başak burcu
duyarlıdır , çevresindeki her olay onu bir şekilde etkiler belli etmese bile; idealist ,disiplinli, takıntılı ve detaycı... evet düzenli tertiplidir de , bu sadece temizlik olarak algılanıyor ama değil. planlı programlıdır ,mesela bir önceki akşamdan bellidir o günün planı. soğuk görünebilir ama karşıdakine güvenince ne kadar samimi ve iyi kalpli olduğunu anlarsınız. alacağı bir kararın sonuçlarını defalarca düşünür , kafasında senaryolar kurar kimi zaman en kötüsünü düşünür ki ona karşı da planı olsun. zordur ama iyidir , değerlerini bilin.
devamını gör...
ölen kişinin ardında bıraktığı yürek burkan şeyler
bazen, yemek yapmak için buzdolabından çıkardığınız dondurulmuş gıda olabilmektedir bu...
aylar önce sizin için özenle hazırlanmış, dondurucuda bekleyen taze fasulyedir belki de bu, memleketten gönderilmiş...
pişen taze fasulyeyi yerken bir yandan hıçkıra hıçkıra ağlarsın, boğazından da geçmez zaten...
aylar önce sizin için özenle hazırlanmış, dondurucuda bekleyen taze fasulyedir belki de bu, memleketten gönderilmiş...
pişen taze fasulyeyi yerken bir yandan hıçkıra hıçkıra ağlarsın, boğazından da geçmez zaten...
devamını gör...
inanmadığı dinle sabah akşam uğraşan ateist
(bkz: emil michel cioran) (bkz: çürümenin kitabı)'nda der ki;
"-dinden uzaklaştığında bile insan dine tabi kalır; bütün çabasıyla tanrı benzerleri yaratır, sonra da benimser bunları ateşlikle: içindeki kurgu ihtiyacı , mitoloji ihtiyacı, apaçık gerçeğin ve gülünçlüğün üstesinden gelir."
"-dinden uzaklaştığında bile insan dine tabi kalır; bütün çabasıyla tanrı benzerleri yaratır, sonra da benimser bunları ateşlikle: içindeki kurgu ihtiyacı , mitoloji ihtiyacı, apaçık gerçeğin ve gülünçlüğün üstesinden gelir."
devamını gör...
iz bırakan kitap cümleleri
ama tabii, leyla yetişkin bir kadın olduğunda, zaman zaman, bir gömlek ütüler ya da çocuklarını salıncakta
sallarken, önemsiz, küçücük bir şey, belki sıcak bir günde tabanına değen halının ılıklığı ya da bir
yabancının çıkık alnı, malum ikindiye ilişkin bir ayrıntıyı, bir anıyı fitilleyiverecekti. ve her şey, bütün anılar
doludizgin dönecekti. nasıl ansızın kendiliğinden oluverdiği. akıl almaz tedbirsizlikleri. beceriksizlikleri.
birleşmenin acısı, zevki, hüznü. sarmaş dolaş bedenlerin yaydığı ısı.
anılar içini bir sel gibi kaplayacak, soluğunu çalacaktı.
fakat sonra, geçip gidecekti. o an bitecekti. geride, kendini sönmüş bir balon gibi, havası boşalmış gibi
hisseden, belli belirsiz bir huzursuzluk dışında hiçbir şey hissetmeyen leyla'yı bırakarak.
khaled hosseini
bin muhteşem güneş
yıllar önce okumuştum bu kitabı. bugün yeniden başladım. bu bölümü bulup yapıştırdım. burada bir yerde kalsın istedim. yıllar önce de çok sarsmıştı beni bu hüzün. yine kendimi gözlerim dolu dolu buldum. insan aynı kitaba 2 kez ağlayabilirmiş demek ki.
devamını gör...
bilgi sistemi
bilgi toplama işleme saklama amaçlarına göre sunma karar verme ve iletme işlerini desteklemek ve yürütmek için tasarlanmış bulunan ve insanı bilgisayarı ve iletişim araçlarını içeren yapıdır.
devamını gör...
hayatın anlamının olmaması
insanın gerçekten iliklerine kadar yaşayacak harika bir hayatı olmamasından kaynaklanıyor bence.*
devamını gör...
