yazarların mahlaslarının bir üst seviyesi
dance w u
devamını gör...
adanalı
2008-2010 tarihleri arasında senaristliğini
tayfun güneyer'in yönetmenliğini adnan güler'in yaptığı atv'de yayınlanan aksiyon, polisiye ve komedi dizisidir.
oktay kaynarca, mehmet akif alakurt ve selin demiratar başrollerini paylaşmıştır.
maraz ali (mehmet akif alakurt), istanbul'da bir suç ağının başıdır. güya çetesiyle yamuk yumuk iş yapanları yola getirir. maraz aliyle baş etmesi için izmir'den adanalı (oktay kaynarca) çağrılır işte olaylar böyle başlar.
maraz ali adanalı yavuzla, çocukluk arkadaşı ve kan kardeşler. polis olur ve beraber bir çok göreve imza atarlar. bir operasyon'dan bakanın oğluna toslar onu pataklar sonra ali görevden alınır adanalı yavuz izmir'e gönderilir. bilindik türkiye vakaları işte ne bir eksik ne bir fazla.
neyse işte bunun üzerine ali kendine mülayim, boncuk, tilki timur ve ferruh'tan oluşan garip bir çete kurar. amaç kendince haksızlıklarla mücadele etmek halka hizmet etmektir.
açıkçası dizi izleyicinin zekasıyla ve komedi anlayışıyla dalga geçiyiçor gibi gelmişti bana. genelde ergenlerin izleyip fark var nidalarıyla sokaklarda gezdirdiği mantık hatalarıyla dolu bir dizidir.
hele ki sofia adanalının kızı evlerden ırak bir bölümde kendilerine denk gelmiştim ve sernay sarıkayayı o zaman ilk kez görmüştüm. o dizinin etkisi hala devam ediyor galiba ki görüş o görüş hala kendini pek sevmemekteyim. daha sonra hiç bir yapımda izlemedim. bir reklamda oynuyordu şampuan reklamı gördüğüm ve sesini ki bir değişik konuşuyor orda sesini duyduğum an tüylerim diken diken oluyor. al sana durduk yere nedensiz sevmediğim bir oyuncu daha.
neyse efem 3 sezon devam etmiş nasıl etmiş şaşırmaktayım. insana akıl tutulması yaşatan dizi.
tayfun güneyer'in yönetmenliğini adnan güler'in yaptığı atv'de yayınlanan aksiyon, polisiye ve komedi dizisidir.
oktay kaynarca, mehmet akif alakurt ve selin demiratar başrollerini paylaşmıştır.
maraz ali (mehmet akif alakurt), istanbul'da bir suç ağının başıdır. güya çetesiyle yamuk yumuk iş yapanları yola getirir. maraz aliyle baş etmesi için izmir'den adanalı (oktay kaynarca) çağrılır işte olaylar böyle başlar.
maraz ali adanalı yavuzla, çocukluk arkadaşı ve kan kardeşler. polis olur ve beraber bir çok göreve imza atarlar. bir operasyon'dan bakanın oğluna toslar onu pataklar sonra ali görevden alınır adanalı yavuz izmir'e gönderilir. bilindik türkiye vakaları işte ne bir eksik ne bir fazla.
neyse işte bunun üzerine ali kendine mülayim, boncuk, tilki timur ve ferruh'tan oluşan garip bir çete kurar. amaç kendince haksızlıklarla mücadele etmek halka hizmet etmektir.
açıkçası dizi izleyicinin zekasıyla ve komedi anlayışıyla dalga geçiyiçor gibi gelmişti bana. genelde ergenlerin izleyip fark var nidalarıyla sokaklarda gezdirdiği mantık hatalarıyla dolu bir dizidir.
hele ki sofia adanalının kızı evlerden ırak bir bölümde kendilerine denk gelmiştim ve sernay sarıkayayı o zaman ilk kez görmüştüm. o dizinin etkisi hala devam ediyor galiba ki görüş o görüş hala kendini pek sevmemekteyim. daha sonra hiç bir yapımda izlemedim. bir reklamda oynuyordu şampuan reklamı gördüğüm ve sesini ki bir değişik konuşuyor orda sesini duyduğum an tüylerim diken diken oluyor. al sana durduk yere nedensiz sevmediğim bir oyuncu daha.
neyse efem 3 sezon devam etmiş nasıl etmiş şaşırmaktayım. insana akıl tutulması yaşatan dizi.
devamını gör...
mükemmeliyetçilik
mahveder insanı. başarmak istediklerini başaramaz çünkü en iyisi için iyiyi kaybetmiş olur. her yapılan işte bir kuşku, bir kaygı belirir insanın içinde. orta olmamalıdır mükemmeliyetçi insan için. olacaksa mükemmel olmalıdır, elinden gelenin en iyisi değil, en mükemmel neyse o olmalıdır. mükemmel olmayacaksa olmasın daha iyi dedirten, aşılması güç, uykudan eden bir özelliktir.
devamını gör...
mobil robot
hareket yeteneğine sahip olan robotlara verilen ad.
modüller ve yapısal elemanlar, robotun kullanım alanına uygun şekilde yapılandırılır. askeri alanda kullanılacak bir mobil robotla bir ev robotunun yapısı arasında farklılıklar olacaktır mutlaka.
genel olarak bu tür robotlar bir taşıyıcı gövde bulundurur. bu gövde tekerlek, bacak ya da benzer bir mekanizma üzerinden hareketi sağlar. gövdenin üzerinde robotun esas işlevine yönelik bölüm bulunur. iç bölümde elektrikli/elektronik kısımlar yer alır. genellikle kamera ya da sensör gibi bir algılayıcı bulundururlar. bu robotların temel özelliği hareket kabiliyeti olduğundan, bağlantıların hareket sırasında aşınmayacak ya da gevşemeyecek şekilde sağlam yapılması önemlidir.
güç kaynağı da yine bu tür robotlar söz konusu olduğunda önemli bir ünitedir. maliyetin uygunluğu önemli olduğu kadar, ağırlık da önemli hale gelir bu seçimde. zira robota gereksiz şekilde yük bindirilmemesi gerekir.
mobil robotlar uzaktan kumanda ile kontrol edilebilir. bir yapay zekâ yazılımı ile kendi kendilerini de kontrol edebilirler. robotun, etrafındaki koşulları algılayıp buna göre zamanında ve doğru tepki verebilmesi önemlidir.
günümüzde bu konuda en iyi şirketlerden biri boston dynamics. aşağıda artık işi eğlenceye vurduklarını gördüğümüz bir videoları var. bu arada bosstown dynamics videolarının sahte olduğunu söylemeden de geçmeyelim. 2. video da sahte olan o videolardan biri.
gerçek
sahte
modüller ve yapısal elemanlar, robotun kullanım alanına uygun şekilde yapılandırılır. askeri alanda kullanılacak bir mobil robotla bir ev robotunun yapısı arasında farklılıklar olacaktır mutlaka.
genel olarak bu tür robotlar bir taşıyıcı gövde bulundurur. bu gövde tekerlek, bacak ya da benzer bir mekanizma üzerinden hareketi sağlar. gövdenin üzerinde robotun esas işlevine yönelik bölüm bulunur. iç bölümde elektrikli/elektronik kısımlar yer alır. genellikle kamera ya da sensör gibi bir algılayıcı bulundururlar. bu robotların temel özelliği hareket kabiliyeti olduğundan, bağlantıların hareket sırasında aşınmayacak ya da gevşemeyecek şekilde sağlam yapılması önemlidir.
güç kaynağı da yine bu tür robotlar söz konusu olduğunda önemli bir ünitedir. maliyetin uygunluğu önemli olduğu kadar, ağırlık da önemli hale gelir bu seçimde. zira robota gereksiz şekilde yük bindirilmemesi gerekir.
mobil robotlar uzaktan kumanda ile kontrol edilebilir. bir yapay zekâ yazılımı ile kendi kendilerini de kontrol edebilirler. robotun, etrafındaki koşulları algılayıp buna göre zamanında ve doğru tepki verebilmesi önemlidir.
günümüzde bu konuda en iyi şirketlerden biri boston dynamics. aşağıda artık işi eğlenceye vurduklarını gördüğümüz bir videoları var. bu arada bosstown dynamics videolarının sahte olduğunu söylemeden de geçmeyelim. 2. video da sahte olan o videolardan biri.
gerçek
sahte
devamını gör...
hiçbir kulübe katılmayan asosyal kafa sözlük yazarı
en son katıldığım kulüpte 3 gün kimsenin bırak " hoşgeldin " demesini, " kimsin lan sen " bile yazmaması sonucunda çıktım.
dolayısıyla halâ bu gruptayım.
kankam da yok bu arada.
dolayısıyla halâ bu gruptayım.
kankam da yok bu arada.
devamını gör...
ailelerin çocuklarına uyumlu isim koyma takıntısı
genellikle karşılaştığım durumdur. mesela bir ailenin 4 tane kızı var isimler sırasıyla nuray, gülay, tülay, sonay. nedir bu kafiye merakı acaba çok merak ediyorum. bir de şöyle bir şey var 4 kardeşin ismi uyumlu ama 1 tanesi onlara uymuyor. mesela hatice, nuray, gülay, tülay ve sonay. hatice neden hatice, o neden uyumlu değil acaba hatice kendisini dışlanmış hissediyor mu, hatice neden kafiyeden mahrum kalmış?
devamını gör...
bilgi içerikli tanım girmek
çok hak verdiğim bir başlık olmakla beraber boş yapmayı azaltıp bitirmemi hatırlattığı için teşekkürler uyalım anam
devamını gör...
filistin benim meselem değil
evet meselemiz değil. insanlar öldürülüyor evet çocuklar ölüyor evet ama bizim meselemiz değil. hele ki şu zamanda. biz refah içinde bir ülke oluruz tamam edinelim dert ama bizim de ülkemizde insanlar ölüyor, çocuklar ölüyor aç aç millet aç ya insanlar çıldırmış durumda ya da çıldırmamak için zor tutuyor aklını. ahlak desen yok, vicdan desen yok, başta bir yalancı arkası onu şakşaklayan doymak bilmez güruh. açlıktan nefesleri kokuyor, üstleri başları kokuyor çocuklar sokaklarda orada burada çalışıyor, tacizi tecavüzü adaletsizliği hak getire kalkmış bana filistin için seferber olalım sokaklara dokulelim bir de utanmadan mehmetçik gönderelim diye bağırıyorlar bu ülkenin evlatları kendi ülkeleri hariç daha kaç yabancı toprak için can verecek ya aklım almıyor.
ne filistin ne suriye ne de başka bir ülke bizim sorunumuz değil.
ne filistin ne suriye ne de başka bir ülke bizim sorunumuz değil.
devamını gör...
sözlüğün en sevilen yazarı
summer queen diye biri var o.
devamını gör...
sofmusic
kafa sözlük'ün müzik otoritesi. âdeta terence fletcher'ın tatlı dilli, güler yüzlü** bir kişilikte vücut bulmuş hâli.
hayran kalınacak bir müzik zevkine sahip olmakla kalmaz, hikâyelerini de bilir şarkıların. uçsuz bucaksız melodileri tahayyülünde yoğurur, içine engin bilgisinden bir tutam katar ve bizlere de sunar.
yalnızca müzik için göstermez ama sanatkârlığını. mesela the veiled virgin anlatısı [#584266] enfestir. ya da pek duyulmamış bir şiiri hatırlatır [#632945] bazen. şimdiye kadar hiç dikkat kesilmediğimiz bir uğraşı bile ilgi çekici kılabilir [#500112] bize.
tıp [#501747], psikoloji [#448937], jeoloji [#455069]... bu çok yönlülük... bu kadar da olmaz artık! yok artık!
inanır mısınız, tarihe de meyletti [#643775], hâlâ işsiz kalacağım diye korkuyorum.**
***
ya bu giriyi yazmaya başladığımda "metin ışık - ağla gözüm (arabesk trap remix)" dinliyordum.* tam mapus damlarına düşmediğim ve görüşe de kimseyi beklemediğim gerçeğini idrak edecektim ki*, "not quite my tempo!" diye bir fısıltı duydum gaipten. kendi kendine bir şarkı [#665306] açıldı.
çok korkuyorum...
***
neyse, ne diyorduk, beğenileriyle mutl... lan?!*
hayran kalınacak bir müzik zevkine sahip olmakla kalmaz, hikâyelerini de bilir şarkıların. uçsuz bucaksız melodileri tahayyülünde yoğurur, içine engin bilgisinden bir tutam katar ve bizlere de sunar.
yalnızca müzik için göstermez ama sanatkârlığını. mesela the veiled virgin anlatısı [#584266] enfestir. ya da pek duyulmamış bir şiiri hatırlatır [#632945] bazen. şimdiye kadar hiç dikkat kesilmediğimiz bir uğraşı bile ilgi çekici kılabilir [#500112] bize.
tıp [#501747], psikoloji [#448937], jeoloji [#455069]... bu çok yönlülük... bu kadar da olmaz artık! yok artık!
inanır mısınız, tarihe de meyletti [#643775], hâlâ işsiz kalacağım diye korkuyorum.**
***
ya bu giriyi yazmaya başladığımda "metin ışık - ağla gözüm (arabesk trap remix)" dinliyordum.* tam mapus damlarına düşmediğim ve görüşe de kimseyi beklemediğim gerçeğini idrak edecektim ki*, "not quite my tempo!" diye bir fısıltı duydum gaipten. kendi kendine bir şarkı [#665306] açıldı.
çok korkuyorum...
***
neyse, ne diyorduk, beğenileriyle mutl... lan?!*
devamını gör...
zamanda yolculuk
kendi içerisinde bir sürü paradoks barındıran lakin teorik olarak mümkün olan über olay. teorik olarak dediysem öyle bir makineye atlayıp geçmişe gitmek gibi düşünmeyin. yine fizik yasalarının çerçevesinde gerçekleşecek olay.
bazı zamanda yolculuk yöntemleri.
- ışık hızına çok yakın bir hızda seyahat etmek.
- kara deliğin çekim alanına kapılmadan ( ki imkansız gibi ) yüzeyinde beklemek.
- kuantum sıçraması.
bazı zamanda yolculuk yöntemleri.
- ışık hızına çok yakın bir hızda seyahat etmek.
- kara deliğin çekim alanına kapılmadan ( ki imkansız gibi ) yüzeyinde beklemek.
- kuantum sıçraması.
devamını gör...
dövüşmen guzum
bu aralar bol bol kullanmamız gerekendir. bol bol bkz verin.
devamını gör...
insanı olgunlaştıran şeyler
hayattaki her tecrübe.
devamını gör...
spagetti western
1960-80 yılları arasında amerikan kovboy filmlerine özenen bir grup italyan yönetmenin çabası sonucu ortaya çıkan film türü. spaghetti western filmler, amerikan western filmlerinin (kovboy filmleri) düşük bütçeli kopyaları idi, bu nedenle de spaghetti western (macaroni western, ıtalo western) diye adlandırıldı (isim, içinde aşağılama da barındırıyor). düşük bütçeli bu filmleri
italyan yönetmenler yönetiyor, filmlerde tanınmamış italyan oyuncular oynuyor ve set italya'da kuruluyordu. panoramik vahşi batı manzarası çekilmek istendiğinde ise set ispanya'ya taşınıyordu (zira ispanya'nın bazı bölgeleri vahşi batıya biraz olsun benziyordu). ilk spaghetti western'ler de bu nedenle ispanya'da çekilmeye başlandı.
başlarda amerikan western sineması çevrelerince alaya alınan bu tür zaman içinde kendi klasiklerini yaratmayı başardı, öyle ki günümüzde western filmlerinin en popülerlerinin büyük kısmını spaghetti western'ler oluşturuyor.
yıl 1964'ü gösterdiğinde spaghetti western, türü yaratacak olan yönetmeni yarattı: sergio leone.
amerikalı toy bir oyuncu olan clint eastwood ve yine henüz toy bir besteci olan ennio morricone ile spaghetti western'in ilk kültü olan ''a fistful of dollars'' filmine imza atan sergio leone, ardından devam filmi ''for a few dollars more'' ile ününü katlamış ve nihayet üçlemenin son filmi ''the good, the bad and the ugly'' filmi ile efsaneler arasında adını altın harflerle yazdırmayı başarmıştır. filmografisinde yer alan ''once upon a time in west'' ve ''once upon a time in america'' filmleri ile de ustalığını pekiştirmiştir. bu leone fırtınası sadece yönetmenin kendisini alıp başka diyarlara götürmekle kalmamış, clint eastwood ve ennio morricone isimlerinin de sinemaya damga vurmasını sağlamıştır.
spaghetti western filmler sinema endüstrisinde 70'lerin sonuna doğru yavaş yavaş yok olsa da yarattığı fırtına amerikan western'leri için bir süre daha itici güç olmuştur.
ekleme: çizgi roman karakteri olan zorro, ilk kez spaghetti western filmlerde kendine yer bulmuştur.
italyan yönetmenler yönetiyor, filmlerde tanınmamış italyan oyuncular oynuyor ve set italya'da kuruluyordu. panoramik vahşi batı manzarası çekilmek istendiğinde ise set ispanya'ya taşınıyordu (zira ispanya'nın bazı bölgeleri vahşi batıya biraz olsun benziyordu). ilk spaghetti western'ler de bu nedenle ispanya'da çekilmeye başlandı.
başlarda amerikan western sineması çevrelerince alaya alınan bu tür zaman içinde kendi klasiklerini yaratmayı başardı, öyle ki günümüzde western filmlerinin en popülerlerinin büyük kısmını spaghetti western'ler oluşturuyor.
yıl 1964'ü gösterdiğinde spaghetti western, türü yaratacak olan yönetmeni yarattı: sergio leone.
amerikalı toy bir oyuncu olan clint eastwood ve yine henüz toy bir besteci olan ennio morricone ile spaghetti western'in ilk kültü olan ''a fistful of dollars'' filmine imza atan sergio leone, ardından devam filmi ''for a few dollars more'' ile ününü katlamış ve nihayet üçlemenin son filmi ''the good, the bad and the ugly'' filmi ile efsaneler arasında adını altın harflerle yazdırmayı başarmıştır. filmografisinde yer alan ''once upon a time in west'' ve ''once upon a time in america'' filmleri ile de ustalığını pekiştirmiştir. bu leone fırtınası sadece yönetmenin kendisini alıp başka diyarlara götürmekle kalmamış, clint eastwood ve ennio morricone isimlerinin de sinemaya damga vurmasını sağlamıştır.
spaghetti western filmler sinema endüstrisinde 70'lerin sonuna doğru yavaş yavaş yok olsa da yarattığı fırtına amerikan western'leri için bir süre daha itici güç olmuştur.
ekleme: çizgi roman karakteri olan zorro, ilk kez spaghetti western filmlerde kendine yer bulmuştur.
devamını gör...
dinlediğin şarkının can alıcı sözü
eskiden cimri değildik hayallerimizde.
devamını gör...
yanlış bilinen doğrular
ağrı dağının ığdır da olduğunu öğrenmeyen kaldı mı?
devamını gör...
saatleri ayarlama enstitüsü
bu yazıyı yazmaya başladığım şu anda cep telefonumun saati 09:32, bilgisayarımın saati 09:34, trt’nin saati 09:30 ve kol saatim inadına 09:35… allahım bu ne büyük bir azaptır, bundan bir kurtuluş yok mudur? hangisine inanayım? hangi saate güveneyim? kaybettiğim bu kadar zamanın vebalinin altından nasıl kalkarım? bu kadar büyük bir karmaşadan beni kurtaracak bir halit ayarcı’ya şu an bile ne kadar da ihtiyacım var!
saat deyip geçmeyiniz efendim saatler zamanın bizimle konuşma organıdır. onlar olmasa birçok şeyden mahrum kalırdık ya da en azından yarım yamalak yapardık yaptığımız şeyleri. “allah’ı bulmanın en kolay yolu saattir.” ezan, ramazanda oruç hep saatle. işimizde gücümüzde insanlarız ya, nasıl bileceksin ne zaman nereye gideceğini, ne zaman bitirceğini. ahmet hamdi tanpınar olmasaydı, hayri irdal ve halit ayarcı da olmayacaktı ve o zaman biz zamana ihanetimizin farkında olmadan, kaybettiğimiz onca zamanın günahıyla yaşayıp gidecektik. halit ayarcı’nın keskin zekasının ürünü olan saatleri ayarlama enstitüsü lağvedilmeseydi eğer, şimdi zaman karmaşası yaşamayacaktık. onun önce bir isim bulup sonra içini doldurma fikri bana şu sözü hatırlattı nedense;
“nerde ki kavram yoktur, tam zamanında bir kelime imdada yetişir.kelimelerle mükemmel tartışılabilir. sistemler kurulabilir. kelimeye pek ala iman edilebilir. ve ondan bir tek harf çıkarılamaz.” hatırladınız mı eski dostumuz mefisto’yu. saatleri ayarlama ensitütüsünün kendisinin, böümlerinin, müdürlüklerinin ve diğer bütün parçalarının mefisto’nun bu sözünden etkilenilmiş gibi ortaya çıkması size de ilginç gelmedi mi? doğrusu odur ki s.a.e. nin çalışanları ayarcı ve irdal’ın akrabalarından, eşinden, dostundan ve dahi diğer tavsiyelerden saçilmeliydi, öyle de oldu. fakirlikten bir anda sıyrılıp erfaha eren insanlar, ölümden dönen, mezardan çıkanlar, bir anda gerçek aşkı bulanlar o zamana kadar manasız gördükleri enstitüye aşkla bağlandılar. ey mübarek sen olmasaydın, ahmet zamani efendi de olmayacaktı, enstitünün yeni binası senin kendine güvenli sesin, mağrur duruşunla var oldu. sen öyle bir saattin ki her evde bir tane olmalı, gençler bayram sabahları elini öpmeli ,sana adaklar adamalıdır. hayri irdal senin alelade bir aat olduğunu düşünmüş olabilir bir zamanlar ama inandıktan sonra o da emin olmasa da kabul etmiş görünmedi mi senin kerametlerini?
avrupa’dan amerika’dan gelen heyetler bu ne yaptığı tam belli olmayan enstitüye hayran kaldıkları anda artık dünüşü olmayan bir yola giren enstitü, herkesi şaşırtma, imkansıza yönelme yoluna girdiğinde elleri alkışlamaktam kızaranlar arasında sen değilsen bile dedelerinden bir yok muyu ey okur!
tatlı bir kızın yolda seni durdurup saatini ayarlmasını istemez misin içinde bulunduğumuz şu sanal yüzyılda bile.
ahmet hamdi tanpınar üstün bir zeka ürünün oalrak saatleri ayarlama enstitüsü koymamış olsaydı bu başyapıtın adını böyle bir fikir deler miydi zihnimizi?
bu yazıyı bitirmeye hazırlandığım şu anda cep telefonumun saati 09:51, bilgisayarımın saati 09:53, trt’nin saati 09:39 ve kol saatim inadına 09:54… ne kadar sürede yazdım bu yazıyı bilemiyorum, bu sabah kaçta uyandım, ne kadar zaman yitirdim daha sabahın bu vakitlerinde? çıldırmak işten değil!!!
pazar gecesi saatlerinizi 1 saat geri almayı unutmayın! hayri irdal ve halit ayarcı yoksa da artık, saatleri ayarlama enstitüsü lağvedilmiş olsa da, mübarek’in kerametleri sorgulanmakta olsa da, ben fahri bir s.a.e. çalışanı olarak nakdi ceza uygulamak için sizi kontrole geliyor olacağım…
saat deyip geçmeyiniz efendim saatler zamanın bizimle konuşma organıdır. onlar olmasa birçok şeyden mahrum kalırdık ya da en azından yarım yamalak yapardık yaptığımız şeyleri. “allah’ı bulmanın en kolay yolu saattir.” ezan, ramazanda oruç hep saatle. işimizde gücümüzde insanlarız ya, nasıl bileceksin ne zaman nereye gideceğini, ne zaman bitirceğini. ahmet hamdi tanpınar olmasaydı, hayri irdal ve halit ayarcı da olmayacaktı ve o zaman biz zamana ihanetimizin farkında olmadan, kaybettiğimiz onca zamanın günahıyla yaşayıp gidecektik. halit ayarcı’nın keskin zekasının ürünü olan saatleri ayarlama enstitüsü lağvedilmeseydi eğer, şimdi zaman karmaşası yaşamayacaktık. onun önce bir isim bulup sonra içini doldurma fikri bana şu sözü hatırlattı nedense;
“nerde ki kavram yoktur, tam zamanında bir kelime imdada yetişir.kelimelerle mükemmel tartışılabilir. sistemler kurulabilir. kelimeye pek ala iman edilebilir. ve ondan bir tek harf çıkarılamaz.” hatırladınız mı eski dostumuz mefisto’yu. saatleri ayarlama ensitütüsünün kendisinin, böümlerinin, müdürlüklerinin ve diğer bütün parçalarının mefisto’nun bu sözünden etkilenilmiş gibi ortaya çıkması size de ilginç gelmedi mi? doğrusu odur ki s.a.e. nin çalışanları ayarcı ve irdal’ın akrabalarından, eşinden, dostundan ve dahi diğer tavsiyelerden saçilmeliydi, öyle de oldu. fakirlikten bir anda sıyrılıp erfaha eren insanlar, ölümden dönen, mezardan çıkanlar, bir anda gerçek aşkı bulanlar o zamana kadar manasız gördükleri enstitüye aşkla bağlandılar. ey mübarek sen olmasaydın, ahmet zamani efendi de olmayacaktı, enstitünün yeni binası senin kendine güvenli sesin, mağrur duruşunla var oldu. sen öyle bir saattin ki her evde bir tane olmalı, gençler bayram sabahları elini öpmeli ,sana adaklar adamalıdır. hayri irdal senin alelade bir aat olduğunu düşünmüş olabilir bir zamanlar ama inandıktan sonra o da emin olmasa da kabul etmiş görünmedi mi senin kerametlerini?
avrupa’dan amerika’dan gelen heyetler bu ne yaptığı tam belli olmayan enstitüye hayran kaldıkları anda artık dünüşü olmayan bir yola giren enstitü, herkesi şaşırtma, imkansıza yönelme yoluna girdiğinde elleri alkışlamaktam kızaranlar arasında sen değilsen bile dedelerinden bir yok muyu ey okur!
tatlı bir kızın yolda seni durdurup saatini ayarlmasını istemez misin içinde bulunduğumuz şu sanal yüzyılda bile.
ahmet hamdi tanpınar üstün bir zeka ürünün oalrak saatleri ayarlama enstitüsü koymamış olsaydı bu başyapıtın adını böyle bir fikir deler miydi zihnimizi?
bu yazıyı bitirmeye hazırlandığım şu anda cep telefonumun saati 09:51, bilgisayarımın saati 09:53, trt’nin saati 09:39 ve kol saatim inadına 09:54… ne kadar sürede yazdım bu yazıyı bilemiyorum, bu sabah kaçta uyandım, ne kadar zaman yitirdim daha sabahın bu vakitlerinde? çıldırmak işten değil!!!
pazar gecesi saatlerinizi 1 saat geri almayı unutmayın! hayri irdal ve halit ayarcı yoksa da artık, saatleri ayarlama enstitüsü lağvedilmiş olsa da, mübarek’in kerametleri sorgulanmakta olsa da, ben fahri bir s.a.e. çalışanı olarak nakdi ceza uygulamak için sizi kontrole geliyor olacağım…
devamını gör...
bir idam mahkumunun son günü
(bkz: victor hugo)'un rafıma yerleştirdiğim ilk kitabıdır. hakkında hiçbir şey bilmediğimiz (gerçekten üç beş anı dışında hiçbir şey) bir beyefendinin, idam olacağını öğrenmesinden başlayıp bu hadisenin gerçekleşeceği güne kadar geçen süreyi anlatmaktadır
yazar ilk baskılarda adını kullanmamıştır, ilk baskılardan sonra da ön sözün hemen ardındaki kısmı bu baskılarda aldığı eleştirilere ithafen yazılmıştır. devrinin idama bakış açısını düşünürsek her ne kadar kendini saklamış olsa da bu durum yaptığı şeyin çok değerli ve cesurca olduğu gerçeğini değiştirmez.
suçlu kişi ile ilgili bir şey bilmediğimiz noktaya dönecek olursam: bu büyük bilinmezlik bence başlı başına bir eleştiri. olay ne esas karakterin adı ne de işlediği suç, yazarın sorgulanmasını istediği yegane şey idamın varoluşu. idam gerekli midir? idam adil midir? idam suçu azaltır mı? soruları günümüzde bile tartışılıyor ve gelecekte de tartışılacağından hiç şüphem yok, bir sonuca varamayacağız yani. bu eserde de amaç bir sonuca varmak değil, (zaten edebiyat kimseyi bir yere götürmeye çalışmaz sadece etrafına bakmasını sağlar) bakış açısı kazanmak ve belki biraz empati kurmak. evet bir katilin veya tecavüzcünün ölmesinin istenmesi çok da şaşılası bir gerçek değil, herkesin kendi kafası ve onun içinde oluşturduğu kendisiyle de çelişen onlarca ütopyası var. kitap birçoğumuza doğru diğerlerine de yanlış gelecektir elbet ama buradaki asıl mevzu her ne düşünceden olursak olalım olaya belki ilk defa mahkumun gözünden bakabilecek olmamız. çocukluğundan kalma anıları, kendisini hatırlamayan bir kızı, korkusu ve her şeyden önce gereksiz bir umudu var. sadece son madde bile suçluyu kazıyın altından insan çıkar demeye yeter de artar. şimdilerde hapis o zamanlar kürek denen cezalardan sonra hayatına devam etmesine izin vermediğimiz insanlara bir şans verin. o yüzden okuyun, biraz ürperin, biraz da düşünün sonrasını kim bilir.
yazar ilk baskılarda adını kullanmamıştır, ilk baskılardan sonra da ön sözün hemen ardındaki kısmı bu baskılarda aldığı eleştirilere ithafen yazılmıştır. devrinin idama bakış açısını düşünürsek her ne kadar kendini saklamış olsa da bu durum yaptığı şeyin çok değerli ve cesurca olduğu gerçeğini değiştirmez.
suçlu kişi ile ilgili bir şey bilmediğimiz noktaya dönecek olursam: bu büyük bilinmezlik bence başlı başına bir eleştiri. olay ne esas karakterin adı ne de işlediği suç, yazarın sorgulanmasını istediği yegane şey idamın varoluşu. idam gerekli midir? idam adil midir? idam suçu azaltır mı? soruları günümüzde bile tartışılıyor ve gelecekte de tartışılacağından hiç şüphem yok, bir sonuca varamayacağız yani. bu eserde de amaç bir sonuca varmak değil, (zaten edebiyat kimseyi bir yere götürmeye çalışmaz sadece etrafına bakmasını sağlar) bakış açısı kazanmak ve belki biraz empati kurmak. evet bir katilin veya tecavüzcünün ölmesinin istenmesi çok da şaşılası bir gerçek değil, herkesin kendi kafası ve onun içinde oluşturduğu kendisiyle de çelişen onlarca ütopyası var. kitap birçoğumuza doğru diğerlerine de yanlış gelecektir elbet ama buradaki asıl mevzu her ne düşünceden olursak olalım olaya belki ilk defa mahkumun gözünden bakabilecek olmamız. çocukluğundan kalma anıları, kendisini hatırlamayan bir kızı, korkusu ve her şeyden önce gereksiz bir umudu var. sadece son madde bile suçluyu kazıyın altından insan çıkar demeye yeter de artar. şimdilerde hapis o zamanlar kürek denen cezalardan sonra hayatına devam etmesine izin vermediğimiz insanlara bir şans verin. o yüzden okuyun, biraz ürperin, biraz da düşünün sonrasını kim bilir.
devamını gör...

