biz ne x kuşağıyız ne z biz kararsızların kuşağıyız
biz hiçbir kuşağa mensup olamayan geçiş kuşağıyız (1992-1999). biz ne x kuşağı gibi işkolik olabikdik ne z kuşağı gibi anı yaşayabildik ne de y kuşağı gibi teoride iyi olabildik. biz hem sokakta taso oynadık hem de bilgisayar oyunu(knight online, metin2, cs) bağımlısı olduk. biz hep her şeyden azar azar aldık ancak hiçbir şeyden tam anlamıyla alamadık. biz hep her konudan biraz biraz bildik ama hiçbir konudan tam anlamıyla bilemedik.
biz hem (bkz: fight club) izleyip batsın kapitalizm deyip nihilizme kapıldık hem de (bkz: the wolf of wall street) izleyip aslında para önemliymiş deyip paranın peşine takıldık hep bir uçtan bir uca savrulup en sonunda hiçbir uca tutunamadık.
biz ne tam anlamıyla eğlenebildik ne de tam anlamıyla çalışabildik. çünkü biz neredeysek, ne komumdaysak aklımız hep diğer ihtimaldeydi.
çünkü biz biz böyle gördük. biz neye tutunsak hemen yerini onun yenisi aldı ve tutunduğumuz şey anında tarihe karıştı. biz neyi hedeflesek o, biz tam ona ulaşacakken değişti. gün sonunda hep amaçsız kaldık.
işte bundandır, biz ne kollektif bilince inanabildik ne de tam anlamıyla bireysel olabildik.
ne kendimizi feda edecek kadar inançlıydık ne de kendimiz olacak kadar akıllı. biz hep kararsızdık, buydu bizim lanetimiz.
biz o laneti yenemedik yenemedikçe de daha çok derinimize işlemesine izin verdik. işte böyle her gün ya açlıktan öldük, ya oburca her şeyi yiyip, sonunda hiçbir şeye dokunmadık.
biz hem (bkz: fight club) izleyip batsın kapitalizm deyip nihilizme kapıldık hem de (bkz: the wolf of wall street) izleyip aslında para önemliymiş deyip paranın peşine takıldık hep bir uçtan bir uca savrulup en sonunda hiçbir uca tutunamadık.
biz ne tam anlamıyla eğlenebildik ne de tam anlamıyla çalışabildik. çünkü biz neredeysek, ne komumdaysak aklımız hep diğer ihtimaldeydi.
çünkü biz biz böyle gördük. biz neye tutunsak hemen yerini onun yenisi aldı ve tutunduğumuz şey anında tarihe karıştı. biz neyi hedeflesek o, biz tam ona ulaşacakken değişti. gün sonunda hep amaçsız kaldık.
işte bundandır, biz ne kollektif bilince inanabildik ne de tam anlamıyla bireysel olabildik.
ne kendimizi feda edecek kadar inançlıydık ne de kendimiz olacak kadar akıllı. biz hep kararsızdık, buydu bizim lanetimiz.
biz o laneti yenemedik yenemedikçe de daha çok derinimize işlemesine izin verdik. işte böyle her gün ya açlıktan öldük, ya oburca her şeyi yiyip, sonunda hiçbir şeye dokunmadık.
devamını gör...
sürrealizm
salvador dali'nin ısrarla çoğu eserinde kullandığı akımdır. tabii ki başka sanatçılar da vardır ama bu akım üzerinden en çok ses getiren kişi salvador dali.
bu tanımda, sürrealizm akımını, dali'nin eserlerinde inceleceğiz.
belleğin ısrarı
*
çoğu kişi bu resme aktarılan anlamları biliyor. ama yine de boş geçmeyelim bu güzel eseri.
sol tarafta gördüğümüz kapalı kapağının üzerinde karıncaların gezdiği sert saat, bu gevşek saatlerle bir zıtlık içindedir.
bu resimdeki tek canlı varlık, karıncalar ve hemen yanında bulunan erimiş açık mavi kadranın üzerindeki sinektir.
her saat, farklı bir zamanı gösterir çünkü dali'nin düş dünyasında düzgün ilerleyen zaman yoktur. öte yandan saatler erir ve sağlam saat bile, dali için ölüm simgesi olan karıncalarla kaplıdır. dali'nin resminde insan elinden çıkma nesneler geçici bir nitelik taşımaktadır.
o zaman bir soru sormak isterim.
arkadaki kayalar, kayaların sağlamlığı dikkatinizi çekti mi?
dali'nin gerçeküstücülüğe yaptığı en büyük katkısı, "eleştirel paranoya" kavramıdır.*
dali, gerçeküstücülerin geliştirdiği " otomatik yazı"*yı genişleterek düşlerindeki imgeleri resme aktardı. bu işlem, sonucunda değerli sanatçıların terimiyle "el yapımı fotoğraflar" ortaya çıkıyordu.
mesela
kasvetli eğlence
*
george bataille'ın, resim hakkında yaptığı incelemeyi, açıklamayı şuraya koyalım.
resminde dört temel öğe bulunur:
merkezi figürün bir bütünlükten yoksun olması iğdiş edilme öğesini;
resmin üst yarısındaki yükselen öğeler arzuyu; kilodu kirli figür, iğdiş edilmekten uygunsuz bir davranışla kaçma çabasını;
ve temin solundaki figür, utanç verici davranışın şiirsel aşırılığını ortaya koyuyor.
karıncalar çürümeyi, erkek figürün aşırı büyük eli mastürbasyonu, çekirgeler dali'nin çocukluk günlerinden gelen fobilerini, dışkıyla kirlenmiş külot, cinsel yasakları temsil eder.
insanbiçimli çekmeceli dolap
*
çekmeceler, dali için belleğin ve bilinçdışının simgesidir.
"bölümlere ayrılmış düşünceye bir göndermeydi."*
ve en çok sevdiğim gerçeküstücü, sürrealizm eserler.
aziz antonius'un baştan çıkarılışı
*
dali, bu resmi bir yarışma için yapmıştır. bu yarışmanın asıl amacı bel-ami adlı filme uygun afişi bulmaktı. ama dali yarışmayı kaybetti.*
melankolik atom ve uranyum idili
*
hiroşima'ya atılan atom bombasıyla şok geçiren dali hemen bu konuda bir resim yapar. ve şu motifleri kullanılır:
kafalar, karıncaların yediği yumuşak saat* ve küçük oğlan çocuğu.
dali'nin bilime duyduğu ilgiyi yansıtan resim, atom kuramındaki son gelişmelere duyacağı yoğun ilginin de başlangıcı olur.
işte bu son resim bunun gerçek bir kanıtı.
küresel galatea
*
t: realizm'i pat küt döven akımdır.
buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim ve baya sabırlı bir insan olduğunuzu söylemek isterim.
görüşmek üzere...
bu tanımda, sürrealizm akımını, dali'nin eserlerinde inceleceğiz.
belleğin ısrarı
*çoğu kişi bu resme aktarılan anlamları biliyor. ama yine de boş geçmeyelim bu güzel eseri.
sol tarafta gördüğümüz kapalı kapağının üzerinde karıncaların gezdiği sert saat, bu gevşek saatlerle bir zıtlık içindedir.
bu resimdeki tek canlı varlık, karıncalar ve hemen yanında bulunan erimiş açık mavi kadranın üzerindeki sinektir.
her saat, farklı bir zamanı gösterir çünkü dali'nin düş dünyasında düzgün ilerleyen zaman yoktur. öte yandan saatler erir ve sağlam saat bile, dali için ölüm simgesi olan karıncalarla kaplıdır. dali'nin resminde insan elinden çıkma nesneler geçici bir nitelik taşımaktadır.
o zaman bir soru sormak isterim.
arkadaki kayalar, kayaların sağlamlığı dikkatinizi çekti mi?
dali'nin gerçeküstücülüğe yaptığı en büyük katkısı, "eleştirel paranoya" kavramıdır.*
dali, gerçeküstücülerin geliştirdiği " otomatik yazı"*yı genişleterek düşlerindeki imgeleri resme aktardı. bu işlem, sonucunda değerli sanatçıların terimiyle "el yapımı fotoğraflar" ortaya çıkıyordu.
mesela
kasvetli eğlence
*george bataille'ın, resim hakkında yaptığı incelemeyi, açıklamayı şuraya koyalım.
resminde dört temel öğe bulunur:
merkezi figürün bir bütünlükten yoksun olması iğdiş edilme öğesini;
resmin üst yarısındaki yükselen öğeler arzuyu; kilodu kirli figür, iğdiş edilmekten uygunsuz bir davranışla kaçma çabasını;
ve temin solundaki figür, utanç verici davranışın şiirsel aşırılığını ortaya koyuyor.
insanbiçimli çekmeceli dolap
*çekmeceler, dali için belleğin ve bilinçdışının simgesidir.
"bölümlere ayrılmış düşünceye bir göndermeydi."*
ve en çok sevdiğim gerçeküstücü, sürrealizm eserler.
aziz antonius'un baştan çıkarılışı
*dali, bu resmi bir yarışma için yapmıştır. bu yarışmanın asıl amacı bel-ami adlı filme uygun afişi bulmaktı. ama dali yarışmayı kaybetti.*
melankolik atom ve uranyum idili
*hiroşima'ya atılan atom bombasıyla şok geçiren dali hemen bu konuda bir resim yapar. ve şu motifleri kullanılır:
kafalar, karıncaların yediği yumuşak saat* ve küçük oğlan çocuğu.
dali'nin bilime duyduğu ilgiyi yansıtan resim, atom kuramındaki son gelişmelere duyacağı yoğun ilginin de başlangıcı olur.
işte bu son resim bunun gerçek bir kanıtı.
küresel galatea
*t: realizm'i pat küt döven akımdır.
buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim ve baya sabırlı bir insan olduğunuzu söylemek isterim.
görüşmek üzere...
devamını gör...
sözlükteki havalı yazarların nickinde kral yazması
benimkinde yazmıyor.
devamını gör...
kemal tahir
1910 yılında doğan, gerçek ismini 1954 yılına kadar kullanmamış olan edebiyatçı. daha önce tipi soyadını almış. ancak, bu soyadını kullanmayıp daha sonra demir ve benerci soyadını kullanmış. yazılarında da cemalettin mahir, ismail kemalettin, körduman, samim aşkın, f. m. gibi müstear isimler de kullanmıştır.
siyasal sebeplerle 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırılmış, 12 yıl yattıktan sonra çıkan afla serbest kalmıştır. 1960 yılından sonra tamamen edebiyata yönelmiş ve romanlarından kazandığı gelir ile geçimini sağlamıştır. eserlerinde osmanlı dönemi, meşrutiyet ve cumhuriyet dönemi, tek parti iktidarı, köy enstitüleri, toprak ağalığı konularına değinmiştir.
devlet ana eseri, edebiyat dünyasında büyük ses getirdi. osmanlı'nın kuruluşunu anlatan bu roman, hafızalara devletin yurttaşları için bir ana kucağı olduğu imgesi yerleştirdi. aynı şekilde 1965 çıkışlı yorgun savaşçı romanıyla da edebiyat hayatında yeni bir döneme işaret etmiştir. rahmet yolları kesti eseriyle de eşkıyalık sorununa değinmiş, ama eşkıyalığın kahramanlaştırılmasına karşı çıkmıştır. romanlarındaki yorum ve fikirlerden dolayı, bugün de güncelliğini koruyan yazar 1973 yılında vefat etmiştir.
siyasal sebeplerle 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırılmış, 12 yıl yattıktan sonra çıkan afla serbest kalmıştır. 1960 yılından sonra tamamen edebiyata yönelmiş ve romanlarından kazandığı gelir ile geçimini sağlamıştır. eserlerinde osmanlı dönemi, meşrutiyet ve cumhuriyet dönemi, tek parti iktidarı, köy enstitüleri, toprak ağalığı konularına değinmiştir.
devlet ana eseri, edebiyat dünyasında büyük ses getirdi. osmanlı'nın kuruluşunu anlatan bu roman, hafızalara devletin yurttaşları için bir ana kucağı olduğu imgesi yerleştirdi. aynı şekilde 1965 çıkışlı yorgun savaşçı romanıyla da edebiyat hayatında yeni bir döneme işaret etmiştir. rahmet yolları kesti eseriyle de eşkıyalık sorununa değinmiş, ama eşkıyalığın kahramanlaştırılmasına karşı çıkmıştır. romanlarındaki yorum ve fikirlerden dolayı, bugün de güncelliğini koruyan yazar 1973 yılında vefat etmiştir.
devamını gör...
pencere (tiyatro)
haluk bilginer ve esra bezen bilgin'in iki perdeden oluşan tiyatro oyunu. oyunun hikayesinden ziyade haluk bilginer'in oyunculuğunu canlı canlı görmüş olmaktan büyük keyif aldım. adama bir kez daha ve bu sefer daha içten bir şekilde "sen ne büyük bir üstatsın" dedim. esra bezen bilgin'in oyunculuğu hakkında da olumsuz bir düşünce belirtmek çok yersiz olur. kadın gerçekten çok başarılıydı. şunu da belirteyim bu hikayeyi, aynı senaryoyu, başka oyuncular oynasa aynı keyfi alır mıydım konusunda şüphelerim var.
verilecek çok da bir spoiler yok zaten hikayede. haluk bilginer'in performansıyla sizi güldüren yerler çokça var oyunda. `ihsan yıldırım` profiliyle haluk bilginer'i canlı izlemek gerçekten müthiş bir zevk. tavsiyem şu olabilir hikayesi açısından büyük beklentiyle gidilmezse, sadece haluk bilginer üstadı izlemek için gidilirse oyunun tadından yenmiyor. yaklaşık iki saat gerçek bir tiyatro, gerçek bir oyunculuk görüyorsunuz.
hikayenin sarmaması ile ilgili somut bir örnek verecek olursam -bu tabii ki demek değildir ki oyun kötü; sadece onların kişisel görüşüdür- yan koltukta oturan çift ilk perdeden sonra "oyun hiç sarmadı, çıkalım çok sıkıldım" diyerek çıkıp gittiler. ama şahsi fikir olarak haluk bilginer o senaryoyla 5 saat karşımda oynasa sıkılmadan sadece o adamı izlerim, izletir yani kendini.
dip not: senin o ses tonuna kurban üstat!
verilecek çok da bir spoiler yok zaten hikayede. haluk bilginer'in performansıyla sizi güldüren yerler çokça var oyunda. `ihsan yıldırım` profiliyle haluk bilginer'i canlı izlemek gerçekten müthiş bir zevk. tavsiyem şu olabilir hikayesi açısından büyük beklentiyle gidilmezse, sadece haluk bilginer üstadı izlemek için gidilirse oyunun tadından yenmiyor. yaklaşık iki saat gerçek bir tiyatro, gerçek bir oyunculuk görüyorsunuz.
hikayenin sarmaması ile ilgili somut bir örnek verecek olursam -bu tabii ki demek değildir ki oyun kötü; sadece onların kişisel görüşüdür- yan koltukta oturan çift ilk perdeden sonra "oyun hiç sarmadı, çıkalım çok sıkıldım" diyerek çıkıp gittiler. ama şahsi fikir olarak haluk bilginer o senaryoyla 5 saat karşımda oynasa sıkılmadan sadece o adamı izlerim, izletir yani kendini.
dip not: senin o ses tonuna kurban üstat!
devamını gör...
karşı cinsten soğutan durumlar
her olayı cinselliğe bağlaması, zırt pırt fotoğraf istemesi (boydan,anlık), fazla egolu olması ve olgunluk sahibi olamamasıdır.
devamını gör...
kedisi olmayan yazar
o yazarlardan biri de benim. :( alerjim olmasını umursamadan kedim olsun, yumuş yumuş uyuyalım, gelsin ağzıma otursun istiyorum... ha bir de şehir dışında okumasam. bir de kendi evim olsa. bir de param olsa. sonra bir de kedim olsa :( çok istiyorum :(.
devamını gör...
muzaffer izgü
1933 yılında adana doğumlu türk öğretmen ,yazar, ne yazık ki 2017 yılında vefat etmiştir nurlarda uyusun.kendisi ile tanışıklığım çocukken zıkkımın kökü kitabıyla oldu daha sonra sıpa ,bando takımı ve komunist leylek eserlerini okuma fırsatı buldum yazdığı her öykü bugünde geçerliliğini sürdüren tespitler içermektedir.kendisi 107 kitap ve iki yüze yakın radyo oyunu yazmıştır ayrıca üç halka yirmibeş isimli filmin öyküsünü kaleme almıştır. onu anlatmaya bence sözcükler yetmez çocuk ,genç ve gülmece eserleri denildiğinde akla gelen ve hala çok satan eserlerin yazarıdır.burada onun ile ilgili hiç kelam edilmemesi içimi rahatsız etti ,dilimin döndüğü kadarıyla merhumu anlatmaya çalıştım bana kattığı ufuk için kendisine minnettarım allah gani gani rahmet eylesin.
devamını gör...
iyi ki almışım yoksa alamazdım
yakın zamanlarda sıkça kullandığımız, acı barındıran cümle.
devamını gör...
cinayet saati
bir (bkz: attila ilhan) şiiridir.
haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
dört bıçak çekip vurdular dört kişi
yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu
deli cafer ismail tayfur ve şaşı
maktulün onbeş yıllık arkadaşı
üçü kamarot öteki aşçıbaşı
dört bıçak çekip vurdular dört kişi
cinayeti kör bir balıkçı gördü
ben gördüm kulaklarım gördü
vapur kudurdu kuduz gibi böğürdü
hiçbiriniz orada yoktunuz
demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
on üç damla gözyaşını saydım
allahına kitabına sövüp saydım
şafak nabız gibi atıyordu
sarhoştum kasımpaşa'daydım
hiçbiriniz orada yoktunuz
haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
polis kaatilleri arıyordu
deli cafer ismail tayfur ve şaşı
üzerime yüklediler bu işi
sarhoştum kasımpaşa'daydım
vapuru onlar vurdu ben vurmadım
cinayeti kör bir balıkçı gördü
ben vursam kendimi vuracaktım
haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
dört bıçak çekip vurdular dört kişi
yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu
deli cafer ismail tayfur ve şaşı
maktulün onbeş yıllık arkadaşı
üçü kamarot öteki aşçıbaşı
dört bıçak çekip vurdular dört kişi
cinayeti kör bir balıkçı gördü
ben gördüm kulaklarım gördü
vapur kudurdu kuduz gibi böğürdü
hiçbiriniz orada yoktunuz
demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
on üç damla gözyaşını saydım
allahına kitabına sövüp saydım
şafak nabız gibi atıyordu
sarhoştum kasımpaşa'daydım
hiçbiriniz orada yoktunuz
haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
polis kaatilleri arıyordu
deli cafer ismail tayfur ve şaşı
üzerime yüklediler bu işi
sarhoştum kasımpaşa'daydım
vapuru onlar vurdu ben vurmadım
cinayeti kör bir balıkçı gördü
ben vursam kendimi vuracaktım
devamını gör...
sabaha bir ayet bırak
andolsun biz, çevrenizdeki memleketleri de yok ettik. belki doğru yola dönerler diye ayetleri tekrar tekrar açıkladık. (ahkaf süresi 27.ayet)
devamını gör...
bizans tarihi
1. constantin'in m.s 330 yılında konstantinopolis'i kurmasıyla tarih sahnesine çıktığını bildiğimiz (ilk zamanlar m. s 7. yüzyıla kadar kültürel, sanatsal ve mimarlık bağlamında batı roma kültürü ve geçmişinden çok da uzak olmayan) daha sonraları modern araştırmacılar tarafından erken, orta ve geç bizans başlıkları altında tarihsel bir sınıflandırmanın yapıldığı bir araştırma konusudur.
-dünyada var olmuş devletlerin ve toplulukların kültürel özellikleri kendilerine özgüdür. her biri kendi içinde eşsiz ve farklıdır. (sanatları, mimarileri, yönetimleri, anlayışları, yeme içme alışkanlıkları..) 21. yüzyıl insanları olarak m.s 3-4. yüzyıla dönerek eleştirilerde bulunmak, o toplulukların dünyada ortaya koydukları her türlü mücadeleyi (sanat, mimarlık, yönetim) görmezden gelmek, hatta günümüzde fiziki olarak yıkmak, sırf bize* ters diye okul kitaplarında yeterince anlatmamak (nedense), yüzeysel geçmek bir hatadır. dünyada yaşıyorsak dünya insanıyızdır. aynı toprağa basıyor ve aynı oksijeni soluyoruzdur. eğitim ve öğrenimde objektif davranıp, bizden öncekilerin (hangi coğrafyada yaşamış olurlarsa olsunlar) neler yaptığını yargılamadan bilmek de bizim sorumluluğumuzdur.
-dünyada var olmuş devletlerin ve toplulukların kültürel özellikleri kendilerine özgüdür. her biri kendi içinde eşsiz ve farklıdır. (sanatları, mimarileri, yönetimleri, anlayışları, yeme içme alışkanlıkları..) 21. yüzyıl insanları olarak m.s 3-4. yüzyıla dönerek eleştirilerde bulunmak, o toplulukların dünyada ortaya koydukları her türlü mücadeleyi (sanat, mimarlık, yönetim) görmezden gelmek, hatta günümüzde fiziki olarak yıkmak, sırf bize* ters diye okul kitaplarında yeterince anlatmamak (nedense), yüzeysel geçmek bir hatadır. dünyada yaşıyorsak dünya insanıyızdır. aynı toprağa basıyor ve aynı oksijeni soluyoruzdur. eğitim ve öğrenimde objektif davranıp, bizden öncekilerin (hangi coğrafyada yaşamış olurlarsa olsunlar) neler yaptığını yargılamadan bilmek de bizim sorumluluğumuzdur.
devamını gör...
arctic monkeys
2002 yılında kurulmuş, bir merkür ödülü sahibi, ingiliz indie rock müzik grubudur.
alakasız da olsa eskilerden "the beatles" ile ilişkilendirdiğim müzik grubu. seviyorum kendilerini.
sonbahar aylarında sosyal medyada why'd you only call me when you're high ile daha da ünlenmiştir.
ben en çok do i wanna know'a anlam yüklüyorum galiba*.
alakasız da olsa eskilerden "the beatles" ile ilişkilendirdiğim müzik grubu. seviyorum kendilerini.
sonbahar aylarında sosyal medyada why'd you only call me when you're high ile daha da ünlenmiştir.
ben en çok do i wanna know'a anlam yüklüyorum galiba*.
devamını gör...
iç döküşler
yorgunum,
bir bardak su almaya bile mecalim yok. dakikalardır ağzımın içi kupkuru, ayaklarımı duvara dayamış; iki büklüm karın ağrısı ve kalbimin kırıklığıyla yatıyorum. ne bir söz söylemeye dilim varıyor ne de beynim toparlıyor kelimeleri. durmak istiyorum, sadece durmak. düşünmemek, duymamak, görmemek. sakiiin ve sessiz bir şekilde hiç olmak...
sokaktan kavga sesleri geliyor, içeride televizyon açık sanırım. aklımda sürekli bir kelime dönüyor. pierre loti. nereden geldi aklıma? hiçbir fikrim yok. arada dönüp duruyor aklımda. onlarca, yüzlerce kez tekrar ediyorum.
şarkı açmıştım az önce. rehber - ruh . tekrarda kalmış sanırım. kaçıncı defa çalıyor bilmiyorum. ama onu değistirecek bile gücüm yok, kalkmıyor elim kolum. bazen o kadar çok düşünmüyorum ki neyi düşündüğümü bile unutuyorum. gerçi unutmak da istiyorum zaten de o ayrı konu.
bazı defterler kapanıyor, bazı kelimeler yanıyor cayır cayır. şiirler susuyor, şarkılar ağlıyor sessizce. ben duruyorum öylece, durmakla yetiniyorum. susmaya bile gücüm yok belki de. komodinimin üzerinde duran turuncu masa lambamın yarattığı gölgeler dans ediyor gözümün önünde. masam sandalyemle eşleşmiş. kitaplığım pencereyle el ele.
tam karşımda, ayaklarımın kenarında duran posterlerime bakıyorum. küçük iskender, sadece öpüyor beni. cem karaca "sen de başını alıp gitme ne olur" diyor. william shakespeare, "bütün dünya bir sahnedir" derken; rainer maria rilke, insana yakın olan yalnızca kendi iç dünyasıdır; başka her şey uzağındadır onun" diyor. her bir kelimeyi on defa okuyorum ama ulaşmıyor hiçbiri dimağıma. görüntüler bulanıklaşırken sesler boğuklaşıyor birer birer. gözlerim kapanırken tek bir kelime dökülüyor dilimden, nedensizce. pier loti...
bir bardak su almaya bile mecalim yok. dakikalardır ağzımın içi kupkuru, ayaklarımı duvara dayamış; iki büklüm karın ağrısı ve kalbimin kırıklığıyla yatıyorum. ne bir söz söylemeye dilim varıyor ne de beynim toparlıyor kelimeleri. durmak istiyorum, sadece durmak. düşünmemek, duymamak, görmemek. sakiiin ve sessiz bir şekilde hiç olmak...
sokaktan kavga sesleri geliyor, içeride televizyon açık sanırım. aklımda sürekli bir kelime dönüyor. pierre loti. nereden geldi aklıma? hiçbir fikrim yok. arada dönüp duruyor aklımda. onlarca, yüzlerce kez tekrar ediyorum.
şarkı açmıştım az önce. rehber - ruh . tekrarda kalmış sanırım. kaçıncı defa çalıyor bilmiyorum. ama onu değistirecek bile gücüm yok, kalkmıyor elim kolum. bazen o kadar çok düşünmüyorum ki neyi düşündüğümü bile unutuyorum. gerçi unutmak da istiyorum zaten de o ayrı konu.
bazı defterler kapanıyor, bazı kelimeler yanıyor cayır cayır. şiirler susuyor, şarkılar ağlıyor sessizce. ben duruyorum öylece, durmakla yetiniyorum. susmaya bile gücüm yok belki de. komodinimin üzerinde duran turuncu masa lambamın yarattığı gölgeler dans ediyor gözümün önünde. masam sandalyemle eşleşmiş. kitaplığım pencereyle el ele.
tam karşımda, ayaklarımın kenarında duran posterlerime bakıyorum. küçük iskender, sadece öpüyor beni. cem karaca "sen de başını alıp gitme ne olur" diyor. william shakespeare, "bütün dünya bir sahnedir" derken; rainer maria rilke, insana yakın olan yalnızca kendi iç dünyasıdır; başka her şey uzağındadır onun" diyor. her bir kelimeyi on defa okuyorum ama ulaşmıyor hiçbiri dimağıma. görüntüler bulanıklaşırken sesler boğuklaşıyor birer birer. gözlerim kapanırken tek bir kelime dökülüyor dilimden, nedensizce. pier loti...
devamını gör...
bir öz eleştiri yap
fark ettim ki tam da gatsby gibi yaşıyormuşum. hayallerim o denli görkemli ve romantizmle bezeli ki günümüz dünyasında yaşam bulamıyor. bu da ötekileşmeye oldukça müsait benliğimi tüm insanlardan ayırıp ayrı bir yere koyuyor. bu durumda da yalnızlığım giderek depreşiyor.
büyük hayaller... insanlığa karşı karşı konulamaz bir öfkem vardı benim. bireylere gelince, onlara sevgi besleyebiliyordum ancak. zaman zaman bunu da karıştırırım gerçi. bazenleri insanlık ideasına tapınır, sonra bireylere nefret kusarım. fakat... gelin görün ki herkese şüpheyle ve güvensizlikle yaklaşan ben, son yaşadıklarımdan sonra bütün bu sözleri de rafa kaldırma taraftarı oluyor.
niçin? güvenmek ve güvenmemek, şüphecilik vs. vs. belki bilincim sıkıldı artık. kendisini kurtarmak istiyor.
o kadar korkunç insanlar var ki size anlatamam. bunun korkunçluğu hakkında tek bir kelime dahi etmeye dilim varmıyor. hayat korkunç. bunda kararlıyım. korkunç olduğu gibi bir güzelliği de barındırıyor ama. belki de bu kişinin kendisiyle özdeşleşmesiyle alakalı bir şeydir.
fakat belki de ileride "korkutucu" insanların avukatlığını yapacağım. insanlardan korkmuyorum gerçi. aslında bakarsanız pek bir şeyden de korkum yoktur. sadece bazı insanlar. o bazı insanların yaptıkları aklıma gelince beynim "error veriyor". ve düşünmeyi sonlandırıyor.
anna karenina yaşamakta olduğu trajedi aklına geldiğinde gözlerini acıyla kısıp kaçınırdı konudan. ben de aynı durumdayım.
ama düşünüyorum. insan sevemeyen ben, insanlara yabancı olan ben, nasıl oldu da birilerine ümitle yaklaştı?
gerek yok konuşmama. yeterince rahatsızlık verici. eğer cehennem diye bir yer varsa şayet, insanlara yüce gönüllü ve sevgiyle yaklaşmaya başlayan yabancı ben, bazı insanların yandığını görmeyi sabırsızlıkla bekliyor.
ya da bir şafak vakti onları kendi elimle yakmayı.
ah, gerçekten de korkunç insanlar var. sizi temin ederim. ve ölümleri bile onlara iyilik olur, yemin ederim. sonsuz bir lanetle yaşamaları dileğiyle.
büyük hayaller... insanlığa karşı karşı konulamaz bir öfkem vardı benim. bireylere gelince, onlara sevgi besleyebiliyordum ancak. zaman zaman bunu da karıştırırım gerçi. bazenleri insanlık ideasına tapınır, sonra bireylere nefret kusarım. fakat... gelin görün ki herkese şüpheyle ve güvensizlikle yaklaşan ben, son yaşadıklarımdan sonra bütün bu sözleri de rafa kaldırma taraftarı oluyor.
niçin? güvenmek ve güvenmemek, şüphecilik vs. vs. belki bilincim sıkıldı artık. kendisini kurtarmak istiyor.
o kadar korkunç insanlar var ki size anlatamam. bunun korkunçluğu hakkında tek bir kelime dahi etmeye dilim varmıyor. hayat korkunç. bunda kararlıyım. korkunç olduğu gibi bir güzelliği de barındırıyor ama. belki de bu kişinin kendisiyle özdeşleşmesiyle alakalı bir şeydir.
fakat belki de ileride "korkutucu" insanların avukatlığını yapacağım. insanlardan korkmuyorum gerçi. aslında bakarsanız pek bir şeyden de korkum yoktur. sadece bazı insanlar. o bazı insanların yaptıkları aklıma gelince beynim "error veriyor". ve düşünmeyi sonlandırıyor.
anna karenina yaşamakta olduğu trajedi aklına geldiğinde gözlerini acıyla kısıp kaçınırdı konudan. ben de aynı durumdayım.
ama düşünüyorum. insan sevemeyen ben, insanlara yabancı olan ben, nasıl oldu da birilerine ümitle yaklaştı?
gerek yok konuşmama. yeterince rahatsızlık verici. eğer cehennem diye bir yer varsa şayet, insanlara yüce gönüllü ve sevgiyle yaklaşmaya başlayan yabancı ben, bazı insanların yandığını görmeyi sabırsızlıkla bekliyor.
ya da bir şafak vakti onları kendi elimle yakmayı.
ah, gerçekten de korkunç insanlar var. sizi temin ederim. ve ölümleri bile onlara iyilik olur, yemin ederim. sonsuz bir lanetle yaşamaları dileğiyle.
devamını gör...
24 aralık 2020 çin aşısının ülkemize gelmesi
çin'in geliştirdiği koronavirüs aşısı sinovac'ı taşıyan uçağın bugün sabah saatlerinde istanbul havalimanı'na inmesi hadisesi.
aşılama sürecine ilişkin detayların ise sağlık bakanı fahrettin koca tarafından saat 19.00'da açıklanması bekleniyor.
kaynak
aşılama sürecine ilişkin detayların ise sağlık bakanı fahrettin koca tarafından saat 19.00'da açıklanması bekleniyor.
kaynak
devamını gör...



