birçok nedene bağlanabilecek soru öbeği.

konuşarak tükendiğimi, nefesimi boşa harcadığımı, akıntıya karşı kürek çektiğimi fark ettiğimden, yazarak eforsuz rahatlıyorum. kendime karşı kendimi anlatıyorum. ne güzel dinliyor beni, dinliyormuş gibi yapıp sonradan çuvallamıyor, anlamsız bakmıyor gözlerimin içine, biliyor yaranın nerede olduğunu. ne yapması gerektiğini de herkesten iyi biliyor. yazmak en iyi rahatlama arınma metodu. ohh biraz daha hafifledim.
devamını gör...

türk dil kurumunun yabancı bir kelime için uydurduğu kelime. tahmin edebilirsiniz belki, tatmayı seven, tat bilen adama ne denir, tabii ki gurme denir. gurme kelimesi için uydurulmuş ve tdk sözlüğüne girmiş bir kelimedir.
devamını gör...

bilindiği gibi evrim çok çeşitlidir. fiziksel olduğu kadar, bilişsel evrim de gerçekleşir. bir canlının evrim geçirebilmesi için de belli başlı etkenlerin bir araya gelmesi gerekir. bu etkenlerden biri de, yaşam ortamıdır.

ilk çağlara, ilk insanlara döndüğümüzde ise bugün yaşayan kadınların bilinç temellerinin, o devirden bu zamana kadar uzandığını görebiliriz. mağara adamları diye tabir ettiğimiz ilk insanların yaşam şekilleri günümüze kadar ulaşmış, bizden sonraki nesillerin de ''standardı'' olmaya devam etmiş.

özetle ayşe hanımın bugün hem çocuğuyla ilgilenmesi, hem ev işleriyle alakadar olması, kocası eve gelince sofranın hazır bulundurulması; bir mağara adamının bir mağara kadınını saçından tutarak onu yerde sürüklemesi ile başladı...

avcı erkek, zor doğa şartları altında güvenli mağaralarından çıkıp elinde mümkün mertebe bir mızrak ile ''belki bir yaban domuzu bulurum. yahut bir tavşan... biraz şanslıysam bir geyik ile bile mağarama dönebilirim. ama lütfen t-rex buralarda olmasın...'' diye söylene söylene maceralara atılıp karın tokluğuna çalışırken, kadının başına gelebilecek en büyük tehlike yakacak odun toplamak için kafasını mağaradan dışarı çıkarttığında bir kurbağa tarafından kovalanmak olabilirdi.

bu yüzden erkek gelişime açık, av olması gereken korkunç düşman karşısında sürekli yeni silah ve malzeme arayışına girmiş, çoluk çocuğunun karnı tok sırtı pek uyuyabilmesi için canını dişine takmış halde dünyayı keşfederken kadının en büyük görevi ''baba kızar'' diye veletleri mağaradan dışarı çıkarmamak olabilirdi. yahut biraz ilkelliklerini üstlerinden atmış iseler, topraktan çömlek yapıp yemesi zor çiğ eti yumuşatma deneyleri peşinde koşabilirdi.

o devirlerde kadına biçilen bu rol ise tamamen fiziksel özellikler ile alakalıydı. kadın narin, kadın zayıf, kadın ince... erkek haşin, erkek güçlü, erkek dayanıklı... o yüzden kadın, erkeğin yaşamını düzene sokma görevine atandı; atandırıldı. bu durumu da en güzel kendi teknikleriyle, mağaralara yaptıkları resimlerle açıklamışlar.

kadına biçilen bu rol, nesillere yansıdı elbette.

sonraki evrede kadınlar, erkek hegemonyasının kuvvetlenmesi ve devamlılığı için kullanıldılar. krallar, kendi hükümdarlıklarını güçlendirmek ve topraklarını genişletmek için, diğer kralların kızlarıyla evlendiler. o vakitlerde kadınlara dikta edilen ve (i:''mutluluğun'') o olduğuna ikna ettiren fikir bir prens ile evlenip, onun çocuklarını doğurmak idi. şimdiki kadınların ''beyaz atlı prens'' takıntısı da bu mottodan gelir...

dünyayı çizen ve yöneten erkeklerin süregelen döneminde kadınların nadir çırpınışları da olmadı değil.

yakın dönemde tvlerde izlenme rekorları kıran muhteşem yüzyıl dizisinin bize ilettiğine göre üç kıtaya hükmeden cihan padişahı muhteşem süleyman, hayatının son 30 yılını kaba tabirle karı-kız mevzularını çözmeye harcamış. kendi aklını başından alan hürrem sultan, ''sülüman da sülüman'' diye diye koca padişahın tırlatmasına neden olmuş, kendi oğlanlarının eşlerinin fişteklemeleri ile kardeşler arasında savaşlar çıkarmış, haremin favorisi olmak adına kadınlar birbirlerini boğdurmuş, şehzadelere sunulmak üzere birbirleriyle yarışa girmiş bir neslin küslük ve düşmanlıklarına çözüm aramak zorunda kalmış sultan süleyman... gösterilen, aşılanan bu.

daha öncesinde asya kıtasına hükmeden hun devleti, çinli prenses almaya başladıktan sonra yıkılma sürecine girmiş mesela... hun devleti ile çin imparatorluğu'nun barış sürecinde, hun yiğitler bol bol çinli prenses taşımış otlaklarına... sonuç ise malum, kavimler göçü ile başka bir erkek iktidarının temelleri atılmış.

asırlar arasında bu silinip giden nadir çırpınışlar dışında kadın, mağara adamının kendisine biçtiği rolü oynamaya devam etmiş.

-eve bak, evi düzenle, çocuklara bak, çocuk doğur, benimle ilgilen, erkeğinle ilgilen...
+neden?
-ben güçlüyüm, ben erkeğim, ben sana bakarım, ben seni korurum.


günümüzde bile kız çocuklarının yetiştirilme tarzına bakarsanız, bu gerçeği çok rahatlıkla görmek mümkün. küçük yaştan itibaren anne tarafından narinliğe zorlanan, çıtı pıtı olmak zorunda bırakılan, pembiş kıyafetler giydirilip oyuncak bebekleri süslemeye yönlendirilen kız, ileriki yaşlarda kendi ayakları üstünde duramayan, ağlak, zayıf ve çıtkırıldım bir karakter takınıp bir erkeğin himayesinde kendini güvene alma ihtiyacı hisseder.

halbuki o kız çocuğu, ilkokul sıralarında saçını çekiştiren yaşıtı erkeğe ''seni abime dövdürücem böhüüü'' diye haykırmak yerine sağlam bir tokat yapıştırsaydı kendisi, ne bir ağabeye ihtiyaç duyacaktı, ne de bir boyundurlukta yaşamak zorunda kalacaktı.

şimdiki çalışan kadınlar bile mesai bitiminde koştura koştura eve gelip, yemek hazırlayıp, çocuklara ders çalıştırıp, bebekleri pudralayıp, bulaşıkları makineye tıkıştırdıktan sonra anca dinlenme moduna girebiliyorlar. o da çat kapı gelen misafir olmazsa tabi...
bu süregelen düzen için, dünya bize şahane kılıflar da hazırlamamış değil. sözler söylenmiş mesela...

''yuvayı dişi kuş yapar.'' gibi... erkek de bunları kullanmasını iyi bilmiş. daha doğrusu, kadın, erkeğin bunları kullanmasına göz yummuş. rolünü kabullenmiş ve var olmaya devam etmiş.

ilk çağlardan beridir süregelen bu durum ise kadının evriminin temel taşı olmuş haliyle. hatta bir sonraki aşamaya geçip, genlerine işlemiş.

bir kadının mağara adamına saçından tutup sürüklemesine izin vermesi, tiki bir kızın kendisine zengin koca arama ihtiyacı hissetmesine neden olmuş.

ve kadınlar, kendi yarattıkları bu düzeni daha da güçlü kılmak adına feminizm diye bir akım yarattılar. slogan ne peki? ''erkeğin gölgesi altında yaşamamak...'' aslında bunu dillendirmek, kadın ve erkeklerin eşit olduğunu düşünen erkeğin kafasının karışmasına ve hatta ''yahu ben üstünmüşüm demek ki kadınlardan, yoksa bunlar niye böyle ayaklansın, en iyisi ben bunları biraz susturayım!'' diye düşünmesine bile neden oldu.

zira dinler bile, ''kadını erkeğin kafatası kemiğinden yaratmadık, kendisini erkeğin üstünde görmesin diye; erkeğin ayak kemiklerinden de yaratmadık, erkek onu ezmesin diye; biz kadını, erkeğin göğüs hizasındaki kemikten yarattık, onu kendisi gibi bilip sevsin, sarsın diye.'' derken; kadın, kendi yarattığı erkek hegemonyasının üstüne çıkmaya kalktığında gördüğü tek şey, daha fazla bulaşık oldu.

peki ne olacak?

eğer kainatın yönlendirmesiyle kadının kendisine biçtiği bu rol değişecekse, kadın bunu yine kendisi yapacak. ama ''biz feministiz yehuuu'' diye slogan atarak değil, kız evlatlarını kendi ayakları üstünde duracak şekilde, erkeğe muhtaç olmadan yetiştirmeye çalışarak;

varoluştan bu yana gelen genlerle oynayarak yapacak...

hatta mümkünse saçından sürüklenen kadın ayaklanıp, mağara adamına şamarı basacak.
devamını gör...

bir james lloyd carr romanı, umay öze tarafından çevrilmiş.

"ah, amantissima et delectissima.
vale"

"belki de erkenden ayrılmakla en doğrusunu yaptın, dedim içimden; sonsuza dek sürmeyecekti ya."

bir gazi cehennemi yaşamış olan ve gerçek cehennemin yalnızca bu dünyada olduğuna inanıp tecrübe de etmiş olan.
savaşın izleri ve asla güvenemeyeceği bir kadın ile evli olmanın, hayatından çıkıp gitse bile ona kapılarını kapatamamanın özgüvensizliği ile bir müddet, kimsenin onu tanımadığı bir vadide yeni bir hayatın anlatıldığı roman.
hiç kimsenin onu tanımadığı ve herkesin yalnızca anlattığı kadarını bilmesinin verdiği huzurla birkaç ay boyunca yeni bir başlangıcın keyfini çıkaran bir adam tom birkin.*

tom birkin bir kilise duvarındaki orta çağ'dan kalma freski gün yüzüne çıkartırken bir yandan da bir londralı olarak taşranın basit ve tekdüze yaşamını keşfeder. bu keşif esnasında onun sanata ve güzelliğe olan tutkusunu da adım adım şahit oluruz, 'ilkbahar'daki venüs kadar güzel olan kathy'e olan aşkının da. moon' un trajedisinde eşcinsel kimliğe dayatılanları görürüz alt metinde, tom'un imkanı varken cesaret edemediğinden kathy'e hiç açılamamasını ve belki de bir ömür sürmesi gereken evliliği anlayabilecek olgunlukta olmasını da. bir başlangıç, bir elvada.
vale...
devamını gör...

niye bu kadar mesele edilen yazardır gerçekten anlamak güç.

açık olsa fingirdeşiyo karı kız kovalıyo dersiniz,

kapalı tutsak nickaltı girilsin diye diyorsunuz.

yani her halükarda bok atacak bir şey buluyorsunuz.

ileri zekanız ne zaman kimseyle iletişim kurmak istememekten kaynaklandığını farkedecek merak ediyorum.
devamını gör...

sormadan geçemedim,
emin misin?

not;cinsiyet ayrımı yada tüm ayrımların dışında,
hormonal dengesi sebebiyle tamamamen iki farklı tür 'ün hijyen koşullarında temel oluşturması biraz sancılı bir süreç olurduda.
ondan şeedeyim dedim:)
devamını gör...

günlük rutinime devam ederim diye düşünüyorum.

ee kul nasıl biliyorsa yaradan öyle değil miydi?

benim bilişim bu yönde.

madem cehennemimizi kendimiz yaratıyor, odunumuzu kendimiz taşıyoruz o tarafa eh bir zahmet ben de kendi yaşamımdan bir şeyler taşıyayım ötelere.

herkesin cehennemine kimse karışamaz.
saygılar...
devamını gör...

anneannem özü ağlamayanın gözü ağlamaz derdi.
devamını gör...

kokuşmuş kanallar içinde ilaç gibi gelendir. her akşam sinema kuşağı olup birbirinden değerli filmler oynatilmaktadır.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

gereksiz troll girisimi tutmayan yazarimsi.

ucuruldu.
devamını gör...

cidden böyle bişi var. ilham mı geliyor, sessizlik mi etkiliyor yoksa uykunun gelmesiyle gelen sersemlik kendimizi daha az sıkmamızı sağladığı için potansiyelimiz mi ortaya çıkıyor bilmiyorum ama böyle bişi var.
devamını gör...

ne işsizliği ya. ciddiye almayın bu kadar. isterse profiline olduğu gibi çişini yapar sanane banane. beğenince zarar mı görüyorsunuz. beğenmeyince bir şey mi oluyor.
cebinizden para mı çıkıyor.

birisi seri beğeni yaptı diye neden problem oluyor. saçmalığa bak.
devamını gör...

kendimiz olmanın önündeki engellerden biri de açıkça kendi fikrimizi söylemekten çekinmemiz/korkmamız ve kanıt olarak başkalarını göstermemiz mesela "uzmanlar diyor ki...", cem yılmaz'ın tabiriyle "hadi beni s..... et karacoğlan der ki". uzmanlar, karacoğlan kim yahu "ben böyle istiyorum, benim fikrim bu" diyebilme cesareti lazım bize...
devamını gör...

'neden bazı insanlar sizin denizinizde yaşayıp dereleriyle övünüyorlar'
(bkz: halil cibran)
devamını gör...

karşımdaki insanın iki lafından birinin küfür olması.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bakkala diye çıkıp sana gelesim var sözünü ete kemiğe bürümüş olaydır.


esra erol'un programında akıllara durgunluk veren bir olay yaşandı. isimleri hamide duran olan iki elti, eşlerini bırakıp muammer ay isimli bir adama açtı. olay kadınlardan birinin eşinin canlı yayına çıkıp yardım istemesiyle ortaya çıktı.


buradan
devamını gör...

ulan biz gittik arkamızdan su döken bile olmadı. hepinizi çıplak elle tokatlayasım var şu an.

yine, yeniden...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

eyt dersem çalışma hayatından ne kadar bezdiğim mi, yoksa yaklaşık yaşım mı ortaya çıkar?
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim