781.
muazzam bir ihtimalsin.
gökyüzüne dokunmak gibi.
tüm maviliklerin sahibi olmak gibi .
hani nasıl desem, "mutlu olmak"gibi.
devamını gör...
782.
you will leisurely ascend the stairs,
a pile of sun-colored leaves in your skirts,
and you will gaze at the blue with weeps...

orijinalini çeviri kullanmadan bilenin ibana 3 tl
devamını gör...
783.
yoklukla varlık ve bazen de hiçlik arası bir yerdeyim
gözlerinde sönen gecenin deminde yapayalnız viraneyim
sorsalar halin nece dir diye
söylemekten aciz derbeder haldeyim
halilbaba12
devamını gör...
784.
"günlerdir körköstebek nefsimle öyle hırlı
ve öylesine harlı ki
esrik nefesim
bir kibrit tutsam parlayacak.
bir sarnıç gemisi diyecekler alev almış
boğazın iki yakasından

oysa bir gaz tenekesiyle bir şişe mavi
gelişi güzel mi güzel bir ocak
suların ortasında sevgili öfkemle benim
yanacak bahar erişinceye değin
soğuktan morarmış kanatlarını
ısıtsın diye martılar

martılar ki sokak çocuklarıdır denizin. "
devamını gör...
785.
“hangi dağda ateş yansa
o yana ağlardı atlar,
ve bir kartal
bir kartala dayıyorsa başını
aşk
çağrıldığı her randevuya
geç kalmış demekti. "
devamını gör...
786.
"bütün oyunlarımız
başkalarının evlerine bir güzellemeydi.
annem babamın günahları için
bir namaz yumağı hâlâ.
ey penceresi dışarıya açık, içeriye kapalı evler...
babam neden yalnızca içince güzeldi.
şimdi beş ayrı evde aynı yürek lekesi
süt kokularına yayılıp duruyor.
babam on altı yıldır
ölüme saçmalığını anlatıyor..."
devamını gör...
787.
"bir de bakalım leyla köşesinden
aşkın kadın adlı penceresinden
bırakmıştı kendini yazılmış olana
susmak ve konuşmamak denen cana
evlenmişti ve görünüşte mutlu
şimdiden memnun ve gelecekten umutlu
fakat bir eksiklik ufacık bir nokta
kalbi kurcalıyordu hala
mecnun ne olmuştu neredeydi
nasıldı ne yapıyordu hali neydi
geceleri loş gölgeler arasında
kum tepelerinde ay yarasında
mecnuna benzeyen hayaller olurdu
bu anlarda sanki kalbi dururdu
bitmiş olan bir daha mı başlayacak
ne çare başlayan başlamamış
bitmiş bitmemiş olacak
gibi gelirdi ona
ürküntü geçmiş ama erememişti huzura
karanlık bitmiş fakat erememişti huzura
ay tutulmuş tutulmuş kurtulmuştu
gçnlu zaman zaman tutmuştu mustu
gün kırmıştı siyah çerçevesini
yarmıştı ışıkta ötesini berisini
baskın korkusuyla ürperen çadırların
bugün düzen ve güven, ama yarın!!
yarına bir güvence olmayan
neye yarar böyle bir şimdiki zaman
acıyla da olsa dopdolu olan hayat
boşalmıştı zemberegi boşalmış bir saat
gibi. dönmüştü bomboş bir kagıda
agızdaki tad benzemiyor eski tada
ırmak kurumuş rüzgar esmiyor
yakıcı güneşi bir parçacık bulut örtmüyor
arzu ve korku iki karanlık duygu
yüreginde birbirini kovalayıp duruyordu
ya bir gün geri dönerse mecnun
yine altüst olursa ortalık bütün
daha mi iyi olur daha mi kötü bilmiyordu
bir umut vardı gönlünde eksilmiyordu
sonra kızıyordu kendine kınıyordu kendini
kapamak istiyordu içinde eskinin kepengini
eski oldu diyelim ama neydi yeni
ve nasıl eskitmeli eskimiyeni
nasıl öldürmeli ölmeyeni
nasıl diri sayarsın ölü olanı

eski bir zehirdi belki ama yeni
andırıyordu tatsız tuzsuz bir yemegi
beklemek neyi bekledigini bilmeden
gün günü ay ayı kovalarken
beklemek bir vaktin dolusunu
öç alan kaderin zalim oyunu
her şey akılla kurulu akılla düzgün
ama aklın içinde olmalı baharat gibi
bir parça delilik
oysa mecnun almış bütün deliligi gitmiş
kupkuru bir hayat kalmış ve adeta oyun bitmiş
arzulanan zenginlik, at kumaş ve ziyafet
yetmez olur insana bir gün elbet
insan hep birşey umar bekler
ne oldugunu bilmez fakat
fakat sonradan duruldu leyla
tevekkülle huzuru buldu leyla
ruhta kopan fırtınalar dindi
gökten gönle sükunet indi
anladı ki acı tatlı soguk sıcak
geçmiş ve gelecek ayrılmak ve kavuşmak
hep aynı varoluşun dönüşümleri
aydınlanışları ve sönüşümleri
her şey havada döner durur
sonunda tanrı varlıgında yok olur
ruh hürdür vücut esir
ruh baldır beden zehir
ruh hürdür tanrı aşkıyla
baglı degil yer ve zaman kaydıyla
farketmez gelse gelmese kays (mecnun) ona
gitse gitmese ona leyla
tanrı katında buluşmuşlardır
hakikat yurduna kavuşmuşlardır."
devamını gör...
788.
baktım rüzgârsın sen
baktım çamaşır ipini zorluyorsun
hepimizin derdi güzel yaşlanmak sevgilim
baktım bir kitabın sayfalarını çeviriyorsun
ayağına terlik giy
bildiğimiz şeylerin taşında
yalınayak geziyorsun.

biz satranç oyuncusuyuz sevgilim
üzerimizde kara bir leke
biz satranç oyuncusuyuz
inanmıyoruz ceketlere düğmelere
inanmıyoruz takvimleri savurarak
gelen geleceğe
işte yitirdik bütün taşlarımızı
darmadağınık oyun tahtası
bir tek şahımız duruyor sevgilim,
o da evli, iki çocuk babası.

kelimeler önümüze çıkıyor sevgilim
uykumuzu bölüyor
buradan çocukluğumuza kadar
buradan çocukluğumuza kadar bir telaş
içi boş kuşları kovalıyoruz
ve bir sebep arıyoruz
herkese küsmek için
hemen o cumartesi buluyoruz,
hemen o pazar

yaşamak çukur yerlere doluyor diyorlar
bu yüzden yıkıntıya dönüşse de yaşıyormuş insan
ama hep yıkıldığımız yeter sevgilim,
biraz da kekik toplayalım
kıymetini bilmediğimiz şeyler var.

yaşamak bir at gibi huysuzlanıyor kapımızda sevgilim
geçen günlere üzüldük tamam yola düşelim
düşünelim: başka günlerin duvarı daha sağlam
düşünelim: başka günlerin sokağı daha neşeli
başka evlerin kadınları erkekleri tam bir kahraman
tül perdeler uçuşurken başka evlerin pencerelerinde
bizi bir kitabın sayfaları arasında kurutuyor zaman.

ama baktım sen rüzgârsın sevgilim
kitapları bir başından bir sonundan okuyorsun
başucumda bir bardak su
beni başucumda bir bardak su gibi avutuyorsun. "
devamını gör...
789.
"yaşlandık da ondan mı
susarak katlanıyoruz her mutsuzluğa
saatlendiriyoruz günü
bölüyoruz dakikalara
bir hiç oluncaya kadar bölüyoruz onu.
bölüyoruz yani bütün mutsuzluklara..."

edip cansever
devamını gör...
790.
seninle ben birbirimizi unutsak dahi aslında hiç unutmayacağız.
aramızda bir şey kalmasa bile hep bir şeyler kalacak..
bir gün öldüğümde, bir yanım hep senin içinde yaşayacak.
ama hiçbir sokakta karşılaşmayacağız.
sen ve ben..
artık birbirimizi hiç görmeyeceğiz.

ya da uzat ellerini, dokun güneşe,
yazın kışa soluşunu dindir.
anla, bir ömre sığmaz seni sevmek
anlat, sana kavuşamamanın kaç ölüm ettiğini onlara.

seni ne kadar özlediğimi söyleme fırsatım olmadı hiç.
akıp giden manasız sesler arasında sesini özledim.
saçının kokusunu, saçına taktığım çiçeklerin kokusundan daha çok özledim.
seni unutmadım, denemedim bile.
ne bugün, ne yarın
ölüme, acıya ve yokluğuna alışmadım..

seni saf bir güzellik için sevmedim,
ruhunun ışıltısını, gözlerinin buğusunu, heyecanlanınca ve üzülünce titreyen sesini,
o masum çocukluğunu sevdim.
ölürken bile tutmak istediğim eller, senin ellerindi..

ölüm ayırsaydı bizi, yaşam hatıraları saklayan bir aşina yüz olacaktı.
hayat ayırdı.
artık ölüm, içimizde duran, içinde durduğumuz bir manasızlık.
artık bu manasızlık, yaşama sevincinden arınmış, üzerimizdeki bir donuk bakış.

çocukluğundan başlayarak tuttum ellerinden.
hayalini her gece göğsümde uyuttum.
baban sana masal anlatmadı diye
gecelere masumluğundan masallar ezberlettim
fotoğraflarda saçlarını ellerimle taradığımı
nereden bileceksin?
nereden bileceksin ezgisini arayan aşığın uğultular içinde vurulup öldüğünü?
hiç kavuşamayacak mıyız?
yoksa birimizin öldüğünü diğerimiz bilmeden
birer yangın halinde yanıp gidecek miyiz?

ama şuramda bir sancı
nefes aldıkça yaşamımı sızlatıyor.
sesini, ellerini, yüzünü, ruhunu benden esirgeme.
hafızam, seni yanımdaymışsın gibi anımsatmaya yetmiyor.
belleğim bir şeyleri hep eksik bırakıyor.
hatırladıklarım beni teskin etmiyor sevgilim,
özlemimi arttırıyor.
sana sarılmadan geçmez göğsümdeki ağrı.
yüzünü ellerimin arasına almadan yaşadığımı anlayamam.

özlem, bizden esirgenmiş bir yakınlığa varamamaktır.
herkesin her şeyin sahibi olmak istediği şu dünyada,
senin her şeyin olmak isterdim..

bağışla senin yanında yaşamak gibi bir hayatı ıskaladım.

saçlarına takacağım çiçeklerin kokusunu özledim,
kalbimdeki şiirlere bakışlarınla kanat olmanı,
bilhassa seni özledim.

bağışla, saçlarına örülen gül kokulu şiirler yaraşırdı sana.
*
devamını gör...
791.
bu gün armağan ettim

cemal süreya - uzaktan seviyorum seni

uzaktan seviyorum seni!
kokunu alamadan,
boynuna sarılamadan.
yüzüne dokunamadan.
sadece seviyorum!

öyle uzaktan seviyorum seni!
elini tutmadan.
yüreğine dokunmadan.
gözlerinde dalıp dalıp gitmeden.
şu üç günlük sevdalara inat,
serserice değil adam gibi seviyorum.

öyle uzaktan seviyorum seni,
yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden.
en çılgın kahkahalarına ortak olmadan.
en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan.

öyle uzaktan seviyorum seni!
kırmadan,
dökmeden,
parçalamadan,
üzmeden,
ağlatmadan uzaktan seviyorum.

öyle uzaktan seviyorum seni;
sana söylemek istediğim her kelimeyi,
dilimde parçalayarak seviyorum.
damla damla dökülürken kelimelerim,
masum beyaz bir kağıtta seviyorum.
devamını gör...
792.
saçların uçuşurdu rüzgardan.
yanından seni setrederdim.
güneş yakardı, deniz yanardı..
sen konuşurdun, dinlerdim.

gülerdin..
susardın, düşünürdün.
benimle el- ele yürüdün..
yol biterdi.

görmezdim seni..
zaman yıl yıl geçerdi.
uzaktan, çok uzaklardan
seni seyrederdim
.


t: özdemir asaf'ın kaleme aldığı seni seyrederdim şiiri.
devamını gör...
793.
"oysa
bir dağ yamacında oba da sofra sofra
sen ve ben ve içimizden kopup gelen dizginsiz yılkılar

bir zahmet mahcemaline de sürsem yüzümü

hangi cemalde koşuyor bilsem bendi mi?
ben senin sol göğsüne iliştiğin gam olsam
dünya ömrüm ziyan olsa, sen zişanım

bir mektup kadar mahsup, kelam gibi utangaç

sen gün doğumlarına dökülen rüyalarım….
hasretini biçtiğim
hüzün çiçeğim

menzilsiz saldığım çapa misali battıkça sende boğuluyorum
ışıksız denizlere sürülüyorum
seyrediyorum sükutu yırtan nal sesleri döşümde dövünüp durur
durulmaz ne şu yağmur ne de parmaklarımdan akan yağmur sesleri

kelebekler konar
göç bulutlarının nemlerine
desen desen
göz sürmelerinden geçip gider hale hale…

de hele !
ellerimde senden kalma bulut resimleri
gözüme yüzüme sürüyorum gün doğumlarını
șu dem vakti

örselenmiş özlemler bir somya gıcırtısı
sofa da yankı bulur
kırk ayak sessizliği... "
devamını gör...
794.
birinci deli kara sevdalı
elinde kağıt kalem
iri memeli, geniş kalçalı
kadın resimleri yapıyor
burumuş bir mektup avuçlarında
hem ağlıyor, hem öpüyor

ikinci deli tanrıya küskün
çıkmış dinden, imandan
küfrediyor bütün gün
kocaman kocaman elleri var
bir tutuşta parçalayacak gökyüzünü
bıraksa gardiyanlar

üçüncü deli zavallının biri
bakışları bomboş
cam gibi mavi gözleri
bir yangında dört yıl önce
iki çocuğu yanmış cayır cayır
çıldırmış, karısı da ölünce

dördüncü deli bir eski zengin
düşmüş, namerde muhtaç olmuş
bir dilim ekmek için
hala rüyasını görür geçen zamanların
sekiz silindirli otomobillerin
dağ gibi apartmanların

beşinci deli aklı başında
besbelli hayli dirsek çürütmüş
büyük ümitler peşinde
deli demeğe bin şahit ister
beğenmemiş gidişini dünyanın
deli demişler.

ümit yasar oguzcan
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
795.
ölüm çok güzel olmalı,
yumuşak, kahverengi toprakta yatmak,
birinin başının üzerinde çimlerin dalgalanması, ve sessizliği dinlemek.
dünün olmaması, ve yarının olmaması.
zamanı unutmak, hayatı affetmek, barışta olmak…

(bkz: sylvia plath)
devamını gör...
796.

ve cellat uyandı yatağında bir gece...
"tanrım" dedi, "bu ne zor bilmece !
öldükçe çoğalıyor adamlar, ben... tükenmekteyim öldürdükçe...

ataol behramoğlu
devamını gör...
797.
emperyal oteli

ben hiç böylesini görmemiştim
vurdun kanıma girdin itirazım var
sımsıcak bir merhaba diyecektim
başımı usulca dizine koyacaktım
dört gün dört gece susacaktım
yağmur sönecekti yanacaktı
sameland seferden dönecekti
duvardaki saat duracaktı
kalbim kendiliğinden duracaktı
ben hiç böylesini görmemiştim
vurdun kanıma girdin itirazım var

emperyal oteli’nde bu sonbahar
bu camların nokta nokta hüznü
bu bizim berheva olmuşluğumuz
bir nokta bir hat kalmışlığımız
bu rezil bu çarşamba günü
intihar etmiş kötümser yapraklar
öksürüklü aksırıklı bu takvim
ben hiç böylesini görmemiştim
vurdun kanıma girdin itirazım var

sesleri liman sislerinde boğulur
gemiler yorgun ve uykuludur
sabahtır saat beş buçuktur
sen kollarımın arasındasın
onlar gibi değilsin sen başkasın
bu senin gözlerin gibisi yoktur
adamın rüyasına rüyasına sokulur
aklının içinde siyah bir vapur
kıvranır insaf nedir bilmez

otelin penceresinde duracaktın
şehri karanlıkta görecektin
karanlıkta yağmuru görecektin
saçların ıslanacak ıslanacaktı
kış geceleri gibi uzun uzun
tek damla gözyaşı dökmeksizin
maria dolores ağlayacaktı
istanbul’u yağmur tutacaktı
bütün bir gün iş arayacaktım
sana bir türkü getirecektim
kulaklarımız çınlayacaktı

emperyal oteli’nin resmini çektim
akşam saçaklarından damlıyordu
kapısında durmanı söylemiştim
yüzün zambaklara benziyordu
cumhuriyet bahçesi’nde insanlar geziyordu
tepebaşı’ndaki küçük yahudiler
asmalımescit’teki rum kemancı
böyle rüzgarsız kalmışlığımız
bu bizim çektiğimiz sancı
el ele tutuşmuş geziyordu
gazeteler cinayeti yazıyordu
haliç’e bir avuç kan dökülmüştü

emperyal oteli’nde üç
gece kaldık
fazlasına paramız yetmiyordu
gözlerin gözlerimden gitmiyordu
dördüncü gece sokakta kaldık
karanlık bir türlü bitmiyordu
sirkeci garı’nda sabahladık
bilen bilmeyen bizi ayıpladı
halbuki kimlere kimlere başvurmadık
hiçbiri yüzümüze bakmıyordu
hiç kimse elimizden tutmuyordu
ben hiç böylesini görmemiştim
vurdun kanıma girdin kabulümsün)

atillâ ilhan
devamını gör...
798.
deli gönül, neyi özler durursun?
acınacak dostun, cananın mı var?
dünya yansa yorganın yok içinde,
harap olmuş evin, dükkânın mı var?
hatır, gönül bulamazsın birinde,
dama dedi dişisinde, erinde,
vatan dedikleri yangın yerinde,
insanlığa hâlâ imanın mı var?
nene yetmez senin şu kuru kaval?
pir aşkına sıkıldıkça durma, çal.
malta'daki kurnazlardan ibret al,
paran mı var, bağın, bostanın mı var?
sana giren, çıkan nedir, be dürzü?
be allah'ın numunelik öküzü!
ben mi yuttum on dört bin okka düzü,
bekri mustafa'dan fermanın mı var?
ne uymazsın zamaneye be domuz?
kırk senedir.... ne verdin omuz.
nâzır olmuş desem sana ıstakoz,
reddedecek kılıç, kalkanın mı var?
çünkü neden? dalyanın yok, ağın yok,
bir tek hamsi kızartacak yağm yok.
ocağın yok, dalın yok, budağın yok,
yoksa gökalp gibi turan'm mı var?
uyanmadın gitti, dalgın uykudan,
sana ne be âlemdeki kaygudan?
dem vurursun siyasetten duygudan,
beynelmilel bir imtihanın mı var?
feylesofum dedi herif, pap çıktı,
nâzır oldu, saman sattı sap çıktı.
reçetede şurup yazdı, hap çıktı,
yutmayacak yoksa, âyanın mı var?
ispermeçet-zade, kirpi, pehlivan
yanaşması, o bayraklı kahraman.
sadrazamlar içinde en düztaban”
imzacılar başı mervan'm mı yar?
çal nayını, ferahnakte ver karar.
...n nazır...rın müsteşar.
kumda oyna çöp batmasın aşikâr
düşünecek senin zamanın mı var?
kendi cihanında bak sen keyfine,
kulak asma halkın hayfa-hayfine.
tanburuna, kemanına, define
sen de katıl, neyde noksanın mı var?
şu kırk yıldır senin daran alındı,
suratına yüz bin kara çalındı,
nasıl olsa şu bokluğa dalındı
neyzen’den de büyük isyanın mı yar?


neyzen tevfik

devamını gör...
799.
seni düşünürken
bir çakıl taşı ısınır içimde
bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
bir gelincik açılır ansızın
bir gelincik sinsi sinsi kanar

seni düşünürken
bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
deliler gibi dönmeğe başlar
döndükçe yumak yumak çözülür
çözüldükçe ufalır küçülür
çekirdeği henüz süt bağlamış
masmavi bir erik kesilir ağzımda
dokundukça yanar dudaklarım

seni düşünürken
bir çakıl taşı ısınır içimde...

bedri rahmi eyüboğlu
devamını gör...
800.
şiirden zerre hazetmem. hiç sevmem. asaf halet çelebi hariç.

ibrahim
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim

güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrahim
güneşi evime sokan kim

asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrahim
gönlümü put sanıp kıran kim”
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"güne bir şiir bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim