bulaşık makinesinden alınan tabağın güzel yıkanmadığını fark etmek
devamını gör...

en basit tanımı 'başkalarının haklarını ihlal etmeden kendi istediğin şeyleri yapabilmek ' olan kavramdır.

kimi büyük düşünürler de 'istemediğin hiçbir şeyi yapmamak' olarak tanımlar bu kavramı.
devamını gör...

4080 sayısının sigarayı bıraktığım günden bu yana cebimden çıkmayan türk lirası miktarı olduğunu hesapladığım an.
devamını gör...

evet benim o, buyrun?
devamını gör...

cin olup çarpmak isterdim bayım
devamını gör...

türkiye'de insan gibi yaşamak.
devamını gör...

polisler birini arabada izlerken illa ki o donut ve kahve ellerinde olacaktır.

çok korktuklarında ya da heyecanlandıklarında hemen kusarlar (nasıl bir mideleri varsa).
devamını gör...

kalbinde hapsolmuş, uçamayan kuş. içinden çıkmak için çırpındıkça telaşı artan ama hareketsiz de kalamayan bir kuş.
çok değişik bir sancı. insanı mahveden türden.
devamını gör...

-bu da mı gol değil ha, söyleyin bunu da mı atamadım?
-sevgi neydi? sevgi emekti.
- sen gelme ulan ayı!
- lanet olsun atom fiziğine!
- bak beyim, sana iki çift lafım var!
- reca ederim, bu bahsi kapatalım.
devamını gör...

cevabı varsa felsefe diyebilir miyiz? şüpheden doğan düşünce felsefenin tanımı. ben şüphe üzerine düşünce diyorum. feldefeden kastınız bir ideoloji veya ideal değil, düşünmekse, cevabı olmayan üzerine düşünmek daha değerlidir.
devamını gör...

patileri sağlı sollu sarkıtan mırıl mırıl uyuyan kedidir. keşke kedi olsaydım diye düşündürür.
devamını gör...

her misafirliğe gidildiğinde.
"kalk kızım yardım et"
devamını gör...

(bkz: adam yatmış karısı da tekne)
devamını gör...

ingilizce occlusion kelimesinden türkçeye uyarlanan bir sözcüktür. genellikle tıpta kullanılan bir terim olmakla birlikte kapanma anlamına gelir. mesela kulak açısından bir örnek vermek gerekirse, elinizle tragus'a bastırıp dış kulak yolunun girişini kapattığınızda kulağınızda bir oklüzyon etkisi oluşturmuş olursunuz.
devamını gör...

“gerçek rahatsız ettiğinde yalan üstüne yalan söyleriz, ta ki yalanın orda olduğunu hatırlamayıncaya kadar.”
devamını gör...

çok fazla dinlediğim için bir dönem iş arkadaşımın “sen alevi misin?” tarzındaki aptalca sorusuna maruz kaldığım, canım ciğerim olan deyişlerdir. öyleyim veya değilim, kime ne, sana ne!
devamını gör...

23 nisan için evdeki camı balonlarla çiçeklerle bayraklarla süslüyorum.
devamını gör...

ister gökyüzünde seyret, ister gözlerimde
körler onları görmese de, yıldızlar vardır.
devamını gör...

evvel mahsus selam eder gözlerinizden öperim değerli okuryazarlar.

kabuğumun üzerine bir kitabe-i seng-i mezar yazma aşkı ile yanıp tutuşan, ''ekşi limonlar intikam tugayı''nın elinden kabuğu çizdirmeden kurtulmuş olmanın haklı gururu ile bu satırları sizlere yazıyor olduğumu bilmenizi isterim. aranızda bulunamadığım zaman zarfında neler yaşadığımı sizlere anlatmam elzem oldu;

her şey 2 mart günü başladı, o gün öğleden sonra kabuğumu cilalayıp ajanstan çıktım. o esnada değerli yazar dostumuz bal porsuğu ile karşılaştık. elinde büyükçe bir dosya tutuyordu. heyecanlı bir hali vardı; ''tosbağa acayip bilgiler edindim, yukarı çıkıp şunları inceleyelim, çok bomba haberler var.'' dedi. buna müteakip hay hay hemen bakalım şunlara dememle birlikte etrafımızın bir anda sarıldığını fark ettik. sarı, sulu, ekşi suratlı bir takım insanlar siyah minibüslerden inerek üzerimize doğru koşturmaya başladılar. bal porsuğu kendini hemen öne attı, bende kabuğumun içerisinde sakladığım nunchaku mınçıkamı çıkardım. ilk dalgayı savaşçı şairler gibi savuşturduk. ikinci dalgayı neredeyse dans eder gibi bertaraf edecekken, bir anda ne olduğunu anlamadım ve gözlerimin karardığını hissettim. sonrası derin bir karanlık...

gözlerimi hafif araladığımda etrafımda bir kaç tane sarı, sulu, ekşi suratlı yaşam formu olduğunu gördüm. izbe ve loş bir mekandı. tarif edemediğim ekşimsi bir koku mekana yayılmıştı. bu yaşam formları bir yandan dürüm yiyiyor, öte yandan kendi aralarında fısıldaşıyorlardı.

- öbürü kaçmış.

- olsun bir tanesini ele geçirdik.

- iyi olmadı ikisini de alıp gelmemiz söylenmişti.

- yapacak bir şey yok. bir sıfırdan iyidir.

kafamı yavaşça kaldırdım. gözümü açtığımı görünce aralarından bir tanesi yanıma doğru yaklaştı; ''vay allahsız tosbağa uyanmış, naber tosbağa kardeş?'' dedi ve kahkaha atarak kabuğuma bir tane patlattı.

sakin kalmalıydım, istifimi hiç bozmadım. ''iyiyim lakin benim mahlasım ateist kaplumbağa, allahsız tosbağa benim dedem olur.'' diyerek cevapladım bu münasebetsizi. -dedemle ilgili hikaye için bkz #394813-

bunun üzerine elindeki dürümü bana fırlattı. diğer garip yaşam formları bunun yanına doğru koştular. ''dur sakin ol ekşitici kazok gelmeden dokunma şu tosbağaya'' diyerek sakinleştirdiler adamı...

anlaşılan o ki bu adamlar teşkilatın getir götür işlerini yapan küfürbaz, cinsiyetçi, kin ve nefret saçan fanatik yıkım ekibi üyeleriydi. kendi aralarındaki muhabbetlerine döndüler hiç bir şey olmamışçasına.

küfürler ve kahkahalar havada uçuşuyordu. neden sonra bir anda sustular. aradan yarım saat kadar geçmişti. hepsinin yüzü bir anda buz kesti. elinde dört beş tane dürümü aynı anda yemeye çalışan cüsseli biri bana doğru ilerlemeye başladı. bunlar gerisin geri küçük adımlarla adamın etrafını boşalttılar.

- demek tosbağa sensin.

- o kadar belli ediyor muyum?

-haha komik adam vesselam.

-kabuğumdan mı tanıdın?

-haha cidden komik la bu.

bak dostum sana ciddi laflar hazırladım. ya bu lafları güzelce sindirir ve bizimle birlikte hareket edersin. ya da senden güzel bir kaplumbağa çorbası yaparız.

-madem o kadar laf hazırlamışsınız önce o lafları bir dinleyelim. hem kaplumbağa çorbası dürümle iyi gitmez.

-ona biz karar veririz.

-ben içeriden bildiriyorum, o yüzden söyledim. her şeyin tadını bozmuşsunuz bari ağzınızın tadı bozulmasın.

-neyse şimdi beni iyi dinle tosbağa. biz bir radyo açacağız.

-geldiğim yerde açılmışı var.

-la havle bir sus yahu. iki kelam edeyim.

-tamam buyur et.

arkasındakilere dönerek; ''siz doğru tosbağayı kaçırdığınıza emin misiniz?'' diye hırladıktan sonra sakince bana dönerek; ''anlatacaklarımı kesmeden dinlemen senin yararına olur'' diyerek delici bir bakış attı. tabi içimden yer mi anadolu tosbağası bu numaraları dedim ama baktım adamın haleti-ruhiyesi iyi değil. sinir krizi geçirdi geçirecek, susup dinlemeye karar verdim.

-hah ne diyordum. radyo açacağız. gazete, dergi, kitap ne varsa yüzlerce tomar tomar, cilt cilt basacağız. hepsine en babasından reklamlar koyup, keyfimize bakacağız. işte tüm bu işler için seni ve ekibini yanımızda istiyoruz. anlaşıldı mı?

- anlaşıldı gumandarım!

-sabır yarabbi. oğlum sen manyak mısın?

- yok tosbağayım.

sinirle arkasını döndü ekşitici kazok. yıkım ekibine seslendi; ''şunu bir kendine getirin. bakalım böyle abuk sabuk konuşabilecek mi kabuğu kırılasıca!'' diyerek hızlıca odadan çıktı. ayrıldığı esnada elinde bir tane bile dürüm kalmamış olduğunu fark ettiğimde hayretler içerisinde kalmıştım.

sonrasında yaşananları çok fazla anlatmak istemiyorum. kabuğuma dökülen çürük limon suları, kafama geçirilen içi çürümüş limonlarla dolu torbalar falan bunlar işin sizi ilgilendirmeyen boyutu. hem can sıkıcı, hem de iğrenç...

böyle kaç gün geçirdim inanın farkında değilim. zaten kış uykusuna yatamamışım. sözlükte haber kovalayacağım diye mevsimleri şaşırmışım. halim vahim yani. harap ve bitap bir haldeyim. en nihayetinde dışarıdan ''at bordagalları!'' diye bir ses duydum. herhalde dedim bu beynimin bir oyunu bana. limonda yaşadığım doz aşımı bünyemi iyice ekşitti. akıl sağlığımı yitiriyorum.

ama sesler gitgide yaklaşıyor. yat yat! alın şunu! tosbağa nerede? nerede tosbağa! haykıran sesler...

hafifçe bulunduğum yerden başımı kaldırıyorum. görüşüm çok bulanık. turuncu bereli bir adam bana gülümseyerek bakıyor. ''tosbağa kardeş iyi misin?'' ''iyiyim de sen kimsin?'' ''yahu ben patagonyalı tanımadın mı?'' ''yahu şu an buraya babamı getirseniz tanımam.''

ardından patagonyalı'nın diğer pit (portakal-istif-taarruz) timi üyelerine dönerek. ''tamam bu iş! tosbağa iyi gibi, çıkalım buradan arkadaşlar!'' diye bağırdığını duyuyorum.

dışarı çıkardıklarında sağ olsunlar 4 gündür dürüm yemeye zorlanıp, hiç bir şey yemediğimi anlayınca patagonyalı marul getirtiyor bana. biraz marul yiyince kendime geliyorum. o esnada turuncu renkli bir minibüsten yoldaş iniyor. şükür diyor operasyon başarılı olmuş. ''ha diyorum birde bana sor?'' mellisho hemen yoldaşa bir tane sandalye getiriyor. yoldaş sandalyeye oturup, sandalyeden düşüveriyor ve böylece operasyon başarı ile tamamlanıyor.

işin esası sürekli baskıcı rejimini eleştirdiğim yoldaşın böyle bir operasyon düzenleyip beni bu yaşam formlarının elinden kurtarması tosbağa gözyaşları dökmeme sebep oldu. demek ki, kabuk kırılıyor yen içinde kalıyor. bu başarılı operasyon için kendisine ve ekibine teşekkür ederim. tabi şunun da altını çizmem lazım. bu olay benim sözlükte yaşanan gerçekleri yazmayacağım anlamına gelmiyor. daha sert ve sivri yazı dizileri sizleri bekliyor. can borcumuz var diye, propaganda borcumuz olacak değil ya!

yaşanan süreçte akıbetimi merak edip, benden dualarını esirgemeyen tüm dostlara da selam olsun!

sağlıcakla kalınız...
devamını gör...

"toy çağımda bir öğüt vermişti babam, hala küpedir kulağıma. 'ne zaman' demişti, 'birini tenkide davranacak olsan, hatırdan çıkarma, herkes senin imkanlarında gelmemiştir dünyaya!''"

muhteşem gatsby
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim