avrupa yakası
burhan altıntop’un; "ben aslında yoğum!" sözleri ile aklımda yer edinen, bitene kadar da bol kahkaha ile izlediğim dizi.
devamını gör...
akıllara zarar
günümüz dünyasında sıkça kullandığımız bir söylemdir.
çünkü çok fazla akıllara zarar şey vardır.
çünkü çok fazla akıllara zarar şey vardır.
devamını gör...
yazarların aldıkları en iyi nasihat
"kuyruğunu dik tut ve beklentini azalt. abim söylemişti. ne zaman gereksiz evham ve üzüntülere kapilsam kendime olan guvenimi yerine getirir.
devamını gör...
öldükten sonra hatırlanacak mıyız sorunsalı
yaşarken birbirimizin hayatında bıraktığı anılar ile orantılı olacaktır bu sorunun cevabı. ben hatırlanmak, unutulmamak isterim. adımın geçtiği her sohbette yüzlerde küçük bir tebessüm oluşsun isterim.
tatlı anılar bırakarak, bazen de acıta acıta geçiyoruz birbirimizin hayatından ve ölüm her şeyi yok edip sonlandıracak. birilerinin aklına aniden gelmek isterim. en güzel halimle..
kime ait olduğunu hatırlayamadığım ve beni derinden etkileyen bir alıntı paylaşmak istiyorum.
"bir gün en sevdiğim öldü. ben neye üzülsem hep onun ölümüne ağladım."
hatırlanmak güzel şey..
tatlı anılar bırakarak, bazen de acıta acıta geçiyoruz birbirimizin hayatından ve ölüm her şeyi yok edip sonlandıracak. birilerinin aklına aniden gelmek isterim. en güzel halimle..
kime ait olduğunu hatırlayamadığım ve beni derinden etkileyen bir alıntı paylaşmak istiyorum.
"bir gün en sevdiğim öldü. ben neye üzülsem hep onun ölümüne ağladım."
hatırlanmak güzel şey..
devamını gör...
dünyanın en kapsamlı yurtlarının türkiye'de olması
hristiyan ismail başlığı sandım.
t: şaka gibi bir beyan.
t: şaka gibi bir beyan.
devamını gör...
sözlükteki saçma sapan tanımların çok fazla artı oy alması
başlıklarda gezerken çok fazla dikkat çeken olaydır. rastgele bir başlığa girip tanımlara bakıyoruz 2 kişi aynı yorumu yazmış birisi 2 oy almış diğeri 10 oy almış. yani nereden baksan ortada çok komik durum var. aslında bu durum diğer sözlüklerde de var. genelde yalaka, kankacılık yapanlar ve sırf kadın olduğu için oy alan kişilerin tanımları oluyor. bazıları da arkadaş grubu kurup birbirlerini oyluyor. böyle boş işlerle uğraşanlar var. sosyal medya'nın kanseri bunlar.
bu tarz yazarların olduğu yerde üst düzey bilgili birisi 10 paragraf entry girip 5 oy alıyor, x yazar iki cümle yazıp 15 oylanıyor. bunu gören adam sözlükten soğur ve entry girmez.
aslında ayın yazarı, haftanın tablosundaki yazarların çoğu şişirilmiş balondur. elle tutulur bir tane tanımları yok sadece yukarıda saydığım işlerle uğraşıp sözlük ortamında kendi çaplarında tanınmaya çalışıyorlar.
bu tarz yazarların olduğu yerde üst düzey bilgili birisi 10 paragraf entry girip 5 oy alıyor, x yazar iki cümle yazıp 15 oylanıyor. bunu gören adam sözlükten soğur ve entry girmez.
aslında ayın yazarı, haftanın tablosundaki yazarların çoğu şişirilmiş balondur. elle tutulur bir tane tanımları yok sadece yukarıda saydığım işlerle uğraşıp sözlük ortamında kendi çaplarında tanınmaya çalışıyorlar.
devamını gör...
insan beynini simüle eden yazılımın olma ihtimali
beyin çok karmaşık bir organ. sinir ağları çok yoğun en başta. biyoteknolojiyle yapay organlar, dokular
(mesane, kıkırdak, kornea hücresi, kemik hücresi, deri hücresi gibi) üretiliyor ama beyin kadar karmaşık çalışma prensipleri yok bunların. imkansız değil tabi. bir de işin bilinç ve ruh tarafı var. o kısım en büyük soru işareti bence.
(mesane, kıkırdak, kornea hücresi, kemik hücresi, deri hücresi gibi) üretiliyor ama beyin kadar karmaşık çalışma prensipleri yok bunların. imkansız değil tabi. bir de işin bilinç ve ruh tarafı var. o kısım en büyük soru işareti bence.
devamını gör...
ashes of time redux
hong konglu yönetmen wong kar-wai'nin 1994 yapımlı ashes of time filminin 2008'de çıkan yeni versiyonu. özellikle görsel olarak çok etkileyici bulduğum ama iyi anlaşılması için biraz dikkatli izlenmesi gereken bir film. genellikle wuxia olarak bilinen türe bir örnek olarak gösterilebilir. bilmeyenler için wuxia. okuduğum bazı yazılarda wuxia türünün eski çin'de geçmesi ve dövüş sanatlarıyla ilgili olmasının yanında türün özünde üstü kapalı bir başkaldırı ve melankoli olduğu yazıyordu. wong kar-wai de kendi tarzına uygun olarak trajik ve melankolik yanlarını ön plana çıkarmış bu filmde.
buradan sonrasında spoiler olacaktır, izledikten sonra okursanız iyi olur.
öncelikle olay örgüsünden başlamak istiyorum. okuduğum birkaç eleştiri takip etmesi zor bir film demiş ama biraz dikkat edilirse hikaye tamamlanabilir diye düşünüyorum. filmde çok fazla karakter yok ve her birinin hikayesi de bir şekilde birbirine bağlı aslında.
film ouyang feng isimli ana karakterimizin anlatımıyla başlıyor. memleketini terk etmiş ve çölün ortasında yeni bir hayata başlamış. ona gelen insanların istedikleri kişinin öldürülmesini sağlıyor. her sene onu ziyarete gelen huang yaoshi bu sefer yanında içenin hafızasını silen bir şarapla geliyor. ouyang bu şarabı içmeyi reddediyor ama huang içiyor ve hafızasını kaybettiğini söylüyor. içmeden önce de " the root of one's problems is memory" diyor. yani kişinin problemlerinin kökeni hafızasıdır. bu film için önemli bir tema aslında. huang ertesi gün erkenden yola çıkıyor, ouyang bir kadın yüzünden diye düşünüyor. huang gittiği yerde atına su içirmekte olan bir kadını görüp gülümsüyor, kadın telaşlanıp uzaklaşıyor. sonrasında kadının atını erotik denilebilecek bir şekilde okşadığını görüyoruz. huang ve atlı kadın arasındaki cinselliğe işaret ediyor.
sıradaki karakter murong yin/yang. huang'la han gibi bir yerde tanışıyorlar ve o sırada erkek personasında olan kadın huang'ın kız kardeşin varsa onunla evleneceğim demesi üzerine onunla sözleşiyor. buluşma noktasında kadın personasıyla beklerken huang gelmeyince acıyla haykırıyor ve ouyang'a gidiyor. erkek personası huang'ın kardeşini üzdüğü için ölmesini, kadın personası da huang'ı öldürmek istediği için erkek personasının ölmesini istiyor. film ilerledikçe anlıyoruz ki bu kadın aslında bir kılıç üstadı ve bir yanı o zamanlardaki bir erkek gibi özgürce bir kılıç üstadı olarak yaşamak istiyor. kadın yanıysa huang' a aşık ve acı çekiyor. iki persona çatışma halinde ve birbirlerinden dolayı özgür kalamıyor. sonunda iki persona da birbirine karışıyor ve aşkından dolayı çektiği acıyı kabulleniyor.
huang'la eskiden arkadaş olduğunu öğrendiğimiz kör kılıç ustası var sırada. en iyi arkadaşıyken aralarında geçen bir olay yüzünden huang'ı öldürmeye yemin etmiş ama kör olduğu için edememiş. huang'ın yanına gittiği atlı kadın aslına kör kılıç ustasının çok sevdiği karısıymış ama huang ve kadın arasında geçen ilişkiden sonra arkadaşlık bozulmuş ve kılıç ustası evini terk etmiş. oldukça disiplinli bir hayat sürüyor ve sakin bir karakter. iyi bir kılıç ustası. ouyang'dan iş alıyor ama karanlıkta göremediği için iş esnasında o ölüyor.
bir de abisi haydutlar tarafından öldürüldüğü için intikam almak isteyen fakir bir kız var. ouyang ona elindekilerin işin ücretini karşılamayacağını ve vazgeçmesi gerektiğini söylese de kız sabırla ona yardım edecek birini bekliyor. sıradaki karakter olan yetenekli ama fakir kılıç ustası ona yardım ediyor sonunda. öncesinde ouyang ona iş veriyor ve bir süre birlikte çalışıyorlar. bu karakter içinden geldiği gibi yaşayan özgür ruhlu bir tip. bir kılıç ustası olarak zaferleriyle elde edeceği şanın peşinde. ouyang'la çalışırken iyi para kazanıyordu ama sonunda kalbinin sesini dinleyip fakir kıza bir yumurta karşılığında yardın ederek haydutları öldürüyor ve bir parmağını kaybediyor. kıza da " üzülme, yumurtanı yedim ve lezetliydi. başka bir şey yapmana gerek yok" diyor. sonunda onu bekleyen karısını da alıp yine şan peşinde yola koyuluyor.
filmin sonlarına doğru her şey birbirine bağlanıyor. ouyang da aslında bir kılıç ustasıymış ve tıpkı iş verdiği adam gibi o da şan peşinde yollara koyuluyormuş. sevdiği kadını arkasında bırakarak. sevdiği kadın ouyang ona sevildiğini hissettirmediği için guru yapıp ouyang'ın kardeşi olan huang ile evleniyor ve bunun üzerine ouyang da evini terk edip yeni hayatına başlıyor. filmin sonunda huang ve karısının konuşması çık trajik aslında. huang sevilmek istediğini ama hep başkarını incittiğini söylüyür, kendisini bir kaybedeb olarak görüyor. karısı da sevdiği adamla olmadığı için derin bir pişmanlık ve üzüntü içinde olduğunu söylüyor.
birçok sahnede gözüken kuş kafesi çok önemli bir simge filmde. kilit sahnelerde karakterler tam da kendi kafeslerine mahkum olurken gözüküyor. neredeyse tüm karakterler hayatlarında iyi bir konumda ve mutlu olabilecekken kendilerini kafeslere hapsetmişler. pişmanlık içinde yaşıyorlar ve acılarından kaçmaya çalışıyorlar. geçmişlerini unutamadıkları için acıları da bitmiyor. hafızaları kafesin sınırlarını oluşturuyor. bir tek kalbinin sesini ısrarla dinleyen parmağı kesik kılıç ustası ve intikam isteyen kız bunun dışında. ikisi de fakir ve zor hayatları var ama diğer karakterler gibi pişmanlıklarının ağır yüküyle ezilmiyorlar. içlerinden geldiği gibi yaşıyorlar.
film boyunca esen rüzgar ve çölün uçsuz bucaksız görünümü ana karakterlerin kapana kısılmışlığıyla bir tezat oluşturuyor. oldukça melankolik bir film aslında. ouyang'ın hafızası içindeymiş gibi akıyor. kamera sanki ouyang nereye bakıyorsa orayı gösteriyor. hikaye de onun sanki kendine anlatısıymış gibi ilerliyor. aksiyon sahneleri de keza aynı. orada bulunan birisinin gözünden izliyor gibiyiz seyirci olarak, bazen hareketler bulanıklaşıyor bazen de bir şeye gözümüz takılıyor gibi.
hikayenin dışında görsellik yazdığım gibi çok etkileyici. ışık kullanımı enfes olmuş. kostümler ve set tasarımı dönemin şartlarının seyirciye geçmesinde çok etkili olmuş. yönetmen sanki bir ressam gibi belirli bir paletteki renklerle oynuyor film boyunca. giysilerin kırışık ve eski oluşu, masaların dağınıklığı, rüzgarda savrulan örtülerin üzerindeki delikler gibi ayrıntılar filmi başarıyla gerçek kılan detaylar. müzikler de keza görüntüler gibi, hikayeye çok güzel eşlik ediyor. bazen bir inleme, bazen de ince bir melodiye dönüşüyor.
filmle ilgili daha uzun uzun yazarım gibi geliyor ama yazının tam bir tl dr yazısı olduğunun da farkındayım. sonuç olarak beğendiğim ve özellikle estetiği sebebiyle tekrar izleyeceğim filmdir.
buradan sonrasında spoiler olacaktır, izledikten sonra okursanız iyi olur.
öncelikle olay örgüsünden başlamak istiyorum. okuduğum birkaç eleştiri takip etmesi zor bir film demiş ama biraz dikkat edilirse hikaye tamamlanabilir diye düşünüyorum. filmde çok fazla karakter yok ve her birinin hikayesi de bir şekilde birbirine bağlı aslında.
film ouyang feng isimli ana karakterimizin anlatımıyla başlıyor. memleketini terk etmiş ve çölün ortasında yeni bir hayata başlamış. ona gelen insanların istedikleri kişinin öldürülmesini sağlıyor. her sene onu ziyarete gelen huang yaoshi bu sefer yanında içenin hafızasını silen bir şarapla geliyor. ouyang bu şarabı içmeyi reddediyor ama huang içiyor ve hafızasını kaybettiğini söylüyor. içmeden önce de " the root of one's problems is memory" diyor. yani kişinin problemlerinin kökeni hafızasıdır. bu film için önemli bir tema aslında. huang ertesi gün erkenden yola çıkıyor, ouyang bir kadın yüzünden diye düşünüyor. huang gittiği yerde atına su içirmekte olan bir kadını görüp gülümsüyor, kadın telaşlanıp uzaklaşıyor. sonrasında kadının atını erotik denilebilecek bir şekilde okşadığını görüyoruz. huang ve atlı kadın arasındaki cinselliğe işaret ediyor.
sıradaki karakter murong yin/yang. huang'la han gibi bir yerde tanışıyorlar ve o sırada erkek personasında olan kadın huang'ın kız kardeşin varsa onunla evleneceğim demesi üzerine onunla sözleşiyor. buluşma noktasında kadın personasıyla beklerken huang gelmeyince acıyla haykırıyor ve ouyang'a gidiyor. erkek personası huang'ın kardeşini üzdüğü için ölmesini, kadın personası da huang'ı öldürmek istediği için erkek personasının ölmesini istiyor. film ilerledikçe anlıyoruz ki bu kadın aslında bir kılıç üstadı ve bir yanı o zamanlardaki bir erkek gibi özgürce bir kılıç üstadı olarak yaşamak istiyor. kadın yanıysa huang' a aşık ve acı çekiyor. iki persona çatışma halinde ve birbirlerinden dolayı özgür kalamıyor. sonunda iki persona da birbirine karışıyor ve aşkından dolayı çektiği acıyı kabulleniyor.
huang'la eskiden arkadaş olduğunu öğrendiğimiz kör kılıç ustası var sırada. en iyi arkadaşıyken aralarında geçen bir olay yüzünden huang'ı öldürmeye yemin etmiş ama kör olduğu için edememiş. huang'ın yanına gittiği atlı kadın aslına kör kılıç ustasının çok sevdiği karısıymış ama huang ve kadın arasında geçen ilişkiden sonra arkadaşlık bozulmuş ve kılıç ustası evini terk etmiş. oldukça disiplinli bir hayat sürüyor ve sakin bir karakter. iyi bir kılıç ustası. ouyang'dan iş alıyor ama karanlıkta göremediği için iş esnasında o ölüyor.
bir de abisi haydutlar tarafından öldürüldüğü için intikam almak isteyen fakir bir kız var. ouyang ona elindekilerin işin ücretini karşılamayacağını ve vazgeçmesi gerektiğini söylese de kız sabırla ona yardım edecek birini bekliyor. sıradaki karakter olan yetenekli ama fakir kılıç ustası ona yardım ediyor sonunda. öncesinde ouyang ona iş veriyor ve bir süre birlikte çalışıyorlar. bu karakter içinden geldiği gibi yaşayan özgür ruhlu bir tip. bir kılıç ustası olarak zaferleriyle elde edeceği şanın peşinde. ouyang'la çalışırken iyi para kazanıyordu ama sonunda kalbinin sesini dinleyip fakir kıza bir yumurta karşılığında yardın ederek haydutları öldürüyor ve bir parmağını kaybediyor. kıza da " üzülme, yumurtanı yedim ve lezetliydi. başka bir şey yapmana gerek yok" diyor. sonunda onu bekleyen karısını da alıp yine şan peşinde yola koyuluyor.
filmin sonlarına doğru her şey birbirine bağlanıyor. ouyang da aslında bir kılıç ustasıymış ve tıpkı iş verdiği adam gibi o da şan peşinde yollara koyuluyormuş. sevdiği kadını arkasında bırakarak. sevdiği kadın ouyang ona sevildiğini hissettirmediği için guru yapıp ouyang'ın kardeşi olan huang ile evleniyor ve bunun üzerine ouyang da evini terk edip yeni hayatına başlıyor. filmin sonunda huang ve karısının konuşması çık trajik aslında. huang sevilmek istediğini ama hep başkarını incittiğini söylüyür, kendisini bir kaybedeb olarak görüyor. karısı da sevdiği adamla olmadığı için derin bir pişmanlık ve üzüntü içinde olduğunu söylüyor.
birçok sahnede gözüken kuş kafesi çok önemli bir simge filmde. kilit sahnelerde karakterler tam da kendi kafeslerine mahkum olurken gözüküyor. neredeyse tüm karakterler hayatlarında iyi bir konumda ve mutlu olabilecekken kendilerini kafeslere hapsetmişler. pişmanlık içinde yaşıyorlar ve acılarından kaçmaya çalışıyorlar. geçmişlerini unutamadıkları için acıları da bitmiyor. hafızaları kafesin sınırlarını oluşturuyor. bir tek kalbinin sesini ısrarla dinleyen parmağı kesik kılıç ustası ve intikam isteyen kız bunun dışında. ikisi de fakir ve zor hayatları var ama diğer karakterler gibi pişmanlıklarının ağır yüküyle ezilmiyorlar. içlerinden geldiği gibi yaşıyorlar.
film boyunca esen rüzgar ve çölün uçsuz bucaksız görünümü ana karakterlerin kapana kısılmışlığıyla bir tezat oluşturuyor. oldukça melankolik bir film aslında. ouyang'ın hafızası içindeymiş gibi akıyor. kamera sanki ouyang nereye bakıyorsa orayı gösteriyor. hikaye de onun sanki kendine anlatısıymış gibi ilerliyor. aksiyon sahneleri de keza aynı. orada bulunan birisinin gözünden izliyor gibiyiz seyirci olarak, bazen hareketler bulanıklaşıyor bazen de bir şeye gözümüz takılıyor gibi.
hikayenin dışında görsellik yazdığım gibi çok etkileyici. ışık kullanımı enfes olmuş. kostümler ve set tasarımı dönemin şartlarının seyirciye geçmesinde çok etkili olmuş. yönetmen sanki bir ressam gibi belirli bir paletteki renklerle oynuyor film boyunca. giysilerin kırışık ve eski oluşu, masaların dağınıklığı, rüzgarda savrulan örtülerin üzerindeki delikler gibi ayrıntılar filmi başarıyla gerçek kılan detaylar. müzikler de keza görüntüler gibi, hikayeye çok güzel eşlik ediyor. bazen bir inleme, bazen de ince bir melodiye dönüşüyor.
filmle ilgili daha uzun uzun yazarım gibi geliyor ama yazının tam bir tl dr yazısı olduğunun da farkındayım. sonuç olarak beğendiğim ve özellikle estetiği sebebiyle tekrar izleyeceğim filmdir.
devamını gör...
insanlara akıl verme isteği
insanların sizden böyle bir talebi bulunmuyorsa itici gelen davranış tarzıdır. her konuda ve her alanda otorite/bilgi sahibi gibi davranan insanların bir yerden sonra inandırıcılığı kalmaz. çünkü bu dünya üzerinde her mevzuya hâkim olma şansınız yoktur. kaldı ki, kendi alanınızda bile kendinizi yeterince geliştirememiş olmanız mümkün. bunun yığınla örneğini görüyoruz. ne demişler? ''doktorun az bileni candan, avukatın az bileni maldan, imamın az bileni dinden edermiş.'' çok nasihat veren insanlardan naçizane çekinmenizi salık veririm. elbette tecrübe değerlidir ve yediğimiz gollerin en güzel bileşenidir. fakat bu hayata dair tecrübe sahibi olmaya başlamış bir insan, sırf yaşından mütevellit kendisini her konuda otorite olarak görüyorsa vay onun haline. daha da kötüsü vay sizin halinize. böyle bir durumda kendinizi yangından kurtarılacak materyaller listesinin birinci sırasına yazabilirsiniz zira yandığınızın resmidir. *
tecrübenin doğru aktarımı hayat kurtarır. tecrübeyi takvim yapraklarından ibaret görenler ise hayatınızı karartır. elbette bunlar benim düşüncelerim. aklınıza yatanı alır kullanır, yatmayanı hunharca bir yerlere fırlatabilirsiniz.
tecrübenin doğru aktarımı hayat kurtarır. tecrübeyi takvim yapraklarından ibaret görenler ise hayatınızı karartır. elbette bunlar benim düşüncelerim. aklınıza yatanı alır kullanır, yatmayanı hunharca bir yerlere fırlatabilirsiniz.
devamını gör...
yoksul insanların videolarının paylaşılması
son zamanlarda sosyal medyada sıkça rastlanılan bi rezilliktir bu. çok takipçili hesaplar(kimi zaman fenomenler) yardım veya sosyal deney adı altında rezil bi tavırla yoksul insanları ziyaret edip ''farkındalık'' yaratmaya çalışıyorlar. bu arkadaşları alıp sorsak, yahu kardeşim senin bu insanlarla video çekmenin amacı nedir, diye sorsak, cevap değişmez: ''farkındalık oluşturma''. ben hayatımda bu kadar leş, bu kadar çukur bi yöntem görmedim farkındalık için. ulan sanki biz bilmiyoruz senin sürekli içerik üretmen gerektiğini, sürekli gündemi takip etmen, güzel reklam yapman gerektiğini. herkes 'iletişim' uzmanı bu ülkede. (bunu ironi yapmadan söylüyorum. en cahili bile vitrine ne koyması gerektiğini bilir) gidip buluyolar bi fakir fukara, koyuyolar cebine max 500 lira. bi güzel video, iki efekt. böyle bi insafsızlık olabilir mi ya? o adam zaten yüz lira da versen kabul edecek kadar çaresiz. sen ona belki onu o hayattan kurtarabilecek bi ümit veriyosun. bunu ona vaadetmesen de, adamı kamuoyunun haberdar olacağı bi platformda meze olarak kullanıyosun. milletin gözünde acındırıp zavallı pozisyona düşürüyosun. ne videolar gördüm, hangi birine söveyim şaşırdım. pazarda kaçak satış yapmak zorunda olan teyzeyi ''biz zabıtayız'' diye kandırıp ağlatıyolar, sonra ''deney yaptık biz hehehe diyip 200 lira veriyolar. başka bi tanesi yoldan kağıtçı çocuğu çağırıp ampır ampır konuşup gönderiyo. daha sonra ''işte bizim anadolu insanı yaaa'', ''ne kadar mert, doğru insanlar var bak görüyosunuz'' gibi kusmuk ötesi leş bi romantizmle gariban övüyolar. onların hayatını iki gün yaşasa kendi bokunda boğulup ölecek adamlar, güzellik naraları atabiiliyo. hitler'deki merhamet bile yok bu insafsızlarda...
devamını gör...
normal sözlük'teki ciddi yazarlar
en troll adamların bile ortam uludağ'a dönmeye başladıkça "nerede o yazarlar" diye arayacağı kişiler. şu an sözlükte aşırı büyük bir sıkıntı olmadığından ciddi yazarlarla dalga geçmek tatlı geliyor ama bir gün burası da milletin şeyinin fotoğrafını atacağı bir hale gelirse görürüm o dalga geçmeleri...
gerçi görmem. öyle ortamlarda durmuyorum çok şükür.
gerçi görmem. öyle ortamlarda durmuyorum çok şükür.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının hissettikleri
boşa geçen bir hayat ve pes etme vaktinin geldiğini.
devamını gör...
kadınların en çok söylediği yalanlar
erkeklerin söyledikleri yalanlar ile kapışan yalanlardır. temelinde de yine saçma sapan toplum baskısı vardır çoğunlukla..
devamını gör...
çirkin bir kadının kendini güzel hissettiği anlar
şeytan diyor koy kendini profile.. ama asıl olta bu, tanıdık artık. fikirlerimizi söyleyelim, bir kamuoyunu görelim diyor geliyoruz buralara. sonra çirkin damgası yiyoruz. garip. neyse oltaya gelmeyin kızlar..
devamını gör...
eğitim hayatında alınmış en düşük sınav notu
lisede matematikten ilk sınavda 2 diğerinden de 1 almıştım ortalama 1,5’tu*. boş kağıt vermiştim gerçi ama farketmez.
hala saklıyorum çünkü eğitim hayatı boyunca bu kadar düşük alan yoktur diye düşünüyorum. kanıt
hala saklıyorum çünkü eğitim hayatı boyunca bu kadar düşük alan yoktur diye düşünüyorum. kanıt
devamını gör...
çocukluk
çocukluğumla alakalı çok şey hatırlamıyorum, hatırlamaya değecek bir çocukluğum olmadı çünkü. çocukken çok mutlu oluyormuş insanlar, en mutlu oldukları an çocukluk zamanlarıymış. mutlu olduğum bir anımı hatırlamıyorum.
oyuncak hayali kurmuşumdur elbette her çocuk gibi ama; hiçbirine ulaşamadım hayallerimin. yaşım 36; ve hala içimde bir yerlerde bir dürtü, hadi al şu oyuncağı da oyna der bana.
masumluk der bazıları çocuklara, çocuklar çok masum olurlarmış. belki ben de masum bir çocuktum. dedim ya hatırlamıyorum; bilmem belkide hatırlamak istemiyorum. çocukluğuma dair hatırladığım ender şeylerden biri, belkide beni en yaralayan, arkadaşlarımın oyuncaklarına özenirdim hep. keşke benimde olsaydı böyle bir oyuncağım diye hayallere dalardım, hayalimde oynardım o oyuncaklarla.
kolay değildi benim çocukluğum, ben çocukken ağladığımı bile hatırlamam. babam öldüğünde bile ağlayamadım ben, izin vermediler. ilk hastanede güvenlik görevlisi çekti köşeye; sen dedi evin en büyüğüsün, güçlü olmalısın, artık evin erkeği sensin ağlayamazsın. sonrasında arayan herkes aynı cümleleri tekrarladı. çocuğum lan işte bırakın ağlayayım!
bazıları da yeniden çocuk olsam o yıllara geri dönsem diye düşünür; ben böyle iyiyim. kolay olmadı benim bu yaşıma gelmem.
neyse yine çok yazdım ama ne yapayım yazarak rahatlıyorum bende. zaten çoğunuz okumayacak, zaten bundan size ne.
oyuncak hayali kurmuşumdur elbette her çocuk gibi ama; hiçbirine ulaşamadım hayallerimin. yaşım 36; ve hala içimde bir yerlerde bir dürtü, hadi al şu oyuncağı da oyna der bana.
masumluk der bazıları çocuklara, çocuklar çok masum olurlarmış. belki ben de masum bir çocuktum. dedim ya hatırlamıyorum; bilmem belkide hatırlamak istemiyorum. çocukluğuma dair hatırladığım ender şeylerden biri, belkide beni en yaralayan, arkadaşlarımın oyuncaklarına özenirdim hep. keşke benimde olsaydı böyle bir oyuncağım diye hayallere dalardım, hayalimde oynardım o oyuncaklarla.
kolay değildi benim çocukluğum, ben çocukken ağladığımı bile hatırlamam. babam öldüğünde bile ağlayamadım ben, izin vermediler. ilk hastanede güvenlik görevlisi çekti köşeye; sen dedi evin en büyüğüsün, güçlü olmalısın, artık evin erkeği sensin ağlayamazsın. sonrasında arayan herkes aynı cümleleri tekrarladı. çocuğum lan işte bırakın ağlayayım!
bazıları da yeniden çocuk olsam o yıllara geri dönsem diye düşünür; ben böyle iyiyim. kolay olmadı benim bu yaşıma gelmem.
neyse yine çok yazdım ama ne yapayım yazarak rahatlıyorum bende. zaten çoğunuz okumayacak, zaten bundan size ne.
devamını gör...
zıvana
eskiden kavşaklar henüz düzenlenmemişken kalabalık araç geçişlerinin olduğu yerlerde yolun ortasında metal varil benzeri bir yapının içerisinde trafiği düzenlemek adına trafik polisleri bulunurdu. bu metal yapının adı zıvanadır.
devamını gör...
ankara
haluk levent'in, 'yollarda' isimli albümünde yer alan ve gitarla çalmayı ilk öğrendiğim şarkılardan olan şahane parça.
devamını gör...

