661.
ey herşey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

(bkz: adnan yücel)
devamını gör...
662.
devrimci şair khosro golsorkhi 1974 yılında iran'da idam edildi, daha otuz (30) yaşındaydı..
bu şiiri onun hatırası için okunsun ve unutulmasın...

"eşitlik
öğretmen tahtada bağırır,
ellerini örtmüş tebeşir tozu,
sınıftakilerin umurunda mı?
pestil yiyip dalgalarındalar,
kimisi “gençler” dergisine dalmış,
aldıran yok kendini paralayan öğretmene,
ve doğrulamaya çalıştığı o denkleme!
karanlık tahtaya yazılmış mahzun beyaz bir yazı;
bir eşittir bir diyor!
birden bir öğrenci parmak kaldırır;
hep biri çıkmalı itiraz eden,
tek tek kelimeleri sıralıyor;
eşitlik büyük bir yalandır diyor!
öğretmen gence şaşkınca bakar,
genç dönüp sessizce sorar;
"bir insan şayet bir sayı olsaydı,
yine de bir bire eşit mi olurdu hocam?”
zor bir soru herkes donup kalır,
öğretmen sinirli sinirli düşünür,
sonra evet deyip kesip atar!
öğrenci gülümser itiraz eder,
birer sayı olsaydı insanlar der;
parası ve gücü olan daha fazla olur,
iyi ve yürekli olan daha az!
birer sayı olsaydı insan,
üstün olurdu teni beyaz olan,
düşük kalırdı zenci adam!
insan sayı olsaydı şayet hocam,
eşitlik alt üst ederdi herşeyi durmadan!
nasıl zengin olurdu hırsız alçaklar?
kim örerdi çin’in etrafına yüksek duvarlar?
bir insan bir insana eşit olsaydı,
kimin sırtı yük altında bükülür?
bir insan bir insana eşit olsaydı,
kim çürürdü hapiste o zaman?
kim işkence altında ölürdü hocam?
öğretmenin sesi yavaşça duyulur;
açın notlarınızı gençler diyor,
yazın oraya büyük harflerle;
“bir eşit değildir bire!" "
devamını gör...
663.

her gün bu kadar güzel mi bu deniz?
böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
her zaman güzel mi bu kadar,
bu eşya, bu pencere?
değil,
vallahi değil;
bir iş var bu işin içinde.



orhan veli
devamını gör...
664.

“her zaman sarhoş olmalı. her şey bunda: tek sorun bu. omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken zaman’ın korkunç ağırlığını duymamak için durmamacasına sarhoş olmalısınız.

ama neyle? şarapla, şiirle, ya da erdemle, nasıl isterseniz. ama sarhoş olun.

ve bazı bazı, bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üzerinde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız, sorun, yele, dalgaya, yıldıza, kuşa, saate sorun, her kaçan şeye, inleyen, yuvarlanan, şakıyan, konuşan her şeye sorun. ‘saat kaç?’ deyin; yel, dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir yanıtı size: ‘sarhoş olma saatidir! zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! şarapla, şiirle, ya da erdemle, nasıl isterseniz.”



charles baudelaire- paris sıkıntısı
devamını gör...
665.
mesela düştüğünde tut onu,
yada düşerken sana tutunsun.
artık ne düşmekten korksun,
nede düştüğünde kalkmaktan.

sen sil göz yaşlarını ağladığında,
omuz ol başını sana yaslayabilsin.
liman ol,
her fırtınada sana sığınabilsin.
öyleki,
ben bir adam seviyorum desin.

günün birinde çekip giderse eğer.
adam gibi sevdim dersin.
devamını gör...
666.
en güzel deniz:
henüz gidilmemiş olandır.
en güzel çocuk:
henüz büyümedi.
en güzel günlerimiz:
henüz yaşamadıklarımız.
ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
henüz söylememiş olduğum sözdür...


nâzım hikmet ran
devamını gör...
667.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
668.

içimi titreten bir sestir her gün,
saat her çalışında tekrar eder:
"ne yaptın tarlanı, nerede hasadın?
elin boş mu gireceksin geceye?
bir düşünsen! yarıyı buldu ömrün.
gençlik böyledir işte, gelir gider;
ve kırılır sonra kolun kanadin;
koşarsın pencereden pencereye."
ah o kadrini bilmediğim günler,
koklamadan attığım gül demeti,
suyunu sebil ettiğim o çeşme,
eserken yelken açmadığım rüzgar!
gel gör ki sular batıya meyleder,
ağaçta bülbülün sesi değişti,
gölgeler yerleşiyor pencereme;
çagınız başlıyor ey hatıralar.


cahit sıtkı taranci
devamını gör...
669.

ağzı çirkin bir kadın
yalnızlığında bile
gülmeye utanıyor
bu da bir acıdır.

gecesiz sabahlara
uykular öksüzü
bir çocuk uyanıyor
bu da bir acıdır.

bir adımı diğerinden
kısa düşüyor, bir topal
hızla yanından koştular
bu da bir acıdır.

esrik gülüşleri tufan
gözleri bayram
dağıldılar çok sürmeden
bu da bir acıdır.

çocuklarda bir telaş
her akşam kapılarda
- bize ne getirdin baba?
bu da bir acıdır.

nice dik yürüse de
eğildi dar geçitlerde
uzun boyları kırık
bu da bir acıdır.

büyük kentlerde biri
belli ki yer garibi
dili sorar, gözleri lâl
bu da bir acıdır.

ince iri, uzak yakın
günlerimiz acıların
çaprazında birer tutsak
bu da bir acıdır.

şükrü erbaş
devamını gör...
670.
devamını gör...
671.
bir sabah tan atarken yuce tanri dagi'ndan,
kürşad'ın gür sesi duyulacak:
atlar vey ırmağında sulansın,
güneş doğduğu yerde karşılansın.
emri tekrar edecek,
gök, toprak, deniz
bozkurtlar uluyacak bütün anadalu'dan:
biz de sizdeniz!
biz de sizdeniz!
devamını gör...
672.
sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin
sana kafir dediler, diş biledim hak'ka bile
topladın saçtığı altınları yüzlerce elin
kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile.

sana çirkin demedim ben, kafir demedim
bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin
yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim
bu firar aklına nereden, ne zaman esti senin.

zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine
takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek.
sen bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da yine
seni aşkım canavarlar gibi takip edecek.

firari/ faruk nafiz çamlıbel
devamını gör...
673.
edip cansever-yengeç

belirsiz olan ne? ölülerden
boşalan yeri doldurur doğa
yansır beyaz hayvan kemikleri, taşıllar
yok oluşun içinde
iri bir yengecin sırtı arasıra.

ben ki yengeçleri bilirim daha çok. birini
yıllar var unutamadım
dönüp duruyordu bir taşın etrafında
sanki bir hırçınlıktan damıtılmış ya da bir sıkıntıdan
ve geçer gibiydi tekrar bir başka sıkıntıya
gömüldü kumlara iyice, şöyle bakındı
gördüm kendi büyüsüyle keserken kıskacını
o gün bu gündür anladım ağrıyı, taşıdım da.

büyüdür ölüm, külrengi harcıdır sonsuzluğun
bir vahşet gibi yaratılır orda umut
gerer kayalar kaburgalarını
katırtırnakları arasında
arabalar biter, atlar birikir
bir tanrı gelir belli belirsiz, ne kadarlık bir tanrıysa
büyüdür çünkü ölüm
külrengi harcıdır sonsuzluğun.
gerçi kurnazdır doğa, alımlıdır da
her gün biraz olsun geri verir aldıklarını
sızar kentlere, evlere, dölyataklarına
bir gün ki ölü bulmuştum kendimi, korkmuştum
öyle bir yok olma saatinde, bir kuytuda
sanırım boynumdaki bu yara izi ondan
kaplanır sabahları göğe uzansam
geceden kalma bir yıldızla
buz rengi bir yıldızla. ve uykum
yeni bitmiştir daha, üstelik
geri veriliyordur bana
düşlerimin o karmaşık mimarisi
dalgalar susmuştur çoktan, denizse gümüş sikkeler gibi harcanıyordur
aşağıdan yukarıya
yukarıdan aşağıya
nedense her başlangıçta bir acı vardır. sabah
kuşatır bu acıyı önce
eskiyip gider sonra da.

ve yengeç batırır göğsünün ortasına kıskacını
tam göğsünün ortasına. artık
görüp göreceğiniz ölü bir yengeç kabartmasıdır
her gümüş sikkenin üstündeki
yalnızca bir kabartma. derken
kaskatı kesilir gök, fırlatıp atar bir kırlangıcı
ürperir yosunlar, deniz şakayıkları, batık gemiler
yaşlı balıkçılar sandallarında
kayalar, balık sürüleri ve fenerler
ve hayalet gemiler türer çıkarak kınlarından
yonulara döner tayfalar, çarşı
camlara, aynalara yapıştırılmış bitkiler
yoktur ki görünsün bir intihar anının gölgesi
ölü bir şeyin gölgesi yoktur ki
fışkırır kazılardan birbiri ardı sıra yengeçler
sütunlar, kemerler, eski çağ mozaikleri üstünde
posta kurşunları üstünde, kandiller ve çanaklar
armalar, tapınaklar, yüzük taşları üstünde
ve yengeç ki onca dönüşten sonra geriye
yetişir kendi ölüm törenine yeniden
ve ölüm, o gözüpek savaşçı
bir yandan kendi büyüsüyle çizerken yazgısını
yazar bir kelimelik tarihini de.

belli ki bir yol bulmuştur yengeç
kumlardan değil, kendinden gidilen bir yol
ne var ki, rüzgâr ileri olduğu için külden
ölümden önce geldiği içindir ki sezgi
duyar insan bu gereksiz yüzgeçleri
iki gök arasında kımıldayan
tanımazsa da kendini bir başkasının düşü gibi.

üç kişiyle başka türlü konuşulur, bir kişiyle
kendini açıklar insan
bir vahşet gibi de olsa yaratılır orda umut
hızlı bir ibreye döner yürekse
yaşamını içerirken bir yandan
işler ölümünü de.
devamını gör...
674.
(link:
::
beni koyup koyup gitme, n\'olursun
durduğun yerde dur
kendini martılarla bir tutma
senin kanatların yok
düşersin yorulursun
beni koyup koyup gitme, n\'olursun)
devamını gör...
675.
cemal süreya'nın sevdiğim şiiri
hayatımda ilk kez birisi bana
" kendine çok dikkat et " dedi.
anlamış onun kalbini taşıdığımı herhalde...
rastgele,
yürürken aklına geleyim
sızlasın için...
zaman sen olmayınca geçmiyor,
sen olunca da yetmiyor...
üşüyorsan söyle,
seni bir kat daha seveyim.
bak!
papatya mevsimi geldi.
mevsimlerden papatyayı severim.
sonra seni.
sonra yine seni.
ve hep seni...
kim istemez mutlu olmayı
ama mutsuzluğa da var mısın?
çık gel bir kez daha
çık gel bir kez daha
beni bozguna uğrat
ben güzel değil miyim?
neden kuş koymuyorlar yoluma?
ben sana kızsam,
kendime küserim...
en çok sesini aradım.
gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydi...
gözlerini sildi zaman..
dedim ya… eylül’dü.
savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.
sonra dalgalar geldi dile
sonra bir mavilik aldı her yerimizi;
nasıl hatırlıyorsan dünyayı
öyle.
kötülüklerin büsbütün egemen olduğu
namussuz bir çağ bu biliyorsun
hasret kalmışız ,
yüreği güzel insanlara.
bazen sadece yorgun oluyor insan.
ne küs, ne yalnız, ne de aşık...
ama sen yine de gitme
gidersen peşinden gelmem
ama kalırsan
bu masalın sonunu birlikte öğreniriz.
meğer ne çok canı yanarmış insanın,
baktığı yerde göremeyince görmek istediğini
birgün aklına gelecek olursam,
bana şiir ısmarla.
eylül'ü konuşalım.

cemal süreya
devamını gör...
676.

mektup alır, efkarlanırım;
rakı içer, efkarlanırım;
yola çıkar, efkarlanırım.
ne olacak bunun sonu, bilmem.
"kazım`ın" türküsünü söylerler,
üsküdar`da;
efkarlanırım.
devamını gör...
677.
bilmece

öyle bir yoldaş ki yolda değil.
hem ona giderim hem yol onun.
hem onunum hem ondan uzakta.
bana en yakın o, en uzak da.

öyle bir dost ki düşmanlarımız yandı.
dost ışığa doğru, düşman ateşe...
öyle bir saki ki içenlerimiz kandı.
şehadet, başlı başına neşe.
devamını gör...
678.
gün ola, devran döne, umut yetişe,
dağlarının, dağlarının ardında,
değil öyle yoksulluklar, hasretler,
bir tek başak tanesi bile dargın kalmayacaktır,
bir tek zeytin dalı bile yalnız...
sıkıysa yağmasın yağmur,
sıkıysa uyanmasın dağ.
bu yürek, ne güne vurur...
kaçar damarlarından karanlık,
kaçar, bir daha dönemez,
sunar koynunda yatandan,
hem de mutlulukla sunar
beynimizin ışığında yeraltı.
devamını gör...
679.
rüzgâr gülü

önümden çekilirsen istanbul görünecek
nerede olduğumu bileceğim
sisler utanacak eğilecek
ağzının ucundan öpeceğim
saçına kalbimi takacağım
avcunda bir şiir büyüyecek
nerede olduğumu bileceğim

bu çıplak geceler yok mu
bu plak böyle ağlamıyor mu
camları kırmak işten değil
delirecek miyim neyim
kirpiklerimden mısra dökülüyor
kenya'da simsiyah yalnızım
yoksul bir şilepte gemiciyim
malezya'da yük bekliyorum
önümden çekilirsen istanbul görünecek
nerede olduğumu bileceğim

attila ilhan
devamını gör...
680.
kadın üzgündü, üzgündü, üzgündü
adam düşündü, düşündü, düşündü
aşkımız bitmesin isterim dedi

biralar içildi ve başka içkiler
kadın ve adam kederliydiler
ne birleşiyor, ne ayrılıyor elleri

neden, neden sönüp gider bir aşk
acının silinmez tortusunu bırakarak
onulmazca inciterek yürekleri

kadın daha gerçek bir acıyla yaralıydı belki de
tasalı bir sevecenlikle baktı erkeğine
gözyaşları içinde gülümsedi

kadın ve adam oturuyorlardı
aralarında bir masa vardı
ve hüznün aşılmaz engelleri

-ataol behramoğlu
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"güne bir şiir bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim