sözlüklerdeki erkek yazarların gözlüklü ve asosyal tipler olması
hem garip bir genelleme yapan hem de "ee böyleyse ne olmuş?" denilecek başlıktır.
devamını gör...
normal sözlük hunidaşlar kulübü
bu şarkı pek sevdiğim kulüp üyeleri hunidaşlara, ankara'daki halamlara, nem var nem serzenişlerini her gün yapanlara, ufacık bir olaydan destan yazanlara gel-sin..
gelsin mi peki?
hadi gelsin.
yok karar veremedimm
tamam gelsin.
beni kim delirti?
-beni siz mi delirttiniz?
tamam hepimiz delirdik..
off huni ağır geldi ama görev tamamlandı. bana taş atanlara vişne attım ohh rahatladım.
devamını gör...
grup yorum
özgün müzik ve anadolu rock gibi müziğin çeşitli dallarında eserler üreten devrimci müzik grubudur. bazı milliyetçiler mesela bu grubu ve bu grubu dinleyenleri terörist olarak görür çünkü grup yorum bir dönem sosyalizmin sesi haline gelmiştir. evet, müzik evrenseldir ona sözüm yok lakin bir grubu da kaliteli kılan tarzlarıdır, düşünceleridir.
bana göre grup yorum kaliteli bir gruptu, halkın sesiydi halen de öyle bazı üyeleri hayatını kaybetse de.
kardeşim bir grubu sever ya da sevmezsiniz lakin sanatına laf edemezsiniz. grup yorum bu zamana kadar 21 albüm çıkarmış olan sosyalist bir gruptur. kürtçe olsun, türkçe olsun, zazaca olsun, arapça olsun birçok dilde çok şarkı söylemişlerdir. misal ben kendilerinin sıyrılıp gelen, kucaklaşma, hiç durmadan, yürek çağrısı ve feda gibi albümlerini severek dinlerim. bu albümlerdeki şarkılar insanın yüreğine dokunuyor adeta. metalci şahsımı bile etkilemiştir o derece yani.
zamanında kendileri türkiye’de olsun avrupa’da olsun çok konser vermişlerdir sonradan birçok eyleme ve greve katılmışlardır, bu nedenle de bazı yerlerde konser vermeleri yasaklanmış. bazı üyeleri de tutuklanmış işte. hatta şarkıları suç unsuru taşıdığı gerekçesiyle de kasetlerinin satılması bile engellenmiş. neymiş efendim, bazı şarkıları dhkp-c örgütü militanlarına yapmışlar. çok saçma nedenler bunlar. adına faşizm uyguladık demiyorlar da… ayrıca kendileri de organik bir bağımız yok diyerek yalanlamışlar bu durumu.
misal 3 fidan olan deniz gezmiş, hüseyin inan, yusuf arslan için yaptıkları şu şarkı son derece muazzam.
bir görüş kabininde videosu;
bana göre grup yorum kaliteli bir gruptu, halkın sesiydi halen de öyle bazı üyeleri hayatını kaybetse de.
kardeşim bir grubu sever ya da sevmezsiniz lakin sanatına laf edemezsiniz. grup yorum bu zamana kadar 21 albüm çıkarmış olan sosyalist bir gruptur. kürtçe olsun, türkçe olsun, zazaca olsun, arapça olsun birçok dilde çok şarkı söylemişlerdir. misal ben kendilerinin sıyrılıp gelen, kucaklaşma, hiç durmadan, yürek çağrısı ve feda gibi albümlerini severek dinlerim. bu albümlerdeki şarkılar insanın yüreğine dokunuyor adeta. metalci şahsımı bile etkilemiştir o derece yani.
zamanında kendileri türkiye’de olsun avrupa’da olsun çok konser vermişlerdir sonradan birçok eyleme ve greve katılmışlardır, bu nedenle de bazı yerlerde konser vermeleri yasaklanmış. bazı üyeleri de tutuklanmış işte. hatta şarkıları suç unsuru taşıdığı gerekçesiyle de kasetlerinin satılması bile engellenmiş. neymiş efendim, bazı şarkıları dhkp-c örgütü militanlarına yapmışlar. çok saçma nedenler bunlar. adına faşizm uyguladık demiyorlar da… ayrıca kendileri de organik bir bağımız yok diyerek yalanlamışlar bu durumu.
misal 3 fidan olan deniz gezmiş, hüseyin inan, yusuf arslan için yaptıkları şu şarkı son derece muazzam.
bir görüş kabininde videosu;
devamını gör...
doğum gününü yalnız geçirmek
yazın doğanların küçüklük travmasıdır.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
bişi söylicem.
ben objektif değilim.
bu sözlük vasıtasıyla tanışıp en çok sevdiğim insan bengaripsengüzeldünyaumutlu. yayını da öyle. tarafım. biline.
ayrıca duygusalım da yani an itibariyle. napim? hayret bişi.
diktin formatı eyledin viran. ben ki çorapları sökülünce çöpe atan insan. kısfmet.
ben objektif değilim.
bu sözlük vasıtasıyla tanışıp en çok sevdiğim insan bengaripsengüzeldünyaumutlu. yayını da öyle. tarafım. biline.
ayrıca duygusalım da yani an itibariyle. napim? hayret bişi.
diktin formatı eyledin viran. ben ki çorapları sökülünce çöpe atan insan. kısfmet.
devamını gör...
cinsel ilişki olmadan ilişki yürür mü sorunsalı
sağlıksız bir aşktır.
cinselliğin sürekli masumlukla ya da kirlenmişlikle ilişkilendirilmesi ancak bizim gibi az gelişmiş toplumlarda olan bir şey. bir insanı seviyorsan, onunla sevişmek istersin ve sevişirsin. bundan daha doğal ne olabilir ki?
cinselliğin sürekli masumlukla ya da kirlenmişlikle ilişkilendirilmesi ancak bizim gibi az gelişmiş toplumlarda olan bir şey. bir insanı seviyorsan, onunla sevişmek istersin ve sevişirsin. bundan daha doğal ne olabilir ki?
devamını gör...
clytie (yazar)
parmakları klavyesinin üzerinde gezerken beni habersiz bırakmayan öğrencim.*
uzun zamandır nickinin altını tıklatmadığımı fark ettim, o değil de hala kasanın fotoğrafını atacaksın bebeyim, bekliyorum...
ha bir de;
uzun zamandır nickinin altını tıklatmadığımı fark ettim, o değil de hala kasanın fotoğrafını atacaksın bebeyim, bekliyorum...
ha bir de;
devamını gör...
ateşin insan evrimine etkileri
konuya ilgisi olanların okuması gerekendir.
ateş, insanın evriminde çok büyük bir öneme sahiptir. öncelikle sizlerle ateşin geçmişine bir göz atalım:
şimdiye kadar keşfedilmiş olan en eski ateş kalıntısı günümüzden 476 milyon yıl önce, karaları işgal eden bitkilerin yandığı orta ordovisyen dönem'e aittir. bu tarih önemlidir, çünkü bu zamanlardan önce atmosferdeki oksijen oranı oldukça düşüktü ve yanmaya kolay kolay izin vermiyordu. zaten karalarda da yoğun bir yanıcı madde birikintisi olmadığından, alevli yanma tepkimesine pek rastlanmıyordu. ancak ne zaman ki karalar bitkiler tarafından işgal edilmeye başladı ve oksijen oranları %13 ve üzerine ulaştı, işte o zaman bildiğimiz anlamıyla alevli tepkimeler ve hatta geniş alanlara yayılan yangınların izlerine rastlamaya başladık. keşfedilen ilk geniş çapta yangın kalıntısı, günümüzden 420 milyon yıl öncesine, geç silüryen devre aittir. bu zamanlardan sonra ise her dönemde yanma tepkimesi görülebilmiştir.
tarih sahnesine oldukça geç evrimleşmiş bir tür olarak çıkan insanlar ise, ateşi bilinçli olarak kontrol altına alabilmiş tek türdür. bu da ateşi bizler için daha anlamlı yapmaktadır. diğer türlerde ateşle birlikte evrimleşme söz konusu olabilse de, ateşi bilinçli kontrol edebilen başka bir hayvan türü tespit edilememiştir. örneğin avusturalyalı ateş şahini, yangın kavramının bilincindedir ve özellikle yangın olan bölgelerde, alevlerden kaçan hayvanları avlayarak beslenir. abd'de bolca bulunan uzun yapraklı çam gibi bitkiler, tohumları alev almaksızın çimlenemez. dolayısıyla yangınlar, bir yandan birçok canlıyı yok ederken, bir diğer yandan evrimsel süreçte sıklıkla gördüğümüz yangınla paralel bir evrim geçirmiş canlıları hayata bağlamaktadır. ancak hiçbir tür, yemek hazırlamadan tarıma, avcılardan korunmaktan avlanmaya, maddeleri işlemekten sağlığa, kimyasal çalışmalardan ısınmaya, dini kavramlardan mağara resimlerine, sanata, felsefeye ve daha nice konuya dahil ettiğimiz ateşi, biz insanlar kadar kapsamlı olarak algılayamaz ve kullanamaz. bu da, beynimizin evriminin önemli sonuçlarından biridir.
burada anlattığımız gibi, ateşi birçok farklı iş için kullanmaktayız. bunlara burada girerek sizleri sıkmak istemiyoruz, zaten ne amaçlarla kullanıldığını gayet iyi bilmektesinizdir. ancak burada bahsetmek istediğimiz, insan türlerinin evrimlerinin hangi noktasında ateşi kontrol altına alabildiğidir.
ne yazık ki bu konuda kesin bir yargı bulunmamaktadır. en net bulgularla konuşacak olursak, ateş günümüzden 400.000 yıl kadar önce homo erectus tarafından kontrol altına alınmıştır. 125.000 yıl kadar önce ise, birçok farklı insan türünün net bir şekilde ateşi kontrol edebildiğini biliyoruz. ancak bazı bilim insanları, ateşin kontrolünün 1.7 milyon yıl kadar öncesine gittiğini iddia etmektedirler. açıkçası bu iddialar çoğunlukla çürütülmüş veya yalanlanmıştır, çünkü bu dönemlere ait ateşin kontrolüne dair bulgular ya aşırı belirsizdir ya da düzmecedir. dolayısıyla bilim camiası bu konuda oldukça hassas ve titiz çalışmaktadır. küçük çapta bile olsa yangınlar çok yaygın ve aşırı sık olan olaylar olarak araştırmacıların kafalarını karıştırabilecek birçok iz arkada bırakabilmektedirler. önemli olan bu izlerden hangilerinin gerçekten kontrollü bir ateşe ait olduğunu tespit edebilmektir.
ateşin kontrolüne dair bulgular kesin olmadığı için, bu konudaki tartışmalara burada pek fazla girmeyeceğiz. ancak kabaca 400.000 yıl kadar önce, daha ortada homo sapiens türüne, yani bize ait hiçbir iz yokken atalarımızın ateşi kontrol altına aldığını söyleyebiliriz. peki bu bizim evrimimizi nasıl etkiledi? ateşi kontrol etmenin evrimimiz ile alakası nedir?
ateşin kontrolünün ilk etkilerinin davranışsal olduğu düşünülmektedir. çünkü kontrollü bir ateş, insanların diledikleri zaman ışık yaratabilmeleri anlamına gelmektedir. böylece gündüzcül (gündüz avlanan) bir hayvan türü olan insan, aktivitelerini gün ışığı ile sınırlandırmak zorunda kalmamaya başlamıştır. üstelik eskiden korktuğu avcılarının (yırtıcı kediler gibi) ve rahatsız edici misafirlerin (birçok böcek ve omurgasız türü) ateşten korkarak uzak durduğunun keşfi, insana çok ciddi bir evrimsel avantaj sağlamaya başlamıştır.
tüm bunlar bir yana ateş, insanın giderek etçilleştiği (baskın meyvecil diyetten, etçile kayan hepçil bir diyete geçtiği) ve bu sebeple beyin evrininin hızlandığı bir dönemde, sindirimi zor olan besinlerini pişirmesine yaramıştır. beslenme tipinin değişmesi, bir türün evrimsel değişimine etki eden en önemli özelliklerden biridir. hele ateşte pişen bir yemekte özellikle nişastaya dayalı karbonhidratlar bulunuyorsa, ateşin etkisiyle bu kimyasallar parçalanır ve insanlar bu ürünleri çok daha kolay sindirebilirler. bu sayede çok daha verimli ve yüksek bir enerji kaynağı elde etmiş olurlar. işte bu sebeple de evrimsel ekonomilerine ciddi katkılar sağlamış olurlar. yani evrimsel patikaları, hiç beklenmedik bir şekilde değişmeye başlar.
burada yanlış bir anlaşılma da sıklıkla yapılmaktadır: sanki ateşin kontrolü ve yemeklerimizi pişirmemiz, sadece et ürünleri ile alakalı bir durummuş gibi lanse edilmektedir. bu, ciddi bir hatadır. az önce belirttiğimiz yazımızda da sıklıkla vurguladığımız gibi insan türleri, evrimsel süreç içerisinde meyvecil bir diyetten ete ağırlık veren omnivor (hepçil) bir diyete geçmiş olsalar bile bu, yeşil beslenmeden uzak durdukları veya bu tip beslenmenin sona erdiği anlamına gelmemektedir. tam tersine, ateşin kontrolü sayesinde yüz binlerce ve milyonlarca yıldır sindiremedikleri bazı bitkisel ürünleri tüketebilmeye başlamışlardır. çünkü daha basit şekerler ve karbonhidratlardan oluşan çiçekleri, tohumları ve etli meyveleri sindirebilsek de; özellikle ham selüloz içeren bitki gövdeleri, yetişkin yapraklar, genişlemiş kökler ve bitki tüberlerini apandiksimiz evrimsel süreçte köreldiği için sindirememekteydik. ancak ateş sayesinde bu bitki kısımlarını pişirerek selülozu kısmen de olsa parçalayabilmeye ve bir miktar sindirebilmeye başladık (halen de ateş olmadan sindiremeyiz). üstelik ham haliyle zehirli olan bazı tohumlar ve bitki kısımları, ateşte pişirme sayesinde zehirsiz hale getirilebilmeye başladı. bu da diyetimize ciddi anlamda etki etti ve evrimsel sürecimize adeta yön verdi.
bazı bilim insanları ateşin insan beyninin evrimine etki etmediğini iddia etseler de, evrimsel biyologların ezici bir çoğunluğu bunun doğru olmadığını, ateşin beslenmemizi doğrudan etkilediğini, beslenmemizin de evrimsel değişimimizi doğrudan etkilediğini, bu yüzden de ateşin evrimimizde çok önemli bir rolü olduğunu belirtmektedirler. öyle ki, beslenme tipimizin değişmesi sebebiyle sadece beynimiz irileşmekle kalmadı (tabii ki bundaki tek sebep beslenme etkisi deği), aynı zamanda yüz ve çene yapımız da değişmeye başladı. vücudumuzdaki en belirgin körelmiş organlar olan 20 yaş dişlerimizin varlığı bile , bu durumu göstermeye yetmektedir.
tüm hatlarıyla baktığımızda, ateşin insan evrimi için oldukça önemli olduğunu görmek mümkündür. diyetimizi etkilemediğini varsaysak bile, davranışsal olarak çok ciddi etkileri olduğunu, dolayısıyla evrimsel avantajlarımıza doğrudan etki ettiğini söylememiz hiç hatalı olmayacaktır.
kaynak
ateş, insanın evriminde çok büyük bir öneme sahiptir. öncelikle sizlerle ateşin geçmişine bir göz atalım:
şimdiye kadar keşfedilmiş olan en eski ateş kalıntısı günümüzden 476 milyon yıl önce, karaları işgal eden bitkilerin yandığı orta ordovisyen dönem'e aittir. bu tarih önemlidir, çünkü bu zamanlardan önce atmosferdeki oksijen oranı oldukça düşüktü ve yanmaya kolay kolay izin vermiyordu. zaten karalarda da yoğun bir yanıcı madde birikintisi olmadığından, alevli yanma tepkimesine pek rastlanmıyordu. ancak ne zaman ki karalar bitkiler tarafından işgal edilmeye başladı ve oksijen oranları %13 ve üzerine ulaştı, işte o zaman bildiğimiz anlamıyla alevli tepkimeler ve hatta geniş alanlara yayılan yangınların izlerine rastlamaya başladık. keşfedilen ilk geniş çapta yangın kalıntısı, günümüzden 420 milyon yıl öncesine, geç silüryen devre aittir. bu zamanlardan sonra ise her dönemde yanma tepkimesi görülebilmiştir.
tarih sahnesine oldukça geç evrimleşmiş bir tür olarak çıkan insanlar ise, ateşi bilinçli olarak kontrol altına alabilmiş tek türdür. bu da ateşi bizler için daha anlamlı yapmaktadır. diğer türlerde ateşle birlikte evrimleşme söz konusu olabilse de, ateşi bilinçli kontrol edebilen başka bir hayvan türü tespit edilememiştir. örneğin avusturalyalı ateş şahini, yangın kavramının bilincindedir ve özellikle yangın olan bölgelerde, alevlerden kaçan hayvanları avlayarak beslenir. abd'de bolca bulunan uzun yapraklı çam gibi bitkiler, tohumları alev almaksızın çimlenemez. dolayısıyla yangınlar, bir yandan birçok canlıyı yok ederken, bir diğer yandan evrimsel süreçte sıklıkla gördüğümüz yangınla paralel bir evrim geçirmiş canlıları hayata bağlamaktadır. ancak hiçbir tür, yemek hazırlamadan tarıma, avcılardan korunmaktan avlanmaya, maddeleri işlemekten sağlığa, kimyasal çalışmalardan ısınmaya, dini kavramlardan mağara resimlerine, sanata, felsefeye ve daha nice konuya dahil ettiğimiz ateşi, biz insanlar kadar kapsamlı olarak algılayamaz ve kullanamaz. bu da, beynimizin evriminin önemli sonuçlarından biridir.
burada anlattığımız gibi, ateşi birçok farklı iş için kullanmaktayız. bunlara burada girerek sizleri sıkmak istemiyoruz, zaten ne amaçlarla kullanıldığını gayet iyi bilmektesinizdir. ancak burada bahsetmek istediğimiz, insan türlerinin evrimlerinin hangi noktasında ateşi kontrol altına alabildiğidir.
ne yazık ki bu konuda kesin bir yargı bulunmamaktadır. en net bulgularla konuşacak olursak, ateş günümüzden 400.000 yıl kadar önce homo erectus tarafından kontrol altına alınmıştır. 125.000 yıl kadar önce ise, birçok farklı insan türünün net bir şekilde ateşi kontrol edebildiğini biliyoruz. ancak bazı bilim insanları, ateşin kontrolünün 1.7 milyon yıl kadar öncesine gittiğini iddia etmektedirler. açıkçası bu iddialar çoğunlukla çürütülmüş veya yalanlanmıştır, çünkü bu dönemlere ait ateşin kontrolüne dair bulgular ya aşırı belirsizdir ya da düzmecedir. dolayısıyla bilim camiası bu konuda oldukça hassas ve titiz çalışmaktadır. küçük çapta bile olsa yangınlar çok yaygın ve aşırı sık olan olaylar olarak araştırmacıların kafalarını karıştırabilecek birçok iz arkada bırakabilmektedirler. önemli olan bu izlerden hangilerinin gerçekten kontrollü bir ateşe ait olduğunu tespit edebilmektir.
ateşin kontrolüne dair bulgular kesin olmadığı için, bu konudaki tartışmalara burada pek fazla girmeyeceğiz. ancak kabaca 400.000 yıl kadar önce, daha ortada homo sapiens türüne, yani bize ait hiçbir iz yokken atalarımızın ateşi kontrol altına aldığını söyleyebiliriz. peki bu bizim evrimimizi nasıl etkiledi? ateşi kontrol etmenin evrimimiz ile alakası nedir?
ateşin kontrolünün ilk etkilerinin davranışsal olduğu düşünülmektedir. çünkü kontrollü bir ateş, insanların diledikleri zaman ışık yaratabilmeleri anlamına gelmektedir. böylece gündüzcül (gündüz avlanan) bir hayvan türü olan insan, aktivitelerini gün ışığı ile sınırlandırmak zorunda kalmamaya başlamıştır. üstelik eskiden korktuğu avcılarının (yırtıcı kediler gibi) ve rahatsız edici misafirlerin (birçok böcek ve omurgasız türü) ateşten korkarak uzak durduğunun keşfi, insana çok ciddi bir evrimsel avantaj sağlamaya başlamıştır.
tüm bunlar bir yana ateş, insanın giderek etçilleştiği (baskın meyvecil diyetten, etçile kayan hepçil bir diyete geçtiği) ve bu sebeple beyin evrininin hızlandığı bir dönemde, sindirimi zor olan besinlerini pişirmesine yaramıştır. beslenme tipinin değişmesi, bir türün evrimsel değişimine etki eden en önemli özelliklerden biridir. hele ateşte pişen bir yemekte özellikle nişastaya dayalı karbonhidratlar bulunuyorsa, ateşin etkisiyle bu kimyasallar parçalanır ve insanlar bu ürünleri çok daha kolay sindirebilirler. bu sayede çok daha verimli ve yüksek bir enerji kaynağı elde etmiş olurlar. işte bu sebeple de evrimsel ekonomilerine ciddi katkılar sağlamış olurlar. yani evrimsel patikaları, hiç beklenmedik bir şekilde değişmeye başlar.
burada yanlış bir anlaşılma da sıklıkla yapılmaktadır: sanki ateşin kontrolü ve yemeklerimizi pişirmemiz, sadece et ürünleri ile alakalı bir durummuş gibi lanse edilmektedir. bu, ciddi bir hatadır. az önce belirttiğimiz yazımızda da sıklıkla vurguladığımız gibi insan türleri, evrimsel süreç içerisinde meyvecil bir diyetten ete ağırlık veren omnivor (hepçil) bir diyete geçmiş olsalar bile bu, yeşil beslenmeden uzak durdukları veya bu tip beslenmenin sona erdiği anlamına gelmemektedir. tam tersine, ateşin kontrolü sayesinde yüz binlerce ve milyonlarca yıldır sindiremedikleri bazı bitkisel ürünleri tüketebilmeye başlamışlardır. çünkü daha basit şekerler ve karbonhidratlardan oluşan çiçekleri, tohumları ve etli meyveleri sindirebilsek de; özellikle ham selüloz içeren bitki gövdeleri, yetişkin yapraklar, genişlemiş kökler ve bitki tüberlerini apandiksimiz evrimsel süreçte köreldiği için sindirememekteydik. ancak ateş sayesinde bu bitki kısımlarını pişirerek selülozu kısmen de olsa parçalayabilmeye ve bir miktar sindirebilmeye başladık (halen de ateş olmadan sindiremeyiz). üstelik ham haliyle zehirli olan bazı tohumlar ve bitki kısımları, ateşte pişirme sayesinde zehirsiz hale getirilebilmeye başladı. bu da diyetimize ciddi anlamda etki etti ve evrimsel sürecimize adeta yön verdi.
bazı bilim insanları ateşin insan beyninin evrimine etki etmediğini iddia etseler de, evrimsel biyologların ezici bir çoğunluğu bunun doğru olmadığını, ateşin beslenmemizi doğrudan etkilediğini, beslenmemizin de evrimsel değişimimizi doğrudan etkilediğini, bu yüzden de ateşin evrimimizde çok önemli bir rolü olduğunu belirtmektedirler. öyle ki, beslenme tipimizin değişmesi sebebiyle sadece beynimiz irileşmekle kalmadı (tabii ki bundaki tek sebep beslenme etkisi deği), aynı zamanda yüz ve çene yapımız da değişmeye başladı. vücudumuzdaki en belirgin körelmiş organlar olan 20 yaş dişlerimizin varlığı bile , bu durumu göstermeye yetmektedir.
tüm hatlarıyla baktığımızda, ateşin insan evrimi için oldukça önemli olduğunu görmek mümkündür. diyetimizi etkilemediğini varsaysak bile, davranışsal olarak çok ciddi etkileri olduğunu, dolayısıyla evrimsel avantajlarımıza doğrudan etki ettiğini söylememiz hiç hatalı olmayacaktır.
kaynak
devamını gör...
model şarkılarında geçen en güzel sözler
"kamaşıyor gözlerim bebeğim,
öyle gülmek olur mu gözünü seveyim?"
model grubunun mey şarksında geçen cümlelerdir.
öyle gülmek olur mu gözünü seveyim?"
model grubunun mey şarksında geçen cümlelerdir.
devamını gör...
sözlük yazarlarının söylemek istedikleri
istanbul iyice kafayı yedi; gündüz hava güneşliydi diye çıkıp parkta kahve içtim, şimdi kar yağıyor.
devamını gör...
ebru polat
zerrin özer'in hani dünya tatlısı isimli eserine farklı bir soluk getirmiştir kendisi. seksapalite anca bu kadar ön plana çıkarılır diye düşünüyorum.
devamını gör...
yazarların içinde oldukları yaş ile ilgili fikirleri
bolca huzur, bolca yaşanmışlık, bolca şükür. birde üstüne sağlıklı olduğum için elhamdülillah.
45 yaşımı sevdim, gelsin 46 onu da seveyim inşallah.
45 yaşımı sevdim, gelsin 46 onu da seveyim inşallah.
devamını gör...
eyluling
devamını gör...
ged
büyü gücü ile her şeyi yapabileceğini düşünüp kendinin ve çevresindekilerin hayatlarını tehlikeye atan, sonrasında kendi gölgesinden korkacak hale gelen büyücü çırağı.
öğrenmeye aç, gururlu, özgüvenli, kibirli, meraklı bir genç karakter. yaşadıklarının sonunda ise anlayışlı, temkinli, alçak gönüllü bir adama dönüşür.
ged; kendi gölgesi ile yüzleştikten sonra evrenin merkezi değil, evrenin bir parçası olduğunu harika bir felsefi kurgu ile keşfeder.
kötülüğü yok etmeyi değil, onu düzeltmeli anlayışından yola çıkar.
fantazi edebiyatının güçlü karakterlerindendir. okudukça tanıdık çıkacağınız birçok özelliği vardır,sevdirir kendini.
öğrenmeye aç, gururlu, özgüvenli, kibirli, meraklı bir genç karakter. yaşadıklarının sonunda ise anlayışlı, temkinli, alçak gönüllü bir adama dönüşür.
ged; kendi gölgesi ile yüzleştikten sonra evrenin merkezi değil, evrenin bir parçası olduğunu harika bir felsefi kurgu ile keşfeder.
kötülüğü yok etmeyi değil, onu düzeltmeli anlayışından yola çıkar.
fantazi edebiyatının güçlü karakterlerindendir. okudukça tanıdık çıkacağınız birçok özelliği vardır,sevdirir kendini.
devamını gör...
paul dirac
teorik fiziğin kralı da babası da her şeyi de dirac'tır desek boynumuzu vurmazlar diye ümit ediyorum. einstein gibi diğer teorik fizikçiler kadar popüler olmamasının sebebi içine kapanıklığı. yoksa einstein'ı falan sulu getirir susuz götürür bu çakal. adam, kendisini fizik düşünmekten alıkoyan her şeyden soyutlamış. ancak çok da abartmamak lazım kendisini, çünkü matematik-fizik alanından çıkınca çuvallıyo.
oktay sinanoğlu'yla bi ufak ahbaplığı da varmış dirac'ın. hatta sinanoğlu'nun dirac'ın çözemediği bi kuantum problemini çözdüğü söylenir.
dirac denklemi, heisenberg'le schrödinger'in farklı formullerle kuantum mekaniğini teorik olarak ortaya koyduktan sonra kuantum mekaniği ve genel göreliliği birleştirme yolundaki en başarılı teori olarak da kabul edilmişti. herif bununla 31 yaşında nobel aldı. aslında bu denklem fizikte bir nevi devrimdir. herif mabadından anti madde diye bi şey öngörüp* matematiksel ispatını yapıyo. hatta wolfgang pauli baya itiraz etmiş. makale falan da yazmış. sonra deney sonuçları gelince selamun aleyküm.
şimdi nedir bu anti-madde kardeşim:
anti madde negatif kütle değildir, negatif elektron yükünü konu alır. evrende negatif kütleli madde var mıdır sorusu hala tartışmalı. (matematiğe uydurduktan sonra ne imkansız ki canına yanıyım) sürüsüyle makale yayınlanıyo bu konuda. big bang'den sonra eşit miktarda madde-anti madde üretilmiş olması gerekirdi genel kanıya göre ancak hala anti-madde için genel bi kanı yok. bikaç teori var tabi bu konuda. mesela cpt simetrisi... c=yük, p=uzaysal konum, t=zaman
maddenin özelliklerinden biri, bu simetriler açısından bir değişim geçirdiği zaman tam tersine döner. yani madde yük simetrisi yönünden -ters yönde- değişim geçirdiğinde antimadde olur. anti-madde demek ki bu bakışla c/p simetrisi açısından maddenin tam tersi olmalıdır. t simetrisini terse çevirecek bi durum yoktur, çünkü zaman için böyle bi zıtlıktan söz edilemez. zaten pratikte mümkün değildir, çünkü antimadde tam anlamıyla maddenin yansıması değildir. işte buna cp violation (ihlal) deniyor kuantum fiziğinde.
daha bir sürü deli sorular var. anti nöron ile nöron nası ayrılır gibi mesela. nöronda elektron falan yok çünkü. insan bedeninden muza kadar çeşitli yerlerde ortaya çıkması da ilginçtir. samanyolu'nda da bi adet anti-madde bulutu var mesela.
oktay sinanoğlu'yla bi ufak ahbaplığı da varmış dirac'ın. hatta sinanoğlu'nun dirac'ın çözemediği bi kuantum problemini çözdüğü söylenir.
dirac denklemi, heisenberg'le schrödinger'in farklı formullerle kuantum mekaniğini teorik olarak ortaya koyduktan sonra kuantum mekaniği ve genel göreliliği birleştirme yolundaki en başarılı teori olarak da kabul edilmişti. herif bununla 31 yaşında nobel aldı. aslında bu denklem fizikte bir nevi devrimdir. herif mabadından anti madde diye bi şey öngörüp* matematiksel ispatını yapıyo. hatta wolfgang pauli baya itiraz etmiş. makale falan da yazmış. sonra deney sonuçları gelince selamun aleyküm.
şimdi nedir bu anti-madde kardeşim:
anti madde negatif kütle değildir, negatif elektron yükünü konu alır. evrende negatif kütleli madde var mıdır sorusu hala tartışmalı. (matematiğe uydurduktan sonra ne imkansız ki canına yanıyım) sürüsüyle makale yayınlanıyo bu konuda. big bang'den sonra eşit miktarda madde-anti madde üretilmiş olması gerekirdi genel kanıya göre ancak hala anti-madde için genel bi kanı yok. bikaç teori var tabi bu konuda. mesela cpt simetrisi... c=yük, p=uzaysal konum, t=zaman
maddenin özelliklerinden biri, bu simetriler açısından bir değişim geçirdiği zaman tam tersine döner. yani madde yük simetrisi yönünden -ters yönde- değişim geçirdiğinde antimadde olur. anti-madde demek ki bu bakışla c/p simetrisi açısından maddenin tam tersi olmalıdır. t simetrisini terse çevirecek bi durum yoktur, çünkü zaman için böyle bi zıtlıktan söz edilemez. zaten pratikte mümkün değildir, çünkü antimadde tam anlamıyla maddenin yansıması değildir. işte buna cp violation (ihlal) deniyor kuantum fiziğinde.
daha bir sürü deli sorular var. anti nöron ile nöron nası ayrılır gibi mesela. nöronda elektron falan yok çünkü. insan bedeninden muza kadar çeşitli yerlerde ortaya çıkması da ilginçtir. samanyolu'nda da bi adet anti-madde bulutu var mesela.
devamını gör...
kendini sabote etmek
bir afrika atasözünün dediği gibi kendi içinizde düşmanınız yoksa, dışarıdaki düşmanlar sizi incitemez.
biz kendimize bunu yapıyorsak,dış çevre neler yapabilir bir düşünülmeli. insan kendine bu kadar acımasız ise dışardaki insanlara karşı savunmasız kalır. direkt yenilgi... ağır yenilgi...
açık kapı bırakılıyor engellere. buyur buradan içeri.. peki işleri bu kadar zorlaştırmanın anlamı nedir? neden bu yola başvurulur?
neden kendimizi sabote ederiz?
hata yapma duygusu olabilir. bazı insanlar başarısızlık duygusuna fazla kapılırlar. bu kahredici durum dağılmaya ve kendini değersiz hissetmene neden olur. bir diğer sebep sorumluluktan kaçma olabilir. her şey'i ertelemen, harekete geçmemen, pasif kalman. örnekler çoğaltılabilir. özgüven meselenin mihenk taşıdır. içindeki savaşma gücünü kaybettiğinde dünya daha çok acımasız bir yerdir. kendine yardım etmen gerekir. yardım edecek bir el arıyorsan işte o
el kendi elin. ve sana hiç yabancı değil.
biz kendimize bunu yapıyorsak,dış çevre neler yapabilir bir düşünülmeli. insan kendine bu kadar acımasız ise dışardaki insanlara karşı savunmasız kalır. direkt yenilgi... ağır yenilgi...
açık kapı bırakılıyor engellere. buyur buradan içeri.. peki işleri bu kadar zorlaştırmanın anlamı nedir? neden bu yola başvurulur?
neden kendimizi sabote ederiz?
hata yapma duygusu olabilir. bazı insanlar başarısızlık duygusuna fazla kapılırlar. bu kahredici durum dağılmaya ve kendini değersiz hissetmene neden olur. bir diğer sebep sorumluluktan kaçma olabilir. her şey'i ertelemen, harekete geçmemen, pasif kalman. örnekler çoğaltılabilir. özgüven meselenin mihenk taşıdır. içindeki savaşma gücünü kaybettiğinde dünya daha çok acımasız bir yerdir. kendine yardım etmen gerekir. yardım edecek bir el arıyorsan işte o
el kendi elin. ve sana hiç yabancı değil.
devamını gör...
hollie doyle
ingiliz jokey. 24 yaşında henüz. ingiltere tarihinde kadın jokeylere alışkınız. daha evvel haley turner ingiltere'de kadın jokey denildiğinde ilk akla gelen isimdi ancak hollie doyle ise bir star adayı. öyle ki henüz 24 yaşında olan hollie çılgınca işler başardı bile şimdiden.
2 sene önce aprantilik dönemlerinde keşfettiğim ve hayranlıkla izlediğim bu genç kadın, gelinen 2 yıllık süreçte sayısız başarıya imza attı. ingiltere'de grup yarışlar kazandı, bir yarış gününde 5 yarış kazanma başarısını 1 yıl içinde 2 kere gösterdi, hong kong'a jokey şampiyonasına davet edildi, amerika'da breeders cup'ta at bindi, suudi arabistan'da saudi cup'a davet edildi, ve final gününde at binen tek kadın jokey olmasına karşın kazandığı açık yarışlarla arabistan'daki kadınları hayranlıkla onu izlemeye çekti.
yetti mi bunlar, hayır. geçen sene ingiltere'de yılın spor insanı ödülüne aday gösterildi. f1'ci lewis hammilton ödülü kazanırken hollie ise 3. oldu. geçen sene sonunda ingiltere'de champions day günü yani çim sezonu finallerinde 2 grup yarış kazandı. tarihin en büyük jokeyi olduğunu düşündüğüm frankie dettori tarafından geleceğin en büyük jokeylerinden biri olacak diye övüldü.
gelinen noktada bu sezon henüz başlamışken önünde şanssızlık yaşamaması halinde muhteşem bir sezon var. bol bol grup 1 yarışlar kazanıp büyük ekürilerin atlarına binmesini ümit ediyorum. benim için dünya üzerinde en sevdiğim jokeylerinden ikincisi konumunda şu anda ama bir kadın jokey olduğu için bu sektörde yaptıklarını düşününce hayranlıkla destekliyorum kendisini.
2 sene önce aprantilik dönemlerinde keşfettiğim ve hayranlıkla izlediğim bu genç kadın, gelinen 2 yıllık süreçte sayısız başarıya imza attı. ingiltere'de grup yarışlar kazandı, bir yarış gününde 5 yarış kazanma başarısını 1 yıl içinde 2 kere gösterdi, hong kong'a jokey şampiyonasına davet edildi, amerika'da breeders cup'ta at bindi, suudi arabistan'da saudi cup'a davet edildi, ve final gününde at binen tek kadın jokey olmasına karşın kazandığı açık yarışlarla arabistan'daki kadınları hayranlıkla onu izlemeye çekti.
yetti mi bunlar, hayır. geçen sene ingiltere'de yılın spor insanı ödülüne aday gösterildi. f1'ci lewis hammilton ödülü kazanırken hollie ise 3. oldu. geçen sene sonunda ingiltere'de champions day günü yani çim sezonu finallerinde 2 grup yarış kazandı. tarihin en büyük jokeyi olduğunu düşündüğüm frankie dettori tarafından geleceğin en büyük jokeylerinden biri olacak diye övüldü.
gelinen noktada bu sezon henüz başlamışken önünde şanssızlık yaşamaması halinde muhteşem bir sezon var. bol bol grup 1 yarışlar kazanıp büyük ekürilerin atlarına binmesini ümit ediyorum. benim için dünya üzerinde en sevdiğim jokeylerinden ikincisi konumunda şu anda ama bir kadın jokey olduğu için bu sektörde yaptıklarını düşününce hayranlıkla destekliyorum kendisini.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar
#763174 hele hele insanların viyana'da çektiği fotoğrafları var, ben de ancak uyuyor mu diye baktığım, kamerayı görünce, artist artist pozlar vermeye başlayan kediyi çekeyim:
resimag.com/p1/931160f598ac.jpeg
resimag.com/p1/931160f598ac.jpeg
devamını gör...
dibe vurmuş insanlara tavsiyeler
teoman abinin veremediği tavsiyedir.
'dibe vurduysan ya da hâlâ düşüyorsan' der ama devamını getiremez.
tabii getiremez, getirecek olsa o satırları yazmazdı zaten.
getirecek olsa rüzgar gülüyle konuşmazdı.
eyvallah reis.
neyse güneş doğdu.
gün doğmadan neler doğar demişler.
umut fakirin ekmeği demişler.
hani nerde o sözlerin sahipleri?
yaranıza tuz basabilirler mi?
eşek cennetinde olsalar bi fatiha okur muyum onlara?
vallahi umrumda değiller!
canları cehenneme onların.
bâki olan ruh değil mi?
istediğim gibi sallarım.
kafamdaki seslerden bu seferlik bu kadar bir sonraki tanımda görüşmek üzere.
iyi sabahlar ankara!
'dibe vurduysan ya da hâlâ düşüyorsan' der ama devamını getiremez.
tabii getiremez, getirecek olsa o satırları yazmazdı zaten.
getirecek olsa rüzgar gülüyle konuşmazdı.
eyvallah reis.
neyse güneş doğdu.
gün doğmadan neler doğar demişler.
umut fakirin ekmeği demişler.
hani nerde o sözlerin sahipleri?
yaranıza tuz basabilirler mi?
eşek cennetinde olsalar bi fatiha okur muyum onlara?
vallahi umrumda değiller!
canları cehenneme onların.
bâki olan ruh değil mi?
istediğim gibi sallarım.
kafamdaki seslerden bu seferlik bu kadar bir sonraki tanımda görüşmek üzere.
iyi sabahlar ankara!
devamını gör...

