sözlüğü evi gibi görmek
samimiyetinden kaynaklanır.
devamını gör...
yazarların ilk işlerindeki maaşları
sene 2006 ya da 2007 yazı.1.sınıftan beri yazları okuduğum kuran kursunda artık yükselmiş ve hocanın bebeğine bakmaya başlamıştım.aylık 300 tl . çocuğun adı da 300 tl'lik çocuk* kaldı.üç ay baktım.ilk telefonumu aldım,bizimkilere lahmacun ısmarladım.güzel para ve zamanlardı.
devamını gör...
sözlükte mükemmel biri olmaya çalışmak
sözlükte anonim bile olunsa, insanın “toplum tarafından kabul edilme” ihtiyacı ve beyinde gerçekleşen kimyasal süreçler nedeniyle gerçekleşen olgu. beğeni sayısının yazma motivasyonunu etkilediğiyle ilgili yorumlara çok rastladım. aynı şekilde birileri tarafından engellenmek, yazdıklarımızın beğeni almaması, takip edilmemek de bizi etkiler. bunlar da kesin oto sansüre sebep oluyordur.
devamını gör...
don't look up
don't look up, 2021 yapımı 'apocalyptic' bir eğlence filmi. aslında kadrosu sağlam ama sağlam isimler pasif rollerde olunca filmi sadece dicaprio ve lawrance götürmeye çalışıyor. konu güzel, dünyanın haline yapılan eleştiriler güzel, insanların uyandırılmak istenmesi de güzel fakat film bunların dışında yaklaşık iki buçuk saatlik bir boşluk olarak kalıyor bence. bir buçuk saatlik bir film olsa güzel tüketilebilir bir film derdim fakat uzadıkça uzuyor.
dicaprio için izlenir. yanlış anlamayın; timothée chalamet, jonah hill, meryl streep, cate blanchett gibi simalar görmek gerçekten güzel ama eğlenceli bir filmde o kadar pasif rolleri var ki. jonah hill komik olmaktan çok itici davranışlar sergiliyor, diğerleri de aynı şekilde. savunduğunuz tarafta değil de, ara ara sizin de eleştirdiğiniz ''ne olacak bu dünyanın hali'' cümlesindeki dünyayı bu hale getirenlerin tarafında oldukları için pek ısınamıyorsunuz o oyunculara. tekrar ediyorum eleştirilerini ve olayları çok doğru bulduğum bir film ama ne yazık ki yeterince eğlenceli veya ağır bulamadım. ikisi birden olmaya çalışırken ikisi de olamamış gibi geldi bana. puanım 5/10 olurdu sanırım. istatistikçiler için de ımdb puanı: 7.3
dicaprio için izlenir. yanlış anlamayın; timothée chalamet, jonah hill, meryl streep, cate blanchett gibi simalar görmek gerçekten güzel ama eğlenceli bir filmde o kadar pasif rolleri var ki. jonah hill komik olmaktan çok itici davranışlar sergiliyor, diğerleri de aynı şekilde. savunduğunuz tarafta değil de, ara ara sizin de eleştirdiğiniz ''ne olacak bu dünyanın hali'' cümlesindeki dünyayı bu hale getirenlerin tarafında oldukları için pek ısınamıyorsunuz o oyunculara. tekrar ediyorum eleştirilerini ve olayları çok doğru bulduğum bir film ama ne yazık ki yeterince eğlenceli veya ağır bulamadım. ikisi birden olmaya çalışırken ikisi de olamamış gibi geldi bana. puanım 5/10 olurdu sanırım. istatistikçiler için de ımdb puanı: 7.3
devamını gör...
ferhan şensoy
cinayet dediğin illa kanlı bıçaklı olmak zorunda değildir, aşkta bir cinayettir (bkz: ferhan şensoy)
devamını gör...
mahlassızım
dönüşüyle beni aşşırı mutlu etmiş yazardır.
tekrardan hoş geldin tatlı kıs **
tekrardan hoş geldin tatlı kıs **
devamını gör...
kanlı elmas
oscar ödüllerine şüphe ile yaklaşmamı sağlamış olan filmdir.yahu bu film ile oscar alamadıysa leonardo di caprio o işte kesin bir bit yeniği var diye düşnüyorum.aradan yıllar geçti sadece bir görsel efekt olan ayı ile yalandan boğuştu diye oscar verdiniz adama.bu filmde ruhunu ortaya koymuştu oysa ki.finalinde hüzünlenmiştim.
devamını gör...
alkalen reflü gastrit
midenin pilorunun kesilmesi veya gastroenterostomi operasyonları sonrası görülen rahatsızlıktır.
ağrı yemeklerle artar ve kusma ile geçmez.
kusma safralıdır ve gıda artıkları içerir.
tedavide mide boşalımını hızlandıran metoklopramid verilebilir.
ağrı yemeklerle artar ve kusma ile geçmez.
kusma safralıdır ve gıda artıkları içerir.
tedavide mide boşalımını hızlandıran metoklopramid verilebilir.
devamını gör...
sayısal vs sözel
eşit ağırlık diyerek tartışmaya noktayı koyuyorum.
devamını gör...
yazarların kötü olduklarında aradıkları ilk kişi
genelde hep kötü olduğumdan , iyi olduğumda annemi arıyorum, kötüyken arayıp, yaşlı başlı kadını üzme nin bir anlamı yok.
hem bu ülkede herkes her gün kötü zaten, hepimizin dünya sorunu var , gün iyi geçtiğinde rahat bir akşam geçiriyoruz.
allah hiç kimseyi çaresiz , zor durumda bırakmasın.
hem bu ülkede herkes her gün kötü zaten, hepimizin dünya sorunu var , gün iyi geçtiğinde rahat bir akşam geçiriyoruz.
allah hiç kimseyi çaresiz , zor durumda bırakmasın.
devamını gör...
minecraft
bir dönem enes batur denen insan artığının sayfasında sıkça oynadığı bir oyundu. istemsiz bir şekilde aklıma geldi kahretsin bir insan anca bu kadar itici olabilir.
devamını gör...
evrensel temel gelir
evrensel temel gelir universal basic income yani ubi bir sistem teorisi.
ben ekonomiden anlamam, o yüzden ekonomiden anlamayanların anlayabileceği şekilde anlatacağım.
benim kör cahilliğim olabilir ben bu teoriyi kendi fikrim sanıyordum, pandemi zamanı insanların açlıktan kırılışına ve batışına çok üzüldüğüm için “keşke böyle olsa” derken kendim bir sistem uydurdum sandım. halbuki zaten varmış hatta uygulanıyormuş bazı pilot bölgelerde bu sistem.
en basit hatta sığ anlatımı, devletin herkese ama herkese temel bir maaş vermesi. çalışan çalışmayan, bekar, çocuklu, öksüz, hiç fark etmeden yalnızca vatandaş olmanın getirisi olarak (bir de reşit olman şart) devlet sana temel ihtiyaçların için bir maaş bağlıyor. e devlete bu para nereden gelecek, böyle olursa insanlar çalışmaz basic income’la idare eder, insanlar tembelliğe sürüklenir, yalnızca ürer falan gibi sorular var. zaten bu sığ anlatımdı, şimdi oralara geliyorum.
şöyle düşünelim, insanların çalışmak için tek motivasyonu yemek yemek, fatura ve kira ödemek değil bu bir. yani kimse mesleğini “benim kiram 2000, faturalarım 700 geliyor, market de 1000 dersek ben 3700 maaşlı bir işe gireyim” şeklinde seçmemiştir. sonuçta bu ülkede 2500 lira asgari ücretle yaşayan aile de var, ama sen ne yaptın, örnek veriyorum çok maaş vadettiğini düşündüğün bir meslek seçtin. belli başlı örneklerden gideceğim, örneğin doktor oldun. sekreter olup telefonlara bakabilirdin, yıllarca okuyup çok zor bi meslek yapmayı seçtin, neden, çünkü sekreter olup bulgurla da doyabilirdin doktor olup kebap yemek istedin, sekreter olup derme çatma evde 1000 lira kiraya yaşayabilecekken doktor olup site içinde havuzlu ev istedin, 1 tane ayakkabıyı çürütene kadar giymek de ayaklarını yerden koruyacakken kıyafetine uygun farklı farklı ayakkabılar aldın. kira ödememek için kendine ev aldın, ama bu kiralar birilerine ödeniyor, demek ki insanların 1’den fazla evi var. halbuki 1 evle barınma ihtiyacı bitiyordu. o zaman amacın karnının doyması, barınmak, ısınmak gibi temel ihtiyaçlara yetecek para kazanmak değil. zaten öyle olsa herkes yapabileceği en basit işi yapıp 3000 lirayla geçinmeye bakar. fakat görüyoruz ki 20.000 lira maaş alıp geçinemeyecek insanlar var. sadece kendimden örnek veriyorum 3 yıl önce 800 lira kira verip küflü bodrum kat dairede yaşarken de yaşıyordum, ölmemiştim, şu an site içinde ev aldım, hala yaşıyorum. insanlar standartlarını yükseltmek isterler, bu içgüdüsel bir şey. kapitalizm anlatıyormuşum gibi görünüyor ve ubi denen teori de sosyalizmmiş gibi görünüyor. değil. geliyorum.
bu sistemde demin de belirttiğim gibi minimum düzeyde yardım yapılıyor. yiyecek ve barınma, ısınma gibi çok çok temel ihtiyaçlar karşılanacak kadar. ama sen yılda 2 kez tatile gitmek isteyebilirsin, bu çok doğal bir istekken yaşamsal bir ihtiyaç değil mesela. burada istek ve ihtiyaç farkı söz konusu. sosyalleşmek, iyi giyinmek, sağlıklı beslenmek, kendine yatırım yapmak (örneğin dil öğrenmek için bütçe ayırmak), tatile gitmek, iyi arabaya binmek... bunlar ihtiyaç değil istektir. senin olmayabilir, insanların yatları jetleri var, bunlar birer ihtiyaç mı mesela? hayır. istek. doyumsuzluk sözkonusu. insanımız doyumsuz. suçlayıcı şekilde söylemiyorum, yat istemekte bir sakınca yok. varmaya çalıştığım nokta ubi’ın insanları tembelliğe itmeyeceği. bu gelir insanların sadece açlıktan veya donarak ölmemelerini sağlayacak. bu bana yeter diyen adam da zaten çalışmasın, kendine iyi davranmayan adamın ülkeye katacağı bir şey yoktur. yani ubi’la yalnızca ihtiyaçların karşılanırken sen ubi üstüne çalışıp bir de maaş alırsan isteklerini yerine getirebilirsin. kapitalizm eleştirisi veya sosyalizm övgüsü değil dedim, sebebi buydu. kapitalist yaşamaya devam edebilirsin. adam kendine temel ihtiyacı için sağlanan meblağ ile 1 tane 30 liralık kazak alıp 3 yıl giyebilir sen çalışarak her yıl 400 liralık kazaktan 4 tane alabilirsin.
başında söylediğim gibi pilot bölgelerde uygulandığında da kimseyi tembelliğe ittiği, işsizliği arttırdığı, üremeye yönelttiği gözlemlenmemiş. bazı iskandinav ülkelerinde, kanada’nın bir bölgesinde ve hollanda’nın bir bölgesinde denenmiş bu sistem. ispanya’da da çok ciddi şekilde konuşuluyor.
şimdi devletin parayı nerden bulduğuna geliyoruz; ubi’ın tek bir tanımı yok, bu yüzden bu kısım biraz değişken. mesela bir görüş şöyle; devlet herkese minimum bir para veriyor, çalışan bunun üzerine ekstra maaş alıyor. fakat bu maaş şu an aynı meslekten aldığın maaşın aynısı olmuyor. diyelim sen özel sektörde yöneticisin, 8000 lira alıyorsun şu an. ubi sistemine geçildi devlet sana 2000 lira ateşliyor sallıyorum, şirket senin temel ihtiyaçlarının karşılandığını bildiği için sana aynı title’da olmana rağmen daha az para veriyor. böylece şirket karlılık oranını arttırıyor ve ekonomik anlamda daha fazla geliştiği için daha fazla vergi veriyor, hoop devlete para. bu bi tanesi. diğeri mesela ubi var, ama bi insan çalışıyorsa ubi’dan çıkıyor. yani çalışan sadece maaş alıyor, şu an olduğu gibi, sadece işsizler ölüm ölüm ölmemiş oluyor. bu da diğeri. bu tembelliğe evet itebilir, ama yine yetinmeyecektir insanlar.
neyse devlet parayı nereden buluyor, şöyle, devletler zaten sosyal devlet olma çabasıyla (bizim ülkeyi baz almayın lütfen yazının bu kısmında) vatandaşlarına zaten genel olarak para veriyor. fakat bunu bürokratik bir çok işlemle yapıyor. işsizlik maaşı, engelli maaşı, dul aylığı, yetim aylığı, yaşlı bakım parası, emeklilik, bla bla bir sürü yollarla devlet vatandaşına para veriyor zaten. ama bunu bürokratik şekilde yapıyor, yani senden başvuru, kağıt kürek, kanıt birçok şey talep ediyor. ubi bürokrasiyi kaldırıyor. emekli maaşı, ssk falan gibi şeyler de dahil. sen bir emekli maaşı istiyorsan gidip bireysel emeklilik sistemine giriyorsun, ücretsiz sağlık hizmeti istiyorsan kendini sigortalatabiliyorsun, bunlar ayrı, cebinden ödeyeceksin. bunlar için de ubi üzerine maaş almış olman gerekiyor, ubi’ı sadece barınma ve yiyeceğe yettirebildiğin için, hoop geldik tembelliğe itilmemeye yine. yani devlet sizin brüt maaşınıza vergi şeklinde attığı kesikleri atmayacak artık, ama sağlık güvencesi emeklilik güvencesi de vermeyecek. çünkü zaten ubi veriyor ve sen de üstüne çalışıp maaş alıyorsun, kendine sigortanı yaptır, emekliliğini öde diyor. yani sosyal devlet anlayışı tamamen kalkıyor burada. ama bi yandan da sosyal devlet anlayışının bir üst seviyesi gibi. ama burda da yine devlet tavan bir fiyat belirliyor, sağlık için mesela. hani tamamen elini eteğini çekmiyor da, vatandaşımı kazıklamayacaksınız gibi bir müdahalede bulunuyor. çünkü diğer türlüsünde hastaneler fahiş fiyatlar biçebilir ve yalnızca ubi’la geçinip yaşayıp yuvarlanıp ölmek isteyen adam sağlık sisteminden dışlanıyor olur. o yüzden devlet, özel sağlık sigortası kuruluşlarına diyor ki ben sağlık sigortasından vergi almayayım, siz de fiyatını düşük tutun, vatandaşım sigortasını yaptırabilsin.
özetle ubi’la kimse aç açıkta kalmıyor, temel yaşam gereklilikleri devlet tarafından sağlanıyor, kimse kimseye muhtaç kalmıyor, kimse dilenmiyor. bu, hadi yarın ubi’a geçelim gibi bir şey değil zaten gördüğünüz üzere o yüzden tutar, tutmaz, sürekliliği vardır, yoktur, bunlar tamamen zamanla gözlemlenebilecek şeyler.
sayın merhaba poğaçacı, sen bunu denyo gibi anlatmışsın, ben gideyim de kendim öğreneyim derseniz;
ingilizce
türkçe
ben ekonomiden anlamam, o yüzden ekonomiden anlamayanların anlayabileceği şekilde anlatacağım.
benim kör cahilliğim olabilir ben bu teoriyi kendi fikrim sanıyordum, pandemi zamanı insanların açlıktan kırılışına ve batışına çok üzüldüğüm için “keşke böyle olsa” derken kendim bir sistem uydurdum sandım. halbuki zaten varmış hatta uygulanıyormuş bazı pilot bölgelerde bu sistem.
en basit hatta sığ anlatımı, devletin herkese ama herkese temel bir maaş vermesi. çalışan çalışmayan, bekar, çocuklu, öksüz, hiç fark etmeden yalnızca vatandaş olmanın getirisi olarak (bir de reşit olman şart) devlet sana temel ihtiyaçların için bir maaş bağlıyor. e devlete bu para nereden gelecek, böyle olursa insanlar çalışmaz basic income’la idare eder, insanlar tembelliğe sürüklenir, yalnızca ürer falan gibi sorular var. zaten bu sığ anlatımdı, şimdi oralara geliyorum.
şöyle düşünelim, insanların çalışmak için tek motivasyonu yemek yemek, fatura ve kira ödemek değil bu bir. yani kimse mesleğini “benim kiram 2000, faturalarım 700 geliyor, market de 1000 dersek ben 3700 maaşlı bir işe gireyim” şeklinde seçmemiştir. sonuçta bu ülkede 2500 lira asgari ücretle yaşayan aile de var, ama sen ne yaptın, örnek veriyorum çok maaş vadettiğini düşündüğün bir meslek seçtin. belli başlı örneklerden gideceğim, örneğin doktor oldun. sekreter olup telefonlara bakabilirdin, yıllarca okuyup çok zor bi meslek yapmayı seçtin, neden, çünkü sekreter olup bulgurla da doyabilirdin doktor olup kebap yemek istedin, sekreter olup derme çatma evde 1000 lira kiraya yaşayabilecekken doktor olup site içinde havuzlu ev istedin, 1 tane ayakkabıyı çürütene kadar giymek de ayaklarını yerden koruyacakken kıyafetine uygun farklı farklı ayakkabılar aldın. kira ödememek için kendine ev aldın, ama bu kiralar birilerine ödeniyor, demek ki insanların 1’den fazla evi var. halbuki 1 evle barınma ihtiyacı bitiyordu. o zaman amacın karnının doyması, barınmak, ısınmak gibi temel ihtiyaçlara yetecek para kazanmak değil. zaten öyle olsa herkes yapabileceği en basit işi yapıp 3000 lirayla geçinmeye bakar. fakat görüyoruz ki 20.000 lira maaş alıp geçinemeyecek insanlar var. sadece kendimden örnek veriyorum 3 yıl önce 800 lira kira verip küflü bodrum kat dairede yaşarken de yaşıyordum, ölmemiştim, şu an site içinde ev aldım, hala yaşıyorum. insanlar standartlarını yükseltmek isterler, bu içgüdüsel bir şey. kapitalizm anlatıyormuşum gibi görünüyor ve ubi denen teori de sosyalizmmiş gibi görünüyor. değil. geliyorum.
bu sistemde demin de belirttiğim gibi minimum düzeyde yardım yapılıyor. yiyecek ve barınma, ısınma gibi çok çok temel ihtiyaçlar karşılanacak kadar. ama sen yılda 2 kez tatile gitmek isteyebilirsin, bu çok doğal bir istekken yaşamsal bir ihtiyaç değil mesela. burada istek ve ihtiyaç farkı söz konusu. sosyalleşmek, iyi giyinmek, sağlıklı beslenmek, kendine yatırım yapmak (örneğin dil öğrenmek için bütçe ayırmak), tatile gitmek, iyi arabaya binmek... bunlar ihtiyaç değil istektir. senin olmayabilir, insanların yatları jetleri var, bunlar birer ihtiyaç mı mesela? hayır. istek. doyumsuzluk sözkonusu. insanımız doyumsuz. suçlayıcı şekilde söylemiyorum, yat istemekte bir sakınca yok. varmaya çalıştığım nokta ubi’ın insanları tembelliğe itmeyeceği. bu gelir insanların sadece açlıktan veya donarak ölmemelerini sağlayacak. bu bana yeter diyen adam da zaten çalışmasın, kendine iyi davranmayan adamın ülkeye katacağı bir şey yoktur. yani ubi’la yalnızca ihtiyaçların karşılanırken sen ubi üstüne çalışıp bir de maaş alırsan isteklerini yerine getirebilirsin. kapitalizm eleştirisi veya sosyalizm övgüsü değil dedim, sebebi buydu. kapitalist yaşamaya devam edebilirsin. adam kendine temel ihtiyacı için sağlanan meblağ ile 1 tane 30 liralık kazak alıp 3 yıl giyebilir sen çalışarak her yıl 400 liralık kazaktan 4 tane alabilirsin.
başında söylediğim gibi pilot bölgelerde uygulandığında da kimseyi tembelliğe ittiği, işsizliği arttırdığı, üremeye yönelttiği gözlemlenmemiş. bazı iskandinav ülkelerinde, kanada’nın bir bölgesinde ve hollanda’nın bir bölgesinde denenmiş bu sistem. ispanya’da da çok ciddi şekilde konuşuluyor.
şimdi devletin parayı nerden bulduğuna geliyoruz; ubi’ın tek bir tanımı yok, bu yüzden bu kısım biraz değişken. mesela bir görüş şöyle; devlet herkese minimum bir para veriyor, çalışan bunun üzerine ekstra maaş alıyor. fakat bu maaş şu an aynı meslekten aldığın maaşın aynısı olmuyor. diyelim sen özel sektörde yöneticisin, 8000 lira alıyorsun şu an. ubi sistemine geçildi devlet sana 2000 lira ateşliyor sallıyorum, şirket senin temel ihtiyaçlarının karşılandığını bildiği için sana aynı title’da olmana rağmen daha az para veriyor. böylece şirket karlılık oranını arttırıyor ve ekonomik anlamda daha fazla geliştiği için daha fazla vergi veriyor, hoop devlete para. bu bi tanesi. diğeri mesela ubi var, ama bi insan çalışıyorsa ubi’dan çıkıyor. yani çalışan sadece maaş alıyor, şu an olduğu gibi, sadece işsizler ölüm ölüm ölmemiş oluyor. bu da diğeri. bu tembelliğe evet itebilir, ama yine yetinmeyecektir insanlar.
neyse devlet parayı nereden buluyor, şöyle, devletler zaten sosyal devlet olma çabasıyla (bizim ülkeyi baz almayın lütfen yazının bu kısmında) vatandaşlarına zaten genel olarak para veriyor. fakat bunu bürokratik bir çok işlemle yapıyor. işsizlik maaşı, engelli maaşı, dul aylığı, yetim aylığı, yaşlı bakım parası, emeklilik, bla bla bir sürü yollarla devlet vatandaşına para veriyor zaten. ama bunu bürokratik şekilde yapıyor, yani senden başvuru, kağıt kürek, kanıt birçok şey talep ediyor. ubi bürokrasiyi kaldırıyor. emekli maaşı, ssk falan gibi şeyler de dahil. sen bir emekli maaşı istiyorsan gidip bireysel emeklilik sistemine giriyorsun, ücretsiz sağlık hizmeti istiyorsan kendini sigortalatabiliyorsun, bunlar ayrı, cebinden ödeyeceksin. bunlar için de ubi üzerine maaş almış olman gerekiyor, ubi’ı sadece barınma ve yiyeceğe yettirebildiğin için, hoop geldik tembelliğe itilmemeye yine. yani devlet sizin brüt maaşınıza vergi şeklinde attığı kesikleri atmayacak artık, ama sağlık güvencesi emeklilik güvencesi de vermeyecek. çünkü zaten ubi veriyor ve sen de üstüne çalışıp maaş alıyorsun, kendine sigortanı yaptır, emekliliğini öde diyor. yani sosyal devlet anlayışı tamamen kalkıyor burada. ama bi yandan da sosyal devlet anlayışının bir üst seviyesi gibi. ama burda da yine devlet tavan bir fiyat belirliyor, sağlık için mesela. hani tamamen elini eteğini çekmiyor da, vatandaşımı kazıklamayacaksınız gibi bir müdahalede bulunuyor. çünkü diğer türlüsünde hastaneler fahiş fiyatlar biçebilir ve yalnızca ubi’la geçinip yaşayıp yuvarlanıp ölmek isteyen adam sağlık sisteminden dışlanıyor olur. o yüzden devlet, özel sağlık sigortası kuruluşlarına diyor ki ben sağlık sigortasından vergi almayayım, siz de fiyatını düşük tutun, vatandaşım sigortasını yaptırabilsin.
özetle ubi’la kimse aç açıkta kalmıyor, temel yaşam gereklilikleri devlet tarafından sağlanıyor, kimse kimseye muhtaç kalmıyor, kimse dilenmiyor. bu, hadi yarın ubi’a geçelim gibi bir şey değil zaten gördüğünüz üzere o yüzden tutar, tutmaz, sürekliliği vardır, yoktur, bunlar tamamen zamanla gözlemlenebilecek şeyler.
sayın merhaba poğaçacı, sen bunu denyo gibi anlatmışsın, ben gideyim de kendim öğreneyim derseniz;
ingilizce
türkçe
devamını gör...
barda tek başına bir bira içip kalkabilen tip
ara ve sıra yaptığım eylemdir. ancak yaptığım eylem nedeniyle hiç pişman değilimdir.
sap’ların* bira içme hakkı engellenemez.
sap’ların* bira içme hakkı engellenemez.
devamını gör...
fatma
2021 yapımı özgür önurme'nin senaristliğini özer feyzioğlu'nun yönetmenliğini üstlendiği netflix için çekilmiş psikolojik drama dizisidir.
başrollerini burcu biricik fatma rolüyle uğur yücel yazar rolüyle paylaşıyor.
yani açıkçası bir çok yazar arkadaşımında dediği gibi beklentim çok fazlaydı bu diziden. burcu biricik'in birkaç dizisine denk gelmiş ve oyunculuğunu beğenmiştim. uğur yücel zaten malum.
yani dizi boyu fatma'ya üzülmüş, acısını paylaşmış ki duygusal yönden nasıl bir psikopat olduğumu bilen bilir neredeyse pıt olmuş bir insanken dizi sonunda kendine bela okutmuştur.
özel bir çocuğu olan bir anne fatma. bunun kutsallığı normal annelikten çok daha başka. omuzlardaki yük çok daha fazla ve kişinin psikolojik durumu bu yönden çok önemli. fatma ne anne olacak ne eş olacak ne de abla olabilecek psikolojide bir insanken gitmiş katil olmuş rolüne cuk oturmuş.
cümlelerime yansıyor mu bilemem fakat bu dizi beni haddinden fazla germişti. sanırım özel bir çocuk teyzesi olduğumdan ve bir çok yönden onunla çok yakından ilgilendiğimden olayı fazlasıyla kişiselleştirdim.
dizide bana en gerçekçi ve ah benim canım karakteri fatma'nın kızkardeşi mine (hazal türesan) gibi geldi. canım benim ilk darbeyi o yemiş.
neyse efem uğur yücel'in varlığı pek anlamsız sanki ve yer yer aha fatma bıçağı gömecek adamın böğrüne dedim.
yav ben dizi için pek tarafsız kalamayacağım o yüzden beğeni olayına girmiyorum. belki bir solukta izlenecek bir dizidir ama psikopatça olduğundan benim sinirlerimi hoplatmıştır. izleyip görmenizi, kendinizin karar vermesi gerektiğini düşünüyorum.
tamam sakinim hahah izleyin hadi izleyin siz bana bakmayın ben fazlaca kişiselleştirme kraliçesiyim. (vayy ne dedi hahah)
hadi iyi seyirler...
başrollerini burcu biricik fatma rolüyle uğur yücel yazar rolüyle paylaşıyor.
yani açıkçası bir çok yazar arkadaşımında dediği gibi beklentim çok fazlaydı bu diziden. burcu biricik'in birkaç dizisine denk gelmiş ve oyunculuğunu beğenmiştim. uğur yücel zaten malum.
yani dizi boyu fatma'ya üzülmüş, acısını paylaşmış ki duygusal yönden nasıl bir psikopat olduğumu bilen bilir neredeyse pıt olmuş bir insanken dizi sonunda kendine bela okutmuştur.
özel bir çocuğu olan bir anne fatma. bunun kutsallığı normal annelikten çok daha başka. omuzlardaki yük çok daha fazla ve kişinin psikolojik durumu bu yönden çok önemli. fatma ne anne olacak ne eş olacak ne de abla olabilecek psikolojide bir insanken gitmiş katil olmuş rolüne cuk oturmuş.
cümlelerime yansıyor mu bilemem fakat bu dizi beni haddinden fazla germişti. sanırım özel bir çocuk teyzesi olduğumdan ve bir çok yönden onunla çok yakından ilgilendiğimden olayı fazlasıyla kişiselleştirdim.
dizide bana en gerçekçi ve ah benim canım karakteri fatma'nın kızkardeşi mine (hazal türesan) gibi geldi. canım benim ilk darbeyi o yemiş.
neyse efem uğur yücel'in varlığı pek anlamsız sanki ve yer yer aha fatma bıçağı gömecek adamın böğrüne dedim.
yav ben dizi için pek tarafsız kalamayacağım o yüzden beğeni olayına girmiyorum. belki bir solukta izlenecek bir dizidir ama psikopatça olduğundan benim sinirlerimi hoplatmıştır. izleyip görmenizi, kendinizin karar vermesi gerektiğini düşünüyorum.
tamam sakinim hahah izleyin hadi izleyin siz bana bakmayın ben fazlaca kişiselleştirme kraliçesiyim. (vayy ne dedi hahah)
hadi iyi seyirler...
devamını gör...