81.
yerin seni çektiği kadar ağırsın,
kanatların çırpındıği kadar hafif ...
kalbinin attığı kadar canlısın
gözlerin uzağı gördüğü kadar genç
sevdiklerin kadar iyisin
nefret ettiklerin kadar kötü
ne renk olursa olsun kaşın gözün
karşındakinin gördüğüdür rengin...
yaşadıklarını kâr sayma:
yaşadığın kadar yakınsın sonuna
kanatların çırpındıği kadar hafif ...
kalbinin attığı kadar canlısın
gözlerin uzağı gördüğü kadar genç
sevdiklerin kadar iyisin
nefret ettiklerin kadar kötü
ne renk olursa olsun kaşın gözün
karşındakinin gördüğüdür rengin...
yaşadıklarını kâr sayma:
yaşadığın kadar yakınsın sonuna
devamını gör...
82.
kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde
kaç kilo çekerdi yalnızlık
kaç kere ezildim altında
yaz yağmurlarının
belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize
kim sevmezdi çiçekleri filan
”ben sevmezdim” dedim, “yalan” dedi
bunu palyaço söyledi,
palyaço söyledi ben yazdım
yazdım, yazmasam ağlayacaktım
herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım
sırf bu yüzden mi ağladım
alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz
biraz birazdım her şeyden
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bügünlerde.
kaç kilo çekerdi yalnızlık
kaç kere ezildim altında
yaz yağmurlarının
belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize
kim sevmezdi çiçekleri filan
”ben sevmezdim” dedim, “yalan” dedi
bunu palyaço söyledi,
palyaço söyledi ben yazdım
yazdım, yazmasam ağlayacaktım
herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım
sırf bu yüzden mi ağladım
alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz
biraz birazdım her şeyden
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bügünlerde.
devamını gör...
83.
because i could not stop for death,
he kindly stopped for me;
the carriage held but just ourselves
and immortality.
we slowly drove, he knew no haste,
and i had put away
my labor, and my leisure too,
for his civility.
we passed the school, where children strove
at recess, in the ring;
we passed the fields of gazing grain,
we passed the setting sun.
or rather, be passed us;
the dews grew quivering and chill,
for only gossamer my gown,
my tippet only tulle.
we paused before house that seemed
a swelling of the ground;
the roof was scarcely visible,
the cornice but a mound.
since then 'tis centuries, and yet each
feels shorter than the day
i first surmised the horses' heads
were toward eternity.
he kindly stopped for me;
the carriage held but just ourselves
and immortality.
we slowly drove, he knew no haste,
and i had put away
my labor, and my leisure too,
for his civility.
we passed the school, where children strove
at recess, in the ring;
we passed the fields of gazing grain,
we passed the setting sun.
or rather, be passed us;
the dews grew quivering and chill,
for only gossamer my gown,
my tippet only tulle.
we paused before house that seemed
a swelling of the ground;
the roof was scarcely visible,
the cornice but a mound.
since then 'tis centuries, and yet each
feels shorter than the day
i first surmised the horses' heads
were toward eternity.
devamını gör...
84.
leylim,
nicesin gene?
beyninde mi, yüreğinde mi, başka bir yerinde mi, nerendeyse o inat yönünü yaratan dokuları öpmek isterim.evrende seni özler, seni isterim.başkaca hiç. ne taktığım, ne de vurulacağım bir nen yok. seni. sade seni.
nicesin gene?
beyninde mi, yüreğinde mi, başka bir yerinde mi, nerendeyse o inat yönünü yaratan dokuları öpmek isterim.evrende seni özler, seni isterim.başkaca hiç. ne taktığım, ne de vurulacağım bir nen yok. seni. sade seni.
devamını gör...
85.
devamını gör...
86.
geri dönmeyecek
birini bekliyorsun
yani
birinin sensiz olamayacağını
fark etmesini umarak
yaşıyorsun hayatı
gerçekler sandığın gibi değil
birini bekliyorsun
yani
birinin sensiz olamayacağını
fark etmesini umarak
yaşıyorsun hayatı
gerçekler sandığın gibi değil
devamını gör...
87.
sen olman
batan tırnağımın kenarında
iyileşen etimi sevmek gibi seni sevmek
dedi anne evladına
her gün benden ayrılıp sen olman
sen olurken ben kalan yanlarının farkına varmam.
elma kokan salon.
batan tırnağımın kenarında
iyileşen etimi sevmek gibi seni sevmek
dedi anne evladına
her gün benden ayrılıp sen olman
sen olurken ben kalan yanlarının farkına varmam.
elma kokan salon.
devamını gör...
88.
"uzaktan seviyorum seni!
kokunu alamadan,
boynuna sarılamadan.
yüzüne dokunamadan.
sadece seviyorum!
öyle uzaktan seviyorum seni!
elini tutmadan.
yüreğine dokunmadan.
gözlerinde dalıp dalıp gitmeden.
şu üç günlük sevdalara inat,
serserice değil adam gibi seviyorum.
öyle uzaktan seviyorum seni,
yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden.
en çılgın kahkahalarına ortak olmadan.
en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan.
öyle uzaktan seviyorum seni!
kırmadan,
dökmeden,
parçalamadan,
üzmeden,
ağlatmadan uzaktan seviyorum.
öyle uzaktan seviyorum seni;
sana söylemek istediğim her kelimeyi,
dilimde parçalayarak seviyorum.
damla damla dökülürken kelimelerim,
masum beyaz bir kağıtta seviyorum.”
kokunu alamadan,
boynuna sarılamadan.
yüzüne dokunamadan.
sadece seviyorum!
öyle uzaktan seviyorum seni!
elini tutmadan.
yüreğine dokunmadan.
gözlerinde dalıp dalıp gitmeden.
şu üç günlük sevdalara inat,
serserice değil adam gibi seviyorum.
öyle uzaktan seviyorum seni,
yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden.
en çılgın kahkahalarına ortak olmadan.
en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan.
öyle uzaktan seviyorum seni!
kırmadan,
dökmeden,
parçalamadan,
üzmeden,
ağlatmadan uzaktan seviyorum.
öyle uzaktan seviyorum seni;
sana söylemek istediğim her kelimeyi,
dilimde parçalayarak seviyorum.
damla damla dökülürken kelimelerim,
masum beyaz bir kağıtta seviyorum.”
devamını gör...
89.
"biricik çiçeğimdin sen benim
soldun, yaşamım çöl oldu gitti
parlak güneşimdin sen benim
battın, geceler içindeyim şimdi
düşlerimin kanatlarıydın sen benim
kırıldın, uçamıyorum, bittim
kanımın sıcaklığıydın sen benim
soğudun, ben buz kesildim."
soldun, yaşamım çöl oldu gitti
parlak güneşimdin sen benim
battın, geceler içindeyim şimdi
düşlerimin kanatlarıydın sen benim
kırıldın, uçamıyorum, bittim
kanımın sıcaklığıydın sen benim
soğudun, ben buz kesildim."
devamını gör...
90.
aklımda kayalar kopuyor, duvarlar yıkılıyor
yüreğimde, kuruyan bir ırmağın yatağındaki boşluk
ayak izlerimi bırakmaya çalışıyorum taşların üstünde
kimsenin arayıp bulamayacağı bir adresim var artık.
dostlar da çekilip gidiyorlar hayatımdan
yürüdükleri yollarda arıyorum onları,
sevdikleri kızların gözlerinde
kendi sularınca boğulan bir denizim ben
kendi taşlarınca zapt edilen bir kale.
başımı avuçlarıma alıp sıksam ne olur
çıkarabilir miyim beynimdeki o kara suyu?
bir çiçek tarlasına dönüştürebilir miyim
aylardır önünde durduğum bu dipsiz uçurumu?
-ahmet erhan
yüreğimde, kuruyan bir ırmağın yatağındaki boşluk
ayak izlerimi bırakmaya çalışıyorum taşların üstünde
kimsenin arayıp bulamayacağı bir adresim var artık.
dostlar da çekilip gidiyorlar hayatımdan
yürüdükleri yollarda arıyorum onları,
sevdikleri kızların gözlerinde
kendi sularınca boğulan bir denizim ben
kendi taşlarınca zapt edilen bir kale.
başımı avuçlarıma alıp sıksam ne olur
çıkarabilir miyim beynimdeki o kara suyu?
bir çiçek tarlasına dönüştürebilir miyim
aylardır önünde durduğum bu dipsiz uçurumu?
-ahmet erhan
devamını gör...
91.
bir nasılsına ihtiyacım var
bir merhabaya
onun ardı sıra gelen hoşça kala
ve en sonunda kalınmış bir yalnızlığa değil
sadece avuç içlerinde ısınırken yüzüm
ona eşlik eden gökyüzüne yayılmış
yıldızlara
ihtiyacım var biraz
bir demlik çaya
kavgasız yarınlara
yarım kalınmış umutlardan
uzak kalmaya ihtiyacım var
benim en çok huzura
gönlümle parçaladığım zaman dilimlerine
pişman olduğum her şeye
pişmansızlıklara ihtiyacım var.
bir merhabaya
onun ardı sıra gelen hoşça kala
ve en sonunda kalınmış bir yalnızlığa değil
sadece avuç içlerinde ısınırken yüzüm
ona eşlik eden gökyüzüne yayılmış
yıldızlara
ihtiyacım var biraz
bir demlik çaya
kavgasız yarınlara
yarım kalınmış umutlardan
uzak kalmaya ihtiyacım var
benim en çok huzura
gönlümle parçaladığım zaman dilimlerine
pişman olduğum her şeye
pişmansızlıklara ihtiyacım var.
devamını gör...
92.
"yarayla alay eder yaralanmamış olan
bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden
sen çok daha parlaksın çünkü...
sen tüm göklerdeki yıldızların ilki
sen aydınlatırsın geceyi."
william shakespeare
bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden
sen çok daha parlaksın çünkü...
sen tüm göklerdeki yıldızların ilki
sen aydınlatırsın geceyi."
william shakespeare
devamını gör...
93.
“sonra içime ve hatta dışıma kapandım. küsmek gibi bir şey.
bir çeşit gölge fesleğeni.
bir çeşit olmayan hayat.
zaten hiçbir şeyi kararında bırakamamak ve ortasını bulamamak gibi bir sorunum var benim.
epeyce göçebe yaşadım, sadece iki valizim oldu.
bir yığın insan tanıdım.
ama hep yalnızdım.
-didem madak
bir çeşit gölge fesleğeni.
bir çeşit olmayan hayat.
zaten hiçbir şeyi kararında bırakamamak ve ortasını bulamamak gibi bir sorunum var benim.
epeyce göçebe yaşadım, sadece iki valizim oldu.
bir yığın insan tanıdım.
ama hep yalnızdım.
-didem madak
devamını gör...
94.
seviyordum sizi ve bu aşk belki
içimde sönmedi bütünüyle.
fakat üzmesin sizi artık bu sevgi;
istemem üzülmenizi hiçbir şeyle.
sessizce, umutsuzca seviyordum sizi,
bazen çekingenlik, bazen kıskançlıkla üzgün;
bu öyle içten, öyle candan bir sevgiydi ki,
dilerim bir başkasınca da böyle sevilin. *
içimde sönmedi bütünüyle.
fakat üzmesin sizi artık bu sevgi;
istemem üzülmenizi hiçbir şeyle.
sessizce, umutsuzca seviyordum sizi,
bazen çekingenlik, bazen kıskançlıkla üzgün;
bu öyle içten, öyle candan bir sevgiydi ki,
dilerim bir başkasınca da böyle sevilin. *
devamını gör...
95.
dünya adaletsiz çocuk!
dünya zorba.
elbet eşitleneceğiz o gün kıyamda.
bu kekeme, toz ve duman sözlerimi iyi belle,
bahara kalmaz, gelirim yanına.
nazım hikmet
dünya zorba.
elbet eşitleneceğiz o gün kıyamda.
bu kekeme, toz ve duman sözlerimi iyi belle,
bahara kalmaz, gelirim yanına.
nazım hikmet
devamını gör...
96.
uykuların kaçar geceleri
bir türlü sabah olmayı bilmez
dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
ne çarşaf halden anlar, ne yastık
girmez pencerelerden beklediğin aydınlık
kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın
onun unutamadığın hayali
sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine
sevmek neymiş birgün anlarsın
birgün anlarsın aslında herşeyin boş olduğunu
şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin
gün gelir de sesini bir kerecik duymak için
vurursun başını soğuk taş duvarlara
büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
duyarsın ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın
sevmek neymiş birgün anlarsın
birgün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
niçin yaratıldığını
bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
uzun uzun seyredersin de aynalarda güzelliğini
boşuna geçip giden yıllarına yanarsın
dolar gözlerin için burkulur
sevmek neymiş birgün anlarsın
birgün anlarsın sevilen dudakların
sevilen gözlerin erişilmezliğini
o hiç beklenmeyen saat geldi mi
düşer saçların önüne ama bembeyaz
uzanır gökyüzüne ellerin
ama çaresiz, ama yorgun, ama bitkin
bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın
sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı
sevmek neymiş birgün anlarsın
birgün anlarsın hayal kurmayı
beklemeyi
ümit etmeyi
bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
bütün vücudunu saran o korkunç geceyi
lanet edersin yaşadığına
maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
o zaman bir çiçek büyür kabrimde kendiliğinden
bir gün seni sevdiğimi anlarsın
bir türlü sabah olmayı bilmez
dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
ne çarşaf halden anlar, ne yastık
girmez pencerelerden beklediğin aydınlık
kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın
onun unutamadığın hayali
sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine
sevmek neymiş birgün anlarsın
birgün anlarsın aslında herşeyin boş olduğunu
şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin
gün gelir de sesini bir kerecik duymak için
vurursun başını soğuk taş duvarlara
büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
duyarsın ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın
sevmek neymiş birgün anlarsın
birgün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
niçin yaratıldığını
bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
uzun uzun seyredersin de aynalarda güzelliğini
boşuna geçip giden yıllarına yanarsın
dolar gözlerin için burkulur
sevmek neymiş birgün anlarsın
birgün anlarsın sevilen dudakların
sevilen gözlerin erişilmezliğini
o hiç beklenmeyen saat geldi mi
düşer saçların önüne ama bembeyaz
uzanır gökyüzüne ellerin
ama çaresiz, ama yorgun, ama bitkin
bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın
sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı
sevmek neymiş birgün anlarsın
birgün anlarsın hayal kurmayı
beklemeyi
ümit etmeyi
bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
bütün vücudunu saran o korkunç geceyi
lanet edersin yaşadığına
maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
o zaman bir çiçek büyür kabrimde kendiliğinden
bir gün seni sevdiğimi anlarsın
devamını gör...
97.
"herkes gibi olmak, olmayacak bir şey herkes gibi olmak, olmamak gibi bir şey."
- sezai karakoç -
devamını gör...
98.
aldım elime lirimi
gel, dedim, benim
kutsal deniz kabuğum
konuşan bir çalgı ol
sappho
gel, dedim, benim
kutsal deniz kabuğum
konuşan bir çalgı ol
sappho
devamını gör...
99.
devamını gör...
100.
bu ellerimizle, ayaklarımızla bir şeyler yapamaz mıyız?
tırnaklarımızla oyamaz mıyız anlamsızlığı?
bir yol açamaz mıyız bir metre ötesine?
biraz ilerideki bir çiçeğe varsak mı?
belki bir kırlangıca rastlarız.
olasılık…
belki bir çocuğa.
sıkıştık kaldık ortasında gürültünün. *
tırnaklarımızla oyamaz mıyız anlamsızlığı?
bir yol açamaz mıyız bir metre ötesine?
biraz ilerideki bir çiçeğe varsak mı?
belki bir kırlangıca rastlarız.
olasılık…
belki bir çocuğa.
sıkıştık kaldık ortasında gürültünün. *
devamını gör...