öncelikle başlıktaki "ç" enflasyonunun belini kırmak gayesiyle, meramımı "2n + 1. kişi olmanın dayanılmaz huzursuzluğu" şeklinde formüle etmek isterim.

şimdi, ergenliğini yaprak testler üstünde sinir harbinden kırdığı 0.7 uçları üfleyerek tamamlamış necip türk gençliğinde matematiksel notasyonların bir travma hâline geldiğinin farkındayım. hatta bu formülü okuyunca bile “of ekob mudur ebok mudur ne anlatıyo bu herif” denmesi ihtimaline karşılık izahat-ül tanım: n = çift sayısı olmak üzere, birden fazla sayıda çiftin (çift derken baya insan çiftlerini, yer yer öpüp koklaşmayı ve defaatle ufak detaylar üstünden tartışmayı ilişki haccı hâline getirmiş sıradan sevgili gruplarını kastediyorum) olduğu ortamdaki tek bekar kişi olmanın bünyede yarattığı acı, ızdırap.

“üçüncü kişilik" hatta gavurca “third wheel” olma mevzusunun edebiyatı ziyadesiyle mevcut. bu formülasyonu sunmaktaki motivasyonum iki çiftin yanındaki beşinci, hatta ve hatta (acı çekerek, kalbimden katran gibi birkaç damla kan akıtarak yazıyorum) üç çiftin yanındaki yedinci kişi olmanın, n ile orantılı olarak garipleşen tatsızlığına dair literatür boşluğunu doldurmak. bu boşluğu iki olasılığa dayandırıyorum,

1) ya benim çevremdeki çiftler olağan dışı bir acımasızlıkla beni punduna getirmekte ve n = {2,3} durumlu uzaylara katmakta beis görmemişler,

2) bu acıyı benim gibi defalarca kez çekmiş insanlar var ama bunu dile getirmeyecek kadar aklıselim sahibi kimseler ve ben bu tanımı yazarak aleni bir mallığa imza atmış bulunuyorum.

her hâlükârda kendimi kötü hissederek analize geçmem gerekirse;

bu huzursuzluk yukarıda bir yerlerde bahsettiğim üzere kusursuz bir orantı ile büyümüyor. önce bunu bi netleştirmem lazım. üçüncü kişi olmak, muhatap olunan çiftlere göre değişmekle birlikte beşinci kişi olmaktan daha bile zor olabilir. gelgelelim, bu istisnai eşik aşıldıktan sonra grafik bir düzene oturuyor ve namütenahi bir rahatsızlık boy göstermeye başlıyor. örneklemek gerekirse bu sistemde yedi beşten, dokuz ise yediden daha sıkıntılı bir ambiyansa gebe denebilir (dokuzdan sonrasını bu başlıkta incelemenin manası yok, zira beş çiftin olduğu yerdeki tek kişiyseniz ya bir dans kursunda eğitmensinizdir ya da fantezi dünyası renkli bir arkadaş grubunun kiraladığı, her türden paraya muhtaç bir kameramansınızdır. ikisi de olmadan bu tecrübeyi yaşadıysanız lütfen beni bulun. bu acının bir portresini çizdirmek isterim).

üçüncü kişi olmaktaki “mahrem işgali” hissi malum. özellikle taraflar birbirine yaklaşıp bir şeyler fısıldadıkça, ufak tefek öpücükler kondurmaya başladıkça selektör yakılır ve ortamdan uzaklaşılır. beşinci kişi olma hâlinde ise ortam, belki cinsel gerilimin yayıldığı kişi sayısının artmasıyla daha hafif, daha sohbete eğilimlidir. çiftler ile bekar şahıs arasındaki nüktedan ton korunduğu sürece muhabbet güzelce akar.

yedinci kişi olmak ise… dostum işte burası üzücü olmaya başlıyor.

öncelikle nasıl meydana geldiği hep kaotiktir bu yedinci kişi olma hâlinin. bu durumda olan kişi, ortamdaki “yedinci” olabileceğini asla önceden net bi şekilde öğrenmez. öğrense, zaten yedinci kişi olmamak adına zinhar orada bulunmaz. ortam üç-beş kişilik iken habersizce gelen bir çift(ler) yaratır genellikle bu durumu. bir kere yaşandıktan sonra da kolay kolay unutulmaz.

şahsen bu batağa bir kez düştüm. kaba olmayacak en erken zamanda da kaçtım ama öyle bir yarım saat geçirdim ki o günden beri bütün kalabalık eş dost buluşmalarına, öncesinde katılımcıları bildiren nihai bir listeyi pdf hâlinde talep ederek katıldım.

evet güzel okuyucu, bazı cuma akşamlarımı ekmek arası kaşar peynir yerken, o haftasonu buluşacağım insanların ismini ve kimin kiminle çift olduğunu izah eden şematik pdf’leri okuyarak geçiririm. yargılamak mı istiyorsun? önce şunu oku hele…

sene… üniversitede bir sene. yeni insanlar, yeni arkadaş çevreleri ama ankara’nın meşhur “herkesin herkesi tanıdığı” lise & üniversite kombinlerinden birindeyim. dolayısıyla tanıştığım insanlar üniversiteye hâlihazırda çift olarak geldiklerinden biriyle tanışmak aslında iki kişiyle tanışmak anlamına geliyor. ben ise onların yeni insanlarla tanışma macerasına eski usulden devam etmelerini sağlayan “ay çocuklar bakın, bu tek gelmiş, gelin tanışalım da kesmesin tenhada bileklerini” dedikleri tekil bireyim. tek tekilim.

bu şekilde telefonuma kaydettiğim iki paket bireyle kısa bir süre düzenli olarak görüştüm. erkek olanlarıyla bölümüm gereği daha çok vakit geçirdiğimden ve “beşinci kişi” olduğum durumlar çok sık denk gelmediğinden bunu dert etmiyordum.

yılın sonlarına doğru, yılbaşı planları (o vakit inandığım ne varsa şükürler olsun ki) denk gelmeyince o iki paket insandaki bir hanımefendi erken bir “yılbaşı kahvaltısı” yapmamızı önerdi. can sıkıcı birkaç saat olması ihtimalini göze alarak sabah dersine girdim, çıkışında da diğer iki erkek arkadaşla kampüs yakınlarındaki bir yere gittik. hanımefendiler de belirince mental bi kronometre tutmaya başladım.

yine yukarıda bi yerlerde (ulan amma tembelleştik ha, ctrl + f yapıp tam metne gidesim bile yok, aran da bulun gali) belirttiğim o “beşinci kişi olmak ‘o kadar da’ kötü olmayabilir” beyanının “o kadar da” kısmını dürtmek istediğim yer şu ki, bu iki çiftin ayrı ayrı da, kendi aralarında da, benimle de muhabbeti.. nasıl desem.. sarmıyordu. iki kız da yer yer birbirine laf dokunduruyordu, iki erkek ya mallıklarından ya da duymazdan gelmenin kolaylığından bunu umursamıyordu ve ben, masada büyüyen gerilimin yegâne şahidi olarak birkaç dakika önce yediğim böreğin artık tabakta olmayan hayaletini parçalamak üzere çatal ve bıçakla çeşitli hareketler deniyordum. bu keyifsizliğin sonlanmasının yakın olduğu temennisiyle çayımı höpürdeterek bitirip, kaşığı da ters bi şekilde bardağın üstüne yerleştirerek (bu da saçma sapan bir çocukluk bilgisi ha, kaynağı neyin var mı onu bile bilmiyorum. misafirlikte çay kaşığı, çay bardağının üstüne açık şekilde konulursa “e varsa bi bardak çayını daha alırım”, üstü kapalı şekilde konursa da “yok, daha almiyim canısı, sağ olasın” anlamı verirmiş de, ev sahibinin sormasına gerek kalmazmış da bilmem ne… ula iki cümle fazladan kurun da bu anlamsız empresyonist gelenekler son bulsun be kardeşim) umudumu perçinlemiştim. tam bu esnada kızlardan birinin telefonu çaldı, açtı konuştu, bulunduğumuz mekanın adını vererek “e hadi gelsenize siz de” dedi.

burada bi nezaket gri bölgesi çizilebilir gibi geldi, o yüzden virgül koyasım var. şimdi bu kızın masadakilere “şunlar şunlar gelse, size uyar mı?” diye sorma nezaketi ile (belki gelecek olanlarla kan davam var, arabamın bagajında sırf onlardan birini görür de aşiretimin namusunu temizleyiveririm diye tabanca saklıyorum?) telefonda konuştuğu insana beş kişilik kahvaltı masasında olduğunu söyledikten sonra otomatik bi şekilde “e hadi gelin siz de” teklifinde bulunma nezaketi kafa kafaya gelse hangisi alır? benim bi cevabım yok. bu konularda pek iyi değilim zaten, hızlıca bi tanesini seçip onun sonuçlarıyla yaşamayı kabul ederdim sanırım.

neyse, bu hanımefendi nezaket tercihini yepisyeni iki insan çağırmaktan yana kullandı. içimden kızın telefonda hitap ettiği “siz” için “n’olur bi çift olmasın… n’olur bi çift olmasın” diye dua ederken hemen birkaç dakika sonra yanımıza korkutucu bir erkek ve kız figürü geldi. öyle tadım kaçmıştı ki inan olsun ikisinin de yüzünü hatırlamıyorum şu an. kellesinde soru işareti bulunan anonim profiller gibi bişi kuruyorum kafamda.

isimlerini ışıktan bile hızlı unuttuğum yeni çift yerleşti. kendilerini tanımayan diğer çiftle ve akabinde benimle (masanın eşantiyonu gibi bir şeydim adeta, hani ‘bu masaya oturana bi adet hypnotized sunuyoruz, elini sıkıverin de üzülmesin’ denmiş gibi) tanıştılar. havadan sudan sohbet birkaç dakika sürdü. sonra masaya tekrardan, bu sefer ince laf çakmalara ve suni üstünlük kurma çabalarına yeni bir hanımefendi eklenmiş hâlde, elektrikli bir ortam hakim oldu. önümdeki topluluğa yabancılaşma hissim o kadar yoğundu ki elimi uzatsam havada bir şeyler yakalayabilirim gibi hissediyordum. çatal bıçak fırlatmalı bir anksiyete krizine girmeden telefonuma bir mesaj gelmiş gibi yaptım (bunu da iyi yaparım bu arada, ayıptır söylemesi. telefon ekranında kendi gebeş bakışımı izlerken öyle bi ifade değiştiririm ki gören kardeşim uçurumdan düştü sanır) ve hesabımı ödeyip sülfür oldum gittim.

***

yüzüme aralık rüzgarını yerken beni daha çok rahatsız edenin ne olduğunu bilmiyordum: masadaki ortamın gerilimi mi, yoksa aksine, masada üç çift de tatlı tatlı takılsa bunun benim yalnızlığımı daha derin bir şekilde vurgulayacağını bilmenin iç gıdıklayan tesellisi mi?
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"çoğul çiftlere yancı olmanın dayanılmaz huzursuzluğu" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim