psikanaliz ve din
erich fromm'un az önce bitirdiğim kitabıdır.
kitap beş bölümden oluşur. ikinci bölümde freud ve jung üzerinden din ile psikanaliz arasındaki görüş ayrılıklarına yer verir. freud bu analizde din karşıtlığı savunmasındayken, jung ise dini benimsemiş olarak görülür.
sanırım en çarpıcı bölüm olan üçüncü bölümde ise insan inanışlarının aslında insanın nevrozu olduğunu kanıtladığı bölümdür. fromm bize babasını rol model alan, tüm hayatı boyunca onun gözüne girmeye çalışan birini örnek verir ve bu kişinin nevrozu onu soy tapıcılığına yönlendirmiş olacağını söyler.
kendini eksik ve yetersiz hisseden insan, kendinden daha yüce bir varlığa inanma ihtiyacı duyup tüm sorumluluklarından kurtarmaz mı kendisini? burada da tek tanrılı dine geçiş yapıyoruz. yazar burada kendisinden yüce bir olguya kendini bırakma belki de mazoşistçe bir hissiyat ile insan inanışının şekillendiğini söyler. ve tabii ki inanış tarzları sadece tek sebebe dayanmaz. tüm sebepler bizi farklı bir ruh halinde insana dönüştürür ya da sahip olduğumuz ruh hali bizi farklı inanışlara yönlendirir ya da inanma sebeplerimizi şekillendirir.
dördüncü ve beşinci bölümlerde psikanaliz teknikleri ve psikalanizin dinin karşısında olup olmadığı ile alakalı konulara değinilmiş. kitapla alakalı yazılacak derinlemesine çok şey var fakat spoiler olmadan yazmaya çalıştım ki okumak isteyenlerin şevki kırılmadan tüm ayrıntılara okurken sahip olsunlar.
konuya ilginiz varsa düşünmeden okuyun derim.
kitap beş bölümden oluşur. ikinci bölümde freud ve jung üzerinden din ile psikanaliz arasındaki görüş ayrılıklarına yer verir. freud bu analizde din karşıtlığı savunmasındayken, jung ise dini benimsemiş olarak görülür.
sanırım en çarpıcı bölüm olan üçüncü bölümde ise insan inanışlarının aslında insanın nevrozu olduğunu kanıtladığı bölümdür. fromm bize babasını rol model alan, tüm hayatı boyunca onun gözüne girmeye çalışan birini örnek verir ve bu kişinin nevrozu onu soy tapıcılığına yönlendirmiş olacağını söyler.
kendini eksik ve yetersiz hisseden insan, kendinden daha yüce bir varlığa inanma ihtiyacı duyup tüm sorumluluklarından kurtarmaz mı kendisini? burada da tek tanrılı dine geçiş yapıyoruz. yazar burada kendisinden yüce bir olguya kendini bırakma belki de mazoşistçe bir hissiyat ile insan inanışının şekillendiğini söyler. ve tabii ki inanış tarzları sadece tek sebebe dayanmaz. tüm sebepler bizi farklı bir ruh halinde insana dönüştürür ya da sahip olduğumuz ruh hali bizi farklı inanışlara yönlendirir ya da inanma sebeplerimizi şekillendirir.
dördüncü ve beşinci bölümlerde psikanaliz teknikleri ve psikalanizin dinin karşısında olup olmadığı ile alakalı konulara değinilmiş. kitapla alakalı yazılacak derinlemesine çok şey var fakat spoiler olmadan yazmaya çalıştım ki okumak isteyenlerin şevki kırılmadan tüm ayrıntılara okurken sahip olsunlar.
konuya ilginiz varsa düşünmeden okuyun derim.
devamını gör...
stabil anjina
en sık görülen anjina tipidir.
aterosklerotik plağın damarı daraltması sonucu oluşur.
egzersiz ve kalbin iş yükünü arttıran durumlarda kalp hızı artar ancak damar lümeni dar olduğu için gelen kan yetersizdir.
unstabil anjina istirahat veya egzersiz zamanı olabilirken;stabil anjina yalnızca egzersiz veya efor sonrası oluşur.
aterosklerotik plağın damarı daraltması sonucu oluşur.
egzersiz ve kalbin iş yükünü arttıran durumlarda kalp hızı artar ancak damar lümeni dar olduğu için gelen kan yetersizdir.
unstabil anjina istirahat veya egzersiz zamanı olabilirken;stabil anjina yalnızca egzersiz veya efor sonrası oluşur.
devamını gör...
üzülmeyi hak etmeyenleri üzenlerin üzülmemesi
hayata dair yazılı olmayan kurallardan birisi sadece .
devamını gör...
trt'nin bugüne kadar çekmiş olduğu en iyi yapım
leyla ile mecnun.
devamını gör...
zevk alınan sapıklıklar
büyük bir mercimek yahut pirinç torbasına elimi daldırmak. ufak ama zevk verici bir sapıklık. sayılırsa
devamını gör...
yapılmış en aptalca dalgınlık
gözlüğümü silmek için elime gözlük bezini aldım. gözlük camını buğulandırıp öyle sileyim dedim. ama tahmin ettiğiniz gibi gözlük yerine beze üfledim. bir de hiçbir şey olmamış gibi gözlüğü silmeye çalıştım. bir on saniye sonra kafam yerine geldi. en azından tek başımaydım da sadece kendime rezil oldum*.
devamını gör...
emlakci
nickini yanlis secen reklamci yazarimsi.
ucuruldu.
ucuruldu.
devamını gör...
adamın gol diyor
futbolda fairplay’in halka açık alanlarda sergilendiği çocuksu oyunların en afili cümlesidir.
biz back to the future nesli olarak top oynamaya yuvarlak olan ve tekme atılabilir bir dokuya sahip olan her şeyle başladık. bu yeri geldiğinde ezilmiş bir kola kutusu, yeri geldiğinde ise iç içe geçmiş çoraplar oldu. havası indiği için bir köşede bırakılan bir top bulmak ise ballon d’or kazanmak gibiydi.
top bulmak bir zaman sonra nispeten kolaylaşsa da top oynanacak sahada bir kale bulmak neredeyse mümkün değildi. dolayısıyla üst üste konan taşlarla yapılan ilkel kaleler her türlü şaibeye açık önemli pozisyonlar yaratırdı.
bu kalelerin en büyük sorunu kaleye yönelen her topun direküstü sayılmasına neden olmasıydı. o top kalecinin bacak arasından geçmediği sürece tartışmasız gol sayılması görülmüş şey değildi.
üst direk de olmadığı için kalecinin boyunu aşan toplar asla gol sayılamazdı. bu da bambaşka bir dertti. tekrar izleme şansı da olmadığı için bir kavgadır başlardır. golü attıktan sonra rakibin türlü bahanelerle golü iptal etmeye çalıştığı zamanlarda çözümsüzlük maçın tüm keyfini alıp götürmek üzere olurdu.
işte o anda bir kahraman; dağların tepesinde tek kişilik bir ordu olarak yükselen altar’ın oğlu tarkan gibi; fangorn ormanına bir güneş gibi doğan gandalf gibi ortaya çıkar ve “gol” derdi.
o saatten sonra bütün oyuncular “ adamın gol diyor” diye bağırmaya başlar, kendi takımı tarafından dışlanan oyuncu dokuz köyden kovulur ve maç yeniden başlardı.
o kahramanları unutmadık. kral çıplak diyen o çocuğun soyundan gelen bu isimsiz kahramanların anısını sonsuza dek yaşatmamız gerekir.
biz back to the future nesli olarak top oynamaya yuvarlak olan ve tekme atılabilir bir dokuya sahip olan her şeyle başladık. bu yeri geldiğinde ezilmiş bir kola kutusu, yeri geldiğinde ise iç içe geçmiş çoraplar oldu. havası indiği için bir köşede bırakılan bir top bulmak ise ballon d’or kazanmak gibiydi.
top bulmak bir zaman sonra nispeten kolaylaşsa da top oynanacak sahada bir kale bulmak neredeyse mümkün değildi. dolayısıyla üst üste konan taşlarla yapılan ilkel kaleler her türlü şaibeye açık önemli pozisyonlar yaratırdı.
bu kalelerin en büyük sorunu kaleye yönelen her topun direküstü sayılmasına neden olmasıydı. o top kalecinin bacak arasından geçmediği sürece tartışmasız gol sayılması görülmüş şey değildi.
üst direk de olmadığı için kalecinin boyunu aşan toplar asla gol sayılamazdı. bu da bambaşka bir dertti. tekrar izleme şansı da olmadığı için bir kavgadır başlardır. golü attıktan sonra rakibin türlü bahanelerle golü iptal etmeye çalıştığı zamanlarda çözümsüzlük maçın tüm keyfini alıp götürmek üzere olurdu.
işte o anda bir kahraman; dağların tepesinde tek kişilik bir ordu olarak yükselen altar’ın oğlu tarkan gibi; fangorn ormanına bir güneş gibi doğan gandalf gibi ortaya çıkar ve “gol” derdi.
o saatten sonra bütün oyuncular “ adamın gol diyor” diye bağırmaya başlar, kendi takımı tarafından dışlanan oyuncu dokuz köyden kovulur ve maç yeniden başlardı.
o kahramanları unutmadık. kral çıplak diyen o çocuğun soyundan gelen bu isimsiz kahramanların anısını sonsuza dek yaşatmamız gerekir.
devamını gör...
feridun düzağaç şarkılarında geçen muhteşem sözler
buluta yükü sorulmazmış...
devamını gör...
mavi dolunay
takvim yılı içerisinde gerçekleşen 13. dolunay evresine verilen isimdir.geleneksel bir ihanet eden anlamına gelen belewe kelimesinin zaman içerisinde blue yani mavi kelimesine dönüşmesinden alan bu kültürel olgu, insanlar bir yılda 12 dolunay beklerken gerçekleşen 13. dolunayın takvime ihanet ettiği göndermelerinden alır. yani ay’ın rengi ile hiçbir ilgisi yoktur.
en son 22 ağustos 2021 tarihinde sahnelere çıktı. sanki her şey dolup dolup taştı. ah astrologlar kovaydı akrepti derken uyuşturdunuz beynimizi. mavisi geldi geçti derken sıraya mor'u gelirse şaşırmam. bu tutulmalar beni aşar.
en son 22 ağustos 2021 tarihinde sahnelere çıktı. sanki her şey dolup dolup taştı. ah astrologlar kovaydı akrepti derken uyuşturdunuz beynimizi. mavisi geldi geçti derken sıraya mor'u gelirse şaşırmam. bu tutulmalar beni aşar.
devamını gör...
aşık mahzuni şerif
“işte gidiyorum çeşmi siyahım”
asıl adı şerif cırık olan halk ozanı 17 kasım 1939 yılında kahramanmaraş’ın afşin ilçesine bağlı berçenek köyünde doğmuştur. 17 mayıs 2002 almanya köln’de hayattan ayrılmış mıdır?
hayatı hakkında kısa kısa bilgiler vereceğim ama daha detaylı okumak isteyenlere aşağıya linki bırakıyorum.
bu dünyaya bir mahzuni geldi demek doğrudur ancak geçti demek benim için yanlış olur. türkülerini farklı yorumculardan, filmlerden, dizilerden dinlemeye devam ediyoruz. söylenecek sözü olmayanlar, bugün yaşasalar bile bana göre, gerçek ölülerdir. mahzuni yaşıyor.
-1959 yılında astsubay okulunu bitirmiş. kuleli askeri okuluna maddi imkansızlıklar yüzünden devam edememiştir.
-mahzuni şerif, 60'lı yıllarda ankara’da fikret oytam ile tanışır. aralarındaki ilişki baba oğul gibidir.
-hakkında davalar da açıldı, ödüller de aldı. 453 plak, 58 albüm, 8 kitap, hakkında 2 belgesel.
-aşık mahzuni şerif, 1989-1991 yılları arasında halk ozanları federasyonu tarafından dünyanın en büyük 3 ozanı arasında gösterildi.
öyle ki, öldüğünde hakkında açılan davada, dönemin en iğrenç mahkemeleri olan dgm’nin kararı bile sonuçlanmamıştı. hayatı, hapis cezaları ve aldığı ödüllerle dolu bir ozan.
çok sevdiğim türküsü “dargın mahkum” aşığın hapishane günlerindendir.
eserlerini dinlemeye devam ediyoruz dedim. birkaç örnek vereyim;
- cem karaca “nem kaldı”
- edip akbayram “garip”
- hayko cepkin “sarhoşum dünyada”
- teoman “boşu boşuna”
- kardeş türküler “dargın mahkum”
- ahmet kaya “ben beni”
- ceylan ertem “zalim”
- mehmet erdem “han sarhoş”
- selda mabel matiz “yuh yuh”
liste uzayıp gidiyor. bu yazıyı bir fotoğraf ve benim çok sevdiğim bir türkü ile bitirelim. yazının başlangıç cümlesini ilkay akkaya’dan dinleyelim.
fotoğraf, aşık veysel ile mahzuni şerif’i birlikte bizlere gösterir. sihay beyaz olan fotoğraf, sonradan renklendirilmiştir. hasta yatağında veysel, hemen baş ucunda mahzuni’yi görürüz.

çeşmi siyahım
kaynak
asıl adı şerif cırık olan halk ozanı 17 kasım 1939 yılında kahramanmaraş’ın afşin ilçesine bağlı berçenek köyünde doğmuştur. 17 mayıs 2002 almanya köln’de hayattan ayrılmış mıdır?
hayatı hakkında kısa kısa bilgiler vereceğim ama daha detaylı okumak isteyenlere aşağıya linki bırakıyorum.
bu dünyaya bir mahzuni geldi demek doğrudur ancak geçti demek benim için yanlış olur. türkülerini farklı yorumculardan, filmlerden, dizilerden dinlemeye devam ediyoruz. söylenecek sözü olmayanlar, bugün yaşasalar bile bana göre, gerçek ölülerdir. mahzuni yaşıyor.
-1959 yılında astsubay okulunu bitirmiş. kuleli askeri okuluna maddi imkansızlıklar yüzünden devam edememiştir.
-mahzuni şerif, 60'lı yıllarda ankara’da fikret oytam ile tanışır. aralarındaki ilişki baba oğul gibidir.
-hakkında davalar da açıldı, ödüller de aldı. 453 plak, 58 albüm, 8 kitap, hakkında 2 belgesel.
-aşık mahzuni şerif, 1989-1991 yılları arasında halk ozanları federasyonu tarafından dünyanın en büyük 3 ozanı arasında gösterildi.
öyle ki, öldüğünde hakkında açılan davada, dönemin en iğrenç mahkemeleri olan dgm’nin kararı bile sonuçlanmamıştı. hayatı, hapis cezaları ve aldığı ödüllerle dolu bir ozan.
çok sevdiğim türküsü “dargın mahkum” aşığın hapishane günlerindendir.
eserlerini dinlemeye devam ediyoruz dedim. birkaç örnek vereyim;
- cem karaca “nem kaldı”
- edip akbayram “garip”
- hayko cepkin “sarhoşum dünyada”
- teoman “boşu boşuna”
- kardeş türküler “dargın mahkum”
- ahmet kaya “ben beni”
- ceylan ertem “zalim”
- mehmet erdem “han sarhoş”
- selda mabel matiz “yuh yuh”
liste uzayıp gidiyor. bu yazıyı bir fotoğraf ve benim çok sevdiğim bir türkü ile bitirelim. yazının başlangıç cümlesini ilkay akkaya’dan dinleyelim.
fotoğraf, aşık veysel ile mahzuni şerif’i birlikte bizlere gösterir. sihay beyaz olan fotoğraf, sonradan renklendirilmiştir. hasta yatağında veysel, hemen baş ucunda mahzuni’yi görürüz.

çeşmi siyahım
kaynak
devamını gör...
nick değiştirmiş yazarlar veri tabanı
bende bu guruba dahil olmuş bulunuyorum.
helios'un yaptığı estetik ameliyat ile kabuğumdaki çizgiyi aldırdım.
çok rahatladım. kendisine teşekkür ediyorum.
helios'un yaptığı estetik ameliyat ile kabuğumdaki çizgiyi aldırdım.
çok rahatladım. kendisine teşekkür ediyorum.
devamını gör...
tanımadığımız insanlara merhaba demek
merhaba diyorum laf sokar gibi aleykümselam diyor adam. günaydın diyorum cahiliye döneminden kalmasın diyorlar. tam terside oluyor bazen tabi mesela bi önceki adama merhaba dedim aleykümselam dedi diye sonrakine selamünaleyküm diyorum o da merhaba canım diyor. bu kültürel farklılık içerisinde şamar oğlanı gibi ordan oraya savuruyorlar bizi. sonrasında ise sadece kafa ile selam vermeye başlıyorsun, kafanı hafif yana yatırıp aşağı ve yukarı kaldırdığında bütün selam şekillerini barındıran bir haraket yapmış oluyorsun en güzeli bu.
devamını gör...
reklamsız normal sözlük
sazan gibi atladım,zenginler gerçekten neye para harcayacağını bilmiyor.
devamını gör...
normal sözlük - yedikule hayvan barınağı yardım kampanyası
an itibarı ile akış'taki yerinden kaldırılması ile üzen başlıktır. ne kadar destek olamasam da destek olacak kişiler artık ulaşmakta güçlük çekecekler*
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
kafa sözlük çocuk korosu haluk levent'ten daha güzel söylemiş diyenler?
bu şarkıyı piyasaya sürelim, şahsen ben zil sesim yapmak istiyorum müsadenizle!
çok seviyorum sizi çook çoook çoook !
bu şarkıyı piyasaya sürelim, şahsen ben zil sesim yapmak istiyorum müsadenizle!
çok seviyorum sizi çook çoook çoook !
devamını gör...
alttaki yazara bir şarkı bırak
hadi bakalım. *
devamını gör...
gereksiz abartılan şeyler
köyde sobalı evde oturma fantezisi (çocukluğunda sobalı evde oturan biri olarak, soba tütme korkusuyla bir gece geçirin veya kömürüyle odunuyla uğraşın, diğer odalarda donmayı yaşayın da o zaman göreyim ben sizin bu yaptığınız saçma sapan güzellemeyi) (bkz: tabi siz sobalı evde bir yerleri yanmamış insanlar olarak her bakımdan yetersiz gördüğünüz güzellemesiz kaloriferli evlerde oturmaya şiddetle karşısınız ama)
devamını gör...
yazarların isimlerinin anlamı
kadın, güzel kadın, hanım kadın... pehhh
bir de isim sirayet eder demişler. neyse en azından ilk anlamda tutturmuşum. diğerleri tartışılır.
babamın teyzesinin adı bu arada. annemin annesinin adı konacakmışta son anda ev halkı * karşı direniş başlatmış. neyse ki başlatmış. şimdi o ismi verip burada tüm anneannem isimlileri üzmek istemiyorum. ama napam ya içten içe hatta çoğu zaman dışa doğru seviniyorum.
anneannemi pek tanımam o da beni tanımaz zaten. ben pek küçükken aramızdan ayrılmış ama işte anamın anası o üzülüyor. yoksa haykırmak istiyorum iyi ki iyi ki diye.
bir de isim sirayet eder demişler. neyse en azından ilk anlamda tutturmuşum. diğerleri tartışılır.
babamın teyzesinin adı bu arada. annemin annesinin adı konacakmışta son anda ev halkı * karşı direniş başlatmış. neyse ki başlatmış. şimdi o ismi verip burada tüm anneannem isimlileri üzmek istemiyorum. ama napam ya içten içe hatta çoğu zaman dışa doğru seviniyorum.
anneannemi pek tanımam o da beni tanımaz zaten. ben pek küçükken aramızdan ayrılmış ama işte anamın anası o üzülüyor. yoksa haykırmak istiyorum iyi ki iyi ki diye.
devamını gör...
