ezgi mola hakkında hapis istenmesi
bir de özür dilemesini bekliyor. bundan daha komik bir durum olamaz. bence ezgi mola değil siz kızın ailesinden özür dilemelisiniz böyle bir namussuzu savunduğunuz için.
şaka gibi olay.
tecavüzcüye tecavüzcü denir bu kadar net. az bile söylemiş.
şaka gibi olay.
tecavüzcüye tecavüzcü denir bu kadar net. az bile söylemiş.
devamını gör...
bir insanın kişiliğini anlamak
insan ilişkilerinde başarılı olmak için çok önemlidir ancak modern dünyanın kucağımıza bıraktığı önyargılar nedeniyle dikkat edilmelidir. peşin hükümlerden kaçınmak gerekir. şimdi bu konuya biraz eğilelim, başlıyoruz.
bizler iyi ve kötü özelliklerimizle bir bütünüz. hiçbir insan salt iyi veya kötü değildir. iyilik ve kötülük kavramları da kişilerin deneyimleri nispetinde değişiklik gösterir ve yoruma açıktır. söz gelimi hayatı boyunca sıkıntılarla boğuşmuş, sokaklarda büyümüş birinin yaşama tutunmak için yaptığı şeylere, hali vakti yerinde bir insan "kurnazlık" der. "bu kurnaz, bundan adam olmaz" denir. halbuki o, her şey gibi sizi de yaşamın ona sunduğu engellerden biri olarak algılamıştır. eğer doğru açıdan bakarsanız, o çocuğun tenhada bir garibana döner ekmek aldığını ve hevesle yiyişini izlerken mutlu olduğunu görebilirsiniz.
insan çok karmaşık bir yapıya sahip. o yüzden, bir yargıya varmak istiyorsak ya da yaklaşımlarımızı şekillendirmek istiyorsak karşımızdaki insanın bir yerinden temellenmek çok ama çok zor olur. o yüzden insan davranışlarımızda kendimizi temel almalıyız ve toplumsal olarak kabul görmüş bazı değerleri geliştirmeye çalışmalıyız. burada en önemli şey, karşımızda kim olursa olsun bu değerlere bağlı kalmamızdır. şu veya bu sebeple, popülerlik, zevk, ego tatmini gibi artık başımızın belası olmuş konular uğruna değerlerimizi eğip bükmemeliyiz.
eğer bizi biz yapan özelliklerimizi ufak tefek hesaplar için sağa sola çekiştirmeye başlarsak, kişiliğimiz oturmaz; ayaklarımız zemine inmez. zaman gelir, yaptıklarımızdan utanır oluruz. hatta öyle zamanlar gelir ki bir eylemi fark etmeden iğrenç bir şekilde gerçekleştirdiğimizi o anda anlarız. betimiz benzimiz atar. kendimizi tanıyamayız. kendisini iyi tanıyan, kişiliğini oturtan insanın kendisiyle bir sıkıntısı olmaz. çünkü yeni bir insana karşı da nesebi, meşrebi, üslubu ne olursa olsun aynı şekilde davranır. kökü derinlerdedir o edimlerin, sağlamdır. bunu bilen kişi, insan ilişkilerinde de karşısındakini gözlemlemek konusunda rahattır. istediği gibi pozisyon alabilir.
bunu kazanan insan, her olayın kendi içerisinde belli bir etik altyapısı olduğunu bilir. söz gelimi sevgilisinden yeni ayrılmış bir arkadaşınıza, yarasını deşecek sorular sormaz; sevgilinizle olan güzel anlarınızdan bahsetmezsiniz. bunun için zamana ihtiyaç olduğu bellidir. yapabilirsiniz ama yapmazsınız. işte burada bir etik altyapı vardır. bu kriterleri kafamızda otomatik kurarız ve insanların bu çizgiyi geçip geçmemesinden karakter analizlerini yapabiliriz. yine çok bildiğimiz, artık evrenselleşmiş olan kişinin kendini övmesi durumunun rahatsız ediciliği daha somut bir örnektir.
insanları kolay tanımak ve stabil ilişkiler kurmak için önce aynada zaaflarımızla, güçlü yönlerimizle kendimizi görmemiz lazım. sonrası kolay.
bizler iyi ve kötü özelliklerimizle bir bütünüz. hiçbir insan salt iyi veya kötü değildir. iyilik ve kötülük kavramları da kişilerin deneyimleri nispetinde değişiklik gösterir ve yoruma açıktır. söz gelimi hayatı boyunca sıkıntılarla boğuşmuş, sokaklarda büyümüş birinin yaşama tutunmak için yaptığı şeylere, hali vakti yerinde bir insan "kurnazlık" der. "bu kurnaz, bundan adam olmaz" denir. halbuki o, her şey gibi sizi de yaşamın ona sunduğu engellerden biri olarak algılamıştır. eğer doğru açıdan bakarsanız, o çocuğun tenhada bir garibana döner ekmek aldığını ve hevesle yiyişini izlerken mutlu olduğunu görebilirsiniz.
insan çok karmaşık bir yapıya sahip. o yüzden, bir yargıya varmak istiyorsak ya da yaklaşımlarımızı şekillendirmek istiyorsak karşımızdaki insanın bir yerinden temellenmek çok ama çok zor olur. o yüzden insan davranışlarımızda kendimizi temel almalıyız ve toplumsal olarak kabul görmüş bazı değerleri geliştirmeye çalışmalıyız. burada en önemli şey, karşımızda kim olursa olsun bu değerlere bağlı kalmamızdır. şu veya bu sebeple, popülerlik, zevk, ego tatmini gibi artık başımızın belası olmuş konular uğruna değerlerimizi eğip bükmemeliyiz.
eğer bizi biz yapan özelliklerimizi ufak tefek hesaplar için sağa sola çekiştirmeye başlarsak, kişiliğimiz oturmaz; ayaklarımız zemine inmez. zaman gelir, yaptıklarımızdan utanır oluruz. hatta öyle zamanlar gelir ki bir eylemi fark etmeden iğrenç bir şekilde gerçekleştirdiğimizi o anda anlarız. betimiz benzimiz atar. kendimizi tanıyamayız. kendisini iyi tanıyan, kişiliğini oturtan insanın kendisiyle bir sıkıntısı olmaz. çünkü yeni bir insana karşı da nesebi, meşrebi, üslubu ne olursa olsun aynı şekilde davranır. kökü derinlerdedir o edimlerin, sağlamdır. bunu bilen kişi, insan ilişkilerinde de karşısındakini gözlemlemek konusunda rahattır. istediği gibi pozisyon alabilir.
bunu kazanan insan, her olayın kendi içerisinde belli bir etik altyapısı olduğunu bilir. söz gelimi sevgilisinden yeni ayrılmış bir arkadaşınıza, yarasını deşecek sorular sormaz; sevgilinizle olan güzel anlarınızdan bahsetmezsiniz. bunun için zamana ihtiyaç olduğu bellidir. yapabilirsiniz ama yapmazsınız. işte burada bir etik altyapı vardır. bu kriterleri kafamızda otomatik kurarız ve insanların bu çizgiyi geçip geçmemesinden karakter analizlerini yapabiliriz. yine çok bildiğimiz, artık evrenselleşmiş olan kişinin kendini övmesi durumunun rahatsız ediciliği daha somut bir örnektir.
insanları kolay tanımak ve stabil ilişkiler kurmak için önce aynada zaaflarımızla, güçlü yönlerimizle kendimizi görmemiz lazım. sonrası kolay.
devamını gör...
geceye bir şarkı bırak
devamını gör...
oku iş bul evlen çocuk yap öl
toplumun dayatmasıdır. bir de bunlara yaş gibi kriterler de koyar ki, sınırların dışında kaldığında rahat rahat yargılayabilsin. bireyin bir önemi yoktur. fikirlerinin, hayallerinin, isteklerinin değeri yoktur. kendisi için değil, sistem için yaşamasının istenmesidir.
devamını gör...
topoloji
geometrik şekillerin veya üç boyutlu cisimlerin bazı durumlarda değişmeyen özelliklerini inceleyen bilim dalı'dır.
devamını gör...
oğuz atay
size tutunamayanlardan en sevdiğim göstereceğim:
ülkemiz, bazı yanlarından denizlerle, bazı yanlarından da başka ülkelerle çevrili; genellikle dört köşe, özellikle çok köşe bir kara parçasıdır. denizlerin olmadığı yerlerde ülkemiz, noktalı çizgilerle sınırlanmıştır.» «hani, haritalardaki gibi, değil mi?» «sözümü kesme. evet, haritalardaki gibi. ülkemiz, bir haritaya benzer.» «kesikli, yani noktalı çizgiler neye benzer, hikmet amca?» «sözümü kesme dedim. noktalı çizgiler bir şeye benzemez. noktalı çizgiler, sınır olarak, sınırlarımızda bulunur. bütün sınırlar boyunca uzun binalar, çizgileri; noktalar da, bunların arasına yerleştirilmiş bulunan gözetleme kulelerini gösterir. bunlar, üstten bakılınca, haritalara benzer. uzun binaların ve kulelerin damları kırmızı olduğu için, sınırlar, haritalarda kırmızı çizgilerle gösterilir. biz, bu sınırların içinde kalırız. bundan başka, ülkemizin dört bir yanı, köylülerle çevrilidir. köylülerle çevrili ülkemizde birçok ürün yetişir. çeşitli iklimlerin kaynaştığı ülkemizin akdeniz bölgesinde maki denilen kısa boylu, tıknazca fundalıklar yetişir. sulak bölgelerde ormanlar yetişir, pirinç yetişir. ayrıca, bir de güneşi olan bölgelerde meyva yetişir. ülkemizde, eski çağlardan beri birçok medeniyet yetişmiştir; ülkemiz, birbirine benzemeyen birçok medeniyetin beşiği olmuştur. bu beşikte birçok medeniyet sallanmıştır, birçok medeniyeti uyutmuşuzdur. en son kurulan medeniyet ekmek medeniyetidir. bu medeniyetin sürekli oluşunu sağlamak için, ülkemizin birçok yerinde, buğday yetişir. fakat, ülkemizde en çok yetişen, köylüdür. köylü, bütün iklimlerde yetişir. köylünün yetişmesi için, çok emek vermeğe ihtiyaç yoktur. köylü bozkırda yetişir, yaylada yetişir, ormanda yetişir, dağda yetişir, kurak iklimde yetişir, ovada yetişir, sulak iklimde yetişir. çabuk büyür, erken meyva verir. kendi kendine yetişir, kendi kendine meyva verir. biz köylüleri çok severiz. şehre gelirlerse onlardan kapıcı ve amele yaparız. satırbaşı. ülkemizde dağ vardır, ova vardır, akarsu vardır, tepe vardır, içi taranmış çokgenlerle gösterilen şehirler vardır, girintili çıkıntılı kıyılar vardır, çakıl parçalarına ve kuşlara benzeyen göller vardır, ağzını açmış sivri burunlu ve kuyruklu bir kurbağaya benzeyen bir iç denizimiz vardır, yeşil düzlükler ve kahverengi yükseltiler vardır. bu görünüşüyle ülkemiz, ilk bakışta, başka ülkelere benzer. bu bakış, kuş bakışıdır. ilkbaharda ülkemiz yeşillenir; sonbaharda, eski bir harita gibi sararır, solar. satırbaşı. ülkemizde tarım ürünleri yetişir. kuru üzüm ve incir yetişir. önce ıslak yemişler yetişir. onları, güneş olan yerlerde kurutarak kuru yemiş yetiştiririz. ingiltere ye göndeririz, onlar da bize gerçek gönderirler. gerçek tohumları gönderirler. biz, o gerçeklerden, kendimize göre gerçekler yetiştirmeğe çalışırız. son yıllarda, kuru üzüm ve incirin yanı sıra, köylü de göndermeğe başlamışızdır. bu köylüleri, önce şehirlerde biraz yetiştiririz; tam olgunlaşmadan (yolda bozulmasınlar diye)başka ülkelere göndeririz. onlar da bize döviz gönderirler. halk müziği göndeririz; şoför plağı gönderirler, aranjman gönderirler. azgelişmişülke göndeririz; yardım gönderirler. zelzele, toprak kayması, sel felaketi haberleri göndeririz; çadır ve heyet gönderirler. asker göndeririz; teşekkür gönderirler. binzorluklayetiştirdiğimizdeğerler göndeririz; dışülkelerdeçalışanyabancılaristatistiği gönderirler. gerçekinsanlarımızı göndeririz; bizeordanmektup gönderirler.
ülkemiz, bazı yanlarından denizlerle, bazı yanlarından da başka ülkelerle çevrili; genellikle dört köşe, özellikle çok köşe bir kara parçasıdır. denizlerin olmadığı yerlerde ülkemiz, noktalı çizgilerle sınırlanmıştır.» «hani, haritalardaki gibi, değil mi?» «sözümü kesme. evet, haritalardaki gibi. ülkemiz, bir haritaya benzer.» «kesikli, yani noktalı çizgiler neye benzer, hikmet amca?» «sözümü kesme dedim. noktalı çizgiler bir şeye benzemez. noktalı çizgiler, sınır olarak, sınırlarımızda bulunur. bütün sınırlar boyunca uzun binalar, çizgileri; noktalar da, bunların arasına yerleştirilmiş bulunan gözetleme kulelerini gösterir. bunlar, üstten bakılınca, haritalara benzer. uzun binaların ve kulelerin damları kırmızı olduğu için, sınırlar, haritalarda kırmızı çizgilerle gösterilir. biz, bu sınırların içinde kalırız. bundan başka, ülkemizin dört bir yanı, köylülerle çevrilidir. köylülerle çevrili ülkemizde birçok ürün yetişir. çeşitli iklimlerin kaynaştığı ülkemizin akdeniz bölgesinde maki denilen kısa boylu, tıknazca fundalıklar yetişir. sulak bölgelerde ormanlar yetişir, pirinç yetişir. ayrıca, bir de güneşi olan bölgelerde meyva yetişir. ülkemizde, eski çağlardan beri birçok medeniyet yetişmiştir; ülkemiz, birbirine benzemeyen birçok medeniyetin beşiği olmuştur. bu beşikte birçok medeniyet sallanmıştır, birçok medeniyeti uyutmuşuzdur. en son kurulan medeniyet ekmek medeniyetidir. bu medeniyetin sürekli oluşunu sağlamak için, ülkemizin birçok yerinde, buğday yetişir. fakat, ülkemizde en çok yetişen, köylüdür. köylü, bütün iklimlerde yetişir. köylünün yetişmesi için, çok emek vermeğe ihtiyaç yoktur. köylü bozkırda yetişir, yaylada yetişir, ormanda yetişir, dağda yetişir, kurak iklimde yetişir, ovada yetişir, sulak iklimde yetişir. çabuk büyür, erken meyva verir. kendi kendine yetişir, kendi kendine meyva verir. biz köylüleri çok severiz. şehre gelirlerse onlardan kapıcı ve amele yaparız. satırbaşı. ülkemizde dağ vardır, ova vardır, akarsu vardır, tepe vardır, içi taranmış çokgenlerle gösterilen şehirler vardır, girintili çıkıntılı kıyılar vardır, çakıl parçalarına ve kuşlara benzeyen göller vardır, ağzını açmış sivri burunlu ve kuyruklu bir kurbağaya benzeyen bir iç denizimiz vardır, yeşil düzlükler ve kahverengi yükseltiler vardır. bu görünüşüyle ülkemiz, ilk bakışta, başka ülkelere benzer. bu bakış, kuş bakışıdır. ilkbaharda ülkemiz yeşillenir; sonbaharda, eski bir harita gibi sararır, solar. satırbaşı. ülkemizde tarım ürünleri yetişir. kuru üzüm ve incir yetişir. önce ıslak yemişler yetişir. onları, güneş olan yerlerde kurutarak kuru yemiş yetiştiririz. ingiltere ye göndeririz, onlar da bize gerçek gönderirler. gerçek tohumları gönderirler. biz, o gerçeklerden, kendimize göre gerçekler yetiştirmeğe çalışırız. son yıllarda, kuru üzüm ve incirin yanı sıra, köylü de göndermeğe başlamışızdır. bu köylüleri, önce şehirlerde biraz yetiştiririz; tam olgunlaşmadan (yolda bozulmasınlar diye)başka ülkelere göndeririz. onlar da bize döviz gönderirler. halk müziği göndeririz; şoför plağı gönderirler, aranjman gönderirler. azgelişmişülke göndeririz; yardım gönderirler. zelzele, toprak kayması, sel felaketi haberleri göndeririz; çadır ve heyet gönderirler. asker göndeririz; teşekkür gönderirler. binzorluklayetiştirdiğimizdeğerler göndeririz; dışülkelerdeçalışanyabancılaristatistiği gönderirler. gerçekinsanlarımızı göndeririz; bizeordanmektup gönderirler.
devamını gör...
kadın bas gitaristler
bazı müzik enstrümanları kadının elinde daha estetik durur. arp, çello ya da bas gitar gibi. bas gitarı konuşturan kadınlara tarafımdan bir saygı duruşu. bazıları dünyaca ünlü isimlerle çalışmış, bazıları solo artist ve şarkıcı aynı zamanda. ve çok yetenekliler.
carol kaye: the beach boys, monkees, the doors, neil diamond, simon and garfunkel, nancy sinatra, frank zappa gibi devlerle çalışmış, film ve dizi müzikleri yapmış, on binden fazla kayıtta çalmış emektar müzisyen.
gail ann dorsey: david bowie, lenny kravitz
d’arcy wretzky: the smashing pumpkins
melissa auf der maur: hole, the smashing pumpkins
nicole fiorentino: the smashing pumpkins, bizou
hillary woods: jj72
nik west: prince
divinity roxx: beyonce
mohini dey
tal wilkenfeld: jeff beck
esperanza spalding
ıda nielsen: prince, 3rdeyegirl
meshell ndegeocello
rhonda smith: jeff beck, prince
yolanda charles
kinga glyk
buket doran- şebnem ferah
cemre kabaş- koray candemir
saya gray
tanya o’callaghan
frescia belmar
lucy clifford
marta altesa- youtube’da yaptığı cover’larla tanınıp jamiraquai ile çaldı
carol kaye: the beach boys, monkees, the doors, neil diamond, simon and garfunkel, nancy sinatra, frank zappa gibi devlerle çalışmış, film ve dizi müzikleri yapmış, on binden fazla kayıtta çalmış emektar müzisyen.
gail ann dorsey: david bowie, lenny kravitz
d’arcy wretzky: the smashing pumpkins
melissa auf der maur: hole, the smashing pumpkins
nicole fiorentino: the smashing pumpkins, bizou
hillary woods: jj72
nik west: prince
divinity roxx: beyonce
mohini dey
tal wilkenfeld: jeff beck
esperanza spalding
ıda nielsen: prince, 3rdeyegirl
meshell ndegeocello
rhonda smith: jeff beck, prince
yolanda charles
kinga glyk
buket doran- şebnem ferah
cemre kabaş- koray candemir
saya gray
tanya o’callaghan
frescia belmar
lucy clifford
marta altesa- youtube’da yaptığı cover’larla tanınıp jamiraquai ile çaldı
devamını gör...
kuzey güney
başladığı dönemlerde ders yoğunluğumdan ötürü izlemediğim dizi.
ayrıca gereksiz bir racon dizisi olduğunu düşünmekteydim pekala öyle değilmiş. işimin yoğun olmadığı zamanlar kıvanç tatlıtuğ aşkım kabardı ve diziye başlamış bulundum.
ve açıkçası bu diziyi hiç izlememiş olmayı dilerdim. bu dizinin bendeki özel yeri aslında tekinoğlu ailesinin tamamı, bu aile gerçekten hayatın içinden çekip koparılıp ekranlara oturtulmuş.
bu dizidenin bana verdiği genel duygu aslında haksızlık ve bu haksızlığı her sahnede neredeyse boğazımda hissediyorum. aşk, arkadaşlık, entrika, mafyacılık ne işenirse işlensin bende uyandırdığı tema tamamiyle haksızlık. bu yüzden duygusal bağ kurdum.
oyunculuklar ise gerçekten güzel. kıvanç zaten tek başına götürebilecek kıvamda diziyi. ancak tüm oyuncular hakkını vermiş gerçekten. ben sami tekinoğlu karakterine ayrı bir tavım mesela. mustafa avkıran yaşamış karakteri. ilk bölümlerde ne kadar nefret ettiysem de sami babanın kuzeye olan zaafını gördükçe içim hep fena oldu.
anne handan tekinoğlu epey canımı sıktı izlerken. canımı sıkan nokta gerçeği yansıtıyor oluşu zaten. bu anne oğullarından birini sömürüyor onu kurtarıcısı olarak görüyor, diğerini de hayırsız görüp haksızlık yapıyordu. oyuncu hakkını vermiş. zaten bir karakteri izlerken nefret uyandırıyorsa o oyuncu işini layıkıyla yapmış demektir. oyuncu semra dinçer 'in ruhu şad olsun. geçenlerde kanserden vefat etmişti.
edit: ekleme
ayrıca gereksiz bir racon dizisi olduğunu düşünmekteydim pekala öyle değilmiş. işimin yoğun olmadığı zamanlar kıvanç tatlıtuğ aşkım kabardı ve diziye başlamış bulundum.
ve açıkçası bu diziyi hiç izlememiş olmayı dilerdim. bu dizinin bendeki özel yeri aslında tekinoğlu ailesinin tamamı, bu aile gerçekten hayatın içinden çekip koparılıp ekranlara oturtulmuş.
bu dizidenin bana verdiği genel duygu aslında haksızlık ve bu haksızlığı her sahnede neredeyse boğazımda hissediyorum. aşk, arkadaşlık, entrika, mafyacılık ne işenirse işlensin bende uyandırdığı tema tamamiyle haksızlık. bu yüzden duygusal bağ kurdum.
oyunculuklar ise gerçekten güzel. kıvanç zaten tek başına götürebilecek kıvamda diziyi. ancak tüm oyuncular hakkını vermiş gerçekten. ben sami tekinoğlu karakterine ayrı bir tavım mesela. mustafa avkıran yaşamış karakteri. ilk bölümlerde ne kadar nefret ettiysem de sami babanın kuzeye olan zaafını gördükçe içim hep fena oldu.
anne handan tekinoğlu epey canımı sıktı izlerken. canımı sıkan nokta gerçeği yansıtıyor oluşu zaten. bu anne oğullarından birini sömürüyor onu kurtarıcısı olarak görüyor, diğerini de hayırsız görüp haksızlık yapıyordu. oyuncu hakkını vermiş. zaten bir karakteri izlerken nefret uyandırıyorsa o oyuncu işini layıkıyla yapmış demektir. oyuncu semra dinçer 'in ruhu şad olsun. geçenlerde kanserden vefat etmişti.
edit: ekleme
devamını gör...
30'luk sözlük teyzelerinden gençlere öğütler
hemen bakıyorum.
30 yaşlarında iken teyze oldum ama yeğen genç değildi. iki yaşında idi.
ona verdiğim tavsiyeleri yazayım.
yumurtanı bitir, peynirini bitir, zeytinini ye.
erken yat, yatmadan tuvalete git.
30 yaşlarında iken teyze oldum ama yeğen genç değildi. iki yaşında idi.
ona verdiğim tavsiyeleri yazayım.
yumurtanı bitir, peynirini bitir, zeytinini ye.
erken yat, yatmadan tuvalete git.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının şiirleri
fırtına öncesi sessizlik zamanları.
tetikteyim!
korkuyorum!
kuruyorum zihnimde.
bir bir gelen düşler
aynı hızda yok oldular.
kuruyorum sensizlik alarmını zihnime.
gülüşlerin kayboldular.
kuruyorum sessizlik alarmını zihnimde.
ses etmeden ayrıldılar.
kuruyorum alarmı.
sessiz bir şekilde haykırdılar.
tetikteyim!
korkuyorum!
kuruyorum zihnimde.
bir bir gelen düşler
aynı hızda yok oldular.
kuruyorum sensizlik alarmını zihnime.
gülüşlerin kayboldular.
kuruyorum sessizlik alarmını zihnimde.
ses etmeden ayrıldılar.
kuruyorum alarmı.
sessiz bir şekilde haykırdılar.
devamını gör...
yabancı uyruklu biriyle evlenmek
olur da her yerde aynı müsamaha gösterilmez.
trabzonda öteki köyden evlenene bile yabancıya gitti derler.
kültür farkı yoruyor. biri bana rus kadınlarının, güzelliği dünya çapında rus kadınlarının kıskançlıklarının yorduğunu demişti. sen o kadar güzel kadın ol, boyun 170 cm olsun, saçların orjinal sarı olsun, sık sık, eşinin bürosunu bas, sen orda ne yapıyorsun diye.
yabancı ile evlenmek, bilemedim neyse.
trabzonda öteki köyden evlenene bile yabancıya gitti derler.
kültür farkı yoruyor. biri bana rus kadınlarının, güzelliği dünya çapında rus kadınlarının kıskançlıklarının yorduğunu demişti. sen o kadar güzel kadın ol, boyun 170 cm olsun, saçların orjinal sarı olsun, sık sık, eşinin bürosunu bas, sen orda ne yapıyorsun diye.
yabancı ile evlenmek, bilemedim neyse.
devamını gör...
lgbt bireylerin evlat edinme hakkı
bence saçma bir haktır.
yani evlat edinilen çocuk ne olacak? garip bir dünyada yaşamış olduğunu hissetmeyecek mi ?
çocuğun psikolojisi ne olacak?
bilen arkadaşlar aydınlatsın garip bir durum gibi geldi bana.
yani evlat edinilen çocuk ne olacak? garip bir dünyada yaşamış olduğunu hissetmeyecek mi ?
çocuğun psikolojisi ne olacak?
bilen arkadaşlar aydınlatsın garip bir durum gibi geldi bana.
devamını gör...
kalender (yazar)
bir dakika gibi bir sürede 60 üzeri tanımımı beğenmiş yazar. okumadan beğeniyorsan neden beğeniyorsun? karma puana mı ihtiyacın var ya da "sen de benimkileri beğen" mi demek istiyorsun?
devamını gör...





