entelektüel bir anaokulu öğretmeni olan lisa evliliğinde ve yaşamında mutsuzdur. bir şiir topluluğuna katılmıştır ancak orada da başka sıkıntılar yaşamaktadır. lisa bir gün öğrencisi küçük jimmy'nin şiir yeteneğini keşfeder ve ikilinin hayatını değiştirecek adımlar atar.
film sundance film festivali'nde en iyi dramatik yönetmen ödülünü kazanmıştır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "sekiz" tarafından 06.06.2021 16:52 tarihinde açılmıştır.
1.
2014'te israilli bir yönetmen tarafından yapılıp daha sonra 2018'te sara colangelo tarafından tekrar uyarlanan dram filmi. başkahraman iki çocuk annesi, evli, orta yaşlı, şiir/sanat tutkunu ve buna rağmen bir türlü güzel şiirler yazamayan bir anaokulu öğretmeni (maggie gyllenhaal), hikaye de sürpriz bir şekilde anaokulundaki minik öğrencisinin şiire olan özel yeteneğini keşfetmesi etrafında dönüyor.
film bana birden fazla temayı birden işliyormuş gibi geldi. bir yandan şiir, yetenek ve toplum, bir yandan hikayeyi sürükleyici kılan şey, yani öğretmenin obsesyonunun sebep olduğu tedirginlik ve bir öteki de yine öğretmenin kişisel yaşamı. sanat, sepet, şiir bahane, her şeyi hissettiği eksiklikleri ve yetersizlikleri tamamlamak için kovalıyormuş gibiydi. etrafındaki çocukları sürekli yönlendirmeye çalışması da bu psikolojinin bir çıktısı. yani bir çok ebeveynde gördüğümüz kendi ukde ve isteklerini çocuklarının üzerinden gerçekleştirerek oradan bir tatmin duygusu devşirme çabası. bence filmin hikayelerinden de en ilgi çekici olanı buydu. kadının sürekli hissettiği, kendi içindeki bitmek bilmez huzursuzluk ve muhtemelen yapılan hatalar sonucu travmatik yollardan elde edilmiş her şeyi kontrol etme takıntısı. bir sahnede kızı kendisine "sen o kadar uğraştın, didindin ama neredesin bir bak kendine" diyordu. zaten işlerin zıvanadan çıkması da o yüzleşmeden sonra başlıyordu.
öyle işte, kötü bir film değildi. blu tv'nin önüme defalarca çıkartması sonucu -muhtemelen listelerindeki tüm filmler bir avuç içi kadar anca olduğundan olsa gerek- izlemiş bulundum. izlenilebilir.
film bana birden fazla temayı birden işliyormuş gibi geldi. bir yandan şiir, yetenek ve toplum, bir yandan hikayeyi sürükleyici kılan şey, yani öğretmenin obsesyonunun sebep olduğu tedirginlik ve bir öteki de yine öğretmenin kişisel yaşamı. sanat, sepet, şiir bahane, her şeyi hissettiği eksiklikleri ve yetersizlikleri tamamlamak için kovalıyormuş gibiydi. etrafındaki çocukları sürekli yönlendirmeye çalışması da bu psikolojinin bir çıktısı. yani bir çok ebeveynde gördüğümüz kendi ukde ve isteklerini çocuklarının üzerinden gerçekleştirerek oradan bir tatmin duygusu devşirme çabası. bence filmin hikayelerinden de en ilgi çekici olanı buydu. kadının sürekli hissettiği, kendi içindeki bitmek bilmez huzursuzluk ve muhtemelen yapılan hatalar sonucu travmatik yollardan elde edilmiş her şeyi kontrol etme takıntısı. bir sahnede kızı kendisine "sen o kadar uğraştın, didindin ama neredesin bir bak kendine" diyordu. zaten işlerin zıvanadan çıkması da o yüzleşmeden sonra başlıyordu.
öyle işte, kötü bir film değildi. blu tv'nin önüme defalarca çıkartması sonucu -muhtemelen listelerindeki tüm filmler bir avuç içi kadar anca olduğundan olsa gerek- izlemiş bulundum. izlenilebilir.
devamını gör...