ignorance is bliss
thomas gray tarafından yazılan ve zaman içinde anonimleşen “ cehalet mutluluktur” anlamına gelen sözdür.
bu söz yazar tarafından 18. yüzyılda yazılmış olmasına rağmen sanki dünya üzerinde geçirilen bütün dönemler için geçerlidir. çünkü gerçekten cehalet insana anlamsız bir mutluluk verir.
evet bilmediğimiz şeylerden korkmak gibi bir alışkanlığımız var genetik kodlarımıza işlenmiş ama zamanla fark ediyoruz ki dünya hakkında ne kadar çok şey bilirsek, dünyayı ne kadar iyi anlarsak o kadar acı çekiyoruz.
öğrendikçe acı çekmek için daha çok neden buluyoruz. halbuki sadece kendimize dönüp hiçbir şeyden haberdar olmadan yaşasak belki de gerçek mutluluğu bulabileceğiz. eğer tercih edeceğimiz şey bu sanal mutluluksa tabii.
milattan önce beşinci yüzyılın sonunda yaşamış büyük tragedya yazarı sophokles thomas gray’den çok önce bu durumu “ to be wise is to suffer” şeklinde ifade etmişti kral oedipus’ta.
bağlamına bakılmaksızın bilmek acı çekmektir, o halde cehalet elbette ki mutluluktur. yine de yüzeysel bir mutluluğu derin bir acıya tercih eden insanlar sayesinde bu dünyanın katlanabilir bir yer haline getirilmesini beklemekten fazlası gelmez elimizden.
siz ne olursa olsun kant’a da kulak verin. sapere aude, bilmeye cüret et.
bu söz yazar tarafından 18. yüzyılda yazılmış olmasına rağmen sanki dünya üzerinde geçirilen bütün dönemler için geçerlidir. çünkü gerçekten cehalet insana anlamsız bir mutluluk verir.
evet bilmediğimiz şeylerden korkmak gibi bir alışkanlığımız var genetik kodlarımıza işlenmiş ama zamanla fark ediyoruz ki dünya hakkında ne kadar çok şey bilirsek, dünyayı ne kadar iyi anlarsak o kadar acı çekiyoruz.
öğrendikçe acı çekmek için daha çok neden buluyoruz. halbuki sadece kendimize dönüp hiçbir şeyden haberdar olmadan yaşasak belki de gerçek mutluluğu bulabileceğiz. eğer tercih edeceğimiz şey bu sanal mutluluksa tabii.
milattan önce beşinci yüzyılın sonunda yaşamış büyük tragedya yazarı sophokles thomas gray’den çok önce bu durumu “ to be wise is to suffer” şeklinde ifade etmişti kral oedipus’ta.
bağlamına bakılmaksızın bilmek acı çekmektir, o halde cehalet elbette ki mutluluktur. yine de yüzeysel bir mutluluğu derin bir acıya tercih eden insanlar sayesinde bu dünyanın katlanabilir bir yer haline getirilmesini beklemekten fazlası gelmez elimizden.
siz ne olursa olsun kant’a da kulak verin. sapere aude, bilmeye cüret et.
devamını gör...
haklıyım ama mutlu değilim & bengaripsengüzeldünyaumutlu
tabii ki, bugün pazar, sizden iyi kim nöbetçi olur dediğim moderatörler.
öğlen pide / ayran filan getiririm ben size merak etmeyin. *
öğlen pide / ayran filan getiririm ben size merak etmeyin. *
devamını gör...
ingilizce öğrenmek
öğretmesi daha zevkli olan durumdur; isteyen arkadaşa hiçbir ücret talep etmeden zoom üzerinden yardımcı olabilirim. yds’de 95, ıelts’de 8 almış biri olarak genel veya akademik ingilizce alanlarında ya da daha skill-based (reading-writing-speaking) alanlarda yardımcı olabilirim.
inanın bunaldım bu yasaklı günlerden, bu girdi tamamen naif ve yardımsever duygularla girilmiştir. maddi hiçbir çıkar düşünülmemiştir.
inanın bunaldım bu yasaklı günlerden, bu girdi tamamen naif ve yardımsever duygularla girilmiştir. maddi hiçbir çıkar düşünülmemiştir.
devamını gör...
göz teması pişmanlığı
bazen öyle pişman eder ki, intihar girişimi sayılır.
"ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek."
ah muhsin ünlü
"ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek."
ah muhsin ünlü
devamını gör...
game of thrones finali
olması gerektiği gibi gerçekleşen finaldir. bu kadar gerçekçi bir senaryodan ne bekleniyordu gerçekten anlamıyorum.
finale giden yolda taşlar kötü dizilmişti derseniz ona hiçbir şey demem. çünkü o kadar şey bir sezonda anlatılmamalıydı.
şöyle iki sezon daha devam etseydi muhteşem olurdu. ama final tam da game of thrones finaliydi.
finale giden yolda taşlar kötü dizilmişti derseniz ona hiçbir şey demem. çünkü o kadar şey bir sezonda anlatılmamalıydı.
şöyle iki sezon daha devam etseydi muhteşem olurdu. ama final tam da game of thrones finaliydi.
devamını gör...
kobra 1907
yazdığı entrylerde devamlı mevzuyu kürtlere getirip bir de hakaretler düzmüş yazar. tek uçurulmama nedeni alenen küfür etmemesi midir merak ediyorum. çünkü ettiği hakaretler fikir özgürlüğüne girmiyor. düpedüz hakaret içeriyor.
devamını gör...
kitle psikolojisi
son zamanlarda sözlükte fazlaca bulunan ve linç kültürüyle kolaylıkla paralellik gösterebilen kültür.
bir kişi fitili ateşleyince hemen arkası geliyor. olumlu veya olumsuz, hiç fark etmiyor. aslında iki farklı düşünceyi savunan kişiler* aynı şeyi eleştiriyor ve eleştirdikleri şeyin tam zıttını yapıyor fakat mantık olarak aynı hareket ve ben buna anlam veremiyorum.
bir taraf cicili bicili yorumlardan ve kankacılıktan şikayetçi. anlayabiliyorum, fakat bunu belki de amaçları o olmasa da linç kültürü'nden destek alarak belirtiyorlar.
bir diğer taraf bu eleştirilerden rahatsız, bunu da anlayabiliyorum. fakat eleştiri olabilir, elbette ben özel mesaj yolu ile bunun belirtilmesi ve ulu orta paylaşılmaması taraftarıyım. paylaşılıyorsa da üslup çok önemli. ama yapacak bir şey yok, küfür falan varsa zaten tanım kaldırılır, eğer üslupta sıkıntı yoksa da eleştiri sadece olumlu değil olumsuz da yapılır. tabii şunu da ekleyeyim; aşağılayıcı, seviyesizce yorumlar da yapılabiliyor biliyorum. öyle kişiler bunu kendilerini sevmedikleri için yapıyorlar. görmeyin gitsin.
son olarak, üstteki olaydan bağımsız* yine anlam veremediğim, sadece karşısındakini yermek ve açığını sözlüğe dökmek olarak programlanmış yazarları görüyorum. arkadaşlar tartışma böyle mi yapılır? sağlıklı iletişim gerçekten önemli, bir kez daha anladım. bir taraf eleştirmeye ya da açığını sözlüğe aktarmaya başlayınca (çok gereksiz) hemen eleştirilen kişi de karşı atağa aynı üslupla gidiyor (yine çok gereksiz).
birbirinizden ne farkınız var*.
bir de dipnot geçmek istiyorum, sözlükte hep z kuşağı eleştiriliyor lakin bu saçma tartışmamsı olaylar hep daha eski kuşakların başının altından çıkıyor. bu da böyle alenen görülebilen basit bir tespit olsun.
edit: karşı tarafı eleştiren (ciciler ve linççiler) kişilerin hiçbirine katılmıyorum aslında. birine 'sen bunu yapma' demeye haddimiz yok çünkü. karşı düşünceler birbirlerine bunu söylüyor. linç kültürünü sevmiyorum ama kankacılığı da sevmiyorum. benim sevmemem bunu yapın ya da yapmayın demem için yeterli değil. neyse, şu sıralar fazlasıyla hasta olan ama yine de sözlüğe ara ara bakmaya çalışan armysuzy'nin düşüncelerine eşlik ettiniz. keyifli sözlükler.
bir kişi fitili ateşleyince hemen arkası geliyor. olumlu veya olumsuz, hiç fark etmiyor. aslında iki farklı düşünceyi savunan kişiler* aynı şeyi eleştiriyor ve eleştirdikleri şeyin tam zıttını yapıyor fakat mantık olarak aynı hareket ve ben buna anlam veremiyorum.
bir taraf cicili bicili yorumlardan ve kankacılıktan şikayetçi. anlayabiliyorum, fakat bunu belki de amaçları o olmasa da linç kültürü'nden destek alarak belirtiyorlar.
bir diğer taraf bu eleştirilerden rahatsız, bunu da anlayabiliyorum. fakat eleştiri olabilir, elbette ben özel mesaj yolu ile bunun belirtilmesi ve ulu orta paylaşılmaması taraftarıyım. paylaşılıyorsa da üslup çok önemli. ama yapacak bir şey yok, küfür falan varsa zaten tanım kaldırılır, eğer üslupta sıkıntı yoksa da eleştiri sadece olumlu değil olumsuz da yapılır. tabii şunu da ekleyeyim; aşağılayıcı, seviyesizce yorumlar da yapılabiliyor biliyorum. öyle kişiler bunu kendilerini sevmedikleri için yapıyorlar. görmeyin gitsin.
son olarak, üstteki olaydan bağımsız* yine anlam veremediğim, sadece karşısındakini yermek ve açığını sözlüğe dökmek olarak programlanmış yazarları görüyorum. arkadaşlar tartışma böyle mi yapılır? sağlıklı iletişim gerçekten önemli, bir kez daha anladım. bir taraf eleştirmeye ya da açığını sözlüğe aktarmaya başlayınca (çok gereksiz) hemen eleştirilen kişi de karşı atağa aynı üslupla gidiyor (yine çok gereksiz).
birbirinizden ne farkınız var*.
bir de dipnot geçmek istiyorum, sözlükte hep z kuşağı eleştiriliyor lakin bu saçma tartışmamsı olaylar hep daha eski kuşakların başının altından çıkıyor. bu da böyle alenen görülebilen basit bir tespit olsun.
edit: karşı tarafı eleştiren (ciciler ve linççiler) kişilerin hiçbirine katılmıyorum aslında. birine 'sen bunu yapma' demeye haddimiz yok çünkü. karşı düşünceler birbirlerine bunu söylüyor. linç kültürünü sevmiyorum ama kankacılığı da sevmiyorum. benim sevmemem bunu yapın ya da yapmayın demem için yeterli değil. neyse, şu sıralar fazlasıyla hasta olan ama yine de sözlüğe ara ara bakmaya çalışan armysuzy'nin düşüncelerine eşlik ettiniz. keyifli sözlükler.
devamını gör...
mark of the vampire
mark of the vampire veyahut vampires of prague, yönetmen koltuğunda tod browning'in oturduğu, 1935 yapımı korku filmi.
bu korku filmini anlatmadan önce, dönemin korku filmleri içerisinde belki de en sevdiklerimden birisi olduğunu söylemeliyim.
şimdi spoiler vermeden bu filmi biraz anlatayım ve neden en sevdiklerimden birisi olduğunu da açıklayayım madem.
prag'ta bir soylu bir adam ölü bulunuyor ama normal bir ölüm değil bu; boynunda iki minik delik var! bu soylu adamın arkadaşı ve olay yerinde rahmetliye bakan doktor, bu adamın bir vampir tarafından öldürüldüğünü iddia ediyorlar ama prag polis şefini bir türlü ikna edemiyorlar ve film böylece başlıyor.
bu güzel filmin senaryosunu da sevgili tod browning yazmış, e hal böyleyken sadece vampir filmi değil, okültizm de karışmış işin içerisine, daha kapsamlı bir öyküyü sunmuş önümüze.
sadece öykü olarak tatmin etmiyor bu film, dönemin korku filmleri değil, genel olarak dönemin filmlerinden çok daha hoş bir kamera açısına sahip, aynı zamanda oyunculuk kısmı da oldukça hoş ilerliyor, dönemin yazarlarının "katil kim?!" temalı öykülerini okur gibi hissediyorsunuz izlerken.
dahası da var, film her kısmıyla tadında kalmış ve kısa bir yapıt, sadece 1 saat sürüyor, bu da onu sadece kült film yapmıyor, dönemin belki de en ama en iyilerinden birisi haline getiriyor. ayrıca bu güzel film, bugünün korku temalı öyküleri ve filmleri için harika bir öğe yaratıyor; puslu mezarlıklar...
bu korku filmini anlatmadan önce, dönemin korku filmleri içerisinde belki de en sevdiklerimden birisi olduğunu söylemeliyim.
şimdi spoiler vermeden bu filmi biraz anlatayım ve neden en sevdiklerimden birisi olduğunu da açıklayayım madem.
prag'ta bir soylu bir adam ölü bulunuyor ama normal bir ölüm değil bu; boynunda iki minik delik var! bu soylu adamın arkadaşı ve olay yerinde rahmetliye bakan doktor, bu adamın bir vampir tarafından öldürüldüğünü iddia ediyorlar ama prag polis şefini bir türlü ikna edemiyorlar ve film böylece başlıyor.
bu güzel filmin senaryosunu da sevgili tod browning yazmış, e hal böyleyken sadece vampir filmi değil, okültizm de karışmış işin içerisine, daha kapsamlı bir öyküyü sunmuş önümüze.
sadece öykü olarak tatmin etmiyor bu film, dönemin korku filmleri değil, genel olarak dönemin filmlerinden çok daha hoş bir kamera açısına sahip, aynı zamanda oyunculuk kısmı da oldukça hoş ilerliyor, dönemin yazarlarının "katil kim?!" temalı öykülerini okur gibi hissediyorsunuz izlerken.
dahası da var, film her kısmıyla tadında kalmış ve kısa bir yapıt, sadece 1 saat sürüyor, bu da onu sadece kült film yapmıyor, dönemin belki de en ama en iyilerinden birisi haline getiriyor. ayrıca bu güzel film, bugünün korku temalı öyküleri ve filmleri için harika bir öğe yaratıyor; puslu mezarlıklar...
devamını gör...
normal sözlük yaş ortalaması
çocukluğum sihirli annem izleyerek geçti.
devamını gör...
dizipal
bugün itibarıyla güncel adresi dizipal103.com olan.
devamını gör...
sevda denilince akla gelenler
çok sevmektir.
dağları deldirmiş, çöllere düşürmüştür anlatılarda.
benimse ilk aklıma gelen edip akbayram'ın şarkısı oldu nedense.
"sevda çok uzaklarda yıldızların da ötesinde
bilmem nasıl yakalarım kuşlar
ya umutlar biterse"
dağları deldirmiş, çöllere düşürmüştür anlatılarda.
benimse ilk aklıma gelen edip akbayram'ın şarkısı oldu nedense.
"sevda çok uzaklarda yıldızların da ötesinde
bilmem nasıl yakalarım kuşlar
ya umutlar biterse"
devamını gör...
okuyacak kitap bulamamak
biraz yanıltıcı bir başlığa konu olmuş eylem. okuyacak kitap bulamamak sanki biraz, her kitabı okudum, piyasada kitap kalmadı havası yaratıyor gibi gibi...
belki gerçekten hoşlandığınız türü bulamamış olabilirsiniz. bu yüzden okuduklarınız boş geliyordur, tatmin etmiyordur.
okumaya roman, öykü gibi türlerle başlamıştım. zamanla çok hafif gelmeye ve sıkmaya başladılar. siyaset, tarih türlerine geçiş yaptım. bir süre sonra bunlar da -romanlar kadar olmasa da- beni oyalamamaya başladı. en sonunda bilim kitaplarına sardım. okudukça okuyasım geliyor. arada tarz değiştirmek iyidir.
belki gerçekten hoşlandığınız türü bulamamış olabilirsiniz. bu yüzden okuduklarınız boş geliyordur, tatmin etmiyordur.
okumaya roman, öykü gibi türlerle başlamıştım. zamanla çok hafif gelmeye ve sıkmaya başladılar. siyaset, tarih türlerine geçiş yaptım. bir süre sonra bunlar da -romanlar kadar olmasa da- beni oyalamamaya başladı. en sonunda bilim kitaplarına sardım. okudukça okuyasım geliyor. arada tarz değiştirmek iyidir.
devamını gör...
rütbe müracaatları
omzuma 2 yıldız daha koyulmasını talep ediyorum.
memati yüzbaşı diyeceksiniz...
memati yüzbaşı diyeceksiniz...
devamını gör...
moderasyon
düzeltme / silme, kontrol etme / denetleme, kullanıcıların şikayetlerini değerlendirme vb. bir çok konuyu ele alan sorumlu (yönetici) insanların yaptıkları görevin/işin genel adıdır.
devamını gör...
okuduğun kitaptan bir alıntı bırak
şahane bir aşk , çoğu zaman harcanmış bir hayat demektir.
devamını gör...
hor
antik mısır firavunu. 2 yıl hüküm sürmüştür. veya birkaç ay, veya 7 ay. bu konu tartışmalı. mezarı 1894 yılında keşfedildi, nerdeyse hiç bozulmamıştı. ayrıca ahşap heykeliyle bilinir. karısı nubhetepti ise esas olarak bok böceği mühürlerinden tanınır. yani bunların yüzü gülmemiş. adam ahşap heykeliyle, kadın bok böceğiyle tanınıyor. hor'un mezarı antik çağda yağmalanmış ama bulunduğunda çok iyi durumdaydı. yağmacılar pek bir şey yapamamış herhalde. ayrıca mezar odası aslında başka biri için yapılmış, ama sonra hor için genişletilmiş. yani hor o kadar değersiz bir herifmiş ki, adam için mezar odası bile yapmak istememişler, ahşaptan heykelini falan yapmışlar. ayrıca mezarı bulunduğunda bulunmuş ahşaptan olan heykeli. yani yağmacılar bu heykeli çalmamış nedense. herhalde amaan ahşap işte, satsan satılmaz, atsan atılmaz falan demişlerdir.
bu arada bulunan ahşap heykeli, antik çağdan günümüze ulaşmayı başarmış en iyi korunmuş ve en başarılı ahşap heykellerden biridir. ulan hor başlığında adamın ahşap heykelini övüyoruz tövbe estağfurullah. tabi siz de şimdi adamın ahşap heykeli falan merak etmişsinizdir. arkadaşlar bakın entry bu, talkşov programı falan değil, ben de beyazıt öztürk değilim, size büyük ekranda adamın resmini göstermeyeceğim görüyorsunuz zaten.
hor'un bulunan ahşap tabutu çürümüştü. adamın tabut bile ahşaptan lan. bu arada bu, ahşap reisin mumyası, mücevherler için falan arandı. yani sonuçta ahşap reis bir firavun, illa mezarında mücevher falan olur. ama tabutunda sadece hor'un iskeleti kalmıştı. öldüğü sırada kırk yaşlarında olduğu belirlendi.
mezarından küçük heykeller, kaymaktaşı, ahşap vazolar falan bulundu. ulan utanmasalar adamın iskeletini de ahşapla kaplayacakmış şerefsizler. adamın hayatı ahşaptan resmen. bu arada mezarında bulunan eşyalar kasıtlı olarak parçalara ayrılmıştı. mezarında çanak çömlek, hançer falan da bulundu. ayrıca mezarının yanında nubhetepti khered'in tamamen hiç bozulmamış olan mezarı bulundu. bu herhalde hor ya da iii. amenemhat'ın kızıydı.
işte o meşhur hor ahşap heykel:
bu arada bulunan ahşap heykeli, antik çağdan günümüze ulaşmayı başarmış en iyi korunmuş ve en başarılı ahşap heykellerden biridir. ulan hor başlığında adamın ahşap heykelini övüyoruz tövbe estağfurullah. tabi siz de şimdi adamın ahşap heykeli falan merak etmişsinizdir. arkadaşlar bakın entry bu, talkşov programı falan değil, ben de beyazıt öztürk değilim, size büyük ekranda adamın resmini göstermeyeceğim görüyorsunuz zaten.
hor'un bulunan ahşap tabutu çürümüştü. adamın tabut bile ahşaptan lan. bu arada bu, ahşap reisin mumyası, mücevherler için falan arandı. yani sonuçta ahşap reis bir firavun, illa mezarında mücevher falan olur. ama tabutunda sadece hor'un iskeleti kalmıştı. öldüğü sırada kırk yaşlarında olduğu belirlendi.
mezarından küçük heykeller, kaymaktaşı, ahşap vazolar falan bulundu. ulan utanmasalar adamın iskeletini de ahşapla kaplayacakmış şerefsizler. adamın hayatı ahşaptan resmen. bu arada mezarında bulunan eşyalar kasıtlı olarak parçalara ayrılmıştı. mezarında çanak çömlek, hançer falan da bulundu. ayrıca mezarının yanında nubhetepti khered'in tamamen hiç bozulmamış olan mezarı bulundu. bu herhalde hor ya da iii. amenemhat'ın kızıydı.
işte o meşhur hor ahşap heykel:
devamını gör...
kitaba çay dökmek
abi ben mum dökmüştüm, mum mum. keşke adımı yazmasaydım abiminkiyle değiştirirdim.
devamını gör...

