1.
nazım hikmetin dünyayın geçmişini özetlediği, geleceğinin de nasıl distopik olacağını, çocukların yarın ölebileceğini, hiçlikten doğup hiçliğe doğru koştuğumuzu, gerçek tanrının yaratan eller olduğunu anlattığı şiiridir.
gerçekten de arkamızda bıraktığımız ayak izi kanlı, ekmek gerçekten de hepimize yetmiyor.
ama hürriyet hepimize yetebilir, ormanlar kadar uzun olabilir ömrümüz.
--- alıntı ---
başlangıç
doğrultup belimizi kalktığımızdan beri iki ayak üstüne,
kolumuzu uzunlaştırdığımızdan beri bir lobut boyu
ve taşı yonttuğumuzdan beri
yıkan da, yaratan da biziz,
yıkan da yaratan da biziz bu güzelim, bu yaşanası dünyada.
arkamızda kalan yollarda ayak izlerimiz kanlı,
arkamızda kalan yollarda ulu uyumları aklımızın, ellerimizin, yüreğimizin,
toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve pılastikte.
kanlı ayak izlerimiz mi önümüzdeki yollarda duran?
bir cehennem çıkmazında mı sona erecek önümüzdeki yollar?
1
çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
çocuklar ölebilir yarın,
hem de ne sıtmadan, ne kuşpalazından,
düşerek de değil kuyulara filân;
çocuklar ölebilir yarın,
çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın,
çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında
arkalarında bir avuç kül bile değil,
arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.
negatif resimcikler boşluğun karanlığında.
kırematoryum, kırematoryum, kırematoryum.
bir deniz görüyorum
ölü balıklarla örtülü bir deniz.
negatif resimcikler boşluğun karanlığında,
yaşanmamış günlerimiz
çocukların avuçlarıyla birlikte yok olan.
2
bir şehir vardı.
yeller eser yerinde.
beş şehir vardı.
yeller eser yerinde.
yüz şehir vardı.
yeller eser yerinde.
yok olan şehirlere şiirler yazılmayacak,
şair kalmayacak ki.
pencerende bir sokak bulvarlı.
odan sıcak.
ak yastıkta üzüm karası saçlar.
adamlar paltolu, ağaçlar karlı.
penceren kalmayacak,
ne bulvarlı sokak,
ne ak yastıkta üzüm karası saçlar,
ne paltolu adamlar, ne karlı ağaçlar.
ölülere ağlanmayacak,
ölülere ağlayacak gözler kalmayacak ki.
eller kalmayacak.
negatif resimcikler dalların altındaki
yok olmuş olan dalların altındaki.
yok olmuş olan dalların üstünden
o bulutlardır geçen.
güneye götürmeyin beni,
ölmek istemiyorum…
ölmek istemiyorum,
kuzeye götürmeyin beni…
batıya götürmeyin beni,
ölmek istemiyorum…
ölmek istemiyorum,
doğuya götürmeyin beni…
bırakmayın beni burda,
götürün bir yerlere.
ölmek istemiyorum,
ölmek istemiyorum.
o bulutlardır geçen
yok olmuş olan dalların üstünden.
3
tahta, beton, teneke, toprak, saman damlarımızla iki milyardan artığız,
kadın, erkek, çoluk çocuk.
ekmek hepimize yetmiyor,
kitap da yetmiyor,
ama keder
dilediğin kadar,
yorgunluk da göz alabildiğine.
hürriyet hepimize yetmiyor.
hürriyet hepimize yetebilir
ve sevda kederi,
hastalık kederi,
ayrılık kederi,
kocalmak kederinden
gayrısı aşmayabilir eşiğimizi.
kitap hepimize yetebilir.
ormanlarınki kadar uzun olabilir ömrümüz.
yeter ki bırakmayalım, yaşanmamış günlerimiz yok olmasın çocukların
avuçlarıyla birlikte,
boşluğun karanlığına çıkmasın negatif resimcikler,
yeter ki ekmek ve hürriyet yolunda dövüşebilmek için yaşayabilelim.
çağırı
tanrı ellerimizdir,
tanrı yüreğimiz, aklımız,
her yerde var olan tanrı,
toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve pılastikte
ve bestecisi sayılarda ve satırlarda ulu uyumların.
insanlar sizi çağırıyorum :
kitaplar, ağaçlar ve balıklar için,
buğday tanesi, pirinç tanesi ve güneşli sokaklar için,
üzüm karası, saman sarısı saçlar ve çocuklar için.
çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
22.11.1962
nazım hikmet
--- alıntı ---
gerçekten de arkamızda bıraktığımız ayak izi kanlı, ekmek gerçekten de hepimize yetmiyor.
ama hürriyet hepimize yetebilir, ormanlar kadar uzun olabilir ömrümüz.
--- alıntı ---
başlangıç
doğrultup belimizi kalktığımızdan beri iki ayak üstüne,
kolumuzu uzunlaştırdığımızdan beri bir lobut boyu
ve taşı yonttuğumuzdan beri
yıkan da, yaratan da biziz,
yıkan da yaratan da biziz bu güzelim, bu yaşanası dünyada.
arkamızda kalan yollarda ayak izlerimiz kanlı,
arkamızda kalan yollarda ulu uyumları aklımızın, ellerimizin, yüreğimizin,
toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve pılastikte.
kanlı ayak izlerimiz mi önümüzdeki yollarda duran?
bir cehennem çıkmazında mı sona erecek önümüzdeki yollar?
1
çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
çocuklar ölebilir yarın,
hem de ne sıtmadan, ne kuşpalazından,
düşerek de değil kuyulara filân;
çocuklar ölebilir yarın,
çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın,
çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında
arkalarında bir avuç kül bile değil,
arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.
negatif resimcikler boşluğun karanlığında.
kırematoryum, kırematoryum, kırematoryum.
bir deniz görüyorum
ölü balıklarla örtülü bir deniz.
negatif resimcikler boşluğun karanlığında,
yaşanmamış günlerimiz
çocukların avuçlarıyla birlikte yok olan.
2
bir şehir vardı.
yeller eser yerinde.
beş şehir vardı.
yeller eser yerinde.
yüz şehir vardı.
yeller eser yerinde.
yok olan şehirlere şiirler yazılmayacak,
şair kalmayacak ki.
pencerende bir sokak bulvarlı.
odan sıcak.
ak yastıkta üzüm karası saçlar.
adamlar paltolu, ağaçlar karlı.
penceren kalmayacak,
ne bulvarlı sokak,
ne ak yastıkta üzüm karası saçlar,
ne paltolu adamlar, ne karlı ağaçlar.
ölülere ağlanmayacak,
ölülere ağlayacak gözler kalmayacak ki.
eller kalmayacak.
negatif resimcikler dalların altındaki
yok olmuş olan dalların altındaki.
yok olmuş olan dalların üstünden
o bulutlardır geçen.
güneye götürmeyin beni,
ölmek istemiyorum…
ölmek istemiyorum,
kuzeye götürmeyin beni…
batıya götürmeyin beni,
ölmek istemiyorum…
ölmek istemiyorum,
doğuya götürmeyin beni…
bırakmayın beni burda,
götürün bir yerlere.
ölmek istemiyorum,
ölmek istemiyorum.
o bulutlardır geçen
yok olmuş olan dalların üstünden.
3
tahta, beton, teneke, toprak, saman damlarımızla iki milyardan artığız,
kadın, erkek, çoluk çocuk.
ekmek hepimize yetmiyor,
kitap da yetmiyor,
ama keder
dilediğin kadar,
yorgunluk da göz alabildiğine.
hürriyet hepimize yetmiyor.
hürriyet hepimize yetebilir
ve sevda kederi,
hastalık kederi,
ayrılık kederi,
kocalmak kederinden
gayrısı aşmayabilir eşiğimizi.
kitap hepimize yetebilir.
ormanlarınki kadar uzun olabilir ömrümüz.
yeter ki bırakmayalım, yaşanmamış günlerimiz yok olmasın çocukların
avuçlarıyla birlikte,
boşluğun karanlığına çıkmasın negatif resimcikler,
yeter ki ekmek ve hürriyet yolunda dövüşebilmek için yaşayabilelim.
çağırı
tanrı ellerimizdir,
tanrı yüreğimiz, aklımız,
her yerde var olan tanrı,
toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve pılastikte
ve bestecisi sayılarda ve satırlarda ulu uyumların.
insanlar sizi çağırıyorum :
kitaplar, ağaçlar ve balıklar için,
buğday tanesi, pirinç tanesi ve güneşli sokaklar için,
üzüm karası, saman sarısı saçlar ve çocuklar için.
çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
22.11.1962
nazım hikmet
--- alıntı ---
devamını gör...
2.
nazım hikmet'in şaheser diyebileceğim, bizi bize anlatan can alıcı dizelere sahip şiiridir.
fazıl say orkestrası eşliğinde genco erkal yorumunu ve sevdiğim birkaç dizesini bırakmak istiyorum. izleyin, dinleyin, okuyun efendim, inanın ayırdığınız zamana değecek.
çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
çocuklar ölebilir yarın,
hem de ne sıtmadan, ne kuşpalazından,
düşerek de değil kuyulara filân;
çocuklar ölebilir yarın,
çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın,
çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında
arkalarında bir avuç kül bile değil,
arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.
ekmek hepimize yetmiyor,
kitap da yetmiyor,
ama keder
dilediğin kadar,
yorgunluk da göz alabildiğine.
kitap hepimize yetebilir.
ormanlarınki kadar uzun olabilir ömrümüz.
yeter ki bırakmayalım, yaşanmamış günlerimiz yok olmasın çocukların
avuçlarıyla birlikte,
boşluğun karanlığına çıkmasın negatif resimcikler,
yeter ki ekmek ve hürriyet yolunda dövüşebilmek için yaşayabilelim.
fazıl say orkestrası eşliğinde genco erkal yorumunu ve sevdiğim birkaç dizesini bırakmak istiyorum. izleyin, dinleyin, okuyun efendim, inanın ayırdığınız zamana değecek.
çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
çocuklar ölebilir yarın,
hem de ne sıtmadan, ne kuşpalazından,
düşerek de değil kuyulara filân;
çocuklar ölebilir yarın,
çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın,
çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında
arkalarında bir avuç kül bile değil,
arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.
ekmek hepimize yetmiyor,
kitap da yetmiyor,
ama keder
dilediğin kadar,
yorgunluk da göz alabildiğine.
kitap hepimize yetebilir.
ormanlarınki kadar uzun olabilir ömrümüz.
yeter ki bırakmayalım, yaşanmamış günlerimiz yok olmasın çocukların
avuçlarıyla birlikte,
boşluğun karanlığına çıkmasın negatif resimcikler,
yeter ki ekmek ve hürriyet yolunda dövüşebilmek için yaşayabilelim.
devamını gör...
3.
bir öykümün başında nacizane fikrime yer vermiştim.
yeşerttiğim umut
o gün geldi ve çamura bulanıp ete kemiğe dönüşürken ruhla taçlandırılan insan yaratıldı. ne öncesi tam anlamıyla bilindi insanın ne sonrası tahmin edildi, meçhullüğün ortasında insana yaşam verildi. yaşam yaratıldı ve insanın dudaklarının arasına sıkıştırıldı. hayat verildi insana ve ölüm yaratıldı. ölüm yaratıldı ve insan yaşamaya başladı, ölümü bilen insan yaşayabildi bu hayatı, haberi olmayan sadece nefes alıp verdi. sonra da hiç düşünmediği bir yere gitti.
yeşerttiğim umut
o gün geldi ve çamura bulanıp ete kemiğe dönüşürken ruhla taçlandırılan insan yaratıldı. ne öncesi tam anlamıyla bilindi insanın ne sonrası tahmin edildi, meçhullüğün ortasında insana yaşam verildi. yaşam yaratıldı ve insanın dudaklarının arasına sıkıştırıldı. hayat verildi insana ve ölüm yaratıldı. ölüm yaratıldı ve insan yaşamaya başladı, ölümü bilen insan yaşayabildi bu hayatı, haberi olmayan sadece nefes alıp verdi. sonra da hiç düşünmediği bir yere gitti.
devamını gör...
4.
bilinçsizlikten geldik. umarım yine oraya gitmiyoruzdur
devamını gör...
5.
bir karanlıktan geldik,bir başka karanlığa gideceğiz.bir karanlıktan biri bizi çekip çıkarmıştı,bir karanlığa biri bizi indirip koyacak.ilki “rahme düşmek”le başlamıştı,sonuncu “toprağa düşmek”le bizle olacak;düşerek başladığımız gene düşmekle son bulacak.iki karanlık arasındaki aydınlığa da “hayat” diyeceğiz işte.
devamını gör...