dünya küçüldü türkiye büyüdü
dünya beşten büyük idi.
şu an küçüldüğü iddia ediliyorsa dünya kaçtır?
beşten büyük, en küçük ihtimal 6 idi, şimdi 6’dan 5’i çıkarınca, türkiye’nin büyüme oranını elde edeceğiz.
6(-)5=1 eder, milliyetçi hareket partisinin 40. yılı kutlu olsun.
şu an küçüldüğü iddia ediliyorsa dünya kaçtır?
beşten büyük, en küçük ihtimal 6 idi, şimdi 6’dan 5’i çıkarınca, türkiye’nin büyüme oranını elde edeceğiz.
6(-)5=1 eder, milliyetçi hareket partisinin 40. yılı kutlu olsun.
devamını gör...
nasılsın sorusu
nasıl mıyım? bahtsız bedeviden hallice işte buyrunnn;
mesaim olmadığı için sabaha karşı 5 gibi uyudum.
saat 9 da çok yoğun gel diye hastaneden aradılar.
kalktım gittim. ama hastane nasıl kalabalık, nasıl ana baba günü anlatamam. oturmadım desem yeridir. 5 - 10 dk ya oturuyorum, ya oturamıyorum.
saat 4 oldu mesaim bitti tam çıkmaya yeltendim, sistemsel bir sorunla karşılaştık ve onu o an halletmem lazım. yarım saat onun koşturmacasıyla uğraştım.
hastaneden çıktım, markete uğradım söylemesi ayıp tavuk aldım. sonra eve geldim. evde tavuğa bi baktım ana son tüketim tarihi bugün ve biz bugün tüketmeyeceğiz bunu.
atladım motora tekrar markete geldim. motoru park ettim tam bir adım attım baktım motor devriliyor. bir refleksle yakaladım . bi baktım motorun ayaklığı kırılmış * , neyse onu park ettim düzgünce, içeri girdim iade işlemleriyle uğraştım (markette nasıl kalabalık) 10 dk sıranın bana gelmesini bekledim).
çıktım marketten doğru motorcuya. abi dedim buna böyle bişi oldu adam da şaşırdı tabi allah allah bu nasıl olmuş yaawww falan diyor. dedim abi ne zamana olur sen bana onu söyle. 1 saate olur dedi. tamam dedim çıktım.
evle motorcu arası biraz uzak dedim ki git gel yapmayayım , yakınlarda bi tanıdığın evi var bi uğrayayım. kapıyı çalıyorum çalıyorum açan yok haydaaa. yine evi yakın sayılacak bir ablamı arıyorum , evdeyse ona gideceğim. telefonu açan yok. bu arada şarjım %1-2 falan ha bitti ha bitecek. neyse ablanın kardeşini aradım allaha şükür o açabildi, dedim evde misiniz ben geliyorum. gel gel evdeyiz dedi pıtı pıtı onlara gittim. 1 saat oturdum falan neyse geri motorcuya döndüm. bi baktım anca uğraşıyolar motorla , dediler 10-15 dk bekleticez seni. iyi dedim. yaktım bi sigara. ama nasıl yorgunum, nasıl bitmişim. en sonunda yapıldı motor, geri eve döndüm.
yani bir insan bir günde bu kadar şey yaşamamalı arkadaşlar.
nasıl mıyım?
yorgunluktan ölüyorum
mesaim olmadığı için sabaha karşı 5 gibi uyudum.
saat 9 da çok yoğun gel diye hastaneden aradılar.
kalktım gittim. ama hastane nasıl kalabalık, nasıl ana baba günü anlatamam. oturmadım desem yeridir. 5 - 10 dk ya oturuyorum, ya oturamıyorum.
saat 4 oldu mesaim bitti tam çıkmaya yeltendim, sistemsel bir sorunla karşılaştık ve onu o an halletmem lazım. yarım saat onun koşturmacasıyla uğraştım.
hastaneden çıktım, markete uğradım söylemesi ayıp tavuk aldım. sonra eve geldim. evde tavuğa bi baktım ana son tüketim tarihi bugün ve biz bugün tüketmeyeceğiz bunu.
atladım motora tekrar markete geldim. motoru park ettim tam bir adım attım baktım motor devriliyor. bir refleksle yakaladım . bi baktım motorun ayaklığı kırılmış * , neyse onu park ettim düzgünce, içeri girdim iade işlemleriyle uğraştım (markette nasıl kalabalık) 10 dk sıranın bana gelmesini bekledim).
çıktım marketten doğru motorcuya. abi dedim buna böyle bişi oldu adam da şaşırdı tabi allah allah bu nasıl olmuş yaawww falan diyor. dedim abi ne zamana olur sen bana onu söyle. 1 saate olur dedi. tamam dedim çıktım.
evle motorcu arası biraz uzak dedim ki git gel yapmayayım , yakınlarda bi tanıdığın evi var bi uğrayayım. kapıyı çalıyorum çalıyorum açan yok haydaaa. yine evi yakın sayılacak bir ablamı arıyorum , evdeyse ona gideceğim. telefonu açan yok. bu arada şarjım %1-2 falan ha bitti ha bitecek. neyse ablanın kardeşini aradım allaha şükür o açabildi, dedim evde misiniz ben geliyorum. gel gel evdeyiz dedi pıtı pıtı onlara gittim. 1 saat oturdum falan neyse geri motorcuya döndüm. bi baktım anca uğraşıyolar motorla , dediler 10-15 dk bekleticez seni. iyi dedim. yaktım bi sigara. ama nasıl yorgunum, nasıl bitmişim. en sonunda yapıldı motor, geri eve döndüm.
yani bir insan bir günde bu kadar şey yaşamamalı arkadaşlar.
nasıl mıyım?
yorgunluktan ölüyorum
devamını gör...
begonvil
halikarnas balıkçısı'nın şu renge sahip olanları hakkında "tanrının en güzel hatalarından biri" dediği rivayet olunan bitki.
https://i.ibb.co/c59zps7/ımg-20171018-143443.jpg
urla / meydana az kala / ta anasının dini tarih
https://i.ibb.co/c59zps7/ımg-20171018-143443.jpg
urla / meydana az kala / ta anasının dini tarih
devamını gör...
mastürbasyon
(bkz: özkıyım)
devamını gör...
bilmediğini bilmemek
bir de bir şey anlatırken "biliyorsun ki" diyenler var, bilmiyorum yahu bilmiyorum bu yüzden sen anlatıyosun ben de dinliyorum. bilmiyorum çünkü.
devamını gör...
sebk-i hindi akımı
sebk-i hindî; iran, hindistan, afganistan, türkiye, azerbaycan ve tacikistan gibi ülkelerin edebiyatlarında birkaç asır etkisini göstermiş bir edebî üsluptur.
sebk-i hindî, daha önceki dönemlerin üsluplarında (klasik, mahalli üslup) kullanılan çoğu unsuru da içerdiği için onlardan kesin çizgilerle ayrılamamıştır. bu sebeple de ne zaman başladığı ve ilk temsilcilerinin kimler olduğu konusunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır.
sebk-i hindî’nin ortaya çıkışı ve gelişimiyle ilgili pek çok sosyal, siyasi ve edebî etkenden söz edilir. iran ve hindistan arasındaki tarihsel ilişkiler, safeviler dönemindeki şiilik anlayışının dışlayıcı tutumu, hindistan’daki hint ve türk yöneticilerin başta şiir olmak üzere güzel sanatlara yaklaşımı sebk-i hindî’nin gelişimini etkileyen sebepler arasında sıralanır.
sebk-i hindî’nin oluşmasına sebep olan etkenlerin en önemlisi, safeviler döneminde yöneticilerin, şiiliğin aşırı yorumunu benimseyerek diğer mezheplere mensup şairlere ilgi göstermemeleridir. bu da şairlerin kendileriyle daha fazla ilgilenen hindistan’daki türk hükümdarlarının muhitlerine göç etmeleri sonucunu doğurmuştur.
sebk-i hindî tek koldan değil üç koldan gelişmiştir. bu kollar; iran kolu, ısfahan kolu ve ifrati kol olarak isimlendirilmiştir.
sebk-i hindî, türk şairleri arasında büyük bir rağbet gör mesine rağmen iran şairleri tarafından zamanla terk edilmiş, hindistan’dan gelen yabancı bir tarz olarak değerlendirilmiştir. bu üslubun temsilcilerinden saib ve şevket, bilmece söyledikleri gerekçesiyle eleştirilmişlerdir.
iran’da doğup hindistan’da gelişen ve afganistan’da da kabul gören sebk-i hindî, xvıı. yüzyıldan iti baren anadolu’da gelişen türk edebiyatını da etkilemiştir ve pek çok şair bu üslupla şiirler yazmıştır.
türk şairle rini en çok etkileyen ve örnek alınan şairler saib-i tebrizî, şevket-i buharî, urfî-yi şirazî, talib-i amulî ve kelîm-i kâşanî’dir. hatta şevket-i buharî, iran ve hindistan’dan çok, osmanlı toprakların da tanınmıştır.
bu üslubun divan şiirindeki en önemli temsilcileri olarak da xvıı. yüzyılda nailî, neşatî ve fehim-i kadîm; xvııı. yüzyılda ise şeyh galip sayılabilir.
ancak, şiirinde hint üslubunun birkaç özelliğini toplayan her şairi sebk-i hindî’nin temsilcisi saymak yanlış olur. zira zarif, nazik, ince bir dil; anlamda derinlik, hayallerde incelik devrin genel özelliğidir. tasavvuf ve ıstırap da pek çok şairde vardır. mesela; nef’î’nin şiirlerinde bu özelliklerin çoğu vardır.
sebk-i hindî’de diğer üsluplara göre daha girift bir anlam söz konusudur. bu giriftlik ise anlamdaki derinlik ve genişlikten kaynaklanmaktadır.
ol âşık-ı pâkiz ki serâ-perde-i ismet
âlûde-i hûn-ı dil olan dâmenimüzdür
(biz, o temiz âşığız ki, günahsızlık perdesi bizim gönül kanına bulaşmış olan eteğimizdir.)
sebk-i hindî şiirinde anlam bu derece genişleyip derinleştikçe hayal unsurları önem kazanmıştır. zira anlam derine indikçe gerçeğin anlatılması sınırlı kalmış ve yeterli olmamaya başlamıştır. işte bu noktadan sonra hayal unsurları devreye girmiş ve böylece de şiirde muhayyile kuvvet kazanmıştır. soyut kavramların somut kavramlarla birleştirilmesi söz konusu olmuştur. bu da insan mantığını zorlamış ve bu şekilde kurulan hayallerin insan zihninde canlandırılması da zorlaşmıştır.
bu üslupta, yaşanılan çevreden ve günlük hayattan uzaklaşılmış; insanın dış dünyasından çok, iç dünyasına yönelinmiştir. şiirde derinleşen, genişleyen ve giriftleşen mananın altında insan ruhunun ıstırabı ortaya çıkmaktadır.
sebk-i hindî şiirinin konusu ıstıraptır. ıstırabın verdiği acı ve üzüntüler, bu üzüntülerden dolayı insan ruhunun çırpınışları ve çalkantıları hemen hemen bütün sebk-i hindî şairlerinin rağbet ettikleri ve şiirlerinde inceden inceye işledikleri konulardır. şiirde yoğun bir şekilde karamsarlık havası hissedilmektedir.
hint üslubundaki anlam derinliği ve hayal enginliği eskiden beri kullanılagelen mazmunları yetersiz kılmıştır. şiirin konusu değişip insan ruhunun derinliklerine inildikçe, muhayyile genişledikçe yeni mazmunlara ihtiyaç duyulmuştur. böylece şairler ya eskiden kullanılmış olan mazmunları biraz daha geliştirerek farklı boyutlara taşımışlar ya da yeni mazmunlar arayıp bulmuşlardır.
aşağıdaki beyitte ifade edildiği tarzda kirpiklerin saz çalıp yan bakışın şarkı söylemesi nailî’ye kadar hiçbir şairde rastlanmamış bir mazmundur:
leb-i şûh-ı nigâh-ı çeşmün oldukça terennüm-sâz
eder her cünbiş-i müjgânı bir nakş-ı füsûn peydâ
(gözünün yan bakışının şuh dudağı şarkı söyleme ye başladıkça, kirpiklerinin her kıpırdanışı sihirli bir beste ortaya çıkarır.)
hint üslubunun en önemli özelliklerinden biri de şiirde tasavvufun çok geniş bir şekilde yer almasıdır. şairler, ruhlarındaki ıstırap, acı ve çalkantıları dindirmek için çareyi tasavvufa sığınmakta bulmuşlar ve bu sebeple de şiirlerinde tasavvuf sembolizmini kullanmışlardır.
ancak, tasavvufu amaç olarak görmemişler, sadece söylemek istediklerini daha rahat ifade edebilmek için bir araç olarak kullanmışlardır. mısralar arasındaki tasavvufi örüntüyü çözmek bazen mümkün olduğu hâlde çoğu zaman oldukça zordur.
türk edebiyatında sebk-i hindî’yi şiirlerinde ustaca işleyen fehim-i kadîm’in aşağıdaki beytinde de bulunan tasavvufi özellikleri anlayabilmek ve açıklayabilmek için, tasavvuf terimlerinden biri olan “hayret” kelimesinin “şaşkınlık, müridin, sâlikin zuhur eden tecelliler karşısında düşmüş olduğu ruhi durum ve tasavvufta bir merhale” manasına geldiğini bilmek gerekir:
figân kim câme-i ömrüm kabâ-yı hayret olmışdur
girîbân-ı hayâtum çâk-i dest-i firkat olmışdur
(ömrümün elbisesi, hayret cübbesi hâline geldiği ve hayatımın yakası ayrılık eliyle yırtıldığından dolayı feryât!)
bu beyitte geçen “câme-i ömrüm, kabâ-yı hayret, girîbân-ı hayat, çâk-i dest-i firkat” tamlamalarında hint üslubunun bir başka özelliği görülür. soyut kavramlar ile somut nesneler ve varlıklar arasında ilişki kurarak imgeler oluşturmak, hint üslubunun önemli özelliklerindendir.
hint tarzında mübalağa sanatı da önemli bir yer tutar. aslında mübalağa, edebiyatta eskiden beri kullanılan bir edebî sanattır. ancak sebk-i hindî’de bunun daha fazla önem kazanması, mübalağanın hem derecesinin artmasından hem de çok fazla kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
insan mantığını zorlayan hayal genişliği ve sınırsızlığı, şairlerin mübalağa sanatını çok kullanmalarına sebep olmuştur. hayalî unsurların mübalağalı bir şekilde anlatılması, insan zihnindeki müphemliği daha da fazlalaştırmış, sebk-i hindî şiirini büsbütün anlaşılmaz hâle getirmiştir.
etdik o kadar ref’-i ta’ayyün ki neşâtî
âyîne-i pür-tâb-ı mücellâda nihânuz
(ey neşatî, biz görünmeyi, yani varlığı öylesine ortadan kaldırdık ki cilalı parlak aynada bile görünmez hâle geldik.)
sebk-i hindî şairlerinin, mübalağa sanatının yanı sıra en çok kullandıkları sanatlardan biri de tezattır. özellikle manevi tezat söz konusudur.
aşağıdaki beyitte saç, hem ayaklar altında çiğnenip yerlerde sürünmekte hem de güneş topunu yakalamaktadır. yani en alçak seviyede iken en yüksek mertebeye ulaşmaktadır.
ey nailî o turra ki çevgân-ı fitnedir
pâmâl iken rubûdesidir gûy-ı âfitâb
(ey nailî! o kıvrım kıvrım olan saç bir fitne çevgânıdır. ayaklar altında sürünürken bile güneş topunu yakalar.)
mananın çok büyük önem kazandığı sebk-i hindî şiirinde söz ikinci planda kalmıştır. şairler söz güzelliği için anlamdan feragat etmemişler; bunun aksine anlamı derinleştirmek için zaman zaman sözden feragat etmişlerdir.
hint tarzı şiirlerde dil; ince, nazik ve süslüdür. bu tarzda kelimeler özenle seçilmiş, aynı anlamı veren kelimelerin en ince ve zarif olanı tercih edilmiştir. nailî, şu beytinde ince ve süslü anlatımının güzel örneklerinden birini vermiştir:
tâ cilve-geh-i berk-ı belâ hırmenimüzdür
hâkister-i dûzah çemen-i gülşenimüzdür
(harman, bela şimşeğinin cilve ettiği yer olunca, cehennem külü bizim gül bahçemizin çimenliğidir.)
berk (şimşek), duzah (cehennem), gülşen (gül bahçesi) gibi kırmızı rengi hatırlatan kelimelerin bir arada kullanıldığı beyitte şair, çok büyük belalarla, sıkıntılarla, zorluklarla karşılaştığını, bunların yanında cehennemde karşılaşılacak azabın küçük ve ehemmiyetsiz olacağını anlatmak istemiş ve bunu da ince, zarif ve süslü bir dille ifade etmiştir.
hint üslubunda, nasıl ki hayaller genişleyip anlamlar derinleştikçe mevcut mazmunlar yetersiz kalmış ve yerine yeni mazmunlar bulmak gerekmişse, dilde de kelimelerde bir kifayetsizlik ortaya çıkmış ve yeni kelimeler arayıp bulmak lüzumu hasıl olmuştur.
bunun için de şairler ya o zamana kadar hiç kullanılmamış yeni kelimeler bulmuşlar ya da halkın günlük konuşmasında yer alıp şiirde kullanılmayan kelime ve deyimleri şiire sokmuşlardır.
yeni hayalleri dillendirmek için şairler zincirleme tamlamalar kullanmayı tercih etmişlerdir. özellikle farsça kelimelerle yapılan zincirleme tamlamalar çok kullanılmıştır.
sebk-i hindî, daha önceki dönemlerin üsluplarında (klasik, mahalli üslup) kullanılan çoğu unsuru da içerdiği için onlardan kesin çizgilerle ayrılamamıştır. bu sebeple de ne zaman başladığı ve ilk temsilcilerinin kimler olduğu konusunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır.
sebk-i hindî’nin ortaya çıkışı ve gelişimiyle ilgili pek çok sosyal, siyasi ve edebî etkenden söz edilir. iran ve hindistan arasındaki tarihsel ilişkiler, safeviler dönemindeki şiilik anlayışının dışlayıcı tutumu, hindistan’daki hint ve türk yöneticilerin başta şiir olmak üzere güzel sanatlara yaklaşımı sebk-i hindî’nin gelişimini etkileyen sebepler arasında sıralanır.
sebk-i hindî’nin oluşmasına sebep olan etkenlerin en önemlisi, safeviler döneminde yöneticilerin, şiiliğin aşırı yorumunu benimseyerek diğer mezheplere mensup şairlere ilgi göstermemeleridir. bu da şairlerin kendileriyle daha fazla ilgilenen hindistan’daki türk hükümdarlarının muhitlerine göç etmeleri sonucunu doğurmuştur.
sebk-i hindî tek koldan değil üç koldan gelişmiştir. bu kollar; iran kolu, ısfahan kolu ve ifrati kol olarak isimlendirilmiştir.
sebk-i hindî, türk şairleri arasında büyük bir rağbet gör mesine rağmen iran şairleri tarafından zamanla terk edilmiş, hindistan’dan gelen yabancı bir tarz olarak değerlendirilmiştir. bu üslubun temsilcilerinden saib ve şevket, bilmece söyledikleri gerekçesiyle eleştirilmişlerdir.
iran’da doğup hindistan’da gelişen ve afganistan’da da kabul gören sebk-i hindî, xvıı. yüzyıldan iti baren anadolu’da gelişen türk edebiyatını da etkilemiştir ve pek çok şair bu üslupla şiirler yazmıştır.
türk şairle rini en çok etkileyen ve örnek alınan şairler saib-i tebrizî, şevket-i buharî, urfî-yi şirazî, talib-i amulî ve kelîm-i kâşanî’dir. hatta şevket-i buharî, iran ve hindistan’dan çok, osmanlı toprakların da tanınmıştır.
bu üslubun divan şiirindeki en önemli temsilcileri olarak da xvıı. yüzyılda nailî, neşatî ve fehim-i kadîm; xvııı. yüzyılda ise şeyh galip sayılabilir.
ancak, şiirinde hint üslubunun birkaç özelliğini toplayan her şairi sebk-i hindî’nin temsilcisi saymak yanlış olur. zira zarif, nazik, ince bir dil; anlamda derinlik, hayallerde incelik devrin genel özelliğidir. tasavvuf ve ıstırap da pek çok şairde vardır. mesela; nef’î’nin şiirlerinde bu özelliklerin çoğu vardır.
sebk-i hindî’de diğer üsluplara göre daha girift bir anlam söz konusudur. bu giriftlik ise anlamdaki derinlik ve genişlikten kaynaklanmaktadır.
ol âşık-ı pâkiz ki serâ-perde-i ismet
âlûde-i hûn-ı dil olan dâmenimüzdür
(biz, o temiz âşığız ki, günahsızlık perdesi bizim gönül kanına bulaşmış olan eteğimizdir.)
sebk-i hindî şiirinde anlam bu derece genişleyip derinleştikçe hayal unsurları önem kazanmıştır. zira anlam derine indikçe gerçeğin anlatılması sınırlı kalmış ve yeterli olmamaya başlamıştır. işte bu noktadan sonra hayal unsurları devreye girmiş ve böylece de şiirde muhayyile kuvvet kazanmıştır. soyut kavramların somut kavramlarla birleştirilmesi söz konusu olmuştur. bu da insan mantığını zorlamış ve bu şekilde kurulan hayallerin insan zihninde canlandırılması da zorlaşmıştır.
bu üslupta, yaşanılan çevreden ve günlük hayattan uzaklaşılmış; insanın dış dünyasından çok, iç dünyasına yönelinmiştir. şiirde derinleşen, genişleyen ve giriftleşen mananın altında insan ruhunun ıstırabı ortaya çıkmaktadır.
sebk-i hindî şiirinin konusu ıstıraptır. ıstırabın verdiği acı ve üzüntüler, bu üzüntülerden dolayı insan ruhunun çırpınışları ve çalkantıları hemen hemen bütün sebk-i hindî şairlerinin rağbet ettikleri ve şiirlerinde inceden inceye işledikleri konulardır. şiirde yoğun bir şekilde karamsarlık havası hissedilmektedir.
hint üslubundaki anlam derinliği ve hayal enginliği eskiden beri kullanılagelen mazmunları yetersiz kılmıştır. şiirin konusu değişip insan ruhunun derinliklerine inildikçe, muhayyile genişledikçe yeni mazmunlara ihtiyaç duyulmuştur. böylece şairler ya eskiden kullanılmış olan mazmunları biraz daha geliştirerek farklı boyutlara taşımışlar ya da yeni mazmunlar arayıp bulmuşlardır.
aşağıdaki beyitte ifade edildiği tarzda kirpiklerin saz çalıp yan bakışın şarkı söylemesi nailî’ye kadar hiçbir şairde rastlanmamış bir mazmundur:
leb-i şûh-ı nigâh-ı çeşmün oldukça terennüm-sâz
eder her cünbiş-i müjgânı bir nakş-ı füsûn peydâ
(gözünün yan bakışının şuh dudağı şarkı söyleme ye başladıkça, kirpiklerinin her kıpırdanışı sihirli bir beste ortaya çıkarır.)
hint üslubunun en önemli özelliklerinden biri de şiirde tasavvufun çok geniş bir şekilde yer almasıdır. şairler, ruhlarındaki ıstırap, acı ve çalkantıları dindirmek için çareyi tasavvufa sığınmakta bulmuşlar ve bu sebeple de şiirlerinde tasavvuf sembolizmini kullanmışlardır.
ancak, tasavvufu amaç olarak görmemişler, sadece söylemek istediklerini daha rahat ifade edebilmek için bir araç olarak kullanmışlardır. mısralar arasındaki tasavvufi örüntüyü çözmek bazen mümkün olduğu hâlde çoğu zaman oldukça zordur.
türk edebiyatında sebk-i hindî’yi şiirlerinde ustaca işleyen fehim-i kadîm’in aşağıdaki beytinde de bulunan tasavvufi özellikleri anlayabilmek ve açıklayabilmek için, tasavvuf terimlerinden biri olan “hayret” kelimesinin “şaşkınlık, müridin, sâlikin zuhur eden tecelliler karşısında düşmüş olduğu ruhi durum ve tasavvufta bir merhale” manasına geldiğini bilmek gerekir:
figân kim câme-i ömrüm kabâ-yı hayret olmışdur
girîbân-ı hayâtum çâk-i dest-i firkat olmışdur
(ömrümün elbisesi, hayret cübbesi hâline geldiği ve hayatımın yakası ayrılık eliyle yırtıldığından dolayı feryât!)
bu beyitte geçen “câme-i ömrüm, kabâ-yı hayret, girîbân-ı hayat, çâk-i dest-i firkat” tamlamalarında hint üslubunun bir başka özelliği görülür. soyut kavramlar ile somut nesneler ve varlıklar arasında ilişki kurarak imgeler oluşturmak, hint üslubunun önemli özelliklerindendir.
hint tarzında mübalağa sanatı da önemli bir yer tutar. aslında mübalağa, edebiyatta eskiden beri kullanılan bir edebî sanattır. ancak sebk-i hindî’de bunun daha fazla önem kazanması, mübalağanın hem derecesinin artmasından hem de çok fazla kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
insan mantığını zorlayan hayal genişliği ve sınırsızlığı, şairlerin mübalağa sanatını çok kullanmalarına sebep olmuştur. hayalî unsurların mübalağalı bir şekilde anlatılması, insan zihnindeki müphemliği daha da fazlalaştırmış, sebk-i hindî şiirini büsbütün anlaşılmaz hâle getirmiştir.
etdik o kadar ref’-i ta’ayyün ki neşâtî
âyîne-i pür-tâb-ı mücellâda nihânuz
(ey neşatî, biz görünmeyi, yani varlığı öylesine ortadan kaldırdık ki cilalı parlak aynada bile görünmez hâle geldik.)
sebk-i hindî şairlerinin, mübalağa sanatının yanı sıra en çok kullandıkları sanatlardan biri de tezattır. özellikle manevi tezat söz konusudur.
aşağıdaki beyitte saç, hem ayaklar altında çiğnenip yerlerde sürünmekte hem de güneş topunu yakalamaktadır. yani en alçak seviyede iken en yüksek mertebeye ulaşmaktadır.
ey nailî o turra ki çevgân-ı fitnedir
pâmâl iken rubûdesidir gûy-ı âfitâb
(ey nailî! o kıvrım kıvrım olan saç bir fitne çevgânıdır. ayaklar altında sürünürken bile güneş topunu yakalar.)
mananın çok büyük önem kazandığı sebk-i hindî şiirinde söz ikinci planda kalmıştır. şairler söz güzelliği için anlamdan feragat etmemişler; bunun aksine anlamı derinleştirmek için zaman zaman sözden feragat etmişlerdir.
hint tarzı şiirlerde dil; ince, nazik ve süslüdür. bu tarzda kelimeler özenle seçilmiş, aynı anlamı veren kelimelerin en ince ve zarif olanı tercih edilmiştir. nailî, şu beytinde ince ve süslü anlatımının güzel örneklerinden birini vermiştir:
tâ cilve-geh-i berk-ı belâ hırmenimüzdür
hâkister-i dûzah çemen-i gülşenimüzdür
(harman, bela şimşeğinin cilve ettiği yer olunca, cehennem külü bizim gül bahçemizin çimenliğidir.)
berk (şimşek), duzah (cehennem), gülşen (gül bahçesi) gibi kırmızı rengi hatırlatan kelimelerin bir arada kullanıldığı beyitte şair, çok büyük belalarla, sıkıntılarla, zorluklarla karşılaştığını, bunların yanında cehennemde karşılaşılacak azabın küçük ve ehemmiyetsiz olacağını anlatmak istemiş ve bunu da ince, zarif ve süslü bir dille ifade etmiştir.
hint üslubunda, nasıl ki hayaller genişleyip anlamlar derinleştikçe mevcut mazmunlar yetersiz kalmış ve yerine yeni mazmunlar bulmak gerekmişse, dilde de kelimelerde bir kifayetsizlik ortaya çıkmış ve yeni kelimeler arayıp bulmak lüzumu hasıl olmuştur.
bunun için de şairler ya o zamana kadar hiç kullanılmamış yeni kelimeler bulmuşlar ya da halkın günlük konuşmasında yer alıp şiirde kullanılmayan kelime ve deyimleri şiire sokmuşlardır.
yeni hayalleri dillendirmek için şairler zincirleme tamlamalar kullanmayı tercih etmişlerdir. özellikle farsça kelimelerle yapılan zincirleme tamlamalar çok kullanılmıştır.
devamını gör...
müslüman zengin olmalıdır
allaha inanmak için paraya gerek yok
allahın bize inanması için de bizim müslüman olmamıza gerek yok.
allahın bize inanması için de bizim müslüman olmamıza gerek yok.
devamını gör...
diplomanın işe yaradığı zamanlar
bu devirde çok nadir zamanlardır. klişedir ama "eskidendi o" dediğimiz zaman dilimi..
devamını gör...
kanserli karısını boğup intihar eden yaşlı asker
zor bir durumdur. '' ben olsam şöyle yaparım, yaptıkları kesinlikle doğru değil'' gibi cümleler kullanmak hiç uygun değildir. onların neler yaşadığını, ne acılar çektiğini bilemiyoruz. bize, allah kalanlara sabır versin; ayrıca ölenlere ise günahlarını affetsin demek düşer.
devamını gör...
kafamıza göre radyo yayını
dinlerken kendimi düğünde hissettiğim yayındır.
dışarıda geniş bir alandayım. hoparlörden şarkılar çalıyor. herkes plastik sandalyelere oturmuş. orta kısımda oynayanlar. ben kimseyi tanımıyorum ve bu sırada hafiften kız kesiyorum. insanlar birbirleriyle konuşuyorlar, gülüşmeler, kahkahalar, abartı makyajlar, taşlı elbiseler, takımlar, kunduralar, topuklu ayakkabılar, ortada koşuşturan çocuklar, arada sırada para saçmak için ortaya çıkan dayılar...
az önce plastik tabakta ikram geldi. yanında fanta var.
arka tarafta içiçi ekip oturuyor. anason kokusu geliyor.
en köşede ihtiyarlar heyeti oturmuşlar, birbirleriyle konuşup oynayanları izliyorlar. hafiften de ikramları tırtıklıyorlar.
bu kimin kızı, kimin oğlu...
sülalede kimsenin sevmediği p*ç akraba birilerini kolundan çekiştirerek ortaya götürüyor. oynatıyor.
ben sıkılmışım. ne zaman bitecek diye bekliyorum ama müzikler de güzel geliyor. ortamın atmosferi güzel.
üstümü başımı düzeltip kendimi tripten tribe sokup etrafı kesmeye devam ediyorum...
dışarıda geniş bir alandayım. hoparlörden şarkılar çalıyor. herkes plastik sandalyelere oturmuş. orta kısımda oynayanlar. ben kimseyi tanımıyorum ve bu sırada hafiften kız kesiyorum. insanlar birbirleriyle konuşuyorlar, gülüşmeler, kahkahalar, abartı makyajlar, taşlı elbiseler, takımlar, kunduralar, topuklu ayakkabılar, ortada koşuşturan çocuklar, arada sırada para saçmak için ortaya çıkan dayılar...
az önce plastik tabakta ikram geldi. yanında fanta var.
arka tarafta içiçi ekip oturuyor. anason kokusu geliyor.
en köşede ihtiyarlar heyeti oturmuşlar, birbirleriyle konuşup oynayanları izliyorlar. hafiften de ikramları tırtıklıyorlar.
bu kimin kızı, kimin oğlu...
sülalede kimsenin sevmediği p*ç akraba birilerini kolundan çekiştirerek ortaya götürüyor. oynatıyor.
ben sıkılmışım. ne zaman bitecek diye bekliyorum ama müzikler de güzel geliyor. ortamın atmosferi güzel.
üstümü başımı düzeltip kendimi tripten tribe sokup etrafı kesmeye devam ediyorum...
devamını gör...
fotoğrafa resim diyen insan
bu insan müziğe de şarkı diyordur kesin.
devamını gör...
eski türkçe kelimeler
tamu, cehennem.
od, ateş.
kelimelerin estetikliği değil bu kez.
sanırım bilinçaltım bir mesaj da veriyor. inkar tek başına bir çözüm değil. zamanın izi silinmiyor insanın korkularından.
od, ateş.
kelimelerin estetikliği değil bu kez.
sanırım bilinçaltım bir mesaj da veriyor. inkar tek başına bir çözüm değil. zamanın izi silinmiyor insanın korkularından.
devamını gör...
sıfır takipçisi olan bir yazarı ciddiye almak
herkes milka çikolatasını sever hatta kimileri hollanda menşeli, ve hatta kimileri holanda'da milka adın da mor ineklerin yaşadığı köy olduğunu düşünür!
ama o ağızda takla atarak eriyen muazzam lezzetli çikolatayı sevmeyen yok.
bir yazarın takipçisi olmaması, onu kötü şöhretli, tecrübesiz ve soyut bir kişiliği olduğu anlamına gelmez.
aramız da bazı yazar arkadaşlar var, nerde görsem dikkatle tanımlarını okurum. okurken feyz alırsın kafa açar bilgi sahibi yapar seni, takip etmiyorsam hatta bazen beğenmedende geçşim acizlikten değil, tamamen istem dışı.
kimi sadece paylaşmayı sever.
kimi geliştirmeyi sever.
kimi popüler olmayı sever...
unutulmuş tanım: milka” ismi, almanca “milch” (süt) ve “kakao” kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. milka diye bir köy yok mor inekler! hiç yok.
ama o ağızda takla atarak eriyen muazzam lezzetli çikolatayı sevmeyen yok.
bir yazarın takipçisi olmaması, onu kötü şöhretli, tecrübesiz ve soyut bir kişiliği olduğu anlamına gelmez.
aramız da bazı yazar arkadaşlar var, nerde görsem dikkatle tanımlarını okurum. okurken feyz alırsın kafa açar bilgi sahibi yapar seni, takip etmiyorsam hatta bazen beğenmedende geçşim acizlikten değil, tamamen istem dışı.
kimi sadece paylaşmayı sever.
kimi geliştirmeyi sever.
kimi popüler olmayı sever...
unutulmuş tanım: milka” ismi, almanca “milch” (süt) ve “kakao” kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. milka diye bir köy yok mor inekler! hiç yok.
devamını gör...
sözlük yazarlarının konuştuğu kişi sayısı
62 kişi puu ben günde 3 kelime konuşmayan insanım, ne konuşkan olmuşum.
devamını gör...
sırt kaşıma aleti
bir zamanlar sokaklarda "10 evlattan daha hayırlı" sloganıyla satışı yapılmış alet.
devamını gör...
eş cinsel olmadığımı ispat edeceğim diyen milletvekili
saçma. yüz kızartıcı bir suçla karşı karşıya kalırsın öyle olmadığını ispat etmek için çabalarsın ama eşcinsel olup olmaman halkı ilgilendiren bir konu değil.
devamını gör...
0rh(-) negatif trombosit aranıyor
en yakın zamanda bulunmasını diliyorum.
up.
up.
devamını gör...
inanmadığı dinin sabah akşam son ses müziğini dinlemek zorunda olmak
çan seslerini yasaklayıp, ezanı son ses halka dinletmek. ikisi de bu ülkenin insanının bir kültürü değildir. ülke anayasasında ülkenin dini yoktur. o zaman her iki tarafa da eşit derece de haklar verilmelidir. son ses ezan okunuyorsa, kilise de çanlar da çalmalıdır.
devamını gör...
kanser
kaynanamgil de içti iyileşti, eltimgile çok iyi geldi valla eskisinden de iyi şimdi diye sağdan soldan duyduğunuz her otun bitkinin içilmemesi, yani doktorunuza danışılmadan asla takviye gıda ya da alternetif tedavi yöntemlerine başvurulmaması gereken hastalıktır.
kanser, kontrolsüz bir biçimde çoğalmaya başlayan, tek amacı vücutta yıkım yapmak olan ve en önemlisi de bağışıklık sisteminden saklanmayı başarabilen kötü huylu hücreler topluluğudur. yani dışarıdan vücudunuza giren bir bakteri veya virüs değil bizzat kendi hücrenizdir. ve bu nedenle doktorunuzun uyguladığı tedavi ve tavsiye ettiği ilaçlar dışında, kanserle mücadele etmesi adına sağdan soldan duyduğunuz ve bağışıklık sisteminizi güçlendirmek için aldığınız her türlü yiyecek içecek kanser hücrelerinizi de güçlendirebilir.
kanser, kontrolsüz bir biçimde çoğalmaya başlayan, tek amacı vücutta yıkım yapmak olan ve en önemlisi de bağışıklık sisteminden saklanmayı başarabilen kötü huylu hücreler topluluğudur. yani dışarıdan vücudunuza giren bir bakteri veya virüs değil bizzat kendi hücrenizdir. ve bu nedenle doktorunuzun uyguladığı tedavi ve tavsiye ettiği ilaçlar dışında, kanserle mücadele etmesi adına sağdan soldan duyduğunuz ve bağışıklık sisteminizi güçlendirmek için aldığınız her türlü yiyecek içecek kanser hücrelerinizi de güçlendirebilir.
devamını gör...


