sınıfın yarısı bomboş insanlardır. geri kalan yarısının büyük çoğunluğu boş insanlardır. mizah seviyeleri düşüktür. ortam,eğlence bilmezler. istisnalar vardır: mesela ben ve bizim tayfa.

artık imam hatiplere dönüşmüştür orası ayrı.

çocuğunuz varsa özel yabancı liselere gönderin.
devamını gör...
adında "fen" olmasına rağmen büyük bir kısmında bir saat bile laboratuvar dersi görmeden sırf test çözerek mezun olunan yer.
devamını gör...
eskiden herkesin istediği, ama sadece hakedenlerin girdiği liselerdi. girebilenler ülkenin en aydın en zekileriydi. şimdi imamhatip ve seviye yerlerde diyorlar. iyi ki zamanında okumuşum. şuan okusam kafamı duvarlara vuruyor olurdum o kesin.
devamını gör...
genel olarak fen lisesi çıkışlı olan insanların doktor ve mühendis olarak ikiye ayrıldığını görmekteyim hala fikrim değişmedi.
devamını gör...
heh hey taranta babu heh hey, dayanak olmadan konuşmak ne güzel şey heh hey.
devamını gör...
üzüyor beni bu sözlüğün yazarları bari mezun olmamı bekleyin. kendi okulum için konuşacak olursam mizah seviyesi yerlerde olabilir çünkü tek işimiz ders çalışmak, ayrıca imam hatip ile de alakası yok. bu laf nerden ne amaçla ortaya atıldı bana baya alakasız geldi. evet eskiye oranla daha fazla fen lisesi var ama birçoğu hala kaliteli zaten imam hatiple en kötüsü bile karşılaştırılamayacak bir okul.aptal eğtim sisteminden nasıl kaliteli okul bekliyorsunuz. hala en iyi üniversite kazananları bu okullardan çıkar. ama arkadaşlık zor bulunur. herkes birbirini eleme derdinde.ha bu çok zekiyiz demek değil dirsek çürütüp çalışıyoruz demek. bu sistemde meslek sahibi olmak kolay değil. kafanızı duvarlara belki derslerin zorluğundan vurursunuz. düzenli laboratuvar dersi görmek türkiyede mümkün olan bir şey değil konular yetişmez okulla ilgisi yok, ortalamaya oranla daha fazla laboratuvarda vakit geçiriyoruz. şu konuda haklısınız evet genelde tıp veya mühendislik çıkar çünkü burası nitelikli sayısal okullarıdır ve saydığınız bölümlerde yüksek puanlı sayısal bölümleridir.bu gayet normal ama zaman zaman hukuk, psikoloji, pilotaj hatta animasyon ve çizgi film (yetenek sınavıyla alır) vs. çıkıyor. yani demek istediğim ömründen bir sene verip bu leş sistemde 2 milyon kişi içinde en az 50 bine giren bir insanla, akademik başarısı olmayan dünya umrunda bile olmayan boş beleş okulları kıyaslamamanızı tavsiye ederim.bu konuda çok doluymuşum. sonuna kadar okuduysanız teşekkürler efendim.
devamını gör...
boşuna kasmanıza neden olur. gidin ortalama bir liseye genel ortalamanızı kasın. fen lisesinde çalışacağınız kadar anadolu lisesinde de çalışırsanız kasacağınız ortalamayla daha iyi sonuç elde edersiniz yksde. ha yok türkiyede kaliteli üniversite mi var sanki derseniz, gene fen lisesinde okumak boşa kasmanıza neden olur çünkü yurt dışına malesef zengin bebeleri çıkabilir. ayrıca fen lisesi sizi tüketir kardeşim, ruhunuzu emer. oradakiler insan değildir,yüksek not takıntılı ve dersten başka iki çift laf edemeyeceğiniz kan emiciler barındırır. gençliğinize yazık.

nerden mi biliyorum? kendimden tabi,neyse ki atlattık liseyi de üniyi de.
devamını gör...
öğrencilerine yazık eden lisede okumaktır aynı zamanda. buca lisesi mezunuyum. zamanın süper lisesi. bizden iki önceki sene düz liseye çevrilmiş. bizi aldılar ve 3 sene sonunda okul öğrenci alımını durdurdu. düz lisenin son mezunları olduk velhasıl. hiçbir araç gereç sistem oda laboratuvar vs yokken 3 binadan oluşan okulun bir binasını fen lisesine çevirdiler.
(bkz: buca inci özer tırnaklı fen lisesi)

eylem yaptık. belediye önüne oturduk. yürüdük. ağladık. sızladık. ama öğretmenlerimizin gözünü maaş hırsı bürümüştü bizi görmediler 400 küsur puanla gelen öğrencileri bizim gibi sırtlanların arasına attılar ve ilk seneki mezunlar üniversite sıralamasında yere çakıldı çünkü okulun alt yapısı öğretim ortamına uygun değildi bize uydular ayrıca...
hırslı öğretmenler yüksek maaş alamadan biz mezun olmadan tek tek gönderildi çünkü eğitim düzeyleri fen lisesi öğretmeni düzeyinde değildi. arkalarından el salladık sinsice. fakat gözler bize çevrilmişti kökümüzü kazıyacaklardı. 600 öğrencinin 400 ü kalmışken hepimizi teşekkür takdirlerle def olun dercesine mezun ettiler. çünkü son sene bir de başımıza öğretmen lisesi çıkardılar.
(bkz: mehmet akif ersoy anadolu öğretmen lisesi)
30 küsur derslikli bina fen lisesine yetmedi bizi ana binadan alıp allahın unuttuğu bir okula yarım dönemliğine verdiler. süt kuzuları için okulu yenilediler. onlar bizim okulumuzda eğitime devam etti. biz çift dikişler başka bir okula sığıntı gibi gittik.
(bkz: ismet yorgancılar ortaokulu)

yetmedi. geri gelince yıkılmaya yüz tutmuş köşkü sözde tamir ettirip geberirseniz geberin dercesine tahtaları gıcırdayan köşke verdiler bizi. halimizden anladığı için türkçe öğretmenizimizi müdür yardımcısı olarak atayıp bize ve ona sus payı verdiler. milliyetçi öğrencilerdik. babacan milliyetçi bir eğitimciyi müdür yaptılar. sustuk. ne de olsa toplam 7 sınıftık. 3 sözel, 2 eşit ağırlık, birer tane sayısal ve dil sınıfı.
biz mezun olduk. bizimle birlikte 80lik nice mezun olmuş öğrenci son mezuniyet balosu diye katıldı. gider ayak ne düşünüyorsak söyledik ağladık ağlattık. yüzleri kayış gibi olan eğitimciler utanmadı dahi. fen lisesi talebeleri şok içindeydi. öğretmen lisesi öğrencileri ha keza. ara ara önünden geçerim. android gibi öğrenciler var. hayalet gibiler. okulu gezdim aynı tas aynı hamam...
gerçekten yazık. en yüksek puanlı okullardan üçüne ev sahipliği yap ama teçhizatın olmasın. berbatsınız.
ha unutmadan. bizim gıcırdayan köşkü imam hatip yapmışlar. bir bahçe içinde 3 okul mevcut.
yazık.
devamını gör...
kast sisteminin sadece zeki çocukların güzel eğitim almasını sağlayan bir zihniyettir. oysa siz bu öğretmenleri meslek lisesine de atayabilseydiniz. belki de şimdi mühendislikler de liseden gelmiş bir çok gencimiz olup , güzel işlere imza atacaklardı. ama yok matematiği , fenni iyi bilen ve mesleki bir tecrübesi olmayan ancak proje çizip parasına bakan insanlarla size başarılar dilerim.
devamını gör...
adı dışında çok faydasını göremeyeceğiniz yerlerdir. benim olduğum zamanlarda bir amda hocaları değiştirmişler yıllardır duran köklü hocaları alıp yeni hocaları vermişlerdi. birkaç yılımız boş geçmişti böylece.
devamını gör...
kitapların üstünde 'fen lisesi' yazar. müfredatı diğer okullarınkinden ağırdır. dersler daha zorlayıcı olur. okuldaki neredeyse herkes çok zeki ve çalışkan olduğu için rakipler biraz dişlidir. ayrıca bu öğretmenlerin biraz daha acımasızlaşmasına sebep olur. öğretmenlerden ek puan vb. şeyler istemek o kadar imkansızlaşır ki size artık puan isteyenler komik gelir. herkes iyi olduğu için yaptığınız küçücük hatalar büyük kayıplara neden olur. genel anlamda böyle bir lisedir. iyidir hoşdur, severiz.
devamını gör...
yazarlar nasıl okullarda okumuşlar anlayamadım ben. kendi okulumu anlatayım, burası devlete ait bir okul:

benim okuduğum fen lisesi türkiye'nin en geniş kampüsüne * sahip okullarından biriydi. okulun 4 bahçe duvarını da görebilen pek az öğrenci vardı. okul binası 2 ana binanın koridorlarla birleştirilmiş halinden oluşuyordu, her katta 2 sınıf vardı, evet sadece 2. lise son sınıfların dersliklerinin yerini bilen çok az kişi vardı, öyle bir genişlikten bahsediyorum.
tüm derslere ait laboratuvarlar vardı ve eğitim hayatım boyunca da etkin kullandık hepsini, ingilizce laboratuvarı bile vardı, evet ingilizce laboratuvarı. içinde ingilizce sözlükler kaynaklar vs. kitapların olduğu bir kütüphanesi, projektör, duvarda ingilizce temalı posterler vs. kısacası içindeki her şey ingilizceydi, kapıdan türkçe hiçbir şey giremezdi. sonraları kapıya "ingilizce bilmeyen giremez" yazısı asmıştık*
fen laboratuvarlarında herkese bir mikroskop da düşüyordu örneğin, yeri geldi soğan kabuğu inceledik, yeri geldi dekortike-deserebre kurbağa da elde ettik.

okul hocaları özel sınavla alınmıştı, yani eskiden fen lisesi hoca alım geleneği bu şekildeydi zaten. benim fizik, biyoloji ve felsefe hocam odtü mezunuydu mesela.
okulun içinde ders zümreleri de vardı, matematik zümresi, fizik zümresi vs. gibi. bu zümreler katlara dağılmış biçimdeydi ve dolayısıyla hocalar öğrencilerden ayrı gayrı değillerdi, iç içeydik, bazen hocaların zümresine çay simit götürürdük birlikte yerdik.

okulda ilk ve ortaokullar için matematik olimpiyatı düzenliyorduk. sorular hazırlıyorduk, ilanlar duyurular vs. gönderiyorduk ortaokulara. sınavda da gözetmenlik yapıyorduk. dereceye girenlere ödül de veriyorduk.

okulun ilk inşaatı sırasında atanan müdür okulun küçük bir kısmının bile olsa cam tavana sahip olmasını istemiş, teleskop satın alıp oraya koyabilmek için. tabii ki ciddiye almamışlar bunu, sonra kendi emekleri ile balkon yaptırmışlar bir tane, teleskopu oraya çıkarıyorduk.

okulun en alt katı aşırı geniş bir salondu, sınavları tüm okul aynı anda aynı salonda oluyorduk. ben ilk sınavıma 2. 3. ve 4. sınıf öğrencileri ile birlikte girdim. hem tüm okul bu sayede birbirini görüyor tanıyor hem sınav kargaşası bir günde ortadan kalkıyor hem de kopya çekilme ihtimali çok çok azalıyordu.

okulda bir bilim müzemiz yer alıyordu. içinde böcek koleksiyonlarından mekanik aletlere*, fosillerden kayaç çeşitlerine birçok şey vardı, defalarca inceledim hepsini.

okulun kampüsünde yurt, yemekhane, spor salonu, kapalı halı saha, tenis kortu, meyve sebze bahçesi, şenliklerin düzenlendiği bir park, kümes ve bir tane de çiçek bahçesi vardı.
kapalı halı sahanın brandası yıllar sonra yırtıldı, telleri kaldı, sonrasında okulun taşınacağı haberi alındığı için de tamir edilmedi.
tenis kortu vardı, sırf "ya burası ne işe yarıyor acaba" diye tenis kurallarını öğrenmiştim kendim oturup, sonrasında ntv spor'daki tenis maçlarını izler oldum.

yemekhane zaten bildiğiniz gibi, yurtta kalan öğrenciler zaten orada yiyordu, evde kalan öğrenciler de aylık belli ücret karşılığı orada yiyebiliyordu*. yemeklerimiz çok çok güzeldi.

yurt da tek binadan oluşuyordu, kızlar ve erkekler bir koridorla ayrılıyordu, orada da yurt yönetimi odaları vardı, isteyen hocalar yurtta nöbet tutuyorlardı akşamları*. yurtta ilk zamanlar kantinin internet kafesi varmış, baya internet kafe. haftasonları nöbetçi hocalar öğrenciler falan toplanıp counter strike ya da age of empires 2 oynuyorlarmış*. sonra bazı öğrenciler çok suistimal edince bunu kaldırmışlar.
halı sahamız bildiğiniz kapalı halı sahaydı. sınıflar arası ya da hocalar-öğrenciler gibi turnuvalar düzenliyorduk kendimiz. kapısında kilit vs. de yoktu, ister okul çıkışı ister haftasonu plan yapıp oynayabiliyorduk.*
kümesimiz vardı bir tane de, horoz, tavuk, hindi, ördek, kaz, tavus kuşu.... evet baya tavus kuşu vardı okulda ama erkek değildi, dişiydi. dolayısıyla rengarenk kuyruğu yoktu. nereden bulmuşlar hiç bilmiyorum, ama orada yaşıyordu işte, kümesin kendine ait bir kısmı vardı. derslerde pencereleri açınca bazen uzaklardan dünyanın en kötü seslerinden biri duyuluyordu:

kuluçka makinamız vardı, tavuk ya da hindi vs. üretip yakın köydeki insanlara dağıtıyorduk.
bunun dışına okula ait köpekler ve bir tane de bukalemun vardı, evet bukalemun. okulun içinde bilim müzesinin köşesinde büyükçe bir fanusta yaşıyordu. bazen dışarı çıkarıyorduk, bazen kayboluyordu birkaç gün, okulun bi yerlerinde gezinirken buluyorduk. dokunabiliyorduk, elimize alabiliyorduk fakat pek yanaşmıyordu kimse buna. herkes dokunmaya sevmeye kalkda hayvanın hali nice olur değil mi?

resim fotoğraf ve heykel sergisi vardı okulda. biyoloji hocamız yetenekli bir adamdı, o açmıştı orayı, sonrasında ingilizce hocamızın çektiği fotoğraflar ve benim yaptığım resimler ile de zenginleştirmiş, gezilecek bir yer haline getirmiştik. okula düzenli olarak ziyaretçi geliyordu, ortaokullar ve diğer liselerden..

okulda şölenler de düzenliyorduk, zaten bahar şenlikleri her yıl standart olarak düzenleniyordu. yemek kazanları bahçeye çıkarılıyor, o güne özel menü çıkarılıyordu. sonrasında şarkı söyleyen şarkı söylüyor, hocaların etrafında muhabbetler ediliyor, yarışmalar düzenliyorduk*. üstelik hocalar da yarışıyordu. günün sonunda son ses müzik açıp okul bahçesinde tüm okul oynuyorduk hocalar dahil. bunun dışında hıdırellezi de kutluyorduk 19 mayıs'ı da. kış festivali de yapıyorduk, kardan adam* yarışması ve kartopu savaşı. bu şölenlere pinhani'yi davet etmiştik, gelmişti. hayrettin karaca'yı davet ettik, o da geldi. emre aydın'ı davet ettik, o da şehre konsere geleceğini bizi konserde görmek istediğini iletti*. türk yıldızlarını davet ettik mesela, geldiler bizim için gösteri yaptılar. sponsor da bulmuştuk iki fabrikadan, makarna arabası ve ayran arabası göndermişlerdi.

fen liselerinde eskiden 4 yıllık proje ödevi şartı vardı. okulun duvarları devasa posterlerle doluydu bu yüzden. poster dediysem öyle renkli kartona bir şeyler yapıştırılmış gibi düşünmeyin. duvarlar belirleniyordu hangisinde ne yer alacak diye, sonra oraya uygun şeyler yapılıyordu. örneğin benim 2. sınıfımın kapısının hemen yanında 5metreye 2 metre boyutlarında devasa bir periyodik tablo bulunuyordu, yanda bir yerde de bir anahtar panosu vardı. o panodan ilgili özelliği içeren elementleri aydınlatabiliyordunuz*. o tablo sayesinde periyodik tabloyu tamamen ezberlemiştim, hangisi gaz hangisi sıvı hangisi radyoaktif vs. halâ aklımda. odtü robot olimpiyatlarına robot gönderiyorduk mesela. birbirini çember dışına itme yarışması vardı, onun için bir robot yapmışlardı. mesela bir başka 4 yıllık ödev tamamen el yapımı bir teleskop elde etmekti. fizik hocası önderliğinde bir camı mercek haline getirene kadar zımparalıyorlardı bir grup öğrenci, bu 2 yıl sürdü, sonunda yaptılar da fakat ben hiç bakamadım. bir başka 4 yıllık proje, okul bahçesini tamamen yenilenebilir enerji ile aydınlatmaktı. şehirdeki fabrikalarla iletişime geçildi sponsorluk için*. sonrasında birkaç tane bahçe lambası yapıldı, okulun bahçesi onlarla aydınlanıyordu gece gündüz. örneğin benim ödevim tamamen elle dokunmuş bir kilimi tamamen elle hazırlanmış kök boyaları ile boyamaktı*. her yılın sonunda da bu projeler sergileniyordu, diğer liselerde ve ortaokullardan öğrenciler geliyordu ziyarete. çok ilginç şeyler görmüştüm orada.

ha her şey güzel miydi, elbette hayır. sınavlarımız çok zordu mesela. 10 soru klasikti bütün sınavlar. son soru birebir olimpiyat sorusu olurdu, sondan bir önceki de modifiye edilmiş bir olimpiyat sorusu. en yüksek not 80'di yani. 85 alan ilah oluyordu. bir dönemde takdir alabilen sayısı 5'i pek geçmezdi. kendi dönemimden değil ama üst dönemden 2 tane sınıfta kalan biliyorum. buna rağmen sayısız türkiye derecesi çıkardı okul.*

okul şehirden uzaktı, tepe bir yerdeydi manzarası da güzeldi. ulaşım servislerleydi, 10 dakika yürüme mesafesinden de dolmuş geçiyordu.

3 senemi geçirdiğim bu okulun taşınacağı haberleri sardı sonra her yeri. okul müdürü çalıştı çabaladı ne dediyse ikna edemedi. 600 metre kadar ileriye çukurluğa yeni okul yaptılar sonra da fen lisesini oraya taşıdılar. her yer tamamen kaldırım taşı döşeliydi. okul yapılırken hocalar da biz de yalvarmıştık bari birazcık toprak parçası bırakın da ağaç dikelim çiçek dikelim diye, nafile, her yer kaldırım taşı oldu. kümesler bahçeler parklar da yalan oldu. okulun arkasında 10 ağaçlık boşluk vardı sadece, oraya da top şeklindeki gölgesiz ağaçlardan dikmişlerdi inşaatı yapanlar. spor salonu eskiye kıyasla küçüktü, spor sahası küçüktü, tenis kortu gitmiş yerine beton zeminli voleybol sahası gelmişti. arazi eğimli olmamasına rağmen 4 metrelik iki tane istinat duvarı vardı okulla yurt arasında, gri gri duruyorlardı öyle. üstelik çok güzel bir tasarıma sahip olduğu için araç kapısının önüne güvenlik kulübesi koyulmuştu, servis minibüsleri giremiyordu, sonrasında ambulansın girmesi gerekti o da giremedi içeri.
okulun hacmi çok daralmıştı, yeni sınıflar yan yanaydı, kimya ve biyoloji laboratuvarı hariç laboratuvar yoktu. ders zümreleri zaten yoktu, tüm öğretmenler en alt katta uzak köşede öğretmenler odasındaydı.

sonra fen lisesine yatay geçişin önü açıldı kısa süreliğine, okula diğer liselerden 2 öğrenci geldi bu şekilde. sonra biri 1 ay diğeri 2 ay dayanabildi geri gittiler. sonra fen liseleri için öğretmenlik sınavları kaldırıldı, düz liseden bir matematik hocası gelmişti hiç unutmam. biz alışkındık yaptığımız tüm işlemleri kullandığımız tüm formülleri ispat etmeye. yeni gelen hoca derste sorduğumuz sorulara dayanamadı, ilk başta bağırıp çağırmaya başladı. sorduğumuz soruların çoğunu çözemiyordu*. bir süre sonra o hocaya soru sormamaya başladık, dersimize girmeyen diğer hocaya soruyorduk sorularımızı. en sonunda derste ağladı hoca, bir şey de diyemedik. geçti gitti.

eski müdür çok kısa süre sonra emekli oldu.
yeni müdürle hocaların arası açıldı, defalarca kavgalar edildi. yeni müdür bir ilkokuldan atanmıştı liseye, işleyişi ilkokuldaki gibi zannetti. istediğini de aldı sonunda. öğrencilerin hareket alanları kısıtlandı, gel deyince gelen git deyince giden bir öğrenci profili istendi okulda. odalar kilitlendi, okul kapısı kilitlendi, spor sahalarının kapıları kilitlendi.. hocalar bir bir uzaklaştı okuldan, yerleri oradan buradan hocalarla dolduruldu. biz de bitirdik gittik dağılma arefesinde.
okuldaki bu çözülmeden sınavlar da nasibini aldı, kolaylaştı. bu durum bizi değil fakat sonraki dönemleri çok etkiledi başarısı düştükçe düştü okulun.

sonra okulun üst tarafına bir imam hatip binası dikildi, görseniz dudağınız uçuklar. bizim talep ettiğimiz her şey vardı okulda. lisenin kendisine ait camisi vardı yahu, cami cami!
eski okulumuzu da aldılar sağlık lisesi yaptılar. onlar yeni binayı alsın biz eski okulda kalmaya devam edelim dedik kabul ettiremedik kimseye.

sonuç olarak ne bahar şenliği kaldı, ne de o eski hocalar. öğrenciler zaten hak getire, yani duyumlarım hep o yönde. okulun son güzel zamanlarını da biz yaşamıştık.

çok ders çalıştığımız da oldu çok eğlendiğimiz de. sinemaya gitmek için okuldan kaçtığımızı farkeden müdür sinema günleri bile yapmıştı okulda.

eğer burayı okuyan genç yazar arkadaşlar varsa aldırmayın söylenenlere dostlar. ders çalışıyor diye hayatsız olmuyorsunuz. neşesiz, zevksiz de olmuyorsunuz. ben hem çalışmanın hem de eğlenmenin birarada nasıl yapılabildiğini gözlerimle gördüm. ben belki şanslıydım böyle bir ortamda okuma fırsatı bulduğum için fakat şansı kendinizin de yaratabileceğini unutmayın*.

hiçbir zaman hayatsız gibi olmak zorunda değilsiniz, bu tamamen size bağlı, çalışmayı ve eğlenmeyi güzel koordine ederseniz hayattan aldığınız zevk 2 hatta 3 katına çıkacaktır.

ekleme: bütün bunlara rağmen dışardan bakınca okulumuz soğuk ve hayatsız görünüyordu. çevreden hep bu yönde duyumlar aldım yani. eğlenmenin okuldan kaçıp bir şeyler yapmak ya da dersi kaynatmak olduğunu zanneden insanlara fen lisesini anlatmak çok zor oluyordu bizim için. anlatmadık da çoğu zaman, evet ya hep ders hep ders ev-okul-ders üçgeni çok yoruyor vs. diyerek geçiştiriyorduk.
devamını gör...
eskiden anlam ifade ederdi, şimdi her yer fen lisesi olduğu için anlam ifade etmiyor.
devamını gör...
okurken özellikle fizik dersinde merhum hocamızın fazla zorladığını, gereksiz teori kastığını düşünürdüm ta ki üniversite fizik dersine gelene kadar. üniversitede hiç zorlanmadan bu dersleri geçmemi sağlayan bir müfredata sahipmişiz meğersem.

öğrencileri öyle sanıldığı kadar ot ve asosyal değildir. kendi içinde birikimli ve bu ülkenin şu an için en iyi doktor ve mühendislerini yetiştirmiştir.
devamını gör...
bir fen lisesi mezunu olarak biraz fen liselerini gömmek istiyorum. hocalarının çoğu vasıfsızdır ve iyi hocalar genel olarak size düşmez. üç tane lab vardır ama lablara girmek dahi yasaktır. iyi bir hocanız varsa size lab da bir şeyler öğretmek ister ama malzemeler milattan önce kaldığı için bocalar. ödenek çok az olduğu için yıkık dökük sıralarda okursunuz.
devamını gör...
şehir dışından gelip yurtlarında kalıyorsan oldukça zor olan süreçtir. lablarını kullanamadığın, hocaların en iyi öğrencilere daha fazla zaman ayırdığı bir okulda, bir de duş imkanları yemekhane koşulları gibi altyapılar iyi değilse bitmez o süreç. 15 yıl önce böyleydi en azından.
devamını gör...
bana farklı bir bakış açısı verdiğini söyleyebilirim. kafa yapıma uygun insanlarla tanıştım, bana fiziği ve kimyayı daha çok sevdiren öğretmenlerimle tanıştım. mezun olmama aylar kalmışken bu zamanların geçip gidecek olması beni gerçekten üzüyor.
devamını gör...
açıkcası kötü eğitim sisteminin yarattığı gereksiz ayrımlardan biridir.nedense her zaman eğitimde hep bir ayrıştırma sistemi olmuştur ve hepimiz bir şekilde bunun baskısına ailelerimiz tarafından maruz bırakılmısızdır.

yok ‘’anadolu lisesi’’

yok ‘’ fen lisesi’’

yok ‘’ en iyi okullar- kabataş, galatasaray istanbul erkek,besiktas anadolu vb ‘’

derken hep bir ayrıştırma yaratıldı.sanki bu okullara giremeyen öğrenciler ‘’ başarısızmış ya da gelecekte bir yere gelemeyeceklermiş’’ gibi bir etiket oluşturuldu.

oysaki kötü bir eğitim sisteminde bu okulları iyi yapan hiç bir şey olamaz benim için.bu okullarda aynı sistemin müfredatını okutuyor çünkü.

bana bir robert college, fransız liseleri, italyan liseleri, alman liseleri deyin, evet haklısınız derim.
manyak eğitimleri var çünkü ve kendi müfredatlarını kendileri belirliyorlar.buralardan çıktığınızda, gayet görünür derece iyi eğitim almış oluyorsunuz.ana dile yakın öğrendiğiniz 2. dil ve direk üniversite okumak için yurt dışına gitme durumu promosyon oluyor yanında.bu okulların diplomasına sahip olmak bile mesleki anlamda fark sebebi.ben bir italyan lisesi diplomasının ya da robert college diplomasının, fen lisesini ezeceğini düşünüyorum.

sonuçta uluslararası eğitim.

neyse kısaca bence son derece saçmalık.
devamını gör...
bir okulda farkı yaratan şeyin öğretmen kadrosu olduğunu düşünüyorum. öğretmenlerin çocuklara dair umudu ve beklentisi yüksekse ona göre davranıyorlar ve sonuç da bu doğrultuda ilerliyor.
devamını gör...
anadolu liselerinin veya öğretmen liselerinin fen lisesine dönüştürülmesiyle iyice seviyesi düşmüştür.öyle ki benim gittiğim fen lisesi eskinin anadolu lisesi seviyesindeydi.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"fen lisesinde okumak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim