senden bir bok olmaz" olabilir.
herkesten bir bok olur arkadaşlar.

öyle konuşmayın.
devamını gör...

t: türk dizi tarihinin kendi alanındaki en başarılı dizisi

zamanında, üçüncü sezon sonrası kendisi için bir yazı yazmıştım bir yerlerde. buraya aktarayım. biraz spoiler vardır, izlemeyenler ona göre aksiyon alırlarsa güzel olur.

leyla ile mecnun’u komedi dizisi sananlar…

yazı başlığından devamla, sanmaya devam edebilirler… fakat beklenti çıtalarını yüksek tutmamaları önemle rica olunur.

leyla ile mecnun’u neden şimdi yazıyorum bilmiyorum. üçüncü sezon finali olabilir mi? kendisini, etrafımdaki birçok kişinin aksine ilk bölümden beri takip ediyorum, hem de severek. ilk zamanlar ben de komedi, daha doğrusu “absürt” komedi olarak görüyordum kendisini. nasıl görmeyeyim? çölde leyla’sını ararken bulduğunu düşünüp neredeyse bir kutup ayısına sarılan mecnun vardı ortada. karşısına çıkan ak sakallı dedenin ağzından çıkan ilk sözler meşhur lost sayılarımızdı. gecesinde ise o rüyadaki dede mecnun’un odasında peyda oluyor ve kay azıcık şöyle kıçlı başlı yatalım diyordu. normaldi yani komedi kıvamında düşünmem kendisini.

fakat işin rengi başkaydı. yukarıda bahsedilen ve ilk bölümde absürt komedi sahnelerine yer veren dizi yine aynı bölümde mecnun’un “içim yanıyor be içim” sözünden sonra iskender’in dudaklarından şu cümleleri zerk ediyordu dertli bünyelere :

“yanar bilirim, yanar, yanar… bir gün biri çıkar karşına, bütün dünyan alt üst olur. ne diyeceğini, ne söyleyeceğini şaşırırsın. doğru düzgün düşünemezsin bile, bütün dünyan o olur. yanındayken bile bir gün çekip gidecek diye korkarsın. ne öpmeye kıyabilirsin, ne koklamaya. ne zaman onu düşünsen, sol kaburgan ağrır. ağlamak istersin, ağlayamazsın…”

bu cümlelerin etkisi ahmet mümtaz taylan’ın müthiş oyunculuğu ile birleşince birkaç kat daha artıyor. onunla beraber izleyenin de boğazı düğümleniyor. her ne kadar bir sonraki sahnede bizi ters köşeye yatırıp güldürse de leyla ile mecnun’un buram buram dram koktuğu ta ilk bölümden belliymiş. zaten ismindeki acıklı hikâye ile müsemma olmayacaksa bu dizi ne anlamı var ki mecnun’un mecnun olmasının, leyla sürekli yanı başındayken leyla’sızlığının. bu dizinin hamurunda leyla’sızlık, senaryosunda dram var.

kendisini özel yapan şey sadece absürt komedi gibi görünüp altında dram yatması da değil. çok özel bir yere sahip kendisi. karakterleri, oyunculukları, oyunculukların dibine kadar insanın zihnine işlemesi, zihnin onlarla bütünleşmesi, her gün akıp giden hayatta hepsinin birilerinin yerine konulması, bunların da ötesinde kendimizi bir karakterin yerine koymamız. shakespeare’den tiratlar, attila ilhan, oğuz atay ve nicelerinden göndermeler, şiirler. şiirler, kitaplar. filmlere, şarkılara, kişilere dokundurmalar. düzeni eleştirmeler, eleştireni eleştirmeler.

tabi bu eşsiz yapıtın arkasında sağlam kale olarak senaryo ve o senaryonun arkasındaki burak aksak var. piyasa şartlarında çok zor tutunacak bir eser ortaya çıkarıyor bana göre. trt’den başka bir kanalda yayımlanabileceğini de düşünmüyorum açıkçası. yönetmenlerimizin de hakkını yemeyelim, hepsinin yeri ayrı. fakat onur ünlü bir başka elbette. üç sezondur bekleyen yazı şimdi kotarılmaya çalışılırsa böyle olur işte, toparlaması güçleşir, uzadıkça uzar. bu nedenle yazıyı daha fazla uzatmak istemiyorum kendisinin ne olduğu ve ne olmadığı hakkındaki düşüncelerimi aktararak. onu seven çok seviyor, sevmeyen ise sevmiyor (nokta).

