tersine göç
günümüzde yaygınlaşan, şehir yaşantısından artık gına gelmiş +35 yaşına gelmiş insanların bir birikim sonucu köye ev yapıp yerleşmesi durumu. temel amacı, artık cürcünadan koşuşturmadan sıkılmış. yediği içtiği şeylerin sağlıksızlığından dert yanan insanların uyguladı şuan çok revaçta olan bir akım. kendi yiyeceği sebzeleri yetiştirip yiyorlar ve fazla olanları satarak hayatlarını sürdürüyorlar. benim bile aklımın hep bir köşesinde duruyor, bir gün gideceğim!
geçim kaynakları;
yumurta yetiştiriciliği
solucan yetiştiriciliği
zeytin
tavuk eti
turşu kurmak
solucan gübresi
sebze meyve
bu yazdıklarımın hepsi organik olduğu için, talepte fazla.
youtube'da bir kanal var eğer aklınıza tersine göç yatmışsa ve araştırıyorsanız, tolga bey'in göç eden insanlarla röportajlarını izleyebilirsiniz. tek başına göç eden kadından tutun, sadece yumurta satarak geçimini sağlayan insanlara kadar röportajlar mevcut. buradan
geçim kaynakları;
yumurta yetiştiriciliği
solucan yetiştiriciliği
zeytin
tavuk eti
turşu kurmak
solucan gübresi
sebze meyve
bu yazdıklarımın hepsi organik olduğu için, talepte fazla.
youtube'da bir kanal var eğer aklınıza tersine göç yatmışsa ve araştırıyorsanız, tolga bey'in göç eden insanlarla röportajlarını izleyebilirsiniz. tek başına göç eden kadından tutun, sadece yumurta satarak geçimini sağlayan insanlara kadar röportajlar mevcut. buradan
devamını gör...
yakari
yakari aslında belçikalı çizer derib jobs'un çizgi roman karakteri. hayvanlarla konuşabilmesinin yanı sıra keratada müneccimlikte var. bildiğiniz istihare uykusuna yatıyor. gördüğü şeylerde genelde gerçek oluyor. kuvvetle muhtemel yakari kabile şamanından el almış falan olmalı diye düşünüyorum. yoksa mümkün değil bu iki yeteneği çocuk haliyle bünyesinde barındırsın. işin aslına bakarsanız ben yakari'nin çizgi filmini pek sevmezdim. halen de bu arkadaşa karşı müspet hisler beslemiyorum. hayvanlarla konuşabilmesi bile kendisini benim gözümde bir türlü sevimli hale getiremedi. çünkü biraz saygısız bir veletti. hayvanların hep sözünü keserdi, onları yalandan dinliyormuş gibi gelirdi bana ama günahını almayayım çocuğun şimdi. bu çizgi filmi little thunder, great eagle ve elbette kunduzlar için izlerdim. kunduzlar demişken yakari'nin hemen hemen her bölümünde aşkla ve şevkle baraj inşa ederdi bunlar. yakari'deki en muazzam görüntülerden biriside budur kanımca. tabi yakari ile kunduzların bir de çizgi romanı var. orjiinali o elbette. eşek kadar adamken okumuştum, yalan yok. bizim ufaklık biraz büyüsün çizgi romanları ona da okutacağım. netice olarak hayvan sevgisi ve doğa sevgisi aşılayabilmek adına ideal bir seri.
çizgi romanı, çizgi filmini her türlü döver. bakın o çizgi filmde bir gariplik var, o çocukta bir iticilik var, yani tarif bile edemiyorum ben bunu. çizgi romanını okuyun çocuklara, çizgi filmini izletmeyin bence *
çizgi romanı, çizgi filmini her türlü döver. bakın o çizgi filmde bir gariplik var, o çocukta bir iticilik var, yani tarif bile edemiyorum ben bunu. çizgi romanını okuyun çocuklara, çizgi filmini izletmeyin bence *
devamını gör...
hızlı konuşan insan
dinleyeni ne dedi acaba? diye düşündürmekten çatlatan insandır. hele ki telefonda konuşmaya çalışıyorsanız hapı yuttunuz.
devamını gör...
biriyle aynı kitabı okumak
kitap bittikten sonra birlikte yorumlamak inanılmaz keyifli bir durum. boş konuşmaktan sa kitap hakkında konuşmayı tercih ederim.
devamını gör...
disenchantment
özellikle ilk sezonu oldukça iyi olan çizgi dizi.
dün yayınlanan yeni kısımda ise hikâyenin farklı yönlere kaydığı belli oluyor. muhtemel ki başka sezonlar da gelecek ve dizi farklı bir noktadan hayatına devam edecek.
yine de hemen her bölümde oldukça güzel göndermeler bulunmaktadır. (bkz: kafir tanrının evine nasıl mantık sokarsın)
dün yayınlanan yeni kısımda ise hikâyenin farklı yönlere kaydığı belli oluyor. muhtemel ki başka sezonlar da gelecek ve dizi farklı bir noktadan hayatına devam edecek.
yine de hemen her bölümde oldukça güzel göndermeler bulunmaktadır. (bkz: kafir tanrının evine nasıl mantık sokarsın)
devamını gör...
macgyver
80 ve 90'lı yıllarda yayımlanan, bir gizli ajanın maceralarını anlatan amerikan dizisi. başrolde richard dean anderson vardı.
her şeyden her şeyi yapabilmesi ile ünlüydü: şekerden patlayıcı, ayakkabıdan roket, musluktan kedi... abartıyorum tabi ama çok da yalan sayılmaz. izledikçe hayran olur "ben de şundan bunu yapabilir miyim acaba?" diye düşünürdük çocuk aklımızla.
her şeyden her şeyi yapabilmesi ile ünlüydü: şekerden patlayıcı, ayakkabıdan roket, musluktan kedi... abartıyorum tabi ama çok da yalan sayılmaz. izledikçe hayran olur "ben de şundan bunu yapabilir miyim acaba?" diye düşünürdük çocuk aklımızla.
devamını gör...
gereksiz edebiyatı yapılan şeyler
z kuşağı edebiyatı. bıktırdı efendim.
devamını gör...
gidenin arkasından su dökmek
türk'lere özgü bir harekettir.
devamını gör...
erkek adam ev işi yapar mı sorunsalı
bazı yazarlarımızın fikirlerine anlam verememekle beraber şunu söylemek isterim ki yerçekiminin olmadığını söyleyen,bebeklere yapılan aşıların işe yaramaz olduğunu söyleyen makaleler ve bilimsel yazılarda var.o zaman ne yapıyormuşuz her gördüğümüz duyduğumuz çalışmayı ciddiye almıyormuşuz.kaldı ki bir insan çok yemek yaptığı için yada ağır bir işte çalıştığı için kimliksel farklılaşmaya bürünmez aksine siz kadın şunu yapar erkek bunu yapar diye kesin yargılarla çerçevelediğiniz için yaptıkları size garip gelir.yani şunu demek istiyorum ki "kadınsılaşma" yada "erkeksileşme" diye bir şey yoktur. çünkü her insanın kendi doğruları ve kendi (bkz: nomal)leri vardır ve bu sizin normal sınırlarınız içinde kalmak zorunda değil yani demek istediğim bir kadın pekala sizin "kadınsı" bulduğunuz ojesini sürüp yine sizin "erkeksi" bulduğunuz dozeri kullanabilir.bu tamamen insanın öz benliğiyle alakalıdır ve ahlaksız bir durum yoktur. bana kalırsa iki tarafında işten kaçmak için uydurduğu bahanelerdir efendim.bunun yerine sizinle aynı temel görüşte biriyle bir hayat geçirmeniz daha kolay olacaktır.umarım derdimi anlatabilmişimdir.iyi geceler dilerim.
devamını gör...
yazarların başından geçen tebessüm ettiren olaylar
birden aklımıza bir şarkı geldi. kırk yıl düşünsek aklımıza gelmezdi bu şarkı. sonra dedik ki neden dinlemeyelim ? arabadayiz tabi o an. sarki da sevemedim kara gözlüm şarkısı. youtubedan sevemedim kara gözlüm şarkısını açtık gidiyoruz. az ileri de ışıklar da durduk. ayni şarkı hemen yanimiz da duran arabada da çalıyor. yanımızda duran aracın içindekilerle kısa süreli bakıştık. tesadüfün bu kadarı dedik kendi aramızda. nedense çok güldük o an. sonra korna çalarak selamlastık tabii müzikdaşlarımizla. onlar sağ biz selametle yolumuza devam ettik.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının en yaşlı özelliği
son 4-5 yıldır uyuklama dan bitirdiğim maç yok gibi, ama kanalı değiştirdikleri an uyanıyorum.
devamını gör...
korkuların genetik olması
iki yerde anlattım, değiştirerek burada da anlatayım;
korkularımızın bir kısmı bize atalarımızdan yadigâr; bir de en bariz şekilde kendini belli eder demiyoruz. çok farklı ancak yapısal olarak aynı şekilde de girebilir hayatımıza. misal bipolar bozukluğunuz varsa bu geçmişte dna diziliminiz benzerlik gösteren birinin baskılardan olan korkusunu size kadar taşıması demek. ha tabii gelmeyedebilir, bizim evde titizliğine hastalığa yakın bir şekilde dikkat eden sadece kız kardeşimdir ve ondan önce böyle olan babaannemdir. bu da korkudur; bakteri var, virüs var korkusu.
(bkz: korku koşullanması deneyi)
korkularımızın bir kısmı bize atalarımızdan yadigâr; bir de en bariz şekilde kendini belli eder demiyoruz. çok farklı ancak yapısal olarak aynı şekilde de girebilir hayatımıza. misal bipolar bozukluğunuz varsa bu geçmişte dna diziliminiz benzerlik gösteren birinin baskılardan olan korkusunu size kadar taşıması demek. ha tabii gelmeyedebilir, bizim evde titizliğine hastalığa yakın bir şekilde dikkat eden sadece kız kardeşimdir ve ondan önce böyle olan babaannemdir. bu da korkudur; bakteri var, virüs var korkusu.
(bkz: korku koşullanması deneyi)
devamını gör...
değiştirmek istediğiniz tarihi bir olay
düzeltmek istemezdim ama kennedy gerçekten nasıl öldü izlemek isterdim.grassy noll'den ateş edildiğine inanıyorum.
devamını gör...
asgari ücretin altında maaş teklif eden iş sahibi
cumadan çıkmış iş yerine dönüyordur.
devamını gör...
lozan antlaşması
gizli maddeleri var diyen arkadaşa ünlü ekonomist mahfi eğilmez'in lozanla ilgili yazısını okumasını öneririm. sorgulamadan inanmayalım her şeye.
not: siyasi bir görüşüm yok. sadece objektif olmak için dedim.
not: siyasi bir görüşüm yok. sadece objektif olmak için dedim.
devamını gör...
aşağılık kompleksi
ak partinin açılımı eğer "aşağılık kompleksi partisi" olsa ancak bu kadar cuk otururdu.
adamlara hiçbir laf söylemesen bile "nefes alıp bize bişey mi ima ediyorsun?" diye ayağa kalkarlar. sorsan her şey bunlara karşı.
aklıma geldi yazayım dedim.*
adamlara hiçbir laf söylemesen bile "nefes alıp bize bişey mi ima ediyorsun?" diye ayağa kalkarlar. sorsan her şey bunlara karşı.
aklıma geldi yazayım dedim.*
devamını gör...
heykel
sanıyorum insanlığın başından beri medeniyet ile birlikte gelişip günümüze kadar gelmiş bir sanattır. birçoğumuz heykel dendiği zaman michelangelo'nun davud'unu musa'sını; auguste rodin'in düşünen adam'ını aklımıza getiririz fakar primitif toplumlarda bile heykelcilik görülmektedir.
verimlilik tanrısı magna mater heykelleri bu halklarda çoğalır; geniş kalçalı, iri gögüslü, taşkın karınlı buheykeller kişisel özellik taşımazlar. frontaldirler. çıplak veya giyinik-süslü olabilen bu heykellerde baş, vücuda oranla büyüktür ve vücut eklemleri belirtilmez. gözler iri, parlak; kaşlar göz şekline paraleldir. parmaklar uzun, hareket duruktur.
bundan sonra arkaik heykeller gelir. üç boyutlu heykeller bir çizgi üzerine oturtulur. insanoğlu ilk kez mekanı ifade eder. tipler yavaş yavaş kişilik özelliği göstermeye başlar ve eklemler daha da belirginleşir. primitif kadar abartılı olmamakla beraber gözler yine açıktır, her şeyi görüyormuş gibi görünür. süs unsurundan çekinilir.
sonra klasik heykeller başlar. tanrısal bir ifade yerini dünyevi insan tipine bırakır. iç dünyasını dışarı yansıtmaya çalışan bir insan modeli okunur. duygulanmalar görünür. optik görüntü idealize edilir. heykel yüzlerinde bir duygusal ifade yer almaz fakat bir insan görünüşü hakimdir. abartı yoktur; ölçüye ve dengeye önem verir. asimetrik vücut kuruluşu, simetrik arkaik duruştan ayrılır.
barok heykeli, resminden sadece renk eksikliği ile ayrılmaktadır. zarif ve uzun vücutlar, detaylar gösterilir. el kol hareketleri bir iş yaptıkları için değil görüntü güzelliği için kullanılır. madde ifadesi önemlidir. damarlar, adaleler gösterilir. pozlar, bir oyundaymış izlenimi verir.
verimlilik tanrısı magna mater heykelleri bu halklarda çoğalır; geniş kalçalı, iri gögüslü, taşkın karınlı buheykeller kişisel özellik taşımazlar. frontaldirler. çıplak veya giyinik-süslü olabilen bu heykellerde baş, vücuda oranla büyüktür ve vücut eklemleri belirtilmez. gözler iri, parlak; kaşlar göz şekline paraleldir. parmaklar uzun, hareket duruktur.
bundan sonra arkaik heykeller gelir. üç boyutlu heykeller bir çizgi üzerine oturtulur. insanoğlu ilk kez mekanı ifade eder. tipler yavaş yavaş kişilik özelliği göstermeye başlar ve eklemler daha da belirginleşir. primitif kadar abartılı olmamakla beraber gözler yine açıktır, her şeyi görüyormuş gibi görünür. süs unsurundan çekinilir.
sonra klasik heykeller başlar. tanrısal bir ifade yerini dünyevi insan tipine bırakır. iç dünyasını dışarı yansıtmaya çalışan bir insan modeli okunur. duygulanmalar görünür. optik görüntü idealize edilir. heykel yüzlerinde bir duygusal ifade yer almaz fakat bir insan görünüşü hakimdir. abartı yoktur; ölçüye ve dengeye önem verir. asimetrik vücut kuruluşu, simetrik arkaik duruştan ayrılır.
barok heykeli, resminden sadece renk eksikliği ile ayrılmaktadır. zarif ve uzun vücutlar, detaylar gösterilir. el kol hareketleri bir iş yaptıkları için değil görüntü güzelliği için kullanılır. madde ifadesi önemlidir. damarlar, adaleler gösterilir. pozlar, bir oyundaymış izlenimi verir.
devamını gör...
tıbbiyeli hikmet
tıbbiyeli hikmet, 1901 yılında balıkesir'in savaştepe ilçesinde dünya gelmiştir. tıp eğitimini bugün istanbul üniversitesi’ne bağlı olan tıbbiye mektebi'nde yapmıştır. istanbul’un işgale uğradığı günlerde ingiliz birliklerinin işgali altında bulunan okulda düzenlenen gösterilere katılmıştır. 1919'da istanbul’u işgal eden ingilizler, mekteb-i tıbbiye-i şahane’yi de ele geçirmek istemişlerdir. ingilizlere karşı ayaklanarak okulu kurtarmaya çalışan öğrenciler; okulun kuruluş yıldönümü olan 14 mart'ı topluca kutlamaya karar verdiler. 3. sınıf talebesi olan hikmet bey önderliğinde büyük bir gösteri yaparak okulun iki kulesi arasına büyük bir türk bayrağı astılar. işgal kuvvetleri bu duruma müdahale ettilerse de durduramamışlardır.
üçüncü sınıf talebesiyken tıbbiyelilerin temsilcisi olarak seçilmiş ve sivas kongresi’ne katılmak üzere, istanbul’dan kaçarak sivas’a gitmiştir. sivas kongresi’nde, mustafa kemal'e hitaben yaptığı mandacılık karşıtı konuşması ile tanındı. 9 eylül 1919 gecesi mustafa kemal’e hitaben yaptığı konuşmada "paşam, murahhası bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya istiklal davamızı başarma yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler, mandayı kabul edemem. eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsunlar şiddetle red ve takbih ederiz. farz-ı mahal, manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, mustafa kemal’i vatan kurtarıcısı değil vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel’in ederiz. " sözlerini dile getirip oraya katılanlardan büyük alkış almıştır. mustafa kemal bu konuşma üzerine "arkadaşlar, gençliğe bakın; türk milli bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin! gençler, vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır." dedikten sonra tıbbiyeli hikmet’e dönerek; "evlat; müsterih ol. gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. biz, azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. parolamız tektir ve değişmez: ya istiklal, ya ölüm!"
kurtuluş savaşı sırasında tbmm açılınca tıp eğitimini yarıda bırakarak ankara’ya gitmiştir. burada cebeci’deki asker hastanesinde tifüs aşısı üretmek için kurulan bir ekibe dahil olmuştur. kurtuluş savaşı’nın en önemli aşamalarından olan büyük taarruz’a sıhhıye subayı olarak katılmıştır. yarıda bıraktığı tıp eğitimini savaştan hemen sonra tamamlamıştır. vatanına hizmeti tıp sahasında sürdüren hikmet bey ülkenin en zorlu bölgelerinde gönüllü olarak hizmet etmiştir. 1940'larda bu amaçla gittiği sarıkamış’ta verem hastalığına yakalan tıbbiyeli hikmet tedavisi için istanbul’a dönmüşse de bir sanatoryumda bir yıl kadar tedavi görmüş fakat sağlığına kavuşamamıştır. 1945 yılında hayatını kaybetmiş ve karacaahmet mezarlığı’na defnedilmiştir.
fotoğrafı
üçüncü sınıf talebesiyken tıbbiyelilerin temsilcisi olarak seçilmiş ve sivas kongresi’ne katılmak üzere, istanbul’dan kaçarak sivas’a gitmiştir. sivas kongresi’nde, mustafa kemal'e hitaben yaptığı mandacılık karşıtı konuşması ile tanındı. 9 eylül 1919 gecesi mustafa kemal’e hitaben yaptığı konuşmada "paşam, murahhası bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya istiklal davamızı başarma yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler, mandayı kabul edemem. eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsunlar şiddetle red ve takbih ederiz. farz-ı mahal, manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, mustafa kemal’i vatan kurtarıcısı değil vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel’in ederiz. " sözlerini dile getirip oraya katılanlardan büyük alkış almıştır. mustafa kemal bu konuşma üzerine "arkadaşlar, gençliğe bakın; türk milli bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin! gençler, vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır." dedikten sonra tıbbiyeli hikmet’e dönerek; "evlat; müsterih ol. gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. biz, azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. parolamız tektir ve değişmez: ya istiklal, ya ölüm!"
kurtuluş savaşı sırasında tbmm açılınca tıp eğitimini yarıda bırakarak ankara’ya gitmiştir. burada cebeci’deki asker hastanesinde tifüs aşısı üretmek için kurulan bir ekibe dahil olmuştur. kurtuluş savaşı’nın en önemli aşamalarından olan büyük taarruz’a sıhhıye subayı olarak katılmıştır. yarıda bıraktığı tıp eğitimini savaştan hemen sonra tamamlamıştır. vatanına hizmeti tıp sahasında sürdüren hikmet bey ülkenin en zorlu bölgelerinde gönüllü olarak hizmet etmiştir. 1940'larda bu amaçla gittiği sarıkamış’ta verem hastalığına yakalan tıbbiyeli hikmet tedavisi için istanbul’a dönmüşse de bir sanatoryumda bir yıl kadar tedavi görmüş fakat sağlığına kavuşamamıştır. 1945 yılında hayatını kaybetmiş ve karacaahmet mezarlığı’na defnedilmiştir.
fotoğrafı
devamını gör...
pick me girl
erkeklerin kendisini beğenmesi, onaylaması için ortamdaki diğer kızları durduk yere kötüleyen, 1 kiloluk şeyi bile taşıyamadığını söyleyip bir erkekten isteyen ve ilgi çekmek için saçmalayan kızlara deniyor.
bugün dünyanın en pick me kızıyla tanıştım*. iddia ediyorum bundan daha pick mesini bulamayız. yüce tanrım sinirlerimi korudu da suratının ortasına bi tane patlatma fikrimi eyleme geçirmedim.
bugün dünyanın en pick me kızıyla tanıştım*. iddia ediyorum bundan daha pick mesini bulamayız. yüce tanrım sinirlerimi korudu da suratının ortasına bi tane patlatma fikrimi eyleme geçirmedim.
devamını gör...
