601.
gel
- furkan' a -
lahuti mayısların buhurlarıyla
gel adımlarımla sinim taşlarından
baharleyin iki ağızlı bıçaklarınla
yontarak beni ince taraflarımdan
gel acımadan hem sızlanmadan
ey iri gözlerini kehhâl seçtiğim
keskinledim artık körlük belasından
ey aynı yalımdan hemhâl geçtiğim
başımı eğerek senin inzivalarından
gel çıktım sayalım senin odalarından
bir leyla yavrusunun elinden tutarak
gözümü aydan günden sakınarak
bağışlanmayan esirgenmeyen yanlarımdan
hem yeşilsizliğimden hem budaksızlığımdan
gel ki utanıyorum soysuzluğumdan
sen beni aldırma küfre batmışsam da
iki taraflı göllerde yıkanmışsam da
sen yine tastamam yekûn sathınla
gel kurtar beni yüzüm ağarmadan
ben şimdi tarihi boğazladım tırnaklarımla
günü yuvarladım o kan çukurlarına
pusulayı çiğnedim dişlerimin arasında
yurtsuz museviler kadar çölün ortasında.
- furkan' a -
lahuti mayısların buhurlarıyla
gel adımlarımla sinim taşlarından
baharleyin iki ağızlı bıçaklarınla
yontarak beni ince taraflarımdan
gel acımadan hem sızlanmadan
ey iri gözlerini kehhâl seçtiğim
keskinledim artık körlük belasından
ey aynı yalımdan hemhâl geçtiğim
başımı eğerek senin inzivalarından
gel çıktım sayalım senin odalarından
bir leyla yavrusunun elinden tutarak
gözümü aydan günden sakınarak
bağışlanmayan esirgenmeyen yanlarımdan
hem yeşilsizliğimden hem budaksızlığımdan
gel ki utanıyorum soysuzluğumdan
sen beni aldırma küfre batmışsam da
iki taraflı göllerde yıkanmışsam da
sen yine tastamam yekûn sathınla
gel kurtar beni yüzüm ağarmadan
ben şimdi tarihi boğazladım tırnaklarımla
günü yuvarladım o kan çukurlarına
pusulayı çiğnedim dişlerimin arasında
yurtsuz museviler kadar çölün ortasında.
devamını gör...
602.
sonra o yaz
yaseminlerle dolu bir balkonum oldu
balkon yaseminlerle sevişirdi
yaseminler yaseminlerle sevişirdi
rüya hülya ile..
ben o beyaz ve güzel kokan çadırın altında
gece ile sevişirdim..
(bkz: didem madak)
devamını gör...
603.
belki dünya havada süzülüyordur,
bilmiyorum.
belki yıldızlar birtakım dev makaslarla kesilen
küçük el işi kağıtlarıdır.
belki ay donmuş bir gözyaşıdır,
bilmiyorum.
belki tanrı sadece sağırlar tarafından duyulan
kalın bir sestir,
bilmiyorum.
belki ben hiçkimseyim.
doğru, bir bedenim var
ve ondan kaçamıyorum.
kafamdan dışarı uçmak isterdim,
ama bu imkansız.
burada, bu insan formu içinde mahsur kalmam
kader kitabında yazılı.
hâl böyleyken
derdime dikkat çekmek istiyorum.
içimde bir hayvan var,
kalbime sımsıkı yapışan,
kocaman bir yengeç.
bostonlı doktorlar
pes ettiler.
neşterler, iğneler, zehirli gazlar ve benzeri şeyler denediler.
yengeç hâlâ orada.
büyük bir yük bu.
unutmaya çalışıyorum, kendi işime bakmaya,
brokoli pişirmeye, açıp kapatmaya kitapları,
dişlerimi fırçalamaya ve ayakkabılarımı bağlamaya.
dua etmeyi de denedim
ama ben dua ettikçe daha sıkı tutunuyor yengeç
ve acı büyüyor.
bir keresinde bir rüya görmüştüm,
bir rüyaydı belki de
yengeç, benim tanrıya dair cehaletimdi.
ama ben kimim ki rüyalara inanıyorum?
[anne sexton - cehaletin şairi]
bilmiyorum.
belki yıldızlar birtakım dev makaslarla kesilen
küçük el işi kağıtlarıdır.
belki ay donmuş bir gözyaşıdır,
bilmiyorum.
belki tanrı sadece sağırlar tarafından duyulan
kalın bir sestir,
bilmiyorum.
belki ben hiçkimseyim.
doğru, bir bedenim var
ve ondan kaçamıyorum.
kafamdan dışarı uçmak isterdim,
ama bu imkansız.
burada, bu insan formu içinde mahsur kalmam
kader kitabında yazılı.
hâl böyleyken
derdime dikkat çekmek istiyorum.
içimde bir hayvan var,
kalbime sımsıkı yapışan,
kocaman bir yengeç.
bostonlı doktorlar
pes ettiler.
neşterler, iğneler, zehirli gazlar ve benzeri şeyler denediler.
yengeç hâlâ orada.
büyük bir yük bu.
unutmaya çalışıyorum, kendi işime bakmaya,
brokoli pişirmeye, açıp kapatmaya kitapları,
dişlerimi fırçalamaya ve ayakkabılarımı bağlamaya.
dua etmeyi de denedim
ama ben dua ettikçe daha sıkı tutunuyor yengeç
ve acı büyüyor.
bir keresinde bir rüya görmüştüm,
bir rüyaydı belki de
yengeç, benim tanrıya dair cehaletimdi.
ama ben kimim ki rüyalara inanıyorum?
[anne sexton - cehaletin şairi]
devamını gör...
604.
zorro / kamçılı kadın / attila ilhan
gözlerin kaç gece eder
dudakların kaç karanfil
gülünce sehpalar devriliyor
kızgınlığın kaç yanardağı
sevişmen savaştan beter
yenen yenilen belli değil
fena halde kayıp veriliyor
kimin kolu kimin bacağı
yalnızlığın simsiyah panter
vahşiliği zehirli bir yeşil
dişleri ısırdıkça sivriliyor
bilinmez ne zaman ısıracağı
yok yok elinde ölmek yeter
cam tozu kumsal soğuk sahil
şeffaf bir sonsuzluğa giriliyor
tanrının sizi bulamayacağı
gözlerin kaç gece eder
dudakların kaç karanfil
gülünce sehpalar devriliyor
kızgınlığın kaç yanardağı
sevişmen savaştan beter
yenen yenilen belli değil
fena halde kayıp veriliyor
kimin kolu kimin bacağı
yalnızlığın simsiyah panter
vahşiliği zehirli bir yeşil
dişleri ısırdıkça sivriliyor
bilinmez ne zaman ısıracağı
yok yok elinde ölmek yeter
cam tozu kumsal soğuk sahil
şeffaf bir sonsuzluğa giriliyor
tanrının sizi bulamayacağı
devamını gör...
605.
sanma ki derdim güneşten ötürü;
ne çıkar bahar geldiyse?
bademler çiçek açtıysa?
ucunda ölüm yok ya.
hoş, olsa da korkacak mıyım zaten
güneşle gelecek ölümden
ben ki her nisan bir yaş daha genç,
her bahar biraz daha aşığım;
korkar mıyım?
ah, dostum, derdim başka.
-orhan veli
ne çıkar bahar geldiyse?
bademler çiçek açtıysa?
ucunda ölüm yok ya.
hoş, olsa da korkacak mıyım zaten
güneşle gelecek ölümden
ben ki her nisan bir yaş daha genç,
her bahar biraz daha aşığım;
korkar mıyım?
ah, dostum, derdim başka.
-orhan veli
devamını gör...
606.
bugün oturdum ölümü düşündüm
kirli, acı bir su gibi yürüdü içimde
dokunduğum, gördüğüm her şeye sindi
ürperdim, korktum ve biraz şaşırdım
bugün oturdum ölümü düşündüm
yağmur altında ya da karanlıkta
bir başıma kalmış gibi.
sevgilim böylesine alımlıyken
güz kuşlarının güneye doğru akıp gideceği yol
iyice belirmişken gökyüzünde
onarırken, sararken hayat
çocukların incinmiş gülüşlerini
artık her park yeri bir apartman inşaatı
her sokak bir otomobil nehriyse de.
bugün oturdum ölümü düşündüm
soğuk camlara dayayarak yüzümü
kuşağımın acısını, kefenlenen gençliğimizi
yaşayan ya da artık yaşamayan dostları
bugün oturdum ölümü düşündüm
örterek yüreğime kara bir tülü.
bugün oturdum ölümü düşündüm
kapkara bir gece penceremi dalarken
öleceğini bile bile karşı koymanın onurunu
yiğitliğin, özverinin, sevginin
arkadaşlarımın yüreklerinden çıkan özsuyunu.
bugün oturdum ölümü düşündüm
bir darağacında ya da yolda yürürken
bugün oturdum ölümü düşündüm
yirmi yaşında ve hayat bu kadar güzelken
ahmet erhan
devamını gör...
607.
bir buçuk ay önce bu beldede
4,7 şiddetinde bir deprem olmuştu
karşıdaki dede cümle kapısının altına sığınmıştı
ama şimdi ben deprem olacağını bile bile
atkısı sedir ağacı bu kapının altında değil
bu kapının önünde seni öpüyorum
can yücel
4,7 şiddetinde bir deprem olmuştu
karşıdaki dede cümle kapısının altına sığınmıştı
ama şimdi ben deprem olacağını bile bile
atkısı sedir ağacı bu kapının altında değil
bu kapının önünde seni öpüyorum
can yücel
devamını gör...
608.
devamını gör...
609.
çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
alt katında uyumayı bir ranzanın
üst katında çocukluğum...
kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!
allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
havı dökülmüş yerlerine yüzümün
büyük bir aşk yamadım
hayır
yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım...
saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
aşk diyorsunuz ya
ben istemenin allahını bilirim bayım!
çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
balkona yorgun çamaşırlar asmay
ki uçlarından çile damlardı.
güneşte nane kurutmayı
ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım.
bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
insan kaybolmayı ister mi?
ben işte istedim bayım.
uzaklara gittim
uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!
süt içtim acım hafiflesin diye
çikolata yedim bir köşeye çekilip
zehrimi alsın diye
sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz
ilahiler öğrendim.
siz zehir nedir bilmezsiniz
zehir aşkı bilir oysa bayım!
ben işte miraç gecelerinde
bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,
birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,
uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
bir şiir aradım.
geçen üç yıl boyunca
yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.
ülkem olmayan ülkemi
kayboluşumu aradım.
bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
bir ters bir yüz kazaklar ördüm
haroşa bir hayat bırakmak için.
bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
kimi gün öylesine yalnızdım
derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
annem
ki beyaz bir kadındır.
ölüsünü şiirle yıkadım.
bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
acının ortasında acısız olmayı,
kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
aşk diyorsunuz ya,
işte orda durun bayım
ıslak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
kendimin ucunda
öyle ıslak,
öyle kötü kokan,
yırtık ve perişan.
siz aşkı ne bilirsiniz bayım
aşkı aşk bilir yalnız!
~didem madak
alt katında uyumayı bir ranzanın
üst katında çocukluğum...
kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!
allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
havı dökülmüş yerlerine yüzümün
büyük bir aşk yamadım
hayır
yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım...
saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
aşk diyorsunuz ya
ben istemenin allahını bilirim bayım!
çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
balkona yorgun çamaşırlar asmay
ki uçlarından çile damlardı.
güneşte nane kurutmayı
ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım.
bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
insan kaybolmayı ister mi?
ben işte istedim bayım.
uzaklara gittim
uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!
süt içtim acım hafiflesin diye
çikolata yedim bir köşeye çekilip
zehrimi alsın diye
sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz
ilahiler öğrendim.
siz zehir nedir bilmezsiniz
zehir aşkı bilir oysa bayım!
ben işte miraç gecelerinde
bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,
birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,
uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
bir şiir aradım.
geçen üç yıl boyunca
yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.
ülkem olmayan ülkemi
kayboluşumu aradım.
bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
bir ters bir yüz kazaklar ördüm
haroşa bir hayat bırakmak için.
bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
kimi gün öylesine yalnızdım
derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
annem
ki beyaz bir kadındır.
ölüsünü şiirle yıkadım.
bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
acının ortasında acısız olmayı,
kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
aşk diyorsunuz ya,
işte orda durun bayım
ıslak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
kendimin ucunda
öyle ıslak,
öyle kötü kokan,
yırtık ve perişan.
siz aşkı ne bilirsiniz bayım
aşkı aşk bilir yalnız!
~didem madak
devamını gör...
610.
benim harcım değil bir yar sevmek gizliden
her yanım bin türlü merakla dalanmakta
o loş buhur kokuları, analarımız
aşererken toprak yiyen analarımız
yüreğimin palamarlarını çözüyor aya karşı
gökçe sancım zonkluyor bileklerimde
zonkluyor talaşlar, talaşlar
şakağıma vuran balyozun talaşları.
ismet özel.
devamını gör...
611.
genel anlamda bu şiirin çevirileri biraz sıkıntılı ama en güzellerinden birisi bu sanırım.
japonyadaki bir inanca göre hasta bir insan origamiden 1000 tane turna yaparsa iyileşirmiş. rivayetlere hiroşima'da küçük bir kız çocuğu bu origamileri yaparken kanserden vefat etmiş, şiirin ismi buradan geliyor.
bu şiirin dmitri hvorostovski yorumunu çok beğeniyorum. kendisi beyin kanserinin oldukça ileri aşamasındayken de muhteşem bir şekilde yorumluyor bu şiiri ve sonrasında cenaze töreninde de bu yorumla veda ediliyor ona..
turnalar:
bazen düşünürüm
kanlı meydanlardan eve dönemeyen o askerler
soğuk mezarlarda yatmazlar
onlar beyaz turnalar oldular
öldükleri andan beri tam da bugüne kadar
onlar kanat çalarlar ve bizi çağırırlar
bundan değil mi başımızı kaldırıp göklere baktığımızda
bu denli naif ve hüzünlü oluruz?
yorgun düşmüş kuş sürüsü gri gökyüzünde çarpışır
sis içinde uçarak kendi sonuna
o güzel kuşların arasında küçücük bir boşluk gördüğümde
belki de bu yer benim içindir diye düşünürüm.
bir gün gelecek, bir turna sürüsüyle
uçacağım ben de o kül rengi mavi pusta
bir kuş gibi gökyüzünden
toprağa düşen sizlere sesleneceğim.
bazen düşünürüm
kanlı meydanlardan eve dönemeyen askerler
soğuk mezarlarda yatmazlar
onlar beyaz turnalar oldular
sardunyalar.com/2015/04/14/...
japonyadaki bir inanca göre hasta bir insan origamiden 1000 tane turna yaparsa iyileşirmiş. rivayetlere hiroşima'da küçük bir kız çocuğu bu origamileri yaparken kanserden vefat etmiş, şiirin ismi buradan geliyor.
bu şiirin dmitri hvorostovski yorumunu çok beğeniyorum. kendisi beyin kanserinin oldukça ileri aşamasındayken de muhteşem bir şekilde yorumluyor bu şiiri ve sonrasında cenaze töreninde de bu yorumla veda ediliyor ona..
turnalar:
bazen düşünürüm
kanlı meydanlardan eve dönemeyen o askerler
soğuk mezarlarda yatmazlar
onlar beyaz turnalar oldular
öldükleri andan beri tam da bugüne kadar
onlar kanat çalarlar ve bizi çağırırlar
bundan değil mi başımızı kaldırıp göklere baktığımızda
bu denli naif ve hüzünlü oluruz?
yorgun düşmüş kuş sürüsü gri gökyüzünde çarpışır
sis içinde uçarak kendi sonuna
o güzel kuşların arasında küçücük bir boşluk gördüğümde
belki de bu yer benim içindir diye düşünürüm.
bir gün gelecek, bir turna sürüsüyle
uçacağım ben de o kül rengi mavi pusta
bir kuş gibi gökyüzünden
toprağa düşen sizlere sesleneceğim.
bazen düşünürüm
kanlı meydanlardan eve dönemeyen askerler
soğuk mezarlarda yatmazlar
onlar beyaz turnalar oldular
sardunyalar.com/2015/04/14/...
devamını gör...
612.
yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var
yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
insan saatlerce bakabilir gökyüzüne
denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
kopmaz kökler salmaktır oraya
kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
insan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
insan balıklama dalmalı içine hayatın
bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
üstad ataol behramoğlu
devamını gör...
613.
düş gezginiyim gecenin kovuğunda uyurum haziranın düşünü görürüm
tam da kiraz vaktidir yüreğimin dalları toprağa değer toprak çağırır
dalbastı kirazların kan tadında umarsız bir yol ayrımıdır haziran
ben yürürüm bu yolda hüzünlü şarkılar yürür belki haziran yürür
sağanak yağmurlar altında göç arifesidir haziran yağmurun türküsüdür
akşam olur karanlık hüküm sürer gecenin gergefinde bir şiir dokunur
toprağın sesi çınlar kulaklarımda dalgalar yüreğime değer deniz çağırır
bütün tekneler hazirandan geçer şarabın kırmızısıdır damarlarıma yürür
kırlangıç baharıdır düşlerin kıyısında umudun saçağında ceviz ağacı
yalnızlığın kuşatmasında yalın ölümler ayıdır haziran hasretin öyküsüdür
tilki uykusu bu en küçük kıpırtıda depremler olur yer yerinden oynar
dönüşü olmayan bir haziran yangınıdır artık gemiler yanar köprüler yanar
hüzün bir tel örgüdür yüreğimi sarar bağdaş kurup oturur can evime korkular
dursam duramam koşsam koşamam dizelere sığınırım haziran beni saklar
yangınlar ortasında bir nefes fesleğendir haziran korkuların örtüsüdür
haziran olsaydım böyle olurdum tarih olurdum güncesini tutardım şiirlerin
ölümlerin yasını tutardım haziran gezginiyim uçurumların kıyısında dururum
atsam kendimi atamam zincirler prangalar bir de deniz kokusu bir de haziran
mevsimler biter zaman biter karanlıkta gökyüzüne bakarım yıldızlar çağırır
yolculuk öncesinde veda sözcüğüdür haziran yolculuğun yakılacak köprüsüdür
her nasılsa haziran sabahlarına uyanırım hep yastığım tütün kokar düş kokar
acının nöbetini tutarım ölümün arka bahçesinde yüzyıllardır ellerim kanar
sokaklarım ortaçağ sokağı duvarlar örülür dört bir yanımda yollarım kesilir
saatlerin durduğu bir anda sigaramın dumanı savrulur yine yollara düşerim
intiharın kül tortusunda küçük bir tereddüttür haziran ömrümün törpüsüdür
haziranın nöbetini tutarım sayılıdır günlerim haziran bitti bitecek
pişmanlık değil bu öfkem yaşamadığıma yangın çıkacak vakit geldi gelecek
mağara duvarında bir resim şimdi anılar neredeyse güneş batar gece çağırır
incecik bir duadır hastalığın son safhasında ıssız bir cenaze sessiz bir ağıt
günbatımının çağrısında şakaklarda namludur haziran mezar taşlarının süsüdür
alparslan 2
tam da kiraz vaktidir yüreğimin dalları toprağa değer toprak çağırır
dalbastı kirazların kan tadında umarsız bir yol ayrımıdır haziran
ben yürürüm bu yolda hüzünlü şarkılar yürür belki haziran yürür
sağanak yağmurlar altında göç arifesidir haziran yağmurun türküsüdür
akşam olur karanlık hüküm sürer gecenin gergefinde bir şiir dokunur
toprağın sesi çınlar kulaklarımda dalgalar yüreğime değer deniz çağırır
bütün tekneler hazirandan geçer şarabın kırmızısıdır damarlarıma yürür
kırlangıç baharıdır düşlerin kıyısında umudun saçağında ceviz ağacı
yalnızlığın kuşatmasında yalın ölümler ayıdır haziran hasretin öyküsüdür
tilki uykusu bu en küçük kıpırtıda depremler olur yer yerinden oynar
dönüşü olmayan bir haziran yangınıdır artık gemiler yanar köprüler yanar
hüzün bir tel örgüdür yüreğimi sarar bağdaş kurup oturur can evime korkular
dursam duramam koşsam koşamam dizelere sığınırım haziran beni saklar
yangınlar ortasında bir nefes fesleğendir haziran korkuların örtüsüdür
haziran olsaydım böyle olurdum tarih olurdum güncesini tutardım şiirlerin
ölümlerin yasını tutardım haziran gezginiyim uçurumların kıyısında dururum
atsam kendimi atamam zincirler prangalar bir de deniz kokusu bir de haziran
mevsimler biter zaman biter karanlıkta gökyüzüne bakarım yıldızlar çağırır
yolculuk öncesinde veda sözcüğüdür haziran yolculuğun yakılacak köprüsüdür
her nasılsa haziran sabahlarına uyanırım hep yastığım tütün kokar düş kokar
acının nöbetini tutarım ölümün arka bahçesinde yüzyıllardır ellerim kanar
sokaklarım ortaçağ sokağı duvarlar örülür dört bir yanımda yollarım kesilir
saatlerin durduğu bir anda sigaramın dumanı savrulur yine yollara düşerim
intiharın kül tortusunda küçük bir tereddüttür haziran ömrümün törpüsüdür
haziranın nöbetini tutarım sayılıdır günlerim haziran bitti bitecek
pişmanlık değil bu öfkem yaşamadığıma yangın çıkacak vakit geldi gelecek
mağara duvarında bir resim şimdi anılar neredeyse güneş batar gece çağırır
incecik bir duadır hastalığın son safhasında ıssız bir cenaze sessiz bir ağıt
günbatımının çağrısında şakaklarda namludur haziran mezar taşlarının süsüdür
alparslan 2
devamını gör...
614.
ben eskimeyen tek güzelligi sende gördüm
sende buldum erişilmez hazları
yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
duyguların en ölmezini sende duydum
susuzlugum dudaklarında dindi
yalnızlığım ellerinde
çoğu gün unuttum açlığımı
sende doydum…
ılk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
anladım yaşadığımı her nefes alışta
seninle geçtim bütün zamanlardan
seninle var oldum
eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.
boynunda bir yer vardır, ben bilirim
ne zaman oradan öpsem,
değişir gözlerinin rengi
yanar dudakların, terler avuçların
dökülür kapkara aydınlık gibi
omuzlarına saçların
gitgide artar kalbinin vuruşları
bir musiki halinde dünyamı doldurur
ansızın bütün sesler kesilir
zaman durur
bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde
her gün seninle yeniden var oluruz
eriyip kayboldugumuz yerde…
sesini duymadığım gün
yaşanmiş değil
açan çiçek değil
öten kuş değil
yüzünü görmediğim gün
içimde yıldızlar sönük
güneşler güneş değil
seni sevmediğim gün
seni anmadığım gün
olacak iş değil…
her günüm seninle geçsin
o güneşe en yakın
kimsenin varamayacağı bir dağ başında
uçsuz bucaksız uzak denizlerde
ınsan ayağı değmemiş ormanlarda
uzaklarda, en uzaklarda
o gemilerin uğramadığı limanlarda
ışığım ol, alınyazım ol benim
vatanım ol, evim ol
yeter ki bir ömür boyu benim ol
her günüm seninle geçsin…
sende buldum erişilmez hazları
yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
duyguların en ölmezini sende duydum
susuzlugum dudaklarında dindi
yalnızlığım ellerinde
çoğu gün unuttum açlığımı
sende doydum…
ılk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
anladım yaşadığımı her nefes alışta
seninle geçtim bütün zamanlardan
seninle var oldum
eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.
boynunda bir yer vardır, ben bilirim
ne zaman oradan öpsem,
değişir gözlerinin rengi
yanar dudakların, terler avuçların
dökülür kapkara aydınlık gibi
omuzlarına saçların
gitgide artar kalbinin vuruşları
bir musiki halinde dünyamı doldurur
ansızın bütün sesler kesilir
zaman durur
bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde
her gün seninle yeniden var oluruz
eriyip kayboldugumuz yerde…
sesini duymadığım gün
yaşanmiş değil
açan çiçek değil
öten kuş değil
yüzünü görmediğim gün
içimde yıldızlar sönük
güneşler güneş değil
seni sevmediğim gün
seni anmadığım gün
olacak iş değil…
her günüm seninle geçsin
o güneşe en yakın
kimsenin varamayacağı bir dağ başında
uçsuz bucaksız uzak denizlerde
ınsan ayağı değmemiş ormanlarda
uzaklarda, en uzaklarda
o gemilerin uğramadığı limanlarda
ışığım ol, alınyazım ol benim
vatanım ol, evim ol
yeter ki bir ömür boyu benim ol
her günüm seninle geçsin…
devamını gör...
615.
"sonra gülüşün geldi aklıma,
dişlerindeki maydanoz
yine gelsen yine diş fırçası hediye ederim sana"
dişlerindeki maydanoz
yine gelsen yine diş fırçası hediye ederim sana"
devamını gör...
616.
617.
618.
başka birisi nasıl sevilir bilmiyorum
hangi şehre gidilir yalnız başına,
hangi şarkı dinlenir senle olmayınca.
kimle çay içilir ?
en güzel sözlerin altı kim için çizilir
kimin kokusu saklanır…
hangi hayal hediye edilir,
hangi gözle bakılır o çiçek yaprağı kirpiklerine nasıl anlatılır gülüşünün sesi
adının güzelliğine hangi alfabe de rastlanır senin bakışın hangi şiire benzer
kime dokunur, sarılır, uyur bu kalp
hangi insanda rastlanır sana…
gel de anlat …
senden başkası nasıl sevilir ? bilmiyorum ben…
ilhan berk - başka birisi nasıl sevilir bilmiyorum
devamını gör...
619.
mutlak seveceksin
sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
bir sır ki bu,ölsen bile açamazsın…
anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
hülyadaki ses varlığının gayesi sanki…
bak emrediyor:daldığın alemden uyan ki,
mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın…
kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder…
cismin sana yetmez mi? çabuk kalbini sök,ver!
yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın…
ram ol bana,ruhun yeni bir aleme girsin…
yazmış kaderin:aşkıma ömrünce esirsin!
aklınla,şuurunla,hayalinle bilirsin.
mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın…
hüseyin nihal atsız
sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
bir sır ki bu,ölsen bile açamazsın…
anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
hülyadaki ses varlığının gayesi sanki…
bak emrediyor:daldığın alemden uyan ki,
mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın…
kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder…
cismin sana yetmez mi? çabuk kalbini sök,ver!
yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın…
ram ol bana,ruhun yeni bir aleme girsin…
yazmış kaderin:aşkıma ömrünce esirsin!
aklınla,şuurunla,hayalinle bilirsin.
mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın…
hüseyin nihal atsız
devamını gör...
620.
"...
başkaları gitmiş olur, gidince
bir sen yakınsın, uzakta kalınca" oktay rıfat
başkaları gitmiş olur, gidince
bir sen yakınsın, uzakta kalınca" oktay rıfat
devamını gör...