kedi beslemek
kedi evcil olmasının yanında bir anlamda da besleyene yabani hayvan beslemenin hazzını veriyor. köpek gibi ufak bir hediyeye kanmaz kediler. bununla da gururlu olduklarını gösterip karakter dersi veriyorlar. nankörlük hikayesinin ardındaki sebep budur.
devamını gör...
o mahur beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız
müjgan, farsça' da 'kirpik' anlamına gelir.
devamını gör...
tenis sporunun ülkemizde tutmaması
golf neden tutmadıysa tenis'de aynı sebepten tutmadı. çünkü zengin sporu.
devamını gör...
berberle müşteri arasındaki zaman algısı kaynaklı gerginlik
bu tanım bir pastiş örneğidir. bu yüzden mekan farklı, meslek erbabının adı başka olsa da sevgili insanolunbiraz'a öykünüp aktardığım için bu başlık altında olsun istedim.
dün çok gerildiğim bir gündü. öncelikle sistemleri oluşturan kişilerin genelleme klişeleri yüzünden öğrencilerime ve bana yapılan - istemsiz de olsa- bir haksızlık yüzünden çokça sinirliydim. yanlışı düzeltmenin tek yolu da başkalarının eksiklerini ortaya çıkarmam gerektiği için - o başkası da iş arkadaşım olduğu için- yutkundum, çocuklara da onları mağdur etmeyeceğimi söyledim. en sonunda maddi kayba ve de buna müsamaha gösterdiğim için manevi kayba uğrayan ben olmuştum. *
bu yüzden de bugünlük çalışmayı yapmayalım, ben de hem hava alayım hem de uzun zamandır ihmal ettiğim kuaföre gideyim, dedim.
birkaç gün önce de benzer mevzu açıldığında saçınızın boyu da kızıl renkte çok yakıştı lütfen oynamayın diyen selen koşarak yanıma geldi elini dur işareti yapar gibi kaldırdı ve hayııır, diye bağırdı. güldüm. o da güldü. söz veriyorum çok kısalttırmayacağım, dedim. neden dedim bilmem, söz kutsaldır ve tutarım. bu yüzden kuaför gibi çoğunlukla müşterinin talebini dinlemeyen bir kişiye giderken bu cümleyi kurmamalıydım.
gittim. eskiden tencere satıp kapı kapı dolaşan insanlar gibi birkaç kuaförün kapısından girdim. hepsi de bir hayli meşguldü ve randevusuz olduğum için en erken bir saat içinde saçımı kesebileceklerini söylediler. en son girdiğim kuaförde ise yalnızca bir müsteri vardı. hem boş olmasına sevindim hem de boş olduğu için iyi olmaması ihtimalinden biraz korktum. içten içe ürkerek ama gülümseyerek içeri girdim. saçımı yıkayıp, koltuğa alıp, omzuma eski et bebeklerin tatlı-garip kokusuna sahip bir poşet kesme örtüsünü geçirdikten sonra eeee dedi, kuaför bey. dedim saç modelini değiştiriyorum. şuralar fazlalık, keselim. ama kısalmasın olur mu? bob için enseyi açıyorum, dedi. yok dedim bob kesim de olmasın, elimle ensemi tutup şu boy olsun olur mu, dedim. tamam dedi. ben kısa olmasın minvalinde üç farklı cümle kurduktan sonra gösterdiğim ve anlattığım boydan çok daha kısa kestikten sonra boyu iyi değil mi diye sordu. elinize sağlık iyi dedim. hep öyle derim. çünkü hayır kısa oldu, ekle demenin faydası yoktur ve yok yere bari buradan tek üzgün ayrılan ben olayım derim ve yürürüm. birkaç güne de alışırım zaten.
kasaya geldiğimde, borcum ne kadar diye sorduğumda kuaför bey de aynı mustafa gibi sizden doksan lira alsam yeter, dedi. işte o an aklımdan yukarıdaki insanolunbiraz yazısı geçti. maaş kartımdan k. bey parayı çekerken gözüm de fiyat tablosuna takıldı. kesim:50 tl yazıyordu. saçınızın nasıl göründüğünü görmem gerek diyerek fön çeken ve bunun ücretini yine benden tahis eden canım bay k. sayesinde ben her halükarda kazıklanmıştım. gülümseyerek dışarı çıktım. üstelik düz fönlü saçtan hiç hoşlanmadığım için beremi taktım ve fazladan verdiğim paranın karşılığını gizledim. yani "en azındın çık yıkışıklı oldım" diyerek de içimi rahatlatamıyorum.
allahtan her halim güzel * de tek derdim selen'e verdiğim söz. bir süre okula gitmeyerek bunu çözmek isterdim ama sanırım bu da yağmur suyunun saçı uzatma ihtimali kadar uzak bir gerçeklik.
dün çok gerildiğim bir gündü. öncelikle sistemleri oluşturan kişilerin genelleme klişeleri yüzünden öğrencilerime ve bana yapılan - istemsiz de olsa- bir haksızlık yüzünden çokça sinirliydim. yanlışı düzeltmenin tek yolu da başkalarının eksiklerini ortaya çıkarmam gerektiği için - o başkası da iş arkadaşım olduğu için- yutkundum, çocuklara da onları mağdur etmeyeceğimi söyledim. en sonunda maddi kayba ve de buna müsamaha gösterdiğim için manevi kayba uğrayan ben olmuştum. *
bu yüzden de bugünlük çalışmayı yapmayalım, ben de hem hava alayım hem de uzun zamandır ihmal ettiğim kuaföre gideyim, dedim.
birkaç gün önce de benzer mevzu açıldığında saçınızın boyu da kızıl renkte çok yakıştı lütfen oynamayın diyen selen koşarak yanıma geldi elini dur işareti yapar gibi kaldırdı ve hayııır, diye bağırdı. güldüm. o da güldü. söz veriyorum çok kısalttırmayacağım, dedim. neden dedim bilmem, söz kutsaldır ve tutarım. bu yüzden kuaför gibi çoğunlukla müşterinin talebini dinlemeyen bir kişiye giderken bu cümleyi kurmamalıydım.
gittim. eskiden tencere satıp kapı kapı dolaşan insanlar gibi birkaç kuaförün kapısından girdim. hepsi de bir hayli meşguldü ve randevusuz olduğum için en erken bir saat içinde saçımı kesebileceklerini söylediler. en son girdiğim kuaförde ise yalnızca bir müsteri vardı. hem boş olmasına sevindim hem de boş olduğu için iyi olmaması ihtimalinden biraz korktum. içten içe ürkerek ama gülümseyerek içeri girdim. saçımı yıkayıp, koltuğa alıp, omzuma eski et bebeklerin tatlı-garip kokusuna sahip bir poşet kesme örtüsünü geçirdikten sonra eeee dedi, kuaför bey. dedim saç modelini değiştiriyorum. şuralar fazlalık, keselim. ama kısalmasın olur mu? bob için enseyi açıyorum, dedi. yok dedim bob kesim de olmasın, elimle ensemi tutup şu boy olsun olur mu, dedim. tamam dedi. ben kısa olmasın minvalinde üç farklı cümle kurduktan sonra gösterdiğim ve anlattığım boydan çok daha kısa kestikten sonra boyu iyi değil mi diye sordu. elinize sağlık iyi dedim. hep öyle derim. çünkü hayır kısa oldu, ekle demenin faydası yoktur ve yok yere bari buradan tek üzgün ayrılan ben olayım derim ve yürürüm. birkaç güne de alışırım zaten.
kasaya geldiğimde, borcum ne kadar diye sorduğumda kuaför bey de aynı mustafa gibi sizden doksan lira alsam yeter, dedi. işte o an aklımdan yukarıdaki insanolunbiraz yazısı geçti. maaş kartımdan k. bey parayı çekerken gözüm de fiyat tablosuna takıldı. kesim:50 tl yazıyordu. saçınızın nasıl göründüğünü görmem gerek diyerek fön çeken ve bunun ücretini yine benden tahis eden canım bay k. sayesinde ben her halükarda kazıklanmıştım. gülümseyerek dışarı çıktım. üstelik düz fönlü saçtan hiç hoşlanmadığım için beremi taktım ve fazladan verdiğim paranın karşılığını gizledim. yani "en azındın çık yıkışıklı oldım" diyerek de içimi rahatlatamıyorum.
allahtan her halim güzel * de tek derdim selen'e verdiğim söz. bir süre okula gitmeyerek bunu çözmek isterdim ama sanırım bu da yağmur suyunun saçı uzatma ihtimali kadar uzak bir gerçeklik.
devamını gör...
sadat
genel merkezi istanbul'da bulunan uluslararası savunma danışmanlık inşaat sanayi ve ticaret askeri danışmanlık faaliyetleri diye geçen 28 şubat 2012 tarihinde kurulan şirket.
ordudan emekli olmuş askeri personellere istihdam sağlandığı söyleniyor.
kurucusunun adnan tanrıverdi'nin ''mehdiye ortam hazırlıyoruz'' dediği şirket. tek amacı da iktidarın devamını temin etmek. boşuna demiyorduk bu ülkeyi kolay kolay bırakmayacaklar diye.
adnan tanrıverdi hakkında korgeneral, askeri uzman ve siyasetçi ismail hakkı pekin: '' tsk'da görev yaptığı sürede dini kendi amaçlarına alet eden uygulamalar içinde olmuştur. istanbul maltepe'deki tugay komutanlığı sırasında kışlanın içerisine dini sokmuş, kendine oraya bir grup kurmaya çalışmış kışla içinde toplu namaz kıldırdığı bilgiler doğrultusunda kızak bir göreve çekilerek emekli edilmiştir. ''
adnan tanrıverdi hakkında emekli tümgeneral ahmet yavuz: '' atatürk düşmanı, cumhuriyet düşmanı bir adamla yoluna devam edenler bu ülkeyi bu felaketten kurtaramaz.''
gazeteci can dündar 2015 yılında sadatın gönderdiği silahların türkmenlere değil, (bkz: ışid)e gönderildiğini söylemişti. ve o haberden dolayı 27.5 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. gazetecinin iddialarını en önde inkar edip vatan haini ilan eden (bkz: sedat peker) bu sabah yayınladığı videosunda (bkz: 30 mayıs 2021 sedat peker'in 8. videosu) bir nevi itiraf etmiş ve silahların kendisi üzerinden (bkz: el nusra) terör örgütüne gönderildiğini söylemiştir.
ordudan emekli olmuş askeri personellere istihdam sağlandığı söyleniyor.
kurucusunun adnan tanrıverdi'nin ''mehdiye ortam hazırlıyoruz'' dediği şirket. tek amacı da iktidarın devamını temin etmek. boşuna demiyorduk bu ülkeyi kolay kolay bırakmayacaklar diye.
adnan tanrıverdi hakkında korgeneral, askeri uzman ve siyasetçi ismail hakkı pekin: '' tsk'da görev yaptığı sürede dini kendi amaçlarına alet eden uygulamalar içinde olmuştur. istanbul maltepe'deki tugay komutanlığı sırasında kışlanın içerisine dini sokmuş, kendine oraya bir grup kurmaya çalışmış kışla içinde toplu namaz kıldırdığı bilgiler doğrultusunda kızak bir göreve çekilerek emekli edilmiştir. ''
adnan tanrıverdi hakkında emekli tümgeneral ahmet yavuz: '' atatürk düşmanı, cumhuriyet düşmanı bir adamla yoluna devam edenler bu ülkeyi bu felaketten kurtaramaz.''
gazeteci can dündar 2015 yılında sadatın gönderdiği silahların türkmenlere değil, (bkz: ışid)e gönderildiğini söylemişti. ve o haberden dolayı 27.5 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. gazetecinin iddialarını en önde inkar edip vatan haini ilan eden (bkz: sedat peker) bu sabah yayınladığı videosunda (bkz: 30 mayıs 2021 sedat peker'in 8. videosu) bir nevi itiraf etmiş ve silahların kendisi üzerinden (bkz: el nusra) terör örgütüne gönderildiğini söylemiştir.
