#netflix dizisi
dram / komedi / yerli
6.8 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

berkun oya’nın 29 şubat’ta netflix’te olması beklenen ve benim de merak ettiğim yeni dizi projesi. oyuncu kadrosunu sevdim ama yorum yapmak için çok erken. bekleyelim, görelim.
devamını gör...
berkun oya'nın yeni dizisi.

cici, masum, bir başkadır gibi harika işlerden sonra ortaya ne çıkacağını tahmin etmek çok zor değil.

29 şubat günü netflix'te prömiyerini yapacak.
devamını gör...
uzun zamandır büyük beklentilerle yolunu gözlüyordum. tadı damağımda kaldı, tek kırgınlığım bu. bari dizi demeseydiniz de kesip biçip koymak yerine film deseydiniz. en azından kendimi hazırlardım.
ilk bölümün ilk dakikasından itibaren içine çekiyor, ama öyle kusursuz bir atlayış değil sanki bir girdap gibi, döne döne dibi boylayacakmışçasına. güldüğüm oldu, olmadı diyemem ama sürekli kendi gerçekliğimin bu kadar sert yüzüme vurulması can yaktı. çocukları ile alakalı konuştukları sahnelerde sürekli arkamdan benim dedikodumu yapıyorlarmış gibi hissettim.



beşinci bölüm sen bana ne ettin öyle? metinin kendini arayıp arayıp bir türlü bulamamış olmasına mı yanayım yoksa ebeveynleri tarafından büyütülürken sürekli arabulucu rolünü hiç istemeden üstlenmiş olmasına mı yanayım. nasıl bulabilirdi ki zaten kendisini? ahu' cum ben hep sen olmak istedim ömrü billah. çok istedim, çok özendim ama metin gibi bende duramadım eleştirmeden boktan fikirlerini, üç kuruş etmeyecek heveslerini, süslemeye çalıştığında anlamı değişmeyen cümlelerini. metinin üstten tavrı mı sorun yoksa senin eksikliklerini metin' de görmen mi?
anne ve babasıyla olan ilişkilerine bakıyorum, annesi ile konuşurken babasını koruyup kollaması, babasıyla konuşurken çok daha sert bir tonda, annesini koruyup kollaması ve bunu kendini bildi bileli yapıyor olduğu gerçeği. kocaman adam oldu kaldığı evi gördünüz mü, annesinin karnında nasıl yaşadıysa aynı viraneyi yaratmış. yaptığı son işte kullandığı yılan başlığı da anasının karnında karşımıza çıkmıştı. metin hatırlıyor o zamanlarını bu yüzden sürekli mutsuz ve kendini akışına veya geleceğine yönlendiremiyor. unutmak lütuf mu, bu sonuca mı varmalıyız?
hatırladığı için mi evini ve yaşamını benzeştirdi? yoksa hatırlamasaydı da gene geleceği nokta, o oda ve ev mi olacaktı? gene turuncuya takık yıllar mı geçirecekti? hatırlamasaydı belki evinin önünde nostalji partilerine katılır mıydı? veya yedi kere üç yirmi bir eder miydi?


keşke berkun bey ile konuşabilme şansım olsaydı. ne çok seviyorum işlerini. kendisine yerli wes anderson yakıştırmaları yapılıyor. bende haksız bulmuyorum bu yakıştırmaları. ancak bir kopya gibi değil, kendi tarzı ve çizgisini ustalıkla gösteriyor. eski usul geniş planda yaptığı zoomlar çok keyifli, işinin içine sırıtmadan bu usulünü yediriyor. velhasıl kelam izlemeyen arkadaşımla sohbeti keserim. şimdi buraya kuvvetli bir alkış rica ediyorum!
devamını gör...
6 bölüm üzerinden total bir değerlendirme yaparsak ben en çok oğuzhan uğur'un programında portekiz mi yunanistan mı diye soran kızı modada oturanlara havale etmesini sevdim.

kudret abinin annesi davadan mı döndü yoksa doğum da mı öldü de sertaç cihangir solcusu mu oldu onu merak ettim.

genel olarak beğendim. replikleri analiz etmek için dikkatli izlemek isterim ama elbette izlemeyeceğim.

ana tema portakal olunca gülümsedim. anormalsin de biraz normal olsan, anormalin çok fazla derken sözlüğe de laf çarptı galiba.

gazdan hep beraber kaçarken türbanlı bir kadının da kareye girmesi hoştu. siyasal ve toplumsal "okumalar" olarak da sevdim.

yalnız kalamayan insanların evlenmesi. mutsuz olunca çocuk yapalım boşanmayalım düşüncesi çok tanıdık geldi.

kudret reisin hayatımızı s.ktiniz repliği bence 6 bölümün özeti olabilir varsa da yoksa da.
devamını gör...
6 bölümden oluşan saçma bir türk dizisi.
dizi doğumdan büyüme evresine kadar bir bireyin hayatını anlatmak suretiyle çeşitli mesajlar veriyor.
diziyi aslında eşim izledi. ben de çoğunu izledim diyebilirim.

abi benim zaten kafamın içinde zilyon tane şey var. işle ilgili, evle ilgili, parayla ilgili, yatırımla ilgili, her şeyle ilgili. biraz dizi film izleyip kafa dağıtmak istiyorum.

ama bizim muhteşem ötesi(!) dizimiz öyle mesajlar içeriyor ki anlayana aşk olsun.
dizinin ilk kısımlarında çocuk doğuyor, doğduktan 1 gün sonra anasının karnına geri giriyor.

eeee? abi eeeee? bu kadar saçma salak bir sahne veriyorsun da bizim buradan anlayacağımız şey ne??

işte dizi baştan sonra böyle saçma sahnelerden oluşuyor.
saçma sapan sahneleri izleyip "ulan ne kadar farklı, ne kadar güzel dizi yapmışlar" mi diyeceğiz?
yemezler kardeşim. bize saçma sapan sahneleri çok moderin(!) sahnelermiş gibi yutturamazsın.

mesaj vermek istiyorsan "normal" bir filmle de mesaj verebilirsin. bu normal film illa normal olmaz zorunda değil, absürt olur, distopik olur. ama "saçma" olamaz. senin dizin saçma, hatta saçma sapan..

bakın size bir örnek vereyim. kemal sunal ülkemizde genelde "şaban" lakabıyla bilinir ve filmleri basit komedi filmlerinden oluşur. gülersin eğlenirsin o kadar. oysa kemal sunal'ın gayet başarılı eleştirel filmleri de vardır.
mesela gülen adam filmi oldukça başarılı bir filmdir bence. film ilk başta klasik şaban filmi gibi başlıyor. ancak filmin içeriğinde pek çok konu eleştiriliyor. filmin sonu ise tam bir başyapıt. filmin sonunda kemal sunal'ın çocuğu doğuyor ve onun ağladığı görünce o da ilk kez ağlamaya başlıyor. başına gelen tüm kötülüklere rağmen gülen adam neden çocuğu doğduğu için ağlıyor? çünkü kemal sunal çocuğunun ağladığını gördüğünde onun ilerde yaşayacağı tüm zorluklardan ve sıkıntılardan kendini de sorumlu tutuyor. falan filan işte. yani film hiç öyle görünmese de arka planda sosyolojik, psikolojik ve felsefik analizler yapar ve bunu izleyiciye aktarır.

işte dizi böyle olsa helal olsun derdim. saçma sahnelerle olmuyor be. biraz kendinize gelin. sırf "farklı" diye saçma şeyleri beğenecek değilim.
devamını gör...
öncelikle dizi bir bireyin doğumdan büyüme evresine kadar hayatını anlatmıyor, saçma sapan mesajlar da vermiyor.

dizi; evli bir çiftin ilişkisinden başlayarak bu ilişkinin tarafı olan annenin kendine arkadaş bir proje ayna doğurmasından, bu çocuk bireyin hayata tutunma/tutunamama çabası ve anlam arayışı üzerinden adeta kimlik bunalımının genetik aktarımını anlatıyor.
bunu sembolik/metaforik unsurlar üzerinden anlatıyor olması dizinin saçma olduğunu göstermez yani, sadece genel izleyici kitlesine hitap etmediğini gösterir.

bazı sahnelerde diyolagların uzunluğu sebebiyle sahnelerin sarktığını ve düştüğünü söyleyebilirim ama genel anlamda çok beğendim. bazı cümleleri dinlerken keşke not alarak izleseydim dedim. kesinlikle daha dikkatli bir şekilde tekrar izleyeceğim.

iletişim, hayat, anlam, ilişkiler, aile ve bilhassa yalnızlık üzerine saatlerce düşündürebilecek bir diziydi.
devamını gör...
çok uzun zamandır dizi izleyemeyen beni ekrana kilitleyen dizi. demek ki sorun seçtiğim dizilerdeymiş. bunu gayet izleyebildim.
absürt, surreal, karanlık, sinir bozucu ve bir o kadar düşündürücü.
devamını gör...
başrollerinde aslıhan gürbüz ve fatih artman olduğu için umudum yüksekti açıkçası. fakat diziyi açtığımda zeynep ocak kişisinin o akıl hafsala almayan itici konuşması yüzünden 10 dk bile katlanamadan kapadım. o nasıl bir konuşmadır ya? bir kişi(1) kişi bile uyarmadı mı arkadaş bu ne biçim bir üslup ya? nefret ettim resmen kulak tırmalayıcı.
devamını gör...
netflix'te sanırım en bilindik işi ve uzun süre top 10’da kalmış bir başkadır’ın, aynı zamanda yine çok ses getirmiş masum (dizi)’un senaristi berkun oya’nın son işi. 'dizi' olarak geçmesine bakmayın aslında parçalara ayrılmış 3 saatlik bir 'film' desek daha doğru olur. anacığımızın rahminden başlayarak, ölüme kadar giden yolculuğu varoluş sancılarını öyle böyle değil, inanılmaz derinden hisseden bir çocuk/adam üzerinden bölüm bölüm anlatan bir -mini- dizi. ana karakterlerimiz bir çekirdek aileyi oluşturan anne-baba ve çocuk. çekirdek aile diyoruz ama akıllara öyle çok normal bir aileyi getirmeyin. çocuk daha doğrusu adamımız dediğim gibi daha doğmadan ciddi sıkıntılı ve anne ile baba da çok başka âlemlerde. oyunculara hiç girmiyorum bile eyvallah gayet iyi oynamışlar ama zaten dizi kaliteli oyuncuların performanslarıyla daha da güzelleşmiş denebilecek türden bir yapım değil. senaryo yeterince enteresan(!) --- dizi aslında buram buram absürt! yani o kadar absürt ki normal sayılabilecek tek bir diyalog yok! bu kadar absürtlük içeren bir iş tek parça film olsa ciddi bunaltır, o yüzden biz bunu yarım saatlik bölümlere ayıralım milleti parça parça delirtelim demişler… şaka şaka delirmiyorsunuz tabii, o derece değil:) ama söylemem gerek eğer absürt işleri sevmiyorsanız kesinlikle sizlik değil. çünkü absürt işleri çok sevenler (meselâ ben deniz) bile bir noktada “amaaan~ üf tamam hadi normal bir şeyler olsun” diyor. bu tür sitemleri ederken bir yandan da ince ince her ânını enteresan olmaya adamış bir iş yapmak öyle her babayiğidin harcı değildir diye düşünmeden edemiyorsunuz. e bu noktada emeği geçenlerin hepsine kuvvetli bir alkışı armağan ediyorum:))

şunu da belirteyim diziye bir türlü giremedim. hatta o kadar giremedim ki ilk 2 bölümü 4 günde falan izleyebildim. 2.bölüme geçtiğim anda dur yaa deyip hemen başa aldım vs vs, o 2 bölüm iyice sündü anlayacağınız. artık bir akşam tamam artık bitsin kurtulayım deyip bir oturuşta izledim. o yüzden bitiremeyen, sevemeyen, kendini veremeyenlerin oluşunu çok normal karşılıyorum. sevmeyenlere asla bir şey diyemem* ama son raddede söylemeliyim ki ben beğendim. hatta yeniden izlerim bile dedim. zirâ tek izleyişte o kadar absürtlüğü sindiremiyorsunuz.

dizinin en sevdiğim yanını da söylemem gerek!!!! ben dizi/filmlerde müziğe çok kıymet veriyorum. cidden bir yapımı sevmem için çalan parçaların iyi olması elzem. hatta senaryo/oyunculuk/çekim vs çok beğendiğim ama müzikleri olmamış bir işten asla hoşlanmam hatta sinir olurum. "yav beceremediniz mi adam akıllı şarkı koymayı!!" diye hayıflandığım çok olmuştur. diyalogları o kadar ince düşünülmüş bir işin neyse ki müziklerine de özenilmiş. özellikle bölüm sonlarında çalan parçalar sevdiğim, dinlediğim veya dinleyeceğim eserlerden seçilmiş. yani bu yönüyle bile sevmeme yeter de artar.
kullanılan tüm parçalar değil ama dizinin soundtracki bâbında bir listeyi şöyle sıralayayım efenim buyrun~
- islandman - kara toprak

- shahram nazeri - shirin shirin

- ahmet özhan - hüzün*

- ólafur arnalds - árbakkinn

- zeki müren - annem

- philippe sarde - les choses de la vie

- sezen aksu - sızı


spoilera girerek diziden bazı bölümleri de yazmayı çok isterim ama cidden hangi birini yazsam karar veremiyorum. o yüzden tanımımı burada bitireyim. izlemeyenler öyle aman aman şahane, ufkum açıldı gibi bir yapımı kaçırmış olmazlar asla üzülmesinler ama sizi sıkmadıysa, izleyebiliyorsanız izleyin derim. hem keyif alıyorsunuz* hem de elbette her berkun oya işinde olduğu gibi bol bol düşünüyorsunuz. özellikle evlilik ve ebeveyn olmaya dair ciddi düşüncelere dalmış bir halde bulabilirsiniz kendinizi.
devamını gör...
bir başkadır gibi yine çok güzel toplum gözlemleri sonucu ortaya çıkan 6 bölümlük bir berkun oya yapımı.

ah be kudret'im sen nasıl unutursun nereden geldiğini, oysaki her şeyi planlamıştın. bir kafe köşesinde hayatından izler taşıyan romanı yazan kişiye dönmüşsün bir de imza günü yapıyorsun. bari bizim portakala inansaydın.
devamını gör...
her şeyden önce belirtmek isterim ki absürt dediğimiz şey saçmadır zaten. yani direkt kelime anlamı bu. bir dizi absürt olabilir ama saçma olamaz dediğimizde biraz absürt bir kelam etmiş oluyoruz. tabii zevklerimiz ve beklentilerimiz farklı ve dolayısıyla herkes aynı işleri beğenmek durumunda değil.

bu aralar narsisizm ile alakalı çok şey okuduğum için belki de diziyi izlerken aklım çokça oralara gitti. ama ne psikoloji eğitimi aldım ne de diziden filmden çok anlarım, bu tamamen benim kafamda konuyu oralara çekiyor oluşum da olabilir.

her şeyden önce mutsuz bir evlilik ve ebeveynlerin iletişim sorunları, çekirdek bir ailenin kargaşası falan desek de bu kadarı bana yeterli gelmiyor. karşımızda asla açık iletişim kuramayan iki insan var. baba, yine daha normal bir profil çiziyor bence dizide. metin'in anneye "babamı karıştırma, adamı rahat bırak" gibi neredeyse "o yapmadı sen yaptın"a varan söylemleri biraz daha böyle düşünmeye itiyor beni.

anneyi çok da fazla oturtamıyorum kafamda. bir yandan çok bağımlı bir tip ama bir yandan da aslında o da hiç kimseleri beğenmeyen kibirli bir insan. oğlunu idealize ederek kendi oğlu oluşu üzerinden aslında kendini onaylıyor, bu hissediliyor veya en azından bana öyle geldi. zaten yaşam boyu da peşini bırakmıyor. metin ne kadar ana rahminde kalmak istiyorsa anne de en az o kadar orada tutmak istiyor aslında onu. çünkü orada tümüyle annemize aitizdir ve orası dışında yaşamamız bile mümkün değildir. çıkarsak ölürüz, tam anlamıyla annenin organı gibi. bazı anneler yaşam boyu evlatlarını organları gibi algılamaya devam ederler ama bu algı gerçeklikle örtüşmez. böylece "mış gibi" yapılır. oğlunu bağımlı kılmak için mütemadiyen manipülasyon uyguluyor anne. bir kısmına kendi de inanıyor, mesela metin'in çok yetenekli ve özel bir çocuk olduğuna. eşine karşı da yapıyor bunu, ama en çok metin'e. metin'in "adamı rahat bırak, çocuğunun başını okşamak istedi ona bile izin vermedin" dediği sahnede aldığı yanıt ilginç: "ben ikimizi aynı taraftayız sandım." çünkü aynı tarafta olun diye durumu manipüle ettin, sen çocuğa yardım etmeye çalışırken baba parazit yapıyor gibi davrandın. aynı şekilde matematik mevzusu da mühim. orada pohpohlanıp duran ve böyle büyütülen metin'in bir zayıf yönü ortaya çıktı. baba, normal bir insan gibi "bir zahmet çarpım tablosunu da otur öğren, müziğe ayırdığın vaktin birazını da matematiğe ayır" dedi ve annenin itirazıyla karşılaştı. "zayıf değil, yoğun. müziğine odakl
andı özel bir çocuk o." bu tavır destekleyici değil toksik. hepimizin hayatta vazifelerimiz var. o yaşta bir çocuğun vazifesi de okulunda en azından ortalama bir başarı göstermek veya buna çabalamak. siz bir çocuğu bu kadar disiplinsiz, sorumluluktan uzak ve tüm yaşıtlarından ayrı yetiştirirseniz ve bunu kayırıcı bir tavırla yaparsanız o insanın narsist oluşuna çanak tutarsınız. narsist olmasa dahi tabii ki ötekilerden "ayrı" oluşu senelerce bu kadar çok vurgulanırsa o da "ayrı" hisseder. bana kalırsa dizide metin'i az da olsa sağaltan bir şey varsa o da babanın tutumu.

bir yandan da büyümekten kaçışı da narsisizmle çok ilişkilendiriyorlar. metin'in ana rahmine dönüp durması da bana bunu hatırlattı. metin ama aslında ana rahmine dönmek de istemiyor, yaşamla ve toplumla ve kendiyle ve ebeveynleri ile o kadar kavgalı ki asıl istediği aslında hiç var olmamış olmak. rahimdeyken kurduğu "ne doğmak istiyorum ne ölmek istiyorum" cümlesi metin'in tüm dramını özetliyor galiba.

annesi nasıl metin üzerinden kendini onaylıyorsa metin de annesi üzerinden kendini eleştiriyor dizi boyunca. son bölümde insanlara "hepiniz aynasınız!" demesini de enteresan buluyorum. çünkü aynalarda evet yansımalar görürüz ama çoğunlukla gördüğümüz kendi yansımamızdır, aynaya bu niyetle bakarız. peki metin neden aynaya bakmak istemiyor? göreceği şeyden memnun olmadığı için mi yoksa her yerde yansımasını görüyor olmaktan sıkıldığı ve kaçmaya çalıştığı için mi? benim için gerçekten merak konusu bu. birileri çıksa metin'in psikanalizini yapsa yazsa da okusak.*

velhasılı diziyi bir hayli sevdim. başka bir zaman sağlam kafayla tekrar izlerim. psikolog baylar bayanlar, siz de bi bakın da bana meşaj atın fikirlerinizi. keyifli seyirler.
devamını gör...
yaşayacağımız hayat bize önceden izlettirilseydi, sonunda yaşama kararı bize bırakılsaydı ne olurdu? dizi de çocuk doğmak istemiyor. mutlu olmayacağına o kadar emin ki. kendi adına bir karar veriyor fakat kararı ebeveynleri tarafından onaylanmıyor. sonuçta sıkışmış, isyankar, tutunacak bir şey arayan, kanatan, kırıp döken, parçalayan bir birey oluyor. bu parçaların bir çoğu da annesinin dünyasından. fakat annesi hem kendi yaşamı hem çocuğu için bütün koşulların uygun olduğunu düşünüyor. sonunda kendi düşündüğü gibi olmuyor, bu dünyada bir türlü olduramadığı çocuğu için verdiği karar ne kadar doğru sorusunu getiriyor akıllara.
devamını gör...
başrollerinde aslıhan gürbüz, fatih artman ve cihat süvarioğlu'nun yer aldığı 2024 yapımlı berkun oya imzalı 6 bölümlük türk dizisi.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

aslında varoluş ve nihilizm açısından bir paradigma yaratmaya çalışıldığı ortada.

dizimiz absürt bir atmosferde geçiyor, öncelikle vâroluş ve hiçlik kavramlarını metin karakteri üzerinden bize hissettiriyor.

zeynep ve mehmet evli ve çocuk yapmaya karar veren genç bir çift, maddi durumları iyi ve sosyal bir hayatları var.

çocukları metin doğmadan önce metin koca adam olarak gösteriliyor, yaşamdan önceki hiçliğin vermiş olduğu sıkıntı veya bulantıyı daha doğmadan fark etmiş, doğmak ve ölmek istemiyor, çünkü doğumu öleceğinin kesin kanıtı oluyor.

doğduğunda ise bir kez kayboluyor, meğer ise annesinin rahmine geri dönmüş, burada bile ne kadar fantastik bir dizi olduğunu gösteriyor, ana rahmine geri dönmesi dünyanın yaşanmaz ve tehlikeli bir yer olduğuna işaret ediyor.

portakalda vitamin olduğu günleri özleyen metin'in aile bağları ise zayıf, çocukluğunda tam bir hırçın, yazdığı şarkı sözlerinde bile annesini dehşete düşürüyor.
metin'in vâroluşu belki de anne babasının boşanmamak için son çare olarak yaptıkları bir bebek olmaktan ibaretti, hiçliğe bu kadar yakın olması belki de bu yüzdendi.

dizi aynı zamanda iletişimin ne kadar önemli olduğuna da dikkat çekiyor.

çocuğun yanında kavga etmenin çocukta yarattığı travma ise bir diğer husus.

boşanamayan bir çiftin 30 yılı boşanamdan geçirmesi, sırf çocuk için bitmiş bir evliliği sürdürmesi, çocukları için kendilerini feda etmeleri belki kuvvetli bir alkışı hak ediyor olabilir ama çocuğun gözünden baktığımızda bunun bir facia olduğunu görüyoruz.

dizinin genel havası hakkında konuşmam gerekirse; diziyi 1 günde bitirdim, bazı şeyleri elbette anormal buldum ama metafor düzleminde ele almak da mümkün olduğu için yadırgamadım. mesela adamın aynı anda başka bir yerde olması, yaşamdan önce çocuğun göbek kordonu ile tavana bağlı olması vb örnekler sürreal bir yapıdaydı, ha bir de çocuğun doğduktan sonra ana rahmine geri dönmesi tabii.

oyunculuklara gelecek olursak, aslıhan gürbüz ve fatih artman'ın oyunculukları bence fena değildi, başta uraz kaygılaroğlu' da dizideydi ve onun kuryeye sinirlenmesi bile komikti.

metin karakterinin yıllar içindeki değişimi, metin'in hayatı, hayat boyu hissettikleri, boşlukta hissetmesi dizinin diğer bir başlıca unsurlarındandı.

ana rahminde başlayan bir yolculuğun ölüm ile son bulması, bir insanın vâroluşu ve hiçliği arasında kaldığı ikilem, sartre'a atıfla bulantıyı ruhunda hissetmesi, diziye zemin hazırlayan temalardan olduğu söylenebilir.

bence izlenilir bir dizi.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"kuvvetli bir alkış" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim