çok erken yaşta yazıldığı icin teknik açıdan epey kusurlu. ama ruh ve içerik olarak çok özel bir roman. epey severim. böyle bir kitabı yüz yazardan ancak bir ikisi yazabiliyor bence. hakan yıllar sonra fransa'nın en prestijli ödülünü kazanmıştır daha romanı ile. adam özgün ve dahi.
devamını gör...

beton tarikatı tarafından her geçen gün yok edilmekte olan doğal güzellik.
devamını gör...

mutlu olduğun anılarına duyduğun özlemdir, bir fotoğraf karesindeki o mutlu anlara tekrar dönemeyeceğinin bilinci ve acısıdır. hayatımız boyunca da bu durum böyle sürüp gidecektir. belki daha mutlu olduğumuz anlarımız da olacaktır ama bir süre sonra o anları da ağlayarak hatırlamanın acı gerçeğiyle yüzleşeceğiz.

"insan ağladığı anıları gülerek, güldüğü anıları ağlayarak hatırlar."
bu o kadar doğru ki, hayatımız bu tezatlık içerisinde sürüp gidiyor.
gülmenin ve ağlamanın arasında bambaşka bir ilişki var. mesela çok fazla gülersen gözlerinden yaş gelir, çok fazla ağlarsan bir yerden sonra gülmeye başlarsın. anlamsız görünen bu tezatlık aslında bizim var oluşumuzu ifade ediyor.
zaten mutlu anlarımızda içimizde hep bir korku yok mudur? "çok güldüm aman ağlamasam bari, çok gülen çok ağlar" gibi. hep bir bedel ödeme korkusundan bastırılmış sevinçlerimiz var. buna 'batıl inanç' diyoruz ama bir yanımız da gülümsememizin yerini acılar doldurursa diye hep bir endişe duyuyor.
devamını gör...

sokakta

buradayım:
yüzyıl oldu.

önümden geçen yol
tıkandı
çevremdeki bahçeler
daraldı
içimde yaşan insanlar
azaldı:
yalnızlaştım.

buradayım:
yüzyıl önce başladım
beklemeye.

yavaş geçip gitme zamanı:
dumanlar
isler, puslar
yağmurlar
sıcaklar, soğuklar
rüzgarlar
kemirdi her yanımı.

tahtalarım birer birer çürüdü
boyalarım
parça parça döküldü
payandalarım
teker teker çöktü:
yüzyıl oldu.

yüzyıl önce:
pırıl pırıl, yemyeşil
bahçem
bembeyaz, tertemiz
duvarlarım
cıvıl cıvıl, şen
odalarım
buradaydım.

yaşıyordum -
yaşıyordu insanlarım.

yüzyıl oldu:
karanlık küf rengi
çevrem
kararmış, yıkık dökük
duvarlarım
kasvetli, kir-pas içinde
odalarım
buradayım.

yaşamıyorum -
yaşamıyor insanlarım.

buradayım.
yüzyıl oldu.
bekliyorum.

yalnızım
burada.

bekliyorum -
ilk çocuğun attığı
ilk taştan beri
bekliyorum.

ne zaman gelecekler -
baltalarla, balyozlarla, keserlerle -

yalnızım
burada
bekliyorum.

ne zaman
gelecekler?
devamını gör...

1976 yapımı kendine has mizah üslubu ile bilinen çatlak mel brooks' un yönetmenliğini yaptığı mel brooks, marty feldman, dom deluise, sid caesar ' ın oynadığı ismi gibi "sessiz" olan film. klasik sessiz bir film gibi çekilmiştir.

ölüm döşeğindeki patronları için film şirketinin batmaması adına sessiz film yapmaya karar veren dört kafadarın hikayesini anlatır.

filmin kadrosunda kısa rollerde oynayan pek çok ünlü de mevcuttur. rain man filminin yönetmeni barry levinson , hepsi kendisini oynayan paul newman , liza minnelli , james caan , burt reynolds ve mel brooks' un gerçek hayatındaki eşi anne bancroft ile dünyanın en meşhur pandomim ustalarından marcel marceau.

filmin en dikkat çeken iki özelliği ise;

- 1936 yapımı charlie chaplin ' in unutulmaz modern times filminden sonra "teknik olarak" yapılan ilk sessiz filmdir. arada tam 40 yıl vardır.

- sessiz olan filmin tek sesi; pandomim ustası marcel marceau' nun filmde olan rol teklifini redderken söylediği "non!" kelimesidir. bu tek kelime ile film sesli bir filmde en az kelimenin olduğu film olarak guinness rekorlar kitabına girmiştir. ( film o kelime yüzünden sesli film statüsüne de giriyor.)

- sessiz bir filmde, sessiz olarak sanatını icra eden bir pandomim sanatçısını tek kelimede olsa konuşturmak hoş bir ayrıntı olmuştur.

marcel marceu' nun olduğu o sahne

filmin imdb linki
devamını gör...

başlarken öylesine başladığım ve 10. sezon finalini de izledikten sonra en iyi drama tv serisi olduğu kanaatine vardığım dizi.

öncelikle bu tür dizilerin normal şartlarda ilgimi çekmediğini söyleyebilirim. ancak 1. sezondan başlayarak karakterlerin çocukluğundan erişkinliğine dek oturtulmuş mantıklı temellerle hikaye örgüsünün desteklenmesi ilgimi çekmeye başladı. dizi bir hastane dizisi olmaktan çok daha öte. insan ilişkilerinin abartısız ve olağan şekilde işlendiği nadir dizilerden. günlük yaşamda, insanlarla, ailemizle, okulumuzla, işimizle, bireysel anlamda kendimizle ne yaşıyorsak bir yansımasını görüyoruz tüm dizide. bu anlamda benim için diziyi diğer tüm drama serilerinden ayıran özelliği, son derece gerçekçi olması. türk dizilerinde ve bazı yabancı dizilerde rastladığımız sebep-sonuç ilişkisinin boku çıkarılmamış. tıpkı bizim kendi hayatlarımızda yaptığımız/yaşadığımız gibi karakterler ani karar değişikliği yaşayabiliyorlar. ve bunu bir sebebe bağlama mücadelesi içine girmiyorlar. duygusal anlamda gerçekçi çünkü doğal hikayeler söz konusu... karakter sadece öyle yapmak istediği için ayrılıyor şehirden örneğin, çünkü öyle hissediyor/istiyor; davranışı ya da kararı bir zorunluluğa bağlanmıyor. karakterlerin sıkışıp kaldığı sorunlar fazlasıyla tanıdık ve açıkçası senarist shonda rhimes bazı bölümlerde o kadar beklenmeyecek işler çıkıyor ki gerçekten diziyi izlediğiniz dönemde içinden çıkamadığınız işlere ilginç bakış açıları bile kazandırıyor diyebilirim. bazı önemli anlamsal geçiş bölümlerinde bilim kurgu dizisi özellikleri taşıyan hikayeler de bulunmakta.

senarist shonda rhimes'ın bir diğer özelliği de dizinin en önemli özelliğini oluşturuyor; önemli karakterlerin çatır çatır ve ani ölümleri. sanıyorum bu özellik izlemediğim dizilerden biri olan game of thrones'da da bulunmakta. bu anlamda dizinin got'tan farklı olarak günümüz mantalitesiyle işlendiğini düşünecek olursak ciddi bir gerçekçiliği olduğunu söylemek mümkün. hepimizin hayatlarında kaybettiği, ayrıldığı, üzdüğü, mutlu ettiği, ilgilenmediği, ilişmediği, değer verdiği, değer gördüğü, emek verdiği, onun için çabaladığı, arkasını dönüp gittiği, geride bıraktığı, geride bırakmak zorunda olduğu, saygı duyduğu, seviştiği insanlar olduğunu göz önünde bulundurarak medikal olması bir yana gerçekçi kavramına yakıştığını çekinmeden savunabiliyorum. dolambaçsız ve net. olduğu gibi bir hayat.

senaryonun tek sıkıntısı ''amerika için savaş'' düşüncesi. karakterlerden birinin ordu/ırak savaşı geçmişi bu anlamda diziye yansıtılan bir diğer mesele. yine de boku çıkarılmadığı için göz ardı edilebiliyor. 20'li yaşlarımın ortasında bir kadın olarak dizide izlediğim pek çok mesele ile şu yaşıma kadar karşılaştığım ve mücadele ettiğim gerçeği de beni bu yapıma bağlamış olabilir öte yandan... karakterlerin başlarına gelen bir takım olaylar sonucu geçirdikleri travmalar, o travmalardan sıyrılmaya çalışmaları, sıyrılışları ve hayatlarına her şeye rağmen kaldıkları yerden değil de başka bir noktadan devam etmelerini gerçekçi sayabilmek için travma yaşamış olmanıza gerek yok elbette. zorlamasız... bu bakımdan dizi bir çeşit empati hapı görevi görüyor çoğu zaman.

otobüsün altında kalarak can veren bir karakterin cenazesinde en yakın arkadaşlarının kahkahalara boğulduğu bir diziden söz ediyorum. sanıyorum drama etiketi yapıştırmak çok da yerinde bir hareket olmaz. bu ''vuhhuuu hayat devam ediyor'' mesajı verme amacı gütmüyor. ancak, hayat devam ediyor. bu açıdan asıl başarılı olan şey dizinin üslubu. nasıl ki okuduğumuz şiirlerin çoğu aynı meselelerden bahsediyor ama farklı bir üslupla yazıldığı için biri oldukça epik, diğeri ise oldukça lirik geliyorsa bu serinin üslubu da öyle. yine de; sözlükler ve bloglardan okuduğum kadarıyla çoğu izleyici bu diziyi izlediği süre boyunca depresif ruh halinde olduklarını belirtmiş. izledikçe hüzünleniyorlarmış falan filan... sanıyorum bu yaşamı algılayış biçimi ile alakalı. ancak karakterleri bir noktada içselleştirmeye başladığınızda iyileştirici bir gücü olduğunu söylemek de mümkün. kendi hayatı konusunda son derece büyük umutsuzluklara kapılan insanların ''hayır lan aslında siki tutmuş değilim'' mesajı alarak tv başından kalktığını da biliyorum. dizinin bu mesajı verdiği en önemli kısımları şüphesiz ki her bölümün başında ve sonundaki speech'ler...

diziye adını veren grey adlı karakter her ne kadar dizinin başrolü gibi gözükse ve aslında tüm hikayenin onun merkezinde bulunduğu bir kurguda canlansa da yan karakterlerin gücü yadsınamaz. bu açıdan da izleyici kitlesinin pek hoşlanmadığı cristina yang karakterinin gelmiş geçmiş en başarılı ve yoğun yan karakter olduğunu düşünüyorum.

(bkz: cristina yang)

dizinin bir diğer önemli özelliği ise başarılı soundtrack'i.
10 sezon boyunca bölüm bölüm kullanılmış tüm parçaları bulabilmek mümkün.

okuduğumuz/üzerinde çalıştığımız onca sosyolojik, siyasi, ekonomik, alegorik, matematiksel eserlere baktıktan sonra; bir amerikan drama dizisi size hayatınızı ne derece sorgulatabilir? hımm, sanırım gündelik hayatı aslında çok basit detayların oluşturduğunu göz önünde bulundurursak, bazen basit şeylere odaklanmak gereklidir.
devamını gör...

bilimin tanrıya ulaşmada dinden daha güvenilir bir yol sunduğu savı ile tanrı kavramının bilimsel olarak incelendiği ingiliz fizikçi paul davies kitabı.

kitabın ana konusunu varoluşun dört büyük sorusu üzerine işlemiştir;

doğa yasaları neden var?
evren içerdiği şeyleri neden içerir?
bu şeyler nasıl ortaya çıktı?
evren mevcut düzenine nasıl kavuştu?
devamını gör...

bazen annemin beni hatırlamıyor olma ihtimali çok üzüyor beni. ama orada mutludur diye buna da dayanabiliyor insan.
devamını gör...

bir çoğu yazılmış ama artı olarak, öfke kontrolü olmayan, sesini yükselterek haklı olacağını sanan insanlarin agresif tarzda tutum ve davranışları.
devamını gör...

bu yaşa geldim içimde bir çocuk hâlâ
sevgiler bekliyor sürekli senden.
insanın bir yanı nedense hep eksik
ve o eksiği tamamlayayım derken,
var olan aşınıyor azar azar zamanla.

anamın bıraktığı yerden sarıl bana.

anılarım kar topluyor inceden,
bir yorgan gibi geçmişimin üstüne.
ama yine de unutuş değil bu,
sızlatıyor sensizliği tersine.
senin kim olduğunu bile bilmezken.

sevgiden caydığım yerde darıl bana.

metin altıok
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

diziyi üç kelime ile özetlersem: bayan,burak deniz ve burak deniz'in kirpikleri.
devamını gör...

nesinin yanlış olduğunu anlamadığım hede. hayal kurmanın olayı budur zaten, gerçekçi veya olası olması gerekmez, bu yüzden amaç
bellemek değil de hayal kurmak denir mesela.
devamını gör...

orijinal ismi how to train your dragon 2 olan film 2014 yapımı çocuk, fantastik, macera türlerinde yönetmenliği ve senaristliği dean deblois tarafından yapılmış bir animasyon filmidir.

ilk filmin aksine bu filmde berk adası sakinleri yani vikingler ejderhalarla bayağı bayağı yakınlaşmış gibi görünüyor. onlara adalarını yetmemiş evlerini açmışlar. evcil hayvanları gibi sahiplenmiş ve sanılanın dışında ne kadar merhametli ve sevgi dolu olduklarını fark etmişler.

her viking kendine bir ya da birden çok ejderha alır ve adeta kedi gibi onları sever,eğitir, kolur kollar. ejderhalar da onları tabi. vikingler ve ejderhalar arasında kopmaz bağlar oluşur.

günler böyle geçip giderken hıçkıdık yine aynı kabına sığmaz kural tanımaz halleriyle oradan oraya macera peşine koşarken aklının ucundan bile geçmeyecek bir sürprizle sarsılıyor. bir buluş bir kaybedil yaşıyor bu filmde. yahu bir animasyon insanı duygulandırmamalı, hüzünlendirmemeli ama. gözümden pıta sebep olan bir animasyon daha neşeli ayaklardan sonra. her türlü duyguyu barındıran eğlenceli, sürükleyici bir yapım. izlemeyenler kesin izlemeli.

peki ya hıçkıdık liderliğe hazır mı? bu filmde insanın iç yolculuğuna değiniyor birazda. ne olduğuna? ne olmak istediğine? ne olması beklediğine ve ne olacağına dair? hıçkıdık zorlu bir sürece giriyor her türlü. hem sevinci hem hüznü aynı anda yaşıyor. yanında hep gecenin öfkesi. kendileri bu filmde pek sevimli. bir çok hareketi kedi gibi bana cokcok'u anımsattı doğrusu. gecenin öfkesi ve hıçkıdık eksik yanlarını birbirleriyle kapatıp dişli bir düşmana meydan okuyor. hem de ne meydan?

ikinci film her yönüyle ilk filmin üzerine çıkıyor. daha keyifli daha eğlenceli daha maceralı daha fazla renk ve ses mevcut.

yeni yeni karakterler de dahil oluyor tabi kadroya. yeni ejderhalar ve yeni insanlar... drago bunlardan biri. kötü, acımasız, merhametsiz, ejderha toplayıcısı ve hakimi. berk adasına acı getiriyor bu adam,yıkım getiriyor. peki ama berk adasının huzur atmosferini tan anlamıyla dağıtabikecek mi? tüm ejderhalara hakim olup karşısına çıkan herkesi haklayabilecek mi?

pek keyifli bir animasyon film. tüm aile izlenebilecekler listesinde ilk beşe girer. açıkçası ben ön yargılı davranmış bu seneye kadar izlememiştim. isminden dolayı bana biraz daha çocuklara hitap eder gibi gelmişti ama hiçte öyle olmadı. çok keyifle ve eğlenerek izledim. eğer gününüzü şenlendirmek ailecek vakit geçirmek istiyorsanız doğru adrestesiniz.

iyi seyirler efem.

seslendirme kadrosu,
hıçkıdık (harun can)
astrid (hazal erdal)
son of eret (umut tabak)
stoick the vast (hakan vanlı)
ruffnut (suzan acun)
snotlout (ahmet taşar)
valka (özden ayıldız)
fishlegs (ümit erdim)
tuffnut (mustafa oral)
gobber (fatih özacun)
drago bludvist (zeki atlı)
devamını gör...

o kadar yalnızım ki sıradaki şarkı bir sonraki şarkıya gelsin.
devamını gör...

ben giderim istanbul senin olsun

sertab erener-olsun
devamını gör...

normalleşme sürecinde denmesi gerekir. *
devamını gör...

12 madalyalı tanımı olan, kaliteli yazar.
nickini genel manada stratosfer algıladığım, lakin mitleri ile sanat kaygısı güden tanımlarını bildiğim için aklımı troposferden, kısa zamanda yeryüzüne indirdiğim güzide yazarımız..

kendisine mitsel bir de gif bırakarak, nickaltını serbest bırakıyorum.*

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

saygı, söz kesmeden konuşmak, özür dilemek, sinyal vermek gibi şeyler bir türlü öğrenilemiyor toplumumuz tarafından
devamını gör...

yine harika bir etkinlik yine müthiş ikili farkı. emeği geçen herkese teşekkürler. en büyük teşekkürü biz yazarlar olaraktan desteklerimizle verebiliriz umarım.
bu ikili çok güçlü. onlar benim gözümde kafa sözlük polisleri , gecelerin yargıcı.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim