orijinal adı: septem sermones ad mortuos
yazar: carl gustav jung
yayım yılı: 1925
jung'un ölümünden önce isimsiz olarak bastırdığı, onun yazdığı ölümünden sonra fark edilen kitaptır. türkçeye ölülere yedi vaaz olarak çevrilmiştir. ruhani bir varlığın etkisiyle yazdığı söylenir.
yazar: carl gustav jung
yayım yılı: 1925
jung'un ölümünden önce isimsiz olarak bastırdığı, onun yazdığı ölümünden sonra fark edilen kitaptır. türkçeye ölülere yedi vaaz olarak çevrilmiştir. ruhani bir varlığın etkisiyle yazdığı söylenir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "aeonial" tarafından 15.01.2022 17:21 tarihinde açılmıştır.
1.
lat. ölülere yedi vaaz. carl gustav jung'un 1916 tarihinde yazdığı, mistik, gnostik metin. ölümünden sonra yayınlanan metin, jung'a ruhani rehberi philemon tarafından yazdırılmıştır.
jung'un metni yazması şöyle başlamıştır:
"jung, kariyerinin ilk bölümünde yaşadığı gizemli bir ilham altında yazdığı büyük miktarda arşetipik materyalden yalnızca tek bir parçanın yayımlanmasına izin vermiştir. bu parça 15 aralık 1916 ile 16 şubat 1917 arasındaki bir tarihte, kısa bir sürece yazılmıştır. bu küçük kitabın yazılmasına tamamıyla parapsikolojik doğası olan esrarengiz olaylar öncülük etmiştir. ilk olarak, jung'un çocuklarından bir birkaçı evde hayalete benzer varlıklar görmüş ve hissetmiş, o sırada jung da kendi çevresinde tamamen tekinsiz bir atmosfer hissetmiş. çocuklardan biri hem bir melek hem de bir şeytanın olduğu dinsel içerikli ve biraz tehditkar bir rüya görmüş. daha sonra bir pazar günü öğleden sonra ön kapının zili şiddetle çalmış. zilin hızlı bir şekilde hareket ettiği görülebiliyormuş, ama görünürde hareket ettiren kimse yokmuş. bir "ruhlar" ordusu alayı, aslında evi, doldurmuş gibiymiş ve hayaletlerin istila ettiği koridorda hiç kimse normal bir şekilde nefes bile alamamış. dr. jung titrek ve rahatsız bir sesle bağırmış: "tanrı aşkına, bu da ne oluyor?" yanıt hayalet seslerinin oluşturduğu bir koro şeklinde gelmiş: "bizler aradığımızı bulamadığımız kudüs'ten geri geldik." bu sözlerle birlikte, latince başlılığı septem sermones ad mortuos olan bilimsel inceleme başlamış ve almanca olarak şu alt başlıkta devam etmiş: "ölülere yedi vaaz, doğu ile batı'nın buluştuğu şehir iskenderiye'de basilides tarafından yazılmıştır."
(bkz: stephan a. hoeller)(bkz: bilinmeyen jung)
"bu dönemdeki fantezilerin doruğa ulaşmış hali olan ölülere yedi vaaz (septem sermones ad mortuos), gnostik bir yaradılış söyleni biçimindeki psikolojik kozmolojidir. jung'un fantezilerinde ruhunda yeni bir tanrı, abraxas, yani kurbağaların oğlu olan tanrı doğar. jung'un bu konudaki anlayışı simgeseldir." sonu shamdasani (liber novus)'un sunuşunda)
jung, metni kendisi yerine gnostik olan basilides'e atfetmiştir.
[kara kitaplar'da vaazlar'ı yazdıktan sonra düzende ufak değişiklikler yaparak kaligrafi ile yazılmış bir kopyasını çıkarır.
başlığın altına şu ibareyi ekler: "ölülerin yedi öğretisi. yazan basilides, yer iskenderiye, doğu'nun batı ile buluştuğu şehir." (...) arkadaşlarına ve sırdaşlarına da birer kopya vermiş ve alphonse maeder'e verdiği kopyada şunları yazmıştı:
"ona kendi adımı veremezdim, bunun yerine hıristiyanlığın erken döneminde yaşamış ve adları hıristiyanlık tarafından silinmiş büyük zihinlerin adını verdim."] sonu shamdasani (liber novus'un sunuşunda)
vaazlardan birkaç örnek;
*her yıldız bir tanrıdır, bir yıldızın doldurduğu her alan da bir şeytan.
*bütünün boşluğu pleroma, faaliyeti abraxas'tır.
*pleroma bir varlık halini alma yeteneğine sahip olsaydı, abraxas onun tezahürü olurdu.
*güneş tanrı tarafından konuşulan hayattır; şeytan tarafından konuşulansa ölüm. ama abraxas, aynı anda yaşam ve ölüm olan, hem saygıdeğer hem de lanetlenmiş olan sözü söyler. abraxas aynı sözle ve aynı eylemle hakikati ve yalanı, iyiyi ve kötüyü, aydınlığı ve karanlığı meydana getirir.
*tanrı güneşin ardında yaşar; şeytan ise gecenin ardında. tanrının aydınlıktan meydana getirdiği, şeytanın geceye sürüklediğidir. ama abraxas kozmostur; onun başlangıcı ve sonu. güneş tanrı'nın her hediyesine şeytan kendi bedduasını iliştirir. güneş tanrı'dan dilediğiniz her şey, şeytanın eylemini meydana getirir. güneş tanrı sayesinde elde ettiğiniz her şey şeytanın fiili kudretine eklenir. işte korkunç abraxas da böyledir.
*göksel ve dünyevi tanrıların gücü arasında hiçbir fark yoktur. göksel olanlar genişler, dünyevi olanlar küçülür. her iki yön de sınırsızlığa uzanır.
*eyvah ki size de, çünkü siz tanrı'nın birliğinin yerine, bir haline gelmeyecek çeşitliliği geçirdiniz.
*bu dünyada insan abraxas'tır, kendi dünyasını yaratan ve mahveden. bu yıldız insanın tanrı'sı ve amacıdır.
*o, kendini boşlukla birleştiren tamlıktır.
o, kutsal düğündür;
o, aşktır ve aşkın katlidir;
mukaddes olandır ve ona ihanet edendir.
günün en parlak ışığı, deliliğin en derin gecesidir.
o'nu görmek körlük demektir;
o'nu bilmek hastalık;
o'na tapınmak ölümdür;
o'ndan korkmak bilgelik;
o'na karşı durmamak özgürlük demektir.
*insan onun yüzü karşısında felce uğrar. onun karşısında ne soru ne de yanıt vardır.
jung'un metni yazması şöyle başlamıştır:
"jung, kariyerinin ilk bölümünde yaşadığı gizemli bir ilham altında yazdığı büyük miktarda arşetipik materyalden yalnızca tek bir parçanın yayımlanmasına izin vermiştir. bu parça 15 aralık 1916 ile 16 şubat 1917 arasındaki bir tarihte, kısa bir sürece yazılmıştır. bu küçük kitabın yazılmasına tamamıyla parapsikolojik doğası olan esrarengiz olaylar öncülük etmiştir. ilk olarak, jung'un çocuklarından bir birkaçı evde hayalete benzer varlıklar görmüş ve hissetmiş, o sırada jung da kendi çevresinde tamamen tekinsiz bir atmosfer hissetmiş. çocuklardan biri hem bir melek hem de bir şeytanın olduğu dinsel içerikli ve biraz tehditkar bir rüya görmüş. daha sonra bir pazar günü öğleden sonra ön kapının zili şiddetle çalmış. zilin hızlı bir şekilde hareket ettiği görülebiliyormuş, ama görünürde hareket ettiren kimse yokmuş. bir "ruhlar" ordusu alayı, aslında evi, doldurmuş gibiymiş ve hayaletlerin istila ettiği koridorda hiç kimse normal bir şekilde nefes bile alamamış. dr. jung titrek ve rahatsız bir sesle bağırmış: "tanrı aşkına, bu da ne oluyor?" yanıt hayalet seslerinin oluşturduğu bir koro şeklinde gelmiş: "bizler aradığımızı bulamadığımız kudüs'ten geri geldik." bu sözlerle birlikte, latince başlılığı septem sermones ad mortuos olan bilimsel inceleme başlamış ve almanca olarak şu alt başlıkta devam etmiş: "ölülere yedi vaaz, doğu ile batı'nın buluştuğu şehir iskenderiye'de basilides tarafından yazılmıştır."
"bu dönemdeki fantezilerin doruğa ulaşmış hali olan ölülere yedi vaaz (septem sermones ad mortuos), gnostik bir yaradılış söyleni biçimindeki psikolojik kozmolojidir. jung'un fantezilerinde ruhunda yeni bir tanrı, abraxas, yani kurbağaların oğlu olan tanrı doğar. jung'un bu konudaki anlayışı simgeseldir." sonu shamdasani (liber novus)'un sunuşunda)
jung, metni kendisi yerine gnostik olan basilides'e atfetmiştir.
[kara kitaplar'da vaazlar'ı yazdıktan sonra düzende ufak değişiklikler yaparak kaligrafi ile yazılmış bir kopyasını çıkarır.
başlığın altına şu ibareyi ekler: "ölülerin yedi öğretisi. yazan basilides, yer iskenderiye, doğu'nun batı ile buluştuğu şehir." (...) arkadaşlarına ve sırdaşlarına da birer kopya vermiş ve alphonse maeder'e verdiği kopyada şunları yazmıştı:
"ona kendi adımı veremezdim, bunun yerine hıristiyanlığın erken döneminde yaşamış ve adları hıristiyanlık tarafından silinmiş büyük zihinlerin adını verdim."] sonu shamdasani (liber novus'un sunuşunda)
vaazlardan birkaç örnek;
*her yıldız bir tanrıdır, bir yıldızın doldurduğu her alan da bir şeytan.
*bütünün boşluğu pleroma, faaliyeti abraxas'tır.
*pleroma bir varlık halini alma yeteneğine sahip olsaydı, abraxas onun tezahürü olurdu.
*güneş tanrı tarafından konuşulan hayattır; şeytan tarafından konuşulansa ölüm. ama abraxas, aynı anda yaşam ve ölüm olan, hem saygıdeğer hem de lanetlenmiş olan sözü söyler. abraxas aynı sözle ve aynı eylemle hakikati ve yalanı, iyiyi ve kötüyü, aydınlığı ve karanlığı meydana getirir.
*tanrı güneşin ardında yaşar; şeytan ise gecenin ardında. tanrının aydınlıktan meydana getirdiği, şeytanın geceye sürüklediğidir. ama abraxas kozmostur; onun başlangıcı ve sonu. güneş tanrı'nın her hediyesine şeytan kendi bedduasını iliştirir. güneş tanrı'dan dilediğiniz her şey, şeytanın eylemini meydana getirir. güneş tanrı sayesinde elde ettiğiniz her şey şeytanın fiili kudretine eklenir. işte korkunç abraxas da böyledir.
*göksel ve dünyevi tanrıların gücü arasında hiçbir fark yoktur. göksel olanlar genişler, dünyevi olanlar küçülür. her iki yön de sınırsızlığa uzanır.
*eyvah ki size de, çünkü siz tanrı'nın birliğinin yerine, bir haline gelmeyecek çeşitliliği geçirdiniz.
*bu dünyada insan abraxas'tır, kendi dünyasını yaratan ve mahveden. bu yıldız insanın tanrı'sı ve amacıdır.
*o, kendini boşlukla birleştiren tamlıktır.
o, kutsal düğündür;
o, aşktır ve aşkın katlidir;
mukaddes olandır ve ona ihanet edendir.
günün en parlak ışığı, deliliğin en derin gecesidir.
o'nu görmek körlük demektir;
o'nu bilmek hastalık;
o'na tapınmak ölümdür;
o'ndan korkmak bilgelik;
o'na karşı durmamak özgürlük demektir.
*insan onun yüzü karşısında felce uğrar. onun karşısında ne soru ne de yanıt vardır.
devamını gör...