101.
gözlerin gözlerime değince felaketim olurdu
ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
devamını gör...
102.
yüzümü bulutlara kaldırıp
dua eder gibi mırıldanıyorum
kuşlarla, otlarla yıkanıyorum
rüzgarla, ilkbaharla
güneş gözkapaklarımı ısıtıyor
ah, güvenilmez ilkbahar güneşi
rüyada mıyım, gerçek mi bu
hem var gibiyim, hem yok gibi
.....
ilkbahar/ataol behramoğlu
dua eder gibi mırıldanıyorum
kuşlarla, otlarla yıkanıyorum
rüzgarla, ilkbaharla
güneş gözkapaklarımı ısıtıyor
ah, güvenilmez ilkbahar güneşi
rüyada mıyım, gerçek mi bu
hem var gibiyim, hem yok gibi
.....
ilkbahar/ataol behramoğlu
devamını gör...
103.
asi bir küheylan
aşiret çocuğuyam, adım küheylan,
kızılca kıyamet yaylasında doğmuşam.
koyaklarda kartal uçurmuşam,
kurt kovalamışam,
adam vurmuşam!
onursuz yaşanmaz demişem,
rezil rüsva etmemişem kendimi böceklere!
yavri-yavri!
bu yüzden dik bakarım adamın yüzüne,
bu yüzden böyle hoyrat kalmışam...
seni sevmişem,
bir kekliğin sesini üzmekten sakınır gibi...
seni sevmişem,
gururlu dağ çiçeklerini
göğsüme takınır gibi...
ben sazımı kıl çadırların boynuna asıp da
öyle gelmişem buraya.
yavir-yavri!
ölürsem iradi ölürem;
harlanmış bir kılıca
alnımla dokunur gibi!
asi bir küheylanam,
gözlerini benden ayırma.
kırılıp düşerem sonra,
kimse bakamaz yarama...
bana ne getirmişsem cicom,
karda çürümüş sümbül soğanları mı?
yoksa, toz kaldrıdan taylarımı,
dar geçitlerde mi kanatmışsan?
o göçebe sevdamızın yamacına şimdi
kimler konmada, söyle?
yavir-yavri!
söyle kınalı kuzum nerede;
onu hangi soysuzun sürüsüne katmışsan?
asi bir küheylanam,
mahmuz vurma döşüme!
delerem bu bu duvarları,
candarma kavuşmaz peşime!
ben ki dipsiz uçurum boylarında,
param-parça olmuş, ölmemişem...
ben ki huysuz nehir yataklarında,
yaralarımı çamurla sıvamışam...
nasıl sığarım düşündün mü,
şu altı adımlık tosbağa voltasına şimdi?
yavir-yavri!
dağları çıldırtan öykümü,
ben bu demirlere
dişlerimle yazmışam!
asi bir küheylanam,
el süremezler yeleme!
bırak yırtılayım, bırak
gem vurma benim dilime!...
hüznün duvarlarında,
sıvası dökülmüş bir yer vardır;
bilir misen yavri ?
bilir misen, çiçekler
çentik-çentik solar,
bu gavur ölüsü akşamlarda?
bırak, gözyaşlarımın oyduğu çukurlar,
öylece betonda kalsın.
dolansın peşime, bir metelik etmez
bu sırtlan adımları, dolansın!
yavri-yavri!
şapkam namusumdur,
koma buralarda,
koma, tespihim dağılmasın!...
asi bir küheylanam,
kesmez beni bu acılar!
beni vursa da bu puştlar,
ancak sırtımdan vurular!
yusuf hayaloğlu
aşiret çocuğuyam, adım küheylan,
kızılca kıyamet yaylasında doğmuşam.
koyaklarda kartal uçurmuşam,
kurt kovalamışam,
adam vurmuşam!
onursuz yaşanmaz demişem,
rezil rüsva etmemişem kendimi böceklere!
yavri-yavri!
bu yüzden dik bakarım adamın yüzüne,
bu yüzden böyle hoyrat kalmışam...
seni sevmişem,
bir kekliğin sesini üzmekten sakınır gibi...
seni sevmişem,
gururlu dağ çiçeklerini
göğsüme takınır gibi...
ben sazımı kıl çadırların boynuna asıp da
öyle gelmişem buraya.
yavir-yavri!
ölürsem iradi ölürem;
harlanmış bir kılıca
alnımla dokunur gibi!
asi bir küheylanam,
gözlerini benden ayırma.
kırılıp düşerem sonra,
kimse bakamaz yarama...
bana ne getirmişsem cicom,
karda çürümüş sümbül soğanları mı?
yoksa, toz kaldrıdan taylarımı,
dar geçitlerde mi kanatmışsan?
o göçebe sevdamızın yamacına şimdi
kimler konmada, söyle?
yavir-yavri!
söyle kınalı kuzum nerede;
onu hangi soysuzun sürüsüne katmışsan?
asi bir küheylanam,
mahmuz vurma döşüme!
delerem bu bu duvarları,
candarma kavuşmaz peşime!
ben ki dipsiz uçurum boylarında,
param-parça olmuş, ölmemişem...
ben ki huysuz nehir yataklarında,
yaralarımı çamurla sıvamışam...
nasıl sığarım düşündün mü,
şu altı adımlık tosbağa voltasına şimdi?
yavir-yavri!
dağları çıldırtan öykümü,
ben bu demirlere
dişlerimle yazmışam!
asi bir küheylanam,
el süremezler yeleme!
bırak yırtılayım, bırak
gem vurma benim dilime!...
hüznün duvarlarında,
sıvası dökülmüş bir yer vardır;
bilir misen yavri ?
bilir misen, çiçekler
çentik-çentik solar,
bu gavur ölüsü akşamlarda?
bırak, gözyaşlarımın oyduğu çukurlar,
öylece betonda kalsın.
dolansın peşime, bir metelik etmez
bu sırtlan adımları, dolansın!
yavri-yavri!
şapkam namusumdur,
koma buralarda,
koma, tespihim dağılmasın!...
asi bir küheylanam,
kesmez beni bu acılar!
beni vursa da bu puştlar,
ancak sırtımdan vurular!
yusuf hayaloğlu
devamını gör...
104.
bazen rüzgarın saçımı dağıtmasına,
yağmurun yüzümü ıslatmasına,birilerinin
kalbimi kırmasına izin veririm.
sonra;
saçımı toplarım.
şemsiyemi açarım.
kalbimi kapatırım.
hepsi bu.
can yücel
yağmurun yüzümü ıslatmasına,birilerinin
kalbimi kırmasına izin veririm.
sonra;
saçımı toplarım.
şemsiyemi açarım.
kalbimi kapatırım.
hepsi bu.
can yücel
devamını gör...
105.
sana büyük bir sır söyleyeceğim korkuyorum senden.
devamını gör...
106.
işim gücüm budur benim,
gökyüzünü boyarım her sabah,
hepiniz uykuydayken.
uyanır bakarsınız ki mavi.
deniz yırtılır kimi zaman,
bilmezsiniz kim diker;
ben dikerim.
dalga geçerim kimi zaman da,
o da benim vazifem;
bir baş düşünürüm başımda,
bir mide düşünürüm midemde,
bir ayak düşünürüm ayağımda,
ne haltedeceğimi bilemem.
(bkz: orhan veli kanık)
gökyüzünü boyarım her sabah,
hepiniz uykuydayken.
uyanır bakarsınız ki mavi.
deniz yırtılır kimi zaman,
bilmezsiniz kim diker;
ben dikerim.
dalga geçerim kimi zaman da,
o da benim vazifem;
bir baş düşünürüm başımda,
bir mide düşünürüm midemde,
bir ayak düşünürüm ayağımda,
ne haltedeceğimi bilemem.
(bkz: orhan veli kanık)
devamını gör...
107.
yüzümüzde zamanın değişen yüzü
senin yüzün denizlere renk verince
benim yüzüm maveyaza bürünüyor
benim yüzümde kuşlar uçunca
senin yüzünde denizler kuşlanıyor
mekânsızlık haddine eriyoruz beraber
bizim yüzümüzde coğrafya
bizim yüzümüzde tarih
bizim yüzümüzden daha neler neler değişiyor
had ötesinde, münhal zamanlar içindeyiz
ateşi melul bir mum patikasından geçercesine ince ince sızıyor masalımız aşk dehlizine zamanın kınından ne güzel çıkıyoruz.
sabahı vuran şehirde insan alarm çınlıyor
sıcak bir uyku çınlıyor bünyemiz
saatleri yoğuran rüyalardan kalkıp
rüyaları kıran saatlere dönüyoruz
tenimizde terütaze bir öğlen yıkanıyor
tekil tanrı eksenli bir vahdetivücut iknası ki zamanı harmanlayan diyalektik
aşkı ve güzelliği aynalatıyor
akşamın diline dolanıyor özümüz
canımızda günah, canımızda kaygı,
canımızda tövbe, daha neler neler
gecenin kılcalına giriyoruz seninle ne güzel
nereye gitsek saatler peşimizde
nerede dursak rüyalar cebimizde
üç öğün aç kalbimizle aşka itaat üzre dördüncü öğünü sonrasızlığa saklıyoruz.
bahri butimar
senin yüzün denizlere renk verince
benim yüzüm maveyaza bürünüyor
benim yüzümde kuşlar uçunca
senin yüzünde denizler kuşlanıyor
mekânsızlık haddine eriyoruz beraber
bizim yüzümüzde coğrafya
bizim yüzümüzde tarih
bizim yüzümüzden daha neler neler değişiyor
had ötesinde, münhal zamanlar içindeyiz
ateşi melul bir mum patikasından geçercesine ince ince sızıyor masalımız aşk dehlizine zamanın kınından ne güzel çıkıyoruz.
sabahı vuran şehirde insan alarm çınlıyor
sıcak bir uyku çınlıyor bünyemiz
saatleri yoğuran rüyalardan kalkıp
rüyaları kıran saatlere dönüyoruz
tenimizde terütaze bir öğlen yıkanıyor
tekil tanrı eksenli bir vahdetivücut iknası ki zamanı harmanlayan diyalektik
aşkı ve güzelliği aynalatıyor
akşamın diline dolanıyor özümüz
canımızda günah, canımızda kaygı,
canımızda tövbe, daha neler neler
gecenin kılcalına giriyoruz seninle ne güzel
nereye gitsek saatler peşimizde
nerede dursak rüyalar cebimizde
üç öğün aç kalbimizle aşka itaat üzre dördüncü öğünü sonrasızlığa saklıyoruz.
bahri butimar
devamını gör...
108.
senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat.
turgut uyar
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat.
turgut uyar
devamını gör...
109.
kış geliyor
elim yaprak altında
es ey bad-ı semen
çatlak bedenime çarp kalbimi harmanla
gencelmiş tarih kabartmalarının haklılığı aşkına
beni kendime gebe bırak
kış geliyor
otobüs ne kalabalık
yaslan bana yeryüzü ağacı
dikili gövdenin üretkenliği için
çıldırtan bir gübre mi arıyorsun
kökünü toprağımda dene
kış geliyor
koru gövdemi pardösüm
ağzıma konacak kışlarım nerde
tutsana elimi canikom tarih tekerrürden ibaretmiş
miş bir geçmiş zaman failiymiş
ey beşeriyet beni beş iftarda öp
şair olmak kolay değil yavrum
uzvun o kadar güzelken
bir yanda yaş ağaca balta vuran çokluk
bir yanda kanımı azdıran bokluk
beni artık hücre çoğaltmaktan da yargılarlar
zahir
arkadaş zekai özger, yeryüzü ağacı
elim yaprak altında
es ey bad-ı semen
çatlak bedenime çarp kalbimi harmanla
gencelmiş tarih kabartmalarının haklılığı aşkına
beni kendime gebe bırak
kış geliyor
otobüs ne kalabalık
yaslan bana yeryüzü ağacı
dikili gövdenin üretkenliği için
çıldırtan bir gübre mi arıyorsun
kökünü toprağımda dene
kış geliyor
koru gövdemi pardösüm
ağzıma konacak kışlarım nerde
tutsana elimi canikom tarih tekerrürden ibaretmiş
miş bir geçmiş zaman failiymiş
ey beşeriyet beni beş iftarda öp
şair olmak kolay değil yavrum
uzvun o kadar güzelken
bir yanda yaş ağaca balta vuran çokluk
bir yanda kanımı azdıran bokluk
beni artık hücre çoğaltmaktan da yargılarlar
zahir
arkadaş zekai özger, yeryüzü ağacı
devamını gör...
110.
"en iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur
sırf uzaklaşmak için,
ve geride kalanlar
birinin onlardan
uzaklaşmayı neden isteyebileceğini
bir türlü tam olarak anlayamazlar."
sırf uzaklaşmak için,
ve geride kalanlar
birinin onlardan
uzaklaşmayı neden isteyebileceğini
bir türlü tam olarak anlayamazlar."
devamını gör...
111.
lağamcının hamam rüyasıdır,
rüyaların en güzeli.
uzanır yatar göbek taşına;
tellaklar gelip dizilir yanıbaşına.
biri su döker,
biri sabunlar;
elinde kese sıra bekler biri.
yeni müşteriler girerken içeri,
lağamcı,
pamuklar gibi çıkar dışarı.
orhan veli kanık
( 1914 - 1950 )
rüyaların en güzeli.
uzanır yatar göbek taşına;
tellaklar gelip dizilir yanıbaşına.
biri su döker,
biri sabunlar;
elinde kese sıra bekler biri.
yeni müşteriler girerken içeri,
lağamcı,
pamuklar gibi çıkar dışarı.
orhan veli kanık
( 1914 - 1950 )
devamını gör...
112.
devamını gör...
113.
....
eski bir aşk,
yeni bir ayrılıktır her zaman.
bunu kuşlar sorar, yıldızlar da anlatır;
kimse bilmez be canım
bir yara bir ömrü nasıl kanatır…
| yılmaz odabaşı
eski bir aşk,
yeni bir ayrılıktır her zaman.
bunu kuşlar sorar, yıldızlar da anlatır;
kimse bilmez be canım
bir yara bir ömrü nasıl kanatır…
| yılmaz odabaşı
devamını gör...
114.
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum.
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski istanbul mudur
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun.
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
eski zamanlardan bir cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun.
belki haziran da mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
belki yeşilköy'de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
kötü rüzgar saçlarını götürüyor
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünse
sus deyip adınla başlıyorum
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin.
~atilla ilhan~
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum.
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski istanbul mudur
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun.
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
eski zamanlardan bir cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun.
belki haziran da mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
belki yeşilköy'de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
kötü rüzgar saçlarını götürüyor
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünse
sus deyip adınla başlıyorum
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin.
~atilla ilhan~
devamını gör...
115.
gözlerin düşer aklıma
üşüyüp yorgun düştükçe yüreğim
kendime görünmez sıkıntılar büyütürüm.
ne senin o dilsiz uzaklığın
ne benim bu rezil gerçeğim
bir çift kanat kesilir gövdem
çıkar gelirim; esmerliğine senin
günışığı giyinmiş o sıcacık tenine.
akşam yüzüme yüzüm sulara
bir korku gölgesi gibi vurdukça
düşerine sığınırım senin, aydınlık
anılarına..
gözlerin düşer aklıma, kirpiklerin
saçların, avuçlarıma
alırım, tel tel sarınır
ısınır avunurum...*
gün geçmiyor ki sevdiğim şairlerin beni anlatan başka bir şiirine daha rastlamayayım. o zaman bu da bu günün şiiri olsun.
üşüyüp yorgun düştükçe yüreğim
kendime görünmez sıkıntılar büyütürüm.
ne senin o dilsiz uzaklığın
ne benim bu rezil gerçeğim
bir çift kanat kesilir gövdem
çıkar gelirim; esmerliğine senin
günışığı giyinmiş o sıcacık tenine.
akşam yüzüme yüzüm sulara
bir korku gölgesi gibi vurdukça
düşerine sığınırım senin, aydınlık
anılarına..
gözlerin düşer aklıma, kirpiklerin
saçların, avuçlarıma
alırım, tel tel sarınır
ısınır avunurum...*
gün geçmiyor ki sevdiğim şairlerin beni anlatan başka bir şiirine daha rastlamayayım. o zaman bu da bu günün şiiri olsun.
devamını gör...
116.
kibritle oynarken yangın çıkaran sarsak yıllar
bir daha hiç geçit vermeyen veda sözleri
yılların sıradağlarında uzaklaştı bizden
yüreğimizden kopup giden ayrılık trenleri
biliyorum aynı lambaların aydınlattığı yalnızlıkta geçti
aldatılmış duygulardan ayrı ayrı geçerek vardığımız korunaklı siperler
senin içini ürperten geceleri ben duymadım mı içimde?
hayat herşeyi alır sanırken
oyunlarımızı ıslatan yağmurlarda kaldı
bir bizim icat ettiğimiz saatler
ilk öğrenilen yalnızlık aslında geç keşfedilir
dalgın resimlerin derinleştirdiği mazi
gün gelip bütün zamanları ele geçirdiğinde
anlarsın başkalarına giden bizden çalınmış günler
ne zamandır buradayım
gel öp beni
neredeysen ve nasılsan önemi yok gel öp beni
suyunu,uykunu,azığını uzun tut gel öp beni
birbirimizi bağışlayacak,birbirimize yeni sözcükler bulacak,
ölmeden önce yeniden görüşüp konuşacak yaşa gelmedik mi?
ikinci ufkun saatindeyiz şimdi
gözlerim trenlerde,gel öp beni.
murathan mungan- aynı lambalar.
devamını gör...
117.
güne ve dahi gelmişine, geçmişine şiir. necip fazıl kısakürek kafiye
manzara:
gebeler
döşeksiz.
ebeler
isteksiz.
kubbeler
desteksiz.
habbeler
süreksiz.
türbeler
meleksiz.
tövbeler
gerçeksiz.
cübbeler.
yüreksiz.
cezbeler
şimşeksiz.
izbeler
emeksiz.
heybeler
ekmeksiz.
devamını gör...
118.
imkansız seninle başlar.. biter..
aç miyim? susuz muyum?
tek bir kelamın.. selamın yeter..
ruhum doymuşsa hüzne..
esaret değil cesaret ister..
mekansiz.. hesapsız..
mütemadiyen.. polisim.. yandasim..
yoldaşım..
tüm sorularimin cevapları..
cevaplarımin kapısı..bacası..çatısı..
senle-yalan dunya- gerçek..
revamı gördüler bana seni?
derin bir nefes al..
tadına varacak daha çok şey var bu lunaparkta..
aç miyim? susuz muyum?
tek bir kelamın.. selamın yeter..
ruhum doymuşsa hüzne..
esaret değil cesaret ister..
mekansiz.. hesapsız..
mütemadiyen.. polisim.. yandasim..
yoldaşım..
tüm sorularimin cevapları..
cevaplarımin kapısı..bacası..çatısı..
senle-yalan dunya- gerçek..
revamı gördüler bana seni?
derin bir nefes al..
tadına varacak daha çok şey var bu lunaparkta..
devamını gör...
119.
ruhun kanatları yok muydu istediğimiz yere gidemiyor muyduk
şöyle bir kere açsam kanatlarımı ve yok olsam buradan güzel olmaz mıydı.
ya da yemyeşil bir ova da bulsam kendimi daha gerçek olmaz mıydı.
şöyle bir kere açsam kanatlarımı ve yok olsam buradan güzel olmaz mıydı.
ya da yemyeşil bir ova da bulsam kendimi daha gerçek olmaz mıydı.
devamını gör...
120.
günlerden sonra bir gün,
şayet sesimi fark edemezsen
rüzgarların, nehirlerin,kuşların sesinden
bil ki ölmüşüm.
fakat yine üzülme, müsterih ol
kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini
ve neden sonra
tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede
hatırla ki mahşer günüdür,
ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
faruk nafiz çamlıbel
şayet sesimi fark edemezsen
rüzgarların, nehirlerin,kuşların sesinden
bil ki ölmüşüm.
fakat yine üzülme, müsterih ol
kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini
ve neden sonra
tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede
hatırla ki mahşer günüdür,
ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
faruk nafiz çamlıbel
devamını gör...