en iyi saat markası
devamını gör...
normal sözlük’te tanımlarını sevdiğiniz yazarlar
sözlükte, vakit geçirebildiğim süre içinde yorum yazan paylaşım yapan sayın yazarları , merakla ilgiyle okumaya ve takip etmeye çalışıyorum. doğru, anlaşılabilir bir üslup kullanan ve paylaşımları ile kendini belli eden sayın yazarlar hep var olsunlar. keyifli vakit geçirmek için buradayız ve yorumlarınızı okumaya değersiniz.
devamını gör...
aşağılık kompleksi
telafi için üstünlük kompleksini de beraberinde getirir.
devamını gör...
dondurma
beni mutlu ediyor. yaz kış cam açık uyuyan, kendi vücut ısısından bazen rahatsız olan, çayı kahveyi ve standardı sıcak olan bilumum içeceği en azından ılık ama genellikle soğuk tüketen iflah olmaz bir soğuk sever olduğum için değil. dondurma beni bildiğin mutlu ediyor.
hayatıma dair gereksiz detayları paylaşmazsam ölecekmiş hastalığına yakalanmış olabilir miyim?
hayatıma dair gereksiz detayları paylaşmazsam ölecekmiş hastalığına yakalanmış olabilir miyim?
devamını gör...
yennefer of vengerberg
yennefer 1173 yılında aedirn'in topraklarından birisi olan vengerberg'de mayıs gecesi/çiçek açan olarak bilinen belleteyn zamanında doğmuştur. ciri'nin de bu zamanda doğduğu rivayet edilir. annesinin yarı elf olmasından ötürü kendisi çeyrek elftir.andrzej sapkowski yennefer karakterini yaratırken okuyucunun klasiğin dışında bir karakter okuması için yarattığını söylemiştir.
dış görünüş olarak üçgenimsi bir yüzü, uzun bir burnu, keskin yüz hatları, soluk beyaz teni, derin bir sesi vardır. kendisini tarif ederken herkesin aklına kazınan siyah, dalgalı saçları, menekşe gözleri, leylak ve bektaşi kokuya sahip, boynunda takılı olan obsidyen kolyesi ve her zaman giydiği siyah-beyaz kıyafetleri vardır. kitaplarda, dizide ve oyunlardaki görüntüsü 20-30 yaş arasında olsa da kendisi 100 yaşına yakın bir büyücüdür. - geralt'tan da büyüktür-
kişilik olarak ise kurnaz, kendisinin tek nefret ettiğim özelliği olan çok gururlu olması, iyi bir mizaha sahip oluşu, büyüleyici ve tehditkar, hırslı ve zeki, zamanının değeceğini düşünmediği kişilere karşı içine kapanık ve soğuk, aşk için her şeyi yapabilecek birisi -ki kitaplarda bunun örneğini birçok kez gördük- oldukça zalim birisi olabiliyor özellikle manevi kızı ciri için. kitaplarda yan karakter, ikinci oyunda ana karakterimiz geralt'ın hafıza kaybının yavaş yavaş ortadan kalkmasıyla birlikte yer yer eski sahneleri görürüz ve son oyunda ise oyuncuya bağlı olarak olası bir ilişki içinde olabileceğimiz bir karakter kendisi. kitaplarda ve oyunlarda kendisiyle kıyaslanabilecek bir karakter yok zira akla ilk gelen isimlerden birisi olan triss merigold kitaplarda yan karakterin de yan karakteri gibi bir konumda ki triss hiçbir zaman yennefer gibi olamayacaktır.
yennefer, diziden de hatırlayacağımız üzere doğuştan gelen bir kamburluğu vardır ve bu kamburluk nedeniyle zor bir çocukluk geçirmiştir. babası bu kamburluk nedeniyle kendisinden nefret etmiş ve fiziksel şiddete maruz bırakıp annesini suçlamayı da ihmal etmemiştir. annesi bu durumda kızını hep korumaya çalışmış, bu doğumun tanrıların isteği olduğunu söylemiştir. ilerleyen zamanlarda babası ailesini terk etmiş ve annesi bu durum üzerine terk eden kocası rolünü üstlenip yennefer'ı suçlayıp şiddet uygulamaya başlamıştır.
yennefer büyüdükçe içindeki büyü potansiyeli de artmış ve bu durum aretuza büyücülük okulunun rektörlerinden birisi olan tissaia de vries'in dikkatini çekmiş ve kendisi tarafından okula alınmış ve eğitimlere başlamıştır. hayata dair hep bir nefreti olan yennefer okulda diğer öğrencilere kıyasla başarısız olmasından dolayı bu nefret daha da artmış ve bileklerini kesip intihar etmeye çalışmış ve başarısız olmuştur. kim bilebilir ki bu hayata olan kin ve nefretinin ilerleyen yıllarda hayata tutunmasının en büyük nedenlerinden birisi olacağını. okulda eğitim gördüğü süre boyunca tissaia'nın kendisine olan ilgisiyle birlikte zamanla kendisine bir anne figürü olmuştur. eğitiminin sonlarına büyücülerin geleneklerinden birisi olan aşamadan geçmiş ve tüm fiziksel kusurları ortadan kalkmış ve tissaia'nın büyücülerin çocukları olması halinde dünya için tehlikeli sonuçlar doğuracağını düşündüğü için diğer büyücüler gibi yennefer'ı da kısırlaştırmıştır. yen artık bir büyücü olmuş ve okul tarihinin en başarılı büyücülerinden birisi olarak mezun olmuştur.
yennefer, büyücülük yapanların çok ağır vergi ve cezalar ödediği rinde kasabına yerleşmiş ve büyü hizmeti isteyen kişilere el uzatmıştır. orada bulunduğu süre boyunca hiçbir vergi ve ceza ödememesi novigrad büyükelçisi beau berrant'ın kulağına gitmiş ve kendisini kelepçeleyip evine götürmüş fakat yennefer kendisinin aklıyla oynayıp kendi hizmetkarı yapmıştır.
şimdi witcher evreninin en çok tanınan canavar avcısı geralt of rivia ile en yakın dostu dandelion balık avı için su kenarına giderler ve oltalarına eski bir amfora takılır. dandelion bu eski amforayı yakından incelerken mühründen dolayı içince cin olduğunu anlamış ve mührü bozmaya çalışmıştır. her zaman yaptığı gibi geralt'ın uyarılarına rağmen mührü bozmaya çalışmış ve ikili arasında ufak bir arbede çıkmıştır. bu arbede sonucunda testi kırılmış ve içinden ışıklı, kızıl bir duman göğe doğru yükselmiştir. geralt kendisini yana atıp atından kılıcını almaya gittiği esnada ozanımız kollarını göğsünde kavuşturmuş ve gözlerini açmadan duruyordu. göğe yükselen duman yoğunlaşıp toplanmış ve irili çıkıntılı bir küre olmuş, ozanın baş hizasında süzülmeye başlamış ve burunsuz, kocaman gözlü ve gaga benzeri bir ağıza sahip kafaya dönüşmüştü. dandelion sahip olduğunu düşündüğü üç dilek hakkından ikisini çoktan söylemiş ve üçüncüyü söyleyecekken korkunç kafadan iki tane kol çıkmış ve dandelion'ı boğazlamış ve ozanı nefessiz bırakmıştı. geralt her ne kadar kılıçla kafaya saldırsa bile her atağı etkisiz kalıyordu. kafa artık daha da büyümüş ve dandelion'ı havaya kaldırıp yere çarpıyordu. parmaklarıyla aard işareti yapmış ve toplayabildiği tüm enerjisiyle birlikte kafayı hedef alıp büyü ile ona saldırmıştı. bu büyük enerji saldırısının sonucu çıkan gürültü geralt'ın kulaklarını çınlamaya yetmiş ve ağaçları sallandırmıştı. cin tüyler ürpertici bir çığlık atıp göğe yükselmiş ve suyun üzerinden uçmuştu. geralt hemen ozanın yanına gidip onu kaldırmak için atladığında parmakları kuma gömülü bir nesneye değmişti. dikkatle incelediğinde kırık bir haç ve dokuz köşeli bir yıldız olduğunu görmüştü. nehrin üzerinde süzülen kafa artık saman yığını boyutuna ulaşmış geralt'a saldırmak üzere hızla kendisine doğru yola çıkmıştı. geralt hemen mührü eline almış ve kolunu canavara doğru uzatıp bir zamanlar bir rahibeden öğrendiği cin kovma formülünü bağırarak söylemişti. batıl inançlara sahip olmayan geralt bundan dolayı bu formülü daha önce hiç kullanmamıştı. mühür cızırdamış ve el yakacak kadar bir sıcaklığa ulaşmıştı. kafa havada asılı kalıp nehrin üzerinde hareketsiz süzülüp uzaklaşmaya başlamıştı. geralt hemen yakın dostunun yanına gitmiş ve kendisinin kan kustuğunu görmüş ve yardım için yola çıkmıştır. bir kamp civarına yaklaşan ikili yardım için gittikleri zaman elf kendilerine bu yaranın büyücülükle tedavi edileceğini ve ellerinden bir şey gelemeyeceklerini söylemiş ve ozanın yarasını hafifletmek amacıyla ufak bir yardım yapmıştır. geralt'ın "yakınlarda büyücü var mı" sorusuna ise bir bu kasabada büyücülüğün imkansıza yakın olduğunu fakat elçinin malikanesine sığınan bir büyücünün olduğunu söylemiş ve böylelikle ikili yardım istemek için yola çıkmıştır.
malikanenin kapısındaki iri yarı olan korumayı para kesesi ile devirmiş ve evin içine girmişlerdi. malikanenin mutfağına inen geralt orada elçi berrant ile karşılaşmış ve beyninin yıkandığını anlamıştır. berrant elma suyunu götürmesi gerektiğini söylediğinde geralt elma suyunu almış ve yukarı çıkmış ve mum, şarap ve meyve gibi karışık kokular arasında leylak ve bektaşi üzümü kokusunu yoğun almaya başlamış ve bu kokuyu takip etmiş ve yolun sonunda hayatının aşkı olacak kişi olan yennefer'ın odasına varmıştı. susuzluktan ölmek üzere olduğunu söyleyen kadının bardağına elma suyunu boşalttıktan sonra kadın kendisine teşekkür etmiş ve kim olduğu konusunda soru yağmuruna tutmuştur. geralt "bu sorulardan hangi birini cevaplayayım" yanıtı verince kadın bulunduğu yataktan kalkmış ve ayaklarıyla ışık huzmesi yaratmış ve geralt ise içgüdüsel olarak ellerini heliotrop -büyü işareti olarak quen'e benzer fakat bunun farkı sadece fiziksel saldırılara karşı işe yaramıyor oluşu- işareti yapmış ve bedeni duvara savrulmuştur. kadın tekrar saldıracağı esnada korumalar odaya gelmiş ve geralt'ın buraya yardım için geldiğini söylemesi üzerine kadın durup korumalara dönüp azarlamış ve banyosunun hazırlanmasını istemiştir. yennefer, bu büyüsünü savuşturan adamın kim olduğunu öğrenmek için çeşitli sorular sormuş ve ikili arasında tanışma faslı başlamıştı. yennefer geralt'a dönüp "fırsatın varken sen de banyo yap. kokundan atının yalnızca cinsini ve yaşını değil, rengini de anladım." diyerek banyo yapmaya davet etmiştir. banyo yaparken birbirlerini tanımak için soru sormaya devam etmişler ve banyo bittikten sonra geralt yardım istediğini söylemek için nehir kenarında başlarına gelen olayı anlatmaya başlamıştır. yennefer'ın dikkatini ise cin kısmı çekmiş ve niyetini pek belli etmeye çalışmadan tüm sorularını cin üzerinden sormaya başlamıştı. mührün nerede olduğunu sorusunu sorunca geralt uyanık davranmaya çalışıp duraksayarak önemsiz bir şey olduğunu düşündüğünü söylemiş ve mührün dandelion'da olduğunu söylemiş fakat bu olay büyücü kadının gözünden kaçmamıştı. yennefer, dandelion'ın bulunduğu kampa bir sihir yapıp portal açmış ve -geralt'ın oyunlarda "i hate portals." cümlesinin nereden geldiğini bu kısımda öğrenmiş oluyoruz. geralt, portaldan geçen birisinin sadece vücudunun yarısının diğer taraftan çıktığını ve diğer yarısının nerede olduğunu hiç bulunamadığını kendi gözleriyle görmüştü.- geralt bu esnada şuurunu kaybetmişti. kendine geldiğinde bir saat geçmiş ve bilgi almak için saatler önce tanıştığı elf arkadaşının yanına gitmişti. elf kendisine büyücü kadının çok tehlikeli olduğunu ve ona güvenmemesi gerektiğini söylemişti. geralt, ozan arkadaşını görmek için yennefer'ın yanına gittiğinde büyücü kadın ona üst kattan seslenmiş ve yanına çağırmıştı. geralt kapının başına geldiğinde yennefer'in sol omzunu incelemiş ve diğer omzuna göre eşitsizlik olduğunu, burnunun daha önce gördüğü boyutuna göre daha uzadığını, dudaklarının inceldiğini, çenesinin kısaldığını ve kaşlarının eşitsizliğini fark etmişti. dandelion'ın nerede olduğunu sorduktan sonra birlikte yatağının başına gelmişlerdi ve geralt odayı dikkatle incelediğinde bir ritüeli andıran ögeleri odanın içinde olduğunu fark etmişti. ozanın iyi olduğu gördükten sonra geralt odaya dağılan dokuz köşeli yıldızı sorduğunda ise bunun tuzak olduğunu ve son kalan dilek hakkına sahip olmak istediğinin cevabını almıştı. ikili arasındaki konuşmanın sonucunda yen, geralt'ı öperek tıpkı berrant gibi onun da zihniyle oynamış ve hizmetkarı yapıp görevler vermişti. geralt kendine geldiğinde karşısında 3 kişi vardı ve bunlardan birisi elf arkadaşıydı. etrafına baktığında zindanda olduğunu fark etmiş ve neler olduğunu sormuştu. elf, kısaca kendisinin kasabayı birbirine kattığını ve devlet görevlilerine birkaç kez saldırdığını ve kalabalık bir ordunun üzerine doğru gittiği sırada bayıldığını söyledi. geralt neden kendisinin burada olduğunu sordu ve elf, ordunun kendisine saldıracağını ve bu yüzden yardım için yanına geldiğini fakat kafasına darbe yediği için bayıldığını söyledi. malikanenin girişinde bayılttığı iri adam mahzenin içine girip geralt'tan intikam almak için onu çözdü ve saldırmaya başladı. ne kadar saldırırsa saldırsın bayılmayan geralt'a son bir dileğinin olup olmadığını sordu ve geralt cevap olarak "bir tane var... patlamanı istiyorum orospu çocuğu" dedi. gardiyan son kez tüm gücünü kullanıp kafa atmak üzereyken kafayı atamadı ve garip şekillere girdi. ellerini karnına götürüp kıpkırmızı kesildi ve ardından patladı..
geralt kendine geldiğinde elf arkadaşı onu dışarı çıkarmıştı. o esnada bölgenin valisi kendilerini her şeyin suçlusu olarak görüp lanetler okuyordu. vali, papaz, elf ve geralt kendi aralarında tartışma yaparken dandelion ortaya çıktı ve geralt'ın masum olduğunu savundu. uzun bir konuşma sonucunda geralt'ın cinin efendisi olduğunu ve dilek hakkına sahip oldukları konusunda hemfikir oldukları sırada malikaneden sesler geliyor ve yer sallanıyordu. geralt veda edip malikanenin en üst kattaki odasına çıktı ve yennefer'ın acı çekerek bir ritüel yaptığını gördü. geralt'ın her ne kadar onu vazgeçirmek için yaptığı konuşmanın bir sonucu olmasa da yen cini ehlilleştirmek için büyük bir çaba içerisindeydi fakat cin tüm odaya yayılmıştı. uzun bir kapışma sonucunda ikili portaldan geçip bir meyhanenin içine düşmüşlerdi. yennefer, geralt'a neredeyse cini ele geçirmek üzere olduğunu ve bu işe karışmasaydı başarılı olacağını söyleyip ona saldırmaya başlamıştı. geralt her ne kadar ona dilek hakkının kendisinde olduğunu söylemeye çalışsa da yen onu dinlemiyor ve saldırmaya devam ediyordu. ikili arasında gerçekleşen uzun kavga sırasında cin daha da büyümüş ve kasabanın yok olmasına ramak kalmıştı. geralt dilek hakkının sahibi olduğunu ve son bir dilek hakkı kaldığını yennefer'a söylemişti. yen kendisine "dileğin geralt? çabuk! ne istiyorsun? ölümsüzlük mü? servet mi? şöhret mi? kudret mi? güç mü? meziyetler mi? çabuk, zamanımız kalmadı!" diyor ve bu esnada geralt susuyordu.
insan olmak, dedi yennefer ansızın, çirkin çirkin sırıtarak. "bildim değil mi? dileğin bu çünkü bunun düşünü kuruyorsun. olmak istediğin kişiye dönüşmek ve olmak zorunda bırakıldığın kimlikten çıkabilmek için serbest kalmak, kurtulmak istiyorsun. cin dileğini yerine getirecek geralt. söyle dileğini." dedi yennefer.
geralt susmaya devam ediyordu ve bu esnada yen yüzünü geralt'ın yüzüne yaklaştırdı ve witcher onun leylak ve bektaşi üzümü olan kokusu aldı. yennefer ona bu pozisyonda bir daha eline böyle bir ikinci şans geçmeyecek, dileğin nedir sorusunu sorunca geralt gerçekliğe döndü ve bu büyücü kadının bir zamanlar kim olduğunu, neleri hatırladığını ve neleri hiç unutamayacağını biliyordu. büyücü olmadan önce bu kadının kim olduğunu öğrenmişti artık. çünkü geralt'a bakan kişinin kambur bir kadının, keskin, hain ve bilge gözleriydi. geralt'ın içini korku kapladı ve bu korkunun sebebi bu öğrendiği şeyler değil tam aksine yennefer'ın düşüncelerini okuması ve öğrendiği şeyleri bilmesinden ve asla bağışlanamayacak olmasından korkuyordu. güçlenen cin yennefer'ın üstüne atılmış ve yennefer karşılık olarak ellerinden ışık huzmesi yayıyordu ama çok zayıf bir ışık. tam bu esnada ansızın geralt ne dileyeceğini fark etti dileğini getirdi. böylece bu evrende bilinen en büyük aşk hikayesi başlamış oldu.
sodden tepesi savaşında büyücülerin kardeşiliği'nin safında kuzeyliler'in tarafında olmuş ve nilfgaard büyücüsü olan fringilla vigo tarafından kör edilmiştir. daha sonra bu körlüğü çeşitli büyüler ile ortadan kaldırsa da ömrü boyunca bu duygusal yarayı içinde yaşatmıştır.
serinin 7. ve hikaye olarak son kitabı olan gölün hanımı'nda geralt ve cüceler rivia'da savaş sonrası dinlenmek için bulundukları ortamda geralt emekli olmaya karar verir fakat bu karar insanların, elflerin ve diğer cücelerin biraz sonra başlatacağı savaştan önce verilmiştir. geralt bu savaşa son bir savaş gözüyle bakıyordu ve gerçekten de son bir savaştı. kendisine bir mızrakla saldırmaya çalışan kişinin mızrağını kırıp tam öldürecekken o kişinin merhamet istediğini gördükten sonra vazgeçti ve arkasını döndüğü esnada bu kişinin eline üç dişli gübre yabasını gördü ve ters yöne kaçmak için döndüğünde kalabalığın arasında sıkıştı ve yabaya bakmaktan başka bir şey yapamadı.
yennefer olay yerine geldiğinde gözü hiçbir şeyi görmüyor ve sadece geralt ve ciri'yi arıyordu. yanındaki triss ise kaçmanın derdindeydi. -işte bu yüzden triss hiçbir zaman yennefer gibi karakter sahibi olamayacak. - yennefer kendisine atılan taşlardan dolayı kendini kaybetmeye başlamış ve yüzüne gelen son taş darbesiyle her şey kapkara bir kadifeye bürünmüştü. kendine geldiğinde anne olarak gördüğü tissaia'yı karşısında bulmuştu. kısa bir muhabbet sonucunda yennefer kendine gelmiş ve birisinin onu yerde sürüklediğini fark etmişti, bu kişi triss merigold'dan başkası değildi. triss ile yennefer birlikte son kez büyü yaparak gökyüzünden dolu yağdırmış ve bu büyü "merigold'un yıkıcı dolu fırtınası" olarak kayıtlara geçmiş, triss'in ağzındaki yarasından dolayı ne dediği anlaşılamadığı için hiçbir zaman tekrar edilememiştir. dolu sonrası ortalık sessizleşmişti. yennefer hayatının aşkının yanına gittiğinde mecali kalmamıştı ve üzerine yığılmıştı. yapacak hiçbir şey kalmamıştı artık ta ki sislerin arasında beliren tekboynuz ıhuarraquax'ı gören kelpi'nin kişnemesi duyuluncaya kadar. ciri bir eliyle boynuza dokundu ve diğer elini de yerde hareketsiz yatan geralt'a doğru uzattı. parmaklarının arasından lav gibi kızgın bir ışık zinciri yayıldı ve herkes bu olayın içinde kaybolmuştu, düş gibiydi. gitgide yoğunlaşan sislerin içinde bulanıklaşan tekboynuz kişledi ve bir şey göstermeye çalışırcasına ayaklarını yere vurdu. triss o tarafa baktı ve gölün üzerinde bir teknenin siyah gölgesini fark etti. iki aşığı sandalın içine koymaya çalışan ciri yardım istedi ve dandelion önce davranıp baygın yennefer'ı kucakladı. kadının ne kadar narin ve hafif olduğunu şaşırdı ve destek aldığına yemin edebilirdi. omzunun yanında eski savaş arkadaşı cahir'i gördüğüne de yemin edebilirdi. milva'nın sarı saç örgüsünü gördüğünü de... yennefer'ı sandala yatırırken angoulême'in küpeşteyi tutan ellerini gördüğüne yemin edebilirdi. cüceler witcher'ı taşıyor, onlara geralt'ın başını tutan triss yardım ediyordu. yarpen zigrin gözlerini kırpıştırdı çünkü bir an için dahlberg kardeşleri görmüştü. zoltan chivay, witcher'ı sandala yatırırken caleb stratton'un yardım ettiğine yemin edebilirdi. triss merigold, mercan adıyla bilinen lytta neyd'in parfümünün kokusunu aldığına bahse girebilirdi. bir an için kaer morhen'den tanıdığı coen'in ela gözlerini görür gibi olmuştu. ciri sandala bindi ve anne, baba ve kız olarak üçü sisler arasında kayboldu ve kısa bir süre sonra ciri'nin silüetini göremez oldular.
bana yalan söyledi, diye düşündü triss. onu bir daha hiç göremeyeceğim. göremeyeceğim çünkü... va'esse deireadh aep eigean, va'esse eigh faidh'ar. bir şey biter...
"bir şey bitti." dedi dandelion değişik bir sesle.
"bir şey başlıyor," diye ekledi yarpen zigrin.
kentin bir yerlerinde horoz öttü. sis hızla dağıldı.
geralt kendine geldiğinde rivia'yı ve üç dişli yabanın hayal olmadığını hatırladı. yennefer kendisine hareketsizce yatmasını söyledi ve geralt ciri'nin nerede olduğunu sordu. yennefer ise gitti diyerek cevap verdi ve kalkıp geralt'ın başının altındaki kolunu çekti ve onun gözlerine uzanacak şekilde çimlere uzandı.
"ciri ile sandala binmiştik" diye anımsadı geralt. "göl üzerindeydik. sonra bir nehir. akıntı çok şiddetliydi. sis vardı..."
yennefer, geralt'ın elini tutup bütün kuvvetiyle sıktı. "kıpırdama sevgilim. yanındayım. olanlar ve o zaman nerede olduğumuzun bir önemi yok. yanındayım şimdi. senden asla ayrılmayacağım." asla."
"seni seviyorum yen."
"biliyorum."
"ama yine de," diye iç geçirdi geralt, "nerede olduğumuzu bilmek isterdim."
"ben de," dedi yennefer, kısık sesle ve biraz çekimser.
"bu şimdi hikayenin sonu mu?" diye bir süre sonra sordu galahad.
"nereden çıkardın?" diye itiraz etti ciri ve ellerinde ve ayak tabanlarında kuruyan kumlardan kurtulmak için ayaklarını birbirine sürttü. "bir hikayenin böyle bitmesini ister misin? yok öyle şey! ben istemem mesela!"
"ne oldu peki sonra?"
"ne olacak?" dedi ciri. "evlendiler."
"anlat."
"anlatacak ne var ki? güzel bir düğünleri oldu. herkes bir araya geldi; dandelion, nenneke ana, ıola ve eurneid, yarpen zigrin, vesemir, eskel... coen, milva, angoulême... ve mistle'ım... ben de oradaydım, yedim, içtim. onlar, yani geralt ve yennefer daha sonraları kendilerine bir ev yaptırıp mutlu, çok ama çok mutlu yaşadılar. masallardaki gibi. anlıyor musun?"
"neden ağlıyorsun gölün hanımı?"
"ağlamıyorum. rüzgar gözlerimi yaşartıyor. o kadar!"
dış görünüş olarak üçgenimsi bir yüzü, uzun bir burnu, keskin yüz hatları, soluk beyaz teni, derin bir sesi vardır. kendisini tarif ederken herkesin aklına kazınan siyah, dalgalı saçları, menekşe gözleri, leylak ve bektaşi kokuya sahip, boynunda takılı olan obsidyen kolyesi ve her zaman giydiği siyah-beyaz kıyafetleri vardır. kitaplarda, dizide ve oyunlardaki görüntüsü 20-30 yaş arasında olsa da kendisi 100 yaşına yakın bir büyücüdür. - geralt'tan da büyüktür-
kişilik olarak ise kurnaz, kendisinin tek nefret ettiğim özelliği olan çok gururlu olması, iyi bir mizaha sahip oluşu, büyüleyici ve tehditkar, hırslı ve zeki, zamanının değeceğini düşünmediği kişilere karşı içine kapanık ve soğuk, aşk için her şeyi yapabilecek birisi -ki kitaplarda bunun örneğini birçok kez gördük- oldukça zalim birisi olabiliyor özellikle manevi kızı ciri için. kitaplarda yan karakter, ikinci oyunda ana karakterimiz geralt'ın hafıza kaybının yavaş yavaş ortadan kalkmasıyla birlikte yer yer eski sahneleri görürüz ve son oyunda ise oyuncuya bağlı olarak olası bir ilişki içinde olabileceğimiz bir karakter kendisi. kitaplarda ve oyunlarda kendisiyle kıyaslanabilecek bir karakter yok zira akla ilk gelen isimlerden birisi olan triss merigold kitaplarda yan karakterin de yan karakteri gibi bir konumda ki triss hiçbir zaman yennefer gibi olamayacaktır.
yennefer, diziden de hatırlayacağımız üzere doğuştan gelen bir kamburluğu vardır ve bu kamburluk nedeniyle zor bir çocukluk geçirmiştir. babası bu kamburluk nedeniyle kendisinden nefret etmiş ve fiziksel şiddete maruz bırakıp annesini suçlamayı da ihmal etmemiştir. annesi bu durumda kızını hep korumaya çalışmış, bu doğumun tanrıların isteği olduğunu söylemiştir. ilerleyen zamanlarda babası ailesini terk etmiş ve annesi bu durum üzerine terk eden kocası rolünü üstlenip yennefer'ı suçlayıp şiddet uygulamaya başlamıştır.
yennefer büyüdükçe içindeki büyü potansiyeli de artmış ve bu durum aretuza büyücülük okulunun rektörlerinden birisi olan tissaia de vries'in dikkatini çekmiş ve kendisi tarafından okula alınmış ve eğitimlere başlamıştır. hayata dair hep bir nefreti olan yennefer okulda diğer öğrencilere kıyasla başarısız olmasından dolayı bu nefret daha da artmış ve bileklerini kesip intihar etmeye çalışmış ve başarısız olmuştur. kim bilebilir ki bu hayata olan kin ve nefretinin ilerleyen yıllarda hayata tutunmasının en büyük nedenlerinden birisi olacağını. okulda eğitim gördüğü süre boyunca tissaia'nın kendisine olan ilgisiyle birlikte zamanla kendisine bir anne figürü olmuştur. eğitiminin sonlarına büyücülerin geleneklerinden birisi olan aşamadan geçmiş ve tüm fiziksel kusurları ortadan kalkmış ve tissaia'nın büyücülerin çocukları olması halinde dünya için tehlikeli sonuçlar doğuracağını düşündüğü için diğer büyücüler gibi yennefer'ı da kısırlaştırmıştır. yen artık bir büyücü olmuş ve okul tarihinin en başarılı büyücülerinden birisi olarak mezun olmuştur.
yennefer, büyücülük yapanların çok ağır vergi ve cezalar ödediği rinde kasabına yerleşmiş ve büyü hizmeti isteyen kişilere el uzatmıştır. orada bulunduğu süre boyunca hiçbir vergi ve ceza ödememesi novigrad büyükelçisi beau berrant'ın kulağına gitmiş ve kendisini kelepçeleyip evine götürmüş fakat yennefer kendisinin aklıyla oynayıp kendi hizmetkarı yapmıştır.
şimdi witcher evreninin en çok tanınan canavar avcısı geralt of rivia ile en yakın dostu dandelion balık avı için su kenarına giderler ve oltalarına eski bir amfora takılır. dandelion bu eski amforayı yakından incelerken mühründen dolayı içince cin olduğunu anlamış ve mührü bozmaya çalışmıştır. her zaman yaptığı gibi geralt'ın uyarılarına rağmen mührü bozmaya çalışmış ve ikili arasında ufak bir arbede çıkmıştır. bu arbede sonucunda testi kırılmış ve içinden ışıklı, kızıl bir duman göğe doğru yükselmiştir. geralt kendisini yana atıp atından kılıcını almaya gittiği esnada ozanımız kollarını göğsünde kavuşturmuş ve gözlerini açmadan duruyordu. göğe yükselen duman yoğunlaşıp toplanmış ve irili çıkıntılı bir küre olmuş, ozanın baş hizasında süzülmeye başlamış ve burunsuz, kocaman gözlü ve gaga benzeri bir ağıza sahip kafaya dönüşmüştü. dandelion sahip olduğunu düşündüğü üç dilek hakkından ikisini çoktan söylemiş ve üçüncüyü söyleyecekken korkunç kafadan iki tane kol çıkmış ve dandelion'ı boğazlamış ve ozanı nefessiz bırakmıştı. geralt her ne kadar kılıçla kafaya saldırsa bile her atağı etkisiz kalıyordu. kafa artık daha da büyümüş ve dandelion'ı havaya kaldırıp yere çarpıyordu. parmaklarıyla aard işareti yapmış ve toplayabildiği tüm enerjisiyle birlikte kafayı hedef alıp büyü ile ona saldırmıştı. bu büyük enerji saldırısının sonucu çıkan gürültü geralt'ın kulaklarını çınlamaya yetmiş ve ağaçları sallandırmıştı. cin tüyler ürpertici bir çığlık atıp göğe yükselmiş ve suyun üzerinden uçmuştu. geralt hemen ozanın yanına gidip onu kaldırmak için atladığında parmakları kuma gömülü bir nesneye değmişti. dikkatle incelediğinde kırık bir haç ve dokuz köşeli bir yıldız olduğunu görmüştü. nehrin üzerinde süzülen kafa artık saman yığını boyutuna ulaşmış geralt'a saldırmak üzere hızla kendisine doğru yola çıkmıştı. geralt hemen mührü eline almış ve kolunu canavara doğru uzatıp bir zamanlar bir rahibeden öğrendiği cin kovma formülünü bağırarak söylemişti. batıl inançlara sahip olmayan geralt bundan dolayı bu formülü daha önce hiç kullanmamıştı. mühür cızırdamış ve el yakacak kadar bir sıcaklığa ulaşmıştı. kafa havada asılı kalıp nehrin üzerinde hareketsiz süzülüp uzaklaşmaya başlamıştı. geralt hemen yakın dostunun yanına gitmiş ve kendisinin kan kustuğunu görmüş ve yardım için yola çıkmıştır. bir kamp civarına yaklaşan ikili yardım için gittikleri zaman elf kendilerine bu yaranın büyücülükle tedavi edileceğini ve ellerinden bir şey gelemeyeceklerini söylemiş ve ozanın yarasını hafifletmek amacıyla ufak bir yardım yapmıştır. geralt'ın "yakınlarda büyücü var mı" sorusuna ise bir bu kasabada büyücülüğün imkansıza yakın olduğunu fakat elçinin malikanesine sığınan bir büyücünün olduğunu söylemiş ve böylelikle ikili yardım istemek için yola çıkmıştır.
malikanenin kapısındaki iri yarı olan korumayı para kesesi ile devirmiş ve evin içine girmişlerdi. malikanenin mutfağına inen geralt orada elçi berrant ile karşılaşmış ve beyninin yıkandığını anlamıştır. berrant elma suyunu götürmesi gerektiğini söylediğinde geralt elma suyunu almış ve yukarı çıkmış ve mum, şarap ve meyve gibi karışık kokular arasında leylak ve bektaşi üzümü kokusunu yoğun almaya başlamış ve bu kokuyu takip etmiş ve yolun sonunda hayatının aşkı olacak kişi olan yennefer'ın odasına varmıştı. susuzluktan ölmek üzere olduğunu söyleyen kadının bardağına elma suyunu boşalttıktan sonra kadın kendisine teşekkür etmiş ve kim olduğu konusunda soru yağmuruna tutmuştur. geralt "bu sorulardan hangi birini cevaplayayım" yanıtı verince kadın bulunduğu yataktan kalkmış ve ayaklarıyla ışık huzmesi yaratmış ve geralt ise içgüdüsel olarak ellerini heliotrop -büyü işareti olarak quen'e benzer fakat bunun farkı sadece fiziksel saldırılara karşı işe yaramıyor oluşu- işareti yapmış ve bedeni duvara savrulmuştur. kadın tekrar saldıracağı esnada korumalar odaya gelmiş ve geralt'ın buraya yardım için geldiğini söylemesi üzerine kadın durup korumalara dönüp azarlamış ve banyosunun hazırlanmasını istemiştir. yennefer, bu büyüsünü savuşturan adamın kim olduğunu öğrenmek için çeşitli sorular sormuş ve ikili arasında tanışma faslı başlamıştı. yennefer geralt'a dönüp "fırsatın varken sen de banyo yap. kokundan atının yalnızca cinsini ve yaşını değil, rengini de anladım." diyerek banyo yapmaya davet etmiştir. banyo yaparken birbirlerini tanımak için soru sormaya devam etmişler ve banyo bittikten sonra geralt yardım istediğini söylemek için nehir kenarında başlarına gelen olayı anlatmaya başlamıştır. yennefer'ın dikkatini ise cin kısmı çekmiş ve niyetini pek belli etmeye çalışmadan tüm sorularını cin üzerinden sormaya başlamıştı. mührün nerede olduğunu sorusunu sorunca geralt uyanık davranmaya çalışıp duraksayarak önemsiz bir şey olduğunu düşündüğünü söylemiş ve mührün dandelion'da olduğunu söylemiş fakat bu olay büyücü kadının gözünden kaçmamıştı. yennefer, dandelion'ın bulunduğu kampa bir sihir yapıp portal açmış ve -geralt'ın oyunlarda "i hate portals." cümlesinin nereden geldiğini bu kısımda öğrenmiş oluyoruz. geralt, portaldan geçen birisinin sadece vücudunun yarısının diğer taraftan çıktığını ve diğer yarısının nerede olduğunu hiç bulunamadığını kendi gözleriyle görmüştü.- geralt bu esnada şuurunu kaybetmişti. kendine geldiğinde bir saat geçmiş ve bilgi almak için saatler önce tanıştığı elf arkadaşının yanına gitmişti. elf kendisine büyücü kadının çok tehlikeli olduğunu ve ona güvenmemesi gerektiğini söylemişti. geralt, ozan arkadaşını görmek için yennefer'ın yanına gittiğinde büyücü kadın ona üst kattan seslenmiş ve yanına çağırmıştı. geralt kapının başına geldiğinde yennefer'in sol omzunu incelemiş ve diğer omzuna göre eşitsizlik olduğunu, burnunun daha önce gördüğü boyutuna göre daha uzadığını, dudaklarının inceldiğini, çenesinin kısaldığını ve kaşlarının eşitsizliğini fark etmişti. dandelion'ın nerede olduğunu sorduktan sonra birlikte yatağının başına gelmişlerdi ve geralt odayı dikkatle incelediğinde bir ritüeli andıran ögeleri odanın içinde olduğunu fark etmişti. ozanın iyi olduğu gördükten sonra geralt odaya dağılan dokuz köşeli yıldızı sorduğunda ise bunun tuzak olduğunu ve son kalan dilek hakkına sahip olmak istediğinin cevabını almıştı. ikili arasındaki konuşmanın sonucunda yen, geralt'ı öperek tıpkı berrant gibi onun da zihniyle oynamış ve hizmetkarı yapıp görevler vermişti. geralt kendine geldiğinde karşısında 3 kişi vardı ve bunlardan birisi elf arkadaşıydı. etrafına baktığında zindanda olduğunu fark etmiş ve neler olduğunu sormuştu. elf, kısaca kendisinin kasabayı birbirine kattığını ve devlet görevlilerine birkaç kez saldırdığını ve kalabalık bir ordunun üzerine doğru gittiği sırada bayıldığını söyledi. geralt neden kendisinin burada olduğunu sordu ve elf, ordunun kendisine saldıracağını ve bu yüzden yardım için yanına geldiğini fakat kafasına darbe yediği için bayıldığını söyledi. malikanenin girişinde bayılttığı iri adam mahzenin içine girip geralt'tan intikam almak için onu çözdü ve saldırmaya başladı. ne kadar saldırırsa saldırsın bayılmayan geralt'a son bir dileğinin olup olmadığını sordu ve geralt cevap olarak "bir tane var... patlamanı istiyorum orospu çocuğu" dedi. gardiyan son kez tüm gücünü kullanıp kafa atmak üzereyken kafayı atamadı ve garip şekillere girdi. ellerini karnına götürüp kıpkırmızı kesildi ve ardından patladı..
geralt kendine geldiğinde elf arkadaşı onu dışarı çıkarmıştı. o esnada bölgenin valisi kendilerini her şeyin suçlusu olarak görüp lanetler okuyordu. vali, papaz, elf ve geralt kendi aralarında tartışma yaparken dandelion ortaya çıktı ve geralt'ın masum olduğunu savundu. uzun bir konuşma sonucunda geralt'ın cinin efendisi olduğunu ve dilek hakkına sahip oldukları konusunda hemfikir oldukları sırada malikaneden sesler geliyor ve yer sallanıyordu. geralt veda edip malikanenin en üst kattaki odasına çıktı ve yennefer'ın acı çekerek bir ritüel yaptığını gördü. geralt'ın her ne kadar onu vazgeçirmek için yaptığı konuşmanın bir sonucu olmasa da yen cini ehlilleştirmek için büyük bir çaba içerisindeydi fakat cin tüm odaya yayılmıştı. uzun bir kapışma sonucunda ikili portaldan geçip bir meyhanenin içine düşmüşlerdi. yennefer, geralt'a neredeyse cini ele geçirmek üzere olduğunu ve bu işe karışmasaydı başarılı olacağını söyleyip ona saldırmaya başlamıştı. geralt her ne kadar ona dilek hakkının kendisinde olduğunu söylemeye çalışsa da yen onu dinlemiyor ve saldırmaya devam ediyordu. ikili arasında gerçekleşen uzun kavga sırasında cin daha da büyümüş ve kasabanın yok olmasına ramak kalmıştı. geralt dilek hakkının sahibi olduğunu ve son bir dilek hakkı kaldığını yennefer'a söylemişti. yen kendisine "dileğin geralt? çabuk! ne istiyorsun? ölümsüzlük mü? servet mi? şöhret mi? kudret mi? güç mü? meziyetler mi? çabuk, zamanımız kalmadı!" diyor ve bu esnada geralt susuyordu.
insan olmak, dedi yennefer ansızın, çirkin çirkin sırıtarak. "bildim değil mi? dileğin bu çünkü bunun düşünü kuruyorsun. olmak istediğin kişiye dönüşmek ve olmak zorunda bırakıldığın kimlikten çıkabilmek için serbest kalmak, kurtulmak istiyorsun. cin dileğini yerine getirecek geralt. söyle dileğini." dedi yennefer.
geralt susmaya devam ediyordu ve bu esnada yen yüzünü geralt'ın yüzüne yaklaştırdı ve witcher onun leylak ve bektaşi üzümü olan kokusu aldı. yennefer ona bu pozisyonda bir daha eline böyle bir ikinci şans geçmeyecek, dileğin nedir sorusunu sorunca geralt gerçekliğe döndü ve bu büyücü kadının bir zamanlar kim olduğunu, neleri hatırladığını ve neleri hiç unutamayacağını biliyordu. büyücü olmadan önce bu kadının kim olduğunu öğrenmişti artık. çünkü geralt'a bakan kişinin kambur bir kadının, keskin, hain ve bilge gözleriydi. geralt'ın içini korku kapladı ve bu korkunun sebebi bu öğrendiği şeyler değil tam aksine yennefer'ın düşüncelerini okuması ve öğrendiği şeyleri bilmesinden ve asla bağışlanamayacak olmasından korkuyordu. güçlenen cin yennefer'ın üstüne atılmış ve yennefer karşılık olarak ellerinden ışık huzmesi yayıyordu ama çok zayıf bir ışık. tam bu esnada ansızın geralt ne dileyeceğini fark etti dileğini getirdi. böylece bu evrende bilinen en büyük aşk hikayesi başlamış oldu.
sodden tepesi savaşında büyücülerin kardeşiliği'nin safında kuzeyliler'in tarafında olmuş ve nilfgaard büyücüsü olan fringilla vigo tarafından kör edilmiştir. daha sonra bu körlüğü çeşitli büyüler ile ortadan kaldırsa da ömrü boyunca bu duygusal yarayı içinde yaşatmıştır.
serinin 7. ve hikaye olarak son kitabı olan gölün hanımı'nda geralt ve cüceler rivia'da savaş sonrası dinlenmek için bulundukları ortamda geralt emekli olmaya karar verir fakat bu karar insanların, elflerin ve diğer cücelerin biraz sonra başlatacağı savaştan önce verilmiştir. geralt bu savaşa son bir savaş gözüyle bakıyordu ve gerçekten de son bir savaştı. kendisine bir mızrakla saldırmaya çalışan kişinin mızrağını kırıp tam öldürecekken o kişinin merhamet istediğini gördükten sonra vazgeçti ve arkasını döndüğü esnada bu kişinin eline üç dişli gübre yabasını gördü ve ters yöne kaçmak için döndüğünde kalabalığın arasında sıkıştı ve yabaya bakmaktan başka bir şey yapamadı.
yennefer olay yerine geldiğinde gözü hiçbir şeyi görmüyor ve sadece geralt ve ciri'yi arıyordu. yanındaki triss ise kaçmanın derdindeydi. -işte bu yüzden triss hiçbir zaman yennefer gibi karakter sahibi olamayacak. - yennefer kendisine atılan taşlardan dolayı kendini kaybetmeye başlamış ve yüzüne gelen son taş darbesiyle her şey kapkara bir kadifeye bürünmüştü. kendine geldiğinde anne olarak gördüğü tissaia'yı karşısında bulmuştu. kısa bir muhabbet sonucunda yennefer kendine gelmiş ve birisinin onu yerde sürüklediğini fark etmişti, bu kişi triss merigold'dan başkası değildi. triss ile yennefer birlikte son kez büyü yaparak gökyüzünden dolu yağdırmış ve bu büyü "merigold'un yıkıcı dolu fırtınası" olarak kayıtlara geçmiş, triss'in ağzındaki yarasından dolayı ne dediği anlaşılamadığı için hiçbir zaman tekrar edilememiştir. dolu sonrası ortalık sessizleşmişti. yennefer hayatının aşkının yanına gittiğinde mecali kalmamıştı ve üzerine yığılmıştı. yapacak hiçbir şey kalmamıştı artık ta ki sislerin arasında beliren tekboynuz ıhuarraquax'ı gören kelpi'nin kişnemesi duyuluncaya kadar. ciri bir eliyle boynuza dokundu ve diğer elini de yerde hareketsiz yatan geralt'a doğru uzattı. parmaklarının arasından lav gibi kızgın bir ışık zinciri yayıldı ve herkes bu olayın içinde kaybolmuştu, düş gibiydi. gitgide yoğunlaşan sislerin içinde bulanıklaşan tekboynuz kişledi ve bir şey göstermeye çalışırcasına ayaklarını yere vurdu. triss o tarafa baktı ve gölün üzerinde bir teknenin siyah gölgesini fark etti. iki aşığı sandalın içine koymaya çalışan ciri yardım istedi ve dandelion önce davranıp baygın yennefer'ı kucakladı. kadının ne kadar narin ve hafif olduğunu şaşırdı ve destek aldığına yemin edebilirdi. omzunun yanında eski savaş arkadaşı cahir'i gördüğüne de yemin edebilirdi. milva'nın sarı saç örgüsünü gördüğünü de... yennefer'ı sandala yatırırken angoulême'in küpeşteyi tutan ellerini gördüğüne yemin edebilirdi. cüceler witcher'ı taşıyor, onlara geralt'ın başını tutan triss yardım ediyordu. yarpen zigrin gözlerini kırpıştırdı çünkü bir an için dahlberg kardeşleri görmüştü. zoltan chivay, witcher'ı sandala yatırırken caleb stratton'un yardım ettiğine yemin edebilirdi. triss merigold, mercan adıyla bilinen lytta neyd'in parfümünün kokusunu aldığına bahse girebilirdi. bir an için kaer morhen'den tanıdığı coen'in ela gözlerini görür gibi olmuştu. ciri sandala bindi ve anne, baba ve kız olarak üçü sisler arasında kayboldu ve kısa bir süre sonra ciri'nin silüetini göremez oldular.
bana yalan söyledi, diye düşündü triss. onu bir daha hiç göremeyeceğim. göremeyeceğim çünkü... va'esse deireadh aep eigean, va'esse eigh faidh'ar. bir şey biter...
"bir şey bitti." dedi dandelion değişik bir sesle.
"bir şey başlıyor," diye ekledi yarpen zigrin.
kentin bir yerlerinde horoz öttü. sis hızla dağıldı.
geralt kendine geldiğinde rivia'yı ve üç dişli yabanın hayal olmadığını hatırladı. yennefer kendisine hareketsizce yatmasını söyledi ve geralt ciri'nin nerede olduğunu sordu. yennefer ise gitti diyerek cevap verdi ve kalkıp geralt'ın başının altındaki kolunu çekti ve onun gözlerine uzanacak şekilde çimlere uzandı.
"ciri ile sandala binmiştik" diye anımsadı geralt. "göl üzerindeydik. sonra bir nehir. akıntı çok şiddetliydi. sis vardı..."
yennefer, geralt'ın elini tutup bütün kuvvetiyle sıktı. "kıpırdama sevgilim. yanındayım. olanlar ve o zaman nerede olduğumuzun bir önemi yok. yanındayım şimdi. senden asla ayrılmayacağım." asla."
"seni seviyorum yen."
"biliyorum."
"ama yine de," diye iç geçirdi geralt, "nerede olduğumuzu bilmek isterdim."
"ben de," dedi yennefer, kısık sesle ve biraz çekimser.
"bu şimdi hikayenin sonu mu?" diye bir süre sonra sordu galahad.
"nereden çıkardın?" diye itiraz etti ciri ve ellerinde ve ayak tabanlarında kuruyan kumlardan kurtulmak için ayaklarını birbirine sürttü. "bir hikayenin böyle bitmesini ister misin? yok öyle şey! ben istemem mesela!"
"ne oldu peki sonra?"
"ne olacak?" dedi ciri. "evlendiler."
"anlat."
"anlatacak ne var ki? güzel bir düğünleri oldu. herkes bir araya geldi; dandelion, nenneke ana, ıola ve eurneid, yarpen zigrin, vesemir, eskel... coen, milva, angoulême... ve mistle'ım... ben de oradaydım, yedim, içtim. onlar, yani geralt ve yennefer daha sonraları kendilerine bir ev yaptırıp mutlu, çok ama çok mutlu yaşadılar. masallardaki gibi. anlıyor musun?"
"neden ağlıyorsun gölün hanımı?"
"ağlamıyorum. rüzgar gözlerimi yaşartıyor. o kadar!"
devamını gör...
canını eskitmek
bu gün duyduğum, kendine kıymak anlamında bir deyim.
bir iç anadolu deyimi.
bir de cümle içinde kullanayım,
değmez kimse için canını eskitmeye.
bir iç anadolu deyimi.
bir de cümle içinde kullanayım,
değmez kimse için canını eskitmeye.
devamını gör...
tunalı hilmi
meclis-i mebusan üyesi ve tbmm‘nin ilk üç döneminde vekillik yapmış olan kişi. bir dönem ittihat ve terakki üyesi olarak çalışmıştır.
“kavaklıdere” semtindeki bir caddeye adı verilmiştir. ankaralılar caddeye değil o bölgenin tamamına kısaca “tunalı” derler.
“kavaklıdere” semtindeki bir caddeye adı verilmiştir. ankaralılar caddeye değil o bölgenin tamamına kısaca “tunalı” derler.
devamını gör...
unutulmayan fakirlik anıları
en beteri ise; gördüğün bolluktan, görülmemiş yokluğa düşmek olmalı...
ben dünyaya geldiğim zamanlar, ailemin durumu fena sayılmazdı. babam iki işi vardı. kardeşim ve ben özel okula gidiyorduk. babamın oturduğumuz ev dışında iki tane daha ev, mercedes arabasının dışında, herkese aşırı güveni vardı.
benim dedemin köydeki evinin balkonunu boyama vakamdan sonraki haftasonu köye gelen babam, daha evvelki eve su doldurma olaylarımı da düşünüp dedemin evinin tadilatına girişti. yaklaşık iki ay toprak damı beton yapmak için uğraştı. babam evle uğraşa dursun, mersin'deki halı mağazasının ortağı, uçan kuşa bile borç takıp paralarla halep'e kaçmıştı.
biz mersin'e döndük, kapıya gelen alacaklılar kuyruk olmuş. sanki elvis presley, ızzet altınmeşe, bob marley ve frank sinatra aynı anda bizim evde imza günü düzenliyordu, yok böyle bir izdiham!
tabii bu dönemde babam evleri, arabası, nesi var nesi yok satıp borçları kapatmaya çalıştı. evimizdeki eşyalara bile icra geldi.
babama her şeyini kaybetmek değil, itibarini kaybetmek zor gelmis olacak ki mersin'den istanbul'a göçmek zorunda kaldık.
....
istanbul'daki ilk iki sene çok zorlu geçti. odun kömür dahi alamadık. zaten "inancli müminlere" karşı iyi niyetin yaşayan son temsilcisi babamı mersin olayı da akıllandırmamış olacak ki, aldığı koca demir döküm sobayı evin bahcesine koyunca, sabahına sobayı yerinde bulamadık.
ilk aylar parasızlıktan tavana duy alıp takamadık ama mersin'den getirdigimiz çalışma masalarımızın lambalarıyla aydınlandık. resmen varlik içinde yokluk.
...
asıl yokluk ise benim yüreğimdeydi...
o dönem içimde aileme karş korkunç kin ve kırgınlık vardı. gün içerisinde okulda ve annemden yediğim dayaklardan çok benden gizli iş çevirdikleri için dolap ve kapı arkalarinda gizli gizli ağlardım.
sözde kuru ekmeğe muhtaç gibi halleri var ama gerçek bana göre öyle degildi. kardeşlerim ve annem hep meyve ve başka yiyecekler kokuyor, bana hic vermiyorlar sadece kendileri yiyordu.
defalarca dolapları aradim, o yiyecekleri nerede sakladıklarını hiç bulmadım. iyi ama bana sadece şekerli, yağlı ve hamurlu şeyler yasaktı. mesela annemin yediği çilek bana yasak degildi ama o bana hicbir zaman yediginden vermiyordu. bu durum yüzünden anneme olan kırgınlığım daha da derinleşmisti.
...
bir gün kardeşimi annemlerin odasına çekip kapıyı kapattım. kapının arkasinda fısıltıyla;
-"kardeşim bana yediğin mandalinalardan bir tane verir misin? söz anneme demeyeceğim."dedim.
+abla evde mandalina mi var? dedi.
onun bu soruyu sorarken bile ağzının mandalina kokması, gözlerimden yaşları boşaltmaya yetti... ağlayarak bağırmaya başladım.
-var işte! var! hepiniz benden gizli bir şeyler yiyorsunuz bir tek bana vermiyorsunuz. nefret ediyorum hepinizden! hep beni ayırıyorsunuz! keşke ölsem!
...
seslerimizi duyup gelen babama da aynısını dedim. babamın gözleri doldu kocaman açıldı bana sarılıp ağlamaya başladı. ona göre ben şizofrendim.
...
beni sizofreni korkusuyla bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesine götürdü. uzun uzun incelediler. nihayetinde bana sinestezi teşhisi konuldu. bendeki sinestezinin seslerin ve renklerin tadını kokusunu alan, renklerini gören türüydü. diğer insanlar serçelerin şarkısının pırıltılarını görmezken ben görüyordum. oysa ben herkesi benim gibi görüyor sanıyordum.
ben dünyaya geldiğim zamanlar, ailemin durumu fena sayılmazdı. babam iki işi vardı. kardeşim ve ben özel okula gidiyorduk. babamın oturduğumuz ev dışında iki tane daha ev, mercedes arabasının dışında, herkese aşırı güveni vardı.
benim dedemin köydeki evinin balkonunu boyama vakamdan sonraki haftasonu köye gelen babam, daha evvelki eve su doldurma olaylarımı da düşünüp dedemin evinin tadilatına girişti. yaklaşık iki ay toprak damı beton yapmak için uğraştı. babam evle uğraşa dursun, mersin'deki halı mağazasının ortağı, uçan kuşa bile borç takıp paralarla halep'e kaçmıştı.
biz mersin'e döndük, kapıya gelen alacaklılar kuyruk olmuş. sanki elvis presley, ızzet altınmeşe, bob marley ve frank sinatra aynı anda bizim evde imza günü düzenliyordu, yok böyle bir izdiham!
tabii bu dönemde babam evleri, arabası, nesi var nesi yok satıp borçları kapatmaya çalıştı. evimizdeki eşyalara bile icra geldi.
babama her şeyini kaybetmek değil, itibarini kaybetmek zor gelmis olacak ki mersin'den istanbul'a göçmek zorunda kaldık.
....
istanbul'daki ilk iki sene çok zorlu geçti. odun kömür dahi alamadık. zaten "inancli müminlere" karşı iyi niyetin yaşayan son temsilcisi babamı mersin olayı da akıllandırmamış olacak ki, aldığı koca demir döküm sobayı evin bahcesine koyunca, sabahına sobayı yerinde bulamadık.
ilk aylar parasızlıktan tavana duy alıp takamadık ama mersin'den getirdigimiz çalışma masalarımızın lambalarıyla aydınlandık. resmen varlik içinde yokluk.
...
asıl yokluk ise benim yüreğimdeydi...
o dönem içimde aileme karş korkunç kin ve kırgınlık vardı. gün içerisinde okulda ve annemden yediğim dayaklardan çok benden gizli iş çevirdikleri için dolap ve kapı arkalarinda gizli gizli ağlardım.
sözde kuru ekmeğe muhtaç gibi halleri var ama gerçek bana göre öyle degildi. kardeşlerim ve annem hep meyve ve başka yiyecekler kokuyor, bana hic vermiyorlar sadece kendileri yiyordu.
defalarca dolapları aradim, o yiyecekleri nerede sakladıklarını hiç bulmadım. iyi ama bana sadece şekerli, yağlı ve hamurlu şeyler yasaktı. mesela annemin yediği çilek bana yasak degildi ama o bana hicbir zaman yediginden vermiyordu. bu durum yüzünden anneme olan kırgınlığım daha da derinleşmisti.
...
bir gün kardeşimi annemlerin odasına çekip kapıyı kapattım. kapının arkasinda fısıltıyla;
-"kardeşim bana yediğin mandalinalardan bir tane verir misin? söz anneme demeyeceğim."dedim.
+abla evde mandalina mi var? dedi.
onun bu soruyu sorarken bile ağzının mandalina kokması, gözlerimden yaşları boşaltmaya yetti... ağlayarak bağırmaya başladım.
-var işte! var! hepiniz benden gizli bir şeyler yiyorsunuz bir tek bana vermiyorsunuz. nefret ediyorum hepinizden! hep beni ayırıyorsunuz! keşke ölsem!
...
seslerimizi duyup gelen babama da aynısını dedim. babamın gözleri doldu kocaman açıldı bana sarılıp ağlamaya başladı. ona göre ben şizofrendim.
...
beni sizofreni korkusuyla bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesine götürdü. uzun uzun incelediler. nihayetinde bana sinestezi teşhisi konuldu. bendeki sinestezinin seslerin ve renklerin tadını kokusunu alan, renklerini gören türüydü. diğer insanlar serçelerin şarkısının pırıltılarını görmezken ben görüyordum. oysa ben herkesi benim gibi görüyor sanıyordum.
devamını gör...
yeşilçam filmlerindeki unutulmaz sahneler
vecihi'nin yaşar ustaya bakarak söylediği şarkıdır.
devamını gör...
normal sözlük satranç kulübü
ödül müüüü?? o tarihe kadar bol bol satranç oynayıp kendimi geliştireyim bari. ezeyim hepinizi.**
devamını gör...
sahibinin sesiyle okunan cümleler
"dolarla mı maaş alıyorsunuz? "
damat bey=eski hazine ve maliye bakanı =berat albayrak
damat bey=eski hazine ve maliye bakanı =berat albayrak
devamını gör...
sözlük radyosu
tekrar açıldığını görmek için 5 dakikada bir girdiğim sözlük sekmesi. olmadı el ele verip (bkz: tut şunun ucunu döşeyelim abi) hep beraber yapalım şu güncellemeyi de bir an önce açılsın.
devamını gör...
başarısız insanların ortak yanları
(bkz: üşeniyorum o halde yarın) sözünü sıklıkla söylemeleridir.
devamını gör...
anatolian rock revival project
başlığı görünce sevindim bu projeyi bilen birileri var diye evet konumuza dönücek olursak bu grup paylaştığı şarkıların ses kalitesinin en iyi olduğu kaydı bulup bununla da kalmayıp harika illüstrasyonlarda ekliyor. projelerine bağış yapıp bu illüstrasyonların posterini alabilirsiniz ben poster yerine t-shirt çıkarmalarını sabırsızlıkla bekliyorum bir girişim var duyurdular ama pandemi araya girince ertelendi umarım bir an önce çıkar ayrıca twitter üzerinden büyükşehir sayfalarına isterler ise duvarlara bu illüstrasyonlardan boyamayı teklif ettiler ama kimseden ses çıkmadı umarım duyulur destek verilir projelerine
devamını gör...
hangi yazar gözünde nasıl canlanıyor sorusu
devamını gör...
cazi
bir karadeniz efsanesi; cazi (cazu kari)
öncelikle bu saatte bu yazıyı yazıp hazırlamış biri olarak nasıl korktuğumu anlatamam. neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. neyse korkmak yok.
nedir bu cazi?
cazi, bilinmeyen bir sebeple doğaüstü güçler kazanmış, ekseri yaşlı bir kadındır. ... bu geniş sahada cadılar, kara büyü yapan, bebekleri ya da yetişkin insanları öldürerek kalplerini ya da ciğerlerini yiyen genellikle kadın olarak tasvir edilen varlıklardır.
“cazı” ya da “cazu” ismi ise büyüyle olağan dışı işler yapan kişiler için geçerli bir ifade. “cadı” anlamına geldiğini de söyleyebiliriz.

doğu karadeniz'de anadolu ve orta doğu folklorundan farklı olarak cadıların normal anne ve babadan doğan ve cadılığı sonradan öğrenen sıradan kadınlar olduğunu inanılmaktadır. trabzon'da cazı, pontus rumcası konuşulan bölgelerde mayısa adlandırılan cadıların üzerine insan pisliği sürerek uçabildiğine, mısır ve kırım'a uçarak gidebildiklerine, örümcek, kuş ve diğer hayvanların formuna girerek şekil değiştirebildiklerine, çocuk ve kadınların ciğerlerini yediklerine, suya atıldıklarında batmadığına inanılmaktadır.
cazi olmuş insanlara bu hal allah'tan gelirdi. yeni bir doğum olduğu zaman cazileri uyku tutmaz, ille çocuğu boğup ciğerini ya da kalbini almak isterlermiş. bir şekilde saldırısı önlenmiş caziler bu duruma çok kızarlar, çocuğun kanını ağaca sürerek bu ağaç kuruyunca çocuk da ölsün diye kara büyü yaparlarmış. hayvan kılığına girebilirler, annenin uyuması için birtakım büyüler yaparlarmış. çocukların ciğeri ve kalbini ateşte pişirip yerlermiş.
ay neyse daha fazla anlatamayacağım. korkudan mutfağa gidemiyorum. ben kaçar.
ordu'ya gittiğimde babaannemden de dinlerdim bu cazu garu hikayesini.. gece soğuğunda otururken anlatırdı. biz de* anlattıklarına korkardık ama sorular sorar böyle bir şeyin nasıl olacağını düşünür dururduk. babamlar küçükken* eve kadar girdiğini tabaktaki yemeği koca elleriyle yediğini, elinin izinin tabakta durduğunu, bebeği gözlediğini fakat sonunda fark edilip dedemlerin yakalamaya çalıştığını anlatırdı. çok korkunç gelirdi. şu anda da korkunç gelmiyor değil.
kaynak: 1 2
öncelikle bu saatte bu yazıyı yazıp hazırlamış biri olarak nasıl korktuğumu anlatamam. neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. neyse korkmak yok.
nedir bu cazi?
cazi, bilinmeyen bir sebeple doğaüstü güçler kazanmış, ekseri yaşlı bir kadındır. ... bu geniş sahada cadılar, kara büyü yapan, bebekleri ya da yetişkin insanları öldürerek kalplerini ya da ciğerlerini yiyen genellikle kadın olarak tasvir edilen varlıklardır.
“cazı” ya da “cazu” ismi ise büyüyle olağan dışı işler yapan kişiler için geçerli bir ifade. “cadı” anlamına geldiğini de söyleyebiliriz.

doğu karadeniz'de anadolu ve orta doğu folklorundan farklı olarak cadıların normal anne ve babadan doğan ve cadılığı sonradan öğrenen sıradan kadınlar olduğunu inanılmaktadır. trabzon'da cazı, pontus rumcası konuşulan bölgelerde mayısa adlandırılan cadıların üzerine insan pisliği sürerek uçabildiğine, mısır ve kırım'a uçarak gidebildiklerine, örümcek, kuş ve diğer hayvanların formuna girerek şekil değiştirebildiklerine, çocuk ve kadınların ciğerlerini yediklerine, suya atıldıklarında batmadığına inanılmaktadır.
cazi olmuş insanlara bu hal allah'tan gelirdi. yeni bir doğum olduğu zaman cazileri uyku tutmaz, ille çocuğu boğup ciğerini ya da kalbini almak isterlermiş. bir şekilde saldırısı önlenmiş caziler bu duruma çok kızarlar, çocuğun kanını ağaca sürerek bu ağaç kuruyunca çocuk da ölsün diye kara büyü yaparlarmış. hayvan kılığına girebilirler, annenin uyuması için birtakım büyüler yaparlarmış. çocukların ciğeri ve kalbini ateşte pişirip yerlermiş.
ay neyse daha fazla anlatamayacağım. korkudan mutfağa gidemiyorum. ben kaçar.
ordu'ya gittiğimde babaannemden de dinlerdim bu cazu garu hikayesini.. gece soğuğunda otururken anlatırdı. biz de* anlattıklarına korkardık ama sorular sorar böyle bir şeyin nasıl olacağını düşünür dururduk. babamlar küçükken* eve kadar girdiğini tabaktaki yemeği koca elleriyle yediğini, elinin izinin tabakta durduğunu, bebeği gözlediğini fakat sonunda fark edilip dedemlerin yakalamaya çalıştığını anlatırdı. çok korkunç gelirdi. şu anda da korkunç gelmiyor değil.
kaynak: 1 2
devamını gör...




