461.
at aforizması
akarsu aklımda
ağlaması acının
akar
akar
akar
ağzımdan
anlam arayan aşık avcılar
ardıç ağaçları artık avutmaz
alnımda atlanır
antik
ağrılar
akarsu aklımda
ağlaması acının
akar
akar
akar
ağzımdan
anlam arayan aşık avcılar
ardıç ağaçları artık avutmaz
alnımda atlanır
antik
ağrılar
devamını gör...
462.
karadutum, çatal karam, çingenem
nar tanem, nur tanem, bir tanem
agaç isem dalımsın salkım saçak
petek isem balımsın a gülüm
günahımsın, vebalimsin.
dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
yoluna bir can koyduğum
gökte ararken yerde bulduğum
karadutum, çatal karam, çingenem
daha nem olacaktın bir tanem
gülen ayvam, ağlayan narımsın
kadınım, kısrağım, karımsın.
sigara paketlerine resmini çizdiğim
körpe fidanlara adını yazdığım
karam, karam
kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
sıla kokar, arzu tüter
ılgıt ılgıt buram buram.
ben beyzade, kişizade,
her türlü dertten topyekün azade
hani şu ekmeği elden suyu gölden.
durup dururken yorulan
kibrit çöpü gibi kırılan
yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum
n'etmiş, n'eylemiş, n'olmuşum
cömert ırmaklar gibi gürül gürül
bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.
karam, karam
kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
sensiz bana canım dünya haram olsun.
nar tanem, nur tanem, bir tanem
agaç isem dalımsın salkım saçak
petek isem balımsın a gülüm
günahımsın, vebalimsin.
dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
yoluna bir can koyduğum
gökte ararken yerde bulduğum
karadutum, çatal karam, çingenem
daha nem olacaktın bir tanem
gülen ayvam, ağlayan narımsın
kadınım, kısrağım, karımsın.
sigara paketlerine resmini çizdiğim
körpe fidanlara adını yazdığım
karam, karam
kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
sıla kokar, arzu tüter
ılgıt ılgıt buram buram.
ben beyzade, kişizade,
her türlü dertten topyekün azade
hani şu ekmeği elden suyu gölden.
durup dururken yorulan
kibrit çöpü gibi kırılan
yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum
n'etmiş, n'eylemiş, n'olmuşum
cömert ırmaklar gibi gürül gürül
bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.
karam, karam
kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
sensiz bana canım dünya haram olsun.
devamını gör...
463.
kendim yaziyom, anlık; irticali *
gönül sen yerli yerinde varsın
üzerini örten tozlar seni karartmaya yetiyor
bazen rüzgar bazen bir umut bazen bir insan
alıyor üzerinden kirlerini
ve sen gönül
en aydınlık halinle
güneşin içimize doğması gibi
doğuyorsun ışıl ışıl
yapraklarımız kıpır kıpır
yeşil ve mavi
hiç bu kadar anlamlı olmamıştı gönül
sen aydınlıkken.
gönül sen yerli yerinde varsın
üzerini örten tozlar seni karartmaya yetiyor
bazen rüzgar bazen bir umut bazen bir insan
alıyor üzerinden kirlerini
ve sen gönül
en aydınlık halinle
güneşin içimize doğması gibi
doğuyorsun ışıl ışıl
yapraklarımız kıpır kıpır
yeşil ve mavi
hiç bu kadar anlamlı olmamıştı gönül
sen aydınlıkken.
devamını gör...
464.
gitme o güzel geceye tatlılıkla
ihtiyarlık yanmalı ve saçmalamalı gün kapandığında;
öfkelen, öfkelen ışığın ölmesinin karşısında.
akıllı adamlar, bilmelerine rağmen karanlık uygundur sonlarında,
sözleri şimşek çaktırmamış olduğu için onlar
gitmezler o güzel geceye tatlılıkla.
iyi insanlar, son defa ellerini sallarlar, bağırarak ne kadar parlak
dans edebileceğini güçsüz eylemlerinin yeşil bir koyda,
öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölmesinin karşısında.
vahşi insanlar güneşi uçarken yakalamış olan,
ve öğrenen, çok geç, yas tuttuklarını ona yolunda,
gitmezler o güzel geceye tatlılıkla.
ağır hastalar, ölüme yakın, körleştiren görme gücüyle gören
kör gözlerin gök taşları gibi alevlendiğini ve şen olmasını,
öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölmesinin karşısında.
ve sen, benim babam, orada hüzünlü dorukta,
yalvarırım, lanet et, hayır dua et bana şimdi acımasız göz yaşlarınla.
gitme o güzel geceye tatlılıkla.
öfkelen, öfkelen ışığın ölmesinin karşısında.
ihtiyarlık yanmalı ve saçmalamalı gün kapandığında;
öfkelen, öfkelen ışığın ölmesinin karşısında.
akıllı adamlar, bilmelerine rağmen karanlık uygundur sonlarında,
sözleri şimşek çaktırmamış olduğu için onlar
gitmezler o güzel geceye tatlılıkla.
iyi insanlar, son defa ellerini sallarlar, bağırarak ne kadar parlak
dans edebileceğini güçsüz eylemlerinin yeşil bir koyda,
öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölmesinin karşısında.
vahşi insanlar güneşi uçarken yakalamış olan,
ve öğrenen, çok geç, yas tuttuklarını ona yolunda,
gitmezler o güzel geceye tatlılıkla.
ağır hastalar, ölüme yakın, körleştiren görme gücüyle gören
kör gözlerin gök taşları gibi alevlendiğini ve şen olmasını,
öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölmesinin karşısında.
ve sen, benim babam, orada hüzünlü dorukta,
yalvarırım, lanet et, hayır dua et bana şimdi acımasız göz yaşlarınla.
gitme o güzel geceye tatlılıkla.
öfkelen, öfkelen ışığın ölmesinin karşısında.
devamını gör...
465.
bir kere sevdaya tutulmaya gör;
ateşlerde yandığının resmidir.
aşık dediğin, mecnun misali kör;
ne bilsin alemde ne mevsimidir.
dünya bir yana, o hayal bir yana;
bir meşaledir pervaneyim ona.
altında bir ömür döne dolana
ağladığım yer penceresi midir?
bir köşeye mahzun çekilen için,
yemekten içmekten kesilen için,
sensiz uykuyu haram bilen için,
ayrılık ölümün diğer ismidir.
ateşlerde yandığının resmidir.
aşık dediğin, mecnun misali kör;
ne bilsin alemde ne mevsimidir.
dünya bir yana, o hayal bir yana;
bir meşaledir pervaneyim ona.
altında bir ömür döne dolana
ağladığım yer penceresi midir?
bir köşeye mahzun çekilen için,
yemekten içmekten kesilen için,
sensiz uykuyu haram bilen için,
ayrılık ölümün diğer ismidir.
devamını gör...
466.
"garibim;
ne bir güzel var avutacak gönlümü
bu şehirde,
ne tanıdık bir çehre.
bir tren sesi duymaya göreyim
ıki gözüm iki çeşme."
orhan veli kanık
ne bir güzel var avutacak gönlümü
bu şehirde,
ne tanıdık bir çehre.
bir tren sesi duymaya göreyim
ıki gözüm iki çeşme."
orhan veli kanık
devamını gör...
467.
cahit sıtkı tarancı
yorgunsun,uzaklardan gelmişsin;
yitirmişsin neyin varsa birer birer.
bir sağlık,bir sevinç,bir umut...
onlar da neredeyse gitti gider.
dost bildiğin insanların yüzleri
aynalar gibi kapkara.
yorgunsun,uzaklardan gelmişsin;
yitirmişsin neyin varsa birer birer.
bir sağlık,bir sevinç,bir umut...
onlar da neredeyse gitti gider.
dost bildiğin insanların yüzleri
aynalar gibi kapkara.
devamını gör...
468.
kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.
su olsan kimse içmez,
yol olsan kimse geçmez,
elin adamı ne anlar senden?
çıkarsın bir dağ başına,
bir ağaç bulursun tellersin
pullarsın gelin eylersin.
bir de bulutları görürsün,
bir de bulutları görürsün,
bir de bulutları görürsün.
köpürmüş gelen bulutları.
başka ne gelir elden?
çın çın ötüyor yüreğimin kökünde
şu dünyanın ıssızlığı.
tanrı kimsenin başına vermesin
böyle bir yalnızlığı!
su olsan kimse içmez,
yol olsan kimse geçmez,
elin adamı ne anlar senden?
çıkarsın bir dağ başına,
bir ağaç bulursun tellersin
pullarsın gelin eylersin.
bir de bulutları görürsün,
bir de bulutları görürsün,
bir de bulutları görürsün.
köpürmüş gelen bulutları.
başka ne gelir elden?
çın çın ötüyor yüreğimin kökünde
şu dünyanın ıssızlığı.
tanrı kimsenin başına vermesin
böyle bir yalnızlığı!
devamını gör...
469.
bir ayrılış hikayesi
erkek kadına dedi ki:
- seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
erkek kadına dedi ki:
- seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
kadın erkeğe dedi ki:
- baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana...
ve artık
biliyorum:
toprağın
yüzü güneşli bir ana gibi
en son, en güzel çocuğunu emzirdiğini...
fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olanın parmaklarına
başımı kurtarmam kâbil
değil!
sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak...
sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
kadın sustu.
sarıldılar
bir kitap düştü yere...
kapandı bir pencere...
ayrıldılar...
nazım hikmet
erkek kadına dedi ki:
- seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
erkek kadına dedi ki:
- seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
kadın erkeğe dedi ki:
- baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana...
ve artık
biliyorum:
toprağın
yüzü güneşli bir ana gibi
en son, en güzel çocuğunu emzirdiğini...
fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olanın parmaklarına
başımı kurtarmam kâbil
değil!
sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak...
sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
kadın sustu.
sarıldılar
bir kitap düştü yere...
kapandı bir pencere...
ayrıldılar...
nazım hikmet
devamını gör...
470.
desem ki
desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır,
rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
sende tattım yemişlerin cümlesini.
desem ki sen benim için,
hava kadar lazım,
ekmek kadar mübarek,
su gibi aziz bir şeysin;
nimettensin, nimettensin!
desem ki…
inan bana sevgilim inan,
evimde şenliksin, bahçemde bahar;
ve soframda en eski şarap.
ben sende yaşıyorum,
sen bende hüküm sürmektesin.
bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
günlerden sonra bir gün,
şayet sesimi fark edemezsen,
rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
bil ki ölmüşüm.
fakat yine üzülme, müsterih ol;
kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
ve neden sonra
tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede,
hatırla ki mahşer günüdür
ortalığa düşmüşüm seni arıyorum…
'cahit sıtkı tarancı'
desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır,
rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
sende tattım yemişlerin cümlesini.
desem ki sen benim için,
hava kadar lazım,
ekmek kadar mübarek,
su gibi aziz bir şeysin;
nimettensin, nimettensin!
desem ki…
inan bana sevgilim inan,
evimde şenliksin, bahçemde bahar;
ve soframda en eski şarap.
ben sende yaşıyorum,
sen bende hüküm sürmektesin.
bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
günlerden sonra bir gün,
şayet sesimi fark edemezsen,
rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
bil ki ölmüşüm.
fakat yine üzülme, müsterih ol;
kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
ve neden sonra
tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede,
hatırla ki mahşer günüdür
ortalığa düşmüşüm seni arıyorum…
'cahit sıtkı tarancı'
devamını gör...
471.
gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim
ne bir ortak sevinciniz kaldı sizi çoğaltacak
ne bir içten dostunuz var acınızı alacak
unuttunuz nicedir paylaşmanın mutluluğunu;
toprağı rüzgârı denizi göğü
o her zaman bir insanla anlamlı
tükenmez bir hazine gibi kendini sunan doğayı
unuttunuz, gömülüp günlük çıkarların
ve ucuz korkuların kör kuyularına
daraldıkça daraldı dünyaya açılan pencereniz.
şükrü erbaş
ne bir ortak sevinciniz kaldı sizi çoğaltacak
ne bir içten dostunuz var acınızı alacak
unuttunuz nicedir paylaşmanın mutluluğunu;
toprağı rüzgârı denizi göğü
o her zaman bir insanla anlamlı
tükenmez bir hazine gibi kendini sunan doğayı
unuttunuz, gömülüp günlük çıkarların
ve ucuz korkuların kör kuyularına
daraldıkça daraldı dünyaya açılan pencereniz.
şükrü erbaş
devamını gör...
472.
yaş kemale erince!
sonra bir bakıyorsun ki,
eskisi kadar takmıyorsun bazı şeyleri.
mesela, eskisi kadar özlemiyorsun kimseyi...
ve kendine ziyan etmiyorsun geceleri...
çaya biraz daha fazla düşkün oluyorsun,
ya da kahveyi biraz daha fazla içiyorsun...
çünkü artık öğreniyorsun ki, kimse senin gibi ince düşünmüyor...
kimse, kimse için ölmüyor...
ya da ne bileyim işte,
kimse gecenin bir yarısı tatlı uykularını senin için bölmüyor...
yani kimse senin gibi üzülmüyor...
unutma ki !
hangi duyguyu besliyorsan,ı̇çinde sadece o büyüyor...
hadi artık,
lütfen hayatı biraz da kendin için yaşa...
çünkü ne gidiyorsa, ömründen gidiyor..!
sonra bir bakıyorsun ki,
eskisi kadar takmıyorsun bazı şeyleri.
mesela, eskisi kadar özlemiyorsun kimseyi...
ve kendine ziyan etmiyorsun geceleri...
çaya biraz daha fazla düşkün oluyorsun,
ya da kahveyi biraz daha fazla içiyorsun...
çünkü artık öğreniyorsun ki, kimse senin gibi ince düşünmüyor...
kimse, kimse için ölmüyor...
ya da ne bileyim işte,
kimse gecenin bir yarısı tatlı uykularını senin için bölmüyor...
yani kimse senin gibi üzülmüyor...
unutma ki !
hangi duyguyu besliyorsan,ı̇çinde sadece o büyüyor...
hadi artık,
lütfen hayatı biraz da kendin için yaşa...
çünkü ne gidiyorsa, ömründen gidiyor..!
devamını gör...
473.
adını bilmediğim bir ağaçtan
birdenbire kopan yaprak
tam kalbimin üstüne konuyor
uğursuz dünya
yenilmeyeceğim
damarlarımda uyuklayan kan haykırıyor
seviyorum..
ahmet erhan
birdenbire kopan yaprak
tam kalbimin üstüne konuyor
uğursuz dünya
yenilmeyeceğim
damarlarımda uyuklayan kan haykırıyor
seviyorum..
ahmet erhan
devamını gör...
474.
penguen
bana sırtını dönme,
biliyorum, sana benziyorum
ve içinde saklı tuttuğum yele.
penguen
benim de içimde saklı tuttuğum
buzlu kıyılar, çığlık hatıraları
ben de senin kadar kaçkınım ve yaralı.
kim bağışlayacak beni, penguen
çizdim senin beyaz ve narin yerini.
bir yanım bembeyaz ışık
kör ediyor, bir yanım zehir gece
parktaki salıncağa binmeyi
beceremedim bugün ben de.
penguen bana sırtını dönme.
unutmadım aramızdaki beceriksiz dili.
dünya yordu bizi. benim de söyleyemediklerim
var. hiç söyleyemeyeceğim onları belki de.
uzun bir yolu geliyoruz seninle, yolu
geldikçe anlıyorum ki, biz,
bu dünya üstünde yürüyemiyoruz bile.
penguen,
kim bağışlayacak beni?
çizdim senin beyaz ve narin yerini
elimde unuttuğun ince metalle.
bana sırtını dönme,
biliyorum, sana benziyorum
ve içinde saklı tuttuğum yele.
penguen
benim de içimde saklı tuttuğum
buzlu kıyılar, çığlık hatıraları
ben de senin kadar kaçkınım ve yaralı.
kim bağışlayacak beni, penguen
çizdim senin beyaz ve narin yerini.
bir yanım bembeyaz ışık
kör ediyor, bir yanım zehir gece
parktaki salıncağa binmeyi
beceremedim bugün ben de.
penguen bana sırtını dönme.
unutmadım aramızdaki beceriksiz dili.
dünya yordu bizi. benim de söyleyemediklerim
var. hiç söyleyemeyeceğim onları belki de.
uzun bir yolu geliyoruz seninle, yolu
geldikçe anlıyorum ki, biz,
bu dünya üstünde yürüyemiyoruz bile.
penguen,
kim bağışlayacak beni?
çizdim senin beyaz ve narin yerini
elimde unuttuğun ince metalle.
devamını gör...
475.
bilekleri bembeyaz kuğu boynu
parmakları uzun ve ince
sımsıcak bakışları suç ortağı
gülüşleri gizlice
devamını gör...
476.
sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla,
bâzan sessiz sedasız, ipekten kanatlarla,
ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla,
karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla,
adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla,
yüreğimin başına noktalarla, hatlarla,
başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla,
sözde senden kaçıyorum doludizgin atlarla.
devamını gör...
477.
478.
yerin seni çektiği kadar ağırsın
kanatların çırpındığı kadar hafif..
kalbinin attığı kadar canlısın
gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
sevdiklerin kadar iyisin
nefret ettiklerin kadar kötü..
ne renk olursa olsun kaşın gözün
karşındakinin gördüğüdür rengin..
kanatların çırpındığı kadar hafif..
kalbinin attığı kadar canlısın
gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
sevdiklerin kadar iyisin
nefret ettiklerin kadar kötü..
ne renk olursa olsun kaşın gözün
karşındakinin gördüğüdür rengin..
devamını gör...
479.
“ne güzel şarkılar vardı eskiden.
gençliğimizi donatırlardı.
hep iyi şeyler hatırlatırlardı
geçip gitmiş devirlerden.
sevgi ve ümid yaratırlardı.
o zaman her şey uzaktı ölümden.
yanık şarkılar bile neşeli başlardı.
ister istemez saadet taşardı
gamsız günlerimizden.
ne güzel zamanlar vardı eskiden.”
özdemir asaf - eskiden
gençliğimizi donatırlardı.
hep iyi şeyler hatırlatırlardı
geçip gitmiş devirlerden.
sevgi ve ümid yaratırlardı.
o zaman her şey uzaktı ölümden.
yanık şarkılar bile neşeli başlardı.
ister istemez saadet taşardı
gamsız günlerimizden.
ne güzel zamanlar vardı eskiden.”
özdemir asaf - eskiden
devamını gör...
480.
varla yok arasındayım
varla yok arasındayım
hep, varla yok arasındayım.
yol - birhan keskin
varla yok arasındayım
hep, varla yok arasındayım.
yol - birhan keskin
devamını gör...