinin cevabını almıştı. ikili arasındaki konuşmanın sonucunda yen, geralt'ı öperek tıpkı berrant gibi onun da zihniyle oynamış ve hizmetkarı yapıp görevler vermişti. geralt kendine geldiğinde karşısında 3 kişi vardı ve bunlardan birisi elf arkadaşıydı. etrafına baktığında zindanda olduğunu fark etmiş ve neler olduğunu sormuştu. elf, kısaca kendisinin kasabayı birbirine kattığını ve devlet görevlilerine birkaç kez saldırdığını ve kalabalık bir ordunun üzerine doğru gittiği sırada bayıldığını söyledi. geralt neden kendisinin burada olduğunu sordu ve elf, ordunun kendisine saldıracağını ve bu yüzden yardım için yanına geldiğini fakat kafasına darbe yediği için bayıldığını söyledi. malikanenin girişinde bayılttığı iri adam mahzenin içine girip geralt'tan intikam almak için onu çözdü ve saldırmaya başladı. ne kadar saldırırsa saldırsın bayılmayan geralt'a son bir dileğinin olup olmadığını sordu ve geralt cevap olarak "bir tane var... patlamanı istiyorum orospu çocuğu" dedi. gardiyan son kez tüm gücünü kullanıp kafa atmak üzereyken kafayı atamadı ve garip şekillere girdi. ellerini karnına götürüp kıpkırmızı kesildi ve ardından patladı..
geralt kendine geldiğinde elf arkadaşı onu dışarı çıkarmıştı. o esnada bölgenin valisi kendilerini her şeyin suçlusu olarak görüp lanetler okuyordu. vali, papaz, elf ve geralt kendi aralarında tartışma yaparken dandelion ortaya çıktı ve geralt'ın masum olduğunu savundu. uzun bir konuşma sonucunda geralt'ın cinin efendisi olduğunu ve dilek hakkına sahip oldukları konusunda hemfikir oldukları sırada malikaneden sesler geliyor ve yer sallanıyordu. geralt veda edip malikanenin en üst kattaki odasına çıktı ve yennefer'ın acı çekerek bir ritüel yaptığını gördü. geralt'ın her ne kadar onu vazgeçirmek için yaptığı konuşmanın bir sonucu olmasa da yen cini ehlilleştirmek için büyük bir çaba içerisindeydi fakat cin tüm odaya yayılmıştı. uzun bir kapışma sonucunda ikili portaldan geçip bir meyhanenin içine düşmüşlerdi. yennefer, geralt'a neredeyse cini ele geçirmek üzere olduğunu ve bu işe karışmasaydı başarılı olacağını söyleyip ona saldırmaya başlamıştı. geralt her ne kadar ona dilek hakkının kendisinde olduğunu söylemeye çalışsa da yen onu dinlemiyor ve saldırmaya devam ediyordu. ikili arasında gerçekleşen uzun kavga sırasında cin daha da büyümüş ve kasabanın yok olmasına ramak kalmıştı. geralt dilek hakkının sahibi olduğunu ve son bir dilek hakkı kaldığını yennefer'a söylemişti. yen kendisine "dileğin geralt? çabuk! ne istiyorsun? ölümsüzlük mü? servet mi? şöhret mi? kudret mi? güç mü? meziyetler mi? çabuk, zamanımız kalmadı!" diyor ve bu esnada geralt susuyordu.
insan olmak, dedi yennefer ansızın, çirkin çirkin sırıtarak. "bildim değil mi? dileğin bu çünkü bunun düşünü kuruyorsun. olmak istediğin kişiye dönüşmek ve olmak zorunda bırakıldığın kimlikten çıkabilmek için serbest kalmak, kurtulmak istiyorsun. cin dileğini yerine getirecek geralt. söyle dileğini." dedi yennefer.
geralt susmaya devam ediyordu ve bu esnada yen yüzünü geralt'ın yüzüne yaklaştırdı ve witcher onun leylak ve bektaşi üzümü olan kokusu aldı. yennefer ona bu pozisyonda bir daha eline böyle bir ikinci şans geçmeyecek, dileğin nedir sorusunu sorunca geralt gerçekliğe döndü ve bu büyücü kadının bir zamanlar kim olduğunu, neleri hatırladığını ve neleri hiç unutamayacağını biliyordu. büyücü olmadan önce bu kadının kim olduğunu öğrenmişti artık. çünkü geralt'a bakan kişinin kambur bir kadının, keskin, hain ve bilge gözleriydi. geralt'ın içini korku kapladı ve bu korkunun sebebi bu öğrendiği şeyler değil tam aksine yennefer'ın düşüncelerini okuması ve öğrendiği şeyleri bilmesinden ve asla bağışlanamayacak olmasından korkuyordu. güçlenen cin yennefer'ın üstüne atılmış ve yennefer karşılık olarak ellerinden ışık huzmesi yayıyordu ama çok zayıf bir ışık. tam bu esnada ansızın geralt ne dileyeceğini fark etti dileğini getirdi. böylece bu evrende bilinen en büyük aşk hikayesi başlamış oldu.

sodden tepesi savaşında büyücülerin kardeşiliği'nin safında kuzeyliler'in tarafında olmuş ve nilfgaard büyücüsü olan fringilla vigo tarafından kör edilmiştir. daha sonra bu körlüğü çeşitli büyüler ile ortadan kaldırsa da ömrü boyunca bu duygusal yarayı içinde yaşatmıştır.

serinin 7. ve hikaye olarak son kitabı olan gölün hanımı'nda geralt ve cüceler rivia'da savaş sonrası dinlenmek için bulundukları ortamda geralt emekli olmaya karar verir fakat bu karar insanların, elflerin ve diğer cücelerin biraz sonra başlatacağı savaştan önce verilmiştir. geralt bu savaşa son bir savaş gözüyle bakıyordu ve gerçekten de son bir savaştı. kendisine bir mızrakla saldırmaya çalışan kişinin mızrağını kırıp tam öldürecekken o kişinin merhamet istediğini gördükten sonra vazgeçti ve arkasını döndüğü esnada bu kişinin eline üç dişli gübre yabasını gördü ve ters yöne kaçmak için döndüğünde kalabalığın arasında sıkıştı ve yabaya bakmaktan başka bir şey yapamadı.
yennefer olay yerine geldiğinde gözü hiçbir şeyi görmüyor ve sadece geralt ve ciri'yi arıyordu. yanındaki triss ise kaçmanın derdindeydi. -işte bu yüzden triss hiçbir zaman yennefer gibi karakter sahibi olamayacak. - yennefer kendisine atılan taşlardan dolayı kendini kaybetmeye başlamış ve yüzüne gelen son taş darbesiyle her şey kapkara bir kadifeye bürünmüştü. kendine geldiğinde anne olarak gördüğü tissaia'yı karşısında bulmuştu. kısa bir muhabbet sonucunda yennefer kendine gelmiş ve birisinin onu yerde sürüklediğini fark etmişti, bu kişi triss merigold'dan başkası değildi. triss ile yennefer birlikte son kez büyü yaparak gökyüzünden dolu yağdırmış ve bu büyü "merigold'un yıkıcı dolu fırtınası" olarak kayıtlara geçmiş, triss'in ağzındaki yarasından dolayı ne dediği anlaşılamadığı için hiçbir zaman tekrar edilememiştir. dolu sonrası ortalık sessizleşmişti. yennefer hayatının aşkının yanına gittiğinde mecali kalmamıştı ve üzerine yığılmıştı. yapacak hiçbir şey kalmamıştı artık ta ki sislerin arasında beliren tekboynuz ıhuarraquax'ı gören kelpi'nin kişnemesi duyuluncaya kadar. ciri bir eliyle boynuza dokundu ve diğer elini de yerde hareketsiz yatan geralt'a doğru uzattı. parmaklarının arasından lav gibi kızgın bir ışık zinciri yayıldı ve herkes bu olayın içinde kaybolmuştu, düş gibiydi. gitgide yoğunlaşan sislerin içinde bulanıklaşan tekboynuz kişledi ve bir şey göstermeye çalışırcasına ayaklarını yere vurdu. triss o tarafa baktı ve gölün üzerinde bir teknenin siyah gölgesini fark etti. iki aşığı sandalın içine koymaya çalışan ciri yardım istedi ve dandelion önce davranıp baygın yennefer'ı kucakladı. kadının ne kadar narin ve hafif olduğunu şaşırdı ve destek aldığına yemin edebilirdi. omzunun yanında eski savaş arkadaşı cahir'i gördüğüne de yemin edebilirdi. milva'nın sarı saç örgüsünü gördüğünü de... yennefer'ı sandala yatırırken angoulême'in küpeşteyi tutan ellerini gördüğüne yemin edebilirdi. cüceler witcher'ı taşıyor, onlara geralt'ın başını tutan triss yardım ediyordu. yarpen zigrin gözlerini kırpıştırdı çünkü bir an için dahlberg kardeşleri görmüştü. zoltan chivay, witcher'ı sandala yatırırken caleb stratton'un yardım ettiğine yemin edebilirdi. triss merigold, mercan adıyla bilinen lytta neyd'in parfümünün kokusunu aldığına bahse girebilirdi. bir an için kaer morhen'den tanıdığı coen'in ela gözlerini görür gibi olmuştu. ciri sandala bindi ve anne, baba ve kız olarak üçü sisler arasında kayboldu ve kısa bir süre sonra ciri'nin silüetini göremez oldular.
bana yalan söyledi, diye düşündü triss. onu bir daha hiç göremeyeceğim. göremeyeceğim çünkü... va'esse deireadh aep eigean, va'esse eigh faidh'ar. bir şey biter...
"bir şey bitti." dedi dandelion değişik bir sesle.
"bir şey başlıyor," diye ekledi yarpen zigrin.
kentin bir yerlerinde horoz öttü. sis hızla dağıldı.
geralt kendine geldiğinde rivia'yı ve üç dişli yabanın hayal olmadığını hatırladı. yennefer kendisine hareketsizce yatmasını söyledi ve geralt ciri'nin nerede olduğunu sordu. yennefer ise gitti diyerek cevap verdi ve kalkıp geralt'ın başının altındaki kolunu çekti ve onun gözlerine uzanacak şekilde çimlere uzandı.

"ciri ile sandala binmiştik" diye anımsadı geralt. "göl üzerindeydik. sonra bir nehir. akıntı çok şiddetliydi. sis vardı..."
yennefer, geralt'ın elini tutup bütün kuvvetiyle sıktı. "kıpırdama sevgilim. yanındayım. olanlar ve o zaman nerede olduğumuzun bir önemi yok. yanındayım şimdi. senden asla ayrılmayacağım." asla."
"seni seviyorum yen."
"biliyorum."
"ama yine de," diye iç geçirdi geralt, "nerede olduğumuzu bilmek isterdim."
"ben de," dedi yennefer, kısık sesle ve biraz çekimser.

"bu şimdi hikayenin sonu mu?" diye bir süre sonra sordu galahad.
"nereden çıkardın?" diye itiraz etti ciri ve ellerinde ve ayak tabanlarında kuruyan kumlardan kurtulmak için ayaklarını birbirine sürttü. "bir hikayenin böyle bitmesini ister misin? yok öyle şey! ben istemem mesela!"
"ne oldu peki sonra?"
"ne olacak?" dedi ciri. "evlendiler."
"anlat."
"anlatacak ne var ki? güzel bir düğünleri oldu. herkes bir araya geldi; dandelion, nenneke ana, ıola ve eurneid, yarpen zigrin, vesemir, eskel... coen, milva, angoulême... ve mistle'ım... ben de oradaydım, yedim, içtim. onlar, yani geralt ve yennefer daha sonraları kendilerine bir ev yaptırıp mutlu, çok ama çok mutlu yaşadılar. masallardaki gibi. anlıyor musun?"
"neden ağlıyorsun gölün hanımı?"
"ağlamıyorum. rüzgar gözlerimi yaşartıyor. o kadar!"

devamını gör...

bu sure huzur suresidir. bu sure ilaçtır.

elem neşrah leke sadrake.
ve vedagnâ anke vizrake.
ellezî enkada zahrake.
ve rafe’nâ leke zikrak.
fe inne meal usri yusrân.
inne meal usri yusrâ.
fe izâ feragte fensab.
ve ilâ rabbike fergab.

rahmân ve rahîm olan allah’ın adıyla
biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?
ve ağır yükünü kaldırmadık mı?
o senin sırtını ezen yükünü.
senin şanını yükseltmedik mi?
şüphe yok ki, her güçlükle birlikte bir kolaylık vardır.
evet, her güçlükle birlikte bir kolaylık vardır.

buradan
devamını gör...

sözlükteki yazarlarla kitap ekseninde yaptığımız güzel olay.

kitap hediyeleşmesi yaptığımız yazarlar olarak, memleketin ancak okuyup, yazmakla kurtulacağına inanıyoruz.
devamını gör...

'parktaki güvercinleri zehirlemek' anlamına gelen çok neşeli bir tom lehrer şarkısıdır.
kamu spotu: hiçbir hayvan zehirlenemez, her ne amaçla olursa olsun bu kabul edilemez. ek olarak; lehrer'in amacı tamamen mizah olup kesinlikle böyle bir davranışı desteklememiştir*

videoyu bırakayım;


şarkının sözleri de şöyle;
bahar geldi, bahar geldi
(spring is here, spring is here)

hayat kukladır ve hayat biradır
(life is skittles and life is beer)

bence yılın en güzel zamanı
(ı think the loveliest time of the year)
bahardır,bence öyle,sizce ?
ıs the spring, ı do, don't you?
tabii ki öyle:))
(course you do)

ama baharı benim için tamamlayan bir şey var
(but there's one thing that makes spring complete for me)
ve her pazar benim için bir zevk
(and makes every sunday a treat for me)
bir bahar öğleden sonra tüm dünya uyumlu görünüyor
(all the world seems in tune on a spring afternoon)
parktaki güvercinleri zehirlediğimizde
(when we're poisoning pigeons in the park)

her pazar sevgilimi ve beni göreceksin
(every sunday you'll see my sweetheart and me)
parktaki güvercinleri zehirlerken
(as we poison the pigeons in the park)
geldiğimizi gördüklerinde
(when they see us coming)
kuşların hepsi dener ve saklanır
(the birdies all try and hide)
ama yine de fıstık almaya gidiyorlar
(but they still go for peanuts)
siyanür ile kaplandığında
(when coated with cyanide)

güneş ışıl ışıl parlıyor
(the sun's shining bright)
herşey yolunda görünüyor
(everything seems all right)
parktaki güvercinleri zehirlediğimizde
(when we're poisoning pigeons in the park)

ün kazandık
(we've gained notoriety)
ve çok fazla endişeye neden oldu
(and caused much anxiety)
audobon topluluğu'nda
(ın the audobon society)
oyunlarımızla
(with our games)
buna dinsizlik diyorlar
(they call it impiety)
ve uygunluk eksikliği
(and lack of propriety)
ve oldukça çeşitli hoş olmayan isimler
(and quite a variety of unpleasant names)
ama hiçbir dine aykırı değil
(but it's not against any religion)

bir güvercini elden çıkarmak istemek
(to want to dispose of a pigeon)
yani eğer pazar boşsan
(so if sunday you're free)
neden benimle gelmiyorsun
(why don't you come with me)

ve parktaki güvercinleri zehirleyeceğiz
(and we'll poison the pigeons in the park)
ve belki bir veya iki sincap içinde yapacağız
(and maybe we'll do in a squirrel or two)

parkta güvercinleri zehirlerken
(while we're poisoning pigeons in the park)
onları kahkaha ve neşe içinde öldüreceğiz
(we'll murder them amid laughter and merriment)

deney yapmak için eve götürdüğümüz birkaç kişi dışında
(except for the few we take home to experiment)
nabzım hızlanacak
(my pulse will be quickenin')

her damla strychnine(kürar;bir çeşit zehir) ile
(with each drop of strychnine)
bir güvercini besliyoruz
(we feed to a pigeon)
sadece biraz kibirli
(ıt just takes a smidgin)
parktaki bir güvercini zehirlemek için
(to poison a pigeon in the park)
devamını gör...

damlatma tekniğini kullanan ressam.bu teknikte çok geniş yüzeylere, fırça kanvasa değmeden- uzak mesafeden damlamalar ile eser ortaya çıkar. hatta öyle rivayet edilir ki pollock resim yaparken kürek, tırmık, bıçak gibi materyalleri de kullanmıştır. pollock’a göre insanlar dünyayı kendi bakış açılarından görmeyi öğrenmeli , dünyanın onların görmesini istediği bakış açısından kurtulmalıdır. yani insan dayatmalardan sıyrılmalı, ve kendi gerçekliğini haykırmalıdır.
devamını gör...

iç burkan lanet ettiren bir filmdir.
filmdeki en etkileyici ayrıntı olan ve savaştaki gerçek bir olaydan esinlenen kırmızılı kız çocuğunun olduğu sahne tek başına her şeyi anlatıyor.

bu sahnenin bir benzeri beşirle vals filminde de vardı. o film de gerçek olaylardan esinlenmişti. filmdeki bir sahnede üst üste yığılmış ölülerin arasında saçları simsiyah karmakarışık bir kız çocuğu ölüsü de vardı. filmin sonunda bu sahnenin gerçek görüntüleri de veriliyor.
devamını gör...

(bkz: predestination) izlerken dikkat; beyniniz yanabilir!
devamını gör...

ne eksik ne fazla.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim