koklaması zevkli olan şeyler
benzincideki o koku kesinlikle mükemmel
tavsiye ederim. iyi kafa yapıyor.
tavsiye ederim. iyi kafa yapıyor.
devamını gör...
çocuklarda mahremiyet eğitiminin şart olması
malum coğrafya kaderdir haliyle artık günümüzde mahremiyet egitimi her zamankinden daha fazla gerekli hatta zorunlu olmuştur. peki bunu ne zaman nasıl çocuklarımıza öğretmek gerekir?*
yoldan geçen her 4 insandan 1'inin bildiği gibi kişilik temel taşları 0-6 yaş arasında oluşur.* haliyle mahremiyet eğitimini sonraki yaşlarda ögretcem demeyin herşeyin bir zamanı var. mesela tuvalet eğitimi 10 yaşında başlar mı başlamaz heh sus şimdi.
nedir la bu mahremiyet*.mahremiyetten kasıt kişinin özel bolgesinin,özel alanının korunması *,başkasının da bu özel alanlarının farkında olması, onlar ile kendi arasında set çekebilmesi ve böylece çocuğun hayır diyebilme beceresi kazanmasıdır. *
iyi de epsilon nasıl öğretcez? kaç yaşında öğretcez?*bak kardeşim mahmuda * anlatır gibi anlatıyom dinle:
2 yaşında hafif hafif başlayacak bu egitim. kim yapacak tabi ki ilk tercih anne. korkutmadan,ürkütmeden, endişelendirmeden çocuğuna gizli kalması gereken yerleri tanımlayacaksın bunlar:dudak,göğüs,kalça,bacak arası. anlatacaksın oturup karşına bak delikanlı ya da genç hanım diye degil, gün içerisinde tuvalet egitiminde vs. yeri geldikce degineceksin.
çocuklara,anne baba ya da ebeveynleri yanında olduğu müddetçe bu mahremiyet alanlarını doktora gosterebilcegini onun dışında kimseye göstermemesi,dokundurmamasi gerektiği anlatılmalıdır.
yabancı bireyle asla odada yalnız kalmamalıdır.
egitim verirken ayıp,günah, yasak haram gibi ifadeler yerine "mahrem" sözcüğünü kullanılması onun bu eğitimi sindiremesinde ve duygusal gelişiminde iyi olur.
şimdi diyeceksiniz çocuğu ben yaptım ben rahat rahat dokunurum. yok öyle dünya. o bir birey ve ne kadar çocuğunuz da olsa onun bedeninde dokunma hakkı rızası alınarak ve dokunma nedeni açıklanarak yapılabilir. aksi durumda eğitim yarım olur. ne demişler ayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz .haliyle ilk siz örnek olacaksınız. aslında bu hayır diyebilme becerisinin de kazanılmasını sağlar. *
söylememe gerek yok ama bazen karşılaşıyorum özel bölgelere el kol şakası yapılmamalıdır sözle bile saka yapmayın. titiz olun bu konuda.
wc eğitimi verilirken bu 18 aylıkken baslar. başkaların önünde tuvalet yapmaması, wc de yalnız olunması gerektiği anlatılmalıdır. mesela, kıyafet değişeceği zaman ortamda insanların içinde değil de başka odaya alınıp orada değişimi yapılması son dere önemlidir. baska durum mesela, annesi olsaniz bile genital bolgelere odaklanmadan kıyafet degisimi yapmak, banyo yaptırmak da son derece bu eğitim için önemlidir. unutmayın, yok teyze imiş yok dayı imis yok abisi imiş diyip ulu orta çocuğun üstünü değiştirmeyin ayar etmeyin adamı. yanlış yaparsınız.
sona doğru geliyoz*. çocuğunuz sizle iletişimi sağlıklı olsun. olasi bir mahremiyet ihlaline size bunu bildirebilsin ya da o an icersinde bu ihlali bagirarak,kacarak, yardim isteyerek belirte bilsin.hatta sadece ihlal durumu değil ihlal ihtimalinde bile size bu durumu bildirebilsin ve cocuga "yok ya yapmaz o" gibisinden karşılık vermekten ziyade takipçisi olacağınızı belirten ifadelerle karşılık verin.
sonuç olarak; siz örnek olun ki o da doğrusunu öğrensin hayatında uygulasın.
yoldan geçen her 4 insandan 1'inin bildiği gibi kişilik temel taşları 0-6 yaş arasında oluşur.* haliyle mahremiyet eğitimini sonraki yaşlarda ögretcem demeyin herşeyin bir zamanı var. mesela tuvalet eğitimi 10 yaşında başlar mı başlamaz heh sus şimdi.
nedir la bu mahremiyet*.mahremiyetten kasıt kişinin özel bolgesinin,özel alanının korunması *,başkasının da bu özel alanlarının farkında olması, onlar ile kendi arasında set çekebilmesi ve böylece çocuğun hayır diyebilme beceresi kazanmasıdır. *
iyi de epsilon nasıl öğretcez? kaç yaşında öğretcez?*bak kardeşim mahmuda * anlatır gibi anlatıyom dinle:
2 yaşında hafif hafif başlayacak bu egitim. kim yapacak tabi ki ilk tercih anne. korkutmadan,ürkütmeden, endişelendirmeden çocuğuna gizli kalması gereken yerleri tanımlayacaksın bunlar:dudak,göğüs,kalça,bacak arası. anlatacaksın oturup karşına bak delikanlı ya da genç hanım diye degil, gün içerisinde tuvalet egitiminde vs. yeri geldikce degineceksin.
çocuklara,anne baba ya da ebeveynleri yanında olduğu müddetçe bu mahremiyet alanlarını doktora gosterebilcegini onun dışında kimseye göstermemesi,dokundurmamasi gerektiği anlatılmalıdır.
yabancı bireyle asla odada yalnız kalmamalıdır.
egitim verirken ayıp,günah, yasak haram gibi ifadeler yerine "mahrem" sözcüğünü kullanılması onun bu eğitimi sindiremesinde ve duygusal gelişiminde iyi olur.
şimdi diyeceksiniz çocuğu ben yaptım ben rahat rahat dokunurum. yok öyle dünya. o bir birey ve ne kadar çocuğunuz da olsa onun bedeninde dokunma hakkı rızası alınarak ve dokunma nedeni açıklanarak yapılabilir. aksi durumda eğitim yarım olur. ne demişler ayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz .haliyle ilk siz örnek olacaksınız. aslında bu hayır diyebilme becerisinin de kazanılmasını sağlar. *
söylememe gerek yok ama bazen karşılaşıyorum özel bölgelere el kol şakası yapılmamalıdır sözle bile saka yapmayın. titiz olun bu konuda.
wc eğitimi verilirken bu 18 aylıkken baslar. başkaların önünde tuvalet yapmaması, wc de yalnız olunması gerektiği anlatılmalıdır. mesela, kıyafet değişeceği zaman ortamda insanların içinde değil de başka odaya alınıp orada değişimi yapılması son dere önemlidir. baska durum mesela, annesi olsaniz bile genital bolgelere odaklanmadan kıyafet degisimi yapmak, banyo yaptırmak da son derece bu eğitim için önemlidir. unutmayın, yok teyze imiş yok dayı imis yok abisi imiş diyip ulu orta çocuğun üstünü değiştirmeyin ayar etmeyin adamı. yanlış yaparsınız.
sona doğru geliyoz*. çocuğunuz sizle iletişimi sağlıklı olsun. olasi bir mahremiyet ihlaline size bunu bildirebilsin ya da o an icersinde bu ihlali bagirarak,kacarak, yardim isteyerek belirte bilsin.hatta sadece ihlal durumu değil ihlal ihtimalinde bile size bu durumu bildirebilsin ve cocuga "yok ya yapmaz o" gibisinden karşılık vermekten ziyade takipçisi olacağınızı belirten ifadelerle karşılık verin.
sonuç olarak; siz örnek olun ki o da doğrusunu öğrensin hayatında uygulasın.
devamını gör...
idam cezası
idama karşı biri olarak "herkesin yaşama hakkı vardır" söylemini başkasının yaşama hakkını alan katil için de söyleyebilmeyi adil bulmuyorum.
devamını gör...
neophilia
yeni veya denenmemiş yemekleri tatmak ve zevk almak anlamına gelen isim. lezzet, koku ve doku açısından ne ile karşılaşacağını bilmeyen kişi, kendini heyecan dolu bir deneyim içinde bulur.
devamını gör...
marie antoinette (yazar)
yazmak için girdiğim entry'i benden önce yazmasıyla ilgi alanıma girip diğer entrylerini okuduğumda hayranı olduğum yazar .
devamını gör...
heritage
opeth’in 13 eylül 2011’de çıkarmış olduğu progresif metal ile folk metal arasında gidip geldiği şahane albümlerinden biridir. albüm gayet soft ve dinlenilebilir kulak yormaz, ritimleri başka diyarlara götürür, ahengi enerji verir, akıcılığı sürükler, vokalin sesi adeta büyüler insanı. opeth çok kaliteli albümler yaptı geçmişte işte o kaliteli albümlerinden birisi de heritage şüphesiz ki.
albüme ait şarkılar;
heritage
the devil's orchard
ı feel the dark
slither
nepenthe
häxprocess
famine
the lines in my hand
folklore
marrow of the earth
albümü seven olduğu kadar sevmeyen de var yalnız. misal opeth’in still life albümü bol brutal barındıran ve gitar sololarıyla dolu bir albümdü, sertti yani. hayranları bu sertlikte ilerlemelerini istemiş lakin opeth biraz yumuşamayı tercih etmiş. misal heritage albümüne ait folklore olan şarkısında ne brutal ne de scream var, aşırı yumuşak bir şarkı. uzun ama güzel.
benim favori olan şarkılarım bellidir; ı feel the dark, slither, marrow of the earth ve the devil’s olchard. şarkıların her biri tatlı lakin bu şarkılar daha bi harika, daha bi güzel. bir şarkıda akıcılık, enstrüman kalitesi varsa zaten o şarkı benim gözümde her zaman iyidir. bu şarkılarda da bu özellikler fazlasıyla mevcut.
opeth yapar da olmaz mı kardeşim? olur tabi. adamlar 31 yıllık sanat hayatlarına ne güzel albümler sığdırmışlar ya. sevgi ve saygıyla, hiçbir zaman unutulmayacaksınız.
albüme ait şarkılar;
heritage
the devil's orchard
ı feel the dark
slither
nepenthe
häxprocess
famine
the lines in my hand
folklore
marrow of the earth
albümü seven olduğu kadar sevmeyen de var yalnız. misal opeth’in still life albümü bol brutal barındıran ve gitar sololarıyla dolu bir albümdü, sertti yani. hayranları bu sertlikte ilerlemelerini istemiş lakin opeth biraz yumuşamayı tercih etmiş. misal heritage albümüne ait folklore olan şarkısında ne brutal ne de scream var, aşırı yumuşak bir şarkı. uzun ama güzel.
benim favori olan şarkılarım bellidir; ı feel the dark, slither, marrow of the earth ve the devil’s olchard. şarkıların her biri tatlı lakin bu şarkılar daha bi harika, daha bi güzel. bir şarkıda akıcılık, enstrüman kalitesi varsa zaten o şarkı benim gözümde her zaman iyidir. bu şarkılarda da bu özellikler fazlasıyla mevcut.
opeth yapar da olmaz mı kardeşim? olur tabi. adamlar 31 yıllık sanat hayatlarına ne güzel albümler sığdırmışlar ya. sevgi ve saygıyla, hiçbir zaman unutulmayacaksınız.
devamını gör...
ucemak
bir kaç gündür ilgimi çeken yazardır.
tanımlarını keyif alarak okuyorum.
tanımlarını keyif alarak okuyorum.
devamını gör...
nilgün marmara
bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu.
hep böyle mi bu?
bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer...
kafatasımın içini, bir küçük huzur adına
aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden!
paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.
oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
"öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" bir çocuk demiş.
hep böyle mi bu?
bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer...
kafatasımın içini, bir küçük huzur adına
aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden!
paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.
oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
"öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" bir çocuk demiş.
devamını gör...
68 65 78 61 64 65 63 69 6d 61 6c
devamını gör...
4 kritere uyup puanları toplayan il normalleşecek
pandemiyi bitiren çıksın çok kasıyor.
devamını gör...
kilo alan kişiye onu kırmadan kilo aldığını söylemek
söylemeyin efendim, söylemeyin. her şeyi kendinize dert edinmeyin. kilo alan kişi zaten kilo aldığını kendisi farkedeceğinden, üstünüze vazife olmayan şeylere burnunuzu sokmayın. hem alıyırsa kendine alıyor size mi alıyor.
* hayır kilolu değilim.
* hayır kilolu değilim.
devamını gör...
hoşlanılan kızı tv'de kuvvet macunu reklamı sunarken görmek
2006 yılında başıma gelen ve halen daha gece rüyalarıma giren durumdur.
bilen bilir dostlarım daha önceki yazılarımda çokça kere bahçevan emeklisi olduğumu söylemiştim. o yıllarda cihangir'in mütevazı sitelerinde çalışıyordum. oldukça keyif aldığım bir meslekti doğrusu. işten 5-6 gibi çıkar geri kalan zamanımı faydalı işler gerçekleştirmeye harcardım.
işe doğru gitmek için uykumdan kalkmıştım. o gün rahmetli yazar franz kafka beyefendinin romanında bahsettiği gregor samsa isimli böcük gibi sersefil uyansaydım diyorum keşke... inanın bu kadar kötü ve huzursuz hissetmezdim. yorucu bir iş gününün ardından gümüşsuyu'ndan bomonti'ye kadar bedava parfüm sıkmak için cadde üzerindeki kozmetik dükkanlarına girip çıktım. daha sonra babaannemim yanına, huzurevine gittim. zavallı kadının bu haline çok üzülürdüm. babaannemin kafası turgut özal zamanında takılı kalmıştı. hani bilgisayar oyunlarında görevi yaparken öldüğünüzde tekrar aynı yerden doğup, aynı yerleri tekrar tekrar geçersiniz ya? babaannemin yanına ne zaman gitsem habire bulgar mübadelesinden bahsedip dururdu zavallı. sovyetlerin çöküşüne henüz gelmemişti bile.
bu sefer yanına benimle son konuşması olduğunu bilmeden gittim. son sözlerinde bana şunları söyledi nur yüzlü ninem:
bak yavrım.. öhö öhö! ben yarın bir gün ahirete göçüp gideceğim. ama korkma. bu dünyada sadece toprağa gideceğim. sonra toprak olacak ve bir sularla bir çiçeğin bedenine yürüyeceğim. sonra o çiçeğe bir arı konacak...öhö öhöhööö"
son nefesini öksürerek verdi zavallı ninem. lafının sonunu getiremedi. kim bilir ne diyecek, nasıl bilgece bir cümle kuracaktı. vasiyetinde de belirttiği üzere köy yerindeki mezarlığa defnettik. cebindeki son parayı da bana verdi. o günün üzüntüsünden midir nedir, hiçbir zaman heves etmediğim ve aklımın ucuna bile gelmeyen bir şeyi yaptım. gördüğüm ilk ganyan bayiine gittim ve altılı kupon oynadım. bazı şeylerin neden olduğunu bilemiyorsunuz. bir eşek şakası yapmak ya da bir tren rayına atlamak da nedensiz olabilir. her şeyde bir mantık aramak da insanı hep yıpratıyor. 10 ytl'lik bir kupon yaptım. ilk ayakta karacabey birinci geldi. sonra gaza gelerek paramın 1/2'sini sütçü beygiri gibi görünen, ayaklarının çelimsizliğinden en azından 45 yaşında olduğunu anladığım "greenhoe" isimli bir ata bastım ve kaybettim. sonra silkenerek "naapıyorum lan ben" dedim. bu yas hali benim kafamı gerçekten meşgul ediyor ve yıpratıyor. ulan ben nereden anlarım iddiayı. kupon görsem kpss optik formu zannederim. neyse, kendimi toparladım. o günün akşamında kız arkadaşımı dışarı çağırdım ve bir şeyler içtik. gelen içki bardakları bir gelip bir gidiyordu. tıpkı heidegger'in dasein'ı gibi o bardakların varlığı o an havada slow motion halde hareket ediyor ve zaman ara sıra duruyordu sanki. ertesi gün işim geç başladığı için öğlene kadar kafayı devirip yattım.
ertesi gün işe gittim. epey tatsız bir gündü. neyse akşam eve geldim. evde üniversiteden yakın arkadaşım haluk vardı. bu herifi de hiç sevmezdim. eve ne zaman girsem hollywood filmindeki psikopat katiller gibi karanlıkta oturuyor, ben ışığı açtığımda tok bir sesle "merhaba" diyordu şerefsiz evladı. bu b.ku sanırım ilk ya da ikinci yapışıydı. o esnada eve doğru hızlı ve emin adımlarla gidiyordum. içeri girdim, ışığı açtım. kafasına eyes wide shut filmindeki korkunç maskelerden takmış, koltukta öylece oturuyordu p.v.nk. çığlık atarak geri kaykıldım. artık çok geçti:
"bahadır ?!?!1#" dedi.
"evet?" dedim.
"ne oldu?" dedi.
sanırım şok halinden dilimin tutulduğunu falan düşünmüştü. o da korkuyordu çünkü:
"yaklaşma!" dedim.
"n'oldu olm. iyi misin? şakaydı lan sadece."
"yaklaşma!"
"niye lan?"
"donuma s.çtım"
o günü yaşanmamış kabul ettik. lanet olsun diyerek banyoya girip bir güzel duş aldım ve kıyafetlerimi tenekeye koyup yaktım. imam efendinin 22 yıl önce kulağına üç kere "haluk!" diye fısıldamış olan bu maymunlar familyasından hayvan evladını evden def ettim ve böyle depresif günler için sakladığım öküz gözü şarabımı açarak tv'nin karşısına oturdum. uydu kanal listesinde 456. sırada olan çayeli tv'yi açtım. burada sürekli eski yeşilçam filmleri yayınlanırdı geceleri bilenler bilir... soruyu bil, para ödülünü kazan temalı dolandırıcı reklamı girmişti. boşluktan istifade midem kazındığı için mutfağa gidip aperatif bir şeyler hazırladım. tam da bu sırada tv'den gelen bir sesle irkildim. önce bir süre bana tanıdık gelen bu sesin ne olduğunu anımsamaya çalıştım:
"evet ekran başındaki beyefendiler. bu .... macunu ile iktidarsızlığa son. tıpkı bir ejderha gibi olacaksınız. taşı sıkıp suyunu çıkaracaksınız. evet!! ilk arayan 5 kişiye 2 kutusu 100 ytl evet yanlış duymadınız! bu fırsat kaçmaz beyler. hanımlar mutlu olmak istiyor 0858546... bu numaradan ulaşabilirsiniz. ilk 5 kişi!! 6. kişi değil!!"
bu sesin kime ait olduğunu anladığım an beynimden kaynar sular dökülmüştü adeta. elimdeki çerez tabağı yere düşmüş ve halıyı berbat etmişti. hemen içeri koştum. koridorda geçen 10 saniyelik an, tıpkı 100 yıl gibi geçmişti. o anda yanılmayı o kadar çok istedim ki! ama yanılmamıştım. oracıkta midem bulandı öğürür gibi oldum. neden böyle bir şeyi benden saklamıştı? neden daha düzgün işler yapmıyor ve insanları cinsellikle kandırıyor hatta dolandırıyordu. onu ertesi gün terk ettim ve bu sefer bir majör bunalıma girdim. her günüm depresif geçmeye başlamıştı.
allah düşmanıma yaşatmasın. zor günlerdi ama atlattık.
bilen bilir dostlarım daha önceki yazılarımda çokça kere bahçevan emeklisi olduğumu söylemiştim. o yıllarda cihangir'in mütevazı sitelerinde çalışıyordum. oldukça keyif aldığım bir meslekti doğrusu. işten 5-6 gibi çıkar geri kalan zamanımı faydalı işler gerçekleştirmeye harcardım.
işe doğru gitmek için uykumdan kalkmıştım. o gün rahmetli yazar franz kafka beyefendinin romanında bahsettiği gregor samsa isimli böcük gibi sersefil uyansaydım diyorum keşke... inanın bu kadar kötü ve huzursuz hissetmezdim. yorucu bir iş gününün ardından gümüşsuyu'ndan bomonti'ye kadar bedava parfüm sıkmak için cadde üzerindeki kozmetik dükkanlarına girip çıktım. daha sonra babaannemim yanına, huzurevine gittim. zavallı kadının bu haline çok üzülürdüm. babaannemin kafası turgut özal zamanında takılı kalmıştı. hani bilgisayar oyunlarında görevi yaparken öldüğünüzde tekrar aynı yerden doğup, aynı yerleri tekrar tekrar geçersiniz ya? babaannemin yanına ne zaman gitsem habire bulgar mübadelesinden bahsedip dururdu zavallı. sovyetlerin çöküşüne henüz gelmemişti bile.
bu sefer yanına benimle son konuşması olduğunu bilmeden gittim. son sözlerinde bana şunları söyledi nur yüzlü ninem:
bak yavrım.. öhö öhö! ben yarın bir gün ahirete göçüp gideceğim. ama korkma. bu dünyada sadece toprağa gideceğim. sonra toprak olacak ve bir sularla bir çiçeğin bedenine yürüyeceğim. sonra o çiçeğe bir arı konacak...öhö öhöhööö"
son nefesini öksürerek verdi zavallı ninem. lafının sonunu getiremedi. kim bilir ne diyecek, nasıl bilgece bir cümle kuracaktı. vasiyetinde de belirttiği üzere köy yerindeki mezarlığa defnettik. cebindeki son parayı da bana verdi. o günün üzüntüsünden midir nedir, hiçbir zaman heves etmediğim ve aklımın ucuna bile gelmeyen bir şeyi yaptım. gördüğüm ilk ganyan bayiine gittim ve altılı kupon oynadım. bazı şeylerin neden olduğunu bilemiyorsunuz. bir eşek şakası yapmak ya da bir tren rayına atlamak da nedensiz olabilir. her şeyde bir mantık aramak da insanı hep yıpratıyor. 10 ytl'lik bir kupon yaptım. ilk ayakta karacabey birinci geldi. sonra gaza gelerek paramın 1/2'sini sütçü beygiri gibi görünen, ayaklarının çelimsizliğinden en azından 45 yaşında olduğunu anladığım "greenhoe" isimli bir ata bastım ve kaybettim. sonra silkenerek "naapıyorum lan ben" dedim. bu yas hali benim kafamı gerçekten meşgul ediyor ve yıpratıyor. ulan ben nereden anlarım iddiayı. kupon görsem kpss optik formu zannederim. neyse, kendimi toparladım. o günün akşamında kız arkadaşımı dışarı çağırdım ve bir şeyler içtik. gelen içki bardakları bir gelip bir gidiyordu. tıpkı heidegger'in dasein'ı gibi o bardakların varlığı o an havada slow motion halde hareket ediyor ve zaman ara sıra duruyordu sanki. ertesi gün işim geç başladığı için öğlene kadar kafayı devirip yattım.
ertesi gün işe gittim. epey tatsız bir gündü. neyse akşam eve geldim. evde üniversiteden yakın arkadaşım haluk vardı. bu herifi de hiç sevmezdim. eve ne zaman girsem hollywood filmindeki psikopat katiller gibi karanlıkta oturuyor, ben ışığı açtığımda tok bir sesle "merhaba" diyordu şerefsiz evladı. bu b.ku sanırım ilk ya da ikinci yapışıydı. o esnada eve doğru hızlı ve emin adımlarla gidiyordum. içeri girdim, ışığı açtım. kafasına eyes wide shut filmindeki korkunç maskelerden takmış, koltukta öylece oturuyordu p.v.nk. çığlık atarak geri kaykıldım. artık çok geçti:
"bahadır ?!?!1#" dedi.
"evet?" dedim.
"ne oldu?" dedi.
sanırım şok halinden dilimin tutulduğunu falan düşünmüştü. o da korkuyordu çünkü:
"yaklaşma!" dedim.
"n'oldu olm. iyi misin? şakaydı lan sadece."
"yaklaşma!"
"niye lan?"
"donuma s.çtım"
o günü yaşanmamış kabul ettik. lanet olsun diyerek banyoya girip bir güzel duş aldım ve kıyafetlerimi tenekeye koyup yaktım. imam efendinin 22 yıl önce kulağına üç kere "haluk!" diye fısıldamış olan bu maymunlar familyasından hayvan evladını evden def ettim ve böyle depresif günler için sakladığım öküz gözü şarabımı açarak tv'nin karşısına oturdum. uydu kanal listesinde 456. sırada olan çayeli tv'yi açtım. burada sürekli eski yeşilçam filmleri yayınlanırdı geceleri bilenler bilir... soruyu bil, para ödülünü kazan temalı dolandırıcı reklamı girmişti. boşluktan istifade midem kazındığı için mutfağa gidip aperatif bir şeyler hazırladım. tam da bu sırada tv'den gelen bir sesle irkildim. önce bir süre bana tanıdık gelen bu sesin ne olduğunu anımsamaya çalıştım:
"evet ekran başındaki beyefendiler. bu .... macunu ile iktidarsızlığa son. tıpkı bir ejderha gibi olacaksınız. taşı sıkıp suyunu çıkaracaksınız. evet!! ilk arayan 5 kişiye 2 kutusu 100 ytl evet yanlış duymadınız! bu fırsat kaçmaz beyler. hanımlar mutlu olmak istiyor 0858546... bu numaradan ulaşabilirsiniz. ilk 5 kişi!! 6. kişi değil!!"
bu sesin kime ait olduğunu anladığım an beynimden kaynar sular dökülmüştü adeta. elimdeki çerez tabağı yere düşmüş ve halıyı berbat etmişti. hemen içeri koştum. koridorda geçen 10 saniyelik an, tıpkı 100 yıl gibi geçmişti. o anda yanılmayı o kadar çok istedim ki! ama yanılmamıştım. oracıkta midem bulandı öğürür gibi oldum. neden böyle bir şeyi benden saklamıştı? neden daha düzgün işler yapmıyor ve insanları cinsellikle kandırıyor hatta dolandırıyordu. onu ertesi gün terk ettim ve bu sefer bir majör bunalıma girdim. her günüm depresif geçmeye başlamıştı.
allah düşmanıma yaşatmasın. zor günlerdi ama atlattık.
devamını gör...
youtube kanalı önerileri
-dilozof
-tarih obası
-evrim ağacı
-flu tv
ayrıca:
-anatolian rock revival project
-grafson
-tarih obası
-evrim ağacı
-flu tv
ayrıca:
-anatolian rock revival project
-grafson
devamını gör...
bu başlıkta ateist ateist konuşuyoruz
ateistlerin toplandığı bir başlık değil de daha çok 15-16 yaş arası ergen toplantısı olmuş...
devamını gör...
13 mayıs 2014 soma faciası
301 maden işçisinin hayatını kaybettiği acılar acısı facia.
devamını gör...
her yerde ve koşulda pozitif olan insan
sürekli negatif olup kan emici olmasındansa pozitif olması daha makbuldür.
devamını gör...
popüler kültür
başkalarının kuralları belirlediği bir yarışta ön sıralara geçme uğraşı. her şeyin en'i olmak ve en'ine ulaşmak için tüketilen ne varsa. en sonunda kendini tükettiğini anlayana dek...
devamını gör...
uğur mumcu
türkiye'nin geleceğini 30 yıl önceden görüp, bunu açıkça ortaya koyduğu için katledilen, eşine az rastlanır gerçek araştırmacı gazeteci.
ışıklar içinde uyu.
ışıklar içinde uyu.
devamını gör...