devamını gör...
the lodger: a story of the london fog
alfred hitchcock'un yönetmenliğini üstlendiği, 1927 yılında vizyona giren, hitchcock'un ilk cameosunu yaptığı, hitchcock'un kafasında yarattığı tarzı ilk olarak yansıtmayı başarabilmiş, türkiye'de kiracı: sisli bir londra hikayesi olarak vizyona giren sessiz sinema.
filme başlar başlamaz bi 10-15 dakika izledikten sona sevgili hitchcock'un murnau, fritz lang ve robert wiene ile o dönem bol bol fikir alışverişinde olduğunu fark ediyoruz.
filmin konusundan da spoilersız bahsedecek olur isek, sarı saçlı kadınları hedef alan bir seri katil var, tam da seri katilin dehşet saçtığı bir dönem, bir evin çatı katına bir kiracı yerleşiyor.
kiracı olduğu evin kızından hoşlanan bu gizemli kiracıya karşı ön yargı besleyen ve onun seri katil olduğunu düşünen bir insan var; evin kızının sevgilisi. olaylar oldukça aşk-ı memnu gibi ilerler iken, kiracı rolünü üstlenmiş ıvor novello öyle bir rol yeteneğine sahipmiş ki, o laçka havayı alıp bambaşka bir yere götürmüş ve oldukça gizemli bir olaya çevirmeyi başarmış; zira bir zamandan sonra aşk meşk ilginizi çekmekten çok, "ulan acaba katil kiracı mı?" diye oldukça uzun bir süre düşünüp duruyor insan.
agatha christie öyküsü tadı alırım hep hitchcock filmlerinden, bu filminden de aynı tadı aldım, katil kim diye uzun uzun düşünüp tahminlerde bulundum.
film hakkında bir de spoiler vermek istiyorum,
şöyle ki bu güzel filmin son kısmında katil bulunduğu vakit, katil hakkında en ufak bir bilgiye sahip olamıyoruz. kimdir, neyin nesidir, neden sarı saçlı kadınları öldürüyordur ve neden kiracının bulunduğu eve doğru yaklaşıyordur kimse bilmiyor.
filme başlar başlamaz bi 10-15 dakika izledikten sona sevgili hitchcock'un murnau, fritz lang ve robert wiene ile o dönem bol bol fikir alışverişinde olduğunu fark ediyoruz.
filmin konusundan da spoilersız bahsedecek olur isek, sarı saçlı kadınları hedef alan bir seri katil var, tam da seri katilin dehşet saçtığı bir dönem, bir evin çatı katına bir kiracı yerleşiyor.
kiracı olduğu evin kızından hoşlanan bu gizemli kiracıya karşı ön yargı besleyen ve onun seri katil olduğunu düşünen bir insan var; evin kızının sevgilisi. olaylar oldukça aşk-ı memnu gibi ilerler iken, kiracı rolünü üstlenmiş ıvor novello öyle bir rol yeteneğine sahipmiş ki, o laçka havayı alıp bambaşka bir yere götürmüş ve oldukça gizemli bir olaya çevirmeyi başarmış; zira bir zamandan sonra aşk meşk ilginizi çekmekten çok, "ulan acaba katil kiracı mı?" diye oldukça uzun bir süre düşünüp duruyor insan.
agatha christie öyküsü tadı alırım hep hitchcock filmlerinden, bu filminden de aynı tadı aldım, katil kim diye uzun uzun düşünüp tahminlerde bulundum.
film hakkında bir de spoiler vermek istiyorum,
şöyle ki bu güzel filmin son kısmında katil bulunduğu vakit, katil hakkında en ufak bir bilgiye sahip olamıyoruz. kimdir, neyin nesidir, neden sarı saçlı kadınları öldürüyordur ve neden kiracının bulunduğu eve doğru yaklaşıyordur kimse bilmiyor.
devamını gör...
hoşlanılan kişinin önünde rezil olmak
pek umursamadığım durumdur. hatta büyük bir şey değilse ben de kendimle dalga geçerim muhtemelen.
devamını gör...
geceye yaşamak için bir sebep bırak
ingilizce de çok sevdiğim bir sözcük var;
nothing (hiçbir şey)
nothing (hiçbir şey)
devamını gör...
sexting
yaşı büyük insanlar "bu ne ya ne saçma" gibi söylemlerde bulunsalarda aslında güzel bi anı kaçırdıklarının farkında değiller. sanıyorlar ki biri diğerine sürekli bel altı yapıyor sürekli seni şöyle yapıcam böyle edicem diye yazıyor. evet böyle yapanlar da var tabii ama bu ince bi konu. *
herkes yapamaz, herkes beceremez. kelimeleri karşı taraf öyle bir seçer ki kişi hayal dünyasında bulutlara çıkar.
ayrıca rutini de öldürür. tutkuyu ayakta tutar. monotonlaşan bi ilişkiniz var ise yapmanızı öneririm. ama öff bu çocuk/kız da amma basit yaa diyen bi partneriniz varsa* onu sağ kapıdan sepetleyebilirsiniz. *çünkü bunun basitlikle uzaktan yakından alakası yoktur.
t: çiftlerin birbirlerini mesaj yoluyla tahrik etmeleri.
herkes yapamaz, herkes beceremez. kelimeleri karşı taraf öyle bir seçer ki kişi hayal dünyasında bulutlara çıkar.
ayrıca rutini de öldürür. tutkuyu ayakta tutar. monotonlaşan bi ilişkiniz var ise yapmanızı öneririm. ama öff bu çocuk/kız da amma basit yaa diyen bi partneriniz varsa* onu sağ kapıdan sepetleyebilirsiniz. *çünkü bunun basitlikle uzaktan yakından alakası yoktur.
t: çiftlerin birbirlerini mesaj yoluyla tahrik etmeleri.
devamını gör...
iğrenç espriler
adamın birinin başına buda heykeli düşmüş,
" başıma buda mi gelecekti? " demiş.
" başıma buda mi gelecekti? " demiş.
devamını gör...
özel tüketim vergisi
(bkz: o ney gardaş yarısını bana ver) devletin ayan beyan otlanması durumu.
devamını gör...
insan olun biraz (yazar)
bir başlık görüyorsunuz ve ‘işte bu, falanca yazarın açtığıdır’ diyorsunuz.
insanolunbiraz da onlardan biri.
o, sinema, tv ,şarkı ve bol bol da kitaplar hakkında -ama öyle düz bir anlatımla değil- diğer görüp duyduklarıyla, anılarıyla da bağlayarak yazar.
ben sözlüğü bir karıştırayım,iki satır okuyup çıkayım düşüncesi olan okuyucunun yazılarından uzak durması lâzım, zira yazarımız madalyalardan bir koleksiyonu duvara asmıştır.
ne zaman vakit bulur,ne zaman o özenli cümlelere döker aklından geçenleri, okuyucu için bir gizemdir bu.
güzel hikayelerini de okuyabilmek için sayfasına uğramak sözlükte kaçırılmaması gereken fırsatlardandır.
hem yüreği güzel hem de nazik bir beyefendi olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.
insanolunbiraz da onlardan biri.
o, sinema, tv ,şarkı ve bol bol da kitaplar hakkında -ama öyle düz bir anlatımla değil- diğer görüp duyduklarıyla, anılarıyla da bağlayarak yazar.
ben sözlüğü bir karıştırayım,iki satır okuyup çıkayım düşüncesi olan okuyucunun yazılarından uzak durması lâzım, zira yazarımız madalyalardan bir koleksiyonu duvara asmıştır.
ne zaman vakit bulur,ne zaman o özenli cümlelere döker aklından geçenleri, okuyucu için bir gizemdir bu.
güzel hikayelerini de okuyabilmek için sayfasına uğramak sözlükte kaçırılmaması gereken fırsatlardandır.
hem yüreği güzel hem de nazik bir beyefendi olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim.
devamını gör...
isimlerle ilgili genellemeler
başlığı görünce zihnimde çalmaya başlayan şarkı:
"ahmet, mehmet, süreyya hepsi boş hepsi hülya
bir gün hayat bitecek dersin görmüşüm rüya
boşvermişim, boşvermişim, boşvermişim dünyaya
ağlamak istemiyorsan sen de boşver dünyaya"
"ahmet, mehmet, süreyya hepsi boş hepsi hülya
bir gün hayat bitecek dersin görmüşüm rüya
boşvermişim, boşvermişim, boşvermişim dünyaya
ağlamak istemiyorsan sen de boşver dünyaya"
devamını gör...
bir yıldır hiç makyaj yapmamış olmak
tercihtir.
ben makyajı ya çok kötü hissettiğimde (moral olsun diye) ya da gerekli özel durumlarda yapmayı seviyorum.makyaj dediğim de öyle abartılı bir şey değil ; fondöten kullanmıyorum mesela çok çok nadir pudra. *. yalnız maske de taksam, kimse görmese de ara ara rujumu
ihmal etmedim çünkü bu beni mutlu ediyor ve mutlu olmaya her insan gibi ihtiyaç hissediyorum.
ben makyajı ya çok kötü hissettiğimde (moral olsun diye) ya da gerekli özel durumlarda yapmayı seviyorum.makyaj dediğim de öyle abartılı bir şey değil ; fondöten kullanmıyorum mesela çok çok nadir pudra. *. yalnız maske de taksam, kimse görmese de ara ara rujumu
ihmal etmedim çünkü bu beni mutlu ediyor ve mutlu olmaya her insan gibi ihtiyaç hissediyorum.
devamını gör...
güne bir söz bırak
elini kalbine götürdü:
"burası var ya" dedi
"taşa, toprağa gerek kalmadan insanın gömüldüğü tek yer..."
~neşet ertaş
"burası var ya" dedi
"taşa, toprağa gerek kalmadan insanın gömüldüğü tek yer..."
~neşet ertaş
devamını gör...
noodle
kız yurdundaki vazgeçilmez yiyecek.
devamını gör...
eş cinsellik karşıtı görüşleriyle bilinen siyasinin eş cinsel partide yakalanması
"kim namus ve ahlak şövalyeliği yapıyorsa, bilin ki en namussuzu odur"
devamını gör...
sözlükçülerin gördüğü film tadında rüyalar
dün gece gördüğüm rüya enteresan ögelerin iç içe geçmesiyle muhteşem bir bağımsız film haline geldi. komedi ve gerilim unsurlarını güzelce harmanlamış olmasının yanı sıra yarattığı ''ne oluyor ulan burada!'' hissiyatı ile benden 8.3 puanı kaptı. tabi içerdiği ütopik ve distopik ögeler de rüyayı görülesi kılıyor. herkese bu rüyayı görmesini tavsiye edebilirim. *
rüyamızda kim jong-un türkiye'de muhalefet partisi lideri olmuş. oyunuzu bana verin ülkeyi uçarayım diye konuşmalar yapıyor. ülkeyi havaya uçuracak zahar. yer miyiz yemeyiz! ancak enteresan bir şekilde bu noktada rüyaya umurumda bile olmaz nükleer denemeler adlı arkadaş dahil oluyor. *
tosbağa: kime oy vereceksin?'
nükleer: kime oy vereceğim tabii ki.
tosbağa: sakın kime oy verme.
nükleer: e kime oy vereceğiz peki?
tosbağa: kime verirsen ver ama kime verme!
nükleer: yahu kime vereceğim zaten sen kimi kast ediyorsun?
tosbağa: hayır kimi kast etmiyorum sen beni yanlış anladın.
nükleer: açık konuş be tosbağa!
tosbağa: adam ülkeyi patlatacak yahu!
nükleer: kim? kim mi? umurumda bile olmaz nükleer denemeler...
bildiğiniz kısır döngüye giriyoruz. muhabbet kim vurduya gitti gidecek. o esnada reis çıkıp geliyor ortama. diyoruz ki bu sefer olacak herhalde. bizi kurtaracak. o da ''eyyy kim, sen kimsin be!'' diye bağırmasın mı? umudum kursağımda kalıyor. kime oy vereceğiz, kime mi oy vereceğiz, kim bizi yere serecek. kim kimdir derken bay kemal giriş yapıyor ortama. ''aile sigortanız benden!'' deyip bir elini yumruk yapıp diğer elini şakkk diye onun üzerine vuruyor. yahu dur bir demokrat dedem. ortalık zaten karışmış demeye varmadan mekanda kocaman bir ekran beliriyor. ekrana kim çıkıyor beğenirsiniz? adını söylememe bile gerek yok. söylediklerini yazsam kafi. ''bu kim kimdir? ne yapmak, nereye varmak istemektedir?'' bunu duyduğum anda bana afakanlar basıyor. daralıyorum. çıkarın beni buradan diye bağırmak istiyorum. o esnada göklerden starcraft oyunundan efsane bir replik geliyor. "nuclear launch detected!" kaçın diye bağırıyorum ama kimsenin umurunda olmuyor nükleer denemeler.
biraz terlemiş bir vaziyette uyandım. acıktığımı fark edip mutfağa doğru yol aldım. ama kendi kendime nasıl gülüyorum. rüyayı sabah eşime anlatınca o da patlattı kahkahayı. eh dedim bizim sözlük ahalisi de bu muhteşem rüyadan eksik kalmasın diye düşünerek yazıverdim gitti. *
kime oy vermeyin sakın!
rüyamızda kim jong-un türkiye'de muhalefet partisi lideri olmuş. oyunuzu bana verin ülkeyi uçarayım diye konuşmalar yapıyor. ülkeyi havaya uçuracak zahar. yer miyiz yemeyiz! ancak enteresan bir şekilde bu noktada rüyaya umurumda bile olmaz nükleer denemeler adlı arkadaş dahil oluyor. *
tosbağa: kime oy vereceksin?'
nükleer: kime oy vereceğim tabii ki.
tosbağa: sakın kime oy verme.
nükleer: e kime oy vereceğiz peki?
tosbağa: kime verirsen ver ama kime verme!
nükleer: yahu kime vereceğim zaten sen kimi kast ediyorsun?
tosbağa: hayır kimi kast etmiyorum sen beni yanlış anladın.
nükleer: açık konuş be tosbağa!
tosbağa: adam ülkeyi patlatacak yahu!
nükleer: kim? kim mi? umurumda bile olmaz nükleer denemeler...
bildiğiniz kısır döngüye giriyoruz. muhabbet kim vurduya gitti gidecek. o esnada reis çıkıp geliyor ortama. diyoruz ki bu sefer olacak herhalde. bizi kurtaracak. o da ''eyyy kim, sen kimsin be!'' diye bağırmasın mı? umudum kursağımda kalıyor. kime oy vereceğiz, kime mi oy vereceğiz, kim bizi yere serecek. kim kimdir derken bay kemal giriş yapıyor ortama. ''aile sigortanız benden!'' deyip bir elini yumruk yapıp diğer elini şakkk diye onun üzerine vuruyor. yahu dur bir demokrat dedem. ortalık zaten karışmış demeye varmadan mekanda kocaman bir ekran beliriyor. ekrana kim çıkıyor beğenirsiniz? adını söylememe bile gerek yok. söylediklerini yazsam kafi. ''bu kim kimdir? ne yapmak, nereye varmak istemektedir?'' bunu duyduğum anda bana afakanlar basıyor. daralıyorum. çıkarın beni buradan diye bağırmak istiyorum. o esnada göklerden starcraft oyunundan efsane bir replik geliyor. "nuclear launch detected!" kaçın diye bağırıyorum ama kimsenin umurunda olmuyor nükleer denemeler.
biraz terlemiş bir vaziyette uyandım. acıktığımı fark edip mutfağa doğru yol aldım. ama kendi kendime nasıl gülüyorum. rüyayı sabah eşime anlatınca o da patlattı kahkahayı. eh dedim bizim sözlük ahalisi de bu muhteşem rüyadan eksik kalmasın diye düşünerek yazıverdim gitti. *
kime oy vermeyin sakın!
devamını gör...
passenger
1984 doğumlı ingiliz michael david rosenberg adlı şarkıcının sahne ismi.
müzik kariyerine bu isimle bir grupta başlamış fakat sonra grup dağılınca kendisi ismi kullanmaya devam etmiştir. 2012'de çıkardığı let her go şarkısıyla tanınmaya başlamıştır.
çok genç yaşta okulu bırakıp müzik yapmaya başlamıştır. gençlik yıllarından itibaren busking * yaparak hayatını geçindirmeye çalışmıştır hatta ünlü olduktan sonra bile turne için gittiği şehirlerde bilet bulamayan ya da alamayan hayranları için sokaklarda şarkı söylemeye devam etmiştir.
12 yılda 12 tane stüdyo albümü yapmıştır. şarkıları genellikle folk rock ve indie folk türlerindedir. şarkılarının çoğunu kendi yazıp bestelese de stu larsen ve andrew phillips gibi sanatçılarla da beraber çalışmıştır.
2018 yılında bir rehabilitasyon süreci geçirmiştir.
2020 yılında yayınladığı patchwork albümünün gelirinin bir kısmı direkt olarak ingiletere'deki aşevlerinin giderlerini karşılamak için ayrılmıştır.
2021 yılında yayınlanan songs for the drunk and broken hearted isimli albümünün gelirinin bir kısmı ise ekolojik vakıflara bağışlanmaktadır. ayrıca satılan her fiziksel kopya için bir ağaç dikilmektedir.
benim hem müziğine hem de kendisine doyamadığım bir sanatçı. maalesef bu dünya hassas kalpler için bir cehennem olduğundan kendisinin de hala uğraştığı bazı psikolojik problemleri vardır.
en sevdiğim şarkıları:
wicked man's rest
rivers
müzik kariyerine bu isimle bir grupta başlamış fakat sonra grup dağılınca kendisi ismi kullanmaya devam etmiştir. 2012'de çıkardığı let her go şarkısıyla tanınmaya başlamıştır.
çok genç yaşta okulu bırakıp müzik yapmaya başlamıştır. gençlik yıllarından itibaren busking * yaparak hayatını geçindirmeye çalışmıştır hatta ünlü olduktan sonra bile turne için gittiği şehirlerde bilet bulamayan ya da alamayan hayranları için sokaklarda şarkı söylemeye devam etmiştir.
12 yılda 12 tane stüdyo albümü yapmıştır. şarkıları genellikle folk rock ve indie folk türlerindedir. şarkılarının çoğunu kendi yazıp bestelese de stu larsen ve andrew phillips gibi sanatçılarla da beraber çalışmıştır.
2018 yılında bir rehabilitasyon süreci geçirmiştir.
2020 yılında yayınladığı patchwork albümünün gelirinin bir kısmı direkt olarak ingiletere'deki aşevlerinin giderlerini karşılamak için ayrılmıştır.
2021 yılında yayınlanan songs for the drunk and broken hearted isimli albümünün gelirinin bir kısmı ise ekolojik vakıflara bağışlanmaktadır. ayrıca satılan her fiziksel kopya için bir ağaç dikilmektedir.
benim hem müziğine hem de kendisine doyamadığım bir sanatçı. maalesef bu dünya hassas kalpler için bir cehennem olduğundan kendisinin de hala uğraştığı bazı psikolojik problemleri vardır.
en sevdiğim şarkıları:
wicked man's rest
rivers
devamını gör...
akla gelen başlığın açılmış olması
"neyse bari tanım gireyim" demek ve yazacağınız tanımın da daha önce girilmiş olmasıyla katlanan hayal kırıklığıdır.
devamını gör...