saçlarınızda boya yoksa eğer saçları gerçekten ipek gibi yapıyor. bebekler için üretildiğinden en doğala yakın şampuandır. eczanelerden çok pahalı doğal şampuan alacağınıza dalin almanızı tavsiye ederim. çok köpürmezse korkmayın, saçlarınız çok kirlenmiş demektir. ayrıca banyo sonrası gerçekten bebek gibi kokuyorsunuz.
yatırım tavsiyesidir.
devamını gör...

o kişinin çirkin olduğunu düşünmeniz, çirkin olduğu anlamına gelmez. size göre çirkindir sadece. tipim değilsin deyin geçin. kalp kırmaya gerek yok.
devamını gör...

başlarken öylesine başladığım ve 10. sezon finalini de izledikten sonra en iyi drama tv serisi olduğu kanaatine vardığım dizi.

öncelikle bu tür dizilerin normal şartlarda ilgimi çekmediğini söyleyebilirim. ancak 1. sezondan başlayarak karakterlerin çocukluğundan erişkinliğine dek oturtulmuş mantıklı temellerle hikaye örgüsünün desteklenmesi ilgimi çekmeye başladı. dizi bir hastane dizisi olmaktan çok daha öte. insan ilişkilerinin abartısız ve olağan şekilde işlendiği nadir dizilerden. günlük yaşamda, insanlarla, ailemizle, okulumuzla, işimizle, bireysel anlamda kendimizle ne yaşıyorsak bir yansımasını görüyoruz tüm dizide. bu anlamda benim için diziyi diğer tüm drama serilerinden ayıran özelliği, son derece gerçekçi olması. türk dizilerinde ve bazı yabancı dizilerde rastladığımız sebep-sonuç ilişkisinin boku çıkarılmamış. tıpkı bizim kendi hayatlarımızda yaptığımız/yaşadığımız gibi karakterler ani karar değişikliği yaşayabiliyorlar. ve bunu bir sebebe bağlama mücadelesi içine girmiyorlar. duygusal anlamda gerçekçi çünkü doğal hikayeler söz konusu... karakter sadece öyle yapmak istediği için ayrılıyor şehirden örneğin, çünkü öyle hissediyor/istiyor; davranışı ya da kararı bir zorunluluğa bağlanmıyor. karakterlerin sıkışıp kaldığı sorunlar fazlasıyla tanıdık ve açıkçası senarist shonda rhimes bazı bölümlerde o kadar beklenmeyecek işler çıkıyor ki gerçekten diziyi izlediğiniz dönemde içinden çıkamadığınız işlere ilginç bakış açıları bile kazandırıyor diyebilirim. bazı önemli anlamsal geçiş bölümlerinde bilim kurgu dizisi özellikleri taşıyan hikayeler de bulunmakta.

senarist shonda rhimes'ın bir diğer özelliği de dizinin en önemli özelliğini oluşturuyor; önemli karakterlerin çatır çatır ve ani ölümleri. sanıyorum bu özellik izlemediğim dizilerden biri olan game of thrones'da da bulunmakta. bu anlamda dizinin got'tan farklı olarak günümüz mantalitesiyle işlendiğini düşünecek olursak ciddi bir gerçekçiliği olduğunu söylemek mümkün. hepimizin hayatlarında kaybettiği, ayrıldığı, üzdüğü, mutlu ettiği, ilgilenmediği, ilişmediği, değer verdiği, değer gördüğü, emek verdiği, onun için çabaladığı, arkasını dönüp gittiği, geride bıraktığı, geride bırakmak zorunda olduğu, saygı duyduğu, seviştiği insanlar olduğunu göz önünde bulundurarak medikal olması bir yana gerçekçi kavramına yakıştığını çekinmeden savunabiliyorum. dolambaçsız ve net. olduğu gibi bir hayat.

senaryonun tek sıkıntısı ''amerika için savaş'' düşüncesi. karakterlerden birinin ordu/ırak savaşı geçmişi bu anlamda diziye yansıtılan bir diğer mesele. yine de boku çıkarılmadığı için göz ardı edilebiliyor. 20'li yaşlarımın ortasında bir kadın olarak dizide izlediğim pek çok mesele ile şu yaşıma kadar karşılaştığım ve mücadele ettiğim gerçeği de beni bu yapıma bağlamış olabilir öte yandan... karakterlerin başlarına gelen bir takım olaylar sonucu geçirdikleri travmalar, o travmalardan sıyrılmaya çalışmaları, sıyrılışları ve hayatlarına her şeye rağmen kaldıkları yerden değil de başka bir noktadan devam etmelerini gerçekçi sayabilmek için travma yaşamış olmanıza gerek yok elbette. zorlamasız... bu bakımdan dizi bir çeşit empati hapı görevi görüyor çoğu zaman.

otobüsün altında kalarak can veren bir karakterin cenazesinde en yakın arkadaşlarının kahkahalara boğulduğu bir diziden söz ediyorum. sanıyorum drama etiketi yapıştırmak çok da yerinde bir hareket olmaz. bu ''vuhhuuu hayat devam ediyor'' mesajı verme amacı gütmüyor. ancak, hayat devam ediyor. bu açıdan asıl başarılı olan şey dizinin üslubu. nasıl ki okuduğumuz şiirlerin çoğu aynı meselelerden bahsediyor ama farklı bir üslupla yazıldığı için biri oldukça epik, diğeri ise oldukça lirik geliyorsa bu serinin üslubu da öyle. yine de; sözlükler ve bloglardan okuduğum kadarıyla çoğu izleyici bu diziyi izlediği süre boyunca depresif ruh halinde olduklarını belirtmiş. izledikçe hüzünleniyorlarmış falan filan... sanıyorum bu yaşamı algılayış biçimi ile alakalı. ancak karakterleri bir noktada içselleştirmeye başladığınızda iyileştirici bir gücü olduğunu söylemek de mümkün. kendi hayatı konusunda son derece büyük umutsuzluklara kapılan insanların ''hayır lan aslında siki tutmuş değilim'' mesajı alarak tv başından kalktığını da biliyorum. dizinin bu mesajı verdiği en önemli kısımları şüphesiz ki her bölümün başında ve sonundaki speech'ler...

diziye adını veren grey adlı karakter her ne kadar dizinin başrolü gibi gözükse ve aslında tüm hikayenin onun merkezinde bulunduğu bir kurguda canlansa da yan karakterlerin gücü yadsınamaz. bu açıdan da izleyici kitlesinin pek hoşlanmadığı cristina yang karakterinin gelmiş geçmiş en başarılı ve yoğun yan karakter olduğunu düşünüyorum.

(bkz: cristina yang)

dizinin bir diğer önemli özelliği ise başarılı soundtrack'i.
10 sezon boyunca bölüm bölüm kullanılmış tüm parçaları bulabilmek mümkün.

okuduğumuz/üzerinde çalıştığımız onca sosyolojik, siyasi, ekonomik, alegorik, matematiksel eserlere baktıktan sonra; bir amerikan drama dizisi size hayatınızı ne derece sorgulatabilir? hımm, sanırım gündelik hayatı aslında çok basit detayların oluşturduğunu göz önünde bulundurursak, bazen basit şeylere odaklanmak gereklidir.
devamını gör...

tarih yaşanan değil, üretilen bir şeydir ve yapı olarak nesnel değildir. nesnel olmayanın nesnel öğretilebilmesi ise tarih sahnesindeki büyük aktörler için zaten uygulanır. bu sebepten de bazı sosyal bilimciler tarafından tarih yok sayılır.
devamını gör...

çin böreğini tek geçerim.
devamını gör...

her şey kaybedildiğinde elinde son kalan için umutsuzca mücadele ediliyor. hikayeler / stefan zweig
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


bir zamanlar kestane
devamını gör...

para sahibi kimseler önceleri yaşına, fiziki gücüne, cinsiyetine ve kabiliyetine göre bir köleye ömürlük ücret öder ve kendi adına çalışmasını sağlardı. kanunen kölenin yaptığı her işten efendisi sorumluyken köleye ceza verme konusunda da tek söz sahibi efendisiydi. yeme içme barınma temizlenme gibi ihtiyaçları da efendisine aitti. bu durum insanlık suçu olarak adlandırıldı ve tüm dünyada yasaklandı.

her hareketinden sorumlu olmayacak, hayatta kalması için yatırım yapması gerekmeyecek, disipline etmek için uğraşmayacak ve topluca bir ödeme yapıp çalışıp çalışmayacağı riskini almayan bir efendi için köleliğin kalkması da bir yerde iyi bir şey. sonuçta ödediği ücret dışında pek çok avantajı var ve ödenen ücrette tek seferde olmadığından o yönden de karda.

bu yönden baktığımızda ben köleliğin kaldırılmasının köleler adına yapılmış en büyük kandırmaca olduğunu düşünüyorum. bir gün efendi olurum hayali ile özgürlüğü kabul eden bu insanların pek çoğu günümüzde insani şartların da altında çalışmayı kabul ediyor. zaten mal sahibi için değişen bir şey olmadığından kimse köleliğin kaldırılmasına ses etmedi. unutmayın bir şey yapıldığında size ''hakkı savunulan'' bir grup gösteriliyorsa bilin ki o grup daha da sömürülecektir.
devamını gör...

#bilgi
sanılanım aksine (bkz: dövmeci) diye bir meslek yoktur, dövme satışı yapmadığı için bu işi üreten kişiye dövme sanatçısı denir. benim de içinde bulunduğum stresli, dışarıdan kolay gözükse bile her meslek gibi artıları ve eksileri olan meslek grubu. öncelikle genel kültür olarak bir dövme sanatçısı, genellikle "dövme dükkanı", "dövme stüdyosu" veya "dövme salonu" adı verilen yerleşik bir işte kalıcı dekoratif dövmeler uygulayan bir kişidir. dövme sanatçıları genellikle zanaatlarını eğitimli ve deneyimli bir akıl hocası altında çıraklık yaparak öğrenirler.bu meslekte ki en önemli şey çıraklık eğitimidir. bir süre stüdyoda bazen para almadan bazen para alarak çıraklık yaparsınız, bu dönemde suni deri üzerinde denemeler yaparsınız, ortamı öğrenirsiniz hijyen koşullarını, müşteriyle nasıl konuşmanız gerektiğini kısacası temel bilgileri edinirsiniz ve bol bol pratik yaparsınız.türkiyede resmi bir dövme sanatçısı olmak istiyorsanız ustalık kalfalık denilen 2 aşamalı sınavı geçmeniz gerekir.
mesleğin artıları ( bence ) ;
çalışma saatleri tamamen esnektir, müşterinizi seçebilirsiniz, güzel parası olan bir meslektir, diğer iş gruplarına göre “müşteri” ile arkadaş olabilirsiniz, çok tatlı müşterileriniz olursa size şirin hediyeler bile getirebilirler, yapması keyifli olan bir meslektir, kulağa havalı gelir.
mesleğin eksileri ( bence ) ;
her meslek gibi çıraklık döneminde söndürülme ihtimaliniz vardır, ilk zamanlar para kazanmak zordur, hata payınız olmaz, soğuk kanlı olmalısınız yaptığınız işin geri dönüşü olmaz, çok insan tanıdığınız için “dızzo” tiplerle uğraşabilirsiniz. aileler hoş görmez, kız istemede yada erkek arkadaşın ailesiyle tanışırken pek hoş görülmez.
devamını gör...

özlediğin, gidip göremediğindir
ama, gidip görmek istediğin

özlem, gidip görememendir; ama
gidip görmek istemen

özlediğin, gidip görmek istediğin
ama gidip göremediğin

özlem, gidip görmek istemen-
ama, gidememen, görememen;
gene de, istemen...

oruç aruoba
devamını gör...

benim kendisine bir dönem sempati duymamın iki sebebi vardır : biri yeni türkü diğeri de ana britannica ve temel britannica ansiklopedileri.

yeni türkü grubunun bonus saçlı, marşandiz elemanı. grup elemanlarıyla birbirinden güzel şarkılara imza atmış ve hayatımızda renkler ve izler bırakmıştır. bu yönüyle de biz onu daha çok müzik adamı ve grup solisti olarak biliriz. grup çalışmaları dışında pek çok dizi ve belgeselin de müziklerini yapmış bir isim. ama bunun haricinde başka yönleri de varmış.

sempatinin diğer sebebi ise yıllar önce ana ve temel britannica ansiklopedileri'nin giriş sayfasında emeği geçenler listesinin bilgi işlem kısmında derya köroğlu ismi yazardı. düşünürdüm kendisi mi yoksa isim benzerliği mi diye? o zaman internet yok, ansiklopedilere bağımlıydık. gün geldi, internetle tanıştık ve nihayetinde merak ettiğim o ismin kendisi olduğunu öğrendim. ansiklopedilerin veritabanını kendisi hazırlamış. geçen sene verdiği bir röportajda da " ana britannica ansiklopedisi benim bilgisayarımdan çıkmıştır" demecine rastladım. kendisinde müzisyenlik ve mimarlık dışında, ilgi ve meslek alanı olarak "bilgisayar programcılığı"da varmış.
devamını gör...

youtube'da rastgele dolaşırken karşıma çıkan ve beni inanılmaz etkileyen insan.
eski çağlarda yerleşimin insanlar tarafından nasıl olduğunu resmen gözler önüne seren harika videoları var.
bir çubuğu varki tek başına dünyalara bedel.
kumsalda cazibeli kale yapmakta zorlanan biri olarak gördüklerimle ayakta alkışlamaktan ve daha fazla izleyicisi olması için buradan birilerine ulaşmaktan başka bir şey yapamayacağımı düşündüm.
o arkadaki soft müzikte insanı dinlendirilen aynı zamanda merakla şimdi ne yapacak düşüncesini oluşturuyor.
hemen bir videosunu bırakayım, dikkat edin bağımlılık yapabiliyor.
devamını gör...

oblomov
devamını gör...

liseden beri kullanmaktan vazgeçemediğim iki kalem: bir ince rotring bir de mor göz kalemi.
devamını gör...

bu baslik nasil acilmamis olabilir ya ahsjsj.

genelde alayi iskolik oldugundan zaman, mekan ayirt etme yetilerini kaybetmislerdir ve etraflarindaki herkesi kendileri gibi sanirlar. mudurlerin sahi* olarak bilinir diyerek tanimi suraya birakayim.

gelelim beni bu tanima iten sebebe. bende bunlarin dallamalarindan var bir tane, sinirimi ziplatti gece gece.
sirketimin, bulundugum pozisyon sebepli bana tahsis ettigi bir sirket hattim bulunmasina ve yine pozisyonum geregi bu hatti 7/24 acik tuttugum bilinmesine ragmen; saat tam 23:40’ta, kisisel numaramdan -ustelik whatsapptan- bilmem hangi gunku toplantinin katilimci sayisini sorma curetini gosterebiliyor.

asla acil olmayan bir konu olmasini gectim; diyelim uykularin kacti dusunmekten, bu kadar onem veriyorsun, mail at olm?
nerede kurumsallik? is ahlaki? mesai saatleri?

reis “uyudun mu?” mesaji atsaydin?

yasimiz genc, gece erken uyumuyoruz, rahat davraniyoruz diye bu kadar yapilmaz. tabii bekariz basimizda erkek yok.*
ya senin benim kisisel alanimi kisitlamaya ne hakkin var? kac yasina gelip is hayati/ozel hayat ayrimini yapamiyor insanlar deliricem.*

neyse ki aklimi kullanabilen makul bir insanim, sabah 8’i bekliyorum heyecanla agzinin payini vermek icin. allahin kekolayziri mudurum olmasan icinden gecerdim, dua et.
devamını gör...

dert sahibi bir adamdır o. stresli adamdır belki başını kaşıyacak vakti yoktur garibin.
devamını gör...

efsane gerçek zamanlı strateji oyunudur. oyunda, terran, zerg ve protos olmak üzere üç ırk bulunur. oyun, galaksinin başka bir yerinde, koprulu sektör olarak isimlendirilen bir yerde geçmektedir.

terranlar, insan benzeri bir ırktır. bu ırk, emperyalist monarşik bir yönetimdedir. robotize ve mekanize askeri birlikleri bulunmaktadır. büyük uzay gemilerine sahiptirler. ayrıca, nükleer silah kullanabilen tek ırktır. güçleri, bilimsel ve teknolojik silahlara dayanır.

zergler, xel'naga denilen bir başka üstün ırkın tasarladığı böcek benzeri kabuklu, pençeli bir ırktır. bu ırk kendi evriminin kontrolünü ele geçirmiştir. teknolojik silahlara sahip olmaktan çok, evrimsel süreçlerle kendilerini mutasyona uğratıp farklı biyolojik silahlarla donatılmış canlılara dönüşebilmektedirler. zergler bireysel hareket edememektedirler. overmind denilen bir büyük beyin, overlord denilen büyük antenlere sahip canlılar ile tüm zergleri kontrol etmektedir.

protoslar ise kadim bir uzaylı ırktır. bu ırk telepatik yollarla haberleşme yetenekleri geliştirmiştir. görünmezlik teknolojileri ve enerji kalkanları bulunmaktadır. boyutlar arası seyahat yapabilmektedirler. ağız ve kulakları yoktur. psişik güçleri sayesinde düşmanlarını yok edebilmektedirler. çok teknolojik silahlara ve uzay gemilerine sahiptirler. bu ırkın xel'naga denilen üstün ırk ile bir ilişkişi bulunmaktadır.

olaylar terranların ilk olarak zergler ve sonrasında protoslarla karşılaşması ile gelişir.

diğer iki ırktan habersiz olan terranlar birden bire kendilerini büyük bir savaşın içinde bulurlar.
devamını gör...

+rüştüü hadi be oğlum cuma'ya geç kalacaz.

-mahmut abi siz gidin ben müsait değilim .s.s.



gibi diyaloglar yaşanabilir.
devamını gör...

ben kefilim, ciğeriniz kalmayacak, a sayın yazarlar.
sayın imperactus yine alıyor sazı eline. geçen sefer geç saat idi, pek fazla insan etkilenmedi. ama bu sefer önden söylüyorum: mesaj atsam mı, atmasam mı; özledim, arasam mı; evi yakın, bi penceresinden baksam mı, diye muallaktaysanız sizi delip geçer. çünkü bu adam* şarkılarla konuşuyor.
hadi vire!
devamını gör...

arama butonunun gece modunda "artık" siyah olduğu gözümden kaçmamış sözlük. küçük ayrıntıları severim. siyah olan her şeyi daha çok severim.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim