alevilere müslüman değil diyen tip
üst edit; alevilik günümüzde sadece bir kaç anadolu şehrine özgü bir inanç değildir. alevilik; 400 milyon müslümanın kendini tanımladığı bir inançtır.şiilik, zeydilik, ismaililik, bektaşilik, nizarilik, nusayrilik vs vs.bu inanç etrafında şekillenmiştir. alttaki tanım; islam literatüründe ki alevilik tir.
gerçek müslümanların aleviler olduğunu bilmeyen tiptir.
nitekim allah ahzab suresi 33.ayetinde;
"ey ehlibeyt! allah sizden günahları gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister."
buyurmuştur.
başka bir ayette;
"de ki; buna karşılık sizden ehlibeyt imi sevmenizfen başka bir mükafat beklemiyorum." (şuara 23)
peygamberimiz şöyle buyurmuştur;
"cennet ehlibeyt ime zulmeden ve itretim hakkında beni incitene haram kılınmıştır."
başka bir yerde;
"ey ali! seni ancak mümin sever. seni ancak kafir buğzeder."
başka bir yerde;
"ali hakk iledir. hakk ta ali iledir. bu iklisi kevser havuzunun başına gelinceye kadar birbirinden ayrılmaz."
başka bir yerde;
"ben ilmin şehriyim, ali de kapısıdır. şehre girmek isteyen kapıdan gelsin"
yani peygambere (saa) gitmek isteyen; ali (as) ye gitmeden, peygamber (saa) e ulaşamaz.
gerçek müslümanların aleviler olduğunu bilmeyen tiptir.
nitekim allah ahzab suresi 33.ayetinde;
"ey ehlibeyt! allah sizden günahları gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister."
buyurmuştur.
başka bir ayette;
"de ki; buna karşılık sizden ehlibeyt imi sevmenizfen başka bir mükafat beklemiyorum." (şuara 23)
peygamberimiz şöyle buyurmuştur;
"cennet ehlibeyt ime zulmeden ve itretim hakkında beni incitene haram kılınmıştır."
başka bir yerde;
"ey ali! seni ancak mümin sever. seni ancak kafir buğzeder."
başka bir yerde;
"ali hakk iledir. hakk ta ali iledir. bu iklisi kevser havuzunun başına gelinceye kadar birbirinden ayrılmaz."
başka bir yerde;
"ben ilmin şehriyim, ali de kapısıdır. şehre girmek isteyen kapıdan gelsin"
yani peygambere (saa) gitmek isteyen; ali (as) ye gitmeden, peygamber (saa) e ulaşamaz.
devamını gör...
mitokondriyal havva
her insan mitokondriyal dna'sını annesinden alır. buna her 3 bin yılda bir gelecek nesillere aktarılacak yeni bir mutasyon daha eklenir. yani, mutasyon yalnızca virüslerle ilgili bir kavram değildir. biz de mutasyona uğrarız. o mitokondriyal dna'nın spiral merdivenlerinden yukarıya tırmanırsak, bugün yaşayan insanların tümünün dna'ların geçmişte yaşamış bir tek anneye dayandığını görürüz. genetik biliminde buna mitokondriyal havva ismi verilir.
bilimsel araştırmalara göre insanların hücrelerinde bulunan mitokondrilerde bir dna taşımaktalar ve bu dna'nın kökeninin tarihi de afrika'ya uzanıyor. yani, afrika'da dünyadaki bütün ırkları ilgilendirecek şekilde insanoğlunun büyük bir anneannesi varmış. bu anneannenin ismi mitokondriyal havva ya da basit tabiri ile genetik havva diye de geçiyor.
mtdna diye kısaltılan mitokondri dna'sı anneden çocuğuna geçen bir dna'dır. babadan soyaçekim yoluyla bu alınamıyor. babadan oğula aktarılan kromozomlar y koromozomu diye geçer. ama anneden hem oğluna hem de kızına aktarılan da mitokondride bulunan dairesel dna'dır. mtdna da insanoğlunun bütün genetik maddesi arasında en küçük parçasıdır. çekirdekten ayrı bir şekilde eşlenerek çoğalan mtdna, anne yumurtasından yeni kuşaklara geçiyor.
bilimsel araştırmalara göre insanların hücrelerinde bulunan mitokondrilerde bir dna taşımaktalar ve bu dna'nın kökeninin tarihi de afrika'ya uzanıyor. yani, afrika'da dünyadaki bütün ırkları ilgilendirecek şekilde insanoğlunun büyük bir anneannesi varmış. bu anneannenin ismi mitokondriyal havva ya da basit tabiri ile genetik havva diye de geçiyor.
mtdna diye kısaltılan mitokondri dna'sı anneden çocuğuna geçen bir dna'dır. babadan soyaçekim yoluyla bu alınamıyor. babadan oğula aktarılan kromozomlar y koromozomu diye geçer. ama anneden hem oğluna hem de kızına aktarılan da mitokondride bulunan dairesel dna'dır. mtdna da insanoğlunun bütün genetik maddesi arasında en küçük parçasıdır. çekirdekten ayrı bir şekilde eşlenerek çoğalan mtdna, anne yumurtasından yeni kuşaklara geçiyor.
devamını gör...
18 şubat 2021 apartman boşluğu yayın
ikinci kez yazıyorum şayet ki bu kurallara aykırı ise öncelikle moderatörlerden özür dilerim.
bilimsel konuları geride bırakıp bence daddy'yi bi terletin, zor sorular sorun, misal daddy'nin en sıkıntılı anında uydurduğu bir yalan, birinin nickaltına yazmak istediği ama yazamadığı şeyler falan. cevaplarken terlesin bu adam oosdfmdsklmfdsl
bilimsel konuları geride bırakıp bence daddy'yi bi terletin, zor sorular sorun, misal daddy'nin en sıkıntılı anında uydurduğu bir yalan, birinin nickaltına yazmak istediği ama yazamadığı şeyler falan. cevaplarken terlesin bu adam oosdfmdsklmfdsl
devamını gör...
z kuşağı
kendilerine fazla güvendikleri, saygı eksikliğinden muzdarip oldukları ara sıra tartışma konusu olan bir kuşak.
ben 27 yaşındayım, öyle "ya hu yaşlandık, artık okuduklarımı kafam almıyor, neyse o" diyecek kadar yaşlı değilim ama benim daha bir sene önce okuyup, tanıyıp zevkten dört köşe olduğum bir yazarı, bugün 18 yaşında bir genç okumuş, üzerine çat pat da olsa analiz yazabiliyor oluyor. bunların zamanı daha gelmedi, çok daha bilgiye sahip olacaklar, bilgiye bu denli ulaşım kolaylığı sayesinde olacak bu. ancak bu konuşulmaya değer kesimin büyük bir kısmı fazlasıyla bireyseller, benciller, müthiş bir megalomani gelişiyor bu arkadaşlarda. o yüzden başlığı açan arkadaşa hak veriyorum, bunların da sebepleri var.
bu arkadaşlar, bizim x kuşağından hiçbir şekilde görmediğimiz bir tür aşağılanmaya maruz kaldılar. iletişim çağında, sözgelimi kendisinden bilmem kaç bin kilometre ötedeki bir vasıfsız orta yaşlı öğretmenin, bozuk türkçeyle "z kuşağı,
lanet olsun böyle kuşak mı olur, tüm kötülükler bunlarda birikmiş" minvalinde cümlelerine maruz kalıyorlar. bizde böyle şeyler yoktu, biz on altı yaşındayken bu tip saldırılara maruz kalmıyorduk ve bu yüzden de büyüklerimize saygılıydık, bir eksikliğimiz olduğunda dinlemesini bilirdik, çünkü saygı gösterilecek insanlarla muhataptık. saygı gösterilmeyecek insanlarla muhatap olanlar da zıvanadan çıkmışlardı, bunun seçimi bize aitti; oysa şimdi kendisini yetiştirmeye gayret eden bir genç, ikinci gruptaki yetersiz zorbalarla muhatap olmak zorunda kalıyor.
bu muhataplığın, arkadaşlarımızda oluşturacağı karşılık öncelikle reddetme ve bu pozisyonu savunmaktır. yıl olmuş iki bin yirmi, dört tane partinin liderleri bile birbirlerini dinlemeden konuşuyor, kimse kimseyi takmıyor, herkes kendi gerçekliğini oluşturmuş, whatboutism, ad hominem her yeri esir almış, herhangi bir konuda derinlemesine tartışmak imkansız hale gelmiş, toksik insanlar her tarafa yayılmış, arkasına yüz tane beğeni takanın kendini peygamber sandığı bir dönemde bu arkadaşların da kendilerini sabırla savunacaklarını düşünmek biraz haksızlık olurdu.
öyle de olmadı neticede. kime ne anlatsınlar, baktılar z kuşağına sallamak bir popülerite, bir beğeni aracına, bir kendi cehaletini ve zorbalığını aklama aracına dönüştü; onlar da "bizimle sorunu olan varsa ağlayarak günlüğüne yazabilir" moduna girdiler, evet tam olarak böyle oldu. bunun tarifsiz rahatlığıyla da artık bir eleştiri mekanizması, bir denetleme, kıyas mekanizması devre dışı kalmaya başladı. çünkü bu gençleri hedef alıp adamakıllı yaklaşan x ve y kuşağı kişi sayısı çok az. y kuşağı, oldu olası zengin olma hayaliyle yanıp tutuştu, entelektüeli dahi bilgiyi paraya çevirme kaygısıyla yatıp kalktı. bu da doğaldır ve başka bir zaman üzerine konuşulabilir. bu gençlerin bugün bu yaklaşımının sebebi biziz, 40 yaşına gelmiş boktan bir çakma aydının niteliğini sorguladıkları için ve bu cenah çok kalabalık olduğu için (en basitinden twitter'da görebilirsiniz) aklın yaşta değil başta olduğunu anladılar. bu cümlenin arkasına, asalak z kuşağı mensupları da takıldılar doğal olarak. bu, biçimsiz bir vücuda giyilmiş ipek bir elbise gibi, onlarda eğreti durdu ve bu onlarda bizim hiç rastlamadığımız bir tür cahil cesaretine ve hadsizliğe sebep oldu. gerçekten rahatsız ediyor ve bir gün başka bir konuda adamakıllı kendilerini gömmek gerekiyor.
baby boomer, boomer, x, y, z fark etmez; hangi kuşaktan olursa olsun, nitelikli insanların peşinde dolaşmamız lazım. bir aptala bakıp da ne kadar mantıklı olduğumuzu kendimize anlattığımız dönemleri geçmiş olmamız lazım. artık önemli olan, kimden ne alabileceğimizi bilme olgunluğuna erişmiş olmaktır. söz gelimi, eşinden ayrılmış, iyi kötü özellikleriyle tanıdığımız bir ilkokul mezunu abimizden boşanma sürecini dinlerken, orada bir estetik aramamamız lazım. neyi seçeceğimizi ve kendimize katacağımızı bilmeliyiz. sonra, duyguları, düşünceleri mantıklı bir şekilde ele alan birini gördüğümüz zaman, okumalıyız, ona zaman ayırmalıyız. aptal, aptal olduğu kadar popüler olan ve bu yüzden düşünceleri bir şekilde önümüze gelen insanları görmezden gelmeliyiz. post truth dönemi artık iyice anlayıp, kimseye bir gerçeği dikte etmeye çalışmamalıyız ki enerjimiz boşa gitmesin.
akıl, yaştan da kuşaklardan da bağımsızdır. hangi kuşağa, hangi yaşa mensup olursak olalım kendi ayaklarımızın yere bastığı bir yerdeysek, üstad luis ferdinand celine'in dediği gibi "henüz şiirimizi tüketmediysek" yani hala söylendiğinde dinlenmeye değer bir şeylerimiz varsa, hiçbir kuşağın asalağıyla, aptalıyla, megalomaniye teslim olmuşuyla muhatap olmayız.
subjektif konularda tartışmalarını da ben yine her zamanki gibi tartışma kültürüne, post truth dönemin adeta bizi esir almasına bağlıyorum. herkes kendi gerçekliğinde ve insanların her konuya yorumu, onlar için gerçek olandan daha gerçek. z kuşağı bunları görerek büyüdüler. özellikle y kuşağının aptal kesiminin ya da bir özelliğinden dolayı popüler olmuş, yarı cahil kesimin yanlış bakış açıları, her konuyla dalga geçen güruhun fazlasıyla beğeni toplamasıyla yönlendiler. sonuçta daha fazlasını beklemek anlamsız olur.
bir kuşaktan bahsediyoruz neticede, gerçekten kapsamlı bir çalışma ister ama z kuşağının benim açımdan en güzel yönü, bize sosyolojiyle ilgili müthiş malzemeler veriyor olması.
ben 27 yaşındayım, öyle "ya hu yaşlandık, artık okuduklarımı kafam almıyor, neyse o" diyecek kadar yaşlı değilim ama benim daha bir sene önce okuyup, tanıyıp zevkten dört köşe olduğum bir yazarı, bugün 18 yaşında bir genç okumuş, üzerine çat pat da olsa analiz yazabiliyor oluyor. bunların zamanı daha gelmedi, çok daha bilgiye sahip olacaklar, bilgiye bu denli ulaşım kolaylığı sayesinde olacak bu. ancak bu konuşulmaya değer kesimin büyük bir kısmı fazlasıyla bireyseller, benciller, müthiş bir megalomani gelişiyor bu arkadaşlarda. o yüzden başlığı açan arkadaşa hak veriyorum, bunların da sebepleri var.
bu arkadaşlar, bizim x kuşağından hiçbir şekilde görmediğimiz bir tür aşağılanmaya maruz kaldılar. iletişim çağında, sözgelimi kendisinden bilmem kaç bin kilometre ötedeki bir vasıfsız orta yaşlı öğretmenin, bozuk türkçeyle "z kuşağı,
lanet olsun böyle kuşak mı olur, tüm kötülükler bunlarda birikmiş" minvalinde cümlelerine maruz kalıyorlar. bizde böyle şeyler yoktu, biz on altı yaşındayken bu tip saldırılara maruz kalmıyorduk ve bu yüzden de büyüklerimize saygılıydık, bir eksikliğimiz olduğunda dinlemesini bilirdik, çünkü saygı gösterilecek insanlarla muhataptık. saygı gösterilmeyecek insanlarla muhatap olanlar da zıvanadan çıkmışlardı, bunun seçimi bize aitti; oysa şimdi kendisini yetiştirmeye gayret eden bir genç, ikinci gruptaki yetersiz zorbalarla muhatap olmak zorunda kalıyor.
bu muhataplığın, arkadaşlarımızda oluşturacağı karşılık öncelikle reddetme ve bu pozisyonu savunmaktır. yıl olmuş iki bin yirmi, dört tane partinin liderleri bile birbirlerini dinlemeden konuşuyor, kimse kimseyi takmıyor, herkes kendi gerçekliğini oluşturmuş, whatboutism, ad hominem her yeri esir almış, herhangi bir konuda derinlemesine tartışmak imkansız hale gelmiş, toksik insanlar her tarafa yayılmış, arkasına yüz tane beğeni takanın kendini peygamber sandığı bir dönemde bu arkadaşların da kendilerini sabırla savunacaklarını düşünmek biraz haksızlık olurdu.
öyle de olmadı neticede. kime ne anlatsınlar, baktılar z kuşağına sallamak bir popülerite, bir beğeni aracına, bir kendi cehaletini ve zorbalığını aklama aracına dönüştü; onlar da "bizimle sorunu olan varsa ağlayarak günlüğüne yazabilir" moduna girdiler, evet tam olarak böyle oldu. bunun tarifsiz rahatlığıyla da artık bir eleştiri mekanizması, bir denetleme, kıyas mekanizması devre dışı kalmaya başladı. çünkü bu gençleri hedef alıp adamakıllı yaklaşan x ve y kuşağı kişi sayısı çok az. y kuşağı, oldu olası zengin olma hayaliyle yanıp tutuştu, entelektüeli dahi bilgiyi paraya çevirme kaygısıyla yatıp kalktı. bu da doğaldır ve başka bir zaman üzerine konuşulabilir. bu gençlerin bugün bu yaklaşımının sebebi biziz, 40 yaşına gelmiş boktan bir çakma aydının niteliğini sorguladıkları için ve bu cenah çok kalabalık olduğu için (en basitinden twitter'da görebilirsiniz) aklın yaşta değil başta olduğunu anladılar. bu cümlenin arkasına, asalak z kuşağı mensupları da takıldılar doğal olarak. bu, biçimsiz bir vücuda giyilmiş ipek bir elbise gibi, onlarda eğreti durdu ve bu onlarda bizim hiç rastlamadığımız bir tür cahil cesaretine ve hadsizliğe sebep oldu. gerçekten rahatsız ediyor ve bir gün başka bir konuda adamakıllı kendilerini gömmek gerekiyor.
baby boomer, boomer, x, y, z fark etmez; hangi kuşaktan olursa olsun, nitelikli insanların peşinde dolaşmamız lazım. bir aptala bakıp da ne kadar mantıklı olduğumuzu kendimize anlattığımız dönemleri geçmiş olmamız lazım. artık önemli olan, kimden ne alabileceğimizi bilme olgunluğuna erişmiş olmaktır. söz gelimi, eşinden ayrılmış, iyi kötü özellikleriyle tanıdığımız bir ilkokul mezunu abimizden boşanma sürecini dinlerken, orada bir estetik aramamamız lazım. neyi seçeceğimizi ve kendimize katacağımızı bilmeliyiz. sonra, duyguları, düşünceleri mantıklı bir şekilde ele alan birini gördüğümüz zaman, okumalıyız, ona zaman ayırmalıyız. aptal, aptal olduğu kadar popüler olan ve bu yüzden düşünceleri bir şekilde önümüze gelen insanları görmezden gelmeliyiz. post truth dönemi artık iyice anlayıp, kimseye bir gerçeği dikte etmeye çalışmamalıyız ki enerjimiz boşa gitmesin.
akıl, yaştan da kuşaklardan da bağımsızdır. hangi kuşağa, hangi yaşa mensup olursak olalım kendi ayaklarımızın yere bastığı bir yerdeysek, üstad luis ferdinand celine'in dediği gibi "henüz şiirimizi tüketmediysek" yani hala söylendiğinde dinlenmeye değer bir şeylerimiz varsa, hiçbir kuşağın asalağıyla, aptalıyla, megalomaniye teslim olmuşuyla muhatap olmayız.
subjektif konularda tartışmalarını da ben yine her zamanki gibi tartışma kültürüne, post truth dönemin adeta bizi esir almasına bağlıyorum. herkes kendi gerçekliğinde ve insanların her konuya yorumu, onlar için gerçek olandan daha gerçek. z kuşağı bunları görerek büyüdüler. özellikle y kuşağının aptal kesiminin ya da bir özelliğinden dolayı popüler olmuş, yarı cahil kesimin yanlış bakış açıları, her konuyla dalga geçen güruhun fazlasıyla beğeni toplamasıyla yönlendiler. sonuçta daha fazlasını beklemek anlamsız olur.
bir kuşaktan bahsediyoruz neticede, gerçekten kapsamlı bir çalışma ister ama z kuşağının benim açımdan en güzel yönü, bize sosyolojiyle ilgili müthiş malzemeler veriyor olması.
devamını gör...
diyanet'in sol elle şeytanlar yemek yer fetvası
ben bunu çocukken duymuştum. seytana yazık aç kalmasın diye bir azda sol elimle yerdim. :)
devamını gör...
altıpatlar
revolver olarak da bilinen ilk seri atışlı silah. samuel colt isimli mucit tarafından üretilmiş. mucit, ayrıca silahı toplu şekilde üreterek fiyatının uygun olmasını sağlamış. silahın doğru hedefi bulması ve güven vermesi kovboyların, avcıların, askerlerin favori silahı yapmış.
devamını gör...
türk kahvesi
telvesi ile ikram ediklen tek kahve türüdür.
1 fincan sade türk kahvesi- 7 kcal
1 fincan orta türk kahvesi - 21 kcal
1 fincan şekerli türk kahvesi - 42 kcal
1 fincan sütlü türk kahvesi - 71 kcal
1 fincan sade türk kahvesi- 7 kcal
1 fincan orta türk kahvesi - 21 kcal
1 fincan şekerli türk kahvesi - 42 kcal
1 fincan sütlü türk kahvesi - 71 kcal
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
canım,"dedim. "efendim," dedi.
"bak, çiçekler biz yokken solmuş," diye cevap verdim.
"yok, onlar biz gitmeden önce başlamıştı," demesiyle küçük yeşil saksı elimden hızla kayıp yere düştü. ikimiz de önce yere dağılmış kırık saksı parçalarının ortasında boylu boyunca uzanan boynundan kırılmış lübnan sümbülüne, sonra da birbirimizin yüzüne baktık.
"ah canım," dedim.
"onu söylemiştin, "dedi.
yüzündeki acı gülümseme hep var mıydı, yoksa o an radyodan gelen vurgusu yerinde bir şarkının sõzleri mi ya da akşam güneşinin yüzüne değdiği her noktayı eğip büken gölgeler bana oyun mu oynuyordu bilemezdim. sanki, her birinin görüntüsü önce parladı ardından ufacık bir pervanenin dansından düşüp söndü. zihnimde en gereksiz düşüncelerin arasında belki de en üzerinde düşünülmesi gerekenler arasında
sıradan bir hareketle kayboldu.
"unutmanın kolay bir yolu tedavi için sıcağa başvurmak olabilir," dedim.
şaşkınlıkla yüzüme baktı, sümbülün rengi o an ellerine yerleşti sandım. halbuki elindeki masayı kuruladığı toz bezini bana doğru uzatıp yerdeki kırık parçaları toplamaya girişmişti bile.
"üzülme," dedi ve "sıcak hakkında da düşünme. ben bir kaplıca ayarlayacağım, bir haftasonu gider kemiklerimiz ve unutacaklarımız hakkında yazarız olur biter. çay içelim ama kelimeler içerken işe yaramıyor da. "
"sümbül," dedim, "onu evimize getirmiştin."
"kırılmış," dedi, "unutmuştum."
telefon çaldı.
"yo, evde yalnızım, kimse yok," dedim karşıdakine. sümbülün yeri boştu.
"bak, çiçekler biz yokken solmuş," diye cevap verdim.
"yok, onlar biz gitmeden önce başlamıştı," demesiyle küçük yeşil saksı elimden hızla kayıp yere düştü. ikimiz de önce yere dağılmış kırık saksı parçalarının ortasında boylu boyunca uzanan boynundan kırılmış lübnan sümbülüne, sonra da birbirimizin yüzüne baktık.
"ah canım," dedim.
"onu söylemiştin, "dedi.
yüzündeki acı gülümseme hep var mıydı, yoksa o an radyodan gelen vurgusu yerinde bir şarkının sõzleri mi ya da akşam güneşinin yüzüne değdiği her noktayı eğip büken gölgeler bana oyun mu oynuyordu bilemezdim. sanki, her birinin görüntüsü önce parladı ardından ufacık bir pervanenin dansından düşüp söndü. zihnimde en gereksiz düşüncelerin arasında belki de en üzerinde düşünülmesi gerekenler arasında
sıradan bir hareketle kayboldu.
"unutmanın kolay bir yolu tedavi için sıcağa başvurmak olabilir," dedim.
şaşkınlıkla yüzüme baktı, sümbülün rengi o an ellerine yerleşti sandım. halbuki elindeki masayı kuruladığı toz bezini bana doğru uzatıp yerdeki kırık parçaları toplamaya girişmişti bile.
"üzülme," dedi ve "sıcak hakkında da düşünme. ben bir kaplıca ayarlayacağım, bir haftasonu gider kemiklerimiz ve unutacaklarımız hakkında yazarız olur biter. çay içelim ama kelimeler içerken işe yaramıyor da. "
"sümbül," dedim, "onu evimize getirmiştin."
"kırılmış," dedi, "unutmuştum."
telefon çaldı.
"yo, evde yalnızım, kimse yok," dedim karşıdakine. sümbülün yeri boştu.
devamını gör...
nesimm
tanımlarımı oylaması üzerine kendisini yeni keşfettiğim ve bu konuda kendime kızdığım tatlı mı tatlı bi yazarımız. tanımları o kadar güzel, o kadar içten kii*.ayrıca kısacık sohbetimizde söylediği güzel sözlerle de çok mutlu etmiştir beni. bu kadar geç fark etmiş olmak benim hatam, özür dilerim kendisinden. umuyorum ki o güzel tanımlarından bizi hiç mahrum bırakmaz, hep yazmaya ve aramızda olmaya devam eder*.
devamını gör...
sevdiği halde vazgeçen insan
"bir gün seni unutmak zorunda kalırsam,
aşkımın küçüklüğüne değil,
çaresizliğim büyüklüğüne inan."*
birini sevdiğin halde vazgeçmek aslında uzun bir süreçtir. ilk başta vazgeçmek istemezsin. çabalarsın, didinirsin, ondan vazgeçene kadar önce sen kendinden vazgeçersin. ama bazen ne kadar sevsen de başka çare kalmıyor. işte o zaman da sevgisiz olmuyorsun sadece çaresiz oluyorsun. çaresizliğin büyüklüğü dağları aşmış, gönül neylesin. zorla da olsa katlanıyor işte.
