insanlığımın, utanmaz yüzleri.
yüzülsün derileriniz.

küçücük bir kız çocuğu,
kırlarda gezinirken,
şarkılar söylerdi.

ruhumun, kirli yüzleri.
kan emiciler, emsin ruhlarınızı

on iki yaşında bir melek,
koşturup oynarken,
mutluluktan uçardı.

beynimin örümcek ağları.
süpürgeler koparsın etlerinizi.

minicik bir yürek,
hayaller kurarken,
saçlarına çiçekler takardı.

yüreğimin karanlık odaları.
kendi kanlarınız, bassın yuvalarınızı.

geleceğimiz, prensesimiz,
bir yaratığın ayak seslerini duyarken,
ayağına taşlar takıldı.

umutlarımın katilleri.
hücreler paklasın benliğinizi.

canımız ciğerimiz,
çirkin sesler yakınlaşırken,
panikten düşeyazdı.

yazımı kışa çevirenler.
fırtınalar boğsun sizi.

insanımız, kardeşimiz,
üstüne çöken vahşetle,
mücadele bile edemedi.
canı çok yanarken,
eli bir taşa çarptı.
canı acıdıkça,
tırnaklarını taşa geçiriyordu.
kahrolan taş dile geldi de,
meleğin tırnaklarına yön vererek,
neler yaşadığını anlattı bize.

ciğerimizi yaktı çığlıkları.
gökyüzü; karardı, şimşeklerini saldı üzerimize.
acıyla karışık, koca koca dolular yağdırdı.

umutlarımın katilleri.
vicdanlarınız boğsun sizi.
devamını gör...

çok pis kelime oyunları yaparım sonra da tek başıma gülerim, canınızı sıkarım..
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

t: bir çeşit itlik ve serserilik..
devamını gör...

bir joan baez yorumu. buradan

ikinci dünya savaşı sırasında vagonlarla toplama kamplarına götürülen museviler, vagonlarda bu şarkıyı söylerlermiş. tabi yahudi dilinde ve "dona dona" şeklinde söylerlermiş.

şarkının sözleri, kesime götürülen bir danayı anlatır. olay ne kadar danaya hitap ederek anlatılsa da bu enfes protest şarkının sözlerini hayatınızın çoğu anına uyarlayabilirsiniz.



şarkının ingilizce sözleri ve türkçe çevirisi şu şekilde:

on a wagon bound for market / pazara gitmek için hazırlanmış arabada
there's a calf with a mournful eye / gözleri hüzünlü bir dana var
high above him there's a swallow /onun üstünde, yükseklerdeyse bir kırlangıç
winging swiftly through the sky / göklerde hızla kanat çırpmakta


how the winds are laughing / nasıl da gülüyor rüzgârlar
they laugh with all their might / gülüyorlar bütün güçleriyle
laugh and laugh the whole day through / gülüyorlar ve gülüyorlar tüm gün boyunca
and half the summer's night / ve bir yaz gece yarısına kadar
donna, donna, donna, donna; donna, donna, donna, don
donna, donna, donna, donna; donna, donna, donna, don

"stop complaining!" said the farmer / "yakınmayı bırak” dedi çiftçi
who told you a calf to be? / kim dedi sana dana ol dedi ki?
why don't you have wings to fly with / niye senin uzaklara uçacak kanatların yok ki?
like the swallow so proud and free? / şöyle özgür ve gururlu bu kırlangıç ​​gibi..


how the winds are laughing / nasıl da gülüyor rüzgârlar
they laugh with all their might / gülüyorlar bütün güçleriyle
laugh and laugh the whole day through / gülüyorlar ve gülüyorlar tüm gün boyunca
and half the summer's night / ve bir yaz gece yarısına kadar
donna, donna, donna, donna; donna, donna, donna, don
donna, donna, donna, donna; donna, donna, donna, don

calves are easily bound and slaughtered / danalar kolaylıkla bağlanıp kesilebilir
never knowing the reason why / nedenini asla bilmeden
but whoever treasures freedom / ama özgürlüğe değer veren
like the swallow has learned to fly / uçmayı öğrenmeli, bir kırlangıç gibi..


how the winds are laughing / nasıl da gülüyor rüzgârlar
they laugh with all their might / gülüyorlar bütün güçleriyle
laugh and laugh the whole day through / gülüyorlar ve gülüyorlar tüm gün boyunca
and half the summer's night / ve bir yaz gece yarısına kadar..
donna, donna, donna, donna; donna, donna, donna, don
donna, donna, donna, donna; donna, donna, donna, don
devamını gör...

herhangi bir işle meşgul iken birden aklına kafa sözlüğün gelmesi, anında buraya girmen ve yaptığın işin yarım kalmasıdır.
devamını gör...

kanımca oyunculuk performanslarının tavan yaptığı bir filmdir. evet konu çok güzel, konunun işlenişi olabildiğince akıcı ama filmi tepe noktaya taşıyan şey; ustaların o muazzam oyunculuk performansı. robert de niro'yu pek çok filmde izledim lakin bu filmde bana verdiği hissiyat çok başka. adam girdiği her rolün hakkını veriyor falan, tamam bu klişelere alıştık ama buradaki oyunculuğu başka bir boyut. canlandırdığı karakter özelinde bakarsanız mimikleri kullanış tarzı, şaşkınlıkları, sinir krizleri ve karaktere dair tüm iniş çıkışları kusursuz bir şekilde ortaya koyuyor. tabi millet alışmış robert abinin yardırdığı filmlere bu yüzden de buradaki oyunculuğunu pek beğenmiyorlar. kiminle konuşsanız bir burun bükme hali mevcut. yahu arkadaş adam zaten yapılması gereken ne varsa yapmış. size tüm hissi veriyor. kaldı ki, işin odak noktası sayer karakterini canlandıran robin williams. o performansın yanında bu adamın oyunu gölgede kalmıyorsa, filmin akıcılığına ayak uydurup, bazı sahnelerde sizin kalbinize mıh gibi çakan o mimikleriyle hissi veriyorsa, daha neyin tatavasını yapıyorsunuz anlamıyorum cidden. *

kaldı ki, rahmetli robin abimiz içinde aynı teraneler döndürülüyor bu gömücü tayfa tarafından. ustaların oynadıkları karakterlerin özelliklerini hiç gözetmeden oyunculuk analizi yapılmaya kalkılıyor. ve daha da komiği başka karakterlerdeki başarılı oyunlarıyla kıyas yapmaya falan kalkıp, baltayı taşa vuruyorlar. hepiniz uyuyorsunuz ama bu adamlar uyanık arkadaş. filmi kaç kere izlemişimdir. hani şu oyunculuk bazında yapılan eleştirilere dair bende bir şeyler yakalayayım diye resmen kılı kırk yarmışımdır ama sonuç her seferinde, ''hadi oradan!'' şeklinde olmuştur. bu karakterleri zaten başka türlü oynayamazsınız. oynarsanız o gerçekçi algıyı yaratamazsınız. elbette bunlar benim düşüncelerim. lakin nasıl bir aksiyon beklendiğini bu dünyadan göçüp gideceğiz halen anlayamadım. şu filmdeki oyunculuklara saygı duymayı bilmiyorsanız, oturun recep ivedik izleyin ve alkışlayın demek geliyor vallahi içimden. neyse içimizi dökmüş olduk bu vesile ile.*

güzel filmdir. bu filmi ve oyunculukları gömenlere kulak vermeyin derim. panny marshall abi sana da helal olsun! mümkün mertebe ustaların tam gaz gitmesine izin vermişsin. saygılar abicim.
devamını gör...

robotların bir gün bizi zeka bakımından geçmesi için bize benzer hislere, duygulara, kendinini bilincine ya da insan zekasını anlatmak için kullanılan genel zekaya sahip olmaları gerekmez. robotların bizden daha iyi bir şekilde kar-zarar hesabı yapabilmeleri bunun için kafidir. robotlarda ya da yapay zeka'da asıl sıkıntılı olan durum hesaplama yeteneği ya da düşünme yeteneğinden daha fazla motor faaliyetlerdir. bunlar programlanması ve bir robot tarafından gerçekleştirilmesi en zor olan şeylerdir. elbette buna yaratıcılık faaliyetini de ekleyebiliriz. bunun haricinde bilinç dediğimiz şeyin beynin belirili bir yerinde bulunan indirgenemez bir töz olduğunu düşünmüyorum. bilinç dediğimiz şey zaten beynin farklı fonskiyonlarının koordineli bir şekilde işlemesinin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. bilinçi oluşturan beyin nöronlar, atomlar, iyonlar, aksiyon potansiyelleri ve benzerlerinden ibarettir. bu maddi şeylerin ötesinde sizi siz yapan ve beynin derinliklerinde saklanan bir töz yok. dolayısı ile organik olmayan bir zekanın da bilince sahip olması mümkündür. fakat elbette bu bilinç insanlardaki gibi olmayacaktır. biz duygularımızı, entelektüel kapasitemizi evrimsel sürecimizde kazandın ve oradaki seçilim baskılarının sonucu olarak bu özellikler gelişti. yapay zekanın gelişim süreci oldukça farklı olduğu için (bizdekinden çok daha farklı adaptasyon süreçlerinin hakim olduğu darvinci bir seçilim süreci) sahip olduğu ya da olacağı özelliklerin de bizden çok daha farklı olacağı kesin.
devamını gör...

-sevdiğin biri var mı?
-evet
-seni seviyor mu?
-evet
-söyledi mi peki?
-hayır
-nereden biliyor
-her seferinde kitaplarımı geri verirken içine çiçek koyuyor.
-o da insanlığı kurtarmak istiyor mu?
-evet
-nereden biliyorsun
-altını çizdiği cümlelerden!
devamını gör...

kafaperest t: kafa sözlüğe taparcasına kısa sürede bağlanan, fazla ehemmiyet veren*

baktım başka şeyle uğraşırken bile turuncu ekran gözlerimin önünde, tanımlar sanki ekran akışında değil de beynimde akıyor, her birini yakalamaya çalışıyorken buluyorum kendimi. ‘böyle olmaz’ dedim sonra yaşamanınacemisi, bir yığın perestliğin vardı birde bunu mu ekledin hayatımıza? dünyaperestliğin, eşyaperestliğin, sözcükperestiğin, gezmeperestliğin yetmezmiş gibi birde kafaperestlik mi çıktı? bir şeyi de tadında bırak, yok arkadaş olmuyor, başka şey yazarken tanım odaklı çalışıyor beynim, suya yazı yazarken buluyorum kendimi. en büyük büyünün sözcük olduğuna inandığım için, alamet-i farikam da diğerkamlık (diğer insanların hislerini en az kendi hisleri kadar merak eden anlamında kullanılmıştır) olduğu için ve iyi bir kelime dilencisi olduğum için o kadar çok vakit geçirdim ki şu bir haftada kafa dünyasında tamam diyip kenara çekiliyorum çok kısa sürdü bu muydu diyeceksiniz, yetersiz olmamak, yeterlilik seviyesine ulaşıp öyle gelmek için şimdilik veda edelim.

her bir yazarın sözcüğüne sağlık keyifle okudum, harflerden, sözcüklerden oluşmuş şatolarınız arasında dolaşmak çok güzeldi, şimdilik hoşçakalın

bir tatlı huzur aldık ve gidelim.
devamını gör...

dış güzellik olmadan işlevini yitirecek olan güzellik türüdür.
dışı güzel olmayanın, içi merak edilmiyor.
devamını gör...

ülkenin aydınlık yüzü. yazar. oyuncu. güçlü kadın.
devamını gör...

sigara.

maalesef.
devamını gör...

geceye devam...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bitiremedik biz günü bugün.
çay sohbeti bitmiyor.
dere kenarı, hafif rüzgar, herkes elini eteğini çekti. sessiz mi sessiz bir doğa.

aklıma çocukken yaptığımız ateş başı muhabbetlerini getirdi bu gece.
arkamız ayçiçeği bahçesi...
kimimizin elinde ayçiçeği çitliyor, kimimizde közde pişmiş mısır.
herkesin elinde çay.
şen şakrak anlatılan hikayeler.
biri bir anda başlıyor bir türküye, hepimiz katılıyoruz hiç beklemeden.
ardı arkası bitmiyor 1,2,3..9..
sonra bir sessizlik.
gülüşmeler...
'sivrisinek mi ısırdı yahu beni baksanıza biriniz?' diyen bir ses.
hepimiz dikkat kesiliyoruz 'beni de, beni de' sesleri...
'ah bir patates gömseydik ya' diyor abim köze, babam saate bakıyor 'geç olmuş ama siz bilirsiniz'..
biri koşa koşa patatesleri kapıp geliyor gece yarılarına kadar muhabbete devam.
uyuklayan yok mu tabi var.
çekirgelerin kulak tırmalayan alıştıkça huzur veren ötüşü.
belki bu geceki huzurumun nedeni kim bilir?
ama bir şeyler eksik işte neyse ne diyelim o eksik hiç dinmiyor.
sol yanımda bir sızı...
şimdi huzur diyorduk nereden geldi yerleşti bu hüzün cümlelerime.
hüzünle huzur kardeş bende...
huzur deyince hüzün dibinde bitiyor hemencik.
alıştık tabi artık eksiğin varsa hep bir hüzün oluyor. gülüşünde bile...

bir çay daha?
devamını gör...

psikolojik olarak da
fizyolojik olarak da ölümdür.

her açıdan
yaşadığımız günlerin kıymetini arttırır,
yaşanacak günlerin amacı olduğuna inandırır.
devamını gör...

ben de yaşar.
devamını gör...

#1148216 no'lu tanımda belirtildiği üzere kendisini ifşaladığından dolayı kafa sözlük hunidaşlar kulübü tarafından platin üyelik ödülüne layık görülmüştür. ödülü kabul etmek istemez ise yine bu hakkı baki kalacaktır.
devamını gör...

rewhat arslan instagram sayfasından alıntı.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

artık hayatı eskisi kadar ciddiye almadığınızı fark ettiğinizde, kendinizi birilerine kanıtlama çabasına girmediğinizde, eskisi kadar çok hayal kurmadığınızda, yenilen onca kazık ve karşılığı olmayan değerle beraber ince düşünceli olmak yerine daha bencil bir insana dönüştüğünüzde, insanlardan uzaklaşıp kendi dünyanıza çekildiğinizde. kısaca her şeyin çok boş ve bazı şeyler için çabalamanın da anlamsız olduğunu fark ettiğiniz anlar.
devamını gör...

(bkz: üzüntünün her yere vurması)*
devamını gör...

bir defter-kitap ciltleme çeşididir.

telli defter dediğimiz şey aslında spiralli defterdir.

kullanım açısından rahatlık sağlar.
devamını gör...

(bkz: biblioteca nacional do brasil)
bugün brezilya'dan bir kütüphaneye göz atalım istiyorum sizlerle. fotoğraflarını inceleyip hikayesini okuyunca bu kütüphaneye hayran kaldım, umarım sizler de seversiniz.
rio de janeiro'da bulunan bu kütüphane dünyanın yedinci en büyük kütüphanesi. latin amerika'nın en büyük kütüphanesi olması dışında onu özel kılan ve diğer kütüphanelerden ayıran önemli bir özelliği var.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
1775 yılında lizbon'da meydana gelen büyük bir deprem, yüzlerce binanın yıkılmasına ve binlerce insanın ölümüne neden oldu. işte bu depremde yıkılan binaların arasında royal ribeira palace'daki kraliyet kütüphanesi de yer alıyordu. kütüphane ülke için çok önemli bir yere sahip olduğundan dolayı portekiz kralı joseph kraliyet kütüphanesinin tekrar yapılması için çalışma başlattı. şehir yeniden bir deprem tehlikesi ile karşı karşıya olduğundan kütüphanenin brezilya'ya taşınması gündeme geldi.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bu sırada yaşanan napolyon savaşları kraliyet kütüphanesinin brezilya'ya taşınması için elverişli bir ortam yarattı. kütüphanenin ilk kısmı 1808 yılında ikinci kısmı 1810 yılında brezilya'ya taşındı. böylelikle sonraki yıllarda adı biblioteca nacional do brasil olacak kütüphane brezilya'ya kurulmuş oldu.
bugün yaklaşık olarak 10 milyon kitaba ev sahipliği yapan kütüphane unesco tarafından dünyanın önde gelen kütüphaneleri arasında yer alıyor.
kaynağın bir kısmı; kraliyet kütüphanesi
diğer kısmı; kraliyet kütüphanesii
düzeltme: tarihte rakam hatası, dikkati için sevgili 4-3-3 oynatan aykut 'a teşekkürler.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim