1.
sinemada da sıkça karşımıza çıkan, nesneden/bireyden kopuş ancak o nesne/bireyin kendi yolculuğunda akışa devam etmesi şeklinde yorumladığım imge.
aklıma ilk gelen örneği abbas kiryarüstemi'nin rüzgar bizi sürükleyecek filminde karakterin kemiği ırmağa attığı sahne oldu.
aklıma ilk gelen örneği abbas kiryarüstemi'nin rüzgar bizi sürükleyecek filminde karakterin kemiği ırmağa attığı sahne oldu.
devamını gör...
2.
mitler ve halk masallarında sıklıkla karşımıza çıkan fenomen.
avusturyalı bir psikolog olan otto rank, kahramanın doğuş miti isimli çalışmasında yunan, roma, yahudi-hristiyan, hint ve germen mitlerinderki pek çok kahraman üzerinden doğuş hikayelerini karşılaştırmalı olarak inceler. ilk olarak standart destanın ana hatlarına bakalım;
kahraman en seçkin anne babanın çocuğudur, genellikle kralın oğludur. hamilelik öncesinde veya sırasında, bir rüya ya da kâhin şeklinde bir kehanet ortaya çıkar; bu kehanet, onun doğuşuyla ilgili uyarıda bulunur ve genelde babayı (ya da onun temsilcisini) tehlikelerle tehdit eder. genelde bir kutunun içinde suya bırakılır. sonra hayvanlar ya da alt sınıftan birileri tarafından (çobanlar) kurtarılır ve dişi bir hayvan ya da mütevazı bir kadın tarafından emzirilir. büyüdükten sonra seçkin ailesini oldukça becerikli bir şekilde bulur.
bir yandan babasından intikamını alır*, diğer yandan kendini kanıtlar. sonunda sınıf ve onurunu elde eder.
otto rank pek çok farklı kültürde karşımıza çıkan bu şablonu freudyen psikanalist bir bakış açısı ile inceler ve bu incelemelerde nehire bırakma alegorisini "yeniden doğuş" olarak kabul eder;
nevrotiklerin ve sağlıklı insanların rüyalarında aynı öğelerin kullanımı suya bırakılmanın tam olarak doğumun sembolik ifadesi olduğunu gösterir. sepet, kutu ya da tekne sadece muhafaza kabıdır, rahimdir; yani suya bırakılma, karşıtıyla olsa da, açıkça doğum sürecini gösterir.
peki zaten bir kere "doğmuş" olan kahraman figürü neden bir yeniden doğuşa ihtiyaç duyar? öncelikle çocukluk zamanlarınıza döndüğünüz zaman hiç evlatlık olduğunuzu düşündünüz mü? eve yeni bir kardeş geldiği için, anneniz size kızdığı ya da babanızdan yeterince ilgi görmediğinizi hissettiğinizde aslında çok daha zengin, ünlü, soylu v.s. bir ailenin çocuğu olduğunuzu ama bir sebepten bu ailede büyümek zorunda kaldığınızı ve eninde sonunda hakkınız olan hayata kavuşacağınızla ilgili fantezi kurdunuz mu?
bunun için vicdan azabı duymanıza gerek yok çünkü aslında otto rank mitlerin ortak özelliklerini çocuğun egosu üzerinden inceler ve mitlerde sürekli anne babadan kurtulma isteğini, kendi kişisel bağımsızlığını kurmaya çalışan çocuğun fantazilerinde bulur.
büyüyen bireyin ebeveynlerin otoritesinden çıkması evrimin en gerekli ama aynı zamanda en sancılı başarılarındandır. bu otoriteden çıkmanın gerçekleşmesi kesinlikle gereklidir. küçük çocuklar için ebeveynler en başta tek otorite ve tüm inancın kaynağıdır. onlara benzemek, örneğin, aynı cinsiyetten atasına -babası ya da annesi gibi büyümek - çocuğun ilk yıllarının en yoğun ve ciddi dileğidir. ilerleyen zihinsel gelişim, doğal olarak çocuğun ebeveynlerinin ait olduğu kategoriyi yavaş
yavaş tanımasını beraberinde getirir. çocuk diğer ebeveynleri de tanır ve onları kendi ebeveynleriyle karşılaştırır, dolayısıyla onlara verdiği eşsizlik ve benzersizlikten şüphe duymakta haklı çıkmış olur.
*
aileden kopup birey olmak için tekrar doğmamız gerekir. bu çok sancılı bir süreç olduğundan dolayı ve sanırım çocuk daha az acı çekmek için bilinçli olmayan bir şekilde aslında kopmaya çalıştığı ebeveynlerin öz ebeveynleri olmadığı fantezisini yaratır. ünlü mitograf joseph campbell'ın da söylediği gibi insan hayatındaki kritik kırılmalar kollektif bilincin rüyaları olan mitlerde karşımıza çıkar ve bize bu eşikleri atlatmamızda rehberlik ederler. yalnız olmadığımızı, bizden önceki tüm "kahramanların" bu yolları yürüdüğünü ve bunların başarılabilir olduğunu bize anlatırlar.
avusturyalı bir psikolog olan otto rank, kahramanın doğuş miti isimli çalışmasında yunan, roma, yahudi-hristiyan, hint ve germen mitlerinderki pek çok kahraman üzerinden doğuş hikayelerini karşılaştırmalı olarak inceler. ilk olarak standart destanın ana hatlarına bakalım;
kahraman en seçkin anne babanın çocuğudur, genellikle kralın oğludur. hamilelik öncesinde veya sırasında, bir rüya ya da kâhin şeklinde bir kehanet ortaya çıkar; bu kehanet, onun doğuşuyla ilgili uyarıda bulunur ve genelde babayı (ya da onun temsilcisini) tehlikelerle tehdit eder. genelde bir kutunun içinde suya bırakılır. sonra hayvanlar ya da alt sınıftan birileri tarafından (çobanlar) kurtarılır ve dişi bir hayvan ya da mütevazı bir kadın tarafından emzirilir. büyüdükten sonra seçkin ailesini oldukça becerikli bir şekilde bulur.
bir yandan babasından intikamını alır*, diğer yandan kendini kanıtlar. sonunda sınıf ve onurunu elde eder.
otto rank pek çok farklı kültürde karşımıza çıkan bu şablonu freudyen psikanalist bir bakış açısı ile inceler ve bu incelemelerde nehire bırakma alegorisini "yeniden doğuş" olarak kabul eder;
nevrotiklerin ve sağlıklı insanların rüyalarında aynı öğelerin kullanımı suya bırakılmanın tam olarak doğumun sembolik ifadesi olduğunu gösterir. sepet, kutu ya da tekne sadece muhafaza kabıdır, rahimdir; yani suya bırakılma, karşıtıyla olsa da, açıkça doğum sürecini gösterir.
peki zaten bir kere "doğmuş" olan kahraman figürü neden bir yeniden doğuşa ihtiyaç duyar? öncelikle çocukluk zamanlarınıza döndüğünüz zaman hiç evlatlık olduğunuzu düşündünüz mü? eve yeni bir kardeş geldiği için, anneniz size kızdığı ya da babanızdan yeterince ilgi görmediğinizi hissettiğinizde aslında çok daha zengin, ünlü, soylu v.s. bir ailenin çocuğu olduğunuzu ama bir sebepten bu ailede büyümek zorunda kaldığınızı ve eninde sonunda hakkınız olan hayata kavuşacağınızla ilgili fantezi kurdunuz mu?
bunun için vicdan azabı duymanıza gerek yok çünkü aslında otto rank mitlerin ortak özelliklerini çocuğun egosu üzerinden inceler ve mitlerde sürekli anne babadan kurtulma isteğini, kendi kişisel bağımsızlığını kurmaya çalışan çocuğun fantazilerinde bulur.
büyüyen bireyin ebeveynlerin otoritesinden çıkması evrimin en gerekli ama aynı zamanda en sancılı başarılarındandır. bu otoriteden çıkmanın gerçekleşmesi kesinlikle gereklidir. küçük çocuklar için ebeveynler en başta tek otorite ve tüm inancın kaynağıdır. onlara benzemek, örneğin, aynı cinsiyetten atasına -babası ya da annesi gibi büyümek - çocuğun ilk yıllarının en yoğun ve ciddi dileğidir. ilerleyen zihinsel gelişim, doğal olarak çocuğun ebeveynlerinin ait olduğu kategoriyi yavaş
yavaş tanımasını beraberinde getirir. çocuk diğer ebeveynleri de tanır ve onları kendi ebeveynleriyle karşılaştırır, dolayısıyla onlara verdiği eşsizlik ve benzersizlikten şüphe duymakta haklı çıkmış olur.
aileden kopup birey olmak için tekrar doğmamız gerekir. bu çok sancılı bir süreç olduğundan dolayı ve sanırım çocuk daha az acı çekmek için bilinçli olmayan bir şekilde aslında kopmaya çalıştığı ebeveynlerin öz ebeveynleri olmadığı fantezisini yaratır. ünlü mitograf joseph campbell'ın da söylediği gibi insan hayatındaki kritik kırılmalar kollektif bilincin rüyaları olan mitlerde karşımıza çıkar ve bize bu eşikleri atlatmamızda rehberlik ederler. yalnız olmadığımızı, bizden önceki tüm "kahramanların" bu yolları yürüdüğünü ve bunların başarılabilir olduğunu bize anlatırlar.
devamını gör...
3.
allah'ını seven beni nehre bıraksın...
devamını gör...