bağıra bağıra şarkı söylemek
bir gün hiç bilmediğim bir şehrin hiç bilmediğim sokaklarında dolanırken yapmayı istediğim eylem. daha önce sokakta hiç bağıra bağıra şarkı söylemedim, intikamımı böyle almak istiyorum. **
not: çevresine rahatsızlık veren ergenus kılıklı biri değilim. ancak bu çok zevkli görünen ve beni rahatlatacağına inandığım eylemi yapmak istiyorum.
not2: sesim kötü. sesime maruz kalacak olan kişilerden şimdiden özür diliyorum. *
not: çevresine rahatsızlık veren ergenus kılıklı biri değilim. ancak bu çok zevkli görünen ve beni rahatlatacağına inandığım eylemi yapmak istiyorum.
not2: sesim kötü. sesime maruz kalacak olan kişilerden şimdiden özür diliyorum. *
devamını gör...
özel teknesi olanların kapanmadan muaf olması
devamını gör...
şiir alıntıları
"tehlikeli sayılmam artık!
kalbimi, kalın bir kitabın arasında kuruttum..."
didem madak
kalbimi, kalın bir kitabın arasında kuruttum..."
didem madak
devamını gör...
kibar olayım derken keriz olan insan
benimdir. allah belamı versin.
devamını gör...
trençkot
1. dünya savaşı döneminde ingiliz askerlerin kalın ve rahatsız kabanlarla rahat edememesi sonucunda thomas burberry tarafından gabardin kumaştan oldukça kullanışlı, kabandan daha hafif trençkot üretildi. trençkotların birçok cebinin olması en önemli artısıydı. ayrıca sırt kısmındaki ekstra parça askerleri rüzgara karşı korumak için eklenmiş. rahatlığıyla ve kullanışlı olmasıyla askerler günlük hayatlarında da kullanmaya başlamış. daha sonraları sadece askerler değil kadın, erkek bütün insanlar için kullanışlı bir giysi oluvermiş. günümüzde hâlâ rahatlığıyla en çok tercih edilen modanın vazgeçilmez parçalarından birisidir.
devamını gör...
pardon
- kaç sigaramız kaldı ?
- sigaramız diye genel bir durum yok.
- sigaramız diye genel bir durum yok.
devamını gör...
2020 2021 süper lig şampiyonu beşiktaş
tebrikler tinerciler, ay pardon kara kartallar.*
devamını gör...
anne göğsümden süt geliyor
ülke ülke değil foseptik çukuru resmen anasını satıyım. komple yok olsak yeri var lan… kadınlara, kız çocuklarına yapılan şerefsizliklere bakar mısınız… yahu boğazım düğüm düğüm oldu, o kız çocuğun ruh hali şu anda ne durumda? ne halde kendisi…
allah varsa cidden belanızı versin lanet şerefsizler… gündüz vakti ağlamamak için zor tutuyorum kendimi yaratıklar…
allah varsa cidden belanızı versin lanet şerefsizler… gündüz vakti ağlamamak için zor tutuyorum kendimi yaratıklar…
devamını gör...
mesut ol kampanyası
garip bir ülkede yaşıyoruz, her ay ülkede işsizlik, alım gücü, dolar kuru vs. artarken bu kampanyalar da artıyor. önceden halktan böyle para istendiğini hatırlamıyorum nedense ya da ben kaçırdım. konu x kulübü değil cidden toplumun aklıyla utanıp sıkılmadan dalga geçilecek raddeye ne ara geldiğimiz. bir ülke düşünün ki sma hastaları ya da diğer bir çok sıkıntısı yüzünden çekindiği için para isteyemeyen gerçek ihtiyaç sahipleri, bir yandan da hayatta kalma kaygısından uzak amaçlarla yapılan bu sözüm ona yardımlar. klasik dilencilik bitti artık sanal dilencilikler arttı. konu asla bu spor kulübü değil, kimseyi de salak yerine koymuyorum ama umarım bu destekler azalırve bu gibi kampanyalarda hızlıca kaybolur. kendi adıma hangisini görsem beynimi utanç kaplıyor.
devamını gör...
iğne deliği kamera
merceği olmayan bir tür görüntüleme yöntemi.
çeşitli amaçlarla kullanılabilir ama özellikle, göze zarar vermeden güneş tutulmalarını izlemek için idealdir. bunu basitçe şu şekilde yapabiliriz:
2 adet beyaz karton alıyoruz. bir tanesine iğne ile ufacık bir delik açıyoruz. kendimiz güneşe doğrudan bakmıyoruz. tutulma esnasında güneşin ışığını, bu iğne deliğinden geçiriyoruz ve geçen ışığı diğer kartona yansıtıyoruz. böylece elimizdeki deliksiz kartonun üzerinde güneşin "ters dönmüş" bir görüntüsü oluşuyor. bu kadar basit.

görselin kaynağı
çeşitli amaçlarla kullanılabilir ama özellikle, göze zarar vermeden güneş tutulmalarını izlemek için idealdir. bunu basitçe şu şekilde yapabiliriz:
2 adet beyaz karton alıyoruz. bir tanesine iğne ile ufacık bir delik açıyoruz. kendimiz güneşe doğrudan bakmıyoruz. tutulma esnasında güneşin ışığını, bu iğne deliğinden geçiriyoruz ve geçen ışığı diğer kartona yansıtıyoruz. böylece elimizdeki deliksiz kartonun üzerinde güneşin "ters dönmüş" bir görüntüsü oluşuyor. bu kadar basit.

görselin kaynağı
devamını gör...
4 haziran 2021 135 milyar metreküp doğalgaz keşfi
doğalgaz fiyatını niye yükselttiniz olum o zaman?
devamını gör...
cadı hikayeleri

hayatımda karşılaştığım ilk cadı bir kelt cadısıydı. o zamanlar ankarada öğrenciydim, avukatlık bir işim vardı sakarya caddesinde, baya eski, büyük bir bina vardı adını hatırlayamıyorum iş hanı gibi bir şeydi, ama öyle betonarme ve ruhsuz cansız kasvetli bir yapı inşaa etmişlerki daha içeri girer girmez insanı boğuyor. dışarısı baya canlı ve kalabalıkken binaya girince simülasyondan gerçek hayata geçmişsiniz gibi tuaf bir his uyandırıyordu. işin garip tarafı bende, ustalıkla, ciddiyetle yapılmış mimari yapıların ve el yapımı objelerin eskidikçe ve diğer insanların yaşantılarına şahit oldukça onların enerjisini biriktirip kendine yeni bir kişilik oluşturduklarına dair garip bir inançta var. öyle yapılarla ve objelerle karşılaşınca enerjilerini hissedebiliyorum. bu bina da uğursuz ve kötü bir enerji yayıyordu.
asansör ilk 3 kata çıkmıyordu sonraki katlara çalışıyordu sadece, tek başıma bindim ve 5. kata çıktım, ucuz yollu iş çözen bir avukat için şaşılacak bir yazıhane olmamalı diye düşündüm. asansörden çıkınca koridordaki temizlikçi veya çaycıdan birisine 49 nolu yazıhaneyi sormak istedim fakat ikiside aynı yöne doğru hızlıca gittikleri için yetişemedim. arkama baktığımda yönlendirici bir tablo gördüm koridorun solundan tekrar sola dönmem gerekiyordu. odayı buldum ve kapının dışındaki zile kısa aralıklarla iki defa bastım. yüzlerce yazıhane olmasına rağmen pek az insan vardı binada, boğuk sesler ve duvarlarda oynayan gölgeler dışında birine denk gelmek güçtü. herkes terkedilmiş metruk bir binada saklambaç oynuyor gibiydi.
kapıyı orta yaşlı bir teyze açtı, avukat beyle görüşeceğimi söyledim, içeri aldı beni, bekleme odasına geçtim, avukatın görüştüğü bir müvekkili varmış. binadaki atmosfere uygun bir şekilde, bekleme odasındaki her şey en az 20 yıllık belki daha eski şeylerdi. binanın iç kısmındaki havalandırma alanına bakan küçük bir pencere vardı odada, diğer yazıhanelerin pencerelerini görebiliyordum oturduğum yerden ama çoğuna perde çekilmiş yada hareketsizlerdi. sekreterin, beklerken bir şey içmek ister misiniz? sorusuyla irkildim,
-orta şekerli kahve mümkünse.
masadaki gazete ve dergilerden avukatın politik duruşu rahatça anlaşılabilirdi. içeriden zaman zaman kahkaha sesleri geliyordu. avukat müvekkiliyle iyi vakit geçiriyor gibiydi. umarım işi erken hallederimde çıkışta yağmura yakalanmam diye düşünüyordum. hava kapalıydı yanımda şemsiye yoktu kıyafetlerim mahvolurdu. birden zilin çaldığını duydum, uzunca ve tek sefer basıldı zile. sekreterin giydiği topukludan çıkan tak tak sesler kapıyı açmasıyla son buldu. ağlamaklı bir kadın sesi işittim avukat beyi soruyordu sekreter onuda içeri, bekleme odasına aldı. en az 1.80 boyunda beyaz tenli, siyah saçlarını topuz yapmış vatkalı uzun lacivert bir elbise giymiş ay tanrıçası gibi bir kadın. kahretsin ki bende venüstrafobi var güzel bir kadın görünce anlamsız bir şekilde tedirgin oluyorum. kadını görür görmez oturduğum yerde daha bi toparlanma ihtiyacı hissettim. bana bakıp nazikçe merhabalar dedikten sonra, kolundaki çantasını kucağına koyup karşımdaki koltuğa yerleşti. görgülü bir hanımefendi gibi bacaklarını birleştirip ikisini de yana doğru yatırarak oturup, ellerini dizlerinin üzerinde birleştirdi.
güzel kadınlar beni çok rahatsız eder, aynı ortamda durmak bile işkence gibi gelir. kan basıncım yükselir, elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemem...sekreter, beklerken ikram olarak ne arzu ettiğini sordu. kadın, eğer varsa bir fincan karadut çayı, yoksa bir bardak su kafi, dedi. kapıdan girdiği sıra hariç, kadına tekrar bakmaya çekindim, göz göze gelmemek için dergilerden birini alıp karıştırmaya ve rahatlamaya çalıştım. aşırı güzel kadınlardan korktuğum kadar o ürkütücü güzelliğin cazibenin beni çekmesinede dayanamam, içimi kemiren bir merakla daha iyi görmek bakmak isterim. gizlice gayet doğal refleksleri taklit ederek, çok kısa bir anlığına tekrar kadını süzdüm. kocaman göğüsler ve gayet cüretkar bir degaje ortasında, ucunda haç olan bir kolyesi vardı. bu farklı bir haçtı katolik haçı yada malta haçı değil, bu ortasında küçük bir daire olan kelt haçıydı.
***********
ankara, keltlerin yani galatyalıların kurduğu bir şehir, belkide buranın en soylu ailelerindendir, gibi saçma bir düşünce geçti kafamdan, binlerce yıl sonra hala burda kalan keltler olabilir mi? kelt haçı paganların haçı olarakta bilinir, hristiyanlıktan çok iskandinav paganlarıyla ilişkili hatta mısırlıların ankh haçıyla çok benzer bir sembol. sıradan bir hristiyan neden kelt haçı taksın ki? bu dini bir sembolden çok paganik bir haç, hiç bir hristiyan mezhep bu haçı kullanmaz. belki de kullanır bilemiyordum. sekreter elinde tepsiyle içeri girdi ve herkesin dikkatinin dağıldığı bu anda kadına tekrar bir anlığına bakma şansım oldu.
-orta şekerli kahveniz.
-teşekkür ederim.
çayını alırken bir kaç defa daha baktım, dolgun bir yüzü, düzgün ve biçimli hatları var, neredeyse kusursuz diye içimden geçirdim. elimde oyalanıp durduğum dergiyi kahvemi içmek için kenara bıraktım. bu kadar güzel bir kadınla aynı odada kalmak beni çok geriyordu. ruhum sıkışıyor, bedenim eziliyordu sanki. rujunu kırmızının öyle bir tonundan seçmişki teniyle dudakları arasında, düşünmeden ölüme atlamak isteyeceğiniz derin bir uçurum varmış gibiydi.
-siz, ne kadar oldu bekleyeli?
kısa bir anlığına, hiç üzerime alınmadım benimle konuştuğu aklımın ucundan bile geçmedi. kiminle konuştuğuna şaşırdım hatta. biraz afalladıktan sonra,
-yoo, sizden bir kaç dakika önce geldim bende.
birden kafasını dış kapıya doğru çevirip, yüksek ve tehditkar bir ses tonuyla,
-pardon, burda sigara içebiliyor muyuz? diye seslenmesiyle sekreterin kapıya gelmesi çok sürmedi,
-tabi, size küllük getireyim.
sekreterin onayını aldıktan sonra bana dönüp,
-rahatsız olmazsınız değil mi?
-aslında bende kullanıyorum. dedim, şimdi beklediğim şey sigarasından bana da ikram etmesiydi sonuçta ortamın kontrolünü hak talep ederek ele geçirmişti. şimdi adalet dağıtması gereken kısım başlıyordu. yalandan hesabı ödemeye çalışan ama pekte hevesli olmayan tipler gibi ceplerimi yoklamaya başladım.
-buyrun, burdan için.
normalde başkasının uzattığı sigarayı reddederim ama bu kadar güzel bir kadının ikram ettiği sigarayı içmemeye kesinlikle karşı koyamazdım. ademin kendisine uzatılan yasak elmayı neden reddedemediğini o an büyük bir aydınlanma yaşıyormuşçasına idrak ettim. yinede tuaf bir şey vardı, sigaralar elle sarılmış ve bir tabakanın içindeydi. bir defa almak için uzanmış bulundum ne olursa olsun içecektim, üstelik içinde kenevir falan varsa pekte yabancı olduğum bir şey değildi.
-teşekkürler, sarma sigara mı bu? yinede sorguladım ama tamamen normal davranmak için kendimi zorladığım için sordum.
-evet, özel bir harman tütünü bazı bitkilerle aromalandırdım.
ne? tütünü neyle aromalandırabilir ki yaban mersini suyuna batırıp marine mi etti? inanılmaz zevkleri olan gizemli bir kadın.
-ne tür bitkiler? bu soruyu ancak sigaramı yakıyorken sorabilirdim, yakmadan sormak güvensizlik yaratırdı.
-atropa belladona ve pelin otuyla karıştırdım. pelin otu güzel bir tat bırakıyor, diğeride biraz gevşemeni sağlıyor.
-ilginç, daha önce hiç böyle bir karışım duymadım, dedim. sigaradan çektiğim ilk nefes biraz sertti farklı bir tadı vardı, sigaranın içinde başka bir şeyler olduğu kesindi. artık kadına daha rahat bakabiliyordum, degajesi öyle bir girdap yaratıp beni içine çekiyordu ki gözlerimin kaymasına engel olamıyordum. göğüslerinin arasındaki kelt haçına tutunup kendimi boğulmaktan kurtarıyordum her seferinde. kadınla iletişim kurdukça daha çok rahatsız olsamda kendimi alıkoyamıyordum. şu kelt haçını neden takmıştı acaba.
masada ki gazetenin tarihi gözüme takıldı 31 ekim, kenarda, üzerine korkutucu bir gülen surat kazınmış bal kabağı fotoğrafı duruyordu. 31 ekim, 1 kasım... bu gece samhain bayramı yani cadılar bayramı diye bildiğimiz aslında kelt halkına ait olan kutsal bir gün. kendiliğinden kaşlarım çatılmaya başladı. arkama yaslandım, sigaradan daha derin ve daha hızlı nefesler alıyordum, elimde olmadan zihnim bir şeyleri birleştirmek istiyordu...
**********
buraya ne için gelmiştim? kadın resmen aklımı başımdan aldı. hava kararmak üzere, avukat hala içerdeki müvekkili ile görüşüyor. bende burda venüstrafobi atakları geçiriyorum. çıplak gözle güneşe bakmaya ne kadar dayanabiliyorsam, bu kadına bakmaya da o kadarcık dayanabiliyordum. karbeyaz teninin ne kadar yumuşak ve pürüzsüz olabileceğini hayal ettim. yüzüne nispeten ayaklarına bakmaya cesaret edebiliyordum, bu havalarda çorapsız, bilekten sarmalı topuklu ayakkabı giyilir mi üstelik tertemiz, dış kapıya kadar arabayla gelmiş olmalı. sadece ayak bilekleri bile bir kadının güzelliğini tek başına anlatabilecek kadar bilgi verir insana. bilekten sarmalı topuklu, ayağı kitap gibi gösteren en hoş kadın ayakkabısı, kadın çok zevkli kıyafeti, çantası sigara içerken ki yüz ifadesi, jestler dumanı üfleyişi, o dumanın odanın içinde yayılıp soluduğum havayla ciğerlerime dolması, her şey fevkalade...
-öğrenci misiniz?
duyduğu sesle irkilip, uykudan uyanan bir çocuk gibi ayıldım daldığım yerden.
-evet öğreniyoruz. yani evet öğrenciyim.
öğreniyoruz mu dedim ben? ağzım mı gevşedi acaba, kendimi tuaf hissediyordum.
-hangi bölüm?
-türk ana halk dilimi bölü, nele oluyor konujamıogn. (öksürüp boğazımı temizlemeye çalışıyorum) kahvemden bir yudum aldım, dilim kütük gibi ağır, oynatamıyordum.
-ahhaahaa iyi misiniz?
bu sinsi gülüş, tam bir cadı kahkahası.
-ana veriğin sıgara işinde ne ardı?
öyle küçümseyici bakışlarla, bana bir kuklaymışım gibi bakıp gülümsüyordu.
-biraz atropa belladonna yağı ve pelin otu vardı sadece, hoşuna gitmedi mi?
atropa belladonna bella güzel donna kadın demek italyancada, ne yani güzel avrat otundan mı bahsediyor, bu tam cadı işi işte beni zehirledi mi şimdi?
-seeen irrr jadızınn.
ağzım yüzüm yamulmuş gibi hissediyordum çenemi dilimi dudağımı zorla kımıldatabiliyordum. daha önce güzelliğinden korktuğum kadının şimdide şerrinden korkmaya başladım psikoz geçirmeme ramak kalmıştı. tüm uzuvlarıma ağırlıklar çökmüş vucudumda bir karıncalanma başlamıştı kıpırdayamıyordum ve odadaki her şey büyüyordu. kadın bana sinsice baktı ve,
-beni farkedeceğini biliyordum bu yüzden seni seçtim.
-he sejmesi?
-auranı görebiliyorum, seni içeri girerken gördüm ve takip ettim, bu gece birini baştan çıkarmam lazımdı malum ritüeller, sende bunun için çok uygun görünüyordun. aahhhahhhaa.
-gkonyen, zeen ir helt jadısızın.
-ahhhaaahhhha yok artık bunu nasıl anladın, seni hafife almışım sanırım. söylemek istediğin başka bir şey varsa şimdi tam zamanı çünkü birazdan uçmaya başlayacaksın ve uyanınca benimle karşılaştığın için çok sevineceksin.
-zehnde aynı sıgaradn içjdin ama benib givi olmadın neden??
-ahhhahhhaa çok sevdim seni, bundan sonra yediğine içtiğine dikkat edersin...
bunu söylerken karadut çayı içtiği fincanı elinde sallıyordu cümlesini bitirip fincandaki son yudumuda içerken bana göz kırptı. karadut çayı pan zehir olmalıydı. tanrım dünyanın en güzel kadını karşımda ve ben çarpılmış gibi hissediyordum. cadı veya uzaylı daha önce bu levelde bir güzellik görmemiştim şiddeti giderek artan bir zarafet... onu istiyordum, yürekten istiyordum, her zerrem onu arzuluyormuşçasına dilim damağım kurumaya başladı. kilitlenen vucudum hafiflemeye başladı, kasıklarımda soğuk ve ferahltıcı bir esinti başladı, testislerimin içindeki 4 silindirli turbo motorun pistonları vızırvızır çalışmaya başladı. aletim, paladyum nikel karışımı tank zırhı delen kalibresi 1500 bir mermi gibi ateşlenmeye hazır hale geldi.
sertleştim, kilitlendim, öfkeliydim, şehvet doluydum, eğer bana verdiği zehirli bitki beni öldürmezse çok kötü bir trip yaşayacaktım. önce bakışım bulandı daha sonra renkler hiç olmadıkları kadar parlamaya başladılar. kafam kafatasımdan sızıyordu, istediğim her şeyi görebiliyordum, kadının bacaklarını hayal etmeye başladığımda elbisesi yok oluyordu. hemen göğüslerini görmek istedim kadın çırılçıplaktı, uzanmak istiyordum, bedenim koltuğa yapışık olduğu halde hayaletimin kadına doğru uzanmasını hissettim. bedenimden çıkabiliyordum kadın çıplaktı, göğüslerini tutmak için elimi uzatıp dokunduğumda parmağıma bir diken battığını hissettim, dokunduğum yerden yani göğsünden bir anda çiçekler yeşillenmeye başladı hızlıca büyüyen sarmaşık çiçeği kadının bütün vucudunu sardı ve daha sonra koltuktaki bedenimi de ayaklarından yakalayıp sarmaya başladı o sarmaşık.
yavaşça farklı bir şekilde nefes aldığımı hissettim hayalet gibiydim silüetim vardı ama cismim yoktu duvarlardan geçebilirdim. sarmaşık yavaş yavaş kaybolmaya başladı ve tarifi imkansız bir huzur kaplamaya başladı içimi. her şey mavinin ve beyazın boşluğuna dönüşmeye başladı, her hangi bir zemine basmıyordum yerde yada havada değildim ama istediğim yöne süzülebiliyordum. var olmanın dayanılmaz hafifliği böyle bir şey olmalıydı galiba. zihnim giderek bulanıklaşmaya başladı sanki hep buradaymışım gibi hissetmeye başladım. gözlerimi kapatsamda görmeye devam ediyordum. artık başka bir şey olduğumu düşünmeye çalışırken tam orada film koptu ve gerisini hatırlayamıyorum malesef...
gözümü açtığımda acilde kolumda serumlaydım, hemşireyi yıllardır tanıyormuşum gibi o kadın nerde diye sordum hala bilincim yerinde değildi. daha sonra acil çalışanlarından öğrendiğim kadarıyla avukatın sekreteri beni baygınlık sebebi ile hastahaneye getirmiş tam 4 saattir kendimde değilmişim.
bir daha o cadıyla hiç karşılaşmadım, beni bir kurban olarak seçmişti beni bir oyuncak gibi kullanmıştı, bir daha asla böyle bir şeye izin vermemek için cadılara karşı yöntemler geliştirmeye karar verdim.
devamını gör...
altın oran
fibonacci dizisinde bulunur. ardışık iki fibonacci sayısını oranlarsanız altın oranı elde edersiniz. örneğin 610/377=1,6180... şeklinde ilerler. bu oranı ne kadar büyütürseniz, o kadar altın orana yaklaşır. altın oran ilk kez yunan matematikçilerde görülmüştür.
altın oranın doğada birçok örneği olduğuna inanılır ama bu tamamen doğru değildir. örneğin; deniz kabukları ile fibonacci spiralini üst üste koyduğunuzda uymadığını fark edersiniz. benzeyen sadece spiral şeklidir.
kaynak
altın oranın doğada birçok örneği olduğuna inanılır ama bu tamamen doğru değildir. örneğin; deniz kabukları ile fibonacci spiralini üst üste koyduğunuzda uymadığını fark edersiniz. benzeyen sadece spiral şeklidir.
kaynak
devamını gör...
konuşma diliyle yazmak
özel mesajlaşmalarda isteyen istediği şekilde yazabilir ama sözlüklerde olmaması gerektiğini düşünüyorum.
örneğin 'almayacağım' kelimesini 'almicam' şeklinde yazıyorlar. tanımın içinde böyle bir kelime gördüğüm zaman okumadan geçiyorum.
örneğin 'almayacağım' kelimesini 'almicam' şeklinde yazıyorlar. tanımın içinde böyle bir kelime gördüğüm zaman okumadan geçiyorum.
devamını gör...
her kızın 25 tane flörtü olduğu gerçeği
eğer doğruysa birileri çok fena hakkımı yiyor.
devamını gör...
yazarların mahlaslarının bir üst seviyesi
yoğurt kaymağı.
devamını gör...
aynı kadından hoşlanan erkeklerin soğuk savaşı
soğuk savaş diye bir şey olamaz. tekme tokat dalıyoruz genelde birbirimize. böyle alttan alttan rekabet mi olur lan dümbük müyüz biz.
devamını gör...
çirkin olmak
buradaki çoğu kişi "bilgisiz olup güzel olmaktansa bilgili olup çirkin olmak daha iyidir" minvalinde şeyler yazmışlar. o öyle olmuyor maalesef. tanıdığım çoğu güzel diyebileceğim arkadaşımdan çok daha bilgiliyim, yani ben öyle düşünüyorum. onlar hep bi adım, -hatta bayağı bir adım-, öndeyken ben hep arka planda kaldım. yani ilk etapta ne olursa olsun dış görünüşe bakılıyor, zaman geçtikçe insanın içini tanırsınız. dolayısıyla kendimizi geliştirmek, bilgili olmak sadece kendimiz için yapmamız gereken bi eylem oluyor. bence öyle olmalı da zaten. sadece bunu dışarıya yansıtamıyor olmak hep üzüyor. hayatta hep geri planda kalmak psikolojik açıdan büyük bir savaş.
devamını gör...
hoçça ğalın ğidiyom ben
en kisa surede yapacagim eylem eger kalbinizi kirdiysam affola. hiç öyle bir niyetim yoktu.
devamını gör...
