181.
182.
kara sevda
bir kere sevdaya tutulmaya gör;
ateşlere yandığının resmidir.
aşık dediğin, mecnun misali kör;
ne bilsin alemde ne mevsimidir.
dünya bir yana, o hayal bir yana;
bir meşaledir pervaneyim ona.
altında bir ömür dönedolana
ağladığım yer penceresi midir?
bir köşeye mahzun çekilen için,
yemekten içmekten kesilen için,
sensiz uykuyu haram bilen için,
ayrılık ölümün diğer ismidir
-cahit sıtkı tarancı.
bir kere sevdaya tutulmaya gör;
ateşlere yandığının resmidir.
aşık dediğin, mecnun misali kör;
ne bilsin alemde ne mevsimidir.
dünya bir yana, o hayal bir yana;
bir meşaledir pervaneyim ona.
altında bir ömür dönedolana
ağladığım yer penceresi midir?
bir köşeye mahzun çekilen için,
yemekten içmekten kesilen için,
sensiz uykuyu haram bilen için,
ayrılık ölümün diğer ismidir
-cahit sıtkı tarancı.
devamını gör...
183.
sevgilim
sevgilim,
yetimim benim,
aylar nasıl geçiyor zaman hiç geçmezken
kapılar kapalı, dünya buzlu cam
uyuşmuş gözlerimin önünde
hayat akıp gidiyor hiç kımıldamadan
ikimizin yerine dinliyorum
sevdiğin şarkıları
siyah tişörtünü giyiyorum yatarken
gömleklerini, kazaklarını, kokunu
senin rüyalarını görüyorum ölür gibi uyurken
gün boyu elimde kahve fincanı
kapıyı açmıyorum
telefonlara çıkmıyorum
başını bekliyorum geleceği olmayan hatıralarının
sevgilim,
yetimim benim,
nasıl da kayıtsız gülüyorsun hayata
öldüğünden haberi yok fotoğraflarının
murathan mungan - timsah sokak şiirleri
metis yayınları, sayfa 7.
devamını gör...
184.
atilla ilhan'dan "ben sana mecburum" şiirinin ilk ve son kıtasını paylaşmak istiyorum.
"ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum.
...
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içimsıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin..."
"ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum.
...
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içimsıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin..."
devamını gör...
185.
murathan mungan'ın çok sevdiğim "yalnız bir opera"sından:
...
şimdi biz neyiz biliyor musun?
akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
birbirine uzanamayan
boşlukta iki yalnız yıldız gibi
acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
bizden diyorum, ikimizden
ne kalacak?
...
...
şimdi biz neyiz biliyor musun?
akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
birbirine uzanamayan
boşlukta iki yalnız yıldız gibi
acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
bizden diyorum, ikimizden
ne kalacak?
...
devamını gör...
186.
"üç kere üç dokuz eder
bilirsin,
birin karesi birdir.
karekökü de bilirsin.
‘mutlu aşk yoktur’,
bilirsin..
ama baharda ya da dışarda,
sonsuz göğün altında,
aşkın aşkla çarpımı,
garip bir biçimde,
hep sonsuzdur,
karekökü de yoktur…"
turgut uyar
bilirsin,
birin karesi birdir.
karekökü de bilirsin.
‘mutlu aşk yoktur’,
bilirsin..
ama baharda ya da dışarda,
sonsuz göğün altında,
aşkın aşkla çarpımı,
garip bir biçimde,
hep sonsuzdur,
karekökü de yoktur…"
turgut uyar
devamını gör...
187.
nerden gelip nereye gidiyoruz?
doğrultup belimizi kalktığımızdan beri iki ayak üstüne,
kolumuzu uzunlaştırdığımızdan beri bir lobut boyu
ve taşı yonttuğumuzdan beri
yıkan da, yaratan da biziz,
yıkan da yaratan da biziz bu güzelim, bu yaşanası dünyada.
arkamızda kalan yollarda ayak izlerimiz kanlı,
arkamızda kalan yollarda ulu uyumları aklımızın, ellerimizin, yüreğimizin,
toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve pılastikte.
kanlı ayak izlerimiz mi önümüzdeki yollarda duran?
bir cehennem çıkmazında mı sona erecek önümüzdeki yollar?
1
çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
çocuklar ölebilir yarın,
hem de ne sıtmadan, ne kuşpalazından,
düşerek de değil kuyulara filân;
çocuklar ölebilir yarın,
çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın,
çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında
arkalarında bir avuç kül bile değil,
arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.
negatif resimcikler boşluğun karanlığında.
kırematoryum, kırematoryum, kırematoryum.
bir deniz görüyorum
ölü balıklarla örtülü bir deniz.
negatif resimcikler boşluğun karanlığında,
yaşanmamış günlerimiz
çocukların avuçlarıyla birlikte yok olan.
2
bir şehir vardı.
yeller eser yerinde.
beş şehir vardı.
yeller eser yerinde.
yüz şehir vardı.
yeller eser yerinde.
yok olan şehirlere şiirler yazılmayacak,
şair kalmayacak ki.
pencerende bir sokak bulvarlı.
odan sıcak.
ak yastıkta üzüm karası saçlar.
adamlar paltolu, ağaçlar karlı.
penceren kalmayacak,
ne bulvarlı sokak,
ne ak yastıkta üzüm karası saçlar,
ne paltolu adamlar, ne karlı ağaçlar.
ölülere ağlanmayacak,
ölülere ağlayacak gözler kalmayacak ki.
eller kalmayacak.
negatif resimcikler dalların altındaki
yok olmuş olan dalların altındaki.
yok olmuş olan dalların üstünden
o bulutlardır geçen.
güneye götürmeyin beni,
ölmek istemiyorum...
ölmek istemiyorum,
kuzeye götürmeyin beni...
batıya götürmeyin beni,
ölmek istemiyorum...
ölmek istemiyorum,
doğuya götürmeyin beni...
bırakmayın beni burda,
götürün bir yerlere.
ölmek istemiyorum,
ölmek istemiyorum.
o bulutlardır geçen
yok olmuş olan dalların üstünden.
3
tahta, beton, teneke, toprak, saman damlarımızla iki milyardan artığız,
kadın, erkek, çoluk çocuk.
ekmek hepimize yetmiyor,
kitap da yetmiyor,
ama keder
dilediğin kadar,
yorgunluk da göz alabildiğine.
hürriyet hepimize yetmiyor.
hürriyet hepimize yetebilir
ve sevda kederi,
hastalık kederi,
ayrılık kederi,
kocalmak kederinden
gayrısı aşmayabilir eşiğimizi.
kitap hepimize yetebilir.
ormanlarınki kadar uzun olabilir ömrümüz.
yeter ki bırakmayalım, yaşanmamış günlerimiz yok olmasın çocukların
avuçlarıyla birlikte,
boşluğun karanlığına çıkmasın negatif resimcikler,
yeter ki ekmek ve hürriyet yolunda dövüşebilmek için yaşayabilelim.
çağırı
tanrı ellerimizdir,
tanrı yüreğimiz, aklımız,
her yerde var olan tanrı,
toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve pılastikte
ve bestecisi sayılarda ve satırlarda ulu uyumların.
insanlar sizi çağırıyorum :
kitaplar, ağaçlar ve balıklar için,
buğday tanesi, pirinç tanesi ve güneşli sokaklar için,
üzüm karası, saman sarısı saçlar ve çocuklar için.
çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
22.11.962
nazım hikmet ran.
doğrultup belimizi kalktığımızdan beri iki ayak üstüne,
kolumuzu uzunlaştırdığımızdan beri bir lobut boyu
ve taşı yonttuğumuzdan beri
yıkan da, yaratan da biziz,
yıkan da yaratan da biziz bu güzelim, bu yaşanası dünyada.
arkamızda kalan yollarda ayak izlerimiz kanlı,
arkamızda kalan yollarda ulu uyumları aklımızın, ellerimizin, yüreğimizin,
toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve pılastikte.
kanlı ayak izlerimiz mi önümüzdeki yollarda duran?
bir cehennem çıkmazında mı sona erecek önümüzdeki yollar?
1
çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
çocuklar ölebilir yarın,
hem de ne sıtmadan, ne kuşpalazından,
düşerek de değil kuyulara filân;
çocuklar ölebilir yarın,
çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın,
çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında
arkalarında bir avuç kül bile değil,
arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.
negatif resimcikler boşluğun karanlığında.
kırematoryum, kırematoryum, kırematoryum.
bir deniz görüyorum
ölü balıklarla örtülü bir deniz.
negatif resimcikler boşluğun karanlığında,
yaşanmamış günlerimiz
çocukların avuçlarıyla birlikte yok olan.
2
bir şehir vardı.
yeller eser yerinde.
beş şehir vardı.
yeller eser yerinde.
yüz şehir vardı.
yeller eser yerinde.
yok olan şehirlere şiirler yazılmayacak,
şair kalmayacak ki.
pencerende bir sokak bulvarlı.
odan sıcak.
ak yastıkta üzüm karası saçlar.
adamlar paltolu, ağaçlar karlı.
penceren kalmayacak,
ne bulvarlı sokak,
ne ak yastıkta üzüm karası saçlar,
ne paltolu adamlar, ne karlı ağaçlar.
ölülere ağlanmayacak,
ölülere ağlayacak gözler kalmayacak ki.
eller kalmayacak.
negatif resimcikler dalların altındaki
yok olmuş olan dalların altındaki.
yok olmuş olan dalların üstünden
o bulutlardır geçen.
güneye götürmeyin beni,
ölmek istemiyorum...
ölmek istemiyorum,
kuzeye götürmeyin beni...
batıya götürmeyin beni,
ölmek istemiyorum...
ölmek istemiyorum,
doğuya götürmeyin beni...
bırakmayın beni burda,
götürün bir yerlere.
ölmek istemiyorum,
ölmek istemiyorum.
o bulutlardır geçen
yok olmuş olan dalların üstünden.
3
tahta, beton, teneke, toprak, saman damlarımızla iki milyardan artığız,
kadın, erkek, çoluk çocuk.
ekmek hepimize yetmiyor,
kitap da yetmiyor,
ama keder
dilediğin kadar,
yorgunluk da göz alabildiğine.
hürriyet hepimize yetmiyor.
hürriyet hepimize yetebilir
ve sevda kederi,
hastalık kederi,
ayrılık kederi,
kocalmak kederinden
gayrısı aşmayabilir eşiğimizi.
kitap hepimize yetebilir.
ormanlarınki kadar uzun olabilir ömrümüz.
yeter ki bırakmayalım, yaşanmamış günlerimiz yok olmasın çocukların
avuçlarıyla birlikte,
boşluğun karanlığına çıkmasın negatif resimcikler,
yeter ki ekmek ve hürriyet yolunda dövüşebilmek için yaşayabilelim.
çağırı
tanrı ellerimizdir,
tanrı yüreğimiz, aklımız,
her yerde var olan tanrı,
toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve pılastikte
ve bestecisi sayılarda ve satırlarda ulu uyumların.
insanlar sizi çağırıyorum :
kitaplar, ağaçlar ve balıklar için,
buğday tanesi, pirinç tanesi ve güneşli sokaklar için,
üzüm karası, saman sarısı saçlar ve çocuklar için.
çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
22.11.962
nazım hikmet ran.
devamını gör...
188.
sizden saklı
gelmediniz, ben hep sizi bekledim
eksilen yanlarımla
sizden saklı eskidim.
her şeyden önce aşk verilmiş bir sözdü benim için
gün, ay, saat, hafta; takvimişi zaman yani
aldıkça dönemeçleri değişmedi hiçbir şey
yalnızca ufuklar yeniledim
kaç aşktan oluşmuş bir şeydi aşk
her sevgiliyle biraz daha
biraz daha sizden saklı eskidim.
murathan mungan
gelmediniz, ben hep sizi bekledim
eksilen yanlarımla
sizden saklı eskidim.
her şeyden önce aşk verilmiş bir sözdü benim için
gün, ay, saat, hafta; takvimişi zaman yani
aldıkça dönemeçleri değişmedi hiçbir şey
yalnızca ufuklar yeniledim
kaç aşktan oluşmuş bir şeydi aşk
her sevgiliyle biraz daha
biraz daha sizden saklı eskidim.
murathan mungan
devamını gör...
189.
ne diyordu şair; yıkıldı yolunu bekleyen şehir, şimdi gelsen de bir gelmesen de bir.
devamını gör...
190.
o halde yıllardır beynimde yer etmiş, ne kadar arayıp tarasam da kim tarafından yazıldığını bilmediğim -elif isimli bir hanım olabilir sanki- hayatımda en sevdiğim şiir olan eseri buraya bırakayım; -kelimeler hatalı falan filan olabilir bulamadığım için şiiri idare edicez-
"alnımın şakından öp beni
sonra çorak topraklara serp tohumlarını
sağımdan istersen ardını
utanırım
solumdan istersen, hey be allahsız!
bu kadar da siyaseti olmaz ki sevişmelerin
hangi avcumun içinde olduğu ne farkeder ki senden kalanların
hangi yokluk, hangi ıssız
de be hey hayırsız
ne fark eder ki kuzeyden güneye, doğudan batıya
aynı yarım küredeyiz işte
buluşmuştuk seninle
hadi inkar et
de ki; hiç işteş değildi birader yaşadığımız
de ki; kanatmadan dişlerinin arasında dilini, memleket kokmamıştı ulan işte birlikte uyandığım yatağımız"
"alnımın şakından öp beni
sonra çorak topraklara serp tohumlarını
sağımdan istersen ardını
utanırım
solumdan istersen, hey be allahsız!
bu kadar da siyaseti olmaz ki sevişmelerin
hangi avcumun içinde olduğu ne farkeder ki senden kalanların
hangi yokluk, hangi ıssız
de be hey hayırsız
ne fark eder ki kuzeyden güneye, doğudan batıya
aynı yarım küredeyiz işte
buluşmuştuk seninle
hadi inkar et
de ki; hiç işteş değildi birader yaşadığımız
de ki; kanatmadan dişlerinin arasında dilini, memleket kokmamıştı ulan işte birlikte uyandığım yatağımız"
devamını gör...
191.
beklersem gelmez ki. beklemesem gelir mi? umut vardır. beklemediğim zaman umut vardır.
devamını gör...
192.
aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.
iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.
ülkü tamer
üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.
iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.
ülkü tamer
devamını gör...
193.
ben ölünce, sevdiceğim,
hüzünlü şarkılar söyleme ardımdan;
güller dikme baş ucuma,
ya da koyu gölgeli bir selvi ağacı:
yeşil çimenler olsun üstümde
yağmurda ve çiyle ıslanan;
ve istersen, hatırla,
istersen unut.
görmeyeceğim gölgeleri,
hissetmeyeceğim yağmuru;
şarkısını duymayacağım
bülbülün, sanki acıyla söylediği:
ne çöken ne kalkan alacakaranlıkta
düşler görürken,
bakarsın hatırlarım,
bakarsın unuturum.
cin pazarı ve seçme şiirler, christina rossetti
hüzünlü şarkılar söyleme ardımdan;
güller dikme baş ucuma,
ya da koyu gölgeli bir selvi ağacı:
yeşil çimenler olsun üstümde
yağmurda ve çiyle ıslanan;
ve istersen, hatırla,
istersen unut.
görmeyeceğim gölgeleri,
hissetmeyeceğim yağmuru;
şarkısını duymayacağım
bülbülün, sanki acıyla söylediği:
ne çöken ne kalkan alacakaranlıkta
düşler görürken,
bakarsın hatırlarım,
bakarsın unuturum.
cin pazarı ve seçme şiirler, christina rossetti
devamını gör...
194.
bir anlam ifade etmeli,
yaşamakta ölmekte.
bir balığın çırpınışı,
güneşin doğuşu veyahut batması da.
kavga, hırs, azim, korku, endişe
savaş ve barış, mutluluk ve hüzün
en çokta delirmek.
insana ait ne varsa dünyada
bir anlam ifade etmeli.
yaşamakta ölmekte.
bir balığın çırpınışı,
güneşin doğuşu veyahut batması da.
kavga, hırs, azim, korku, endişe
savaş ve barış, mutluluk ve hüzün
en çokta delirmek.
insana ait ne varsa dünyada
bir anlam ifade etmeli.
devamını gör...
195.
bir tek sana tembih ettim saadeti
hiçbir şey hatıra değil aslında
kaynayan sular gibi bakardın ya bana
donan sular gibi gülerdin ya
bütün büyük sular korkutuyor şimdi beni
bir tek sana tembih ettim saadeti
hiçbir şey ihanet değil aslında
kararan havalar gibi dokunurdun ya bana
bozan havalar gibi şevişirdin ya
bütün güzel havalar ağlatıyor şimdi beni
-azılı aşklar şatosu/ küçük iskender
hiçbir şey hatıra değil aslında
kaynayan sular gibi bakardın ya bana
donan sular gibi gülerdin ya
bütün büyük sular korkutuyor şimdi beni
bir tek sana tembih ettim saadeti
hiçbir şey ihanet değil aslında
kararan havalar gibi dokunurdun ya bana
bozan havalar gibi şevişirdin ya
bütün güzel havalar ağlatıyor şimdi beni
-azılı aşklar şatosu/ küçük iskender
devamını gör...
196.
biraz yorgunum, kavgaları birikiyor insanın!
her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla!
yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde!
kaç yaşındayım sahi saymadım, bilmiyorum!
belki kırklarımdayım belki otuzlarımda!
belki de doksan sene yuvarlandım bu dünyanın sırtında!
hiç bilmiyorum! hayat taviz vermediği hızı ve kavgasıyla akıp gidiyor!
baharın rahiyasından akıp coşan çiçeklerle hatırlıyorum lise yıllarımızı!
kimimize kış, kimimize bahar olup canıyla değen babalarımızı!
“bu memlekette insanlar belki de en çok baba sancısıyla inliyor,” en çok baba deyince aklımıza gelir çocukluğumuz!
mazinin araladığı perdeden sızıyor eski günler!
onlarla kavgalı onlarla sevdalı olduğumuz!
“en çok baba yokluğunun hüsranıyla kızıyormuş zaman ayrılığın yarasını!”
insan baba olunca anlıyormuş babasını!
her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla!
yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde!
kaç yaşındayım sahi saymadım, bilmiyorum!
belki kırklarımdayım belki otuzlarımda!
belki de doksan sene yuvarlandım bu dünyanın sırtında!
hiç bilmiyorum! hayat taviz vermediği hızı ve kavgasıyla akıp gidiyor!
baharın rahiyasından akıp coşan çiçeklerle hatırlıyorum lise yıllarımızı!
kimimize kış, kimimize bahar olup canıyla değen babalarımızı!
“bu memlekette insanlar belki de en çok baba sancısıyla inliyor,” en çok baba deyince aklımıza gelir çocukluğumuz!
mazinin araladığı perdeden sızıyor eski günler!
onlarla kavgalı onlarla sevdalı olduğumuz!
“en çok baba yokluğunun hüsranıyla kızıyormuş zaman ayrılığın yarasını!”
insan baba olunca anlıyormuş babasını!
devamını gör...
197.
bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı.
siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
yılların telaşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi.
gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı,
gecelerde ve yalnız.
vermeye az buldunuz
yahut vakit olmadı
sevgilerde.
behçet necatigil
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı.
siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
yılların telaşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi.
gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı,
gecelerde ve yalnız.
vermeye az buldunuz
yahut vakit olmadı
sevgilerde.
behçet necatigil
devamını gör...
198.
bağlanmayacaksın kimseye öyle körü körüne o olmazsa yaşayamam demiyeceksin demiceksin işte.
yaşarsın çünkü
öyle beylik laflara gerek yok
can yücel
yaşarsın çünkü
öyle beylik laflara gerek yok
can yücel
devamını gör...
199.
akıl gözü
seni bulmaktan önce aramak isterim.
seni sevmekten önce anlamak isterim.
seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
sana hep, hep yeniden başlamak isterim.
özdemir asaf - lavinia.
yky, sayfa 48.
devamını gör...
200.
...
"- bana tutunabilirsin."
"- düşerken mi?"
bana her günün her saniyesi tutunabilirsin güzel sevgilim
günlerin sonu gelebilir, yıldızlar ölebilirler
başka yerlerde uyanabiliriz
bilip bilmediğimiz tüm güneşler sönebilirler ve sen yine de bana tutunabilirsin.
...
"- bana tutunabilirsin."
"- düşerken mi?"
bana her günün her saniyesi tutunabilirsin güzel sevgilim
günlerin sonu gelebilir, yıldızlar ölebilirler
başka yerlerde uyanabiliriz
bilip bilmediğimiz tüm güneşler sönebilirler ve sen yine de bana tutunabilirsin.
...
devamını gör...