iz bırakan kitap cümleleri
sevmek insanca bir şey, ancak insanca sevmeyi bilmek lazım!
genç werther’in acıları, johann wolfgang von goethe
genç werther’in acıları, johann wolfgang von goethe
devamını gör...
immanuel kant
çok dakik bir felsefeciymiş. hatta o dakikliğinden dolayı yaşadığı kentin sakinleri, saatlerini onun yürüyüş saatlerine göre ayarlarlarmış.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının hissettikleri
kendimi dinlemeye çalışırken içimde boğuluyorum.derdim kendimle benim kimseyle değil. nedir beni mutlu eden nereye doğru gitmeliyim bilemiyorum. çözüm bendeyse eğer içimdeki anahtarı bulmam gerekir. aramaya zorluyorum kendimi gece gündüz arayan bulurmuş çünkü. ama ne şevk ne heyecan var buna aramakta denilemez belki. sanki her şey sait faik'in dediği gibi tek bir anda gizli :"tek ihtiyacım olan şey; bir deniz kıyısında sabaha kadar oturup, olan biteni gözden geçirdikten sonra kafasında her şeyi aşmış bir insan olarak kalkıp gitmek. " o aydınlanmayı yaşamak istiyorum artık.
devamını gör...
maliye bakanlığı'nın kripto para borsalarından kullanıcı bilgilerini istemesi
bir salın artık ya. vatandaşın elinde ne varsa bu kadar göz konulmaz ki. napcan öğrendikten sonra ona da mı vergi bağlıcan? biz seninle ilgili bu kadar şeffaf bilgilere sahip değilken, yalanın ardı arkası kesilmezken bizimle ilgili bu kadar net bilgiye sahip olmayı istemen çok saçma.
devamını gör...
8 mart 2021 lise sınavlarının başlaması
bugün 4 sınav yapmış biri olarak bildiriyorum.
her sınıfta 15 kişi olacak şekilde, her sınav arasında da 20 dk havalandırma olacak şekilde bir sistem hazırlanmıştı. yılın başından beri okullar (birçoğu) belirli kurallara göre hazır bekliyor zaten. kapıda yığılmalar yoktu. öğrencilerin sıralarına isim kartları yapıştırıldı ve tüm sınavlara aynı sırada girecekleri bir düzen oluşturuldu.
amaaa! sıkıntı şuradaydı ki derslikten çıkan öğrenci koridorda, bahçede maskeyi indirmiş bir şekilde sıkı fıkı bir sohbet içindeydi. sürekli maskeni tak, araya mesafe koy uyarıları yapmak zorunda kaldık. çantalarını, eşyalarını yerlere koyup ellerine alıp hiç rahatsız olmayanlar da cabası.
savunmaları basit onlar zaten hep sokaktaymış bu süreçte. onlara bir şey olmazmış!
tabii çift maske takan ve tüm kurallara riayet eden bir kısım da vardı.
yani demem o ki bilinçli oldukları kadar korunaklılar.
her sınıfta 15 kişi olacak şekilde, her sınav arasında da 20 dk havalandırma olacak şekilde bir sistem hazırlanmıştı. yılın başından beri okullar (birçoğu) belirli kurallara göre hazır bekliyor zaten. kapıda yığılmalar yoktu. öğrencilerin sıralarına isim kartları yapıştırıldı ve tüm sınavlara aynı sırada girecekleri bir düzen oluşturuldu.
amaaa! sıkıntı şuradaydı ki derslikten çıkan öğrenci koridorda, bahçede maskeyi indirmiş bir şekilde sıkı fıkı bir sohbet içindeydi. sürekli maskeni tak, araya mesafe koy uyarıları yapmak zorunda kaldık. çantalarını, eşyalarını yerlere koyup ellerine alıp hiç rahatsız olmayanlar da cabası.
savunmaları basit onlar zaten hep sokaktaymış bu süreçte. onlara bir şey olmazmış!
tabii çift maske takan ve tüm kurallara riayet eden bir kısım da vardı.
yani demem o ki bilinçli oldukları kadar korunaklılar.
devamını gör...
hayatının sonuna kadar tek bir kitap okuma şansın olsaydı
ince memed - yaşar kemal olurdu.
devamını gör...