musicbuddy
bu şarkıyı hiç kimse bilmesin istiyorum.. hep benim şarkım olsun istiyorum. ama olur da bir gün serin balkonda sigaranızla derin düşüncelere dalarsanız ; sizinle de paylaşabilirim. buyrun... buradan
devamını gör...
yeni biriyle tanışmayı sevmek
insan tanımayı sevmektir. herkesin bir hikayesi var, her insan bir mikrokozmoz. bilinmeyi hak ediyor.
devamını gör...
virginia woolf
virginia woolf (1882-1941)
ingiltere’de yaşamış bir kadın yazardır. romanlarında kullandığı farklı üslupla gerek dönemine gerekse günümüze damgasını vuran önemli kadın romancılardandır. gece ve gündüz adını taşıyan romanından sonra yöneldiği bilinç akışı tekniği ile roman kahramanlarının duygu, düşünce, his ve dünyayı algılayış biçimleri üzerine yoğunlaşmıştır. dünyevi benlikler ve sonsuz bilinçler gibi farklı kavramları yaratarak romanlarında, düalist bakış açısını sentezlemiştir. felsefe, psikoloji ve feminizm başta olmak üzere farklı disiplinlerden de etkilenerek yarattığı kahramanları başarılı, çok yönlü ve sınıfsal kimliklerdir. yaşamı boyunca edindiği tecrübeler ile gençlik dönemi ve olgunluk dönemine ait eserler vermiştir. önemli romanları: kendine ait bir oda, mrs. dalloway, gece ve gündüz, dalgalar, deniz feneri.
“resmi kaynaklara göre bir yazar, eleştirmen, romancı, feminist olan virginia woolf, aynı andan tüm bu sıfatlara nasıl sahip olabildi? bir konuda bir şeyler yazarken bir gün, araştırma nesnesi olarak onu anabileceğimizi, hayatını merek edebileceğimizi tahmin etmiş miydi? ingiltere’nin belki de en katı düşüncelerinin yeşerdiği bir zamanda kadın olarak ‘güvenli odasında’ otururken, yarattığı eserlerinde kendinden parçaları bularak benliğini anlayabileceğimizi tahmin etmiş miydi? kim bu virginia woolf? bölünmüş, dışlanmış benliklere tanınma fırsatını yaratan bir kâşif mi? yoksa cüretkâr, deli dolu fanteziler yaratmayı amaçlamış ergen bir deha mı? ruh hastası? … belki de öyle. ya da hiçbiri. bildiğim tek şey bir var. bir tane virginia ama binlerce mrs. dalloway, mrs. ve mr. ramsey, orlando, flush… olduğu.”
ingiltere’de yaşamış bir kadın yazardır. romanlarında kullandığı farklı üslupla gerek dönemine gerekse günümüze damgasını vuran önemli kadın romancılardandır. gece ve gündüz adını taşıyan romanından sonra yöneldiği bilinç akışı tekniği ile roman kahramanlarının duygu, düşünce, his ve dünyayı algılayış biçimleri üzerine yoğunlaşmıştır. dünyevi benlikler ve sonsuz bilinçler gibi farklı kavramları yaratarak romanlarında, düalist bakış açısını sentezlemiştir. felsefe, psikoloji ve feminizm başta olmak üzere farklı disiplinlerden de etkilenerek yarattığı kahramanları başarılı, çok yönlü ve sınıfsal kimliklerdir. yaşamı boyunca edindiği tecrübeler ile gençlik dönemi ve olgunluk dönemine ait eserler vermiştir. önemli romanları: kendine ait bir oda, mrs. dalloway, gece ve gündüz, dalgalar, deniz feneri.
“resmi kaynaklara göre bir yazar, eleştirmen, romancı, feminist olan virginia woolf, aynı andan tüm bu sıfatlara nasıl sahip olabildi? bir konuda bir şeyler yazarken bir gün, araştırma nesnesi olarak onu anabileceğimizi, hayatını merek edebileceğimizi tahmin etmiş miydi? ingiltere’nin belki de en katı düşüncelerinin yeşerdiği bir zamanda kadın olarak ‘güvenli odasında’ otururken, yarattığı eserlerinde kendinden parçaları bularak benliğini anlayabileceğimizi tahmin etmiş miydi? kim bu virginia woolf? bölünmüş, dışlanmış benliklere tanınma fırsatını yaratan bir kâşif mi? yoksa cüretkâr, deli dolu fanteziler yaratmayı amaçlamış ergen bir deha mı? ruh hastası? … belki de öyle. ya da hiçbiri. bildiğim tek şey bir var. bir tane virginia ama binlerce mrs. dalloway, mrs. ve mr. ramsey, orlando, flush… olduğu.”
devamını gör...
kapitalizmi anlatan en iyi söz
bana bir kapitalist gösterin, bende size bir kan emici göstereyim.
malcolm x
malcolm x
devamını gör...
girift radyo yayını
geçen salı akşamı yaşanan elim hadise ve ardından sabah akşam bana yapılan psikolojik baskılar sebebiyle itiraf etmem gereken bir şey var.
hugo’ya ben küfür ettim. evet arkadaşlar o, bendim.
çoğunuz bebeydiniz, ahmet özal ile tolga abi bir iş birliğine soyundu, özel kanalda yayınlanan bu çocuk programına ben ve akranlarım hastaydık. aramızda müthiş bir yarış vardı, kim bağlanacak, kim yarışacak çekişmeleri sürüp giderken ben yani şahsım yayına katıldım.
o zamanlar fakirlik ve yokluk, evimizde telefon yok, komşunun çevirmeli telefonu ile oyun oynayacaktım. 2’e basıyorum, ahize hızlı dönüyor fakat 8’e basınca* geri dönüşü tam 11 saniye sürüyordu. bütün canlarım bitti, ertesi gün okulda herkesin benimle dalga geçeceğini bileğim için ve aslında fakirlik yüzünden kaybettiğim kaderime isyan olarak küfür etmiştim.
tolga abi yayının ardından komşuyu aramış, bize bir adet telefon, bir adet ev ve araba yollayacağını fakat yaşanan bu olayı gizli tutmamız gerektiğini söyledi. işte türk televizyonlarında gerçekliğin inkarı denemesi ilk benim üzerimden yapıldı. tabi bugün bu inkar meselesi gazetelerde, ders kitaplarında ve tarihi olaylarda da devam etmektedir. mesela kızılçamlar’ın marshall projesi olması meselesi, tamamen yalan ve gerçeğin inkarıdır. imar barışlarında ve son 20 yılda hükümetin yok ettiği zeytinlikleri görmeden, 1945’e kadar giden bu zihniyetlerin yalanlarının ilk denemesi ben idim.
yıllarca sustum, inkar ettim hatta cinsiyetimi değiştirdim. ses tellerim için ameliyat oldum. fakat geçen salı akşamı o karanlık akşam, discord’un azizliğine uğradım. aslında çocukluğumdan beri telefonlarla ve teknoloji ile aram bozuk ve her talihsizlikte küfür etmek gibi bir huyum var.
neyse radyo kurucusu gomercan’dan, kırkyama’dan ve bütün dinleyenlerden özür diliyorum. aykut senden özür dilemiyorum*.
umarım beni mazur görürsünüz, çocukluk travması….
salı akşamı girift akşamı, yayın akışı yine yokmuş. aykut yine ısrarla davet etti de oradan biliyorım.*
geçen hafta, yılanların bölünerek çoğalmadığını öğrendiğimiz ilim irfan dolu bu programa, skandal bir bilimse bilgi eklemek istiyorum. ben ve kısır olan kedimiz kaplumbağaların cima edişine şaşkınlıkla şahitlik ettik.
planet earth ‘e rakip olacağınız efsane bilgi birikimimi paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.
hugo’ya ben küfür ettim. evet arkadaşlar o, bendim.
çoğunuz bebeydiniz, ahmet özal ile tolga abi bir iş birliğine soyundu, özel kanalda yayınlanan bu çocuk programına ben ve akranlarım hastaydık. aramızda müthiş bir yarış vardı, kim bağlanacak, kim yarışacak çekişmeleri sürüp giderken ben yani şahsım yayına katıldım.
o zamanlar fakirlik ve yokluk, evimizde telefon yok, komşunun çevirmeli telefonu ile oyun oynayacaktım. 2’e basıyorum, ahize hızlı dönüyor fakat 8’e basınca* geri dönüşü tam 11 saniye sürüyordu. bütün canlarım bitti, ertesi gün okulda herkesin benimle dalga geçeceğini bileğim için ve aslında fakirlik yüzünden kaybettiğim kaderime isyan olarak küfür etmiştim.
tolga abi yayının ardından komşuyu aramış, bize bir adet telefon, bir adet ev ve araba yollayacağını fakat yaşanan bu olayı gizli tutmamız gerektiğini söyledi. işte türk televizyonlarında gerçekliğin inkarı denemesi ilk benim üzerimden yapıldı. tabi bugün bu inkar meselesi gazetelerde, ders kitaplarında ve tarihi olaylarda da devam etmektedir. mesela kızılçamlar’ın marshall projesi olması meselesi, tamamen yalan ve gerçeğin inkarıdır. imar barışlarında ve son 20 yılda hükümetin yok ettiği zeytinlikleri görmeden, 1945’e kadar giden bu zihniyetlerin yalanlarının ilk denemesi ben idim.
yıllarca sustum, inkar ettim hatta cinsiyetimi değiştirdim. ses tellerim için ameliyat oldum. fakat geçen salı akşamı o karanlık akşam, discord’un azizliğine uğradım. aslında çocukluğumdan beri telefonlarla ve teknoloji ile aram bozuk ve her talihsizlikte küfür etmek gibi bir huyum var.
neyse radyo kurucusu gomercan’dan, kırkyama’dan ve bütün dinleyenlerden özür diliyorum. aykut senden özür dilemiyorum*.
umarım beni mazur görürsünüz, çocukluk travması….
salı akşamı girift akşamı, yayın akışı yine yokmuş. aykut yine ısrarla davet etti de oradan biliyorım.*
geçen hafta, yılanların bölünerek çoğalmadığını öğrendiğimiz ilim irfan dolu bu programa, skandal bir bilimse bilgi eklemek istiyorum. ben ve kısır olan kedimiz kaplumbağaların cima edişine şaşkınlıkla şahitlik ettik.
planet earth ‘e rakip olacağınız efsane bilgi birikimimi paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.
devamını gör...
zeki insanların ortak özellikleri
espri yapma yetenekleri çok iyidir
devamını gör...
sokak hayvanları
sevmek zorunda değilsin… öldürme yeter!
hayvanları koruyun, kollayın, besleyinle başlayan cümlelerimiz vardı bizim. nereden nereye geldik? şimdilerde onlar için ağzımızdan çıkan tek cümle oluyor; ‘öldürme, öldürtme ne olur?’.
insanoğlunun en büyük gafleti bu dünyayı bir tek kendinin sanması. kendisinden başka canlıların yaşama hakkının olmadığını düşünmesi. onların yaşama haklarını çok rahat bir şekilde ellerinden alabileceği hissine kapılması. insan eşref-i mahluktur. yani yaratılanların en şereflisi. en mükemmeli. neden yaratılma düzenimize uygun davranmayız? neden bu mükemmelliği yaralar, bereler, zedeleriz? bizim için biçilen; ‘yaratılanların en şereflisi’ giysisini neden hakkıyla taşıyamayız?
hiçbir canlının yaşam hakkını elinden alma gücü bizim elimizde değildir. ona o canı veren ne zaman alacağını da bilir. soyunduğumuz bu cellatlık işinin belki bu dünyada cezasını çekmeyebiliriz. ama onu yaratan bu azabın karşılığını er geç verecektir. bizim dinimiz merhameti, hoşgörüyü, paylaşımcılığı öğütlerken… güçsüzü koru, ekmeğini olmayanla paylaş, cana kıyma derken bizim bu denli acımasızlığımız ne dinimize ne de insanlığımıza yakışır.
çok beklentisi yok onların bizden. ses yapıyorlar, sokaklarda dolaşıp kalabalık ediyorlar, yanından geçerken hırlıyor, kapıda duran terliğimi götürüyor vs. vs. diyerek onları öldürmeyin. belediyeleri arayarak onların ölüme götürülmesine neden olmayın. sizin götürülmesine sebep olduğunuz her bir can ya çöplüğe ya da ıssız bir ormana bırakılıyor. orada ne mi oluyor? hayal bile edemezsiniz. siz sıcak yuvalarınızda ‘oh be kurtulduk’ derken. onlar soğukta açlıktan birbirlerini yiyor. bizlerin her rahatsız olduğu canlı hanelerimize birer ölü olarak yazılıyor. ne acı değil mi?
halbuki yapmamız gereken çok basit. herkesin evinde hemen hemen her gün atılan ekmekler, dökülen yemekler olur. hem dinimiz gereği de israf haram olduğundan bunları atmayıp köşe başlarına, çöp kenarlarına bir kabın içersin de bıraksak hem açlıktan oraya buraya saldıran kedi, köpekten hem de şikayet ettiğinizde acaba nereye götürdüler vicdan azabından kurtulursunuz. mahallede kimse yapmıyor mu? örnek olun. onlara yemek verirseniz ‘mahalleye iyice dadandırdınız canım, olmuyor böyle mi?’ derler. doğruyu anlatın, vicdanlarına seslenin. göreceksiniz o sizi rahatsız eden görüntülerden, seslerden kurtulacaksınız. bir canlıyı sevindirmiş, onunla yemeğini paylaşmış olmanın vermiş olduğu mutluluk ise paha biçilemez.
yeryüzü tüm canlılara ait. yaratılanların en mükemmeli olarak bunu bilip bu mükemmelliğe uygun bir vaziyette davranmamız gerekiyor. hala daha ‘sevmiyorum ama, korkuyorum ama, şunu yaptı ama, bunu yaptı ama’ diyebiliyorsanız. bizim size diyebilecek hiçbir sözümüz kalmıyor. evinize almayın. bahçenize almayın. yüzüne bakmayın. başını okşamayın. ama allah aşkına öldürmeyin. öldürülmelerine sebep olmayın. ‘merhamet etmeyen merhamet bulamaz’ hadis-i şerifine nail olmuş bir ümmetiz biz. merhamet edelim ki merhamet bulalım… saygılar…
23.07.2013 yerel bir gazetede yayınlanan köşe yazım.
bazı sıkıntılardan dolayı daha sonra kaldırıldı.
henüz temiz yürekli, gözü açılmamış bir müslümanım. hayat insanı nerelere getiriyor yahu hayret. neysem çok şey etmiyim.
hayvanları koruyun, kollayın, besleyinle başlayan cümlelerimiz vardı bizim. nereden nereye geldik? şimdilerde onlar için ağzımızdan çıkan tek cümle oluyor; ‘öldürme, öldürtme ne olur?’.
insanoğlunun en büyük gafleti bu dünyayı bir tek kendinin sanması. kendisinden başka canlıların yaşama hakkının olmadığını düşünmesi. onların yaşama haklarını çok rahat bir şekilde ellerinden alabileceği hissine kapılması. insan eşref-i mahluktur. yani yaratılanların en şereflisi. en mükemmeli. neden yaratılma düzenimize uygun davranmayız? neden bu mükemmelliği yaralar, bereler, zedeleriz? bizim için biçilen; ‘yaratılanların en şereflisi’ giysisini neden hakkıyla taşıyamayız?
hiçbir canlının yaşam hakkını elinden alma gücü bizim elimizde değildir. ona o canı veren ne zaman alacağını da bilir. soyunduğumuz bu cellatlık işinin belki bu dünyada cezasını çekmeyebiliriz. ama onu yaratan bu azabın karşılığını er geç verecektir. bizim dinimiz merhameti, hoşgörüyü, paylaşımcılığı öğütlerken… güçsüzü koru, ekmeğini olmayanla paylaş, cana kıyma derken bizim bu denli acımasızlığımız ne dinimize ne de insanlığımıza yakışır.
çok beklentisi yok onların bizden. ses yapıyorlar, sokaklarda dolaşıp kalabalık ediyorlar, yanından geçerken hırlıyor, kapıda duran terliğimi götürüyor vs. vs. diyerek onları öldürmeyin. belediyeleri arayarak onların ölüme götürülmesine neden olmayın. sizin götürülmesine sebep olduğunuz her bir can ya çöplüğe ya da ıssız bir ormana bırakılıyor. orada ne mi oluyor? hayal bile edemezsiniz. siz sıcak yuvalarınızda ‘oh be kurtulduk’ derken. onlar soğukta açlıktan birbirlerini yiyor. bizlerin her rahatsız olduğu canlı hanelerimize birer ölü olarak yazılıyor. ne acı değil mi?
halbuki yapmamız gereken çok basit. herkesin evinde hemen hemen her gün atılan ekmekler, dökülen yemekler olur. hem dinimiz gereği de israf haram olduğundan bunları atmayıp köşe başlarına, çöp kenarlarına bir kabın içersin de bıraksak hem açlıktan oraya buraya saldıran kedi, köpekten hem de şikayet ettiğinizde acaba nereye götürdüler vicdan azabından kurtulursunuz. mahallede kimse yapmıyor mu? örnek olun. onlara yemek verirseniz ‘mahalleye iyice dadandırdınız canım, olmuyor böyle mi?’ derler. doğruyu anlatın, vicdanlarına seslenin. göreceksiniz o sizi rahatsız eden görüntülerden, seslerden kurtulacaksınız. bir canlıyı sevindirmiş, onunla yemeğini paylaşmış olmanın vermiş olduğu mutluluk ise paha biçilemez.
yeryüzü tüm canlılara ait. yaratılanların en mükemmeli olarak bunu bilip bu mükemmelliğe uygun bir vaziyette davranmamız gerekiyor. hala daha ‘sevmiyorum ama, korkuyorum ama, şunu yaptı ama, bunu yaptı ama’ diyebiliyorsanız. bizim size diyebilecek hiçbir sözümüz kalmıyor. evinize almayın. bahçenize almayın. yüzüne bakmayın. başını okşamayın. ama allah aşkına öldürmeyin. öldürülmelerine sebep olmayın. ‘merhamet etmeyen merhamet bulamaz’ hadis-i şerifine nail olmuş bir ümmetiz biz. merhamet edelim ki merhamet bulalım… saygılar…
23.07.2013 yerel bir gazetede yayınlanan köşe yazım.
bazı sıkıntılardan dolayı daha sonra kaldırıldı.
henüz temiz yürekli, gözü açılmamış bir müslümanım. hayat insanı nerelere getiriyor yahu hayret. neysem çok şey etmiyim.
devamını gör...
kadıköy'de yemek yenecek yer
(bkz: çiya)
devamını gör...
normal sözlük yazar maaşları
adminler: 4693 kayme
moderatörler: 3476 kayme
yazarlar: 2324 kayme
çaylaklar: 0 kayme
her ayın 5'inde maaşlarınızı çekmeyi unutmayın.*
moderatörler: 3476 kayme
yazarlar: 2324 kayme
çaylaklar: 0 kayme
her ayın 5'inde maaşlarınızı çekmeyi unutmayın.*
devamını gör...
1 mayıs 2021 normal sözlük mobil görünümünün güncellenmesi
daha ergonomik ve şık olmuş, beğendim.
devamını gör...
en iyi zombi filmi
videosunu aşağıya bıraktığım filmdir.
geriye kalanlar anca kendi aralarında yarışır.
adeta bir başyapıt.
geriye kalanlar anca kendi aralarında yarışır.
adeta bir başyapıt.
devamını gör...
camp david
abd, israil ve mısır arasında 17 eylül 1978'de imzalanan antlaşmaların ismi. antlaşmalara göre israil, sina yarımadası'nı mısır'a geri verecek, mısır da israil' in siyasi varlığını tanıyacaktı. böylece kurulduğu tarih olan 1948'den bu yana israil'in siyasi varlığını bir arap devleti ilk kez resmen kabul etmiş oldu. antlaşmalara şiddetli tepki gösteren arap ülkeleri suriye, ırak, libya, güney yemen ve cezayir, bir red cephesi kurarak sscb'ye yaklaştılar.
devamını gör...
yazarların şu an dinledikleri şarkı
yüzyüzeyken konuşuruz - 2013
filler unuttu analar unutmadı
ama nasıl unutabilir
dövülerek ölmek nasıl bir ceza ki
buna kim dayanabilir
filler unuttu analar unutmadı
ama nasıl unutabilir
dövülerek ölmek nasıl bir ceza ki
buna kim dayanabilir
devamını gör...