yazı uzayacak ama, zira ortada bir üçüncü sezon finali var. sonradan izlediğim için yorumlamak, daha doğrusu yapabildiğimin en iyisi olarak kendisinden bahsetmek ancak şimdi kısmet oluyor. leyla ile mecnun bu sezon finalinde yüksek ihtimalle kendisini tutabilenlerin boğazını düğümlemiş ve o düğümü şöyle sıkısından, kolayca açılmayanından atmış, kendisini tutamayanları ise salya sümüğe boğmuştur. hissettiriyordu esasında üç, dört bölümdür böyle olacağını. fakat bu kadarını kimse beklemiyordu sanırım. kızanı vardır, söveni vardır, takdir edeni, yereni vardır. bu kadar da olmaz, sıktı artık, bitmeli diyeni de çoktur. diyenleri anlayışla karşılar, iyi yolculuklar dileriz.

komedi dizisinden beklenen şeyler değil zaten bu sezon finalleri ya da dram yüklemeleri. kendisini işte tam da bu nedenle sevenleri çok seviyor. bu dönüm noktaları, hayal mi gerçek mi belli olmayan yanılsamaları , karakterlerin düştüğü bu içler acısı durumlar daha da bağlıyor kendisini bize. güneşli bir günde, masmavi bir gökyüzü altında, saçlarını yalayan denizden gelen serin rüzgâra rağmen mutsuz olanların dizisidir kendisi. melankolik olmayanların işi yok bu gemide…

şu noktadan sonra okumaya devam edenler olacaksa eğer mutlaka üçüncü sezon finalini izlemiş olsunlar. tek tek yazmak çok zor olan biteni, en azından hepsini. ben biraz ana karakterler etrafında dolanacağım. hemen aklınıza leyla ve mecnun gelmesin, onlar zaten hikâyede kendilerine biçilen rolü oynuyorlar. esas leyla artık yok, diğerleri ise birer yanılsamadan ibaret. mecnun ise dedemizin söylediği üzere kaderini yaşıyor, tercihini değil. görünen çöl bir bahane, mecnun için artık her yer çölün ta kendisi. yine dedemizin ifadesiyle o çölde hapis kendisi.

benim bahsedeceğim ana karakterler hırsız yavuz, erdal bakkal ve ismail abi. iskender de var elbette fakat diğer üçlümüz için daha ağır sınavlar vardı sezon finalinde. yavuz için alman pastasını bir daha yemek bir hayal mi sadece? sonbahar mevsimine veda mıdır bu? neredeyse bir sezon boyunca çocuğunu bekleyen erdal için “oglini” ve nurten’i aynı ayna kaybetmek nasıl bir sınavdır peki? o hastane sahnesi adeta balyoz etkisine sahip, cevapsız kalan iskender ve erdal’la birbirlerine sarılmaları. erdal’ın durumunun azıcık benzerini yaşayanlar için durum ne kadar zorsa, iskender’in cevapsızlığı benzerlerini yaşayanlar için de bir o kadar zordur. işte o anlarda kelimeler çıkıyor aradan…

ismail abi için ayrı bir paragraf gerekiyor. saflığın temsilcisi ismail abi. insanlar derde düştüğünde “abim” diye söze başlayan ismail abi. beklenen değil, hep bekleyen olan ismail abi. burak aksak’ın, cengiz aytmatov’un beyaz gemi’sinden esinlenerek yazdığı ismail abi. içinde zerre kadar kötülük barındırmayan, beyaz bir sayfa ismail abi. artık bir gidene daha tahammülü olmadığı için dayanamayıp mavi sulara gömülen ismail abi. mecnun için leyla ne ise, ismail abi için gemi odur. daha doğrusu gemi perdesi ile beklediği babası odur. gerçek gemi asla gelmeyecek, diğer gemiler ise sadece birer yanılsamadan ibaret. ismail abi için artık her yer denizin ta kendisi. o denizde mahkumdur kendisi.

güzel de çekilmiş kendisini denize bıraktığı sahne. handel’in sarabande’si eşliğinde ağır çekimle önce bir döndü ismail abi, sonra o güneşli havada, masmavi gökyüzü altında, esen rüzgâra karşı bıraktı kendisini denize. mutlu değildi elbette, yılgındı. gidenlerin dönmeyeceğini bilme yılgınlığıydı bu. “söyleme dönüp dönmeyeceğini” derken içimde bir umut kalsın demek istiyordu. gittiğini bildikleri ayrı, dönmeyeceklerini bildikleri ayrı, öldüğünü bildikleri ayrıdır insan için. bazı gidişler ölümden beterdir ya. ölüm bir süre üzer, beklemek, umut etmek, dönmeyeceğini bile bile beklemekse her gün. bir gemi düdüğü duyulur, bu sefer tepkisiz kalmak olmaz, serin sular bekliyordur.

sezon finali ile bir beklenti daha başladı. bir sonraki sezon muhtemelen bu leyla’mızla da vedalaşacağız. tabi bizi ara ara ters köşeye yatıran burak aksak başka şeyler planlıyorsa bilemem. bakalım mecnun’un serabı gerçekliğe dönüşte nasıl olacak.
devamını gör...

johann gottlieb fichte öğretisidir.ona göre mutlak benlik hem dış dünyayı (benlik dışı) hem de sonlu benliği kapsamaktadır.ahlak ise,bu sonlu benliğin, mutlağa katılması için gösterilen çabaların ta kendisidir.
devamını gör...

bildiğiniz üzere bir kişinin en olası psikolojik yapısını belirtmeye yarayan, (bkz: myers-briggs kişilik göstergesi) kişiyi dört psikolojik nokta altında değerlendirir. temel olarak insanları içe dönük (introvert) ve dışa dönük (extrovert) olarak değerlendiren bu gösterge insanları 16'ya ayırır işte bunlardan bir tanesi de "entp" yani tartışmacı kişiliktir.

entp nedir? diye soracak olanlar için;
e: dışa dönük
n: sezgisel
t: düşünen
p: kavrayıcı

kısaca böyle bir özet geçilebilir.

entp'ler kimlerdir ?
entp'ler genelde arkadaş gruplarında her türlü düşünceye karşı zıt bir düşünce öne süren ve siz olaylara gayet haklı ve mantık çerçevesinde yaklaşımlarda bulunurken bile "peki ya şu açıdan?" diye sohbete dahil olup normal olan sohbetinizi tartışmaya çeviren kişilerdir.

tartışmacı kişilikler yeni fikirler üzerine düşünmekten yeni fikirler ortaya koymaktan ve halihazırda ortaya atılmış fikirler üzerine kafa yormaya bayılırlar. tartışmayı asla bir kavga olarak görmezler zira tartışma bizler için dünyanın en zevkli şeyi bile olabilir şayet beni bir odaya kapasalar ömrümün sonuna kadar tartışma dolu bir hayat sürmeye büyük bir zevkle evet diyebilirim.

fakat bu tartışmacı kişiler gerçekten fazlasıyla yeni ve fazlasıyla ilginç fikirler öne sürdüğü için genellikle düşüncelerini icraata geçirmekte zorlanabilirler. sakın üzülmeyin! çünkü bizler bir fikri hayata geçiremeyince umutsuzluğa kapılıp hayata küsmeyiz bizim için her zaman yeni bir düşünce ve karşıt bir düşünce mevcuttur yani önümüzdeki maçlara bakacağız artık modunda olabiliyoruz.