üniversite mezunu olmayanlar yazar olarak alınmasın kampanyası
(bkz: kafa sözlük kızlarının güzel olmadığı gerçeği) başlığını açan biri için iddialı sözler
tinder diye bir uygulama varmış öneririm.
tinder diye bir uygulama varmış öneririm.
devamını gör...
normal sözlük'te çıkacak ilk tartışma
hangi iki pokemonun birbirine gireceğini merak ettiğim hadise.
devamını gör...
z kuşağının normal sözlük'e girişinin yasaklanması gerekliliği
o z kuşağı acayip zeki ulan demek istediğim başlıktır.
adamlar mantıklı oy kullanıyor oradan biliyorum hepsi fırtına gibi maşallah.
15 yaşında bir yazar var bomba gibi tanımlar giriyor.
ben 15 yaşımda altıma çiş yapıyordum.
adamlar mantıklı oy kullanıyor oradan biliyorum hepsi fırtına gibi maşallah.
15 yaşında bir yazar var bomba gibi tanımlar giriyor.
ben 15 yaşımda altıma çiş yapıyordum.
devamını gör...
enteresan atasözleri
devamını gör...
kediler konuşabilse sorulacak sorular
neden karnini elletmedigini sorardim. bir de eve bir kedi daha istiyorum, onunla ilgili ne dusundugunu sormak isterdim.
devamını gör...
normal sözlük'ün başarılı olma nedeni
yemin ederim ki gece modu. kendisini keşfedene kadar kornealarım yanmıştı çünkü. hastasıyız ve hatta olmasaydın olmazdık.
devamını gör...
osmanlıca burç isimleri
koç : davar-ül kurban
boğa : sığır-ül camış
ikizler : adem-ül çift-i aynen
yengeç : mahluk-ül derya-i böcekvari
aslan : mahlukat-ül cimbom
başak : nebatat-ül arpa vü yulaf
terazi : endaze-i kantar
akrep : haşerat-ül zehr-i zıkkım
yay : silah-ül zemberek
oğlak : davar-ül sakal
kova : damacana
balık : mahsulat-i derya.
boğa : sığır-ül camış
ikizler : adem-ül çift-i aynen
yengeç : mahluk-ül derya-i böcekvari
aslan : mahlukat-ül cimbom
başak : nebatat-ül arpa vü yulaf
terazi : endaze-i kantar
akrep : haşerat-ül zehr-i zıkkım
yay : silah-ül zemberek
oğlak : davar-ül sakal
kova : damacana
balık : mahsulat-i derya.
devamını gör...
yeni biriyle tanışmak
"ah sh*t here we go again." dedirten olaydır.
devamını gör...
güneşli bir sabah ereksiyonu
beni moderasyon yan hesabı sanan, o değilsen ekşi yazarısın, o da değilsen çaylaksın diyen ekşici agresif bir abimiz.
bunları sanmasının sebebi de arkadaşıma sözlüğü önerdiğimden. hahahha nickaltımdaki arkadaşımın entrysini bana yolluyor kanıt olarak. son olarakta klanıma selamlar yolladı.
sevdiğim bir platformu başka bir platformdan tanıştığım arkadaşıma önermem beni mod yan hesabı, örgüt, klan çetesi yapıyormuş demek.
neyseki arada radyo toplantılarına falan katıldım da sesimi duydular. robot, feyk, mod olmadığımı biliyorlar. neyse abicim önyargılarını, iftiralarını da cebine koy, bir daha da denk gelmeyelim mümkünse.
calm your tits!
bunları sanmasının sebebi de arkadaşıma sözlüğü önerdiğimden. hahahha nickaltımdaki arkadaşımın entrysini bana yolluyor kanıt olarak. son olarakta klanıma selamlar yolladı.
sevdiğim bir platformu başka bir platformdan tanıştığım arkadaşıma önermem beni mod yan hesabı, örgüt, klan çetesi yapıyormuş demek.
neyseki arada radyo toplantılarına falan katıldım da sesimi duydular. robot, feyk, mod olmadığımı biliyorlar. neyse abicim önyargılarını, iftiralarını da cebine koy, bir daha da denk gelmeyelim mümkünse.
calm your tits!
devamını gör...
yazarların gelecek hedefleri
mezun olduğum alanda yüksek lisans yapmak istiyorum.
devamını gör...
the white stripes
dünyanın en güzel oksimoronlarından biri. 97 yılında bir araya gelmiş, inanılmaz bir harmoni ve müzikalite yakalamış ve dünyaya her biri ayrı şaheser olan parçalar bırakmış, michigan detroit çıkışlı amrikalı blues-rock ikilisi, ve grupla aynı adı taşıyan ilk albümleri. her ikisi de tek başına bir orkestra olabilen bu ikiliye rockçı deyip geçmek büyük bir kavramsal eksiklik yaratacağından elimden geldiğince boşlukları doldurarak anlatmaya çalışacağım destansı öykülerini. çünkü yıllardır ikili gibi değil de bir bütünün birbirini mucizevi bir rastlantısallıkla bulmuş iki yarısı gibi davranan bu iki ruh ne kadar anlatılsa az.
jack white -çoğunlukla vokalde gördüğümüz bey- ergenliğinde orduya katılmayı ve hatta rahip olmayı istemiş. şimdi olduğu yere bakınca yaratıcı ruhunun onu daha nerelere götüreceğini ve biz fanileri daha ne sürprizlerin beklediğini merak etmeden edemiyor insan. grubun tarihini şekillendiren akıl gibi görünüyor olsa da amma ve lakinki öyle değildir.
genellikle davulun arkasında görmeye alışık olduğumuz meg white'sa -grubun beyni vicdanı ve bence her şeyi- aşçı ve şef olmaya kararlı ve hatta bu fikre de tutkuyla bağlı bir gençmiş. kendisinin bir başka tutkusu olan nane şekerleriyse grubun adının çıkış noktası. görüntüsünü hatırlamakta hiç güçlük çekmeyeceğiniz şu kırmızı beyaz sarmal çizgili şekerlemelerden bahsediyoruz, evet.
bizden eski eş olduklarını saklayıp kardeş olduklarını öne süren ve durumun magazinelliğine şakalar haricinde asla ilişmeyen bu ikilinin ilk buluşması da tam bir kozmik şaka. 94 yılında meg'in o dönem çalıştığı restoranda gelip giden jack açık mikrofon etkinliklerinde sahneye çıkıp şiirlerini okumaya başlar ve olanlar olur. tanışır tanışmaz aşık olup birlikte müzik yapmaya, yerel kahvecileri ve civar kayıt stüdyolarını gezmeye başlarlar.
müzikal kariyerine hali hazırda bir davulcu olarak başlamış olan jack'in birlikte müzik yaptığı arkadaşları ve çaldığı mekanları zaten vardır. meg bu dünyaya adapte olmakla kalmayıp o dünyayı da kendine adapte edince, ortaya bir de çift başlı ideal müzikalite çıkınca evlenmeye karar verirler. 21 eylül 96 tarihinde geleneksel olana karşı duran, jack'in eşi meg'in soyadını aldığı bir evlilikle birleşir ve kendilerine özgü dünyalarının bizimkini kasıp kavurmasına sebep olacak fitili de ateşlerler.
97 yılında meg eşi jack'ten davul öğrenmeye ve onunla birlikte davul çalmaya başlar. jack sonradan bu ilk birlikte çalma deneyimlerinden şöyle bahsedecektir: "benimle davul çalmaya başladığında özgürleştirici ve taze bir etki yarattı. beni açan hızla açılmamı sağlayan bir etkisi oldu".
birlikte çalmak meg için de aynı tazelikte ve başkalaştıran hislere sebep olur, aralarındaki harmoniyi anlatırken "jack'in çalma şekline öyle aşinayım ki ne zaman ne yapacağını önceden biliyorum. çaldığı şeyle nereye varacağını ya da performansın neye evrileceğini jack'in tavrı ya da modundan hemen sezebiliyorum. beni kısır döngüye sürüklediği zamanlar da oluyor, ama çoğunlukla onu istediğim yerde tutabiliyorum." der.
99 yılı mart ayında ilk single "the big three killed my baby" ve takiben ilk albüm "the white stripes" gelir. ayrıca bu yazıyı hazırlarken dinlediğim albümdür grupla aynı adlı bu albüm.
ilerleyen zamanlarda "en ham tınlayan ve en yalın albümümüzdü, biraz kıyıda kaldı" diye anacakları bu 17 parçalık kayıt aslında müzik tarihinde önemli bir yere sahip olsa da gerçekten de kıyıda köşede kalır. benim kişisel tarihimdeyse apayrı bir yere sahip. o dönem alternatif müzikler çalan nadir radyolarla düşüp kalktığım, kulağımda radyoyla uyuyup uyandığım ve henüz az bildiğim ingilizcemle internette gezinmeye başladığım ilk ergenlik yıllarım olduğundan hayran hayran kendi kendime takılıyordum. az bilinen bir grup keşfetmiştim, deprem de neymiş?!fakat kimselere ses etmiyordum. davul döven beyaz kadın -ki alışıldık bir görüntü değil kabul edelim, hemcinsimi öyle görünce hep bir gaza gelirdim- ve gitar döven beyaz adam! iki beyaz güzel insan blues şov yapıyorlar! vay arkadaş! kozmik şaka gibi bir oksimoron! blues çalan beyaz insanlar!
ilk albümden hemen sonra boşanma haberi de gelir tabii. ürettik enerjimizi boşalttık bitti der gibi sanki. fakat burada hemcinsimi alkışlayacağım sözlük, kimse beni tutmasın. jack biz ayrıldık white stripes bitti diye ortalarda gezinir yeğenden kuzenden yedek kulübeden bulup buluşturduğu insanlarla kendine yeni bir grup düzmeye çalışırken meg çıkagelir. ve der ki "höst paşam! white stripes'ın bizim evliliğimizle ne alakası var? biz çalıp söylemeye devam edelim." tabii resmi kaynaklar bunu böyle yazmıyor, sadece meg jack'i ikna etti diyor, ben boşlukları böyle dolduruyorum, yanlış anlaşılmasın.
ikili bu ayrılıkla müzikalitelerinden hiçbir şey kaybetmediklerini de o yıl ortaya çıkardıkları ve white stripes'ı dünyayla tanıştıran ikinci albümleri de stijl'le ispatlarlar. billboard listelerine bir anda 38.sıradan yerleşen albüm de stijl'e ismini veren, grubun da ilham kaynağı olan, minimalizm ve yapıbozumu savunan, kırmızı siyah ve beyaz renkleri yücelten sanat akımının aynı zamanda grubun bundan sonraki görsel ve işistsel temasını da yansıtmasına karar verirler. dış dünyayla tüm bağlarını da bu üç ayaklı felsefi dil üzerinden kurar ve soran herkese aralarındaki tüm ilişkiyi bu yapboz oyununun bir parçası gibi bir şakayla anlatır, tüm dünyaya kardeş olduklarını söylerler. asıl amaç dikkatleri magazinel geçmişten ziyade müzikal icraya çekmektir. fakat benim kişisel görüşüm, tüm yaratım süreçlerini yapıbozumla şekillendiren bu ikilinin aralarındaki zamansız ve sıfatsız ilişkiye de aynı algıyla yaklaştığı yönünde.
zira de stijl akımı ve felsefesi sanıldığından daha da büyük yer kaplar müzikaletelerinde. her parçayı kırmızı siyah beyaz gibi üç ayaklı bir ses bütünlüğüyle inşa ederler. ya davul-vokal-gitar ya piyano-vokal-davul, ya piyano-gitar-vokal vb... bu matematiksel inşa icra ettikleri müziğin yalın kalmasını, ham tınlamasını sağladığı gibi onları da birer müzikal birey olarak hem stüdyoda hem sahnede daha özgür, özgün ve doğaç kılar.
az kanallı ses üretmek kayıt aşamasında da büyük bir özgürlük alanı sağlar ve ikisinin de tutkunu olduğu antika ekipman kullanımını beraberinde getirir. bozuk, bozulmuş, deforeme ve arıza seslerle uğraşmaya başlar, bambaşka ve yaratıcılıklarının her aşamasında yapıbozumdan ve üçlemelerden beslendikleri yeni bir dünya yaratırlar. son derece yalın olan canlı performansları ve videolarında da sahne kıyafetleri hep üç renkli -kırmızı siyah beyaz- bir kombinasyonla şekillenir. meg'e göre bu izleyicinin de algısını başka şeylerle yormamak adına anlamlı bir tercihtir. "okul üniforması gibi. herkes aynı şeyleri giydiği için odağı dağıtmadan icramız üzerinde tutabiliyoruz."
burdan sonrası az çok bilinen bir müzikal hikaye. ivmeyi hiç düşürmeden çıtayı her daim daha da yukarı taşıyan albümler ve on yıl sonra gelen müzikal ayrılık. tüm bu süreçlerde meg sessizliğini koruyan taraf olduğundan jack'in verdiği tek tük röportajlardan biliyoruz ki yine meg'in kararı bu ikilinin tarihini şekillendirir. saf, yalın ve küçük ölçekli başlayan maceranın büyüyüp dünyaya mal olması meg'de çocuğu evden kaçan anne kaygısı yaratmış olacak ki yoğun bir anksiyeteyle boğuşur, yorulur ve giderek sessizleşir. dev konserler yalınlıktan beslenen o'na göre değildir. gelen şöhret ve görkemi meg'e nazaran çok daha iyi göğüsleyen ve yöneten jack'in sonradan anlattıklarına göre yaratım süreçleri aynı büyünün etkisi altında sürse de meg yarattıkları müziğe eskisi kadar ne tezahürat etmekte ne de neşe patlamaları yaşamaktadır. hevesi kaçmış, jack'le birlikte üretmek ve ürettiklerini dünya kadar dinleyicinin bomboş tüketimine sunmak onun için tüketen ve yoran bir eylem halini almıştır artık.
2007 eylül ayı itibariyle meg dinlenmeye çekilir. iyi ki de çekilir çünkü hemen iyileşsindir, meg bize lazımdır!
aradan geçen iki yılın ve molanın ardından 2009 yılında ilk kez yeniden sahneye çıkan ikili alternatif bir we're going to be friends icrası sergiler. o güne dek duyulmamış olan bu icra yıllar sonra white stripes'ın bir grup olarak sahneye son kez çıkışının ilamı olarak yorumlanacaktır. fakat kötü haber bu kez yavaş vuku bulur ve yavaş yayılır.
2010da yeniden bir araya geleceklerinin ışıklarını yaksalar da 2011 yılında resmi bir duyuruyla dinleyenlerine white stripes'ın resmen son bulduğunu haber verirler.
bitti denmiş olsa da hala arkadaşlıkları ve müzikal birliktelikleri süren bu ikilinin her an bir yerlerden yeniden doğacaklarına inancım tam. biteviye bir yolculuk onlarınki, kırlardan gelecekler!
jack white -çoğunlukla vokalde gördüğümüz bey- ergenliğinde orduya katılmayı ve hatta rahip olmayı istemiş. şimdi olduğu yere bakınca yaratıcı ruhunun onu daha nerelere götüreceğini ve biz fanileri daha ne sürprizlerin beklediğini merak etmeden edemiyor insan. grubun tarihini şekillendiren akıl gibi görünüyor olsa da amma ve lakinki öyle değildir.
genellikle davulun arkasında görmeye alışık olduğumuz meg white'sa -grubun beyni vicdanı ve bence her şeyi- aşçı ve şef olmaya kararlı ve hatta bu fikre de tutkuyla bağlı bir gençmiş. kendisinin bir başka tutkusu olan nane şekerleriyse grubun adının çıkış noktası. görüntüsünü hatırlamakta hiç güçlük çekmeyeceğiniz şu kırmızı beyaz sarmal çizgili şekerlemelerden bahsediyoruz, evet.
bizden eski eş olduklarını saklayıp kardeş olduklarını öne süren ve durumun magazinelliğine şakalar haricinde asla ilişmeyen bu ikilinin ilk buluşması da tam bir kozmik şaka. 94 yılında meg'in o dönem çalıştığı restoranda gelip giden jack açık mikrofon etkinliklerinde sahneye çıkıp şiirlerini okumaya başlar ve olanlar olur. tanışır tanışmaz aşık olup birlikte müzik yapmaya, yerel kahvecileri ve civar kayıt stüdyolarını gezmeye başlarlar.
müzikal kariyerine hali hazırda bir davulcu olarak başlamış olan jack'in birlikte müzik yaptığı arkadaşları ve çaldığı mekanları zaten vardır. meg bu dünyaya adapte olmakla kalmayıp o dünyayı da kendine adapte edince, ortaya bir de çift başlı ideal müzikalite çıkınca evlenmeye karar verirler. 21 eylül 96 tarihinde geleneksel olana karşı duran, jack'in eşi meg'in soyadını aldığı bir evlilikle birleşir ve kendilerine özgü dünyalarının bizimkini kasıp kavurmasına sebep olacak fitili de ateşlerler.
97 yılında meg eşi jack'ten davul öğrenmeye ve onunla birlikte davul çalmaya başlar. jack sonradan bu ilk birlikte çalma deneyimlerinden şöyle bahsedecektir: "benimle davul çalmaya başladığında özgürleştirici ve taze bir etki yarattı. beni açan hızla açılmamı sağlayan bir etkisi oldu".
birlikte çalmak meg için de aynı tazelikte ve başkalaştıran hislere sebep olur, aralarındaki harmoniyi anlatırken "jack'in çalma şekline öyle aşinayım ki ne zaman ne yapacağını önceden biliyorum. çaldığı şeyle nereye varacağını ya da performansın neye evrileceğini jack'in tavrı ya da modundan hemen sezebiliyorum. beni kısır döngüye sürüklediği zamanlar da oluyor, ama çoğunlukla onu istediğim yerde tutabiliyorum." der.
99 yılı mart ayında ilk single "the big three killed my baby" ve takiben ilk albüm "the white stripes" gelir. ayrıca bu yazıyı hazırlarken dinlediğim albümdür grupla aynı adlı bu albüm.
ilerleyen zamanlarda "en ham tınlayan ve en yalın albümümüzdü, biraz kıyıda kaldı" diye anacakları bu 17 parçalık kayıt aslında müzik tarihinde önemli bir yere sahip olsa da gerçekten de kıyıda köşede kalır. benim kişisel tarihimdeyse apayrı bir yere sahip. o dönem alternatif müzikler çalan nadir radyolarla düşüp kalktığım, kulağımda radyoyla uyuyup uyandığım ve henüz az bildiğim ingilizcemle internette gezinmeye başladığım ilk ergenlik yıllarım olduğundan hayran hayran kendi kendime takılıyordum. az bilinen bir grup keşfetmiştim, deprem de neymiş?!fakat kimselere ses etmiyordum. davul döven beyaz kadın -ki alışıldık bir görüntü değil kabul edelim, hemcinsimi öyle görünce hep bir gaza gelirdim- ve gitar döven beyaz adam! iki beyaz güzel insan blues şov yapıyorlar! vay arkadaş! kozmik şaka gibi bir oksimoron! blues çalan beyaz insanlar!
ilk albümden hemen sonra boşanma haberi de gelir tabii. ürettik enerjimizi boşalttık bitti der gibi sanki. fakat burada hemcinsimi alkışlayacağım sözlük, kimse beni tutmasın. jack biz ayrıldık white stripes bitti diye ortalarda gezinir yeğenden kuzenden yedek kulübeden bulup buluşturduğu insanlarla kendine yeni bir grup düzmeye çalışırken meg çıkagelir. ve der ki "höst paşam! white stripes'ın bizim evliliğimizle ne alakası var? biz çalıp söylemeye devam edelim." tabii resmi kaynaklar bunu böyle yazmıyor, sadece meg jack'i ikna etti diyor, ben boşlukları böyle dolduruyorum, yanlış anlaşılmasın.
ikili bu ayrılıkla müzikalitelerinden hiçbir şey kaybetmediklerini de o yıl ortaya çıkardıkları ve white stripes'ı dünyayla tanıştıran ikinci albümleri de stijl'le ispatlarlar. billboard listelerine bir anda 38.sıradan yerleşen albüm de stijl'e ismini veren, grubun da ilham kaynağı olan, minimalizm ve yapıbozumu savunan, kırmızı siyah ve beyaz renkleri yücelten sanat akımının aynı zamanda grubun bundan sonraki görsel ve işistsel temasını da yansıtmasına karar verirler. dış dünyayla tüm bağlarını da bu üç ayaklı felsefi dil üzerinden kurar ve soran herkese aralarındaki tüm ilişkiyi bu yapboz oyununun bir parçası gibi bir şakayla anlatır, tüm dünyaya kardeş olduklarını söylerler. asıl amaç dikkatleri magazinel geçmişten ziyade müzikal icraya çekmektir. fakat benim kişisel görüşüm, tüm yaratım süreçlerini yapıbozumla şekillendiren bu ikilinin aralarındaki zamansız ve sıfatsız ilişkiye de aynı algıyla yaklaştığı yönünde.
zira de stijl akımı ve felsefesi sanıldığından daha da büyük yer kaplar müzikaletelerinde. her parçayı kırmızı siyah beyaz gibi üç ayaklı bir ses bütünlüğüyle inşa ederler. ya davul-vokal-gitar ya piyano-vokal-davul, ya piyano-gitar-vokal vb... bu matematiksel inşa icra ettikleri müziğin yalın kalmasını, ham tınlamasını sağladığı gibi onları da birer müzikal birey olarak hem stüdyoda hem sahnede daha özgür, özgün ve doğaç kılar.
az kanallı ses üretmek kayıt aşamasında da büyük bir özgürlük alanı sağlar ve ikisinin de tutkunu olduğu antika ekipman kullanımını beraberinde getirir. bozuk, bozulmuş, deforeme ve arıza seslerle uğraşmaya başlar, bambaşka ve yaratıcılıklarının her aşamasında yapıbozumdan ve üçlemelerden beslendikleri yeni bir dünya yaratırlar. son derece yalın olan canlı performansları ve videolarında da sahne kıyafetleri hep üç renkli -kırmızı siyah beyaz- bir kombinasyonla şekillenir. meg'e göre bu izleyicinin de algısını başka şeylerle yormamak adına anlamlı bir tercihtir. "okul üniforması gibi. herkes aynı şeyleri giydiği için odağı dağıtmadan icramız üzerinde tutabiliyoruz."
burdan sonrası az çok bilinen bir müzikal hikaye. ivmeyi hiç düşürmeden çıtayı her daim daha da yukarı taşıyan albümler ve on yıl sonra gelen müzikal ayrılık. tüm bu süreçlerde meg sessizliğini koruyan taraf olduğundan jack'in verdiği tek tük röportajlardan biliyoruz ki yine meg'in kararı bu ikilinin tarihini şekillendirir. saf, yalın ve küçük ölçekli başlayan maceranın büyüyüp dünyaya mal olması meg'de çocuğu evden kaçan anne kaygısı yaratmış olacak ki yoğun bir anksiyeteyle boğuşur, yorulur ve giderek sessizleşir. dev konserler yalınlıktan beslenen o'na göre değildir. gelen şöhret ve görkemi meg'e nazaran çok daha iyi göğüsleyen ve yöneten jack'in sonradan anlattıklarına göre yaratım süreçleri aynı büyünün etkisi altında sürse de meg yarattıkları müziğe eskisi kadar ne tezahürat etmekte ne de neşe patlamaları yaşamaktadır. hevesi kaçmış, jack'le birlikte üretmek ve ürettiklerini dünya kadar dinleyicinin bomboş tüketimine sunmak onun için tüketen ve yoran bir eylem halini almıştır artık.
2007 eylül ayı itibariyle meg dinlenmeye çekilir. iyi ki de çekilir çünkü hemen iyileşsindir, meg bize lazımdır!
aradan geçen iki yılın ve molanın ardından 2009 yılında ilk kez yeniden sahneye çıkan ikili alternatif bir we're going to be friends icrası sergiler. o güne dek duyulmamış olan bu icra yıllar sonra white stripes'ın bir grup olarak sahneye son kez çıkışının ilamı olarak yorumlanacaktır. fakat kötü haber bu kez yavaş vuku bulur ve yavaş yayılır.
2010da yeniden bir araya geleceklerinin ışıklarını yaksalar da 2011 yılında resmi bir duyuruyla dinleyenlerine white stripes'ın resmen son bulduğunu haber verirler.
bitti denmiş olsa da hala arkadaşlıkları ve müzikal birliktelikleri süren bu ikilinin her an bir yerlerden yeniden doğacaklarına inancım tam. biteviye bir yolculuk onlarınki, kırlardan gelecekler!
devamını gör...
birkan sokullu
ses tonu fazla etkileyici olan oyuncu ve aynı zamanda mankendir. ilk rolü melekler korusun dizisinde levent karakteridir. aynı zamanda aslı enver ile 2012 yılında evlenip, 2015 yılında "şiddetli geçimsizlik" sebebiyle boşanmışlardır. küçük sırlar (demir),kurt seyit ve şura (petro),hayat şarkısı (kerim) dizilerinde oynamıştır. günümüzde ise masumlar apartmanı dizisinde han karakterini canlandırıyor. han'ın rahatsızlığı dispozofobidir.
dispozofobi, kompulsif biriktirme hastalığı, istifçilik olarak da geçiyor. bu hastalık; değersiz, sağlıksız, kullanılmayan tüm eşyaların biriktirilmesi ve atılamaması durumuna denir.
dispozofobi, kompulsif biriktirme hastalığı, istifçilik olarak da geçiyor. bu hastalık; değersiz, sağlıksız, kullanılmayan tüm eşyaların biriktirilmesi ve atılamaması durumuna denir.
devamını gör...

