fındık kremalısı ve çikolata kremalısı olan bisküvi. severek ailecek yiyoruz efendim sadece kendileri kilo olarak geriye dönmezlerse daha da mutlu olacağız.
devamını gör...

deri saat kordonu kokusu.
artık kol saati takan da azaldı...
devamını gör...

iha/siha, awacs tipi uçaklar ile beraber network-centric warfare doktrininin başlangıçı olan uçaktır.

bu bir hava üstünlüğü uçağı olmakla beraber modern savaş doktrinlerinin uygulamaya geçilmesine sebep olan uçaktır.

iha/awacs tipi uçaklarla kordineli çalışabilmesi, yer istihbaratı toplayabilmesi, radarının çok güçlü olması gibi + ların yanı sıra tüm uçakların istihbarat paylaşabilmesi vb... gibi çok fazla veri işleyebilen dahası pilot a yer ile ilgili istihbarat verebilen bir uçaktır.

(bkz: network-centric warfare)

öyle yok abd istediği veriye ulaşır, istediğini yapacak falan diye gömülecek bir uçakta değildir. kaldı ki her ülke kendi savunma anlaşmalarını ihtiyaçlarına göre yapar türkiye cumhuriyeti şu an ki milgem in temellerini 1990 ların başında attı ve yeni yeni gemiler üretilmeye ve sağlıklı çalışmaya başladı. 1990 dan bu yana da dikey kalkış yapabilen f-35 lere göre tasarlanan iki tane çıkartma gemisi yaptık. yani bilinenin aksine öyle "ay benim canım sıkıldı dur ben şu arabayı değiştireyim" diyeceğin bir şey değil savaş uçağı değiştirmek, senin savaş stoğundan tut, pistlerine, yer ekiplerine, iletişimine kadar etkileyen bir şey işte bu yüzden ege ve marmara da tüm hava üstünlüğünü de gayet düşmanlarımıza kaptırdık bilin istedim.

hava üstünlüğü sizin paranoyalarınızdan en azından bulunduğumuz bölge de daha önemlidir yıllarca da bu güç bizdeydi.
devamını gör...

türk dili ve edebiyatı derslerinde eski literatür okutulmaktadır. geniş anlamda türkçede (yani arkaik haliyle birlikte) genetik sınıflandırmalarda altay, ural-altay, nostratik ve avrasyatik dil sınıflamaları vardır artık. bizim şu an konuştuğumuz türkçe, altay dil ailesindedir ve en yakın akrabası "moğolca". kaynak: (bkz: ahmet bican ercilasun)

kelimeler de yazıldığı gibi okunmaz(bkz: artikülasyon). kulağa en hoş geleni istanbul türkçesi'dir. yabancılar bizim günlük konuşmalarımızda en çok şşığ, ççığ, ttıh seslerini duyar. bu yüzden ilk başta çince konuştuğumuzu düşünürler. ama elin gavurunun ekonomisi iyidir, dünyayı gezer; çin seddini görür, kısa boylu asya tipini görür ve bizim türk olduğumuzu anlarlar.

en eski yazılı türkçe eserler tamgalardır (bkz: damga) buradan tarih obası adlı youtube kanalına gidebilirsiniz. kanalın sahipleri bu alanda doktoralıdır.
devamını gör...

düşünüyor gibiydi hâli. güvercinler ekmek kırıntısı peşinde,
martılar simit, kedilerse iki lokma bir şeyler...
insanlar durmaksızın koşuşturuyordu, kimisi işe kimisi okula kimisi de boşluğa.
birbirinden habersiz insanlar yağmuru düşüyordu yerden. herkesin yapacak bir şeyi vardı.
boşlukta süzülmek de bir iş sayılırdı nihayetinde.
gün akıp giderken ve kendini geceye teslim ederken bile hâlâ düşünüyor gibi bir hâli vardı oturduğu tahta bankta.
devamını gör...

(bkz: seborrheic dermatitis) cildin yağ dengesinin çeşitli sebeplerle bozulması sonucu malassezia furfur isimli bir çeşit mayanın yağlı cildimizde üremesi sonucu oluşan hastalıktır. (bkz: pityrosporum ovale).
belirtiler; yüzde t bölgesinde pul pul deri döküntüsü, saçlı deride kepek, iyileşmeyen minik kızarıklıklar
cildin yağ dengesini bozan faktörler stres, hava kirliliği, kozmetik ürünler, beslenme, mevsim etkisi olabilir.
tedavisinde kükürtlü sabun; travazol, betnovat, avil gibi kortizonlu kremler kullanılmaktadır.

edit 1: yazının okunduğunu görünce eklemek istedim. ben seboreik dermatitle aylardır mücadele ediyorum. en etkili çözüm yöntemim duştan sonra tırnağımla kabarcıkları patlatıp yüzümü asetonla veya alkolle silmek oldu. bu işlemle cildimde yaşayan mikroorganizmaların sayısını azalttım ve cildimin kendini iyileştirmesi için fırsatı oldu. ancak hala nüksediyor. bu hastalık cildin yağ dengesiyle ve stresle yakından ilgilidir.

edit 2: yazının daha çok okunduğunu göründe 4 aralık 2020 'de eklediğim editten sonra yeni bilgiler ve tecrübeler edindim. şimdi bunları sizinle paylaşmak istiyorum. seboreik dermatit kesinlikle cildin yağ dengesi ve bağışıklık sistemiyle ilgili. kulak çevresinde, kulak ile yüzün birleştiği noktada, burun üstünde ve t bölgesinde pul pul dökülmeler görülüyorsa seboreik dermatit hemen teşhis edilir. yapmanız gereken ilk şey nivea, neutrogena, blendax, ipek, schwarzkopf, elidor gibi market kozmetiklerini bırakıyorsunuz. bütün bunlar petrol türevi kimyasallar (özellikle (gbkz: dimetikon) ) ve köpürütcü kimyasal ajanlar içerdikleri için ciltdin yağ dengesini bozuyor. cildimizde bizimle birlikte yaşayan faydalı mikroflorayı da tahrip ediyor. ben bu süreci ayşenur yazıcı sayesinde atlattım. youtube kanalında temiz içerikli ürünleri paylaşıyor, cilt bakımının nasıl yapılması gerektiğini anlatıyor, önemli bilgiler veriyor.

ayşenur yazızı haya dersleri kanalını ziyaret edin.

yine ayşenur yazıcı'dan (saygılarımı iletirim eğer okuyorsa) öğrendiklerime göre, salisilik asit içerikli cilt bakım ürünleri ciltteki yağı çözüyor. glikolik asit (glycolic acid) içerikli ürünler de çimentolaşmış ölü deri tabakasını çözüyor. buna ihtiyacımız var çünkü cildimiz en dışında 15-20 kat ölü deri katmanı var. bu ölü derileri sürekli etrafa döküyoruz. bu ölü deri hücreleriyle akarlar (bkz: mite) besleniyor. bu yüzden evimizi, nevresimlerimizi, halıları düzenli olarak temizlemeliyiz.
saçlı deride kepeklenme sorununu yesilmarka 'nın kepekli saçlar için önerdiği bitkisel şampuanıyla çözdüm. işe yaradığını görünce eve birkaç kutu stok yaptım. bazı yazarlar haldır şaldır (head & shoulders) markasının şampuanını öneriyorlar ancak o da bir market markası. ürün geliştirmeye ayırmaları gereken parayı market raflarında üst sıralarda görünmek için harcayan ve reklama para saçan bir marka. kaliteli ürün kendi reklamını yapar zaten, böyle şeylere hiç gerek yok.
konozol şampuanı ben de kullandım, evet işe yarıyor ancak 100 ml ürünün fiyatı 230 lira. bu ürünlerin muadillerini bilmiyorsanız bence hiç konuşmayın. ayrıca saçı keçeleştiriyor. birkaç yıkamada bitti gitti bir daha dönüp bakmadım bile şişesine.

doğru cilt bakımı rutinimiz şöyle olmalı = temizle > serum sür > nemlendirici sür > güneşten koru
a) temizle : uyandığımızda yüz temizleme sütüyle yüzümüzü her sabah temizliyoruz. ben hc care ve sedena markasını kullanıyorum. jel ve köpük ürünleri kullanmıyoruz, çünkü köpürtücü - jelleştirici kimyasal ajanlar kullanılıyor.
b) serum sür : haftada 2-3 kere serum kullanmalıyız. serumlar, cilt tarafından emilimi yüksek moleküler yapıda ürünlerdir. gündüz serumu ve gece serumu ayrı ayrı. çünkü bazı moleküller güneş ışığındaki radyasyona maruz kaldıklarında aktivitesini kaybedip bozunurlar. veya daha güçlü reaksiyon gösterip cilde yarardan çok zarar verirler. buna en iyi örnek retinol serumdur.
serum ürünler, yüksek kimya teknolojisiyle saflaştırılmış ürünlerdir. siz daha doğal içerikli ürünler arıyorsanız kuşburnu çekirdaği yağı, limon yağı falan kullanabilirsiniz.
c) nemlendirici sür : serum tabakasının üzerine 5-10 dakika sonra nemlendirici sürülmelidir. nemlendiriciler cildin dış katmanını örter ve cildin nem kaybını azaltır. yukarıda saydığım bütün o market kozmetikleri bunu petrolium, paraben, dimeticon gibi moleküler plastiklerle yapar. bu kremleri sürdüğünüzde cildinize sanki bir streç filmle kapatmışsınız gibi olur. üstelik petrol türevleri suda çözülmez, alkolde az çözünür. sanayi tipi çözücülerde çözünür. hem çevreye hem insana zararlı şeylerdir.
nemlendirici kremler piyasada el ve vücut losyonu, vücut yüzü, durulanmayan cilt bakım sütü gibi çeşitli isimlerde pazarlanır. bunlar markaların uydurduğu müşteriye sürekli "al bak bu en yeni ürünümüz, hayır bak bu daha da yeni ürünümüz" gibi algı operasyonuyla pazarladıkları nemlendiricilerdir. bu tuzaklara düşmeyin.
d) güneşten koru : spf özellikli ürünlerle nemlendirici tabakasının üzerine güneş koruyucu ürünler aplike edilmelidir (bkz: aplike etmek). yazın spf 50+ ürünler, kışın spf 10+ ürünler kullanılabilir. ürünün içeriği mutlaka "mineral güneş filtreli" olmalıdır. nivea, garnier gibi markaların güneş koruyucuları titanyum dioksit kullanırlar. bu çok zararlı bir maddedir, avrupa'da gıdalarda kullanımı yasaklandı. bu yüzden bentonit kil gibi doğal mineraller içeren ürünler kullanın. eskiden şifalı çamurlar çok meşhurdu, kış tatilinde ailecek kaplıcaya gidilirdi. onlar işte bentonit kil çamuru.

son olarak dermatit ve egzama hastalarının sedena markasını araştırmalarını rica ediyorum. sedena
kimyager eda özkara 'nın kendi reçetelerinden ürettiği doğal ve temiz içerikli bakım ürünleri de bu camiada baya meşhur. yalnızca instagramdan sipariş alıyor buradan ürünlere göz atabilirsiniz.

ben dermatit sorunuma bunlarla çözüm buldum. arkadaşlarımın kozmetik ürünlerinden kullandığımda yeniden cildim pul pul dökülmeye başlıyor. bu nedenle çok dikkatli bir şekilde kozmetik alışverişimi yapıyorum. rossman, watsons, gratis gibi mağazalarda saatlerce ürün içeriklerini okuyup en son 1-2 ürün alıp çıkıyorum. çünkü piyasada temiz kozmetik ürün bulunmuyor. büyük markalar piyasayı ele geçirmiş. özellikle türk markaları seçiyorum. yabancı markaların artık türkiye piyasasını terk etmeleri gerektiğini düşünüyorum. türk hekimlerine, kimyagerlerine, mühendislerine fırsat verilirse çok güzel işler başardıklarına şahitim. sağlıklı, mutlu, birlikte uzun yıllar dilerim.
devamını gör...

mutsuzluğa alışmış insandır.
hani eski bir değiş vardır " alışmadık g*tte don durmaz" diye.
aynı o misal işte, mutsuzluk öyle bir hale bürünmüştür ki, mutluluğa yer kalmamıştır bünyede.
konunun ilginç tarafı ise, bu insanlara mutluluk fırsatı bir çok kez gelir. fakat o kadar yabancı bir şeydir ki onlar için bu, ne yapacaklarını bilemezler. zaten çok kırılgan olur bu insanların mutluluğu. bu yüzden de kırarlar bir noktada. sağlam tutmayı beceremezler.
fakat sanmayın ki bu insanlar mutlu olmayı istemez. tabi ki isterler. belki de en büyük fantazileri, arzuları mutlu olmaktır. ama bu gerçekten elde edinceye kadardır maalesef. çünkü gerçekten ellerine geçince mutluluk fırsatı, korkarlar ondan. onu koruyamamaktan, kayıp etmekten ya da daha kötüsü birinin gelip ellerinden alacağında korkarlar.
asyalıların da eski bir değişi vardır "hayat karşısına çıkardığı fırsatları değerlendirmeyenlerin yüzüne gülmez" şeklinde.
dediğim gibi mutluluk fırsatı çıkar karşılarına ama saydığım sebeplerden beceremezler. her şey yolunda gitse, bu sefer de kendilerini sabote ederler.
bilinçli de yapmazlar bunu. zaten budur ya en acısı. hem mutlu olmak istemek, hemde kendine çok görmek.
bir de şu var ki, mutsuzluk kolaydır aslında. çok çalışma gerektirmez. fakat mutluluk/mutlu olmak cesaret işidir. dik duruş gerektirir, emek gerektirir.
hayat senden ne alırsa alsın, yüzüne o gülümsemeyi takınabilmek, buruk bir gülümseme olsa bile. işte mutluluk budur.
nietzsche ne derse dersin, asıl üstün insan işte budur.
her şeye rağmen mutlu olabilen.

herkese saygılar...
devamını gör...


seneryosunu, müziklerini, oyunculukları ve akışı sevdiğim dizi. chicago, san francisco, nairobi, mexico city, mumbai, berlin ve seul şehirlerinde yaşayan sekiz kişinin ortak hikayesini anlatıyor. izlemenizi öneririm.
devamını gör...

bizim ukdelerimiz hep boğazda kaldı.*
devamını gör...

(bkz: amme hizmeti)
ağzındaki kanı silip işte şimdi kızan dövüşçü*
canım sözlükdaşlarım, canım yoldaşlarım, canım dünyalı dostlarım, canım canım canımshshahajmjsja...
çok severek kullandığım nickim adına yazasım geldi birden başlık altını görünce. nickim 123abc olsa nickaltım nasıl olurdu merak etmiyor değilim. kendimi görünmez hissettiğimi de saklamayacağım. sadece bir nickim varmış da ondan gayrisi yokmuş gibi. azıcık bu duruma içerlemiyor değilim ama bu benim özleştirim olarak içimdedir. sizlik bir şey yok tabi.
okunsun diye, büyük konuştuğum mahlas değiştirme operasyonu bile geçirip, türkçe karakter eklemesi yaptım. ama bundan fazlası beni aşar. aralara boşluk koymam, esinti olur, üşürüm. tamamen değiştirmemse mümkün değildir diyip, bir büyük konuşmayı daha kayda geçeyim bu vesileyle.
kendi nickaltıma yazmaktan bunca zaman imtina etmeme rağmen, nedense an itibariyle bir tutamadım ya kendimi. onca yazmak istediğim güzel cümleler varken, kendimi durdurup durdurup bunca boş yapmak da bugüne nasipmiş.*
nickimi okuyup, okuyamamanızın çok bir önemi yok aslında. nicki boş verin, yazdıklarımı okuyun. belki seversiniz. ayrıca okunuyor yahu abartmayındhsjms.
devamını gör...

bu dönemin insanları yalnızlaşıyor isteyerek ya da istemeyerek. kimse kimseye ihtiyaç duymuyor,güvenmiyor,anlamak istemiyor birini anlama gücünü içinde bulamıyor. sadece kadınlara özgü bir durum değil galiba genel olarak yaşanan durum.yalnızlığı tercih ediyoruz.
devamını gör...

*bridgertons, julia quinn romanından uyarlanmış ve dönem ingilteresini keyifle izleyebileceğiniz bir seri. kalabalık ailenin keyifli bir olgu olduğu gerçeğini hissettiriyor.


ancak bir sorun var ki hastings dükü simon basset
namı değer "regé-jean page", o nasıl bir yakışıklılık o ne hoş bir tavır, niye çıtayı evereste çıkarıyorsun...
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bir ara rastgele mesaj atardım, günaydın iyi günler hal-hatır sormak ve bir anonim şekil de havadan sudan sohbet etmek.
kimine tuhaf, kimine ilginç alışılmamış buna sebep aradı, kiminden sohbet etmemin art-niyet kokusu aldığını hissedince! iyisimi bunu tekrar etmemek şeytanı anıp salavat getirmenin manası yok dedim.
devamını gör...

yeni bir yazar keşfettiğimde yaptığım şeydir genelde de beğendiklerimi oylarım. bunu yaparken karşılık beklemiyorum sadece farklı düşünceler okumak güzel geliyor.
devamını gör...

size biraz klişe gelecektir belki, fakat şu ana kadar okuduğum en iyi giriş şudur:

"zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana - sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece 'daha' sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi."

(bkz: iki şehrin hikayesi)
devamını gör...

boş beklentiler ve belirsizliktir. bazen kontrolümüz dışında olan şeylerdir. bazen de bir şeye haddinden fazla değer verdikten sonra işlerin ters gitmesidir. bazen öyle konulardır ki önce güldürür sonra aklını kemirir.
devamını gör...

bilgi toplama işleme saklama amaçlarına göre sunma karar verme ve iletme işlerini desteklemek ve yürütmek için tasarlanmış bulunan ve insanı bilgisayarı ve iletişim araçlarını içeren yapıdır.
devamını gör...

person of interest
forever
criminal minds
fringe
sherlock holmes
devamını gör...


“müzik öyle yücedir ki hiçbir akıl sırrına eremez; müzikten her şeye egemen olan ve kimsenin hesabını tutamayacağı bir etki yayılır.”

goethe


koku romanıyla tanıdığımız patrick suskind’in bir oyunu kontrbas.

diyalog havası verilmiş bir monolog ve bu monologun sahibi bir kontrbasçı. babasına karşı durmak için sanatçılığı seçen kahramanımız, devlet sektörünüde işe girince orkestranın kontrbasçısı olur ama bir devlet memurudur.

memuriyet onun kendini sanatçı hissetmesine büyük bir engeldir. zira memursanız yaratıcılığınız yoktur. kendinizi geliştirmeniz mümkün değildir ve böyle bir şeye ihtiyaç da duymazsınız, o yüzden sanatkarlıktan sıyrılıp zanaatkar olmaya doğru yüzersiniz. hele bir de başkontrbasçı değilseniz kimse sizi fark etmez bile. kahramanımız kontrbasın sadece bir enstrüman değil hayata dair birçok şey olduğunu anlatır bize.

kontrbas diğer müzik aletlerinden farklıdır, hantaldır bir kere, her yere taşıyamazsın. evinde devasa hacmiyle büyük bir yer tutar ki bir hanımla kendi evinizde yalnız kalmanız bile kabil değildir. her konunun içindedir, onun dahil olmadığı bir konuşma mümkün olmaz, dikkatleri hemen üzerine toplar. ama onu çalan insan neredeyse görünmez olur. kahramanımız aşıktır öte yandan ama aşık olduğu sopranonun ilgisini çekmesi mümkün değildir, çünkü sopranonun seslendireceği ve kontrbasçının çalacağı bir eser yoktur. ama kontrbasını bu güzel kadına benzettiğ olur.

ona sarılarak, parmaklarından yayların geçişini hissederek…

patrick suskind bu oyunda mozart’tan brahms’a , beethevon’dan schubert’e herkese değinmiş ufaktan kimini yermiş, yetersiz bulmuş kiminiyse hafiften kayırmış. brahms’ın ikinci senfonisiyle başlayan oyun schubert’in alabalık beşlisi, 1. bölümle son bulmuş.tabii bu yazdıklarım antrparantez…

bir saat gibi bir süre içinde okuyabileceğiniz bu esere bir klasik müzik eseriyle fon oluşturursanız okuma zevki birkaç kat artacaktır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim