kelime şakası yapan yazar
kelime niye şaka yapayım saçıma yaparım kardeşim rezillik resmen..
devamını gör...
liberalizm
liberalizm, ortaçağdaki yapının özgürlüklere doğru dönüşmesiyle birlikte, bireyin sosyal, siyasal ve ekonomik hayatını kısıtlayan, sınırlandıran ve bu alanlardaki özgürlüğünü yok eden her türlü olguya karşı mücadeledir.
liberalizm temelde iki anlayışı barındırır. ilki devleti anayasayla sınırlamayı öngören sınırlı devlet anlayışı ile serbest piyasaya önem veren(iktisadi anlamda) ve negatif özgürlükçü, bireyci klasik liberalist anlayıştır.
ikincisi ise bazı özgürlüklerin ancak devlet eliyle anlamlı hale getirilebileceğini öngören ve serbest piyasanın ortaya çıkardığı dengesizlikleri sosyal önlemlerle gidermeye çalışan ve devletin olumlu yöndeki müdahalelerini savunan pozitif özgürlükçü ve devlete önem veren sosyal liberalist anlayıştır.
liberalizm temelde iki anlayışı barındırır. ilki devleti anayasayla sınırlamayı öngören sınırlı devlet anlayışı ile serbest piyasaya önem veren(iktisadi anlamda) ve negatif özgürlükçü, bireyci klasik liberalist anlayıştır.
ikincisi ise bazı özgürlüklerin ancak devlet eliyle anlamlı hale getirilebileceğini öngören ve serbest piyasanın ortaya çıkardığı dengesizlikleri sosyal önlemlerle gidermeye çalışan ve devletin olumlu yöndeki müdahalelerini savunan pozitif özgürlükçü ve devlete önem veren sosyal liberalist anlayıştır.
devamını gör...
kuran'ın insan yapısı olduğunun delilleri
inananla inanmayanın kavgası bir bitmedi. herkes seçeceği tarafı seçip bir kenara çekilse keşke.
devamını gör...
adam gibi adam
üç kişiler. adam, gibi, adam.
devamını gör...
cinsel ilişki teklifini reddeden erkek
şu an adriana lima gelse, yok derim, içlik var lan içimde.
devamını gör...
yalnızlık
1.5 yıldır arıyordum aşkı sevgiliyi, sevmeyi, sevgili ve sevilmeyi arıyordum.
ancak artık bıraktım. çünkü 23 ekim'de 29 yaşıma gireceğim ve halen doğum günümde bir kadın yoksa, ailem varsa, demek ki artık benim hayatım ailem. onlar ölmesin, çok yaşasınlar ama ölümlerine bile psikolojik olarak aylardır hazırlıyorum kendimi çünkü öyle bir manyağım ve ben abiyim, sakinleştirmem gereken bir erkek kardeşim olacak ki allah o günleri inşallah çok geç yaşatır ve yıllarca ailemle güzel günler yaşarım.
ben de isterim ailemin mutluluğumu görmesini, onlara zamanla torun vermeyi, kendi düzen ve yuvamı kurmayı, sevmeyi ve sevilmeyi istemeyi ama yok abi, olmadığını kabullenmiş bulunuyorum şu an itibariyle. bundan sonra olacağına dair umudum da çok az. imkansız değil ama imkansıza yakın.
yemişim ulan sevgisini, sanki sevgi karın doyuruyor anasını satayım bu ülkede. sen düşsen, ilk tekmeyi sevdiğin kadın vuruyor be. ayrıca da bıktım kardeşim.
aptal triplerden, şımarık isteklerden, dengesizliklerden, materyalist hayat görüşlerinden, kendini vazgeçilmez sananlardan, eski sevgilisini unutamayanlardan, zincirleri olanlardan, 180 derece dönüşlerden, samimiyetsiz tavırlardan, kendini bilmeyenlerden, ne istediğini ve kendisini keşfedemeyenlerden, yaşım 29 oldu. çocuk eylemem arkadaşım bu saatten sonra.
arayarak kendimi yordum, yıprattım, üzdüm kendimi. kaliteli yalnızlığıma geri dönüyorum. sevginin canı cehenneme, yaşasın yalnızlık.
bu ülkenin kadını ile evlenip kendinizi üzmeyin gençler. bu ülkenin insanı dert. kadını ayrı, erkeği ayrı.
istisnalar elbette var ama o kadar gizli ki bu istisnalar 29 yıldır denk gelemedik. bu saatten sonra da gelme zaten. sana düğün yapacağım diye çalışmıyorum ben bebek kusura bakma.
hem gerçekten birisini tanımaktan öylesine yoruldum ki. gerçekten yoruyorsunuz be kardeşim. 4 gün flört ediyorsunuz, 5. gün birden bire eski sevgili "özledim." yazıyor, hop 180 derece tavırlar değişiyor. bize de eski hatun yazıyor, biz gidiyor muyuz? hayır.
karakter meselesi işte bunlar. benim karakterimi taşıyacak kadın demek ki anasının karnından daha doğmamış. doğmasın da bu vakitten sonra. doğarsan, benimle bayağı uğraşacaksın haberin olsun.
sevgisi batsın. yalnızlık bebeğimle ben kaliteli bir birliktelik yaşayacağım. yalnızlık, kadınlardan daha sadıksın var ya sen. sen, artık ben ölene dek beni bırakma e mi?
tanım ; şu an hissettiğim harika duygudur.
ancak artık bıraktım. çünkü 23 ekim'de 29 yaşıma gireceğim ve halen doğum günümde bir kadın yoksa, ailem varsa, demek ki artık benim hayatım ailem. onlar ölmesin, çok yaşasınlar ama ölümlerine bile psikolojik olarak aylardır hazırlıyorum kendimi çünkü öyle bir manyağım ve ben abiyim, sakinleştirmem gereken bir erkek kardeşim olacak ki allah o günleri inşallah çok geç yaşatır ve yıllarca ailemle güzel günler yaşarım.
ben de isterim ailemin mutluluğumu görmesini, onlara zamanla torun vermeyi, kendi düzen ve yuvamı kurmayı, sevmeyi ve sevilmeyi istemeyi ama yok abi, olmadığını kabullenmiş bulunuyorum şu an itibariyle. bundan sonra olacağına dair umudum da çok az. imkansız değil ama imkansıza yakın.
yemişim ulan sevgisini, sanki sevgi karın doyuruyor anasını satayım bu ülkede. sen düşsen, ilk tekmeyi sevdiğin kadın vuruyor be. ayrıca da bıktım kardeşim.
aptal triplerden, şımarık isteklerden, dengesizliklerden, materyalist hayat görüşlerinden, kendini vazgeçilmez sananlardan, eski sevgilisini unutamayanlardan, zincirleri olanlardan, 180 derece dönüşlerden, samimiyetsiz tavırlardan, kendini bilmeyenlerden, ne istediğini ve kendisini keşfedemeyenlerden, yaşım 29 oldu. çocuk eylemem arkadaşım bu saatten sonra.
arayarak kendimi yordum, yıprattım, üzdüm kendimi. kaliteli yalnızlığıma geri dönüyorum. sevginin canı cehenneme, yaşasın yalnızlık.
bu ülkenin kadını ile evlenip kendinizi üzmeyin gençler. bu ülkenin insanı dert. kadını ayrı, erkeği ayrı.
istisnalar elbette var ama o kadar gizli ki bu istisnalar 29 yıldır denk gelemedik. bu saatten sonra da gelme zaten. sana düğün yapacağım diye çalışmıyorum ben bebek kusura bakma.
hem gerçekten birisini tanımaktan öylesine yoruldum ki. gerçekten yoruyorsunuz be kardeşim. 4 gün flört ediyorsunuz, 5. gün birden bire eski sevgili "özledim." yazıyor, hop 180 derece tavırlar değişiyor. bize de eski hatun yazıyor, biz gidiyor muyuz? hayır.
karakter meselesi işte bunlar. benim karakterimi taşıyacak kadın demek ki anasının karnından daha doğmamış. doğmasın da bu vakitten sonra. doğarsan, benimle bayağı uğraşacaksın haberin olsun.
sevgisi batsın. yalnızlık bebeğimle ben kaliteli bir birliktelik yaşayacağım. yalnızlık, kadınlardan daha sadıksın var ya sen. sen, artık ben ölene dek beni bırakma e mi?
tanım ; şu an hissettiğim harika duygudur.
devamını gör...
çocukken alınmadığı için yazarları bugün de üzen şeyler
arabalı yatak
devamını gör...
normal sözlük için öneriler
sadece karşılıklı takipleştiğimiz kişilerle mesajlaşma gibi bir seçeneğimiz olsa harika olacak. bence bu özelliğin gelmesi lazım. diğer türlü saçma sapan tipler abuk subuk şeyler yazdığı için mesaj alımını kapalı gezmeye devam edicez.
devamını gör...
danser encore
başarılı müzisyenimiz olan teoman'ın çoban yıldızı adlı parçasının orijinal halidir.
fransız müzisyen (bkz: calogero) tarafından seslendirilmiştir.
ikisi de birbirinden güzeldir.
fransız müzisyen (bkz: calogero) tarafından seslendirilmiştir.
ikisi de birbirinden güzeldir.
devamını gör...
horror punk
punk rock'ın alt türlerinden bir tanesi.
şöyle ki, proto-punk olarak adlandırdığımız gerek stooges, gerek patti smith'in o nadide sound kısmını kaybetmeden üzerine biraz rockabilly eklenmiş gibi duran, klipleri ve şarkı sözleri genelde korku teması üzerinde yoğunlaşan, kült korku filmlerinden o filmlere ilham kaynağı olan öykülere ve hatta şehir efsanelerini işler.
gerek misfits, gerek ramones'un bir dönemi, frankenstein drag queens from planet 13 bu horror punk kısmını ortaya çıkaran ve devam etttirenşeylerden biridir.
bu arada, benim de bir horror punk projesi var kafamda, ama türk-islam kültürüyle bezeli olacak, al karısı, cinler, yecüc mecüc falan böyle saçma sapan, tuhaf şarkı sözleri ve klipleriyle turkish horror punk deneyeceğim. bu ülkede böyle absürt ve saçma bir şey tutar ne yazık ki.
şöyle ki, proto-punk olarak adlandırdığımız gerek stooges, gerek patti smith'in o nadide sound kısmını kaybetmeden üzerine biraz rockabilly eklenmiş gibi duran, klipleri ve şarkı sözleri genelde korku teması üzerinde yoğunlaşan, kült korku filmlerinden o filmlere ilham kaynağı olan öykülere ve hatta şehir efsanelerini işler.
gerek misfits, gerek ramones'un bir dönemi, frankenstein drag queens from planet 13 bu horror punk kısmını ortaya çıkaran ve devam etttirenşeylerden biridir.
bu arada, benim de bir horror punk projesi var kafamda, ama türk-islam kültürüyle bezeli olacak, al karısı, cinler, yecüc mecüc falan böyle saçma sapan, tuhaf şarkı sözleri ve klipleriyle turkish horror punk deneyeceğim. bu ülkede böyle absürt ve saçma bir şey tutar ne yazık ki.
devamını gör...
andromeda galaksisinde yer alan en gizemli nötron yıldızı
tanımlarını beğenerek okuduğum begenileriyle mutlu eden yazar.
devamını gör...
yazarların hoşuna gitmeyen şeyler
memnuniyetsiz insanlar ve bitmek tükenmek bilmeyen istekleri.
devamını gör...
celebrant sorularınızı yanıtlıyor
cebelitarık boğazıyla bir ilişki var mı?
devamını gör...
yazarların favori deniz ürünü
kalamar tava.
devamını gör...
muharrem ince'nin yüzde elli artı bir oy alacağını söylemesi
muharremciğim gerçi sigarayı falan da bıraktım ama ne olur ne içiyorsan bana da söyle çok merak ediyorum.
devamını gör...
abartılan tatlı
magnolia
aşkın en özel tarifi olan ve mülterilerim için sürekli yaptığım tatlıdır. eski sevgilimin tarifiydi. (aşçı sevgili bulmak kafeniz için önemlidir.) (magnolia tarifini kendine göre yorumlamıştı diye bir not girmem lazım).
aşkın en özel tarifi olan ve mülterilerim için sürekli yaptığım tatlıdır. eski sevgilimin tarifiydi. (aşçı sevgili bulmak kafeniz için önemlidir.) (magnolia tarifini kendine göre yorumlamıştı diye bir not girmem lazım).
devamını gör...
bolt thrower
tanım: en sevdiğim metal grubu.
yaklaşık 8 senedir metal müzik dinliyorum bifiil. birçok subgenre keşfetmiş, denemiş ve kıyıda köşedeki gruplar dışında genel hatları ile hakim olduğumu düşündüğüm bir müzik türü kendisi. kendimi ve ruhumu salt metal ile sınırlandırabileceğimi söyleyemem; ancak hayatımın, müzik külliyatımın ve zevkimin önemli bir ögesi.
bu girizgahı yaptıktan sonra biraz tanıtayım size grubu. 86 yılında kuruluyorlar. 88 yılında ilk albümlerini yani in battle there is no law'u çıkarıyorlar. kayıt kalitesi ve temponun yüksekliğiyle death metalden ziyade grindcore bir havada olsa da şarkılardaki rifflere baktığınızda hele ki o dönemin gruplarından çok daha oturaklı, çok daha ''yaldır yaldır geldiği'' ve temposuna göre sert kaçtığı görülebilir.
nitekim ikinci albümleri olan realm of chaos'ta bu oturaklı hal gözlemlenecektir. through the eye of terror, world eater gibi şarkıları içine barındırır bu albüm. şarkı sözlerinde de oturaklılık görülmekte, ses kalitesi olarak da ilk albüme oranla fersah fersah ilerdedir bu albüm. özellikle world eater'ın riffi kendi çapında bir üne de sahiptir diyelim.
üçüncü albümleri war master ise kendi şanın metal scene'inde gösterdiğini söyleyebileceğimiz albümdür. birçok grubu etkilediğini söyleyebiliriz bu albümün. mesela unleashed upon mankind'a dying fetus 2011 çıkışlı tribute albümü olan history repeats'te yer vererek harika bir jest yapmıştır. (bu arada o albümde cannibal corpse'un eaten back to life albümünden born in a casket'in coverı da mevcuttur ve inanılmaz güzeldir. zaten başlı başına çok iyi bir albümdür o. napalm death'e de pestilence'a da dehumanized'a da atıfta bulunmuş şarkılar ustaca seçilmiş vs). albümde çok enteresan bir şarkı vardır cenotaph diye, ki ep olarak da çıkarmışlardı diye biliyorum. o şarkının riffi ile son albümleri olan those once royal bir de bir şarkı daha vardı o aşırı benziyordu. baktım şarkıya da bulamadım. o cenotaph'deki tını sanki grubun ruhunun özeti gibidir. artan baskıya ve acıya karşı kişinin önce acıya reaksiyon vermek yerine acıyı içselleştirip hissetmesi; ardından odaklanıp tüm gücüyle karşı koyması ve o öfkeyi ellerinle kavramak ve sahip olduğun ''güç''ün müthiş bir dışavurumu gibi tınısı. gerçi böyle deyince pantera'nın vulgar display of power albümü geldi aklıma. kendisi pantera'nın en iyi ya da hani en iyi iki albümünden biri falandır. o albümün kapağındaki yumruk tasviri gerçekten harikadır. başlı başına bir sanat eseridir. bolt thrower'ın da kesinlikle bu çizgide bir grup olduğunu söyleyebilirim.
fourth crusade yine çok iyi bir albüm. aynı isimli şarkının introsunu dinlerken elindeki ağırlığa bakıp ben bu ağırlığı kaldıracağım'ın kararını vermek ve riffi başladığı anda son gücüne kadar uygulamak diyorum. harikadır. bazen sırf bu yüzden salona gittiğim bile oluyor, öyle bir his. bu şarkının hususunda bir şey söylemek istiyorum; fark ettiyseniz grubun herhangi bir şarkısının solosunu övemedim. niyeyse birçok grupta bununla alakalı bir sıkıntı var. çok ender bazı grupların bazı şarkılarında insanın ruhuna dokunacak seviyede. bir istisna olarak chuck shuldiner'ın inanılmaz bir yetenek olduğunu düşünüyorum adamın her şarkısında neredeyse inanılmaz bir melodik kavrayış var ve buna ''rağmen'' (zira çoğu zaman metalin içine melodik kelimesi girdiğinde birbiriyle uyumsuz sonuçlar çıkıyor. nadir bir istisna olarak dark tranquillity'nin ''eski'' albümlerini örnek verebilirim onlar güzeldi) yeterli ciddiyette şarkılar. bu şarkıda da, yani fourth crusade'de de harikulade bir sekans var bana death'in bir şarkısının solosunu andıran. aslında bunca muhabbeti de bu yüzden anlattım, her neyse :d. bunun dışında ritual da çok sevdiğim bir şarkısıdır.
beşinci albümlerine, for victory'e, getirebileceğim en büyük eleştiri albüm kapağı olacaktır. o kadar dandik ki görmelere dayanamıyorum. bir önceki albümün sanat eseri kapağı, mercenary'nin makul sayılabilecek kapağı yanında arada bu inanılmaz sönük kalıyor. aynı şeyi albüm için söyleyebilir miyim bilemiyorum. içerisinde hiç sevmediğim şarkılar da var, tank mk1 gibi, forever fallen gibi, açıp dinlediğim şarkılar da. niyeyse aynı albümün son şarkısı armageddon bound'ın kendine has daha amatör bir vokal tekniği var ve bayılıyorum şarkının böyle olmasına. sanki savaşta patlamalarla saçılan şarapnellerin arasında hissediyor insan kendini :d bu arada söyledim mi hatırlamıyorum, bu grubun albüm introları çok hoşuma gidiyor. bu albümdeki ''war'' adlı introları da iç gıcıklayıcı. niyeyse aklıma burzum'un the crying orc'unu getiriyor. yani evet ne alakası var diyebilirsiniz, kişisel tamamen. the crying orc da ayrıca psikolojik diyebileceğim türde bir deneyim sanatsaldan ziyade.
heh. aklıma gelmeyen şarkı yukarıdaki powder burns. hani şu introsunun grubun karakterini yansıttığı muhabebi. altıncı albüm mercenary yine kıyıda köşede kalmış bir albüm diyebilirim ama niyeyse bana çok raw geliyor return from chaos'uyla, no guts no glory'siyle. diyecektim de fark ettim ki aslında buradaki şarkıların çoğunu geçiyormuşum :d... sadece kayda değer bulabileceğim zeroed'un sonundaki solo gayet başarılı. bir de laid to waste'in ''evrilişi'' yine bolt thrower raw'luğunda diyeyim. gerisi meh bir albüm.
honour (britishler ya akgnaosg) valour pride 7. albümleri. albümdeki favori şarkım pride. gerçekten özenilmiş ve askeri bir duygusallık barındıran bir şarkı. tuhaf bir söylem oldu farkındayım ama niyeyse bana gerçekten de ''uğruna ölünesi olan adına savaşmışsın ve galip gelmişsin ama ardına bakıyorsun ve savaşın nelere mâl olduğunu görüyorsun ve aslında''. onun dışında honour nispeten unique bir tınıya sahip diyebilirim. 7th offensive'in outrosu çok hoş (şarkıyı biraz basmakalıp buluyorsam da). ama sonu güzel diye bir şarkıyı açar mısın, bilemedim gaıaoıgs.
son albümleri those once loyal birçok insanın en beğendiği albümleri bolt thrower'ın. tabii son olmasına rağmen 15 seneden fazla geçince üzerinden, kültleşmiş birçok şarkısının bu albümden olduğu görülecektir. the killchain, anti-tank(dead armour), when cannons fade, at first light, granite wall bu albümde. hepsi de taş gibi şarkılardır. grubun şarkılarını eskiden yeniye bir dinleyince dönüştüğü fikrin bugün nedense hiçbir grup tarafından savunulmadığı geliyor aklıma. havok sodom falan yine günümüzün şiddet olgusuna değindiği geliyor aklıma ama beğenemiyorum niyeyse. yani agent orange falan çok kült gerçekten metal tarihinde yer edinmiş bir şarkı/albüm ha keza m16 ama genel olarak beni içine çekmiyor grup. denedim de aslında biraz ama yok yani.
sonuç olarak bence grubun ele aldığı şey gücün tam olarak ne olduğu. bu bahsettiğim ''uğruna ölünesi için yaptıklarımızın sonucu'' gerçekten ele alınması gereken bir mesele. nitekim bu şarkıların içerikleri de türün kendisi de otoriteler ve çoğunluk tarafından eleştiriliyor. niyeyse aynı otoriteler bu dünyanın anasını ağlatmaktan, ne kadar şiddetli olduğuna değinilen şarkılar yapılan silahlarla masum onca kişiyi katlediyor. neden? devletin çıkarı için. açgözlülük için olmasın? işte bu noktada bu grupların, özellikle de bolt thrower'ın duruşu çok hoşuma gidiyor. savaşı, yani en az iki kişilik bir anlaşmazlığın dilötesi çözümünü ve bunun hem ne kadar insani bir içgüdü olduğu, hem gerçekten de kişinin ayakları üzerinde durup gerekirse gücünü kullanması ve kendini müdafaa etmek için karşısında ne varsa tahrip etmesi gerektiği, ancak ölçüyü kaçırırsan bunun ne kadar yıkıcı olduğu.. uğruna ölünen şeylerin beyhudeliği; ancak uğruna ölünesi olanı yine de, tüm beyhudeliğine rağmen sevmenin aslında kendine duyduğun saygı ve sevgiden kaynaklandığını hissettirme noktasında başarılı bir iş çıkarıyor bolt thrower.
grup sonra 10 sene albüm çıkarmıyor. davulcuları grupça çalışırken bir gün nefes darlığı ve baş dönmesi yaşıyor. neyse uyuyayım diyor. adam uykusunda kalp krizinden ölüyor 38 yaşında. grup için bu travmatik oluyor ve dağılıyorlar. sonra gruptan iki kişi birleşip benediction'dan da adam falan alıp memoriam diye yeni bir grup kuruyorlar. grup aşırı güzel bu arada. pek bilinmediğini söyleyeyim. daha bu mart albüm çıkardılar; dinlenme sayıları 50k 100k falan çok komik düşününce. niyeyse şarkılarını bağlamsız buluyorum, içi boş gibi geliyor. hani bolt thrower'la ilgili yaptığım çıkarımları niyeyse bu grup için yapamıyorum. belki günümüzde üretilen her şey elyaf gibi polyester gibi geldiğinden de olabilir. belki de ben zaten böyle düşünüyordum da bolt thrower benim düşüncelerimin levhası gibi bir şey oldu, bilemiyceğüm. sonuç olarak çiğliği, çirkinliği ve şiddetiyle bolt thrower en sevdiğim grup.
yaklaşık 8 senedir metal müzik dinliyorum bifiil. birçok subgenre keşfetmiş, denemiş ve kıyıda köşedeki gruplar dışında genel hatları ile hakim olduğumu düşündüğüm bir müzik türü kendisi. kendimi ve ruhumu salt metal ile sınırlandırabileceğimi söyleyemem; ancak hayatımın, müzik külliyatımın ve zevkimin önemli bir ögesi.
bu girizgahı yaptıktan sonra biraz tanıtayım size grubu. 86 yılında kuruluyorlar. 88 yılında ilk albümlerini yani in battle there is no law'u çıkarıyorlar. kayıt kalitesi ve temponun yüksekliğiyle death metalden ziyade grindcore bir havada olsa da şarkılardaki rifflere baktığınızda hele ki o dönemin gruplarından çok daha oturaklı, çok daha ''yaldır yaldır geldiği'' ve temposuna göre sert kaçtığı görülebilir.
nitekim ikinci albümleri olan realm of chaos'ta bu oturaklı hal gözlemlenecektir. through the eye of terror, world eater gibi şarkıları içine barındırır bu albüm. şarkı sözlerinde de oturaklılık görülmekte, ses kalitesi olarak da ilk albüme oranla fersah fersah ilerdedir bu albüm. özellikle world eater'ın riffi kendi çapında bir üne de sahiptir diyelim.
üçüncü albümleri war master ise kendi şanın metal scene'inde gösterdiğini söyleyebileceğimiz albümdür. birçok grubu etkilediğini söyleyebiliriz bu albümün. mesela unleashed upon mankind'a dying fetus 2011 çıkışlı tribute albümü olan history repeats'te yer vererek harika bir jest yapmıştır. (bu arada o albümde cannibal corpse'un eaten back to life albümünden born in a casket'in coverı da mevcuttur ve inanılmaz güzeldir. zaten başlı başına çok iyi bir albümdür o. napalm death'e de pestilence'a da dehumanized'a da atıfta bulunmuş şarkılar ustaca seçilmiş vs). albümde çok enteresan bir şarkı vardır cenotaph diye, ki ep olarak da çıkarmışlardı diye biliyorum. o şarkının riffi ile son albümleri olan those once royal bir de bir şarkı daha vardı o aşırı benziyordu. baktım şarkıya da bulamadım. o cenotaph'deki tını sanki grubun ruhunun özeti gibidir. artan baskıya ve acıya karşı kişinin önce acıya reaksiyon vermek yerine acıyı içselleştirip hissetmesi; ardından odaklanıp tüm gücüyle karşı koyması ve o öfkeyi ellerinle kavramak ve sahip olduğun ''güç''ün müthiş bir dışavurumu gibi tınısı. gerçi böyle deyince pantera'nın vulgar display of power albümü geldi aklıma. kendisi pantera'nın en iyi ya da hani en iyi iki albümünden biri falandır. o albümün kapağındaki yumruk tasviri gerçekten harikadır. başlı başına bir sanat eseridir. bolt thrower'ın da kesinlikle bu çizgide bir grup olduğunu söyleyebilirim.
fourth crusade yine çok iyi bir albüm. aynı isimli şarkının introsunu dinlerken elindeki ağırlığa bakıp ben bu ağırlığı kaldıracağım'ın kararını vermek ve riffi başladığı anda son gücüne kadar uygulamak diyorum. harikadır. bazen sırf bu yüzden salona gittiğim bile oluyor, öyle bir his. bu şarkının hususunda bir şey söylemek istiyorum; fark ettiyseniz grubun herhangi bir şarkısının solosunu övemedim. niyeyse birçok grupta bununla alakalı bir sıkıntı var. çok ender bazı grupların bazı şarkılarında insanın ruhuna dokunacak seviyede. bir istisna olarak chuck shuldiner'ın inanılmaz bir yetenek olduğunu düşünüyorum adamın her şarkısında neredeyse inanılmaz bir melodik kavrayış var ve buna ''rağmen'' (zira çoğu zaman metalin içine melodik kelimesi girdiğinde birbiriyle uyumsuz sonuçlar çıkıyor. nadir bir istisna olarak dark tranquillity'nin ''eski'' albümlerini örnek verebilirim onlar güzeldi) yeterli ciddiyette şarkılar. bu şarkıda da, yani fourth crusade'de de harikulade bir sekans var bana death'in bir şarkısının solosunu andıran. aslında bunca muhabbeti de bu yüzden anlattım, her neyse :d. bunun dışında ritual da çok sevdiğim bir şarkısıdır.
beşinci albümlerine, for victory'e, getirebileceğim en büyük eleştiri albüm kapağı olacaktır. o kadar dandik ki görmelere dayanamıyorum. bir önceki albümün sanat eseri kapağı, mercenary'nin makul sayılabilecek kapağı yanında arada bu inanılmaz sönük kalıyor. aynı şeyi albüm için söyleyebilir miyim bilemiyorum. içerisinde hiç sevmediğim şarkılar da var, tank mk1 gibi, forever fallen gibi, açıp dinlediğim şarkılar da. niyeyse aynı albümün son şarkısı armageddon bound'ın kendine has daha amatör bir vokal tekniği var ve bayılıyorum şarkının böyle olmasına. sanki savaşta patlamalarla saçılan şarapnellerin arasında hissediyor insan kendini :d bu arada söyledim mi hatırlamıyorum, bu grubun albüm introları çok hoşuma gidiyor. bu albümdeki ''war'' adlı introları da iç gıcıklayıcı. niyeyse aklıma burzum'un the crying orc'unu getiriyor. yani evet ne alakası var diyebilirsiniz, kişisel tamamen. the crying orc da ayrıca psikolojik diyebileceğim türde bir deneyim sanatsaldan ziyade.
heh. aklıma gelmeyen şarkı yukarıdaki powder burns. hani şu introsunun grubun karakterini yansıttığı muhabebi. altıncı albüm mercenary yine kıyıda köşede kalmış bir albüm diyebilirim ama niyeyse bana çok raw geliyor return from chaos'uyla, no guts no glory'siyle. diyecektim de fark ettim ki aslında buradaki şarkıların çoğunu geçiyormuşum :d... sadece kayda değer bulabileceğim zeroed'un sonundaki solo gayet başarılı. bir de laid to waste'in ''evrilişi'' yine bolt thrower raw'luğunda diyeyim. gerisi meh bir albüm.
honour (britishler ya akgnaosg) valour pride 7. albümleri. albümdeki favori şarkım pride. gerçekten özenilmiş ve askeri bir duygusallık barındıran bir şarkı. tuhaf bir söylem oldu farkındayım ama niyeyse bana gerçekten de ''uğruna ölünesi olan adına savaşmışsın ve galip gelmişsin ama ardına bakıyorsun ve savaşın nelere mâl olduğunu görüyorsun ve aslında''. onun dışında honour nispeten unique bir tınıya sahip diyebilirim. 7th offensive'in outrosu çok hoş (şarkıyı biraz basmakalıp buluyorsam da). ama sonu güzel diye bir şarkıyı açar mısın, bilemedim gaıaoıgs.
son albümleri those once loyal birçok insanın en beğendiği albümleri bolt thrower'ın. tabii son olmasına rağmen 15 seneden fazla geçince üzerinden, kültleşmiş birçok şarkısının bu albümden olduğu görülecektir. the killchain, anti-tank(dead armour), when cannons fade, at first light, granite wall bu albümde. hepsi de taş gibi şarkılardır. grubun şarkılarını eskiden yeniye bir dinleyince dönüştüğü fikrin bugün nedense hiçbir grup tarafından savunulmadığı geliyor aklıma. havok sodom falan yine günümüzün şiddet olgusuna değindiği geliyor aklıma ama beğenemiyorum niyeyse. yani agent orange falan çok kült gerçekten metal tarihinde yer edinmiş bir şarkı/albüm ha keza m16 ama genel olarak beni içine çekmiyor grup. denedim de aslında biraz ama yok yani.
sonuç olarak bence grubun ele aldığı şey gücün tam olarak ne olduğu. bu bahsettiğim ''uğruna ölünesi için yaptıklarımızın sonucu'' gerçekten ele alınması gereken bir mesele. nitekim bu şarkıların içerikleri de türün kendisi de otoriteler ve çoğunluk tarafından eleştiriliyor. niyeyse aynı otoriteler bu dünyanın anasını ağlatmaktan, ne kadar şiddetli olduğuna değinilen şarkılar yapılan silahlarla masum onca kişiyi katlediyor. neden? devletin çıkarı için. açgözlülük için olmasın? işte bu noktada bu grupların, özellikle de bolt thrower'ın duruşu çok hoşuma gidiyor. savaşı, yani en az iki kişilik bir anlaşmazlığın dilötesi çözümünü ve bunun hem ne kadar insani bir içgüdü olduğu, hem gerçekten de kişinin ayakları üzerinde durup gerekirse gücünü kullanması ve kendini müdafaa etmek için karşısında ne varsa tahrip etmesi gerektiği, ancak ölçüyü kaçırırsan bunun ne kadar yıkıcı olduğu.. uğruna ölünen şeylerin beyhudeliği; ancak uğruna ölünesi olanı yine de, tüm beyhudeliğine rağmen sevmenin aslında kendine duyduğun saygı ve sevgiden kaynaklandığını hissettirme noktasında başarılı bir iş çıkarıyor bolt thrower.
grup sonra 10 sene albüm çıkarmıyor. davulcuları grupça çalışırken bir gün nefes darlığı ve baş dönmesi yaşıyor. neyse uyuyayım diyor. adam uykusunda kalp krizinden ölüyor 38 yaşında. grup için bu travmatik oluyor ve dağılıyorlar. sonra gruptan iki kişi birleşip benediction'dan da adam falan alıp memoriam diye yeni bir grup kuruyorlar. grup aşırı güzel bu arada. pek bilinmediğini söyleyeyim. daha bu mart albüm çıkardılar; dinlenme sayıları 50k 100k falan çok komik düşününce. niyeyse şarkılarını bağlamsız buluyorum, içi boş gibi geliyor. hani bolt thrower'la ilgili yaptığım çıkarımları niyeyse bu grup için yapamıyorum. belki günümüzde üretilen her şey elyaf gibi polyester gibi geldiğinden de olabilir. belki de ben zaten böyle düşünüyordum da bolt thrower benim düşüncelerimin levhası gibi bir şey oldu, bilemiyceğüm. sonuç olarak çiğliği, çirkinliği ve şiddetiyle bolt thrower en sevdiğim grup.
devamını gör...
erkekte uzun saç
bence de yakışana yakışıyor. bakımını düzenli yaptıktan sonra neden olmasın ki diyorum.
sırtımın ortasına kadar gelen saçımla 7 senedir güzel güzel geçiniyoruz. şimdilik kavga gürültü yok.*
sırtımın ortasına kadar gelen saçımla 7 senedir güzel güzel geçiniyoruz. şimdilik kavga gürültü yok.*
devamını gör...
kahvaltı
sadece hafta sonu mümkün olan öğün
devamını gör...
youtube kanalı önerileri
kazıklı maria
devamını gör...