takipçi sayısının artmamasının nedenleri
takipçilerimin takip etmediğine yemin edebilirim ama kanıtlayamam. mesela birinin gönderisini beğeniyorum sonra o kişi gelip benim son 3 ya da 4 gönderimi beğeniyor. okumadan beğendiklerine yemin edebilirim ama kanıtlayamam.*.
instagramda da vardı aynı olay ben senin fotoğrafını beğendim sen benimkini beğenmedin. şimdi bakıyorum burda da aynı çukura düştüm. beğeniyorsam okuyorumdur. takip ediyorsam beğeniyorumdur.
illa takipçi mi istiyorsunuz, son gönderileri beğen takip et, dönerse senindir dönmezse hiç senin olmamıştır.
sevgili yazarlardan ricamdır, ben beğeniyorum diye dönüp beğenmek zorunda değilsiniz. bırakın ben 3-4 beğeni ile de mutluyum. *
sözüm asla bazı yazarlara değildir. sözüm gerçekten meclisten dışarıdır.
instagramda da vardı aynı olay ben senin fotoğrafını beğendim sen benimkini beğenmedin. şimdi bakıyorum burda da aynı çukura düştüm. beğeniyorsam okuyorumdur. takip ediyorsam beğeniyorumdur.
illa takipçi mi istiyorsunuz, son gönderileri beğen takip et, dönerse senindir dönmezse hiç senin olmamıştır.
sevgili yazarlardan ricamdır, ben beğeniyorum diye dönüp beğenmek zorunda değilsiniz. bırakın ben 3-4 beğeni ile de mutluyum. *
sözüm asla bazı yazarlara değildir. sözüm gerçekten meclisten dışarıdır.
devamını gör...
the book of margery kempe
ingiliz mistik margery kempe tarafından yazılmış - daha doğrusu yazdırılmış- ingiliz edebiyatı'nın yüksek ihtimalle ilk otobiyografik eseri olan kitap. içeriğinden ötürü ruhani otobiyografi demek çok daha uygun olacaktır. zamanında üniversitedeyken alanında oldukça başarılı bir profesörümüz bu kitap için bir şizofrenin deli saçmaları yakıştırması yapmıştı. farklı bir görüşte olmamakla birlikte yine de dönemin şartlarını anlamaya yönelik ve margery kempe'in ruh halinin basit bir analizini yapmak için oldukça ideal bir okuma sağlıyor. yine aynı zamanda çağdaşlarının aksine bir rahibe olmayan margery kempe'in sıradan yaşantısında okuma yazma bilmediği halde bu manevi hac yolculuğunu yazıya geçirme çabası hayranlık uyandırıcı, pek tabii bence kendisi isa ile konuştuğunu düşünen histerik bir kadındı ama yine de ingiliz edebiyatına etkisi yadsınamaz. margery kempe bilinen tek eseri olan the book of margery kempe ile kendi döneminde kadın olmanın mücadelesinin de güzel bir örneğidir. çağdaşları gibi aziz ilan edilmese bile bugün bu eser ingiliz edebiyatının yapı taşlarından birine dönüşmüş durumda.
another time a great lord's men came to her and swore many great oaths, saying, "we have been told that you can tell us whether we shall be saved or damned."
she said, "yes, indeed ı can, for as long as you sweat such horrible oaths and knowingly break the command ment of god as you do and will not give up your sin, 1 dare well say you will be damned. and if you will be contrite and confess your sin, willingly do penance and give it up while you can, with no intention of returning to it, ı dare well say you will be saved."
"what, can you tell us nothing else but this?" "sirs," she said, "this is very good, it seems to me, and then they went away from her.
another time a great lord's men came to her and swore many great oaths, saying, "we have been told that you can tell us whether we shall be saved or damned."
she said, "yes, indeed ı can, for as long as you sweat such horrible oaths and knowingly break the command ment of god as you do and will not give up your sin, 1 dare well say you will be damned. and if you will be contrite and confess your sin, willingly do penance and give it up while you can, with no intention of returning to it, ı dare well say you will be saved."
"what, can you tell us nothing else but this?" "sirs," she said, "this is very good, it seems to me, and then they went away from her.
devamını gör...
normal sözlük’ün isminin acilen değiştirilmesi gerekliliği
bak bak nasıl kinlenmiş adhahdaha. ben bu başlığı açan arkadaşı iko'nun yazdığı bir bot sanıyordum. mod olduğu zamanlarda bir sorun yüzünden yazdım bana tam android cevapları vermişti. sonradan öğrendim ki erkeğim diye yardımcı olmuyormuş. beyefendiye hemen bir harem sözlük açalım.* ya bir de yazmış uzun uzun normal sözlük olsaydı kayıt olmazdım falan diye. sen içinde kadın ismi geçiyor diye kadınlarsoruyor.com'a bile üye olmuşsundur. boş yapmayınız.
yoldaş size* neden sormadı biliyor musunuz ? çünkü sizde hafif bir avellik var. fark ettiniz mi ? lan olum ashdgaghda. portakal'ı niye pushlayıp duruyorsunuz? vizyon eksikliği var sizde maalesef. ya var ya çok ünlü bir sözlük. ismi ekşi. adamların logosu limon damlası lan*. limon diye sub-ethaları var. sende tutup portakal mı koyacaksın. 4 çizgili abibas markası gibi dururdu. ayrıca zaten diller yanmış telif muhabbetinden. türkiye'de 500 tane portakal isimli mekan şirket falan vardır. google aratmaları bile dert olur. çok çakma bu isim. fazla değişken var bu konuda bu yüzden size sormamış olabilir.
ya niye sorsun bende bu diretmeyi anlamıyorum. hayırdır adamın cebine para mı koydun? ismi beğenmemek ve belirtmek hakkımız. ama şunu koy yok ismi değiştir falan bana garip geliyor. yarın belki zırlayıp sözlükten ayrılacaksın senden niye isim alsın? iki tane çarpık çurpuk yazınız var diye bu sahiplenmeyi hiç anlamıyorum ya. saftirikçe.
normal sözlük ismine gelirsek. mega dandik bir isim. sıfattan veya fiilden iyi marka ismi olmaz zaten. starter bilgi bu. evet adam ekşi koymuş başarmış ama 1999 yılında yapmış. sıfat isimler her zaman bir yönlendirme, önyargı bulunduruyor. hangi sıfatı kullanırsan kullan kesin bir önyargı oluşturursun. neyse ismin çok minik bir değeri var zaten bu işlerde. yapılan iş her zaman ismin önüne geçebilir. düşünsene sana anlatıyorum. bir teklonoji markası yaratıyorum. ismini de apple koyacağım logosu da ısırılmış olacak. s***ir git dersin değil mi ? işte demeyelim sonra apışıp kalmakta var. isim çok küçük bir ayrıntı. oyna devam.
yoldaş size* neden sormadı biliyor musunuz ? çünkü sizde hafif bir avellik var. fark ettiniz mi ? lan olum ashdgaghda. portakal'ı niye pushlayıp duruyorsunuz? vizyon eksikliği var sizde maalesef. ya var ya çok ünlü bir sözlük. ismi ekşi. adamların logosu limon damlası lan*. limon diye sub-ethaları var. sende tutup portakal mı koyacaksın. 4 çizgili abibas markası gibi dururdu. ayrıca zaten diller yanmış telif muhabbetinden. türkiye'de 500 tane portakal isimli mekan şirket falan vardır. google aratmaları bile dert olur. çok çakma bu isim. fazla değişken var bu konuda bu yüzden size sormamış olabilir.
ya niye sorsun bende bu diretmeyi anlamıyorum. hayırdır adamın cebine para mı koydun? ismi beğenmemek ve belirtmek hakkımız. ama şunu koy yok ismi değiştir falan bana garip geliyor. yarın belki zırlayıp sözlükten ayrılacaksın senden niye isim alsın? iki tane çarpık çurpuk yazınız var diye bu sahiplenmeyi hiç anlamıyorum ya. saftirikçe.
normal sözlük ismine gelirsek. mega dandik bir isim. sıfattan veya fiilden iyi marka ismi olmaz zaten. starter bilgi bu. evet adam ekşi koymuş başarmış ama 1999 yılında yapmış. sıfat isimler her zaman bir yönlendirme, önyargı bulunduruyor. hangi sıfatı kullanırsan kullan kesin bir önyargı oluşturursun. neyse ismin çok minik bir değeri var zaten bu işlerde. yapılan iş her zaman ismin önüne geçebilir. düşünsene sana anlatıyorum. bir teklonoji markası yaratıyorum. ismini de apple koyacağım logosu da ısırılmış olacak. s***ir git dersin değil mi ? işte demeyelim sonra apışıp kalmakta var. isim çok küçük bir ayrıntı. oyna devam.
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
bebek suite’i
sekiz parçadan müteşekkildir.
yol
yol düzdür.
üzerinden tramvay geçer.
adamlar geçer,
kadınlar geçer.
kadınlar
kadınlar…
akşam, sabah
tramvayı beklerler
rejinin önünde…
yeşil
sevdikleri renk
yeşildir.
ellerinde
yemek çıkınları.
vatman
hep karşıya bakar
cıgara içmez
vatman
ömür adamdır.
peyzaj
evler, dükkânlar, duvarlar;
kömür depoları,
deniz;
çatanalar, mavnalar, kayıklar.
deniz
denizi kim sevmez
üstünde ve kenarlarında
balık
tutulduktan sonra.
balıkçılar
bizim balıkçılar
kitaplardaki balıkçılar gibi
şarkıyı
bir ağızdan söylemezler
senin evin
bütün bu yollardan.
tramvayla geçilir.
halbuki senin evin
daha ötededir.
orhan veli kanık
sekiz parçadan müteşekkildir.
yol
yol düzdür.
üzerinden tramvay geçer.
adamlar geçer,
kadınlar geçer.
kadınlar
kadınlar…
akşam, sabah
tramvayı beklerler
rejinin önünde…
yeşil
sevdikleri renk
yeşildir.
ellerinde
yemek çıkınları.
vatman
hep karşıya bakar
cıgara içmez
vatman
ömür adamdır.
peyzaj
evler, dükkânlar, duvarlar;
kömür depoları,
deniz;
çatanalar, mavnalar, kayıklar.
deniz
denizi kim sevmez
üstünde ve kenarlarında
balık
tutulduktan sonra.
balıkçılar
bizim balıkçılar
kitaplardaki balıkçılar gibi
şarkıyı
bir ağızdan söylemezler
senin evin
bütün bu yollardan.
tramvayla geçilir.
halbuki senin evin
daha ötededir.
orhan veli kanık
devamını gör...
gece acıkmak
midemle dişlerim arasında gizli bir anlaşma olduğunu düşündüren durumdur. yatmadan ya acıkırsam diye beklerim. baktım ki acıkmıyorum, dişlerimi fırçalayım yatıyım deyip dişlerimi fırçaladıktan sonra karnımdan gurultular gelmeye başlıyor. gidip bir şeyler yedikten sonra da tekrar dişlerimi fırçalamaya üşeniyorum. resmen kısır döngü.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
bu şarkılar nedir ama ya, ciğer falan kalmadı bende. babildeki bahçe özellikle, of diyorum hem de ne of. *
devamını gör...
pandeminin tek kelimelik özeti
belirsizliktir.
ne zaman , nasıl biteceği, ne kadar süreceği belli değildir. o yüzden kafalar da hep bi muamma olarak kalacaktır.
ne zaman , nasıl biteceği, ne kadar süreceği belli değildir. o yüzden kafalar da hep bi muamma olarak kalacaktır.
devamını gör...
büyü ve sihirden korunmak için yapılması gerekenler
bu çeşit saçmalıklara inanmamak.
devamını gör...
kadın kadına küfredebilir ama erkek kadına edemez
yaa nasıl da denk geldi bak. biraz önce hümanist eczacı bir arkadaşımla tartıştım ve kimsenin kimseye küfür etmemesi gerektiği kararına vardık.
devamını gör...
vinca kültürü
m.ö 5700- m.ö 4700 yılları arasında balkanlar bölgesinde varlığını sürdürmüş olan bir neolitik anaerkil kültürdür. ama vinca kültürünü diğer zamane kültürlerden ayrı kılan, çok daha dikkat çekici bir özelliği vardır. bu özellik romanya'nın tartaria köyünde bulunan 7000 yıllık taş tabletlerdeki henüz çözülmemiş çeşitli sembollerdir ve bu tabletlerdeki sembollerin dünyadaki ilk yazı sistemi olabileceği iddia edilmektedir. söz konusu iddia kanıtlandığı takdirde, insanlık tarihini başlatan yazının icadı daha da eski tarihlere gidecek ve tüm tarih baştan yazılacaktır.
vinca yazı sistemi çeşitli sembollerden oluşur ve özellikle doğayı tasvir eden semboller oldukça dikkat çekicidir.tabiat unsurlarının çok önemli olduğu bilinen vinca kültüründe, birçok hayvan ve bitkilerin sembollerinin bu tabletlerde sıklıkla işlendiği görülür.
vinca yazı sistemi çeşitli sembollerden oluşur ve özellikle doğayı tasvir eden semboller oldukça dikkat çekicidir.tabiat unsurlarının çok önemli olduğu bilinen vinca kültüründe, birçok hayvan ve bitkilerin sembollerinin bu tabletlerde sıklıkla işlendiği görülür.
devamını gör...
geceye acı ama gerçek bir cümle bırak
50 sene sonra burası ölülerin günlüğü olarak kalacak.
devamını gör...
sözlüğe 90'lardan bir şarkı bırak
fatih erdemci-ben ölmeden önce.
devamını gör...
uzun saçlı'nın yeri
ara ara lakabını duyardım, tv'de haberi geçerdi. namı, 50 yıllık uzun saçları ve demlediği çaydan gelirmiş. dedesinden kalma asırlık ocakta çay kaynatır, bardakları da deterjan bulaşmasın diye fındık kabuğu külüyle ovalıyordu.
devamını gör...
dünya dursa zaman da durur mu sorunsalı
bir soru.
cevap; durmaz.
zamanı durdurmak isterseniz teorik olarak yapmanız gereken tek şey ışık hızında hareket etmek.
cevap; durmaz.
zamanı durdurmak isterseniz teorik olarak yapmanız gereken tek şey ışık hızında hareket etmek.
devamını gör...
vefasızlık
çağımızda sıkça görülür. bundan dolayı; iyilik yapmasaydım kötü olsaydım daha iyi olurdu, düşüncesine kapılıyoruz.*
devamını gör...
geceye bir söz bırak
ölüm var arkadaş, ölüm,
şu köşkün sahibi de ölecek, şu horozda. **
sait faik abasıyanık
şu köşkün sahibi de ölecek, şu horozda. **
sait faik abasıyanık
devamını gör...
insanın anlam arayışı
bu yüce kitap hakkında birçok şey söylemeliyim sanıyorum. viktor emil frankl tarafından 1946 yılında yazılan bu şaheser, gözümde varoluşsal boşluğu doldurmaya çalışan eserler arasında en üst sıralardadır. freud ve adler'den sonra 3. şahsımızdır psikanaliz konusunda diyebiliriz frankl. ayrıca freud'un hasmıdır da. hatta tam hatırlayamıyorum ama şöyle bir şey diyor: "freud sosyetedeyken ben toplama kampındaydım." sahiden de bu adam toplama kamplarında epey bir şey görmüş geçirmiş. zaten bu eser psikoloji alanında olsa da otobiyografik de denilebilir sanırım. toplama kampında yaşadığı dramdan da bahsediyor. kısacası gerçekten de önemli anekdotlar kazanabileceğiniz bir eser. çok yoğun. çok tutkulu. çok korkutucu. bö.
aslında temel olarak şunu söylüyor bu kitap bize. yaşamın anlamsızlığını bilemeyiz. fakat anlamsız gelen bir şey hakkında da anlam yüklemek gibi bir davranışta da bulunmamalıyız. hayatı olduğu gibi kabul etmeliyiz diyor yani. ve hayata anlam atfetme konusunda da söylediği şeyler var. paylaşacağım.
ayrıca bu kitap içimdeki romantiği beslemesinin yanında içimdeki karanlığı da besledi. içimdeki belirsizlik duygusu da nüksetti. her seferinde aynı şey oluyor, anlamıyorum ki! ama okunması gereken bir kitap. hele de düşünen zihinler için. hele de anlam arıyorsanız... size yol gösterici olabilir. elinizden tutar bir süreliğine, ondan sonraysa size kalmış.
ekstra olarak şunu söyleyeyim: kitapta "rüya adam" olarak nitelendirdiğim bir vaka var. adamın teki (yazarın arkadaşı) bir rüya görüyor. rüyasında tam 1 yıl sonra kurtulacaklarını görüyor. fakat 1 yıl geçtikçe ve o sözde "kurtuluş günü" yaklaştıkça bizim adam hastalanmaya başlıyor. zaten rüyasında gördüğü kurtuluş günü yaklaştıkça anlıyor ki savaşı kazanmıyorlar, almanlar analarını ağlatıyor afedersiniz. neyse, sonuç olarak rüya adam öldü. rüyası gördüğü günden tam 1 yıl sonra öldü. işte umut nelere kadir... varlığıyla yaşatıyor, yokluğuyla öldürüyor.
bir de normalde kendi yazdığım daha fazla şeyi paylaşırdım, ta okuduğum zamanlarki düşüncelerimi örneğin. fakat kitapta yazım o kadar kötü ki bakmaya korkuyorum açıp. ne kadar da kötü yazıyormuşum yahu, dedim. ama kitabın ortasından bir yerden açtım. altını çizdiğim, karaladığım yerlerden paylaşmaya çalıştım:
--- alıntı ---
"gerçekten ihtiyaç duyulan şey, yaşama yönelik tutumumuzdaki temel bir değişmeydi. yaşamdan ne beklediğimizin gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyordu. yaşamın anlamı hakkında sorular sormayı bırakmamız, bunun yerine kendimizi yaşam tarafından her gün, her saat sorgulanan birileri olarak düşünmemiz gerekirdi. yanıtımızın konuşma ya da meditasyondan değil, doğru eylemden ve doğru yaşam biçiminden oluşması gerekiyordu. nihai anlamda yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğu almak anlamına gelir." arka kapakta.
"varoluşsal boşluk temel olarak kendini can sıkıntısı durumunda dışavurur. insanlığın, bunaltı ve can sıkıntısından oluşan iki uç arasında sonsuza kadar mekik dokumaya mahkum olduğunu söyleyen schopenhauer'i anlayabiliriz." -sayfa 121
varoluşsal boşluğun kendini gösterdiği çeşitli maskeler ve kılıflar söz konusudur. bazen engellenen anlam istemi, en ilkel güç istemi olan para istemi de dahil olmak üzere, bir güç istemi ile temsili bir yoldan dengelenir. diğer durumlarda, engellenen anlam isteminin yerini haz istemi alır. varoluşsal engellenmenin birçok durumda cinsel dengeleme ile sonuçlanmasının nedeni budur. bu tür durumlarda cinsel libidonun, varolusal boşlukta serpilip yayıldığını gözlemleyebiliriz. -sayfa 121
yaşamın anlamı: bir doktorun bu soruya genel terimlerle cevap verebileceğinden kuşkuluyum. çünkü yaşamın anlamı insandan insana, günden güne, saatten saate farklılık gösterir. bu nedenle önemli olan, genelde yaşamın anlamı değil, daha çok belli bir anda bir insanın yaşamının özel anlamıdır. sorunu genel terimlerle ortaya koymak, bir satranç şampiyonuna sorulan soruyla kıyaslanabilir: "söyleyin ustam, dünyadaki en iyi hamle nedir?" bir maçtaki belli bir durumdan ve rakibin özel kişiliğinden bağımsız en iyi hamle ya da iyi bir hamle diye bir şey kesinlikle yoktur. aynı şey insanın varoluşu için de geçerlidir. herkesin yaşamında özel bir mesleği veya uğruna çaba harcanacak bir misyonu, yerine getirilmeyi bekleyen somut bir görevi vardır. ne onun yeri değiştirilebilir ne de yaşam tekrarlanabilir. bu nedenle herkesin işi, bunu yürütmeye yönelik özel fırsatları kadar eşsizdir. -sayfa 122, 123
logoterapiye göre bu yaşam anlamını üç farklı yoldan keşfedebiliriz: 1. bir eser yaratarak ya da bir iş yaparak; 2. bir şey yaşayarak ya da bir insanla etkileşerek; 3. kaçınılmaz acıya yönelik bir tavır gerçekleştirerek. bunlardan ilki, yani başarı yolu, oldukça açıktır. ikinci ve üçüncü ise, biraz daha ayrıntı gerektirmektedir.
yaşamda anlam bulmanın ikinci yolu, bir şey -iyilik, doğruluk, güzellik gibi- yaşamak, doğayı ve kültürü yaşamak, son ve bir o kadar önemlisi de olanca eşşsizliğiyle bir insanı yaşamaktır. yani onu sevmektir. -125
--- alıntı ---
aslında temel olarak şunu söylüyor bu kitap bize. yaşamın anlamsızlığını bilemeyiz. fakat anlamsız gelen bir şey hakkında da anlam yüklemek gibi bir davranışta da bulunmamalıyız. hayatı olduğu gibi kabul etmeliyiz diyor yani. ve hayata anlam atfetme konusunda da söylediği şeyler var. paylaşacağım.
ayrıca bu kitap içimdeki romantiği beslemesinin yanında içimdeki karanlığı da besledi. içimdeki belirsizlik duygusu da nüksetti. her seferinde aynı şey oluyor, anlamıyorum ki! ama okunması gereken bir kitap. hele de düşünen zihinler için. hele de anlam arıyorsanız... size yol gösterici olabilir. elinizden tutar bir süreliğine, ondan sonraysa size kalmış.
ekstra olarak şunu söyleyeyim: kitapta "rüya adam" olarak nitelendirdiğim bir vaka var. adamın teki (yazarın arkadaşı) bir rüya görüyor. rüyasında tam 1 yıl sonra kurtulacaklarını görüyor. fakat 1 yıl geçtikçe ve o sözde "kurtuluş günü" yaklaştıkça bizim adam hastalanmaya başlıyor. zaten rüyasında gördüğü kurtuluş günü yaklaştıkça anlıyor ki savaşı kazanmıyorlar, almanlar analarını ağlatıyor afedersiniz. neyse, sonuç olarak rüya adam öldü. rüyası gördüğü günden tam 1 yıl sonra öldü. işte umut nelere kadir... varlığıyla yaşatıyor, yokluğuyla öldürüyor.
bir de normalde kendi yazdığım daha fazla şeyi paylaşırdım, ta okuduğum zamanlarki düşüncelerimi örneğin. fakat kitapta yazım o kadar kötü ki bakmaya korkuyorum açıp. ne kadar da kötü yazıyormuşum yahu, dedim. ama kitabın ortasından bir yerden açtım. altını çizdiğim, karaladığım yerlerden paylaşmaya çalıştım:
--- alıntı ---
"gerçekten ihtiyaç duyulan şey, yaşama yönelik tutumumuzdaki temel bir değişmeydi. yaşamdan ne beklediğimizin gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyordu. yaşamın anlamı hakkında sorular sormayı bırakmamız, bunun yerine kendimizi yaşam tarafından her gün, her saat sorgulanan birileri olarak düşünmemiz gerekirdi. yanıtımızın konuşma ya da meditasyondan değil, doğru eylemden ve doğru yaşam biçiminden oluşması gerekiyordu. nihai anlamda yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğu almak anlamına gelir." arka kapakta.
"varoluşsal boşluk temel olarak kendini can sıkıntısı durumunda dışavurur. insanlığın, bunaltı ve can sıkıntısından oluşan iki uç arasında sonsuza kadar mekik dokumaya mahkum olduğunu söyleyen schopenhauer'i anlayabiliriz." -sayfa 121
varoluşsal boşluğun kendini gösterdiği çeşitli maskeler ve kılıflar söz konusudur. bazen engellenen anlam istemi, en ilkel güç istemi olan para istemi de dahil olmak üzere, bir güç istemi ile temsili bir yoldan dengelenir. diğer durumlarda, engellenen anlam isteminin yerini haz istemi alır. varoluşsal engellenmenin birçok durumda cinsel dengeleme ile sonuçlanmasının nedeni budur. bu tür durumlarda cinsel libidonun, varolusal boşlukta serpilip yayıldığını gözlemleyebiliriz. -sayfa 121
yaşamın anlamı: bir doktorun bu soruya genel terimlerle cevap verebileceğinden kuşkuluyum. çünkü yaşamın anlamı insandan insana, günden güne, saatten saate farklılık gösterir. bu nedenle önemli olan, genelde yaşamın anlamı değil, daha çok belli bir anda bir insanın yaşamının özel anlamıdır. sorunu genel terimlerle ortaya koymak, bir satranç şampiyonuna sorulan soruyla kıyaslanabilir: "söyleyin ustam, dünyadaki en iyi hamle nedir?" bir maçtaki belli bir durumdan ve rakibin özel kişiliğinden bağımsız en iyi hamle ya da iyi bir hamle diye bir şey kesinlikle yoktur. aynı şey insanın varoluşu için de geçerlidir. herkesin yaşamında özel bir mesleği veya uğruna çaba harcanacak bir misyonu, yerine getirilmeyi bekleyen somut bir görevi vardır. ne onun yeri değiştirilebilir ne de yaşam tekrarlanabilir. bu nedenle herkesin işi, bunu yürütmeye yönelik özel fırsatları kadar eşsizdir. -sayfa 122, 123
logoterapiye göre bu yaşam anlamını üç farklı yoldan keşfedebiliriz: 1. bir eser yaratarak ya da bir iş yaparak; 2. bir şey yaşayarak ya da bir insanla etkileşerek; 3. kaçınılmaz acıya yönelik bir tavır gerçekleştirerek. bunlardan ilki, yani başarı yolu, oldukça açıktır. ikinci ve üçüncü ise, biraz daha ayrıntı gerektirmektedir.
yaşamda anlam bulmanın ikinci yolu, bir şey -iyilik, doğruluk, güzellik gibi- yaşamak, doğayı ve kültürü yaşamak, son ve bir o kadar önemlisi de olanca eşşsizliğiyle bir insanı yaşamaktır. yani onu sevmektir. -125
--- alıntı ---
devamını gör...
normal sözlük aşık atışması
venezuelalı arkadaş pek hevesli girişmiş
aşık atışmasını sokak dövüşüne çevirmiş
bilemdimkibirden pek iyi niyetliymiş,
vişne dal'ı kötü niyetlinin gözüne girermiş.
aşık atışmasını sokak dövüşüne çevirmiş
bilemdimkibirden pek iyi niyetliymiş,
vişne dal'ı kötü niyetlinin gözüne girermiş.
devamını gör...
ağzından salya saçmak
hakaret etmeden birilerinin görüşüne katılmamak değildir mesela.
bir kişi sizle aynı fikirde değilse,
görüşlerini hakaret etmeden saygı çerçevesinde ifade ediyorsa,
o kişilere ağzından salya saçıyor diyemezsiniz,
hele ki o kişiler kafa sözlük yazarıysa, hele ki o kişiler arasında çok sevdiğimiz yazarlar da varsa,
hiç diyemezsiniz!
zaten hiçbir kafa sözlük yazarı da köpekleri hatıra getiren bu benzetmeyi kullanmaz. değil mi?
ben de öyle düşünmüştüm.
varsa bir köpek,
varsa bir köpeklik,
anlatın da bilelim,
bilelim ki yapılsın gereği!
yok yere insanları itham edemezsiniz!!!
bir kişi sizle aynı fikirde değilse,
görüşlerini hakaret etmeden saygı çerçevesinde ifade ediyorsa,
o kişilere ağzından salya saçıyor diyemezsiniz,
hele ki o kişiler kafa sözlük yazarıysa, hele ki o kişiler arasında çok sevdiğimiz yazarlar da varsa,
hiç diyemezsiniz!
zaten hiçbir kafa sözlük yazarı da köpekleri hatıra getiren bu benzetmeyi kullanmaz. değil mi?
ben de öyle düşünmüştüm.
varsa bir köpek,
varsa bir köpeklik,
anlatın da bilelim,
bilelim ki yapılsın gereği!
yok yere insanları itham edemezsiniz!!!
devamını gör...
