yazar: sadık yalsızuçanlar
yıl: 2007
yazarın normal yaşantılarından alıkonulan insanların bir dizi ilginç gözaltı ve işkencelerinin anlatıldığı mini öykülerden oluşan kitabıdır.
yıl: 2007
yazarın normal yaşantılarından alıkonulan insanların bir dizi ilginç gözaltı ve işkencelerinin anlatıldığı mini öykülerden oluşan kitabıdır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "insan olun biraz" tarafından 16.08.2021 17:16 tarihinde açılmıştır.
1.
bir sadık yalsızuçanlar kitabıdır.
bu kitap hakkında yazacak çok şeyim var. ve hepsini de yazacağım. öncelikle kitabın içeriğinden biraz bahsedip sonra yazarın kendisi hakkında söyleyeceklerimi söyleyip sonra da yazarla karşılaşmamdan bahsedeceğim ve bunların hepsini yaparken içimdeki devrim ateşi ile okuyan herkesi kucaklamaya devam edeceğim, sadık yalsızuçanlar dahil.
bu tanımı yazıp yazmamakta çok tereddüt ettim aslında ama sonunda yazmaya karar verdim. bu minicik kitabı ilk okuduğumda o kadar sevdim ki hemen kütüphanemdeki yeniden okunacak kitaplar arasına koydum kitabı. ve yıllar sonra yeniden okudum. etkisini kaybetmemişti. kitap adı üstünde gözaltı öykülerini anlatmaktaydı ve benim gözümde devrimci bir yazar canlandı okurken. ama değilmiş. ve bu benim hiç umrumda olmadı.
yazarın bu kitabını okuduktan sonra elbette her zaman yaptığım şeyi yaptım ve bütün kitaplarını aldım. ve çevremde edebiyat sever geçinen bazı arkadaşların ama o nurcu eleştirileri ile boğuşmak zorunda kaldım. her eleştiriye “ şu kitapları bir okuyun, sonra konuşalım” dediysem de olmadı. ama ben okumaya devam ettim. görüşlerimizin tamamen farklı olması bu yazarın çok iyi bir yazar olduğunu değiştirmedi, değiştirmeyecek.
yazarla karşılamam ise çok daha değişik bir andı benim için. üç entel insan üsküdar’da bir çay bahçesinde oturmuş, sıkıcı sıkıcı edebiyat konuşmaları yaparken konu sadık yalsızuçanlar’a geldi birden. üçümüz de hayranmışız yazara. birbirimize şu kitabı, o denemesi, bu öyküsü diye anlatırken yazar birden oturduğum açık hava çay bahçesine geldi ve bir iskemleye oturup çay söyledi.
tabii ki bizim aramızda hararetli bir tartışma çıktı yazarla konuşup konuşmama konusunda. onlar gidip konuşmaktan yana iken ben buna şiddetle karşı çıktım. çünkü yazarın umduğumuz gibi biri çıkmama ihtimali benim korkutuyordu. ve eğer düşündüğüm gibi olursa yazarı bir daha okuyamayacağımı da biliyordum. bir murat menteş vakası olabilirdi. biz kendi aramızda uzun uzun tartışırken yazar çayını içip gitti zaten. hala düşünürüm keşke gitse miydik yanına diye .
demem o ki aslında yazarın kim olduğu belki önemlidir ama neye inandığı iyi bir yazar olduğu sürece benim için mesele bile değildir ve bu bir tarafsızlık masalıdır.
bu kitap hakkında yazacak çok şeyim var. ve hepsini de yazacağım. öncelikle kitabın içeriğinden biraz bahsedip sonra yazarın kendisi hakkında söyleyeceklerimi söyleyip sonra da yazarla karşılaşmamdan bahsedeceğim ve bunların hepsini yaparken içimdeki devrim ateşi ile okuyan herkesi kucaklamaya devam edeceğim, sadık yalsızuçanlar dahil.
bu tanımı yazıp yazmamakta çok tereddüt ettim aslında ama sonunda yazmaya karar verdim. bu minicik kitabı ilk okuduğumda o kadar sevdim ki hemen kütüphanemdeki yeniden okunacak kitaplar arasına koydum kitabı. ve yıllar sonra yeniden okudum. etkisini kaybetmemişti. kitap adı üstünde gözaltı öykülerini anlatmaktaydı ve benim gözümde devrimci bir yazar canlandı okurken. ama değilmiş. ve bu benim hiç umrumda olmadı.
yazarın bu kitabını okuduktan sonra elbette her zaman yaptığım şeyi yaptım ve bütün kitaplarını aldım. ve çevremde edebiyat sever geçinen bazı arkadaşların ama o nurcu eleştirileri ile boğuşmak zorunda kaldım. her eleştiriye “ şu kitapları bir okuyun, sonra konuşalım” dediysem de olmadı. ama ben okumaya devam ettim. görüşlerimizin tamamen farklı olması bu yazarın çok iyi bir yazar olduğunu değiştirmedi, değiştirmeyecek.
yazarla karşılamam ise çok daha değişik bir andı benim için. üç entel insan üsküdar’da bir çay bahçesinde oturmuş, sıkıcı sıkıcı edebiyat konuşmaları yaparken konu sadık yalsızuçanlar’a geldi birden. üçümüz de hayranmışız yazara. birbirimize şu kitabı, o denemesi, bu öyküsü diye anlatırken yazar birden oturduğum açık hava çay bahçesine geldi ve bir iskemleye oturup çay söyledi.
tabii ki bizim aramızda hararetli bir tartışma çıktı yazarla konuşup konuşmama konusunda. onlar gidip konuşmaktan yana iken ben buna şiddetle karşı çıktım. çünkü yazarın umduğumuz gibi biri çıkmama ihtimali benim korkutuyordu. ve eğer düşündüğüm gibi olursa yazarı bir daha okuyamayacağımı da biliyordum. bir murat menteş vakası olabilirdi. biz kendi aramızda uzun uzun tartışırken yazar çayını içip gitti zaten. hala düşünürüm keşke gitse miydik yanına diye .
demem o ki aslında yazarın kim olduğu belki önemlidir ama neye inandığı iyi bir yazar olduğu sürece benim için mesele bile değildir ve bu bir tarafsızlık masalıdır.
devamını gör...