#ödüllü filmler
orijinal adı: 시
2010 yılında izleyici ile buluşan lee chang-dong yönetmenliğinde bir güney kore filmidir.
mi-ja, 60 yaşında olmasına rağmen şiire karşı bir ilgisi vardır. yaşına rağmen şiir hakkında bilgi sahibi olmak için kursa kaydolur ve öğrendikleri sayesinde dünyaya başka göz ile bakmaya başlar.
2010 yılında izleyici ile buluşan lee chang-dong yönetmenliğinde bir güney kore filmidir.
mi-ja, 60 yaşında olmasına rağmen şiire karşı bir ilgisi vardır. yaşına rağmen şiir hakkında bilgi sahibi olmak için kursa kaydolur ve öğrendikleri sayesinde dünyaya başka göz ile bakmaya başlar.
*asya pasifik ekran ödülleri (2010) / en iyi kadın oyuncu: yoon jeong-hee
*asya film ödülleri (2011) / en iyi yönetmen: lee chang-dong
*baek sang sanat ödülleri (2011) / en iyi yönetmen: lee chang-dong
*cannes film festivali (2010) / en iyi senaryo: lee chang-dong
*grand bell ödülleri güney kore (2010) / en iyi film
film, toplam 27 ödüle sahiptir.
*asya film ödülleri (2011) / en iyi yönetmen: lee chang-dong
*baek sang sanat ödülleri (2011) / en iyi yönetmen: lee chang-dong
*cannes film festivali (2010) / en iyi senaryo: lee chang-dong
*grand bell ödülleri güney kore (2010) / en iyi film
film, toplam 27 ödüle sahiptir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "calakalem" tarafından 13.10.2022 18:50 tarihinde açılmıştır.
1.
lee chang-dong'un 2010 yapımlı filmidir.
türkçe adı "şiir" olan filmde, güney koreli yaşlı bir kadın ve birlikte yaşadığı sorunlu ergen torunu çevresinde gelişiyor olaylar.
yaşlı ve sempatik bir kadın olan başkarakterimiz, çevresinde dönüp duran anlamsız olaylar ve hayatın karmaşasına katlanabilmek için o yaşta şiire merak sarar. araştırır, öğrenmeye çalışır çünkü yeni bir ifadeye, kendine kulak vermeye çok ihtiyacı vardır.
filmin güzel tarafı, şiirin bizler için hayati olan özünü net biçimde ortaya koyması. filmde, fena bir kötülüğe maruz bırakılarak öldürülmüş bir genç kız tipolojisi de bulunmakta. başkarakterimiz mija'nın ise zihnini, öldürülen bu genç kızın imgesi meşgul etmekte, ona dair şeyleri bir bir görüp anlamak istiyor. onun bulunduğu duygu dünyasını deneyimlemek için yaptığı uğraşılar, film boyunca sürüp gitmekte.
o yaşına kadar yorgun bir hayatı sürüklemiş olan mija'nın ise anlaşılmaktan yana umudu zaten tükenmiş ancak duyulmaya hala ihtiyacı vardır. bu ihtiyaçla sığınacağı yegane şey de şiirdir.
filmde beliren bir diğer gerçek de en sevmeyenlerimiz de dahil bir şekilde hepimizin duygu yanımızla şiirsel bir ruh yapısına sahip olduğumuz. yani şiiri hepimiz yaşıyoruz ama onu yazabilenler sadece şair oluyor. görmek istediğimiz yerler, hayata bıraktığımız iz, bir yaşanmışlıktaki konumumuz, ağız tatlarımız, alışkanlıklarımız, hepsi de kendi şiirlerimizin hayata uyarlanmış biçimi değil midir? tüm bunları anlamadan bir insanı anlamak, mümkün müdür? mija'nın da içindeki birikmişliği aktarmaya, pırıl pırıl kelimelere dökülen bu ışıltı ve müzikaliteyle, hayatın o kadar da rezil bir çirkinlikten ibaret olmadığını görmeyedir özlemi. çünkü nefes almalı ve devam edebilmelidir.
"...
yalnızlık bile yabani bir çiçek gibi ürkek,
yüzünü çeviriyor.
nasıl sevdim seni...
sessiz şarkını duyunca
nasıl da titredi kalbim..."
türkçe adı "şiir" olan filmde, güney koreli yaşlı bir kadın ve birlikte yaşadığı sorunlu ergen torunu çevresinde gelişiyor olaylar.
yaşlı ve sempatik bir kadın olan başkarakterimiz, çevresinde dönüp duran anlamsız olaylar ve hayatın karmaşasına katlanabilmek için o yaşta şiire merak sarar. araştırır, öğrenmeye çalışır çünkü yeni bir ifadeye, kendine kulak vermeye çok ihtiyacı vardır.
filmin güzel tarafı, şiirin bizler için hayati olan özünü net biçimde ortaya koyması. filmde, fena bir kötülüğe maruz bırakılarak öldürülmüş bir genç kız tipolojisi de bulunmakta. başkarakterimiz mija'nın ise zihnini, öldürülen bu genç kızın imgesi meşgul etmekte, ona dair şeyleri bir bir görüp anlamak istiyor. onun bulunduğu duygu dünyasını deneyimlemek için yaptığı uğraşılar, film boyunca sürüp gitmekte.
o yaşına kadar yorgun bir hayatı sürüklemiş olan mija'nın ise anlaşılmaktan yana umudu zaten tükenmiş ancak duyulmaya hala ihtiyacı vardır. bu ihtiyaçla sığınacağı yegane şey de şiirdir.
filmde beliren bir diğer gerçek de en sevmeyenlerimiz de dahil bir şekilde hepimizin duygu yanımızla şiirsel bir ruh yapısına sahip olduğumuz. yani şiiri hepimiz yaşıyoruz ama onu yazabilenler sadece şair oluyor. görmek istediğimiz yerler, hayata bıraktığımız iz, bir yaşanmışlıktaki konumumuz, ağız tatlarımız, alışkanlıklarımız, hepsi de kendi şiirlerimizin hayata uyarlanmış biçimi değil midir? tüm bunları anlamadan bir insanı anlamak, mümkün müdür? mija'nın da içindeki birikmişliği aktarmaya, pırıl pırıl kelimelere dökülen bu ışıltı ve müzikaliteyle, hayatın o kadar da rezil bir çirkinlikten ibaret olmadığını görmeyedir özlemi. çünkü nefes almalı ve devam edebilmelidir.
"...
yalnızlık bile yabani bir çiçek gibi ürkek,
yüzünü çeviriyor.
nasıl sevdim seni...
sessiz şarkını duyunca
nasıl da titredi kalbim..."
devamını gör...