filozof üretir, yeni bir şey ortaya koyar. felsefeci (felsefe tarihçisi) ise bunların muhasebesini tutar.

filozof bedel öder, güçlüklerle karşılaşır, felsefeci bunların ekmeğini yer.

filozof özgürdür, felsefeci ekmeğine bakar.

filozofun okulu kendisidir, felsefeciler üniversitelerde yetişir.
devamını gör...

gece mideden gelen kazınma seslerine fit bir vücut için aldırış etmeksizin uykuya kendini telim etme halidir.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

duygu boşalımından sonra oluşan hiçlik hissidir. hele de uzun ve anlamlı bir ağlayıştıysa ardında bıraktığı boşluk, hiçlik ve sakinlik hissi de o kadar büyük oluyor. pek bir şey yapılmaz genelde bunu geçirebilmek için ya da ben henüz bilmiyorum. sadece uyumayın derim, uyandığınızda daha berbat bir hal alabiliyor. o anınızı kabullenin ve kendinize sarılın, sanırım yapılabilecek en doğru hareket bu olur.
devamını gör...

tom cruise 50li yaşlarında olmasına rağmen bütün stuntlarını kendisi yapıyor, asla dublör kullanmıyor. tom cruise abartılmış değildir.

en abartılmışı (bkz: necati şaşmaz)
devamını gör...

sohbet çok güzel, şarkılar da öyle. iyi yayınlar dilerim.
devamını gör...

kulak zarı kadar işlevselliği olmamasına rağmen, toplumumuzdan insan beyinden daha fazla değere sahip olması canımı çok sıkıyor.
devamını gör...

(bkz: uzun vadede hepimizin ölü olması)
devamını gör...

levent kırca'nın ne olacak şimdi adlı filmde, çocukluğunu anlattığı sahnedeki durumu çağrıştıran olay.

okul yıllarını hatırlarken ve anlatırken ekrana gelen sahne:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kitap bir, çakmak iki, kitap bir çakmak iki, kitap bir çakmak iki..
unutmamam lazım olm, adamlar çözmüş olayı jdjkdkdkdf

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

hoşuma gittiği için kullanıyorum efendim. eğreti durduğunu ya da hiyerarşi için kullanıldığını da düşünmuyorum.
devamını gör...

gençliğim eyvah.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ayna geçmiş ve şimdiki zaman ile ilgili bir nesnedir . geleceği göremezsin aynada ama yüz hatlarındaki yaşanmışlığı , ağaran , dökülen saçlardaki acıyı , çatlayan tenini görebildiğin için geçmiş ve şimdiki zaman karşında vücud buluyor .

korkuyu ve sevinci bir edebilen yegane nesnedir.
devamını gör...

atv canlı yayınında müge anlı'nın, eskortluk yaptığı söylenen kayıp mervenur polat hakkında yapmış olduğu gaf.


atv canlı yayınında müge anlı kayıp mervenur polat'ı ararken bir gaf yaptı. eskortluk yapan mervenur için "eskortluk yapan kızın tecavüze uğrayıp ağlamasının bir anlamı yok" ifadesini kullandı. müge anlı uyarı üzerine hatasını düzeltti.


kaynak: www.internethaber.com/muge-...
devamını gör...

trump'ın bulundukları yere kar yağması sebebiyle inanmadığı, buzulları eriten ve iklim üzerinde etkili olan hede.

trump'ı dinlemeyin arkadaşlar. bu olay yüzünden antartika'da sürekli soğuk hava canlısı ölüyor.
devamını gör...

çok irite olduğum insan tipidir. tamam birisini sevmezsin, sevmediğin için de arkasında konuşursun ki ben bunada karşıyım iyi ihtimalle diyelim ama konuştuğunuz arkadaşlık ettiğiniz birisinin arkasından konuşup sonra hiçbir şey olmamış gibi arkadaşlığa devam etmek nedir arkadaş. böyle iki yakın arkadaşı birbirine kırdıran çok fazla insan var. yani bu tür şeyler yapınca ellerine ne geçiyor anlamıyorum.
devamını gör...

"xxxxxx allahın var mı senin?"

kadın adamın geldiğini görmemişti, onun gelmesini beklediği tarafa doğru bakıyordu, adam ise her zamanki tersliğini ispatlar gibi tamamen alakasız yönden gelip oturan kadının yanına ilişti ve bu cümle çıktı ağzından.

" xxxxxx allahın var mı senin?"

2 saat öncesi...

adam uyandı, kafasının içinde her sabah uyandığında olduğu gibi çalan bir şarkı vardı, ne söyleyeni ne de sözlerini yazan adamı seviyor ama o şarkıyı çok seviyordu adam. "uzaktaa çok uzakta güneydeee "diye diye ite kaka çalışan telefonunu zor bela açtı, küfrederek telefonun aklının başına gelmesini bekledi. sonra ondan gelen mesajı gördü, daha çok küfretmeye başladı, içindeki öfke ve kırgınlığı karşı tarafın üstüne yıktı, tam gemileri yakmak üzereyken telefonu çaldı, arayan o idi.

adam şaşırdı, belki de aylar sonra biri ona "gel" diyordu, adamın olduğu yere yürüyerek yaklaşık yarım saatte varılacak bir yerde buluşma teklif etmişti. adam teklifi kabul etti, aklında binlerce iyi ve kötü senaryo ardarda uçuşurken şaşkınlık içinde yola çıktı, kadının dediği yere yürüyerek gitti. kadının yanına nefes nefese ilişti ve o cümleyi kurdu.

kadın adama bi baktı, ne olduğunu anlayınca adamı süzdü, adamın hali, üstü başı o kadar perişandı ki sanırım adamın halini az buçuk bilse bile kafasında bir haftadır yazıştığı adamın imajına pek oturtamadı. hemen yan taraftaki bir cafeye oturdular, kadın adama "ne içersin?" diye sordu, "kahve, sade, büyük" dedi adam zor bela, bir buçuk aydır kahveye hasretti, kadının masada bırakıtığı sigaradan yaktı.

kadın masaya döndüğünde ikisi de o ilk şaşkınlığı biraz üzerinden atmıştı, adam konuşmaya başladı, adam aylardır kanlı canlı, kendisini dinleyecek birini bulmanın telaşı içinde kadına neredeyse hiç söz hakkı vermeden içinde ne varsa, kendine ait, geçmişine ait ne varsa kadının üstüne kustu. saçmaladı, daldan dala atladı, içinden kendine "sus be adam, biraz da o konuşsun" dese de susmadı susamadı.

kadın çok yorgun gözüküyordu, tipi, havası, konuşması tam da adamın hayalinde olduğu gibiydi. ama rahattı, en azından o an için adama karşı, kendine karşı rahattı, bu hal adamın hoşuna gitti.
güldüler, gülüştüler, laf soktular ve en önemlisi birbirlerini anladılar.

zaman neydi, ne kadar sürede bir saat geçerdi önemli değildi, kadın gitmek zorundaydı, kalktılar, tam ayrılacakları zaman adam kadının omzuna gayri ihtiyari dokundu, bu dokunuş ilk ve son olacak gibiydi, bu fırsatı kaçırmak istememiş, güzel bir saatin üstüne bir de dokunuş eklemişti.*

adam karşıya geçti, dönüp arkasına bakmadı, sonra fark etti ki dudaklarında yine o şarkı var, gülümsedi.
gülümsedi.
gülümsedi.



tanım da bırakayım, silinmesin.

"insana bambaşka bir dünyanın kapılarını açan üstün yaşam formu"
devamını gör...

kristal yapılı minerallerden meydana gelen tane görünüşlü magmatik felsik müdahaleci magmatik bir kaya türüdür.
devamını gör...

her şeyi biliyormuş gibi bilmişlik taslamaları, kıskanç olmaları ve bunlar yetmiyormuş gibi bir de boş egoya sahip olmalarıdır.
devamını gör...

(bkz: nick cave) ustanın murder ballads albümünde kylie minogue ile düet yaptığı şarkı. hikaye anlatan şarkılardandır. şarkının yer aldığı albüm zaten bir bütün olarak bizlere seri katillerin hikayesini anlatır. fakat bu şarkıda hikayeyi sadece katil anlatmaz. katil ile beraber maktülün de ağzından dinleriz hikayeyi.
bu şarkı üç bölümden oluşur. ilk bölümde katil ve maktül birbirlerini nasıl gördüklerini anlatır. ne hissettiklerini, birbirleri hakkında ne düşündüklerini.

ilk olarak maktül kendini tanıtır. kylie minogue; bana yaban gülü diyorlar fakat benim adım elisa day'di. bana neden böyle dediklerini bilmiyorum der. ardından katilimiz, nick cave reyizimiz o davudi sesiyle yaban gülünü ilk gördüğü anı anlatır bize.

onu ilk gördüğüm günden beri onun tek olduğunu biliyordum
gözlerime baktı ve gülümsedi
dudakları güllerin rengindeydi
nehrin alt tarafında büyüyenlerden, kan kırmızısı ve yabani..

böylelikle elisa day'e neden yaban gülü dendiğini anlayabiliyoruz. en başta verdim spoilerı. nick cave için katilin ağzından hikayeyi anlattığını. fakat şarkının ilk paragrafında bir katil gibi durmuyor bu sözleri söyleyen kişi. fakat hikaye öyle bir felsefeye varacak ki.

ardından maktül kızımız şu cümleleri kurar;

kapımı çalıp içeri girdiğinde
titremem onun kendinden emin kucaklamasıyla yatıştı
o benim ilk erkeğim olabilirdi, dikkatli elleriyle
yüzüme akan gözyaşlarını sildi

elisa day'in bu erkekten epey etkilendiğini ve kendini onun yanında epey iyi hissettiğini öğreniriz. yaptığım araştırmalarda, yaban gülünün yunan mitolojisinde; bağlılık, sevgi ve hayranlığın sembolü olduğunu öğrendim. afrodit'in sembollerinden biriymiş.
kaynak

amerikan yerlilerinin mitolojisinde ise yaşamın simgesi, yaşamı hayaletlerin verebileceği zararlardan koruyan bir bitki. aynı zamanda canlılık veren, hayatı koruyan bir ilaç. kaynak
ayrıca o benim ilk erkeğim olabilirdi kelimesi de elisa'nın saflığına bir gönderme. bu konuda da şu linkte yaban güllerinin; bizim şu an bildiğimiz güllerin atası oldukları için çiçek yetiştiricileri tarafından dokunulmamış, saf bir gül olarak tanımlandığını okumuştum. bu da başka bir güzel anekdot olsun bu konuda (:

ve sonrasında elisa tekrardan bana neden yaban gülü diyolar, benim adım elisa day'di diye devam eder. ilk bölüm bu şekilde sona erdikten sonra ikinci bölümü açan nick cave olur.

bir sonraki gün ellerinde çiçeklerle kapısında sırılsıklam olduğunu anlatır.

ikinci gün ona bir çiçek götürdüm
gördüğüm tüm kadınlardan daha güzeldi
dedim ki, "yabani güllerin nerede yetiştiklerini biliyor musun
çok güzel, kırmızı ve özgür?"

burada nick abimizin kıza olan sevgisini ve beğenisini görmeye devam ediyoruz. kylie ablamız ise şöyle anlatır o günü.

ikinci gün bana tek bir kırmızı gül ile geldi
dedi ki, "verir misin bana kaybını ve kederini?"
başımla onayladım, yatağa uzanırken
dedi ki, "beni takip eder misin, sana gülleri gösterirsem?"

bir önceki kıtada nick abi yaban güllerini tanımlarken kullandığı "kırmızı" rengi "scarlet" kelimesini kullanarak söylemekte. kylie minogue ise bana tek bir kırmızı gül ile bana geldi derken "red" kelimesini kullanır. red ile scarlet arasındaki fark nedir ikisi de kırmızıyı anlatıyo derseniz eğer; scarlet, orta çağda ingilizceye giren bir kelime. latince scarlatum, fransızca escarlate. kırmızının özel bir tonu. antik çağlarda zenginlik, güç ve gösterişin rengi iken; orta çağda bu kelimenin belirttiği kırmızı renk; haçlı şövalyelerinin bayrağındaki haçın rengi olarak karşımıza çıkıyor. bunun anlamı ise oldukça manidar. tanrı yolunda, tanrı için kurban olmak ve kan dökmek. (link: https://bit.ly/3lxkrou::kaynak)

ayrıca; kylie'nin dediğine göre nick abi ona "verir misin bana kaybını ve kederini?" diye soruyor. yine bir arındırma ve saflık vurgusu var burada.

daha sonra tekrar kylie'nin sözleri ile üçüncü bölüm açılır. artık yaban güllerinin açtığı yerdedirler.

üçüncü gün beni bir nehire götürdü
bana gülleri gösterdi ve öpüştük
duyduğum son şey fısıltılı bir sözcüktü
yumruğundaki bir kayayla, önümde diz çökülüydü(gülümseyerek durdu)

artık sona geldiğimizi anlıyoruz. bir öpücük, fısıltılı bir sözcük. ve nick abinin elinde tuttuğu taş parçası. o mırıldanan söz neydi? nick abiden dinleyelim.

son gün onu yaban güllerinin yetiştiği yere götürdüm
ve banka uzandığında rüzgar bir hırsız gibi konmuştu
ve elveda öpücüğü verdim, dedim ki: 'bütün güzellikler ölmeli'
ve eğildim ve dişlerinin arasına bir gül yerleştirdim

"bütün güzellikler ölmeli". bu felsefe hakkında şurada çok güzel bir yazı yazılmış. buraya kadar okuduysanız lütfen o linkteki yazıyı da okuyun lütfen. özet olarak o entryden bir kaç satır ekliyim.

"sözler dinlenir: bir adam, bir kadını, çok sevdiği için, "all beauty must die - tüm güzellikler ölmeli" diyerek, başına taşla vurarak göle atar, öldürür. bu cinayetin bir sebebi yok.
bu iki şarkıda anlatılan haleti ruhiye: sevginin bir yanı olabildiğine şiddet ve ölümle bağlantılıdır. sevmek, bireyin kendi benliğini karşısındaki insanın benliğinde eritme, ve/veya onun benliğini kendinde eritme arzusundan beslenir.
...
sevgi paylaşıldıkça azalır. şiddet, nesnesini buldukça söner. sevgi ve şiddet, biz (evet bizim değil, biz) olmayan güzel şeyleri bizim bir parçamız haline getirmek için giriştiğimiz tutkulu süreçlerdir. amacımız günahlarımızdan arınmaktır, bunun için güzel, şirin, masum, temiz kurbanlar seçeriz."

klipte; nick abi kylie bebeğimizi öldürdükten sonra cesedini çiçeklerle süsler ve nehire bırakır. bu su ve ağaç kültü de sümerden itibaren yaşamla ilgilidir. tammuz bir yaban domuzu ya da şeytanlardan kaçarken bir nehir kenarına gelir, karşı kıyıda sevgilisi aşk tanrıçası inanna(yunan da afrodit, yukarda bahsetmiştim) ve kız kardeşi geştinanna bulunur. onların yanına geçmek için nehre atlar ve o nehirde tammuz yani bitki tanrısı ölür. bu da ayrı bir anekdot olsun diyelim.

internette bu şarkının yerel bir irlanda efsanesinden esinlenerek yazıldığı söylenir. 19. yüzyıl'da irlanda'dan amerikaya göç eden irlandalıların beraberinde taşıdıkları folk müzik türü olan appalachian müziğinde rastlanır benzer hikayelere. down in the willow garden isimli anonim folk şarkısının hikayesi pek benzer bu şarkıya. kaynak, appalachian ile ilgili kaynak.

onun öncesinde de 1889'da yazılan down by the salley gardens isimli şiire dayandıranlar olur bunu. rambling boys of pleasure gibi şarkılarda da benzer hikayeler geçer. nick cave'in o zamanlarki sevgilisi kylie minogue ile söylediği bu şarkının şöyle de romantik bir canlı performansı var. izlenmeden geçilmemeli.

nick cave & the bad seeds - where the wild roses grow (live at koko) ft. kylie minogue
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim