yazar: barış bıçakçı
yayım yılı: 2024
yazar barış bıçakçı'nın bu romanı, hayatı öğrenme ve anlama sürecini, hem çocukluğun masumiyeti hem de yetişkinliğin karmaşıklığıyla harmanlayarak, okuyucuya içsel bir yolculuk yaşatıyor.
yayım yılı: 2024
yazar barış bıçakçı'nın bu romanı, hayatı öğrenme ve anlama sürecini, hem çocukluğun masumiyeti hem de yetişkinliğin karmaşıklığıyla harmanlayarak, okuyucuya içsel bir yolculuk yaşatıyor.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "sissy hankshaw" tarafından 31.12.2024 06:16 tarihinde açılmıştır.
1.
barış bıçakçı'nın ilk baskısı bu yıl yapılan kitabı.
ankara yıllarımı düşündüğüm zaman aklıma gelen yazarları listelemek isterim:
1-ayn rand (ne siz sorun ne ben söyleyeyim)
2-tezer özlü
3-virginia woolf
4-richard brautigan ve
5- (şükürler olsun ki) barış bıçakçı
sonsuz saçmalıklar ve buhranlar içerisinde savrulurken bu adamı okumak nefes aldırırdı bana. biraz buruk bir nefes ama yine de nefessizlikten iyiydi. ankara soğuk ve boğucuydu ve yorucuydu. gerçekten orada hayatta kalmak zordu. bunu akıl sağlığını koruyarak yapabilen ankaralılara derin bir saygı ve hayranlık duyuyorum.
tüm kitaplarını okudum, çoğunu hatırlamıyorum. genellikle ağlardım barış bıçakçı okurken. gerçi okumazken de ağlardım. genel olarak pencere kenarında sigara içip ağlardım. garip zamanlardı.
o zamanlar bi oğlanı seviyordum ve benim için ulaşılmazdı. şimdi kimsenin ulaşılmaz olmadığını öğrendim ve bence bunu bilmek ilişkileri biraz soluklaştırıyor.
kitaba gelirsek, yine ankara'da karşıma çıktı barış bıçakçı. birkaç gün önce oradaydım. 10 sene öncesinde olduğu gibi bira içip sağa sola savruluyordum ama neyse ki altıma işeyecek kadar sarhoş olarak değil.
eski bir dosta rastlamanın buruk güveniyle düşünmeden aldım kitabı. (bir arkadaşıma hediye etmeyi planlıyorum, ankara'da yaşıyor. galiba o da kendi şeytanları ile savaşıyor. sanatla pek alakası yok ama ben şeytanlarla savaşmanın olmasa da, şeytanlarla (b: uzlaşmanın) sanata tutunmaktan başka yolu olduğunu düşünmüyorum.) ankara'da okumaya başladım, biraz da dönüş yolunda otobüste okudum. son sayfayı adana'da, yatağımda çevirdim.
emekli bir mühendis olan halis bey'in anılarını, karşılaştığı insanlardan öğrendiklerini daha doğrusu, bir ansiklopedi şeklinde kitaplaştırmak istemesi üzerine yolunun ayşe ile kesişmesi ile başlıyor kitap. ikilinin anıları birbiri içine geçiyor, ister istemez okurun yani benim anılarım da birden onların anıları ile kaynaşmaya başlıyor.
hepimiz şüphesiz ki sürekli bir şeyler öğreniyoruz insanlardan. ben 20 yaşında bir adamdan aşkı öğreniyorum mesela, 30 yaşında başka bir adamdan kimseyi tanımanın ve anlamanın mümkün olmadığını. 45 yaşında başka bir adamdan da kendi şeytanlarımızla savaşırken bilmeden onları başkalarının üzerine kışkışladığımızı ve bu durumun herkesin kendi şeytanlarını daha da ayaklandırdığını öğreniyorum. ayaklanan o şeytanlar başkalarına dadanıyor, bana da, ve ben şeytanlarımı zapturapt altında tutmak çabası içine düşüyorum. 20 yaşında bana aşkı öğreten adam şunu da öğretti: bu boşuna bir çaba. o zaman da şeytanlarımı da alıp uzaklaşmaktan başka çarem kalmıyor. işte böyle, bu sefer barış bıçakçı ayşe karakteri ile bana ayna tutuyor ve beni yerden yere çarpıyor. demek ki barış bıçakçı ancak ankara'da nefes alabiliyor bana, buradan bunu çıkarıyorum.
tüm anlatılanlar kitapla alakasız gibi görünse de hayat herkesin kendi ansiklopedisini yazma işi galiba. o yüzden onun kurgusuyla benim kurgumun kol kola girmesi garip değil. çünkü biliyorsunuz siz de, her insan kendi geçmişini de kurguluyor.
uzun süredir hiçbir şey okuyamıyordum.
barış bıçakçı bu kez beni örselemiş olsa da kurgudaki tanrı olarak ayşe'yi örselediği gibi ve varsa yaşamdaki tanrının beni örseliyor oluşu gibi, yine de yollarımız tekrar kesiştiği için seviniyorum.
artık çok uzaklaştım, evden, senden
en çok da kendimden
ankara yıllarımı düşündüğüm zaman aklıma gelen yazarları listelemek isterim:
1-ayn rand (ne siz sorun ne ben söyleyeyim)
2-tezer özlü
3-virginia woolf
4-richard brautigan ve
5- (şükürler olsun ki) barış bıçakçı
sonsuz saçmalıklar ve buhranlar içerisinde savrulurken bu adamı okumak nefes aldırırdı bana. biraz buruk bir nefes ama yine de nefessizlikten iyiydi. ankara soğuk ve boğucuydu ve yorucuydu. gerçekten orada hayatta kalmak zordu. bunu akıl sağlığını koruyarak yapabilen ankaralılara derin bir saygı ve hayranlık duyuyorum.
tüm kitaplarını okudum, çoğunu hatırlamıyorum. genellikle ağlardım barış bıçakçı okurken. gerçi okumazken de ağlardım. genel olarak pencere kenarında sigara içip ağlardım. garip zamanlardı.
o zamanlar bi oğlanı seviyordum ve benim için ulaşılmazdı. şimdi kimsenin ulaşılmaz olmadığını öğrendim ve bence bunu bilmek ilişkileri biraz soluklaştırıyor.
kitaba gelirsek, yine ankara'da karşıma çıktı barış bıçakçı. birkaç gün önce oradaydım. 10 sene öncesinde olduğu gibi bira içip sağa sola savruluyordum ama neyse ki altıma işeyecek kadar sarhoş olarak değil.
eski bir dosta rastlamanın buruk güveniyle düşünmeden aldım kitabı. (bir arkadaşıma hediye etmeyi planlıyorum, ankara'da yaşıyor. galiba o da kendi şeytanları ile savaşıyor. sanatla pek alakası yok ama ben şeytanlarla savaşmanın olmasa da, şeytanlarla (b: uzlaşmanın) sanata tutunmaktan başka yolu olduğunu düşünmüyorum.) ankara'da okumaya başladım, biraz da dönüş yolunda otobüste okudum. son sayfayı adana'da, yatağımda çevirdim.
emekli bir mühendis olan halis bey'in anılarını, karşılaştığı insanlardan öğrendiklerini daha doğrusu, bir ansiklopedi şeklinde kitaplaştırmak istemesi üzerine yolunun ayşe ile kesişmesi ile başlıyor kitap. ikilinin anıları birbiri içine geçiyor, ister istemez okurun yani benim anılarım da birden onların anıları ile kaynaşmaya başlıyor.
hepimiz şüphesiz ki sürekli bir şeyler öğreniyoruz insanlardan. ben 20 yaşında bir adamdan aşkı öğreniyorum mesela, 30 yaşında başka bir adamdan kimseyi tanımanın ve anlamanın mümkün olmadığını. 45 yaşında başka bir adamdan da kendi şeytanlarımızla savaşırken bilmeden onları başkalarının üzerine kışkışladığımızı ve bu durumun herkesin kendi şeytanlarını daha da ayaklandırdığını öğreniyorum. ayaklanan o şeytanlar başkalarına dadanıyor, bana da, ve ben şeytanlarımı zapturapt altında tutmak çabası içine düşüyorum. 20 yaşında bana aşkı öğreten adam şunu da öğretti: bu boşuna bir çaba. o zaman da şeytanlarımı da alıp uzaklaşmaktan başka çarem kalmıyor. işte böyle, bu sefer barış bıçakçı ayşe karakteri ile bana ayna tutuyor ve beni yerden yere çarpıyor. demek ki barış bıçakçı ancak ankara'da nefes alabiliyor bana, buradan bunu çıkarıyorum.
tüm anlatılanlar kitapla alakasız gibi görünse de hayat herkesin kendi ansiklopedisini yazma işi galiba. o yüzden onun kurgusuyla benim kurgumun kol kola girmesi garip değil. çünkü biliyorsunuz siz de, her insan kendi geçmişini de kurguluyor.
uzun süredir hiçbir şey okuyamıyordum.
barış bıçakçı bu kez beni örselemiş olsa da kurgudaki tanrı olarak ayşe'yi örselediği gibi ve varsa yaşamdaki tanrının beni örseliyor oluşu gibi, yine de yollarımız tekrar kesiştiği için seviniyorum.
artık çok uzaklaştım, evden, senden
en çok da kendimden
devamını gör...