roman / tarih / psikoloji / felsefe-düşünce / edebiyat
10 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

irvin d. yalom'un gerçekle kurguyu birleştirdiği, içerisinde muazzam metaforların olduğu kült eseri. dönemin ünlü isimleri olan sigmund freud, nietzsche, joseph breuer ve lou andreas-salomé arasında bir olay örgüsü vardır. anlatım çok gerçekçidir. alanyazında bir başyapıttır.
devamını gör...
kitabın ilk başında lou salome tasvirine aşık oluyorsunuz (hayalleriniz yıkılmaması adina filmi izlemeyin) ve yanlış hatırlamiyorsam 24. bölümde "ben neyi kaçırdım" dediğiniz bir anlatım var ki aklınızi sadece o bölümle alan bir kitap.
devamını gör...
okumayanlar için en başta söylemeli ki nietzsche’nin gerçek yaşamıyla bir ilgisi yoktur. nietzsche nezdinde bir kurmacadır. ama okurken sanki nietzsche gerçekten bunları yaşamış , psikanalitik gerçekten böyle gelişmeye başlamış gibi hissedebilirsiniz. kitap boyunca nietzsche ne zaman ağlayacak diye bekledim. bir psikiyatristin kaleminden çıkma bir kitaptır. en temel düzeyde psikanalitik ve felsefeyi böyle kurmaca haline getirmek bence güzel bir iş olmuş. okuması zevkli bir kitap :)
devamını gör...
sigmund freud ile nietzsche'nin tanışıklığına dair bir kayıt olmasa da yer yer gerçek olaylara yer verilmiştir örneğin lou andreas-salomé ile olan ilişkisi. sanılanın aksine ağır bir kitap değildir. okuyun pişman olmazsınız. en kötü fotoğrafını çeker insta atarsınız yahu.evet düşüyor bence.
devamını gör...
her ne kadar okunması zor gibi bir izlenim verse de akıcı diliyle ve süregelen bir takım olaylar ve duygu akışlarıyla zorlanmadan sıkılmadan okuyabileceğiniz türden bir kitap.
bu kitapta insan neyi arıyorsa onu buluyor, demedi demeyin.
devamını gör...
bazı kitaplar bazı güzel başlangıçlar için kapı oluşturur. özellikle erken yaşlarda okunduysa bu kapılar insanın içine açılan en güzel yolculukları başlatır. sofie'nin dünyası ve nietzsche ağladığında benim çocukluğumun bu konudaki en güzel iki örneğidir.

felsefe ve psikoloji için iyi bir başlangıç kitabıdır.
devamını gör...
dün gece aniden bir çekiliş kazanmamla şu an hediye olarak elime geçen, psikiyatrist ve psikoterapist irvin d. yalom'un romanı.

irvin yalom bir psikiyatristin anıları (bkz: becoming myself) isimli kitabında nietzsche ağladığında'yı yazmak için o yıllarda stanford üniversitesindeki görevinden ayrılıp 4 aylık bir izne çıktığından bahseder. eşiyle birlikte çıktığı bu iznin yarısını seyşeller'de yarısını da paris'te geçirir ve bu süre boyunca bütün odağını kitaba verir. romanı yazarken sık sık tarihi araştırmalar yapar ve fark eder ki freud sadece psikanalizin değil, psikoterapinin de babasıdır çünkü psikoterapi alanı da freud sayesinde doğmuştur.
roman 27 dile çevrilmiş, birçok ülkede çok satanlar listesine girmiştir. öyle ki her yıl bir kitap belirleyip o kitabı halka her yerde ücretsiz dağıtan viyana valisi, 2009 yılında nietzsche ağladığında'yı yılın kitabı seçer.
ben de büyük bir heyecanla okumayı bekliyorum, geç kalmadım da değil hani.
devamını gör...
her insanın olağanüstü düzeyde içselleştirebileceği, biricik kitap.
bu kitabı, edebiyat ilminin teorik yetkinliğiyle kitabı deşe deşe okumak yerine, tamamen duygusal okuyucu tavrıyla kitaptaki düşünceler ve duygular arasında kaybolarak okumanızı tavsiye ederim.
bana göre bazı kitaplar, duygusal ağırlığının yitirilmemesi için teorik bilgilerle değerlendirilmemeli. bu kitap onlardan biri. bu kitap için kafa patlatmayın, bu kitabı okurken mümkün olduğunca empati kurmaya, içselleştirmeye, kitabı yaşamaya çalışın.
devamını gör...
yalom'un her kitabına bayılırım, psikolojiye ilginiz olmasa bile ilgi yaratır kitapları. kurgu kitapları içinde en en en iyisi de nietzsche ağladığında kitabıdır. hem psikolojiye dair yaklaşımlar konusunda aydınlatır hem de nietzsche'nin öğretilerine giriş niteliğindedir. mutlaka öneririm.
devamını gör...
ırvın d. yalom'un nietzsche hakkında yazdığı kitap. kitap benim hoşuma gitmedi. akıcı veya sürükleyici de bulmadım.

yarısına geldim hâlâ josef ve nietzsche'nin görüşmelerinden alabildiğim ne bir sonuç ne de bir şey var. nietzsche'nin bir ergen gibi anlatılması -gerçekte de öyle mi bilmiyorum ama- komik bence. ergen liseli gibi sevdiği kadına nefret besliyor, tüm insanların ona kötülük yapacağını falan düşünüyor. sağlıklı bir yetişkinin bu tarz şeyleri hayatının odağına koyacağını sanmıyorum. seni tedavi etmek isteyen bir insana 'benden bir şeyler almak istiyor' düşüncesiyle yaklaşmak bir hastalıktır bana göre. ayrıca josef'in nietzsche'nin temel sözlerine ve herkesin yapabileceği çıkarımlarına 'wowwww harikasınızzz çok zekisiniz' yaklaşımları abartı geldi. aralarındaki ilişkiden aşk yaşamalarını bekledim resmen :)


kitabı sıkılıp bitiremedim bile, okuduğum kadarıyla da bana bir şeyler kattığını düşünmüyorum.
devamını gör...
niçe veya freud hakkında bir şeyler öğrenmek istesem başvuracağım son eser olurdu herhalde. sanki yazar google'a niçe sözleri yazıp biraz da edebiyatla harmanlayıp bir kitap ortaya koymuş. ya da benim kapasitem yetmedi anlamaya, muhtemelen ikincisidir, bu kadar övüldüğüne göre...

hocam biraz da orwell övelim gelin.
devamını gör...
irvin yalom'un ölümsüz eseri.
yalom bunu zaman zaman yapıyor. bu kitabı sayesinde hem psikoterapi (psikodinamik ve varoluşçu) hakkında bilgi ediniyorsunuz, hem nieztche (varoluşçu felsefe-nihilizm) hakkında bilginiz oluyor hem de bir kurgu roman okumuş oluyorsunuz. daha ne olsun. mülemmel kitap.
devamını gör...
şu an okumakta olduğum kitaptır. yazar aynı zamanda bir psikolog olduğu için çok güzel bir şekilde kaleme almış kitabı çok sürükleyici ve gerçekliği tattırıyor tabii gerçeklerle çok alakası yok kurgusal bir eser sonuçta. kısaca okuyun bir şey kaybetmezsiniz güzel kitap.
devamını gör...
kurgusal bir kitap olup karakterleri tanıdığımız, başarılı insanlardır. kitabın odak noktası nietzsche gibi görünse de aslında biz ana karakterimiz doktor breuer'in kendi içindeki yolculuğunu okuyoruz. çok mükemmel bir kitaptı diyemem ama yersiz gömmek de istemiyorum. fakat olaylar daha iyi anlatılabilirdi, daha fazla detaya inilebilirdi.
devamını gör...
viyana'nın on dokuzuncu yüzyılında, henüz psikanalizin tohumları serpiştirilmişken dönemin önemli isimlerinden üç kişi, yazarın kalemi tarafından kırılan gerçekliğin, belki de bir paralel evrenin yansımasında karşılıyor bizi; friedrich nietzsche, josef breuer ve sigmund freud.

nietzche, hemen hemen kimsece tanınmayan ancak iki kitabı yayımlanmış bir filozof. ihaneti tatmış ve yalnızlığın kendi seçimi olduğunu söylüyor. tanrı'yı öldürmüş, düşünmesini sağladığını iddia ettiği için bedensel acılarını sahiplenmiş. ümitsiz. "ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır." diyor.

günün birinde nizetsche genç bir şaire aşık olur: lou andreas salome. erkeklerin başını döndüren bu kadın, geleneksel düşünceleri ve toplumun değer yargılarını kabullenmez. kişinin kendi doğrularına göre yaşaması gerektiğini savunur, ciddi ilişkilerden sakınır. ve nizetsche'nin evlilik teklifini de red eder.

böylece lou salome, nizetsche'den ardı arkası kesilmeyen nefret mektupları almaya başlar ve büyük bir endişeye kapılarak, viyana'nın ünlü doktoru josef breuer'e bir not göndermek zorunda kalır. ondan nizetsche'yi iyileştirmesini ister ama iyileştirmesini istediği şey, nietzsche'nin görme kaybı ya da acıdan kıvranmasına sebep olan migreni değil, onu ölüme sürüklemekte olan ümitsizliğidir; çünkü nietzsche, lou salome'a yazdığı son mektuplarda intihar fikrinden bahsetmektedir.

josef breuer, hayatında birçok şeye sahip olmuş, yetenekli ve saygın bir doktor olmasının yanı sıra gelecek kaygısı, yaşlanma ve sıkıcı bir hayata mahkum olma korkuları ile baş etmeye çalışmaktadır. notun sahibi olan son derece genç ve güzel salome'yle buluşan doktor, onun isteğini geri çeviremez. o sıralarda hasta-doktor ilişkisinde aşırıya kaçtığı için mesleğini ve evliliğini mahvetmekten kıl payı kurtulan breuer, salome'nin güzelliği karşısında bertha, eski hastası, hayallerinden tamamen kurtulabilmeyi ummaktadır. tabii, olaylar bizi çok farklı noktalara, içinden çıkılmaz sorgulamalara doğru sürüklemektedir.

nietzsche, insan ilişkilerini bir tür güç mücadelesi olarak görüyor ki güce yüklediği anlamlar bir noktada korkutucu olmaya başlıyor. insanların kendisine yapacağı hiçbir iyiliği kabul etmiyor, bunun kendisini zayıf göstereceğini düşünüyor. bu dışa kapalı tavır onu kendi dünyasında bile kendi ile arasına duvarlar örmesine sebep oluyor. ancak bir başkası ondan bunları isteyecek olduğunda her şey tersine dönüyor, yardım etmeyi, kendi bilgi birikimiyle karşısındaki insana yardımcı olmayı kabul ediyor. insanlar karşısında oluşturduğu o büyüklenme halini seviyor.

kitapta anlatılan köprü hikayesi de bununla ilgili. köprünün iki ucundaki iki arkadaştan biri, diğerinin yanına gitmek istiyor. tam köprüye adım atacakken diğeri köprüyü geçip yanına gelmesini istediğini söylediği anda o eylem artık bir istek olmaktan çıkıp bir boyun eğmeye, itaate dönüşüyor nietzsche'nin gözünde. işte bu nedenle bir topluluğa, bir eve ait olmanın özlemini çekiyor olsa da kendi duvarlarından ötesini göremiyor.

bir şekilde breuer ile birlikte ortak bir yol buluyorlar ve böylece bu iki adam konuştukça aynı zamana hayatlarında gerçekle ilgisi olmayan şeyleri ve bunların sebep olduğu yanılsamaları fark etmeye, bir anlamda kendi duygularının kaynağına inmeye başlıyorlar.

breuer; "sanki göklerdeki birileri bana bir oyun oynuyor, sanki bütün hayatım boyunca yanlış melodiyle dans edip durmuşum." derken, nietzsche; "bazen yaşamın o kadar içini görebiliyorum ki birden doğrulup çevreme baktığımda kimsenin yanımda olmadığını, bana eşlik eden tek şeyin zaman olduğunu görüyorum." diyor. farklı yaşamlardan ortak sorunlarda birleşiyorlar. yaşanabilecek sadece bir hayata sahip olunduğunu düşünüldüğünde orta yaşları geçmiş bir insan için bu düşünceler ölüm gibi olsa gerek.

nefes alıp vermek gibi hayatta karşılaştığımız olaylara anlamlar yükler, sonra o anlamları onlardan geri alır ve yeni anlamlar vererek devam ederiz. kararlar verir ve sonuçlarına katlanırız. ve tüm bunların sonunda pişmansak ne yapabiliriz ki? "amor fati" diyor nietzsche. amor fati, böyle oldu'yu 'böyle istedim'e.dönüştürme işine verilen isimmiş. sözün kısası, kaderini sev. bir insan hayatını ne kadar çok benimserse sonuçtan memnun kalınmasa da pişmanlık duyulmayacaktır bu düşünceye göre.

kitabın sonunda, her ne kadar doktorunun bir tek "dostum" sözü üzerine gözyaşlarına boğulmuş olsa da friedrich nietzsche, yalnızlığı, insanların onu ittiği bir kuyu olmaktan çıkartıp, bir tercih haline getiriyor ve oradan ayrılıyor; "bağımsızlık ne güzel! kırk yıl, durgun bir havuzda kaldım. sonunda, en sonunda bu yaşlı adam ev temizliğine karar verdi! ah, daha önce çok kaçmak istedim! ama hiçbir çıkış yolu yoktu -ta ki o viyanalı doktor gelip de paslı kapıları açana kadar."

insan son sayfayı çevirip kitap kapağını kapattığında sadece iyi vakit geçirdiğini değil, okuduğu süre boyunca düşündüğünü de hissediyor. nietzsche ve breuer'un konuşma seanslarında okur olarak kendinizi bir anda sohbetin bir parçası gibi hissetmeye başlıyorsunuz. ve bir de sigmund freud var. günün sonunda, breuer ile freud buluşmaları ve yapmaya çalıştıkları analizlerle olayların farklı bakış açılarından tekrar tekrar gözler önüne serilmesini sabırsızlıkla bekliyorsunuz.

nietzche ve breuer hayatı, ölümü, ümidi ve yalnızlığı sorgularken siz de kendi yaşamınızı sorguluyorsunuz.
devamını gör...
irvin david yalom'un 19. yüzyıl viyana'sında geçen hikayesi. kitabı kısa sürede bitirmeye çalıştım ancak büyük hata yaptığımı fark ettim zira her sayfasında tekrar tekrar düşünememize neden olcak konulara değinilmiştir.
devamını gör...
nietzsche hakkında bilgi sahibi olanlar için çok da işe yarar hatta yeni bir bilgi sunmuyor. biyografisinden belli kısımları kendi kurgusuyla anlatmış yalom. bu kitabı okumadan önce ya da okuduktan sonra "genius of the modern worlds" belgeselinin nietzsche bölümünü de öneririm. aşağı yukarı bazı benzer bilgileri bulmakla beraber iyi bir biyografik belgeseldir.
devamını gör...
herkes uzun uzun çok ama çok güzel anlatmış zaten...
kendinizi keşfetmek, okurken şoklar yaşamak, varoluş sancılarınız ile ilgili bunalımlar ve kişinin kendini tanıma yolculuğu, kendinde ne eksik varsa bulduran, anlata anlata bitiremeyeceğim, kendimle beraber çevremdeki herkese bi şekilde farkinda olmadan okutmaya çalıştığım muhteşem bir eser...
devamını gör...
yalom’u ünlü yapan kitabı. kitaptaki kişiler gerçektir. yazar romanı yazarken iyi araştırma yapmış ve nietzsche’yi iyi analiz etmiş. tüm kitaplarını okumuş ve bazı alıntıları kitabın bazı yerlerine serpiştirmiş.
nietzsche ile ilgili analizi şu: yalnız olan ama yalnız olmak istemeyen; sevilmeye muhtaç ama bu muhtaçlığını itiraf etmeyecek kadar gururlu.

iyi kitaptı, okumayanlara ve psikolojiyi sevenler için iyi bir tercih.
devamını gör...
insanın yaradılışından beri belki de en önemli gayesi kendi varoluşunu neden niçin yaratıldığını anlamak bulmaktır ve insanın kendini anlaması kendini bulması çok zordur fakat başarılamaz değildir.bunu başarmak için türlü aşamalardan geçilebilir binbir güç bedeller ödenebilir ama insan bir kez kendini bulup kendini anladığında yaşamının da kaderinin de en önemlisi de dünyadaki yerini de yaptıklarını da ve yapacaklarını da anlar.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"nietzsche ağladığında" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim