normal sözlük yazarlarının hissettikleri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
başlık "hame" tarafından 07.11.2020 16:02 tarihinde açılmıştır.
1861.
çok doluyum sözlük, boğazıma kadar ağzıma kadar doluyum. içim nefret ile dolup taşıyor ve bir şey yapamıyorum. yazmaktan, haksızlıkları paylaşmaktan ziyade. böyle bir yönetim, böyle bir rejim ve böyle bir insanlık halini kabul etmiyorum. avazım çıkana kadar bağırmak ve haklılığımızı haykırmak istiyorum. 3 çocuğum var hep sus denildi bana ama susmak istemiyorum, böyle bir yönetimi kabul etmiyorum!
devamını gör...
1862.
yazan insanların akılları ve fikirleri ile mevcut duygularının yansımasıdır.
dostlar ben yemek yerken ağladım az önce. bana güzel şeyler söyleyen biriyle konuştum, telefonu bıraktım odada ve mutfağa geçtim. yemeğimi alıp oturdum yerime. daha sonra rendelenmiş havucu ağzıma atmış bir vaziyette iken gözlerimden yaşların süzüldüğünü hissettim. güzel bir gün geçirdim bugün, önemsendim mesela. olmayacak bir dua ettim, amin diyen bir insan ile konuştum. kandırılmış olursun belki, bu dua olmayacak dedim, günü gelince bakarız sen içini ferah tut dedi.
memnun oldum, mutlu oldum. ama o rendelenmiş havuç ağzımdayken de gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. sildim yaşları, yoğurttan aldım bir kaşık. baktım yaşlar devam ediyor, geliyor. tek başıma yemedim yemeği anlayacağınız. içimi ferah tutamadım.
içimi ferah hissetmiyorum dostlar. olayları akışla geliştiremiyorum.
dostlar ben yemek yerken ağladım az önce. bana güzel şeyler söyleyen biriyle konuştum, telefonu bıraktım odada ve mutfağa geçtim. yemeğimi alıp oturdum yerime. daha sonra rendelenmiş havucu ağzıma atmış bir vaziyette iken gözlerimden yaşların süzüldüğünü hissettim. güzel bir gün geçirdim bugün, önemsendim mesela. olmayacak bir dua ettim, amin diyen bir insan ile konuştum. kandırılmış olursun belki, bu dua olmayacak dedim, günü gelince bakarız sen içini ferah tut dedi.
memnun oldum, mutlu oldum. ama o rendelenmiş havuç ağzımdayken de gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. sildim yaşları, yoğurttan aldım bir kaşık. baktım yaşlar devam ediyor, geliyor. tek başıma yemedim yemeği anlayacağınız. içimi ferah tutamadım.
içimi ferah hissetmiyorum dostlar. olayları akışla geliştiremiyorum.
devamını gör...
1863.
1864.
her an patlayacak gibiyim.
gerçekten sönümleyeleceğimden fazlasını yükleniyorum. hissediyorum.
gerçekten sönümleyeleceğimden fazlasını yükleniyorum. hissediyorum.
devamını gör...
1865.
çok sarhoşum sözlük. korkularımdan, kaygılarımdan arınmak istedim. çok sarhoşum.
devamını gör...
1866.
boş. bomboş. allahuekberbom boş.
devamını gör...
1867.
geçmişi ve geleceğiyle hep bir gerilim halinde: hem daimi bir uzlaşı hem derin bir kavga içinde, dışa karşı lirik ve tarifsiz bir coşku içeriye sonsuz derinlikte, hem en güzel mutluluğu sürüp en güzel gülümsemeleri saçan hem de tarifsiz kederleri yaşayan, uçlarda yaşayan ha düştü ha düşecek, uçlarda yaşayan bir kıyamet misali ha koptu kopacak...
devamını gör...
1868.
o kadar yoruldum ki bişeylerin peşinde koşmaktan, derdimi anlatmaktan. hissizleştim.
devamını gör...
1869.
çingene gibi nerde alkol varsa gidip bir selam verip bulduğumu içtim,beş semt değiştirdim. şimdi 10 metre kare bir oda'da nerede hata yaptığımı düşünürken kafamda oluşan ansiklopediyi okuyup ağlıyorum.
devamını gör...
1870.
ne güzel demiş yunus emre, mal da yalan mülk de yalan var biraz da sen oyalan diye. dünya kadar malın mülkün de olsa ölüm gerçekliğini yenemiyorsun. bulunduğum yerde zengin ama ihtiyarlamış insanlar var. koahlaşmış ciğerleriyle gecenin bi yarısı krize girmiş insanları duyuyorum. yaşadığım evin sahibi de çok zenginmiş ama vefat edip herşeyi bırakıp gitti sonuçta. önce deprem, o sallantı o gümbürtü sonra yaşadığım bu süreç derken allah'ın karşısında ne kadar aciz olduğumu bir kez daha bir kez daha anladım. hep kafamın bi köşesinde daima 3 4 tane sağlam plan program olurdu gelecek için ama tüm bu olaylardan sonra her şeyim de deprem gibi sarsıldı. bu bizim millet çok sıkıntılı, mala mülke tapan millet. nasrettin hocanın ye kürküm ye fıkrası gibi posta çok önem veren millet bunlar. aslında bu geçim sıkıntısı olmasaydı, insanların dikkati lafı sözü olmasaydı, kendi küçük dünyamda mutluydum. yazları mayıstan güzün ekime kadar yaylamda, kışları sıcak küçük sonrasında küçük ilçemde ömrüm boyunda yaşar giderdim. aç da açıkta da kalmazdım ama bu mal mülk hırsı, fakirlikten korkup hep plan yapma alışkanlığı bu sorunlu sıkıntılı insanlar yüzünden oldu bende hep. çünkü bu insanlar sana ahmak ve aciz muamelesi yapıyor, bu insanlar güce, mala mülke makama mevkiye tapıyor. artık bu dakikadan sonra geri adım da atamam, sonuna kadar çalışıp yükselebileceğim yere kadar yükselip mücadele edip bu ülkenin bu insanlarına iyi bir şekilde hizmet etmem lazım çünkü bu ülkeye borcum var. bu sefer bir fark olacak, eskiden çoğunlukla unuttuğum ölüm gerçekliğini artık hep yanımda tutup unutmayarak ve allah'a söz verdiğim kebdimce hayır hasenatı gerçekleştirerek yaşayacağım. bu dünya hayatı çok boş bir hayat, mal mülk hepsi yalandan ibaret.
devamını gör...
1871.
hiç endişe etmeyin. zaten bildiği gibi geliyor.
yorgun hissediyorum. derdin tasan onları küçümseyince yok olmuyor işte. bir bakıyorsun daha da artmış, böğrünün ortasına oturmuş horon tepiyor, kolbastı yapıyor, samba, bachata hangi dansı istersen onu koy, işte öylece tepinip duruyor.
of. yoruldum olm yoruldum. iş derdi bitiyor para başlıyor o bitiyor aile başlıyor.
sevda başlıyor, kardeş özlemi başlıyor. bitmiyor ulan. bir yerde rahatlarım diyorsun olmuyor.
bir günün mutlu geçse diğeri aşağıya çekiyor.
sıkıştım . kendi içimde sıkıştım. kendi hayatımın içinde sıkıştım.
sokayım iyi insan olmaya, insanları kırmamaya çalışmaya sokayım.
iyi zannettiğim insanların bok gibi çıkmasından yoruldum. iyi olacak dediğim her haltın bitmesinden yoruldum.
içimi döküyorum sen aldırma bana. burası da olmasa o gelen hayat üstümden geçer.
böyle hayata sokayım.
yumuşak bir yazı olacaktı ama olamadı.
devamını gör...
1872.
hiç bir şeye sahip değilim herşeyimi kaybedebilirim
devamını gör...
1873.
kendimi iyi hissetmediğim kesin. bugün kendi fotoğraflarımla birlikte eski yakın arkadaşımın bende olan bir fotoğrafını çıkarttım. bir an önce eve gidip fotoğrafı arkadaşıma atmak istiyordum. ama dışarıda nasıl yağmur yağıyor anlatamam, elimde fotoğraflar, yüzümde buruk bir gülümseme... eve kadar dayanamadım aradım, sesini duyunca nasıl mutlu oldum, az daha ağlayacaktım. sana eve gidince bir şey atacağım dedim, kapattım. eve vardığımda ıslanmayan tek bir yanım kalmamıştı, sırılsıklam olmuştum. ama merve için bu önemli değildi, mutluydu. içi içine sığmıyordu. neyse, attım. kitaplığıma asacağımı söyledim, hatta astıktan sonra da fotoğrafını attım. bana bu durum hoşuma gitmedi, çıkarır mısın? dedi. tamam, dedim. kaldırdım. fotoğrafın arkasına tarih atıp kitabımın arasına koyup rafa kaldırdım. belki de tipinin kötü çıktığını söylemişti böyle düşündüğü için öyle söyledi, bilmiyorum ama hoşuma gitmişti. hem onun herhali çok güzel. üzgünüm. eskiden olsaydı, nasıl sevinirdi, nasıl hoşuna giderdi. artık aramızda hiçbir bağ kalmadığını bir kez daha anladım. her neyse hoşçakalın, kendinize iyi bakın.
devamını gör...
1874.
yorgunum ve ağrılar
devamını gör...
1875.
hiçbir şeyi düzgün yapamıyormuşum gibi hissediyorum.
devamını gör...
1876.
yarım saat kadar sonra başlayacak olan los angeles lakers - golden state warriors maçı hakkında;
güzel maç olur...
güzel maç olur...
devamını gör...
1877.
bu dünyada anlam atfettiğimiz şeylerin alayı kendi yüklediğimiz zorlama anlamlar bu yüzden çok şey olsa bile hiçbir şey olmamış oluyor. boş beleş yalan dolan yaşıyoruz ve ölüp gideceğiz.
devamını gör...
1878.
gün bittiğinde, yaşadıkların gözünün önüne gelir. o günün senin için dolu veya boş geçmesi hiç önemli değildir. bakarsın geriye dönüp, bu neydi ki? dersin. nasıl hissetmen gerektiğini bilmezsin. ne yapmalıyım ki? diye kendine soramazsın bile. öylece kalırsın. gider bir şeyler yer, içersin. seni o an eğlendirebilecek bir şeyler ararsın. kafamı dağıtayım dersin. yatağa uzanıp tavana baktığın anda, içindeki o hissin tekrardan açığa çıkacağı zaman hiçbir şey yapamayacağını bilirsin. uyursun öylece işte, neden böyle ki? dediğin içindeki burukluk ve hüzünle birlikte. uyumak: hissizlik hâli. hissetmezsin bir şey. tam bir yok oluş, kapanıklık hâli. belki de bundan seversin uyumayı. uyumak istersin. bazen uyumana da mâni olur, saatlerce kalırsın işte. oyun oynarsın, bir şeyler izler, kahve içersin. seni eğlendirmesini istediğin şeylerde geçirdiğin bilmem dakika sonrasında içinde daha da büyür o burukluk. gökyüzünü izlersin. derin bir ah çekersin. ne oluyor ki ama? ama ben... of çekersin bilmem kaç defa. gökyüzünün güzelliği parçalar içini daha da, nedensizce. uyursun, uyanırsın. hiçbir şey yok. yine mi? işte başlıyoruz... onu yaparsın, bunu yaparsın. içindeki hüzne çare bulamazsın. arkadaşınla dışarı çıkarsın, sevdiklerinle konuşursun. sıradan sorular sorarsın işte. o an kendini iyi hissedersin. saklanmıştır içindeki o kemirgen. konuşmak istersin kimilerinle, anlatmak istersin fakat nafile; insanların neden benliklerinin dışına çıkmak istemediğini merak edersin, öfkelenirsin, ağlarsın, kızarsın, gülümsersin. bu duygularla büyür içindeki sinsi kemirgen. yalnız olmadığını bilir, dünyanın en yalnızı hissedersin. yukarılardan bakar kendine, acırsın bu haline. nietzsche'nin "acı olgunlaştırır" fikri üzerine düşünürsün. olgunlaşıyorsundur besbelli. kendini böyle kabullenmek istemesen de nedir ki? her şeyin, konuşmalarının, eylemlerinin, insanların konuşmalarının, insanların eylemlerinin, yaptıklarının... yüzeysel hissettirmeye başladığında anlamışsındır, ne kadar sığ diye. umarsın işte, gelecek ve gideceklerin ne gibi bir değişiklik yapacağına. elimden başka ne gelir ki? bazen hâlimden şikâyetçiyim, bazen değilim. farklı bir perspektiften baktığını anlıyorsun. bazen de nasıl hissettireceğini anlıyorsun. tutunacak bir dal arıyorsun işte. bağlanıyorsun sıkıca. anlamlar yüklüyorsun. kendini iyi hissediyorsun. bazen de seni sadece senin anladığını hissediyorsun. ne tutunmaya tâkâtin kalıyor, ne de hissetmeye. fakat biliyorum ki, sürünün dışına çıkmış birini, yine sürüden birisi kurtarabilir. olduğunca içeri girmeye çalışıyorsun. ama eninde sonunda görüyorsun işte. böylesi daha iyiymiş diye. sürünün dışında olmak istiyorsun besbelli. yaşayıp gitmek için yaşıyor, yokluğa karışmayı bekliyorsun.
devamını gör...
1879.
dokunulduğu an ağlayabilirim, neyse ki öyle bir şey olmuyor.
devamını gör...
1880.
iki kişiliğe bölündüm. bir yanımda her şeye göğüs gerebilecek kuvvette bir savaşçı var diğer yanım bastonla yürüyemez. biri diğerine oranla daha baskın olsa her şey daha kolay olabilirdi, maalesef değil. aksine ikisini de besleyebilmek çok zor. ne karamsar yanım körükleniyor ne de umutlu yanım. hayatımdaki eksikliklerin ve yanlışların ne olduğunu, aslında nerede ve hangi koşullarda olmak istediğimi biliyorum. harekete geçmek söz konusu olunca işler değişiyor. sebebi ise çoğunlukla korku, sudan çıkmış balık gibi hissettiriyor. serin sulara dönmek istemiyorum. solungaçlarıma evrimi dayatmak da oldukça zor. saçma sapan bir döngü.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130