261.
bu geç vakit
bu sonbahar gecesinde
kelimelerinle doluyum;
zaman gibi, madde gibi ebedî,
göz gibi çıplak,
el gibi ağır
ve yıldızlar gibi pırıl pırıl
kelimeler.
(…)
nazım hikmet ran

20 eylülde yazılmış bu şiir ama ben bugün doğan kendime hediye ediyorum. hepimiz biraz kelimelerle doluyuz bu sonbahar.
devamını gör...
262.
öyle bir servettir ki sevgini anmak bile,
sultanlarla yer değiş deseler de nafile.


yirmi dokuzuncu sone.
william shakespeare
devamını gör...
263.
mavi gökyüzüne doğru kaldırıyorum içi boş kadehi
elimdeki kanlar yere damlıyor
verandam kan içinde ağlıyor
cesetler dört bir yana dağılmış
umurumda mı benim dünyam yanmış
teslim ettim ruhumu acıya
leylasız bir ömür dayanır mı bu sancıya
umut mevsimi geçeli çok oldu, karanlık kalbimde can buldu
devamını gör...
264.
çiçek sulandığı kadar güzeldir
kuşlar ötebildiği kadar sevimli
bebek ağladığı kadar bebektir
ve her şeyi öğrendiğin kadar
bilirsin,
bunu da öğren;
sevdiğin kadar sevilirsin.
devamını gör...
265.
"[...] and i
am the arrow,

the dew that flies
suicidal, at one with the drive
into the red

eye, the cauldron of morning."

sylvia plath, ariel
devamını gör...
266.
bu gece hiç şiir yazasım yok
siz en iyisi
açın googledan en güzel şiirler yazın
dökülsün önünüze
zamanında yazılan
ama bugünü anlatmayan
binlerce sözcük
devamını gör...
267.
"gözlerinle dilin arasında gerili uçurumu seviyorum
kekeme özgürlüğünü seviyorum
susuşundaki hıncı seviyorum
kalbinde ürperen kışı seviyorum

ellerindeki bilge zamanı
denizi yağmurdan korumaya çalışan
çocukluğunu seviyorum

alnın masamızda dört mevsime ufuk
dudaklarında titreyen zamanı seviyorum

yürüyorsun ya
kalabalık bir daha dönüp bakıyor kendine
boyunda çiçeklenen yedi rengi seviyorum

her damlası ayrı bir hayat;ne bilsin gözüne düşmeyen
gözlerindeki yaşı seviyorum"

(bkz: şükrü erbaş)
devamını gör...
268.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
269.
yalın

her seven
sevilenin boy aynasıdır.
sevmek
sevilenin o aynaya bakmasıdır.

özdemir asaf
devamını gör...
270.
dilerim senin olsun en iyi ve en kutlu;
bu dileğimle bile olurum on kat mutlu.


otuz yedinci sone.
william shakespeare
devamını gör...
271.
şimdi, bir de buradan baktım sana
senden kaçırdığım
kedere boğduğum anlara

beni içine al artık
seni mutsuz kılan duyguyu
kırmak istiyorum.

birhan keskin - zaman.
devamını gör...
272.
en iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur
sırf uzaklaşmak için,
ve geride kalanlar
birinin onlardan
uzaklaşmayı neden isteyebileceğini
bir türlü tam olarak anlayamazlar.

bukowski
devamını gör...
273.

”içelim.
lambanın ışığını niye bekleyelim ki, azıcık günümüz kalmış.
indir, çocuk büyük alaca bardakları.
şarabı insanlara zeus ile semele’nin oğlu verdi, sıkıntılarını unutsunlar diye.
bir kısım şarap iki kısım su,
doldur onları ağzına kadar.
bir bardak öbürünü isteklendirir. ”
devamını gör...
274.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
275.
eskisi kadar özlemiyorum seni,
ve ağlamıyorum olduk olmadık zamanlarda..
adının geçtiği cümlelerde, gözlerim dolmuyor..
yokluğunun takvimini tutmuyorum artık.
biraz yorgunum..
biraz kırgın..
biraz da kirletti sensizlik beni!
nasıl iyi olunur henüz öğrenemedim ama
“iyiyimler” yamaladım dilime.
tedirginim aslında, seni unutuyor olmak,
hafızamı milyon kez zorlamama rağmen yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni..
gel diye beklemiyorum artık,
hatta istemiyorum gelmeni..
nasıl olduğun konusunda ufacık bir merak yok içimde.
arasıra geliyorsun aklıma, banane diyorum
benim derdim yeter bana banane!
alıştım mı yokluğuna?
vaz mı geçiyorum, varlığından?
tedirginim aslında,
ya başkasını seversem?
inan o zaman seni hayatım boyunca affetmem...

(bkz: özdemir asaf)
devamını gör...
276.
“eve dönmek korkunç,
köpekler yüzü yalasa da yalamasa da .
seni bekleyen eşin de olsa,
eşini andıran yalnızlığın da olsa.
eve dönmek feci bir yalnızlık.
geldiğin yerin ezici basıncını
tebessümle anımsarsın
çünkü eve gittiğinde her şey kötüleşir.
çimenlere tutunan böcekleri düşünürsün.
yolda geçen uzun saatler,
yol yardım ve dondurma,
bazı bulutların tarifi güç şekilleri
ve geri dönmek istememenin gönüllü sessizlikleri
eve dönmek…
berbat bir şey…
eve has sessizlikler
ve genel tükenmişlikten başka hiçbir şeye katkısı olmayan bulutlar
gerçek şüpheliler bu bulutlardır.
bunların dokusu geride kalanlarınkinden farklıdır.
senin bulutumsu kumaşın da farklıdır.
istenmeyen,
artakalan,
ay ışığının azizliğine uğramış,
geri döndüğü için mutsuz,
yanlış yerlerde noksan.
yıpranmış kıyafetler,
eski püskü bir mutfak bezi.
eve dönüyorsun,
başka bir gezegendesiz,
bir yabancısın.
dünya’nın çekim gücü
tesirini iki katına çıkarmış,
ayakkabı bağcıklarını çözüyor.
omuzların…
endişeden oluşan alın kırışıklıklarına karışıyor.
içindeki boşlukla eve dönersin,
yarına tutunmuş kuru bir kuyu misali.
sizi bir arada tutan silik bağ ise…
önemini yitirir.
birbirinin aynı günlerin geçişini iç çekerek izlersin.
varsın, hepsi bir gelsin.
neyse,
mühim değil.
evine döndün.
güneş, yorgun bir fahişe gibi düşüp kalkar.
hava, kırık bir uzuv kadar durgunken yaşlanıp durursun.
hareket eden tek şey bedenindeki tuz dalgalarıdır.
yorgun gözlerle bakarsın,
havanı da yanında taşırsın.
o büyük, mavi balinayı, içine işleyen karanlığı.
geri dönersin,
kızılötesi görüşünle,
doyumsuz gözlerinde.
doğaya kafa tutan güçlerinle…
kemikten evine dönersin.
şuanda gördüklerin,
gördüğün her şey…
kemikten ibarettir.”
eva h. d.
devamını gör...
277.
baktım rüzgarsın sen
baktım çamaşır ipini zorluyorsun
hepimizin derdi güzel yaşlanmak sevgilim
baktım bir kitabın sayfalarını çeviriyorsun
ayağına terlik giy
bildiğimiz şeylerin taşında yalınayak geziyorsun

biz satranç oyuncusuyuz sevgilim
üzerimizde kara bir leke biz satranç oyuncusuyuz
inanıyoruz ceketlere düğmelere
inanmıyoruz takvimleri savurarak gelen geleceğe
işte yitirdik bütün taşlarımızı darmadağınık oyun tahtası
bir tek şahımız duruyor sevgilim o da evli iki çocuk babası

kelimeler önümüze çıkıyor sevgilim
uykumuzu bölüyor buradan çocukluğumuza kadar
buradan çocukluğumuza kadar bir telaş
içi boş kuşları kovalıyoruz ve bir sebep arıyoruz
herkese küsmek için
hemen o cumartesi buluyoruz hemen o pazar

yaşamak çukur yerlere doluyor diyorlar
bu yüzden yıkıntıya dönüşse de yaşıyormuş insan
ama hep yıkıldığımız yeter sevgilim biraz da kekik toplayalım
kıymetini bilmediğimiz şeyler var

yaşamak bir at gibi huysuzlanıyor kapımızda sevgilim
geçen günlere üzüldük tamam yola düşelim
düşünelim: başka günlerin duvarı daha sağlam
düşünelim: başka günlerin sokağı daha neşeli
başka evlerin kadınları erkekleri tam bir kahraman
tül perdeler uçuşurken başka evlerin pencerelerinde
bizi bir kitabın sayfaları arasında kurutuyor zaman

ama baktım sen rüzgarsın sevgilim
kitapları bir başından bir sonundan okuyorsun
başucunda bir bardak su
beni başucumda bir bardak su gibi avutuyorsun
devamını gör...
278.
aşk risalesi

dirilmek yeniden
yerin uyanması gibi kımıldaması gibi toprağın
bulutları yarması gibi gün ışığının
yağmurun ansızın boşanması
binlerce kuşun bir anda parlaması havalanması
erimesi gibi karların ve buzulların
patlaması gibi dal uçlarında tomurcukların

dirilmek yeniden
yüzyıl süren bir berzahtan geçmişiz gibi
kandan kinden öfkeden
üstümüze bir sağnak boşanmış gibi
sürekli lekelendiğimiz çözülmeye terkedildiğimiz
bir bataktan çıkar gibi.

yürürken otururken yatarken
hep çürümek durumunda kalmış
duyduklarımızdan dolayı kulaklarımız
gördüklerimizden ötürü gözlerimiz
dokunduklarımız için ellerimiz.

belli bir bozgun yaşamışız
her şeye ölüm dadanmış sanki
kadınlar ki anne olmamak için direniyorlar
erkekler ki savaşmayı tümden unutmuşlar
çocuklar zaten hiç çocuk olmuyorlar
çocukluk kalkmış dünyadan gibi
her çocuk antik çağ filozoflarından bir kalıntı sanki.

aşkın son saltanatını yaşamak içinmi ey kalbim
ruhun serüvenine bir kale olmak için mi?
bu başkaldırma kanatlanma.

durmadan geçiyordu o zamanlar
üstümüzden tanklar toplar binler tonluk arabalar
boğuk bir ses madeni bir böğürme
bir metropol devinin içimiz titreten iniltisi
ta uzaklarda şehirlerin üstünde kımıldayan
bir korkunun yüreğimizde biriken tedirginliği
bir sam yeli gibi bedenimizi yüzümüzü saçlarımızı
yalayarak
çekiyordu bizi ve herkesi.

ama sen uzaklardaydın ey kalbim
uzaklardaydın, sevdiğim uzaklardaydı
ayın ve yıldızların çağlayarak
berrak şelaleler yaparak
coşku içinde aktığı
bir yerlerdeydi.

hani bir gün bir çobana rastlamıştık
kavalıyla bir sümbülü emziriyordu
adı ferhat mıydı neydi
koyunların kurtların böceklerin ve çiçeklerin
sadakatten mest oldukları
her birinin gözlerinde
kaybolur gibi kayar gibi
dalıp gittiğimiz o saadet evreni
kayaların yüzlerinden okuduğumuz o ebedi bilinç
bizi çekip almıştı kılcal damarlarımızdan.

yaslan göğsüme sevdiğim
benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir
pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir toprak gibidir
sen ki bulut gibisin
ay gibisin güneş gibisin bazan.

usul usul inen
yağmur tıpırtılarını
dinler gibi
dalıp gitmiştik
sen konuşuyordun
ipil ipil yağan bir yağmur gibi konuşuyordun
onlar ki konuklarımızdı
adları keremdi yusuftu kaystı
hepsi de ezelden tanıdıktı dosttu.

( ara çağrı )
sen bir taze haber gibi gelmiştin unutmadım
her gelişin bir taze haberdi unutmadım

aşktı alıp verilen altın bir vakitti yaşadığımız
bir muştuyu algılamanın sürekli gerilimiydi sanki
unutmadım

can oynanırdı evlerde yollarda meydanlarda
can alınıp can verilirdi hiç unutmadım

sen uyurdun uykun bir tepeden seyredilen uçsuz bir vadi
kıyısından seyredilen bir denizdi sanki unutmadım

ah sevgili ! hayat görünürdü kapından, bir çırpınış
yüreklerimizde
sen evinden çıktığında güneşler doğardı içimizde
unutmadım

toprağa düşen tohum onda gizlenen renk şekil koku
senin için biçimlenirdi renklenirdi kokardı senin için
unutmadım

ebedi masum çocuklar zamanın solmayan çiçekleri
istemişlerdi de ezan okumuştu bilal bir sabah
unutmadım

o dirildi o dirildi diye birden çalkalanan sokaklar
ölüm ki sonsuza açılan bir kapıydı hiç unutmadım
ey aşk ey dirilik soluğu ey evrenin hareket kaynağı
nasıl unuturum nasıl unuturum hiç unutmadım.

haydi gel sevgilim
uzanalım toprağın altına
çiçekler mayalansın göğsümüzde
bu akıp giden bu kör gidip yol giden
kalabalıkları bu insanları
ezen çiçekleri, bir kere bile farkına varmayan
dökülen bu yıldızları yağmur birikintilerine
çiğneyerek geçen bu adamları ve kadınları
uyarmak için bir an durdurmak için
bu bizi terkeden, bacaları öksüz ve boynu bükük
içimizde sonsuzluk kavislerinden izlerini taşıdığımız
ama şimdi kendimizi zorlasak da
anımsayamadığımız tasarlayamadığımız o kırlangıçları
ah tekrar dönülebilir mi? yaşayabilirmiyiz ?
uzansak yerin altına ve toprak olsak.

haydi gel sevgilim
bir daha deneyelim
bir kere daha kesmek için yolunu kalabalıkların
yüreğimizden gönlümüzün derinliğinden
vermek hep vermek için
çünkü dağıttıkça çoğalır bizim zenginliğimiz
aşkın bir adı da berekettir
en iyi anlatandır o
hirada bir mağarada
gözden döküleni
gönülden geçeni.

ah hep o kelimeyi bulmak için bütün bu
çabalarım
seni çağıracak olan.

nasıl da unuttuk
oysa daha anar anmaz adını
ansızın patlayan bahara bir pencere açmışız gibi
kış ortasında çıkıveren güneş gibi
birden sıyrılıverip bulutlardan
üryan görülen can gibi
doldururdun içimizi
ve eviçlerimizi.

ah oruçlu bir ağustos vaktinde
bir kayanın dibinden kaynayan
soğuk ve berrak sulara
uzanıp kana kana
avuç avuç alıp
yüzümüzde içimizde
duyduğumuz
gibi
aşk.

ah bir yalnızlık vaktinde
herkesle birlikte olduğumuz
gene de yalnız olduğumuz
bir parkta
ta uzaklardan gelir gibi
bir tamburdan bir ezginin
bizi bizden ve herşeyden
alıp götürdüğü gibi
aşk.

haydi gel sevgilim gene arayalım
makam-ı ibrahimde rastlanan ayak izlerini
dedesinin elinden tutup kubays dağına götürdüğü
yüzüsuyu hürmetine yağmur istediği
yeryüzünün bereketlenip çiçeklerle bezendiği
develerin coşarak çöllerde
ayak sesleriyle şiirler bestelediği
o vakitleri.

haydi gel bir daha bir daha
arayalım
herkesin ve herşeyin uykuya vardığı
bir vakitte
gürül gürül
bardaktan boşanır gibi
yeryüzünü ve gökyüzünü
dünyanın bu yüzünü ve öbür yüzünü
geceyi ve gündüzü
dolduran
yüreğimizi kuşatan
o kitaptan
okunanı.

yaşamak, avını gözleyen
sessiz gergin
soluk soluğa
bir atmaca
sağ elimin
parmakları ucunda.

ve ölüm
bir güvercin
beyaz
süzülen masmavi gökten
berrak sulara.

bir yıldız kayıyor kayıyor kayıyor
bir dal uzuyor uzuyor
bir gül kanıyor bir seher vaktinde
yanıyor bir ateş için için
içimde içimin de içinde
bir ezgi dönüyor dönüyor dönüyor
bir ney eriyor dudaklarımda

aşkın bir adı da yorulmamaktır.

erdem bayazıt
devamını gör...
279.
alnına konsun bu öpüş
ve,şimdi senden ayrılırken,
itiraf edeyim ki
günlerimi bir düş
sayarken yanılmıyorsun;
ama, umut gitmişse uzaklara
bir gece ya da bir gün
bir görüntüde ya da bir şeyde olmaksızın
fark eder mi bu yüzden?
bütün gördüğümüz ve göründüğümüz
yalnızca bir düşün içinde bir düş.
kırılan dalgaların dövdüğü bir kıyının
haykırışları içinde duruyorum:
ve altın kum taneleri tutuyorum avucumda
ne kadar az! ama nasıl da
süzülüyorlar parmaklarımın arasından derinlere
ben ağlarken, ben ağlarken!
ah tanrım! daha sıkı
tutamaz mıyım onları?
ah tanrım! tekini bile kurtaramaz mıyım acımasız dalgadan?
bir düşün içinde bir düş mü
bütün gördüğümüz ve göründüğümüz?

edgar allan poe
devamını gör...
280.
anlar

eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
ikincisinde, daha çok hata yapardım.
kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
çok az şeyi
ciddiyetle yapardım.
temizlik sorun bile olmazdı asla.
daha çok riske girerdim.
seyahat ederdim daha fazla.
daha çok güneş doğuşu izler,
daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
görmediğim bir çok yere giderdim.
dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
farkında mısınız bilmem. yaşam budur zaten.
anlar, sadece anlar. siz de anı yaşayın.
hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
gitmeyen insanlardandım ben.
yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
eğer yeniden başlayabilseydim,
ilkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ölüyorum...

don herold
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"güne bir şiir bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim