orijinal adı: neue gedichte
yazar: rainer maria rilke
yayım yılı: 1907
şairin iki bölümlük şiir kitabında ilk bölüm 1902-1907 yılları arasında yazdığı şiirlerden, ikinci bölümü ise 1908'e kadar tamamlamış olduğu şiirlerden oluşmaktadır.
yazar: rainer maria rilke
yayım yılı: 1907
şairin iki bölümlük şiir kitabında ilk bölüm 1902-1907 yılları arasında yazdığı şiirlerden, ikinci bölümü ise 1908'e kadar tamamlamış olduğu şiirlerden oluşmaktadır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "zamansız kelebek" tarafından 02.02.2025 23:35 tarihinde açılmıştır.
1.
rainer maria rilke imzalı eser; tam adı rainer maria rilke yeni şiirleri 1907 olan kitap türkçe'ye osman tuğlu tarafından çevrilmiştir.
kitabın özgün adının ise neue gedichte olduğu bilinmektedir.
kitabın adında 1907 olmasının nedeninin ise bu şiirleri 1907/ 1908 yılları arasında yazmış olmasından kaynaklı olduğu söyleniyor.
rainer maria rilke'nin şiir dünyası onun okuduğum her kitabıyla daha da bildiğimi düşündüğüm bir dünyaya dönüşüyor.
üslubu ve yarattığı şiir onu emsâlsiz bir şair yapan kıstaslar arasındadır demek zor olmayacaktır.
şiirleri fazla iyi buldum, öyle ki dönüp dönüp bir daha bakacağım dizeler vardı, şiirler birinci tekil ağızdan fazla yazılmamış, odak noktasında olmaktan imtinâ ederken salt gözlemci ve yansıtıcı, anlatıcı konumunda bir yerde ilerliyor, kendi bireyselliğinden ziyâde hayata dair keskin çıkarımların yer aldığı, etkileyici şiirler yer alıyor.
ölüm/ hiçlik/ ayrılık/ vâroluş konularını hissettiren şiirleri, keskin dizeleri oldukça iyi buldum.
ayrılık, ölüm, hiçlik, yok oluş, anlamını yitirmek, hayata dair keskin durumların hissedildiği ve etkili bir bakış açısının kazandırdığı benzersiz bir şiir anlayışının hüküm sürdüğü iyi şiirlerdi.
birkaç dize bırakıp burada bitiriyorum,
rainer maria rilke kimseye benzemeyen bir şair olduğunu bir kez daha hatırlatıyor bu kitabıyla..
iyiki okudum.^^

bir şeyler içerken gülümsemesiyle yalnız.
bilmiyorum, neredeyim şu an?
kimse beni getiremez geri.
hâlâ hatırlıyoruz.
olanların hepsi yaşanıyor sanki bir kez daha.
ve nedenini bilmeden ölmek bir başına
-bu mudur yeni bir hayata başlamak?
sesleniyor. ve sana sesleniyor o ruh.
sense yalnız dış görünüşe bakıyorsun kesin.
işte bu yüzden, onun seslendiği sen değilsin.
sonsuzluk bizi alarak geçip gidiyor..
ikimiz de tuhaf bir şekilde ölmekteyiz...
kim bilir, belki bir hayattan geçildi vaz?
seni artık bulamıyorum.
yalnızım..
kitabın özgün adının ise neue gedichte olduğu bilinmektedir.
kitabın adında 1907 olmasının nedeninin ise bu şiirleri 1907/ 1908 yılları arasında yazmış olmasından kaynaklı olduğu söyleniyor.
rainer maria rilke'nin şiir dünyası onun okuduğum her kitabıyla daha da bildiğimi düşündüğüm bir dünyaya dönüşüyor.
üslubu ve yarattığı şiir onu emsâlsiz bir şair yapan kıstaslar arasındadır demek zor olmayacaktır.
şiirleri fazla iyi buldum, öyle ki dönüp dönüp bir daha bakacağım dizeler vardı, şiirler birinci tekil ağızdan fazla yazılmamış, odak noktasında olmaktan imtinâ ederken salt gözlemci ve yansıtıcı, anlatıcı konumunda bir yerde ilerliyor, kendi bireyselliğinden ziyâde hayata dair keskin çıkarımların yer aldığı, etkileyici şiirler yer alıyor.
ölüm/ hiçlik/ ayrılık/ vâroluş konularını hissettiren şiirleri, keskin dizeleri oldukça iyi buldum.
ayrılık, ölüm, hiçlik, yok oluş, anlamını yitirmek, hayata dair keskin durumların hissedildiği ve etkili bir bakış açısının kazandırdığı benzersiz bir şiir anlayışının hüküm sürdüğü iyi şiirlerdi.
birkaç dize bırakıp burada bitiriyorum,
rainer maria rilke kimseye benzemeyen bir şair olduğunu bir kez daha hatırlatıyor bu kitabıyla..
iyiki okudum.^^

bir şeyler içerken gülümsemesiyle yalnız.
bilmiyorum, neredeyim şu an?
kimse beni getiremez geri.
hâlâ hatırlıyoruz.
olanların hepsi yaşanıyor sanki bir kez daha.
ve nedenini bilmeden ölmek bir başına
-bu mudur yeni bir hayata başlamak?
sesleniyor. ve sana sesleniyor o ruh.
sense yalnız dış görünüşe bakıyorsun kesin.
işte bu yüzden, onun seslendiği sen değilsin.
sonsuzluk bizi alarak geçip gidiyor..
ikimiz de tuhaf bir şekilde ölmekteyiz...
kim bilir, belki bir hayattan geçildi vaz?
seni artık bulamıyorum.
yalnızım..
devamını gör...
2.
çok severim. rilke’nin her kitabı ayrı özel.
devamını gör...
3.
geç saatlerde başlığa yeniden denk gelince bir iki kelam etmek istedim. ihtimal ki avusturyalı bunun gibi bir şubat akşamı paris, capri yahut luksor'da bir odaya kapanmış bu şiirleri yazmaktaydı. ben neue gedichte'e yaraşır bir şeyler söyleyebilecek muhayyileden ve edebi beceriden yoksunum ancak bu benim güzel bir şubat akşamına notum olsun:
benim sevgili şairim; yüksek tanrılar, yerkürenin kasavetsiz konukları ve tarih, sizi muhakkak onore edecektir. aksi hiçbir coğrafyada kabil değil.
bende neue gedichte’in türkçe baskısı ne yazık ki artık mevcut değil. içeriğindeki şiirleri -çoğunluğun tam aksine- biraz ham bulmakla birlikte, aslında bu hamlığın onlara tuhaf bir cazibe kattığı kanısındayım. belki biraz da bu sebeple geç dönem eserlerine nazaran neue gedichte ve das stunden-buch* benim için çok ayrı bir yere sahip. gerçi das stunden-buch biraz da lösch mir die augen aus’a * azalmak bilmeyen tutkumdan ötürü olsa gerek.
konuyu çok uzatmadan devam edeyim o hâlde. başlamadan önce, paul claes’in neue gedichte’yi yoğun ve güçlü bir biçimde ele aldığı rilkes rätsel: eine neue deutung der neuen gedichte isimli mükemmel bir eserinin mevcut olduğunu, ilgilisi için not düşmeyi borç bilirim. ancak ben daha çok ralph freedman'a ait olan, 1920 yılında yayınlanmış life of a poet: rainer maria rilke biyografisinden yola çıkarak bu şiirlerin yazılıp derlendiği sürecin okumasını yapmaktan keyif duydum; zira oldukça kapsamlı ve ilginç bir yolculuk sunuyor freedman. o sebeple yazının devamında yer yer değinmek niyetindeyim bazı pasajlara.
rilke’nin neue gedichte’si, onun şiirsel yolculuğunda belirleyici bir dönemeç esasında. bu eserle birlikte önceki lirik ve öznel anlatımını büyük ölçüde terk ederek, “nesne şiiri” olarak adlandırılan yeni bir biçime yöneliyor ki freedman bu sürecin etkilerine özellikle kitabın ortalarında sıklıkla yer vermiş durumda. rodin ile geçirdiği yılların ardından, biçim ve yüzeyin derinliği üzerine düşünmeye başlayan rilke, artık nesneleri yalnızca bir metafor olarak kullanmıyor; onları kendi varlıkları içinde, bağımsız ve estetik bir bütünlükle sunmaya başlıyor.
paris’te, -ki onun için paris bir açıdan yeni rusya'dır- rodin’in heykelleriyle çevrili bir dünyada, şekil ve form üzerine düşündüğü yıllarda neue gedichte’nin ilk filizlenmeleri baş gösteriyor. özellikle apollon'un arkaik gövdesi, bu sürecin zirve noktalarından biri. heykelin eksik parçalarına rağmen ışıkla tamamlanan bedeni, tıpkı rilke’nin, şiiri bir tapınak gibi inşa etme arzusunda olduğu gibi zamanın kıyısından dönüp geçmiş bir ideal olarak beliriyor bir bakıma.
"paris’e dönüş, rilke için bir kayıp, malte için ise bir zaferdi. öfkeli bir baba tarafından evden kovulmuş ve şimdi bir zamanlar şeytani olarak gördüğü dünyaya açık ve sevgi dolu gözlerle yeniden adım atıyordu. yalnız bir bekâr olarak yeniden yerleştiği odasında, durumunu ve bu değişimin ona ve eserlerine sunduğu fırsatları yeniden düşünme imkanı buldu.
bu değişimin anında etkisi, yaz boyunca süren taze yaratımların patlaması oldu; bu süre zarfında new poems’in ilk cildi doğdu. başlık her ne kadar koleksiyonun bir kısmı daha önceki şiirleri içerse de kısa sürede daha kesin bir anlam kazandı: rilke’nin “yeni” olarak gördüğü varoluşun biçimini ve rengini yansıtıyordu.
antik tanrıların, erkeklerin, kadınların ve nesnelerinhem bütün hem de parçalanmış halleriyle mermer levhalara oyulmuş rölyefleri, “yeni” şiirleri canlandıran figürlerdi.
yaşamın kendi inkârını içerecek şekilde dönüşümü, şekillendirilmiş mermer ve granitte, rodin’in ona öğrettiği gibi projelendirilmiş konturlar ve “yüz”lerde bulunuyordu." life of a poet: rainer maria rilke p. 246
bu noktada malte laurids brigge’nin notları'na değinmemek olmaz. rilke’nin belki de bambaşka bir dünyadaki izdüşümü olan malte ile neue gedichte arasındaki bağ, onun sanatsal ve varoluşsal arayışının iki farklı yüzü gibi düşünülebilir. malte, bireyin iç dünyasının, kaygılarının ve korkularının güncesi gibi okunabilirken, neue gedichte nesnel dünyaya bir yöneliştir. birinde çürüme, ölüm ve yalnızlık temaları ön plandayken, diğerinde nesnelerin ve sanatın zamana karşı duruşu, bir tür estetik ölümsüzlük arayışı vardır. oysa malte'yi var eden şartlar aynı zamanda yeni şiirler'i de var etmiştir. bir açıdan bunu epey ilgi çekici buluyorum.
dediğim gibi, özellikle neue gedichte’nin yazıldığı paris ve italya yılları, rilke’nin aynı anda hem bu şiir koleksiyonunu hem de malte laurids brigge’yi oluşturduğu döneme tekabül ediyor. bu iki eser, birbirine karşıt gibi dursa da, aslında aynı temel meseleyi ele alıyor: insan, kendi varoluşunun ağırlığına nasıl dayanabilir? rilke için paris’in karanlık sokakları, dilenci kadınları ve ölüm korkusuyla çalkalanan ruh halleri, malte laurids brigge’de daha aşılmaz ve girift bir yapıya dönüşürken, neue gedichte’de ise bunların karşısında sanatsal bir yapı inşa ediliyor. malte’nin paris sokaklarında hissettiği dehşet ve yabancılaşma, neue gedichte’de şekil ve sanat aracılığıyla bir tür cevap buluyor diyebiliriz özünde. panter şiiri, bu karşıtlığın belki de en belirgin örneğidir. malte’nin çaresizliğine karşı, panterin kafesin içinde betimlenen sınırlı hareketleri bir tür paralellik oluşturur. birinde ölüm ve yok oluş kaçınılmazdır, diğerinde ise sanat aracılığıyla bir tür direniş mümkündür.
"şair, loufried ııı’ten ayrılırken, onu tanımlayan iki maskeyi taşıyordu. biri, genç danimarkalı şair malte’nin maskesiydi; diğeri ise new poems’in kâhin-anlatıcısı, şairin içindeki taş ustasıydı. bu iki maske, onu tamamen farklı birine dönüştürmüştü, ancak genç şairin ölümlü benliği hala şaşırtıcı şekilde aynı görünüyordu.
the book of hours’un üç bölümünde ıstırap çeken ve ilahi söylemlerde bulunan keşiş-hacı ile the book of pictures’ın lirik ressamı, rilke’nin yaşamındaki bu iki tanımlayıcı projeyle bölünmüştü. keşiş-hacı artık malte olmuştu; tarihsel bir figürden, mitik geçmişe ve zamanın ötesindeki bölgelere doğru hareket eden, yazarıyla aynı kurgusal mekânda var olan bir alter ego’ya dönüşmüştü. hayvanların ve insanların, tarih ve mitin anlarının sessiz ve duyulmayan heykeltıraşı, rodin’in keskin kaleminin sözlü bir versiyonuna bürünerek, belirleyici lirik mekânda ikinci benlik haline gelmişti. bu maskeler arasında ise sevmiş, yaşamış ve ihanete uğramış aşırı insani bir şair kalıyordu." life of a poet: rainer maria rilke p.227"
bütün bunlarla birlikte, neue gedichte’nin daha önce değinmediğim bir yönü de eski ahit figürlerine bakışı sanıyorum. rilke, özellikle ikinci cilt olan neue gedichte: the other part içinde dini ve mitolojik figürleri işler. absalom, esther, adem ve havva gibi karakterleri ele alırken, onları zamansız bir anlatının parçaları olarak betimliyor. belki de bu yüzden, onun neue gedichte’deki şiirleri her ne kadar ham gibi görünse de daha sonra gelen yapıtlarından çok daha çarpıcı bir iç yoğunluk taşıyor. bir yüzeyden diğerine geçen ışık gibi, şiirlerinde de nesneler durağan gibi görünüyor, ancak her bir dizede bir hareket, bir dönüşüm ve bir çağrı var. bıçağın yalımını kemiğin yüzeyine aralıksız bir biçimde sürten bir çağrı. çok üstüne düşmeyeceğim ancak freedman'ın kitabında paul cézanne ve simmel'in yeni şiirler üstüne etkisi hakkında güzel pasajlar da yer almakta. simmel'e dair olanları notlarımda bulamamakla birlikte bulduğum bir iki pasajı not düşüyorum.
"1907 yeni yılı’nda, bu çatışmalar ve zıtlıklar, dönemin en önemli şiirlerinden biri olan die rosenschale (gül kâsesi) adlı eserinde kristalleşti. bu, heykelden ilham alan bir şiirdi; şiddetli eylemleri, bir natürmort gibi sergilenen zarif bir figürün içine yerleştirmeye çalışıyordu. şiir, van gogh, cézanne veya paula becker’in tarzında bir natürmort gibi kendini sunuyordu. başlangıcı, henüz görünmeyen güllerin saflığını yaşamın dehşetiyle karşılaştırıyordu:
rilke’nin ıstırap dolu yılının çelişkileri, bu uzun ve zor şiirde kelimenin tam anlamıyla bir araya getirilmişti; tıpkı kavgaya tutuşan çocukların oluşturduğu top gibi. ölümün korkusu ve coşkusu ile yaşamın tutkulu arzusu, pembe ve sarı güllerin tertemiz yapraklarına dönüşüyordu." life of a poet: rainer maria rilke s.265
"bu değişim, nesneye yönelik farklı bir bakış açısından kaynaklanıyordu. rilke için, rodin’den öğrendiği biçim ve konturun birleşimiyle derinleşen bir farkındalıktı. 1906’da rilke, cézanne üzerine yazdığı mektuplarda belirttiği gibi, boşlukları "renkle doldurmaya" başlamıştı." life of a poet: rainer maria rilke s.254"
görece rilke'nin en keyif aldığım kitaplarından biri olmasının yanı sıra, onu oluşturan şartları her dizede deneyimlemek benim için keyifli bir yolculuktu. güzel bir şiir ile kapanışı yapıyorum o hâlde. elminster the wise keyifli okumalar diler.
die rosenschale
zornige sahst du flackern, sahst zwei knaben
zu einem etwas sich zusammenballen,
das haß war und sich auf der erde wälzte
wie ein von bienen überfallnes tier;
schauspieler, aufgetürmte übertreiber,
rasende pferde, die zusammenbrachen,
den blick wegwerfend, bläkend das gebiß
als schälte sich der schädel aus dem maule.
nun aber weißt du, wie sich das vergißt:
denn vor dir steht die volle rosenschale,
die unvergeßlich ist und angefüllt
mit jenem äußersten von sein und neigen,
hinhalten, niemals-gebenkönnen, dastehn,
das unser sein mag: äußerstes auch uns.
lautloses leben, aufgehn ohne ende,
raum-brauchen ohne raum von jenem raum
zu nehmen, den die dinge rings verringern,
fast nicht umrissen-sein wie ausgespartes
und lauter ınneres, viel seltsam zartes
und sich-bescheinendes - bis an den rand:
ist irgend etwas uns bekannt wie dies?
und dann wie dies: daß ein gefühl entsteht,
weil blütenblätter blütenblätter rühren?
und dies: daß eins sich aufschlägt wie ein lid,
und drunter liegen lauter augenlider,
geschlossene, als ob sie, zehnfach schlafend,
zu dämpfen hätten eines ınnern sehkraft.
und dies vor allem: daß durch diese blätter
das licht hindurch muß. aus den tausend himmeln
filtern sie langsam jenen tropfen dunkel,
in dessen feuerschein das wirre bündel
der staubgefäße sich erregt und aufbäumt.
und die bewegung in den rosen, sieh:
gebärden von so kleinem ausschlagswinkel,
daß sie unsichtbar blieben, liefen ihre
strahlen nicht auseinander in das weltall.
sieh jene weiße, die sich selig aufschlug
und dasteht in den großen offnen blättern
wie eine venus aufrecht in der muschel;
und die errötende, die wie verwirrt
nach einer kühlen sich hinüberwendet,
und wie die kühle fühllos sich zurückzieht,
und wie die kalte steht, in sich gehüllt,
unter den offenen, die alles abtun.
und was sie abtun, wie das leicht und schwer,
wie es ein mantel, eine last, ein flügel
und eine maske sein kann, je nach dem,
und wie sie's abtun: wie vor dem geliebten.
was können sie nicht sein: war jene gelbe,
die hohl und offen daliegt, nicht die schale
von einer frucht, darin dasselbe gelb,
gesammelter, orangeröter, saft war?
und wars für diese schon zu viel, das aufgehn,
weil an der luft ihr namenloses rosa
den bittern nachgeschmack des lila annahm?
und die batistene, ist sie kein kleid,
in dem noch zart und atemwarm das hemd steckt,
mit dem zugleich es abgeworfen wurde
im morgenschatten an dem alten waldbad?
und diese hier, opalnes porzellan,
zerbrechlich, eine flache chinatasse
und angefüllt mit kleinen hellen faltern, -
und jene da, die nichts enthält als sich.
und sind nicht alle so, nur sich enthaltend,
wenn sich-enthalten heißt: die welt da draußen
und wind und regen und geduld des frühlings
und schuld und unruh und vermummtes schicksal
und dunkelheit der abendlichen erde
bis auf der wolken wandel, flucht und anflug,
bis auf den vagen einfluß ferner sterne
in eine hand voll ınnres zu verwandeln.
neue gedichte - s.113 f.116
benim sevgili şairim; yüksek tanrılar, yerkürenin kasavetsiz konukları ve tarih, sizi muhakkak onore edecektir. aksi hiçbir coğrafyada kabil değil.
bende neue gedichte’in türkçe baskısı ne yazık ki artık mevcut değil. içeriğindeki şiirleri -çoğunluğun tam aksine- biraz ham bulmakla birlikte, aslında bu hamlığın onlara tuhaf bir cazibe kattığı kanısındayım. belki biraz da bu sebeple geç dönem eserlerine nazaran neue gedichte ve das stunden-buch* benim için çok ayrı bir yere sahip. gerçi das stunden-buch biraz da lösch mir die augen aus’a * azalmak bilmeyen tutkumdan ötürü olsa gerek.
konuyu çok uzatmadan devam edeyim o hâlde. başlamadan önce, paul claes’in neue gedichte’yi yoğun ve güçlü bir biçimde ele aldığı rilkes rätsel: eine neue deutung der neuen gedichte isimli mükemmel bir eserinin mevcut olduğunu, ilgilisi için not düşmeyi borç bilirim. ancak ben daha çok ralph freedman'a ait olan, 1920 yılında yayınlanmış life of a poet: rainer maria rilke biyografisinden yola çıkarak bu şiirlerin yazılıp derlendiği sürecin okumasını yapmaktan keyif duydum; zira oldukça kapsamlı ve ilginç bir yolculuk sunuyor freedman. o sebeple yazının devamında yer yer değinmek niyetindeyim bazı pasajlara.
rilke’nin neue gedichte’si, onun şiirsel yolculuğunda belirleyici bir dönemeç esasında. bu eserle birlikte önceki lirik ve öznel anlatımını büyük ölçüde terk ederek, “nesne şiiri” olarak adlandırılan yeni bir biçime yöneliyor ki freedman bu sürecin etkilerine özellikle kitabın ortalarında sıklıkla yer vermiş durumda. rodin ile geçirdiği yılların ardından, biçim ve yüzeyin derinliği üzerine düşünmeye başlayan rilke, artık nesneleri yalnızca bir metafor olarak kullanmıyor; onları kendi varlıkları içinde, bağımsız ve estetik bir bütünlükle sunmaya başlıyor.
paris’te, -ki onun için paris bir açıdan yeni rusya'dır- rodin’in heykelleriyle çevrili bir dünyada, şekil ve form üzerine düşündüğü yıllarda neue gedichte’nin ilk filizlenmeleri baş gösteriyor. özellikle apollon'un arkaik gövdesi, bu sürecin zirve noktalarından biri. heykelin eksik parçalarına rağmen ışıkla tamamlanan bedeni, tıpkı rilke’nin, şiiri bir tapınak gibi inşa etme arzusunda olduğu gibi zamanın kıyısından dönüp geçmiş bir ideal olarak beliriyor bir bakıma.
"paris’e dönüş, rilke için bir kayıp, malte için ise bir zaferdi. öfkeli bir baba tarafından evden kovulmuş ve şimdi bir zamanlar şeytani olarak gördüğü dünyaya açık ve sevgi dolu gözlerle yeniden adım atıyordu. yalnız bir bekâr olarak yeniden yerleştiği odasında, durumunu ve bu değişimin ona ve eserlerine sunduğu fırsatları yeniden düşünme imkanı buldu.
bu değişimin anında etkisi, yaz boyunca süren taze yaratımların patlaması oldu; bu süre zarfında new poems’in ilk cildi doğdu. başlık her ne kadar koleksiyonun bir kısmı daha önceki şiirleri içerse de kısa sürede daha kesin bir anlam kazandı: rilke’nin “yeni” olarak gördüğü varoluşun biçimini ve rengini yansıtıyordu.
antik tanrıların, erkeklerin, kadınların ve nesnelerinhem bütün hem de parçalanmış halleriyle mermer levhalara oyulmuş rölyefleri, “yeni” şiirleri canlandıran figürlerdi.
yaşamın kendi inkârını içerecek şekilde dönüşümü, şekillendirilmiş mermer ve granitte, rodin’in ona öğrettiği gibi projelendirilmiş konturlar ve “yüz”lerde bulunuyordu." life of a poet: rainer maria rilke p. 246
bu noktada malte laurids brigge’nin notları'na değinmemek olmaz. rilke’nin belki de bambaşka bir dünyadaki izdüşümü olan malte ile neue gedichte arasındaki bağ, onun sanatsal ve varoluşsal arayışının iki farklı yüzü gibi düşünülebilir. malte, bireyin iç dünyasının, kaygılarının ve korkularının güncesi gibi okunabilirken, neue gedichte nesnel dünyaya bir yöneliştir. birinde çürüme, ölüm ve yalnızlık temaları ön plandayken, diğerinde nesnelerin ve sanatın zamana karşı duruşu, bir tür estetik ölümsüzlük arayışı vardır. oysa malte'yi var eden şartlar aynı zamanda yeni şiirler'i de var etmiştir. bir açıdan bunu epey ilgi çekici buluyorum.
dediğim gibi, özellikle neue gedichte’nin yazıldığı paris ve italya yılları, rilke’nin aynı anda hem bu şiir koleksiyonunu hem de malte laurids brigge’yi oluşturduğu döneme tekabül ediyor. bu iki eser, birbirine karşıt gibi dursa da, aslında aynı temel meseleyi ele alıyor: insan, kendi varoluşunun ağırlığına nasıl dayanabilir? rilke için paris’in karanlık sokakları, dilenci kadınları ve ölüm korkusuyla çalkalanan ruh halleri, malte laurids brigge’de daha aşılmaz ve girift bir yapıya dönüşürken, neue gedichte’de ise bunların karşısında sanatsal bir yapı inşa ediliyor. malte’nin paris sokaklarında hissettiği dehşet ve yabancılaşma, neue gedichte’de şekil ve sanat aracılığıyla bir tür cevap buluyor diyebiliriz özünde. panter şiiri, bu karşıtlığın belki de en belirgin örneğidir. malte’nin çaresizliğine karşı, panterin kafesin içinde betimlenen sınırlı hareketleri bir tür paralellik oluşturur. birinde ölüm ve yok oluş kaçınılmazdır, diğerinde ise sanat aracılığıyla bir tür direniş mümkündür.
"şair, loufried ııı’ten ayrılırken, onu tanımlayan iki maskeyi taşıyordu. biri, genç danimarkalı şair malte’nin maskesiydi; diğeri ise new poems’in kâhin-anlatıcısı, şairin içindeki taş ustasıydı. bu iki maske, onu tamamen farklı birine dönüştürmüştü, ancak genç şairin ölümlü benliği hala şaşırtıcı şekilde aynı görünüyordu.
the book of hours’un üç bölümünde ıstırap çeken ve ilahi söylemlerde bulunan keşiş-hacı ile the book of pictures’ın lirik ressamı, rilke’nin yaşamındaki bu iki tanımlayıcı projeyle bölünmüştü. keşiş-hacı artık malte olmuştu; tarihsel bir figürden, mitik geçmişe ve zamanın ötesindeki bölgelere doğru hareket eden, yazarıyla aynı kurgusal mekânda var olan bir alter ego’ya dönüşmüştü. hayvanların ve insanların, tarih ve mitin anlarının sessiz ve duyulmayan heykeltıraşı, rodin’in keskin kaleminin sözlü bir versiyonuna bürünerek, belirleyici lirik mekânda ikinci benlik haline gelmişti. bu maskeler arasında ise sevmiş, yaşamış ve ihanete uğramış aşırı insani bir şair kalıyordu." life of a poet: rainer maria rilke p.227"
bütün bunlarla birlikte, neue gedichte’nin daha önce değinmediğim bir yönü de eski ahit figürlerine bakışı sanıyorum. rilke, özellikle ikinci cilt olan neue gedichte: the other part içinde dini ve mitolojik figürleri işler. absalom, esther, adem ve havva gibi karakterleri ele alırken, onları zamansız bir anlatının parçaları olarak betimliyor. belki de bu yüzden, onun neue gedichte’deki şiirleri her ne kadar ham gibi görünse de daha sonra gelen yapıtlarından çok daha çarpıcı bir iç yoğunluk taşıyor. bir yüzeyden diğerine geçen ışık gibi, şiirlerinde de nesneler durağan gibi görünüyor, ancak her bir dizede bir hareket, bir dönüşüm ve bir çağrı var. bıçağın yalımını kemiğin yüzeyine aralıksız bir biçimde sürten bir çağrı. çok üstüne düşmeyeceğim ancak freedman'ın kitabında paul cézanne ve simmel'in yeni şiirler üstüne etkisi hakkında güzel pasajlar da yer almakta. simmel'e dair olanları notlarımda bulamamakla birlikte bulduğum bir iki pasajı not düşüyorum.
"1907 yeni yılı’nda, bu çatışmalar ve zıtlıklar, dönemin en önemli şiirlerinden biri olan die rosenschale (gül kâsesi) adlı eserinde kristalleşti. bu, heykelden ilham alan bir şiirdi; şiddetli eylemleri, bir natürmort gibi sergilenen zarif bir figürün içine yerleştirmeye çalışıyordu. şiir, van gogh, cézanne veya paula becker’in tarzında bir natürmort gibi kendini sunuyordu. başlangıcı, henüz görünmeyen güllerin saflığını yaşamın dehşetiyle karşılaştırıyordu:
rilke’nin ıstırap dolu yılının çelişkileri, bu uzun ve zor şiirde kelimenin tam anlamıyla bir araya getirilmişti; tıpkı kavgaya tutuşan çocukların oluşturduğu top gibi. ölümün korkusu ve coşkusu ile yaşamın tutkulu arzusu, pembe ve sarı güllerin tertemiz yapraklarına dönüşüyordu." life of a poet: rainer maria rilke s.265
"bu değişim, nesneye yönelik farklı bir bakış açısından kaynaklanıyordu. rilke için, rodin’den öğrendiği biçim ve konturun birleşimiyle derinleşen bir farkındalıktı. 1906’da rilke, cézanne üzerine yazdığı mektuplarda belirttiği gibi, boşlukları "renkle doldurmaya" başlamıştı." life of a poet: rainer maria rilke s.254"
görece rilke'nin en keyif aldığım kitaplarından biri olmasının yanı sıra, onu oluşturan şartları her dizede deneyimlemek benim için keyifli bir yolculuktu. güzel bir şiir ile kapanışı yapıyorum o hâlde. elminster the wise keyifli okumalar diler.
die rosenschale
zornige sahst du flackern, sahst zwei knaben
zu einem etwas sich zusammenballen,
das haß war und sich auf der erde wälzte
wie ein von bienen überfallnes tier;
schauspieler, aufgetürmte übertreiber,
rasende pferde, die zusammenbrachen,
den blick wegwerfend, bläkend das gebiß
als schälte sich der schädel aus dem maule.
nun aber weißt du, wie sich das vergißt:
denn vor dir steht die volle rosenschale,
die unvergeßlich ist und angefüllt
mit jenem äußersten von sein und neigen,
hinhalten, niemals-gebenkönnen, dastehn,
das unser sein mag: äußerstes auch uns.
lautloses leben, aufgehn ohne ende,
raum-brauchen ohne raum von jenem raum
zu nehmen, den die dinge rings verringern,
fast nicht umrissen-sein wie ausgespartes
und lauter ınneres, viel seltsam zartes
und sich-bescheinendes - bis an den rand:
ist irgend etwas uns bekannt wie dies?
und dann wie dies: daß ein gefühl entsteht,
weil blütenblätter blütenblätter rühren?
und dies: daß eins sich aufschlägt wie ein lid,
und drunter liegen lauter augenlider,
geschlossene, als ob sie, zehnfach schlafend,
zu dämpfen hätten eines ınnern sehkraft.
und dies vor allem: daß durch diese blätter
das licht hindurch muß. aus den tausend himmeln
filtern sie langsam jenen tropfen dunkel,
in dessen feuerschein das wirre bündel
der staubgefäße sich erregt und aufbäumt.
und die bewegung in den rosen, sieh:
gebärden von so kleinem ausschlagswinkel,
daß sie unsichtbar blieben, liefen ihre
strahlen nicht auseinander in das weltall.
sieh jene weiße, die sich selig aufschlug
und dasteht in den großen offnen blättern
wie eine venus aufrecht in der muschel;
und die errötende, die wie verwirrt
nach einer kühlen sich hinüberwendet,
und wie die kühle fühllos sich zurückzieht,
und wie die kalte steht, in sich gehüllt,
unter den offenen, die alles abtun.
und was sie abtun, wie das leicht und schwer,
wie es ein mantel, eine last, ein flügel
und eine maske sein kann, je nach dem,
und wie sie's abtun: wie vor dem geliebten.
was können sie nicht sein: war jene gelbe,
die hohl und offen daliegt, nicht die schale
von einer frucht, darin dasselbe gelb,
gesammelter, orangeröter, saft war?
und wars für diese schon zu viel, das aufgehn,
weil an der luft ihr namenloses rosa
den bittern nachgeschmack des lila annahm?
und die batistene, ist sie kein kleid,
in dem noch zart und atemwarm das hemd steckt,
mit dem zugleich es abgeworfen wurde
im morgenschatten an dem alten waldbad?
und diese hier, opalnes porzellan,
zerbrechlich, eine flache chinatasse
und angefüllt mit kleinen hellen faltern, -
und jene da, die nichts enthält als sich.
und sind nicht alle so, nur sich enthaltend,
wenn sich-enthalten heißt: die welt da draußen
und wind und regen und geduld des frühlings
und schuld und unruh und vermummtes schicksal
und dunkelheit der abendlichen erde
bis auf der wolken wandel, flucht und anflug,
bis auf den vagen einfluß ferner sterne
in eine hand voll ınnres zu verwandeln.
neue gedichte - s.113 f.116
devamını gör...