entplerin en bomba özelliği! tartışmacı kişiliğe sahip insanlar her zaman tartışma esnasında kişisel fikirlerini savunmayabilirler basitçe bir örnek vermek gerekirse mesela bir entp birisiyle kırmızı ve mavi renkleri hakkında tartışıyor aslında ikisi de kırmızı rengini çok seviyor ve ikisi de mavi renginden nefret ediyor fakat entp kişiliğin getirdiği bir özellik olarak tartışmacılar birden "mavilerin de şu yönden haklılık payı var!" diyebiliyor. yani entpler kendi düşüncesine ters düşen bir şey olsa bile "son derece objektif" bir şekilde olayları ele alıp akıllarının süzgecinden geçirebiliyor.

evet şimdi ise merak edilen soruya geldik.. nedir bu entp-t ?
aslında entpler entp-t ve entp-a olmak üzere ikiye ayrılıyorlar fakat ben entp-t olup hakkında daha fazla bilgiye sahip olduğum için entp-t'yi anlatmakla yetineceğim.

ilk başta entp'nin yanında bulunan "t" ibaresinin "turbulent" yani çalkantılı, türbülanslı anlamına geldiğini söylemekle başlamak istiyorum.

biz entp-t'lerin karşı cinslerle olan ikili ilişkileri genellikle daha çalkantılı oluyor. sanki güven ve bağlanma problemleri yaşıyor gibiyiz. ayrıca belli bir yaşa kadar yaşantımızda stabil olan bir şey olmuyor hep değişken hayat şartları içinde yaşıyoruz. değişkenden kastım farklı evler farklı iş yerleri farklı arabalar farklı partnerler gibi.

her şeyden çok çabuk sıkılırız asla hiçbir şeye sıkı sıkı bağımlı kalmayız çünkü her şey ilk seferden sonra bizler için heyecanını yitirmiş olur da ondan..

genelde uzun ilişkiler yaşamayız, farklı insanlarla kısa ilişkiler yaşayıp bu çalkantılı aşk hayatımızı hep dinamik tutmaya çalışırız. kim bilir belki de bir gün aradığımız o kişiyi buluruz ve çalkantılı aşk hayatımızı değil de yürütmekte olduğumuz halihazırdaki ilişkimizi dinamik tutmaya çalışırız. evet bizler hep doğru kişiyi ararız ve ne kadar doğru kişiyi bulduğumuzu düşünsek bile aslında o kişi doğru kişi değildir.
yalnız kaldığımız vakitler duygusal anlamda da tezatlıklarla karşı karşıya kalabiliyoruz mesela dünyanın en depresif insanıyken birden dünyanın en ama en mutlu insanı olabilirsiniz. eğer böyle bir şey yaşıyorsanız evinizin en yakınındaki sağlık kurumuna gitmenize hiç ama hiç gerek yok çünkü siz sadece "t"siniz.

bizler biraz iki yüzlü olabiliyoruz, özellikle yeni tanıştığımız insanlarla aramızda geçen ilk sohbetlerde biraz maskeli bir tavır takınıp gerçek "ben"i saklayabiliyoruz. bu özelliğimiz ise insanları test etmeyi seviyor oluşumuzdan geliyor. genelde insanları çaktırmadan somut ve soyut her türlü konuda test ediyoruz ve çoğu ilişkimizin başlamadan bitmesinin sebebi ise karşı tarafın bu testten geçememiş oluşu..

eğer entp-t birisiyle uzun süreli bir ilişki yaşıyorsanız çok şanslısınız.. partneriniz doğru insanı yani sizi bulmuş! sizlere çok ama çok büyük bir sevgi besliyor ve sizlere karşı sonsuz bir güvene sahip. lütfen onların güvenlerini boşa çıkarmayın..
devamını gör...

sadaf taherian.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

başıma bir şey gelmeyecekse iyi ki de yapılmış dediğim açıklamadır. solcular barışçıl eylem yaparken aynı kişiler “bunlar amerika maşası, terörist, fetöcü, din düşmanı” gibi iftiralar atmış mıydı? evet. anadolu insanımız kanmış mıydı? evet. reislerine bağlı kalmaya devam etmiş miydi? evet. biraz da onların başına gelsin bakalım sırf onlardan olmadığımız için yok sayılmak, iftiralara maruz kalmak.
devamını gör...

mehmetçik kudüs e diye böğüren, burada israil yıkılacak diye kafa açan arkadaşlara boru gibi kapak olan açıklamadır.

(bkz: giderken bana mı sordunuz?)
(bkz: mavi marmara)
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

arada sırada bu başlığa gelip bir şeyler yazıyorum çünkü daha çiçeği burnunda bir sözlük, bazı eleştirilere ihtiyaç var ehehe

gördüğüm kadarıyla sözlükteki eksiklik “bilen insan eksikliği”. yani sözgelimi picasso başlığına girince sahiden picasso’ya hakim birilerinin fikirlerini okumak istiyor insan. yani burada tabii ki makale okumuyoruz ama adı üstünde sözlük. bir şeyler de öğreniyor olmayı bekliyorum kendi adıma. şimdilik hiç görmedim bana bir şey düşündüren, öğreten entry. varsa yoksa geyik. yalnızca eğlenceli bir forumdaymışım gibi hissediyorum. cümlenin sonuna olandır yapandır diye ekleyince tanım olmuyor yani.

ps: yaptığım eleştiriler benden bağımsız değiller. yazdıklarımda bilgilendirici bir şeyler de yazmaya çalışıyorum fakat dediğim gibi eleştirilerim benden bağımsız değiller.
devamını gör...

mustafa kemal düşmanlarının başucu kitabı niteliğinde olan hatıratın yazarı. kitabı bilimsel bir yöntemle incelendiğinde gerçekten de şizofrenik davranışlar gösteren biri karşımıza çıkar. hatıratında iddia ettiği şeylerin çoğu yalan, bir kısmı tutarsız, pek azı doğrudur. doğru olanlar da merkeze kendini alarak senaryolaştırdığı şeylerdir. mustafa kemal'e bazı yerlerde kadın düşkünü deyip oldukça absürd sahneler betimlerken bazılarında eşcinsel olduğunu iddia eder. pek ahlaklı siyasal islamcıların dillendirmeye bayıldıkları atatürk'ün annesi ile alakalı iddialar da bu kitapta geçmektedir. çok sonraları meşhur sahte genelev belgesiyle şerefsizliği arşa çıkarmışlardı. kadir mısıroğlu bu hatıratı mikrofilm olarak british museum'dan ingiliz gizli servisi ve cia projesi kapsamında aldı.

rıza nur hakkında yazılan dönem vesikalarına bakarsanız ingilizlere ve ruslara aynı anda çalışan bir ajan görürsünüz. ayrıca bizzat kendi ifadesiyle eşcinseldir. siyasal islamcılarının tek tarihsel kaynağının başka devletlerin hesabına çalışan şizofren bir eşcinsel olması ise neyle açıklanır bilemiyorum.
devamını gör...

--- alıntı ---

kaptan bizi sağda tükür.

--- alıntı ---
devamını gör...

tanımlarını okumaya doyamadığım yazar. mahlasıyla sık sık karşılaşmama rağmen tanımlarını okumak bugüne kısmetmiş. geç keşfettiğim için biraz üzüldüm. umarım yazmaya devam eder, bizde bol bol okuruz.
devamını gör...

hiçbir şey olmazdı. insan gördüğüne alışır
devamını gör...

çok uzun süre üzüldüğümüz şeylerin yüzümüzde bıraktığı kalıcı izlere denir.
portekizce bir kelime olmasına rağmen son zamanlarda konuşma dilinde sıkça kullanılmaktadır.

magoa kelimesini şebnem ferah daha iyi anlatır.
"gözlerimin etrafındaki çizgiler
artık belli oluyor
bütün o çizgiler son bir yılda oldu
sana bana bize ağlarken

ben leyla olmuşum kimin umrunda
mecnun çoktan gitmişken
bu ne garip bir yangındı böyle
sen söndün ben yanarken

peki ben neden hala böyleyim
neden hala geçmişteyim
belki de ben sana hala aşığım
işte tam burada karşındayım
ya şimdi tut elimden
ya da bir daha söz etme özlemekten
çok çok çok karışığım zaten
oof
ruhum iki ucun arasında
gezinip duruyor
bugün zaman akmasın dursun
ben içinden geçeceğim
ama neden neden hala böyleyim
neden hala geçmişteyim

belki de ben sana hala aşığım".



tolstoy ne güzel söylemiş...“şikayet ettiğiniz yaşam belki de bir başkasının hayalidir”.
hiçbir şey üzülmeye değmez. üzüldünüz mü neşeli şarkılar söyleyip dans edin...çok da tınn.

“gördüm ki üzüntülerimin yarısı açıkça bir karara vardığım zaman kendiliğinden yok olup gitmektedir, diğer yarısı da vardığım karar üzerinde harekete geçtiğim zaman kaybolmaktadır" -dale carnegie.
devamını gör...

"geçen yıl bu kadar kalabalık değildi."
devamını gör...

çok uzak olmayan zamanlara kadar kullanılmaya devam eden insan ırkının hayal gücünü en iğrenç şekilde nasıl kullanabileceğini gösteren bir işkence ile öldürme aletidir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bu işkence aleti iskenderiyeli azize catherine’den alır ismini. bu aletle öldürülmesine hükmedilen azize işkence aletine dokunduğu an alet kırılır ve zavallı kadın kafası kesilerek idam edilir.

aslında alet öyle çok da teknolojik bir şey değildir. at arabalarında kullanılan tekerleklere benzer bir tekerleğin üzerine bağlanan suçlu çeşitli işkenceler ile öldürülür. bu işlem üç güne kadar sürebilir. tekerleğe bağlanan kişinin kemikleri kırılır çoğunlukla.

bu işlem aynı zamanda suçlu bulunan kişiyi onursuzlaştırmak için de yapılır. suçlu ölene kadar ve öldükten sonra tekerleğin üzerinde sergilenir. ölü bedeni ise kurda kuşa yem olur ya da çürümeye terk edilir. böylelikle de öldükten sonra ruhunun huzura ermesinin engellemediğine inanılır.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bu işkence aleti bana kafka’nın cezalılar kolonisi öyküsünde anlattığı işkence aletini hatırlatır hep. bu aletin nasıl bir şey olduğunu daha önce kafkaesk başlığında anlatmıştım. aynı işkence mantığı ile iki alet de suçlunun uzun süre acı çekmesi için tasarlanmıştır.

ama insanoğlu acılardan ders alacağına onları ticari metalara çevirmeyi sevdiği için daha sonraki zamanlarda havai fişekler için kullanılan bir düzeneğe de bu isim verilmiştir.

insanoğlu acımasızdır ve içinde barındırmadığı merhameti başkalarından beklemeye hakkı yoktur.
devamını gör...

kendisi yardım istediğinde asla geri çevirmediğim bir arkadaşım* vardı, yardım etmenin öneminden bahseden biriydi. bir kere çalışırken ona ihtiyacım olmuştu. zor bir andaydım, ve istediğim tek şey ben 5 dakika müşteriyle konuşurken yanımda durmasıydı. ve iş yerinde bana yardım edebilecek tek kişi oydu, çünkü tercüme yapacağım dili konuşan sadece ikimiz vardık. kendisine güzelce açıklamama rağmen oturduğu yerden kalkıp iki dakika yanıma gelmedi yahu. hayır yardımlaşma konusunda daha önce bir yorum yapmasa ya da o an meşgul olsa yine bir beklentim olmazdı ama durum bu olunca kendimi biraz kötü hissetmiştim sağ olsun.
devamını gör...

rahatsız ukdesi

hemen kelimesi sanırım sık kullanımdan ötürü bu etkiyi kaybetmiş.derhal diyorum,kelimenin ağırlığı var bir kere.

-ne zaman getireyim?
-derhal.*
devamını gör...

eskiden hiç yapmazdım parası neyse veririm kafasındaydım. fakat insanların yamyamlıklarını , pazarlık yaparkenki yalanlarını, kıvırmalarını gördükten sonra artık ben de yapıyorum
devamını gör...

#111277 şurada görüldüğü gibi açıkca dile getiren yazarımsı. böyle bir konunun ironisi bile olmaz. ilgi çekmek için her türlü şaklabanlığı yapan sapık zihniyet. umarım uçurulursun.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim