friends
1 günde 13 bölüm izlediğim sitcomdur. eskiler ne güzelmiş sosyal medya yok samimiyet dolu yıllarmis. chandler adamım.
devamını gör...
mabel matiz
kliplerinden yola çıkarak kültür bakanlığından daha iyi ülkemizin kültürünü tanıttığını söyleyebiliriz.
dinlemekten büyük keyif aldığım sanatçı.
en sevdiğim şarkısı "zor değil."
dinlemekten büyük keyif aldığım sanatçı.
en sevdiğim şarkısı "zor değil."
devamını gör...
apollo 13
11 nisan 1970 tarihinde ay'a insanlı iniş yapmak üzere başlatılan, ancak olmadık bir aksilik nedeniyle ay'a iniş yapamadan geri dönen astronotların yer aldığı nasa programı.
meraklısına detaylar geliyor. uzun bir yazı, uyarmadı demeyin.
--- mürettebat ---
görevin ilk mürettebatı gordon cooper, donn eisele ve edgar mitchell olarak belirlenmişti. fakat bu durum uzun sürmedi. kiminin eğitim sırasındaki davranışları, kiminin özel hayatındaki sorunlar göreve de yansıdı. böylece mürettebat alan shepard, stuart roosa ve edgar mitchell olarak yeniden düzenlendi. bu kez de ortaya birtakım sağlık sorunları çıktı derken yeniden bir düzenleme yapıldı: jim lovell, fred haise ve ken mattingly. mattingly de bir hastalık geçirince mürettebat yine yenilendi ve jim lovell, fred haise ile jack swigert görevde yer almak üzere son seçilen kadro oldu.
soldan sağa: swigert, lovell ve haise

(görsel, astronomy. com'dan alıntıdır.)
lovell daha önce nasa'da çalışıyordu zaten. haise ve swigert ise daha önce askeri pilotluk yapmıştı. bu nedenle ekip uçuş konusunda oldukça tecrübeliydi. bu, ilerleyen günlerde gelecek olan felaketler için büyük bir avantajdı.
--- uçuş öncesi ---
mekik, servis modülü, kumanda modülü odyssey ve ay örümceği aquarius adlı kısımlardan oluşuyordu. ay üzerindeki fra maura adlı bölgeye iniş planlanmıştı.
temsili bir çizim:

(görsel, awesomestories. com'dan alıntıdır.)
uçuştan önceki haftalarda geri sayım aşaması için tatbikat yapıldı. bir test sırasında, oksijen tankındaki likit oksijen boşaltılarak yerine gaz halinde oksijen dolduruldu. test sonrasında tank boşaltılırken, aracın boru tesisatının kontrol edilmediği görüldü. bunun üzerine gerçekleştirilen kontrol sırasında, ısıtıcı sistemin kullanacağı elektriği sağlamak için yeni bir düzenleme yapıldı.
burada bir ihmal söz konusu oldu. roket üreticisi ile oksijen tankı üreticisi arasında bir görüşme yapıldı ve tank üreticisine, termostatların çalışması için gereken voltaj aralığının yükseltilmesi gerektiği söylendi. ancak ne yazık ki bu yapılmadı. üstelik buna rağmen tank 2. kez kontrol edildi ve yıpratıldı ki zaten tankın üretilmesinin üzerinden yıllar geçmişti. bu ihmalin neye yol açtığını az sonra yazacağım.
--- uçuş günü ve sonrası ---
roket ateşlendi, araç beklenen yörüngeye oturdu. 2 saat kadar sonra, pogo salınımı başlayınca motorda bir tuhaflık olduğu fark edildi. aslında benzer bir durum apollo 6'nın testlerinde de ortaya çıktığı için, bir çeşit önlem alınmıştı bu duruma karşı. bu önlem devreye alındı ve sonrasında ay'a doğru yolculuk başladı. her şey düzeldi zannedildi ancak ne yazık ki durum sandıklarından daha kötüydü.
uçuşun 56. saatinde, her şey yolundaymış gibi görünürken son derece yüksek sesli bir patlama gerçekleşti.
ilk başta lovell bunu, test zamanlarında haise tarafından yapılan şakalardan biri zannetmiş. zira haise vanalarla oynayarak patlamaya benzer sesler çıkarmalarına neden olarak eğlenirmiş. ancak patlamanın ardından lovell ile göz göze geldiklerinde, haise korku dolu bir suratla "ben yapmadım" deyince lovell da endişelenmeye başlamış.
patlayan şey, yukarıda bahsettiğim ihmal nedeniyle, oksijen tankının ta kendisiydi çünkü tanka kontrol aşamasında 65 voltluk gerilim sağlayan bir devre düzenlemesi getirilmişti. fakat tank üreticisi yapılması gerekeni yapıp sistemi buna uygun hale getirmediğinden, tankın sıcaklığı 80 dereceyi bulmuştu. bu da ortamdaki sıvı oksijeni harekete geçirmişti. düşmesi gereken sıcaklık da hatalı sistem nedeniyle düşürülemediğinden süreç patlamayla sonuçlanmıştı.
--- houston, bir sorunumuz var ---
filmlerden bildiğimiz bu cümle, swigert'ın dudaklarından dökülen cümle oldu. oksijen tankına ait göstergede koca bir "sıfır" görünüyordu. modülün camından dışarıya baktıklarında, uzayın derinliklerine doğru yol alan bir sızıntı gördüler. ardından diğer tank da sıfırlandı ve kumanda modülünde gerekli teknik desteği sağlayan oksijen bir anda tükendi. bunun anlamı, kumanda modülünün işe yaramaz hale gelmesiydi.
yapılacak tek şey kalmıştı: ay örümceği aquarius'a geçmek (çünkü onun oksijen tankı sağlamdı) ve görevi falan bir kenara bırakıp dünyaya dönmek.
ancak aquarius, ay'a iniş için tasarlanmıştı. aslında bu da geri dönüşü sağlayabilecek bir araçtı ama yer atmosferine girildiğinde gerekecek olan ısı kalkanı bu araçta yoktu. normal şartlarda kumanda modülünü taşıyan mekikle geri dönüş mümkündü ama bunu yapmak için aquarius'u mekikten ayırmaları gerekiyordu. oysa şimdi iş, aquarius aracılığıyla geri dönmeye kalmıştı ki bu da başlı başına bir sorundu.
aquarius'un içerisinde sıcaklık dondurucu seviyelerdeydi. üstelik haise bir üriner enfeksiyon nedeniyle rahatsızlanmıştı ve halsiz bir şekilde bir kenara yığılmıştı. ihtiyaç olan elektrik seviyesi ellerinde bulunandan yüksekti. bu nedenle yer ekibiyle olan bağlantıları sık sık kesiliyordu.
neyse ki lovell oldukça tecrübeli biriydi. birkaç yörünge düzeltmesi ile ay'ın etrafından dolanıp dünyaya doğru yönelmeyi başardılar. dönüş için 2 kişiyi 2 gün süresince idare edecek bir oksijen filtresi vardı aquarius'un içerisinde. ancak dönüşün 4 gün süreceği ve içeride 3 kişi olduğu düşünülünce sıkıntının büyüklüğü anlaşılabilir sanıyorum. burada da yardıma yerdeki ekip koştu ve onların talimatı ile kumanda modülünün kare filtresini alarak binbir güçlükle aquarius'un yuvarlak bir kısmına takmayı başardılar. böylece araç içerisinde biriken karbondioksit sorunu çözülmüş oldu.
dünyaya yaklaşınca, ısı kalkanının devreye girmesi gerektiğinden, işe yaramaz haldeki odyssey yeniden çalıştırılmalıydı. üstelik aquarius'un da odyssey'den ayrılması gerekiyordu.
burada detaya fazlaca girmeme gerek yok. yer ekibinin yaptığı bir plan sayesinde işler yolunda gitti. odyssey pasifik okyanusu'na inmeyi (ya da düşmeyi diyelim) başardı. böylece filmlerdekilere benzeyen kabus gibi birkaç gün sona ermiş ve astronotlar bu görevden canlarını sağ salim kurtarmayı başarmıştı.
ay'a kadar gidip yüzeye epeyce yaklaşıp onu yakından görmek ama üzerine inemeden gerisin geri dönmek oldukça moral bozucu olmalı. ancak hayatınızın devamı ile görev aşkını kıyaslayınca, bunu sineye çekmek belki biraz daha kolay oluyordur, kim bilir.
kumanda modülü:

(görsel, space. com'dan alıntıdır.)
ay örümceği:

(görsel, wikimedia. org'dan alıntıdır.)
meraklısına detaylar geliyor. uzun bir yazı, uyarmadı demeyin.
--- mürettebat ---
görevin ilk mürettebatı gordon cooper, donn eisele ve edgar mitchell olarak belirlenmişti. fakat bu durum uzun sürmedi. kiminin eğitim sırasındaki davranışları, kiminin özel hayatındaki sorunlar göreve de yansıdı. böylece mürettebat alan shepard, stuart roosa ve edgar mitchell olarak yeniden düzenlendi. bu kez de ortaya birtakım sağlık sorunları çıktı derken yeniden bir düzenleme yapıldı: jim lovell, fred haise ve ken mattingly. mattingly de bir hastalık geçirince mürettebat yine yenilendi ve jim lovell, fred haise ile jack swigert görevde yer almak üzere son seçilen kadro oldu.
soldan sağa: swigert, lovell ve haise

(görsel, astronomy. com'dan alıntıdır.)
lovell daha önce nasa'da çalışıyordu zaten. haise ve swigert ise daha önce askeri pilotluk yapmıştı. bu nedenle ekip uçuş konusunda oldukça tecrübeliydi. bu, ilerleyen günlerde gelecek olan felaketler için büyük bir avantajdı.
--- uçuş öncesi ---
mekik, servis modülü, kumanda modülü odyssey ve ay örümceği aquarius adlı kısımlardan oluşuyordu. ay üzerindeki fra maura adlı bölgeye iniş planlanmıştı.
temsili bir çizim:

(görsel, awesomestories. com'dan alıntıdır.)
uçuştan önceki haftalarda geri sayım aşaması için tatbikat yapıldı. bir test sırasında, oksijen tankındaki likit oksijen boşaltılarak yerine gaz halinde oksijen dolduruldu. test sonrasında tank boşaltılırken, aracın boru tesisatının kontrol edilmediği görüldü. bunun üzerine gerçekleştirilen kontrol sırasında, ısıtıcı sistemin kullanacağı elektriği sağlamak için yeni bir düzenleme yapıldı.
burada bir ihmal söz konusu oldu. roket üreticisi ile oksijen tankı üreticisi arasında bir görüşme yapıldı ve tank üreticisine, termostatların çalışması için gereken voltaj aralığının yükseltilmesi gerektiği söylendi. ancak ne yazık ki bu yapılmadı. üstelik buna rağmen tank 2. kez kontrol edildi ve yıpratıldı ki zaten tankın üretilmesinin üzerinden yıllar geçmişti. bu ihmalin neye yol açtığını az sonra yazacağım.
--- uçuş günü ve sonrası ---
roket ateşlendi, araç beklenen yörüngeye oturdu. 2 saat kadar sonra, pogo salınımı başlayınca motorda bir tuhaflık olduğu fark edildi. aslında benzer bir durum apollo 6'nın testlerinde de ortaya çıktığı için, bir çeşit önlem alınmıştı bu duruma karşı. bu önlem devreye alındı ve sonrasında ay'a doğru yolculuk başladı. her şey düzeldi zannedildi ancak ne yazık ki durum sandıklarından daha kötüydü.
uçuşun 56. saatinde, her şey yolundaymış gibi görünürken son derece yüksek sesli bir patlama gerçekleşti.
ilk başta lovell bunu, test zamanlarında haise tarafından yapılan şakalardan biri zannetmiş. zira haise vanalarla oynayarak patlamaya benzer sesler çıkarmalarına neden olarak eğlenirmiş. ancak patlamanın ardından lovell ile göz göze geldiklerinde, haise korku dolu bir suratla "ben yapmadım" deyince lovell da endişelenmeye başlamış.
patlayan şey, yukarıda bahsettiğim ihmal nedeniyle, oksijen tankının ta kendisiydi çünkü tanka kontrol aşamasında 65 voltluk gerilim sağlayan bir devre düzenlemesi getirilmişti. fakat tank üreticisi yapılması gerekeni yapıp sistemi buna uygun hale getirmediğinden, tankın sıcaklığı 80 dereceyi bulmuştu. bu da ortamdaki sıvı oksijeni harekete geçirmişti. düşmesi gereken sıcaklık da hatalı sistem nedeniyle düşürülemediğinden süreç patlamayla sonuçlanmıştı.
--- houston, bir sorunumuz var ---
filmlerden bildiğimiz bu cümle, swigert'ın dudaklarından dökülen cümle oldu. oksijen tankına ait göstergede koca bir "sıfır" görünüyordu. modülün camından dışarıya baktıklarında, uzayın derinliklerine doğru yol alan bir sızıntı gördüler. ardından diğer tank da sıfırlandı ve kumanda modülünde gerekli teknik desteği sağlayan oksijen bir anda tükendi. bunun anlamı, kumanda modülünün işe yaramaz hale gelmesiydi.
yapılacak tek şey kalmıştı: ay örümceği aquarius'a geçmek (çünkü onun oksijen tankı sağlamdı) ve görevi falan bir kenara bırakıp dünyaya dönmek.
ancak aquarius, ay'a iniş için tasarlanmıştı. aslında bu da geri dönüşü sağlayabilecek bir araçtı ama yer atmosferine girildiğinde gerekecek olan ısı kalkanı bu araçta yoktu. normal şartlarda kumanda modülünü taşıyan mekikle geri dönüş mümkündü ama bunu yapmak için aquarius'u mekikten ayırmaları gerekiyordu. oysa şimdi iş, aquarius aracılığıyla geri dönmeye kalmıştı ki bu da başlı başına bir sorundu.
aquarius'un içerisinde sıcaklık dondurucu seviyelerdeydi. üstelik haise bir üriner enfeksiyon nedeniyle rahatsızlanmıştı ve halsiz bir şekilde bir kenara yığılmıştı. ihtiyaç olan elektrik seviyesi ellerinde bulunandan yüksekti. bu nedenle yer ekibiyle olan bağlantıları sık sık kesiliyordu.
neyse ki lovell oldukça tecrübeli biriydi. birkaç yörünge düzeltmesi ile ay'ın etrafından dolanıp dünyaya doğru yönelmeyi başardılar. dönüş için 2 kişiyi 2 gün süresince idare edecek bir oksijen filtresi vardı aquarius'un içerisinde. ancak dönüşün 4 gün süreceği ve içeride 3 kişi olduğu düşünülünce sıkıntının büyüklüğü anlaşılabilir sanıyorum. burada da yardıma yerdeki ekip koştu ve onların talimatı ile kumanda modülünün kare filtresini alarak binbir güçlükle aquarius'un yuvarlak bir kısmına takmayı başardılar. böylece araç içerisinde biriken karbondioksit sorunu çözülmüş oldu.
dünyaya yaklaşınca, ısı kalkanının devreye girmesi gerektiğinden, işe yaramaz haldeki odyssey yeniden çalıştırılmalıydı. üstelik aquarius'un da odyssey'den ayrılması gerekiyordu.
burada detaya fazlaca girmeme gerek yok. yer ekibinin yaptığı bir plan sayesinde işler yolunda gitti. odyssey pasifik okyanusu'na inmeyi (ya da düşmeyi diyelim) başardı. böylece filmlerdekilere benzeyen kabus gibi birkaç gün sona ermiş ve astronotlar bu görevden canlarını sağ salim kurtarmayı başarmıştı.
ay'a kadar gidip yüzeye epeyce yaklaşıp onu yakından görmek ama üzerine inemeden gerisin geri dönmek oldukça moral bozucu olmalı. ancak hayatınızın devamı ile görev aşkını kıyaslayınca, bunu sineye çekmek belki biraz daha kolay oluyordur, kim bilir.
kumanda modülü:

(görsel, space. com'dan alıntıdır.)
ay örümceği:

(görsel, wikimedia. org'dan alıntıdır.)
devamını gör...
yalnızlık bunalımı
okuduğum kitaptan bir alıntı paylaşmak istiyorum:
kendine değer veren insana, değer verilir. demeyin bu cümlenin yalnızlık bunalımıyla ne alakası var. alakası şudur; istediğin an istediğin girdaba istediğin bunalıma kolaylıkla girersin. kendi değerini, benliğini kolayca unutmak kişinin kendi ayağına sıkması gibidir. hikayeler hep değişsede çağlar boyunca verilen tepkiler, hisler ortaktır. düşünsene şu an yalnız olan dünya üzerinde ne kadar insan var. onlarla aynı duyguyu paylaşmak birazcıkta olsa umut bırakmaz mı eline. biriyle görüşüyor, konuşuyor iken bile kendi kendine hiç vakit ayırmayacak mısın? denemek istemeyip, kendini kapatanların bunalıma daha yatkın olduğu söyleniliyor. her işte olduğu gibi bu da sabır işi. işin ucunda karamsarlık varsa her şey'in tadı kaçıyor yediğiniz yemeyin bile. tadını çıkarın yalnızlığın bile. elbet bir gün...
kendine değer veren insana, değer verilir. demeyin bu cümlenin yalnızlık bunalımıyla ne alakası var. alakası şudur; istediğin an istediğin girdaba istediğin bunalıma kolaylıkla girersin. kendi değerini, benliğini kolayca unutmak kişinin kendi ayağına sıkması gibidir. hikayeler hep değişsede çağlar boyunca verilen tepkiler, hisler ortaktır. düşünsene şu an yalnız olan dünya üzerinde ne kadar insan var. onlarla aynı duyguyu paylaşmak birazcıkta olsa umut bırakmaz mı eline. biriyle görüşüyor, konuşuyor iken bile kendi kendine hiç vakit ayırmayacak mısın? denemek istemeyip, kendini kapatanların bunalıma daha yatkın olduğu söyleniliyor. her işte olduğu gibi bu da sabır işi. işin ucunda karamsarlık varsa her şey'in tadı kaçıyor yediğiniz yemeyin bile. tadını çıkarın yalnızlığın bile. elbet bir gün...
devamını gör...
lahmacunun keko yiyeceği olması
duymamış olayım. daha neler ya en sevdiğim yiyeceklerden birisi olması yetmezmiş gibi laf ettiğiniz şey lahmacun yani kendinize gelin lütfen*.
lahmacunu ne kadar sevdiğimi daha önceden de biliyorduk sanırım *.
lahmacunu ne kadar sevdiğimi daha önceden de biliyorduk sanırım *.
devamını gör...
göz açıp kapayıncaya kadar bir kahve belgeseli
çok hoş replikler barındıran belgesel ve reklam filmi. bir gece, 1 saat 14 dakikamı ayırıp uykusuz kalmıştım; pişman değilim.
"geldiğimiz yere gitmiyor muyuz zaten?"
"şu anda düşünürken herkese haksızlık yapabilirim çünkü düşünüyorum."
"konuşmak çok fena, susmak en iyisi."
"keşke seçebilsek içinde sıkışıp kalacağımız bir zamanı, ânı... cennetimiz bu olsa... aynı ânı yaşayıp durmak sonsuza dek ama pek parlak, pek abartılı bir ânı aramak niye? belki de elimizde bir kahve fincanı, durup bakmak, bakmak... her şeyin yolunda olduğunu, mutlu olduğunu bilmeden mutlu olmak, göz açıp kapayıncaya kadar..."
"geldiğimiz yere gitmiyor muyuz zaten?"
"şu anda düşünürken herkese haksızlık yapabilirim çünkü düşünüyorum."
"konuşmak çok fena, susmak en iyisi."
"keşke seçebilsek içinde sıkışıp kalacağımız bir zamanı, ânı... cennetimiz bu olsa... aynı ânı yaşayıp durmak sonsuza dek ama pek parlak, pek abartılı bir ânı aramak niye? belki de elimizde bir kahve fincanı, durup bakmak, bakmak... her şeyin yolunda olduğunu, mutlu olduğunu bilmeden mutlu olmak, göz açıp kapayıncaya kadar..."
devamını gör...
ilişkilerden edinilen tecrübe
beklentiler yorar.
devamını gör...
tuhaf takıntılar
yapılması yanlış olduğu bilinen fakat kafamızdan atamadığımız, mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler, tavırlar, hareketler bütünüdür.
önümde yürüyen insanları geçme çabam var. sürekli tempolu yürüyorum bu yüzden. dilim dışarıda soluk soluğa nefes almaya kadar gidiyor bu iş bazen. (burası şaka tabi.) yanlarından geçerken de dönüp yüzlerine bakıyorum. manyakça bir haz bu. yürüyüşe çıktığım zamanlar hızımı alamayıp şunu da geçeyim bunu da geçeyim derken hiç gitmediğim yerlere kadar gidiyorum bazen. (özellikle bu durum kafam bozuk, canım sıkkınken çok oluyor.) altın da bir travma mevcut büyük ihtimalle. bu ara travmalarım üzerine yoğunlaşmaya çalışıyorum ama henüz buna sıra gelemedi. durumun vahametini siz düşünün artık.
önümde yürüyen insanları geçme çabam var. sürekli tempolu yürüyorum bu yüzden. dilim dışarıda soluk soluğa nefes almaya kadar gidiyor bu iş bazen. (burası şaka tabi.) yanlarından geçerken de dönüp yüzlerine bakıyorum. manyakça bir haz bu. yürüyüşe çıktığım zamanlar hızımı alamayıp şunu da geçeyim bunu da geçeyim derken hiç gitmediğim yerlere kadar gidiyorum bazen. (özellikle bu durum kafam bozuk, canım sıkkınken çok oluyor.) altın da bir travma mevcut büyük ihtimalle. bu ara travmalarım üzerine yoğunlaşmaya çalışıyorum ama henüz buna sıra gelemedi. durumun vahametini siz düşünün artık.
devamını gör...
0 tanım 0 takipçi 800 artı oy basmış ve hesabını dondurmuş yazar kadrosu
anlam veremediğim yazar kadrosu. sözlüğe gelip birilerine 800 artı oy dağıtıp gidiyorlar.
ki onlar 4. günün şafağında portakallarını soyup gidenler ,
mandalinayı işaret parmağına yüzük gibi geçiren onlardır.
ki onlar 4. günün şafağında portakallarını soyup gidenler ,
mandalinayı işaret parmağına yüzük gibi geçiren onlardır.
devamını gör...
türkiye'de tam kapanma olması için gerekenler
ekonomi yani para.
devamını gör...
vavien
bir taylan biraderler filmidir.
filmin senaryosunu başrolleri binnur kaya ile paylaşan ve çok yetenekli olmasına rağmen bu yeteneğini cıvık dizilerde vıcık vıcık rollerle heba ettiğini düşündüğüm engin günaydın yazmıştır.

dedemin iki katlı evinde geçirdiğim yazlarda en sevdiğim şeylerden biri üst kata çıkan ahşap merdivendi. bu merdiveni gümbürdeyerek çıkıp yukarıdan ışığı kapatır sonra aynı gümbürtü ile aşağı iner ve tekrar ışığı yakardım. bunun vavien olduğunu bilmezdim. bu filmi izlemesem vavien’in ne olduğunu da asla öğrenemeyecektim.
vavien’in ne olduğunu öğrendikten sonra film benim için daha anlamlı bir hale geldi aslında. filmdeki kusurlu cinayet planı ise kusursuz bir zihnin ürünü gibiydi. bütün karakterlerin tam anlamıyla gerçekçi olması ve engin günaydının canlandırdığı karakterin ivana fukalot sevdası filmin inandırıcılığını katladı.
darbeye alkış tutulan sahnede ergenlerin dünyasına devrimci bir bakış niteliğinde idi. film engin günaydın’ın deyimliyle komik bir film değildi ama beni çok güldürdü.
şimdi bu tanımı bir kenara bırakalım, ben üst kattan ışığı açıyorum siz de tanımı okuduktan sonra alt kattan kapatın ışığı. bu karanlık böyle güzel.
filmin senaryosunu başrolleri binnur kaya ile paylaşan ve çok yetenekli olmasına rağmen bu yeteneğini cıvık dizilerde vıcık vıcık rollerle heba ettiğini düşündüğüm engin günaydın yazmıştır.

dedemin iki katlı evinde geçirdiğim yazlarda en sevdiğim şeylerden biri üst kata çıkan ahşap merdivendi. bu merdiveni gümbürdeyerek çıkıp yukarıdan ışığı kapatır sonra aynı gümbürtü ile aşağı iner ve tekrar ışığı yakardım. bunun vavien olduğunu bilmezdim. bu filmi izlemesem vavien’in ne olduğunu da asla öğrenemeyecektim.
vavien’in ne olduğunu öğrendikten sonra film benim için daha anlamlı bir hale geldi aslında. filmdeki kusurlu cinayet planı ise kusursuz bir zihnin ürünü gibiydi. bütün karakterlerin tam anlamıyla gerçekçi olması ve engin günaydının canlandırdığı karakterin ivana fukalot sevdası filmin inandırıcılığını katladı.
darbeye alkış tutulan sahnede ergenlerin dünyasına devrimci bir bakış niteliğinde idi. film engin günaydın’ın deyimliyle komik bir film değildi ama beni çok güldürdü.
şimdi bu tanımı bir kenara bırakalım, ben üst kattan ışığı açıyorum siz de tanımı okuduktan sonra alt kattan kapatın ışığı. bu karanlık böyle güzel.
devamını gör...
tam kapanma günlükleri
"benim izin kağıdım var en imzalısından.. hehehe" dediğim, ama bunu kullanmayıp evde çoluk çocuğumla vakit geçirmek istediğim günlerdir. mesela bugün depişmece ve yıvrılmaca oynayacağız oğluşla.
devamını gör...
aziz pavlus
bugün bildiğimiz hristiyanlığın gerçek kurucusudur. isa’nın yalnızca adı var hristiyanlıkta. kendisi yahudi olmasına rağmen roma vatandaşıdır, bu o dönemde çok önemli hakların kapısını aralıyordu. havari petrus‘un hristiyanlığı yalnızca bir yahudi mezhebi olarak görmesine karşı çıkmıştır, roma vatandaşı olmasının verdiği rahatlıkla hristiyanlığı anadolu üzerinden tüm batıya yaymıştır. hz. isa’yı hayatı boyunca rüyası hariç hiç görmemiştir.
devamını gör...
normal sözlük’te tanımlarını sevdiğiniz yazarlar
kolayına kaçıyorum ve diyorum ki "beni sevmeyeni ben de sevmiyorum."
gideyim 1-2 yapay zekâ başlığı daha gireyim "sıkıcı" olmak pahasına*.
gideyim 1-2 yapay zekâ başlığı daha gireyim "sıkıcı" olmak pahasına*.
devamını gör...
muse
t: iki kez en iyi rock albümü grammy'si ve bunların dışında birçok ödül almış ingiliz grup. şahsım devletinin en sevdiği gruptur.
ilk olarak fifa 2007'deki supermassive black hole parçalarıyla tanımıştım. kendileri showbiz albümlerini pek beğenmeseler de, benim en sevdiğim albümleri odur, yeri ayrıdır. albüm adını taşıyan parça dinlediğim en muazzam şarkılardan biridir. kusursuz bir rock grubu örneğidir. hiç yaşlanmayıp sürekli üretseler keşke* ayrıca, "popüler olan kötüdür" önyargısını yıkan gruplardandır.
ilk olarak fifa 2007'deki supermassive black hole parçalarıyla tanımıştım. kendileri showbiz albümlerini pek beğenmeseler de, benim en sevdiğim albümleri odur, yeri ayrıdır. albüm adını taşıyan parça dinlediğim en muazzam şarkılardan biridir. kusursuz bir rock grubu örneğidir. hiç yaşlanmayıp sürekli üretseler keşke* ayrıca, "popüler olan kötüdür" önyargısını yıkan gruplardandır.
devamını gör...
humana
emziren anneler için süt arttırıcı çay. envai çeşit bitki ve meyvelerden oluşuyor.
devamını gör...
gelmiş geçmiş en büyük devrimci
hz. hüseyin(as) dir.
herkesin; zalimin, zulmüne sessiz kaldığı, ölüm korkusuyla zulme rıza gösterdiği, birkaç yıl rahat hayat sürebilmek için gerçeklerden yüz çevirdiği, dünya malına tamah ettiği, doğru ile yanlışın birbirine dolandığı bir zamanda, ailesi ile beraber, çocukları ile beraber şehid edileceğini bile bile; heyhat minnez zilleh* demiştir.
herkesin; zalimin, zulmüne sessiz kaldığı, ölüm korkusuyla zulme rıza gösterdiği, birkaç yıl rahat hayat sürebilmek için gerçeklerden yüz çevirdiği, dünya malına tamah ettiği, doğru ile yanlışın birbirine dolandığı bir zamanda, ailesi ile beraber, çocukları ile beraber şehid edileceğini bile bile; heyhat minnez zilleh* demiştir.
devamını gör...