aşkımın küçüklüğüne değil,
çaresizliğim büyüklüğüne inan."*
birini sevdiğin halde vazgeçmek aslında uzun bir süreçtir. ilk başta vazgeçmek istemezsin. çabalarsın, didinirsin, ondan vazgeçene kadar önce sen kendinden vazgeçersin. ama bazen ne kadar sevsen de başka çare kalmıyor. işte o zaman da sevgisiz olmuyorsun sadece çaresiz oluyorsun. çaresizliğin büyüklüğü dağları aşmış, gönül neylesin. zorla da olsa katlanıyor işte.
devamını gör...
ropdöşambır
en çok nuri alço'ya yakışır.https://r.resimlink.com/ınheg5.jpg
devamını gör...
sözlükte yanlışlıkla reklama tıklamak
karmasızların müzmin sorunu.
devamını gör...
manifold
matematikte, çok küçük ölçeklerde bakıldığında, öklid uzayına benzeyen uzay parçası. çok katlı olarak da bilinir.
bazı örnekler
çok küçük bir böcek, üzerinde dolaştığı herhangi bir büyük yüzeyi düz olarak algılayabilir. oysa geniş ölçekte bakıldığında, üzerinde yürüdüğü şey koca bir dağ olabilir. yani, eğri bir yüzeyi, düz öklid uzayı gibi algılar. manfioldlar da çok yakından bakıldığında bu şekilde algılanabilir.
bir manifold, öklid uzayı olmak zorunda değildir. çok daha karmaşık bir yapıya sahip olabilir ve her manifoldun kendisine has bir geometrisi vardır. eğri yüzey kavramının daha iyi açıklanabilmesini sağladıklarından önemlidirler.
***
bazı tekerlekli araçlarda manifold, motora gelen havayı silindirlere dağıtmak, kirli havayı dışarı atmak gibi görevlere sahip olan parçalara verilen addır. egzoz manifoldu, emme manifoldu gibi isimlerle bilinir.
bazı örnekler
çok küçük bir böcek, üzerinde dolaştığı herhangi bir büyük yüzeyi düz olarak algılayabilir. oysa geniş ölçekte bakıldığında, üzerinde yürüdüğü şey koca bir dağ olabilir. yani, eğri bir yüzeyi, düz öklid uzayı gibi algılar. manfioldlar da çok yakından bakıldığında bu şekilde algılanabilir.
bir manifold, öklid uzayı olmak zorunda değildir. çok daha karmaşık bir yapıya sahip olabilir ve her manifoldun kendisine has bir geometrisi vardır. eğri yüzey kavramının daha iyi açıklanabilmesini sağladıklarından önemlidirler.
***
bazı tekerlekli araçlarda manifold, motora gelen havayı silindirlere dağıtmak, kirli havayı dışarı atmak gibi görevlere sahip olan parçalara verilen addır. egzoz manifoldu, emme manifoldu gibi isimlerle bilinir.
devamını gör...
tedavisi olmayan türk hastalıkları
yeni anneleri darlamak... "bak o çocuk öyle üşür, onu giydir", "terlemiştir o, sırta bez koy", "sen şimdi anlamazsın, bilmezsin, bu çocuk aç kalmış, her halinden belli", "iyi bakamıyorsun herhalde, yaşıtlarına göre küçük kalmış", "çalışırken çocukla fazla ilgilenemedin tabii ondan dolayı çocuklar hastalandı" vs. vs. yazarken bile ruhum daraldı, bir de bunları işitirken siz beni görecektiniz...
devamını gör...
kopuz
cura, bağlama ve birçok telli çalgının atası olan eski bir enstrümandır.
devamını gör...
güzel bir kadını tasvir ederken kullanılan ifade
"şiir gibi kadın"
devamını gör...
yaş ilerledikçe artan şeyler
saçlardaki beyazlar.
devamını gör...
21 yaşındaki sana nasihat bırak
entryler arasında rastgele dolaşıp işe yarar nasihatler aradığım başlık.
zamanında önlemimi alayım da sonradan nasihat gerekmesin. swh
zamanında önlemimi alayım da sonradan nasihat gerekmesin. swh
devamını gör...
yazarların kendilerine söylemek istedikleri
farkında mısın, olan her şey sana bir şey söylüyor, onları duymazsan tekrar tekrar söylüyor.
aç kalbinin kulaklarını.
aç kalbinin kulaklarını.
devamını gör...