orijinal adı: l’analphabète
yazar: agota kristof
yayım yılı: 2008
yazarın savaş yüzünden bebeğiyle bilmediği bir ülkede ayakta durma çabasını, geride bıraktıklarıyla yüzleşmesini ve kimlik arayışını anlattığı otobiyografik eseridir.
yazar: agota kristof
yayım yılı: 2008
yazarın savaş yüzünden bebeğiyle bilmediği bir ülkede ayakta durma çabasını, geride bıraktıklarıyla yüzleşmesini ve kimlik arayışını anlattığı otobiyografik eseridir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "insan olun biraz" tarafından 27.12.2023 19:15 tarihinde açılmıştır.
1.
bir agota kristof kitabıdır.
agota kristof'un daha önce önemi yok ve büyük defter kanıt üçüncü yalan isimli kitaplarını okudum. açıkçası yazdığı her şeyi çok beğendim. kısa cümlelerle müthiş bir akıcılık sağlamış yazar yazdığı her metinde.
bu kitap ise oldukça hacimsiz bir eser. kırk sayfalık bu anlatı kitabında yazar aslında diğer iki kitabında anlattığı hikayelerin kendi gerçek hayatından ne kadar beslendiğini göstermiş oluyor bize.
josef stalin yönetimi yüzünden ülkesi macaristan'dan göç etmek zorunda kalan agota kristof bu dönemde yaşadıklarını anlatmış kısa ama etkili bir şekilde.
kitaba ismini veren okumaz yazmaz isimli yazı kitaptaki son metin. bu metinde anlatılan şey ise cidden çok yaralayıcı. zira yazar ülkesinden ayrılırken dilini de geride bırakmak zorunda kalıyor. bir yazar için bundan daha yaralayıcı çok az şey olabilir.
okumaz yazmaz bir halde yeni hayatına adapte olmaya çalışırken yeniden okuma yazma öğrenmeye ve edebiyatını bu yeni dilde oluşturmaya çalışıyor.
bence keyifle okunacak hacminden daha büyük bir kitap.
agota kristof'un daha önce önemi yok ve büyük defter kanıt üçüncü yalan isimli kitaplarını okudum. açıkçası yazdığı her şeyi çok beğendim. kısa cümlelerle müthiş bir akıcılık sağlamış yazar yazdığı her metinde.
bu kitap ise oldukça hacimsiz bir eser. kırk sayfalık bu anlatı kitabında yazar aslında diğer iki kitabında anlattığı hikayelerin kendi gerçek hayatından ne kadar beslendiğini göstermiş oluyor bize.
josef stalin yönetimi yüzünden ülkesi macaristan'dan göç etmek zorunda kalan agota kristof bu dönemde yaşadıklarını anlatmış kısa ama etkili bir şekilde.
kitaba ismini veren okumaz yazmaz isimli yazı kitaptaki son metin. bu metinde anlatılan şey ise cidden çok yaralayıcı. zira yazar ülkesinden ayrılırken dilini de geride bırakmak zorunda kalıyor. bir yazar için bundan daha yaralayıcı çok az şey olabilir.
okumaz yazmaz bir halde yeni hayatına adapte olmaya çalışırken yeniden okuma yazma öğrenmeye ve edebiyatını bu yeni dilde oluşturmaya çalışıyor.
bence keyifle okunacak hacminden daha büyük bir kitap.
devamını gör...
2.
özgün adı l’analphabète olup agota kristof imzalı sadece 41 sayfalık eser; feyza zaim çevirisi ile okudum.
anı/ anlatı türünde yer alıyor ve yazarın savaş sonrası eşi ve bebeği ile ülkesini terk edişini, bilmediği bir dilde dımdızlak hayata yeniden başlamasını, genç kızlığındaki okul anılarını, yoksulluğu ve umudu anlatıyor.
çaresizliği, azınlık olmanın psikolojik etkilerini, savaşların yaşamı yeniden şekillendiren birer soykırım olduğunu, her şeyin mücadele edilince geçtiğini, pes etmemek gerektiğini anlatıyor.
stalin'den dolayı meydana gelen bu savaş yüzünden hayatının alt üst oluşunu olayı dramatize etmeden, ağlamadan, ancak olabildiğine keskin bir şekilde anlatıyor, kitabı okunulur kılan da bu sanırım.
mülteci ve yurtsuz olmanın başkasının gözünde bizi değersiz kılan yanını, evsizsin diye değer vermemelerini, aidiyet kavramını ve nereye ait olmak gerektiğini sorguluyor.
ama yazarın karşısına iyi insanlar çıktığı için ona iyi davranıyorlar, çocuğuna iyi bakıyorlar.
yazar ise bu dönemde o dili bilmediği için hiçbir şey okuyamadığını söylüyor.
o dili öğrenmeye çalışıyor.
hangi dilde olursa olsun yazacaktım diyerek yazmanın gerekliliğini vurguluyor.
en sonunda ise yazar olmak konusunda umudu yitirmemek gerektiğini söylüyor, kimsenin umrunda olmasanız bile yazın diyor.
güzel bir kitaptı.

annemden babamdan, oğlan kardeşlerimden ayrı düşüp yabancısı olduğum bir şehirde yatılı okula başlayınca, ayrılığın acısına dayanabilmek için tek bir çözüm kalacak bana: yazmak.
işin tuhaf tarafı, bütün bu olup bitenlerden hafızamda az hatıra kalmış. sanki her şey bir rüyada ya da bir başka hayatta yaşanmış gibi. sanki hafızam, hayatımın büyük bir bölümünü kaybettiğim o anı hatırlamayı reddediyormuş gibi.
öncelikle yazmak gerekir, elbette. sonra da yazmaya devam etmek. kimsenin umurunda değilken bile. kimsenin asla umurunda olmayacağı duygusuna kapılırken bile.
yazılmış kağıtlar çekmecelerde birikirken ve diğerleri yazılırken unutulurken bile.
anı/ anlatı türünde yer alıyor ve yazarın savaş sonrası eşi ve bebeği ile ülkesini terk edişini, bilmediği bir dilde dımdızlak hayata yeniden başlamasını, genç kızlığındaki okul anılarını, yoksulluğu ve umudu anlatıyor.
çaresizliği, azınlık olmanın psikolojik etkilerini, savaşların yaşamı yeniden şekillendiren birer soykırım olduğunu, her şeyin mücadele edilince geçtiğini, pes etmemek gerektiğini anlatıyor.
stalin'den dolayı meydana gelen bu savaş yüzünden hayatının alt üst oluşunu olayı dramatize etmeden, ağlamadan, ancak olabildiğine keskin bir şekilde anlatıyor, kitabı okunulur kılan da bu sanırım.
mülteci ve yurtsuz olmanın başkasının gözünde bizi değersiz kılan yanını, evsizsin diye değer vermemelerini, aidiyet kavramını ve nereye ait olmak gerektiğini sorguluyor.
ama yazarın karşısına iyi insanlar çıktığı için ona iyi davranıyorlar, çocuğuna iyi bakıyorlar.
yazar ise bu dönemde o dili bilmediği için hiçbir şey okuyamadığını söylüyor.
o dili öğrenmeye çalışıyor.
hangi dilde olursa olsun yazacaktım diyerek yazmanın gerekliliğini vurguluyor.
en sonunda ise yazar olmak konusunda umudu yitirmemek gerektiğini söylüyor, kimsenin umrunda olmasanız bile yazın diyor.
güzel bir kitaptı.

annemden babamdan, oğlan kardeşlerimden ayrı düşüp yabancısı olduğum bir şehirde yatılı okula başlayınca, ayrılığın acısına dayanabilmek için tek bir çözüm kalacak bana: yazmak.
işin tuhaf tarafı, bütün bu olup bitenlerden hafızamda az hatıra kalmış. sanki her şey bir rüyada ya da bir başka hayatta yaşanmış gibi. sanki hafızam, hayatımın büyük bir bölümünü kaybettiğim o anı hatırlamayı reddediyormuş gibi.
öncelikle yazmak gerekir, elbette. sonra da yazmaya devam etmek. kimsenin umurunda değilken bile. kimsenin asla umurunda olmayacağı duygusuna kapılırken bile.
yazılmış kağıtlar çekmecelerde birikirken ve diğerleri yazılırken unutulurken bile.
devamını gör...