ohh be. ben hüzünlü şarkı dinleyemiyorum.bir kaç yayın topuk topuk kaçtım buradan. * neşeli şarkıları duyunca amaniiin deyip kuruldum köşeme.. eğlenin gayri hadi bakem.o efkarlı şarkılardan da azcık uzak durun.. dökün kurtlarınızı lütfennn.sonra kurtlarım döküldü diye efkarlı şarkılara bağlamayın sakın.bağlayacaksanız da neşet ertaş'ın bağlamalı bu oynak türküsüne bağlayın.
devamını gör...

yapmadığım, yapmayacağım eylemdir. neredeyse her yazısını beğendiğim bir yazar olsa bile o yazısında tasvip etmediğim bir şeyler yazmış olabilir. ben beğendiysem okumuşumdur, bilginize..
devamını gör...

“iyi doğmuş” , “iyi tür” manasına gelen eugenes sözcüğünden türetilmiştir. öjeni genel olarak “insan soyunun ıslahı”yla ilgili görüşleri ifade etmektedir. nüfusun kalıtsal özelliklerini mükemmelleştirmeyi hedeflemektedir. peki bunu nasıl yapmak istiyor?
üreme için uygun çiftlerin seçimi ve istenmeyen bireylerin elimine edilmesi yoluyla
öjeni, bilimin insanlığın bütün sorunlarına çözüm olacağı inancının geniş kabul gördüğü bir dönemde peydah olmuştur.
1883 yılında, charles darwin’in “doğal ayıklanma yoluyla evrim” kuramını benimseyen, kuzeni olan , sir francis galton tarafından ilk defa kullanılmıştır.
adam darwin'i anlamış anlamış olmasına da; yanlış anlamıştır.

şimdi bu adam bir kaç despotça şey ileri sürmüş, bunla ilgili çalışmalar yapmış ve çalışmalarıyla 1909’da şövalyelik nişanı almış, bir yıl sonra da copley madalyası kraliyet cemiyeti’nin en yüksek madalyasını göğsüne takmıştır.
despotça çalışmasının adı hereditary genius'tur. kutsal deha ismini verdiği bu kitapta, 300 soylu aileyi incelemiş, bunların mükemmel olduğunu kafasına göre belirlemiştir. yetmezmiş gibi zencilerin beyazlardan iki basamak geri olduğunun hükmünü vermiş, kızılderilileri zaten insan yerine koymamıştır.
genetik bilimi elbette kalıtsal hastalıkların çözümü olabilir, lakin galton bunu sadece ırksal özelliklere göre belirlemeye çalışmıştır.
ona göre; üstün olanların üremesi acilen sağlanmalı, istenmeyen kesimin üremesi kontrol altına alınarak kısırlaştırılmalıdır. engellileri de istenmeyenler olarak ele almış ve üremeleri kontrol alınmalı demiştir.

arkadaşlar işin en acısı zorla 'ırksal saflaşma' safsatasıyla kısırlaştırma 70 yıl uygulanmış...

1907’de ındiana eyaletinde kabul edilen bir kanunla zeka özürlü, sağır ya da körler zorla kısırlaştırılılmıştır. benzer bir yasa 1909'da washington ve kaliforniya eyaletlerinde kabul görmüştür. 1927’de virginia eyaletinde zeka özürlüler kısırlaştırılmışlardır. yasa, amerika’nın bir sürü eyaletinde 1960 yıllarına kadar yürürlükte kalmıştır. toplamda 67000 insan kısırlaştırılmıştır.

ojeni kayıt dairesi başkanlığı yapan ve sonrasında göç ve yerlileştirme komitesinin uzman ojeni sorumlusu olarak
atanan harry laughlin de 1922’de bir kısırlaştırma yasası teklifi verir... laughlin’in modelinde, aralarında zihinsel, işitme görme engellilerin de yer aldığı kısırlaştırılması gereken “kusurlu” istenmeyenler arasında epilepsi
hastalarına da yer vermiştir. üstelik laughlin’in kendisinin epilepsi hastasıdır!

öjeni naziler tarafından hemen benimsendi. "kalıtımsal olarak hastalıklı zürriyetin engellenmesi kanunu" oluşturup; 400.000 kişi rızası olmadan kısırlaştırdılar. ölenler, öldürülenler, mavi gözlü yapılmaya çalışılanlar...
kaynaklar:
dergipark.org.tr/tr/downloa...
onedio.com/haber/ojenik-bil...
tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9...
devamını gör...

gitme....
devamını gör...

heavy metal.
tava ile tencerenin kavgası gibi.
devamını gör...

istanbul'da üniversite okuyan 4 kız arkadaşın birlikte 7 numaralı eve çıkması, ardından ev sahiplerinin köyden gelen 3 erkek yeğeninin de alt kata taşınması ile başlayan, izlerken insana ders veren, aynı zamanda güldüren 7 numara sakinlerinin atışmalarını, dostluklarını konu alan dizi. tatlı ev sahipleri bakkal vahit ve eşi zeliha'yı da unutmamak gerekir. başka dizilerde aynı samimi tadı bulamazsınız. üstelik bölüm süreleri günümüz dizilerine göre çok kısadır (evet bu bir lütuf) youtubeda piksel piksel gözüken bölümleri bile rastgele açıp izlemek keyiflidir benim için.
devamını gör...

yazılışı kolay fakat anlamlandırması en zor duygulardan biri. sadece üç harfle bu kadar çok şey anlatılması hoş bir tezatlık ve ben buna hayran kalıyorum.
çevremden duyduğum aşk tanımları şöyle; birine kendinden daha çok değer vermek, o kişi için gerekirse daha iyi biri olmak, duyguların en safını sevdiğine beslemek, gerekirse bu uğurda kendinden vazgeçmek, o kadar çok sevmek ki olayı ruhsal boyutta hissetmek...

benim için ise aşk bir ihtiyaçtır. tanımsız bir duygudur.

kalbimiz boşluk kabul etmiyor ve bir duygunun yeri başka bir duygu ile doldurulabiliyor. dolayısıyla ben diğer duygulardansa, kalbimde aşkı hissetmeyi yeğlerim. ve istenmeden aşık olunabileceğine inanmam.
bunun temelinde yatan güdünün ise gerçek manada insan olmak güdüsü olduğuna inanıyorum.

son olarak bizi olduğumuz kişiden daha üstün bir duruma ulaştıracak şeyler bilinmezliklerden geçiyor. ve konu bilinmezlik olunca, aşktan daha esrarengiz bir duygu tanımıyorum.
devamını gör...

iyi kadınları kötü erkekler, iyi erkekleri de kötü kadınlar üzdü de ondan.

kimsenin kimseye verecek iyi niyeti kalmadı.
devamını gör...

ne desem bilmiyorum. nerden başlasam, nasıl tanımlasam.

dünyanın en güzel şeyi mi sahiden? bir daha düşün, herkes için öyle mi? en masum, en saf, en yalansız, en temiz yıllar... pür neşe, coşku? ya mutluluk? kimimiz sağlıklı, huzurlu, olması gerektiği gibi çocukluklar yaşıyoruz evet. iyi ki de öyle. minnet! ama lanet olsun ki her çocuk bu kadar şanslı olamıyor. sanırım genel geçer bir tanım yapacaksak "yetişkinliğe erişebilenler için hayatlarının en önemli dönemi" diyebiliriz sadece. gerisi tamamen subjektif. iyi, kötü, travmatik, mutlu. dünyada ne kadar insan varsa o kadar çocukluk var. hepsinin ise tek bir ortak noktası : çocukluk hayatın kaynağı. insanlığın tabula rasa'sı.

şimdi gelelim benim bunları neden yazdığıma. dünkü yayının etkisinden çıkamadım hala. şu 2 saate yakın süre favori farelerimizi ve çizgi filmleri konuştukları, bizim de her çaldıkları şarkıyla "hay aklınızla bin yaşayın yaa" dediğimiz yayından bahsediyorum evet.* çok büyük bir keyifle çok da kısa olmayan bir yol giderek çocukluğuma gittim ve yayını dinledim, sonra da biraz daha oyalanıp yatmaya karar verdim. buraya kadar her şey çok süperdi aslında. yatmadan önce "bu gece çok güldüm yeaa" diyerek aynada kaz ayaklarımı kontrol edecek kadar çok eğlendiğim güzel bir gece geçirmiştim, mutlu mesut uyumam gerekiyordu. yattım, çok da uykum var. ama dalamıyorum bir türlü. bilim bakalım neden? bu çok süper gecede gittiğim çocukluğumdan kopup, kazık kadar haliyle yatağında yatmakta olan bana sirayet etmek üzere bir öcü arkadaşımız ziyaretime gelmek istemiş çünkü! allahın belası deprem fobim! 10 yaşımdan beri hayatımda olan, ancak çok sevdiğim ve güvendiğim insanlar tarafından deprem olacak mı bu gece soruma verilen hayır, olmayacak, kesinlikle olmayacak, güven bana vb. bir cevapla güç bela savuşturabildiğim benim sevgili travmam! bana bu cevabı verebilecek çok mükemmel bir insan seviyorum neyse ki. iyi ki. daldım uykuya. sabahsa yerinde yeller esiyordu korkularımın. geriye sadece yayının beni götürdüğü yerlerdeki mutlu anıların pozitifliği kalmış. çok harika! yazmam lazım bunu.

benim çocukluğum türlü zıpırlıklarla dolu. mutlu, pozitif bir çocukluk. dışa dönük, enerjik ve muzip bir çocuktum ben. yaramaz mıydım evet. ama bana anlattıkları hikayelerde de benim hatırladıklarımda da baskın olan hep büyümüş de küçülmüş, yaşına, boyuna bakmadan insanlara laf sokan bir tip. 4. sınıfa giderken 6. sınıfa giden bir çocuğa aşık olan kız arkadaşımın kırılan gururunu yerden toplamak için tenefüste ortaokulların katına çıkıp (sırf o kata çıkmak bile inanılmaz gelirdi bize o dönem) mezkur çocuğun sınıfına dalarak elimdeki meyve suyunu çocuğun üstüne dökmüş hiçbir şey demeye tenezzül etmeden çıkıp gitmiştim sınıftan bir keresinde. hayır cesursun anladık da salaksın be kızım. tek başına o sınıfa çıkıp ilgili eylemi gerçekleştirdiğinde çocuğa aşık olan ve reddedilenin sen olduğun düşünülecek haliyle, hiç bunu hesap etmiyor musun? etmiyorsun, biliyorum. sinirimden ağlamıştım kendimi ifade edeceğim diye. "hayır hayııır tolga'yı seven ben değilim!!!" hoş, bunu hesap edecek kişi olsan, düzenlenen paten yarışmasında en yakın rakibinde aranda en az 200 mt fark varken son 50 mt'de kaymayı bırakıp yeni izlediğin ve aşık olduğun cameron'un rose'lu jack'li sahnesini tek başına performe edeceksin diye ikinciliğe razı gelmek zorunda kalmazdın sen! yahu bu nasıl bir kendini bilmezlik. beylikdüzü'nde titanic vardı da biz mi binmedik?

neyse efendim 7'sinde neyse 70'inde de o insan.*
bu da böyle bir hanımdır.
devamını gör...

fabrikatördü. okulda sorduklarında annem de babam da ev hanımı derdim.
devamını gör...

tahminimce çok uzun süre dayanamayacak olan insandır. kapitalist sistemin suyuna giren kimsenin çıkması oldukça zordur.


ayrıca çok güzel bir nickname de olabilir.
devamını gör...

yaprak bitini yediğini duyduğumdan beri böceklenen çiçeklerimin üstüne tuttuğumu getirip attığım faydalı ve sevimli canavar.* korkmadığım ender böceklerden de biri. *
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
üç noktalı olanı makbul diyorlar ama benim yakaladıklarım kaç noktalı ya da doğrusu mu bilmiyorum. iş görüyorlar. mandalinaya yaprak biti gelmiş mesela, bakıyorum üstüne uğur böceği, hemen kapıyorum onu. bunları yiyorsa benim çiçeğin üstündekileri de yer diyorum.

bir yerde uğur böceği çoksa yaprak biti kesin vardır. hiç şaşmaz. döngü sonuçta.
devamını gör...

daha güzel bir tanımı var mıdır bilemem ama iranlı düşünür olayı bitirmiş:

"fakirlik para ve altına sahip olamama da değildir. fakirlik, sahafta satılmamış bir kitabın üzerindeki tozdur. fakirlik, kağıt imha makinesinde, gazete parçalayan bir bıçaktır. fakirlik, arabanın camından dışarıya atılmış muz kabuğudur. fakirlik yemeksiz geçirilen bir gece değildir, fakirlik “düşünmeden” geçirilen bir gecedir."
devamını gör...

az önce fark ettiğim gerçek.

böyle tam pilatesimi yapıp duşumu almış, bvlgari vücut kremimle iyice kremlenmiş ve uyumaya hazırlanmıştım ki bu gerçekle birlikte çığlık atarak yataktan fırladım.

kimsenin bu durumu fark etmemiş olması çok ürkütücü. peki bana ne demeli? bir de hayvansever olup okulda bildiri dağıtıyorum. bu ülke koskocaman bir hayvan cinayetini kahramanlık filmi olarak her gün star tv yeşilçam kuşağı yayın akışına koyuyor. okul kulübü whatsapp grubuna yazdım bu durumu. hepimiz sırayla star tv'ye mesaj attık ve tepkimizi dile getirdik. bir tane arkadaş cimere şikayette bulundu. kız arkadaşım jennifer'a durumu anlattım o da "holy crap! is it real!" dedi. kızcağıza bunun şaka değil gerçek olduğunu anlatana kadar imanım gevredi, en sonunda şaka ya da trollük yapmadığımı söyleyerek ikna ettim.

yani düşünsenize siz insanoğlu olarak o ahtapotçuğun yaşam alanına koskoca kale burçları dikmişsiniz ve onu orada istemiyorsunuz. hayvan da kendini savunma ihtiyacı hissettiğinde orantısız şiddet uygulayarak kılıçla bıçakla saldırmışsınız.

üstelik bu acı tabloya hiçbir hayvansever de ses çıkarmamış. şaka gibi ülkeyiz yeminne.

vikingler ya da hunların problemi bizi bağlamıyor açıkçası. bu dünyada bütün canlılar eşit haklara ve hürriyetlere sahiptir. kimse sizin evinizin yanına kale dikmiyor sonuçta, ortak yaşamayı seve seve öğreneceksiniz.

kadıköy medya gazetesinde haftaya bunun hakkında bir köşe yazısı yazıp, şiddet tabanlı eski yeşilçam filmlerine eleştiride bulunacağım!
devamını gör...

lahmacuna biraz maydonoz atıp limon sıktıktan sonra üzerine serpildiğinde harikalar yaratan baharat.
devamını gör...

breaking bad spin-off'u, bana göre bugüne kadar yapılmış en iyi dizi
devamını gör...

insanın kendisini tam manasıyla hissedip algılamamasına, kendi yerine başka bir şeyi hissedip algılamasına sebep olan her etken ve her duruma verilen ad
benliğini yitirmek
mecnunlaşmak
delirmek
cin çarpmışa dönmek.

alinasyona en büyük örnek tasavvuf, kadercilik*, gelenekler ve bilimdir
devamını gör...

seni seviyorum baba diye hiç söyleyemedim. toplum bize, baba ile çocuğun arasında bir mesafe olması gerektiğini dayatmış. ama gözlerimizden anlıyorlardır sevgimizi, eminim.
devamını gör...

demokrasiyi içselletirmemiş ülkelerde süregelen kısır döngü. darbe, otoriter demokrasi, darbe yine otoriter demokrasi.
devamını gör...

bu ne lüks kardeşim, yoksa yoksa sen de mi ''itibardan tasarruf olmaz'' diyorsun brütüs.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim