maxwell'in cini
not: bir başka sitedeki kendi yazımdan alıntıdır.
termodinamik yasaları ile ilgili bir düşünce deneyi.
yazı, içerikten kaynaklı olarak mecburen biraz uzun olacak. baştan uyarmış olayım.
***
termodinamik, 4 yasa üzerine şekillenmiştir. cinin olayını anlamak için kısaca bakalım bunlara.
0. yasa:
elimizde bir a ve bir de b olmak üzere 2 sistem olsun. bu sistemler birbirleriyle etkileşim içerisinde olsunlar. eğer etkileşime rağmen ikisinin de sıcaklığında zamanla bir değişim meydana gelmiyorsa, bu sistemler ısıl dengededir.
bir c sistemimiz daha olsun. bunun sıcaklığına dair bir bilgimiz olmasın. bu sistemi mesela a sistemi ile etkileşecek şekilde konumlandıralım. tıpkı yukarıdaki gibi, a ve c arasında bir ısı alışverişi ve sıcaklık değişimi olmazsa, a ile c ısıl dengededir. o halde c sistemini b ile bir araya getirmeye gerek kalmadan, b ve c'nin de ısıl dengede olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
1. yasa:
çoğumuzun bildiği "enerji yoktan var, vardan yok edilemez" sözünün temeli olan yasadır. ancak enerji bir formdan diğerine dönüştürülebilir.
2. yasa:
en meşhur yasadır da diyebiliriz. entropi ilkesi olarak da bilinir. en kaba şekliyle, evrendeki her şeyin minimum enerji ve maksimum düzensizliğe gitme eğilimi içerisinde olduğunu söyler. bir yerde var olan enerji, %100 verimli şekilde işe dönüştürülemez. bir kısmı işe dönüşürken, bir kısmı da sistem içerisinde kullanılır.
3. yasa:
basitçe, hiçbir maddenin sonlu sayıda işlemden geçirilerek mutlak sıfır noktasına kadar soğutulamayacağını söyler.
***
cin konusuna geçmeden önce 2 detayı daha hatırlamak gerek.
1- bir ortamda bulunan parçacık ya da moleküllerin tamamı aynı hıza sahip değildir. ortalama bir hız değeri ve bunun altında ya da üstünde kalan hızlarda hareket eden parçacıklar bulmak mümkündür. yani hız değerleri bir dağılım gösterir.
2- odaya bıraktığınız sıcak bir çayın zamanla soğumasını beklersiniz, daha fazla ısınmasını değil. normal şartlarda ısı transferi sıcak olan ortamdan, daha soğuk olana doğru gerçekleşir. sıcak çay, ısısını daha soğuk olan oda ortamına vererek onunla eşit sıcaklığa gelir bu yüzden.
***
düşünce deneyimiz şöyle:
ortasında açılıp kapanan küçük bir kapı olan, eşit sıcaklıkta 2 bölmemiz var ve cinimiz de bu kapının yanında nöbet tutuyor.
cinin görevi, ortamdaki moleküller içerisinde, ortalama hızdan daha hızlı ve daha yavaş olan molekülleri ayrı ayrı bölmelerde bir araya toplamak için, uygun zamanda kapıyı açıp kapatmak. ortalamadan daha hızlı moleküller kapıya yaklaştığında cin kapıyı kapatıyor ve geçişe izin vermiyor. ortalamadan daha yavaş moleküller içinse kapıyı açıyor ve bunların diğer bölmeye geçmesine izin veriyor. yani 1. bölmeye hızlı, 2. bölmeye de yavaş olan molekülleri topluyor.
şöyle bir sorun geliyor karşımıza: başlangıçta bölmelerin sıcaklıkları eşitti, ancak cin termodinamiğin 2. yasasına aykırı görünen bir iş yapıyor gibi... eşit sıcaklıktaki bölmeler arasında ısı transferi yaptığı için bölmelerden biri zamanla daha sıcak, diğeri daha soğuk oluyor. hatta sıkıntı tam olarak şu: yavaş olan molekülleri diğer tarafa geçirerek, soğuk ortamdan sıcak ortama ısı aktarıyor. oysa böyle bir şey gerçekte pek de karşılaşacağımız bir durum değil.
görünüşe göre termodinamiğin 2. yasası ihlal edildi ama gerçekten edilebilir mi?
edilemeyeceği, birçok uğraş ve çalışmadan sonra, landauer - penrose - bennett çözümü ile anlaşıldı. buna göre cini de sistem içerisindeki bir faktör olarak hesaba katmak gerektiği açıkça ortaya çıkmıştı. cin, gazın entropisini düşürmesine düşürüyordu, ama aynı işlemi sürekli tekrarlıyordu (moleküllerin hızını ölçme ve kapıyı açıp kapatma.) cin canlı bir varlık da olsa, bir bilgisayar da olsa hafızasını sonsuza kadar verimli kullanamayacak ve eski bilgileri "kafasından" silmek zorunda kalacaktı. silme işlemini yaparken enerji harcamak, çevreye ısı vermek zorunda kalacağından, sürekli olarak entropi doğuracak ve böylece toplam entropi sürekli olarak artmaya devam edecekti. bu da 2. yasanın geçerliliğini koruması demekti.
maxwell'in cini adlı bu düşünce deneyi 2. yasayı geçersiz hale getirmek şöyle dursun, yasanın mikroskobik sistemler için de geçerli olduğunu ortaya koymuş oldu.
termodinamik yasaları ile ilgili bir düşünce deneyi.
yazı, içerikten kaynaklı olarak mecburen biraz uzun olacak. baştan uyarmış olayım.
***
termodinamik, 4 yasa üzerine şekillenmiştir. cinin olayını anlamak için kısaca bakalım bunlara.
0. yasa:
elimizde bir a ve bir de b olmak üzere 2 sistem olsun. bu sistemler birbirleriyle etkileşim içerisinde olsunlar. eğer etkileşime rağmen ikisinin de sıcaklığında zamanla bir değişim meydana gelmiyorsa, bu sistemler ısıl dengededir.
bir c sistemimiz daha olsun. bunun sıcaklığına dair bir bilgimiz olmasın. bu sistemi mesela a sistemi ile etkileşecek şekilde konumlandıralım. tıpkı yukarıdaki gibi, a ve c arasında bir ısı alışverişi ve sıcaklık değişimi olmazsa, a ile c ısıl dengededir. o halde c sistemini b ile bir araya getirmeye gerek kalmadan, b ve c'nin de ısıl dengede olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
1. yasa:
çoğumuzun bildiği "enerji yoktan var, vardan yok edilemez" sözünün temeli olan yasadır. ancak enerji bir formdan diğerine dönüştürülebilir.
2. yasa:
en meşhur yasadır da diyebiliriz. entropi ilkesi olarak da bilinir. en kaba şekliyle, evrendeki her şeyin minimum enerji ve maksimum düzensizliğe gitme eğilimi içerisinde olduğunu söyler. bir yerde var olan enerji, %100 verimli şekilde işe dönüştürülemez. bir kısmı işe dönüşürken, bir kısmı da sistem içerisinde kullanılır.
3. yasa:
basitçe, hiçbir maddenin sonlu sayıda işlemden geçirilerek mutlak sıfır noktasına kadar soğutulamayacağını söyler.
***
cin konusuna geçmeden önce 2 detayı daha hatırlamak gerek.
1- bir ortamda bulunan parçacık ya da moleküllerin tamamı aynı hıza sahip değildir. ortalama bir hız değeri ve bunun altında ya da üstünde kalan hızlarda hareket eden parçacıklar bulmak mümkündür. yani hız değerleri bir dağılım gösterir.
2- odaya bıraktığınız sıcak bir çayın zamanla soğumasını beklersiniz, daha fazla ısınmasını değil. normal şartlarda ısı transferi sıcak olan ortamdan, daha soğuk olana doğru gerçekleşir. sıcak çay, ısısını daha soğuk olan oda ortamına vererek onunla eşit sıcaklığa gelir bu yüzden.
***
düşünce deneyimiz şöyle:
ortasında açılıp kapanan küçük bir kapı olan, eşit sıcaklıkta 2 bölmemiz var ve cinimiz de bu kapının yanında nöbet tutuyor.
cinin görevi, ortamdaki moleküller içerisinde, ortalama hızdan daha hızlı ve daha yavaş olan molekülleri ayrı ayrı bölmelerde bir araya toplamak için, uygun zamanda kapıyı açıp kapatmak. ortalamadan daha hızlı moleküller kapıya yaklaştığında cin kapıyı kapatıyor ve geçişe izin vermiyor. ortalamadan daha yavaş moleküller içinse kapıyı açıyor ve bunların diğer bölmeye geçmesine izin veriyor. yani 1. bölmeye hızlı, 2. bölmeye de yavaş olan molekülleri topluyor.
şöyle bir sorun geliyor karşımıza: başlangıçta bölmelerin sıcaklıkları eşitti, ancak cin termodinamiğin 2. yasasına aykırı görünen bir iş yapıyor gibi... eşit sıcaklıktaki bölmeler arasında ısı transferi yaptığı için bölmelerden biri zamanla daha sıcak, diğeri daha soğuk oluyor. hatta sıkıntı tam olarak şu: yavaş olan molekülleri diğer tarafa geçirerek, soğuk ortamdan sıcak ortama ısı aktarıyor. oysa böyle bir şey gerçekte pek de karşılaşacağımız bir durum değil.
görünüşe göre termodinamiğin 2. yasası ihlal edildi ama gerçekten edilebilir mi?
edilemeyeceği, birçok uğraş ve çalışmadan sonra, landauer - penrose - bennett çözümü ile anlaşıldı. buna göre cini de sistem içerisindeki bir faktör olarak hesaba katmak gerektiği açıkça ortaya çıkmıştı. cin, gazın entropisini düşürmesine düşürüyordu, ama aynı işlemi sürekli tekrarlıyordu (moleküllerin hızını ölçme ve kapıyı açıp kapatma.) cin canlı bir varlık da olsa, bir bilgisayar da olsa hafızasını sonsuza kadar verimli kullanamayacak ve eski bilgileri "kafasından" silmek zorunda kalacaktı. silme işlemini yaparken enerji harcamak, çevreye ısı vermek zorunda kalacağından, sürekli olarak entropi doğuracak ve böylece toplam entropi sürekli olarak artmaya devam edecekti. bu da 2. yasanın geçerliliğini koruması demekti.
maxwell'in cini adlı bu düşünce deneyi 2. yasayı geçersiz hale getirmek şöyle dursun, yasanın mikroskobik sistemler için de geçerli olduğunu ortaya koymuş oldu.
devamını gör...
simurg
ilk örneklerine iran edebiyatında rastlanan, zümrüdüanka kuşu olarak da bilinen efsanevi kuş.
devamını gör...
elle yenildiği zaman daha çok zevk veren yemekler
balık.
devamını gör...
gece tek başına yapılacak en güzel aktivite
balkonda oturup gökyüzünü seyretmek.
deniz kenarında oturup denizi izlemek.*
deniz kenarında oturup denizi izlemek.*
devamını gör...
hemofili
aslında hemofili a, b ve c olmak üzere 3 türü bulunan hastalık.
sanırım c türü pek bilinmiyor.
zaten hastalığın %85'i a türünde görülüyormuş.
bir yerimiz çizildiğinde, kesildiğinde pıhtılaşmadan önce vücut ilk olarak bölgeye yama yapmaya çalışır. bir çeşit kan hücresi olan kan pulcukları bölgeye toplanır. platelet veya trombosit olarak da adlandırılan bu hücreler akyuvar ve alyuvarlar göre çok daha küçüktür. olgun alyuvarlar gibi çekirdeksizdir. yan yana dizilen bu hücrelerin yaması yetersiz kalırsa bu sefer pıhtılaşma devreye girer.
pıhtılaşma kompleks bir süreçtir. bu süreçte kalsiyum iyonları, k vitamini, kan pulcukları, karaciğer proteinleri ve çeşitli pıhtılaşma faktörleri görev alır. en sonunda fibrinojen, fibrine ve de pıhtıya dönüşür. kanama durur. kesik çok büyükse zaten pıhtılaşma da işe yaramayacaktır.
işte bu pıhtılaşma sürecinde gerekli olan bazı faktörler genlerimizin kontrolünde üretilir. mutasyonlar sonucu genlerin şifresi değişirse bu faktörleri üretemeyiz.
hemofili a faktör vııı,
hemofili b faktör ıx eksikliğinden kaynaklanır. bu iki faktörün de üretiminden sorumlu genler x kromozomu üzerinde çekinik olarak aktarıldığı için bu hastalıklar erkeklerde daha sık ortaya çıkar. klasik kırmızı-yeşil renk körlüğü kalıtımında olduğu gibi. (bkz: renk körlüğü) ve #509097
ancak,
hemofili c de durum oldukça farklıdır. hemofili c'nin sebebi faktör xı eksikliğidir. bu duruma da 4. kromozom üzerinde bulunan bir genin mutasyonu sebep olur. 1-22 arası kromozomlar otozomaldır. cinsiyete bağlı değildir. bu yüzden hemofili c'nin dişi ve erkeklerde ortaya çıkma ihtimali eşittir. ancak çok nadir görülen bir durumdur.
sanırım c türü pek bilinmiyor.
zaten hastalığın %85'i a türünde görülüyormuş.
bir yerimiz çizildiğinde, kesildiğinde pıhtılaşmadan önce vücut ilk olarak bölgeye yama yapmaya çalışır. bir çeşit kan hücresi olan kan pulcukları bölgeye toplanır. platelet veya trombosit olarak da adlandırılan bu hücreler akyuvar ve alyuvarlar göre çok daha küçüktür. olgun alyuvarlar gibi çekirdeksizdir. yan yana dizilen bu hücrelerin yaması yetersiz kalırsa bu sefer pıhtılaşma devreye girer.
pıhtılaşma kompleks bir süreçtir. bu süreçte kalsiyum iyonları, k vitamini, kan pulcukları, karaciğer proteinleri ve çeşitli pıhtılaşma faktörleri görev alır. en sonunda fibrinojen, fibrine ve de pıhtıya dönüşür. kanama durur. kesik çok büyükse zaten pıhtılaşma da işe yaramayacaktır.
işte bu pıhtılaşma sürecinde gerekli olan bazı faktörler genlerimizin kontrolünde üretilir. mutasyonlar sonucu genlerin şifresi değişirse bu faktörleri üretemeyiz.
hemofili a faktör vııı,
hemofili b faktör ıx eksikliğinden kaynaklanır. bu iki faktörün de üretiminden sorumlu genler x kromozomu üzerinde çekinik olarak aktarıldığı için bu hastalıklar erkeklerde daha sık ortaya çıkar. klasik kırmızı-yeşil renk körlüğü kalıtımında olduğu gibi. (bkz: renk körlüğü) ve #509097
ancak,
hemofili c de durum oldukça farklıdır. hemofili c'nin sebebi faktör xı eksikliğidir. bu duruma da 4. kromozom üzerinde bulunan bir genin mutasyonu sebep olur. 1-22 arası kromozomlar otozomaldır. cinsiyete bağlı değildir. bu yüzden hemofili c'nin dişi ve erkeklerde ortaya çıkma ihtimali eşittir. ancak çok nadir görülen bir durumdur.
devamını gör...
arusek
sedef gibi işlenerek ahşap süslemesinde kullanılan, yeşil ve pembe renkte, bir deniz hayvanı kabuğu.
devamını gör...
not today
birçok amerikan filminde duyduğumuz karizma yükü fazla olan bir cümledir.
cümle her zaman ya bir soruya ya bir cevaba karşılık olarak kurulur. hangisine karşılık geleceğini sahnenin öncesi belirleyecektir. ama ne olursa olsun sonunda çok ama çok havalı bir etki bıraktığı yadsınamaz bir gerçektir.
elbette cümleyi kuran kişinin ya da sahnenin öncesinde gelişen olayların etkisi de çok önemlidir cümlenin izleyicileri sarsması açısından.
peki ben size hangi sahnelerden bahsedeceğim bu sözün geçtiği?
ilk sahne bir dönem dünyayı kasıp kavuran, aman da spoiler yemeyeyim diye insanların sosyal mecralardan kaçım kaçım kaçtığı, bence biraz fazla abartılmış olan the game of thrones dizisinde arya stark’ın bu cümleyi kurduğu ve duyduğu sahnelerdir. önce eğitmeni ona tek bir tanrı olduğunu, onun da ölüm olduğunu ve ölüme kuracağımız cümlenin ise “ not today” olduğunu söyler, sonra dizinin devam bölümlerinde arya aynı cümleyi çok can alıcı bir yerde tekrar sarf eder.

ikinci sahnemiz the prestige filminden. christopher nolan’ın harika filminin bir sahnesinde alfed borden eşine seni seviyorum der, eşi ise ona “ not today” diye cevap verir. filmin ilerleyen bölümlerinde bu sefer eşi alfred’e onu sevip sevmediğini sorunca alfred de ona “ not today” diyecek ve nolan ustanın bağladığı düğüm ufak ufak çözülmeye başlayacaktır.

ve tabii ki üçüncü sahnemiz dandik ama etkileyici bir filmden delta force 2. filmin dandik olması konusu ve çekim tekniklerinden, etkileyici olması ise chuck norris’in oynamasından kaynaklanmakta. bildiğiniz gibi chuck norris ormanda on kaplan, havada on kartal ve ovada on at gücünde, süper gücü olmayan bir süper kahramandır. düşmanı şöyle yapacağım, böyle yaparım derken helikoptere bağlı olduğu ip kopunca yere düşerken norris arkasından beklenilen o cümleyi kurar “ not today”.

peki siz bu tanımı okuyacak mısınız? not today.
cümle her zaman ya bir soruya ya bir cevaba karşılık olarak kurulur. hangisine karşılık geleceğini sahnenin öncesi belirleyecektir. ama ne olursa olsun sonunda çok ama çok havalı bir etki bıraktığı yadsınamaz bir gerçektir.
elbette cümleyi kuran kişinin ya da sahnenin öncesinde gelişen olayların etkisi de çok önemlidir cümlenin izleyicileri sarsması açısından.
peki ben size hangi sahnelerden bahsedeceğim bu sözün geçtiği?
ilk sahne bir dönem dünyayı kasıp kavuran, aman da spoiler yemeyeyim diye insanların sosyal mecralardan kaçım kaçım kaçtığı, bence biraz fazla abartılmış olan the game of thrones dizisinde arya stark’ın bu cümleyi kurduğu ve duyduğu sahnelerdir. önce eğitmeni ona tek bir tanrı olduğunu, onun da ölüm olduğunu ve ölüme kuracağımız cümlenin ise “ not today” olduğunu söyler, sonra dizinin devam bölümlerinde arya aynı cümleyi çok can alıcı bir yerde tekrar sarf eder.

ikinci sahnemiz the prestige filminden. christopher nolan’ın harika filminin bir sahnesinde alfed borden eşine seni seviyorum der, eşi ise ona “ not today” diye cevap verir. filmin ilerleyen bölümlerinde bu sefer eşi alfred’e onu sevip sevmediğini sorunca alfred de ona “ not today” diyecek ve nolan ustanın bağladığı düğüm ufak ufak çözülmeye başlayacaktır.

ve tabii ki üçüncü sahnemiz dandik ama etkileyici bir filmden delta force 2. filmin dandik olması konusu ve çekim tekniklerinden, etkileyici olması ise chuck norris’in oynamasından kaynaklanmakta. bildiğiniz gibi chuck norris ormanda on kaplan, havada on kartal ve ovada on at gücünde, süper gücü olmayan bir süper kahramandır. düşmanı şöyle yapacağım, böyle yaparım derken helikoptere bağlı olduğu ip kopunca yere düşerken norris arkasından beklenilen o cümleyi kurar “ not today”.

peki siz bu tanımı okuyacak mısınız? not today.
devamını gör...
33
bir roman kahramanına k. ismini vermek çok cesur ve iddialı bir hareket. nereden baksanız gözü karalık! çünkü böyle bir ismin altında kalkmak çok zordur. zira kim ne derse desin k. isimli bir roman kahramanı nitelikli okurun aklına kafka’yı getirir ve ister istemez romanın yazarı ile kafka arasında bir benzerlik aranır ya da bir kıyas yapılır ki eğer bir kıyas yapılırsa geri planda kalan kafka olmayan yazardır.
kjersti skomsvold bu riske girmiş ve bence iyi de yapmış. çünkü ortaya müthiş bir roman çıkarmış. romanımızın kahramanı k. bir matematik öğretmeni. böyle olması çok doğal çünkü kjersti matematik mezunu. yani romanın içinde bu kadar matematik olmasının nedeni yazarın içinde dönüp duran rakamlar. k. aynı zamanda bir akciğer rahatsızlığından mustarip ve ölmek üzere. sayılı günleri ise içsel bir çekişme ile geçmekte. henüz 33 yaşında k. ama eğer kutsal metinlere aşina iseniz bu yaşın bir dönüm noktası olabileceğini bilirsiniz insan hayatında çünkü 33 isa’nın öldüğü yaştır.
ferdinand, k.’nın erkek arkadaşı ve sürekli içini döktüğü, dertleştiği ve kendi aksinin izlediği bir dostu. burda tek sorunlu nokta şu ki ferdinand bir intihar girişiminden başarılı bir sonuçla ayrılmış. ancak diğer aleme geçme konusunda işi biraz ağırdan almakta çünkü k.’ nın bir çocuk sahibi olduğunu görmeden somut dünyadan ayrılmaya yanaşmamakta.
k. bu sorunun çözümü için bir temrin olması adına bir yöntem buluyor ve siz bu yönteme dair ip ucunu kitabın kapağında göreceksiniz .
kjersti skomsvold mutlaka okunması gereken bir yazar. 33 yaşında iseniz tam size göre, 33 yaşına henüz gelmediyseniz biraz daha vaktiniz var demektir. 33 yaşından büyükseniz ve hala yaşıyorsanız hala okumak için umudunuz sürüyor.
kjersti skomsvold bu riske girmiş ve bence iyi de yapmış. çünkü ortaya müthiş bir roman çıkarmış. romanımızın kahramanı k. bir matematik öğretmeni. böyle olması çok doğal çünkü kjersti matematik mezunu. yani romanın içinde bu kadar matematik olmasının nedeni yazarın içinde dönüp duran rakamlar. k. aynı zamanda bir akciğer rahatsızlığından mustarip ve ölmek üzere. sayılı günleri ise içsel bir çekişme ile geçmekte. henüz 33 yaşında k. ama eğer kutsal metinlere aşina iseniz bu yaşın bir dönüm noktası olabileceğini bilirsiniz insan hayatında çünkü 33 isa’nın öldüğü yaştır.
ferdinand, k.’nın erkek arkadaşı ve sürekli içini döktüğü, dertleştiği ve kendi aksinin izlediği bir dostu. burda tek sorunlu nokta şu ki ferdinand bir intihar girişiminden başarılı bir sonuçla ayrılmış. ancak diğer aleme geçme konusunda işi biraz ağırdan almakta çünkü k.’ nın bir çocuk sahibi olduğunu görmeden somut dünyadan ayrılmaya yanaşmamakta.
k. bu sorunun çözümü için bir temrin olması adına bir yöntem buluyor ve siz bu yönteme dair ip ucunu kitabın kapağında göreceksiniz .
kjersti skomsvold mutlaka okunması gereken bir yazar. 33 yaşında iseniz tam size göre, 33 yaşına henüz gelmediyseniz biraz daha vaktiniz var demektir. 33 yaşından büyükseniz ve hala yaşıyorsanız hala okumak için umudunuz sürüyor.
devamını gör...
taliban atatürk'ün yaptığı gibi kurtuluş savaşı verdi
bu varlıklarla aynı cümlede atamı kullanma aptallığına düşülmüştür. bu da yetmezmiş gibi bide ona benzetmişlerdir. bu insanların ağzından çıkacak bir harfe bile bakılmamalıdır.
devamını gör...
burçlarla ilgili az bilinenler
bir terazi olarak çok iyi bir dinleyiciyim ama kabul edelim bir yerden sonra daral geliyor. ağlama duvarıyım sanki arkadaş.
devamını gör...
tarihi gaflar
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın sözlük.
gün aymış mı tam emin değilim.
şimdi 100 küsür kişilik sınıftan 92 kişinin kaldığı bir dersin* sınavına gideceğim.
bana şans dileyin, başarı kısmı bende..*
gün aymış mı tam emin değilim.
şimdi 100 küsür kişilik sınıftan 92 kişinin kaldığı bir dersin* sınavına gideceğim.
bana şans dileyin, başarı kısmı bende..*
devamını gör...
3 bin sma hastası çocuğun sadece izlenmesi
benim izlediğim haber kanallarında sürekli yer alan bir haber bu.
sma hastası çocukların durumu.
tedavi masraflarının fazla oluşundan ötürü ailelerin çaresiz kaldığı, toplamı yaklaşık 3 bini bulan çocuğun dramatik öyküsü.
aylardır gündemdeler, aileler çaresiz, defalarca bakanlık önü de olmak üzere seslerini duyurmak adına açıklamalar yaptılar, ama yok, kimse duymuyor seslerini, kimse görmüyor onları nedense.
herkes seyrediyor,
halk seyrediyor, işadamı seyrediyor, vergi rekortmenleri seyrediyor, hepsi bir yana, sosyal devlet ergini elinde tutanlar, hükümet yetkilileri seyrediyor.
epi topu 3 bin küçük can,
83 milyonluk kocaman bir halk, 3 bin minik canın yok olup gitmesini sadece seyrediyor,
bu ayıp da, en başta 83 milyona,
sonra da, hükümete yetip de artıyor bile, dediğim anlaşılması güç durum.
buradan
sma hastası çocukların durumu.
tedavi masraflarının fazla oluşundan ötürü ailelerin çaresiz kaldığı, toplamı yaklaşık 3 bini bulan çocuğun dramatik öyküsü.
aylardır gündemdeler, aileler çaresiz, defalarca bakanlık önü de olmak üzere seslerini duyurmak adına açıklamalar yaptılar, ama yok, kimse duymuyor seslerini, kimse görmüyor onları nedense.
herkes seyrediyor,
halk seyrediyor, işadamı seyrediyor, vergi rekortmenleri seyrediyor, hepsi bir yana, sosyal devlet ergini elinde tutanlar, hükümet yetkilileri seyrediyor.
epi topu 3 bin küçük can,
83 milyonluk kocaman bir halk, 3 bin minik canın yok olup gitmesini sadece seyrediyor,
bu ayıp da, en başta 83 milyona,
sonra da, hükümete yetip de artıyor bile, dediğim anlaşılması güç durum.
buradan
devamını gör...
tanrının acımasız olma ihtimali
kötülük problemi
'kötülük varsa tanrı yoktur' sözü ortaya atılmış. iyimserler, tanrı kötülüğe izin vermez aslında eğer izin veriyor ise bunun sebebi vardır derken kötümserler 'bu kadar acı çekilmesine göz yummalı' demiştir.
burada jose saramago nun kabil adlı kitabından bir alıntı bırakıyorum:
"efendi işitmez, sağır o, her yandan ona yakarıyorlar, yoksullar, bahtsızlar, talihsizler, dünyanın kendilerine çok gördüğü yardımlar için ona yakarıyorlar ama efendi onlara sırtını dönüyor." bu soruya bir kötümserin uygun cevabı bu olabilir diye düşündüm.
iyimserin cevabı ise,
epikuros tarafından verilmiş sanki,
kötülük, iyilik için gereklidir. o olmasaydı, iyilik olmazdı. iyiliğin
yegane hikmeti kötülüktür. tehlike olmayan yerde cesaret, ızdırap
olmayan yerde merhamet olur mu? bütün dünya mutlu olsaydı
fedakarlık neye yarayacaktı? ahlâksızlık olmayınca erdem, nefret
olmayınca sevgi, çirkinlik olmayınca güzellik tasavvur edilebilir mi?...
insanlık, iyilikle kötülük arasında ebediyen mücadele
edecektir…ümit edelim, fakat bütün gayretlerine rağmen, dünyadan
kötülüğü kaldırmaya muvaffak olamayan insanlıktan değil.
tanrı'nın bir bildiği vardır yaklaşımı.
iki farklı bakış...
aslında tamamen bakış açımızla ilgili olduğunu görebilirsiniz. benim doğrum senin için yanlış olabilir.
ben ise oyumu insanlar acımasızdır dan yana kullanmak istiyorum. belki tanrı artık müdahale etmek bile istemiyordur. ne dersiniz?
'kötülük varsa tanrı yoktur' sözü ortaya atılmış. iyimserler, tanrı kötülüğe izin vermez aslında eğer izin veriyor ise bunun sebebi vardır derken kötümserler 'bu kadar acı çekilmesine göz yummalı' demiştir.
burada jose saramago nun kabil adlı kitabından bir alıntı bırakıyorum:
"efendi işitmez, sağır o, her yandan ona yakarıyorlar, yoksullar, bahtsızlar, talihsizler, dünyanın kendilerine çok gördüğü yardımlar için ona yakarıyorlar ama efendi onlara sırtını dönüyor." bu soruya bir kötümserin uygun cevabı bu olabilir diye düşündüm.
iyimserin cevabı ise,
epikuros tarafından verilmiş sanki,
kötülük, iyilik için gereklidir. o olmasaydı, iyilik olmazdı. iyiliğin
yegane hikmeti kötülüktür. tehlike olmayan yerde cesaret, ızdırap
olmayan yerde merhamet olur mu? bütün dünya mutlu olsaydı
fedakarlık neye yarayacaktı? ahlâksızlık olmayınca erdem, nefret
olmayınca sevgi, çirkinlik olmayınca güzellik tasavvur edilebilir mi?...
insanlık, iyilikle kötülük arasında ebediyen mücadele
edecektir…ümit edelim, fakat bütün gayretlerine rağmen, dünyadan
kötülüğü kaldırmaya muvaffak olamayan insanlıktan değil.
tanrı'nın bir bildiği vardır yaklaşımı.
iki farklı bakış...
aslında tamamen bakış açımızla ilgili olduğunu görebilirsiniz. benim doğrum senin için yanlış olabilir.
ben ise oyumu insanlar acımasızdır dan yana kullanmak istiyorum. belki tanrı artık müdahale etmek bile istemiyordur. ne dersiniz?
devamını gör...
hayatta yapmam denilen şeylerin yapılması
'kınamayiniz, kinadiginiz sey başınıza gelmedikçe olmezsiniz. " hadisini hatirlatmaktadir. ben asla yapmam demedigim şeyleri bile yaptım. bir de demiş olsam allah muhafaza...
devamını gör...
gözlerimin etrafındaki çizgiler
kasetten dinleyecek kadar şanslıyım.
devamını gör...



