rus edebiyatı vs fransız edebiyatı
başlık "severnoe siyanie" tarafından 16.12.2021 21:20 tarihinde açılmıştır.
21.
tabii ki rus edebiyatı.
devamını gör...
22.
karşılaştırması hayli güç iki edebiyat. eğer düz yazıyı yahut kısacası romanı baz alacaksak eğer tercihim daima rus edebiyatından yana olacaktır. her ne kadar sefiller bana ilk gençlik çağımın en sarsıcı hikayesi gibi görünse de daha sonraları bir dostoyevski gerçeğini yüzümde soğuk bir şekilde hissettiğimi itiraf etmeliyim. elbette yalnızca dosto değil ama diğer roman yazarlarını iki kefeye koyduğumuz zaman dostoyevski’yi alıp koyacağımız kefenin ağır basmama ihtimali yoktur. dahası dosto’nun bazı pasajları kendisine ayrı bir kefe açılması zaruretini dahi doğurabilir. ancak yine kendi adıma mesela ben gogol’un ölü canları’nı okuduğumda bazı yerlerde sahiden kitabı şöyle bir kapayıp sesli gülmüştüm. bir komedi kitabı değildi elbette ama gogol’un hicvi ve mizahı kullanışı beni kendisine hayran bırakmıştı. o sebeple hangi rus yazarı okusam beni ciddi manada etkilediği için bu konuda ruslardan yana oyumu kullanırdım.
fakat bu meseleye bir de şiirden bakalım desem galiba fransız şiirini alt edecek dünyada pek az şey bulunurdu. yani herhangi bir şeyin ağırlığını bir kefeye doldurup bir de fransız şiirinin ağırlığını bir kefeye doldursalar fransız şiirinin ağır geleceğine inanıyorum. baudelaire, valery, verlaine, mallarme, aragone, ve tabi canım rimbaud.. cumhuriyetin ilk yıllarından ve hatta edebiyatçılar daha iyi bilir tazminattan itibaren fransız şiirinin bizim edebiyatımıza olağanüstü bir etkisi vardır ki modern türk şiiri inşasını herhalde biraz da fransız şiirine borçludur.
hasılı edebiyata nerden baktığımıza veya hangi tür yazından keyif aldığımıza göre bu karşılaştırmada tercihimiz değişecektir. bazen tek bir dize için her şeyi karşısına alır insan bazen bir pasajın verdiği haz bütün şiirlere bedeldir. iyisi mi vakit varken bu zenginliklerden daha çok istifade etmek. nasılsa, karamazov kardeşlere kötülük çiçeklerinden bir şiirle mola vermek kimseyi incitmez..
fakat bu meseleye bir de şiirden bakalım desem galiba fransız şiirini alt edecek dünyada pek az şey bulunurdu. yani herhangi bir şeyin ağırlığını bir kefeye doldurup bir de fransız şiirinin ağırlığını bir kefeye doldursalar fransız şiirinin ağır geleceğine inanıyorum. baudelaire, valery, verlaine, mallarme, aragone, ve tabi canım rimbaud.. cumhuriyetin ilk yıllarından ve hatta edebiyatçılar daha iyi bilir tazminattan itibaren fransız şiirinin bizim edebiyatımıza olağanüstü bir etkisi vardır ki modern türk şiiri inşasını herhalde biraz da fransız şiirine borçludur.
hasılı edebiyata nerden baktığımıza veya hangi tür yazından keyif aldığımıza göre bu karşılaştırmada tercihimiz değişecektir. bazen tek bir dize için her şeyi karşısına alır insan bazen bir pasajın verdiği haz bütün şiirlere bedeldir. iyisi mi vakit varken bu zenginliklerden daha çok istifade etmek. nasılsa, karamazov kardeşlere kötülük çiçeklerinden bir şiirle mola vermek kimseyi incitmez..
devamını gör...
23.
(bkz: hanım hanım bunlar benim yavrularım)
kesinlikle ayıramam. içim sızlar birini üstün tutsam. ikisini de çok seviyorum.
kesinlikle ayıramam. içim sızlar birini üstün tutsam. ikisini de çok seviyorum.
devamını gör...
24.
fransızları hiç sevmememe ve ruslara bayılmama rağmen, üzülerek söylemek istiyorum ki: louis ferdinand celine'in olduğu yerde hiçbir edebiyatın esamesi okunmaz. bütün dünya edebiyatından daha büyük tek başına. bu hayranlıkla ilgili bir sanrı değil üstelik.
bütün dünya edebiyatı bir araya gelse şöyle bir cümle ortaya koyamıyor: "yoksul olmanın faciası karşısında, itiraf etmeliyiz ki, hatta bu bir görev addedilmelidir, her şeyi denemek gerek, elinizin altında ne varsa onunla sarhoş olmasını bilmek gerek, şarap, ama ucuzundan, otuzbir çekmek, sinema, ne olursa. burun kıvıracak halimiz yok."
ya da şöyle: " yaşamı dans ettirecek kadar müziğimiz kalmamıştır içimizde, işte bu. tüm gençlik daha şimdiden dünyanın öbür ucunda gerçeğin sessizliğinde ölüvermiştir. peki dışarıda nereye gidilebilir ki, soruyorum size, içinizde yeterli miktarda çılgınlık kalmamışsa? gerçek, bitmek bilmeyen bir can çekişmedir. bu dünyanın gerçeği ölümdür. seçim yapmak gerek, ya ölmek ya da yalan söylemek. bense asla kendimi öldüremedim. "
zaten korkaklara özgü üçüncü tekil anlatım yapan yazarları saymaya gerek bile yok. kendini anlatmayacaksan, yazmaya gerek yok. onun dışında ise: bu adam kadar farkındalığı olan, benliğini bulmuş, benlik sahibi olan, sadece benlik sahibi olmakla kalmayıp, bunu ortaya koyabilecek cesareti olan bir yazar daha yok. diğerleri anca gak guk yapıyor. bu adam direkt pat pat.
misal dostoyevski: kendisini allayıp pullamaktan başkaca bir şey yapmıyor. yazdığı bütün kitaplar bir yana: suç ve ceza zaten tam bir fiyasko. sonunu her türlü toplumsal düzlemde aklanmaya bırakan ve bunu vicdan yoluyla gerçekleştiren benliksiz bir korkak. edebiyat gibi bireysel, tek başına yazılması gerekeni bile topluma mal edecek kadar benliksiz. yazıyor ama benliği yok. bir şeyler olabilmek için önce bir "ben" olabilmek lazım. o yüzden dostoyevski hiçbir şey olamaz. diğerleri de öyle: tolstoy, charles dickens, jack london, sartre, camus. hiçbiri bir celine edemez. o yüzden maalesef fransız edebiyatı.
bütün dünya edebiyatı bir araya gelse şöyle bir cümle ortaya koyamıyor: "yoksul olmanın faciası karşısında, itiraf etmeliyiz ki, hatta bu bir görev addedilmelidir, her şeyi denemek gerek, elinizin altında ne varsa onunla sarhoş olmasını bilmek gerek, şarap, ama ucuzundan, otuzbir çekmek, sinema, ne olursa. burun kıvıracak halimiz yok."
ya da şöyle: " yaşamı dans ettirecek kadar müziğimiz kalmamıştır içimizde, işte bu. tüm gençlik daha şimdiden dünyanın öbür ucunda gerçeğin sessizliğinde ölüvermiştir. peki dışarıda nereye gidilebilir ki, soruyorum size, içinizde yeterli miktarda çılgınlık kalmamışsa? gerçek, bitmek bilmeyen bir can çekişmedir. bu dünyanın gerçeği ölümdür. seçim yapmak gerek, ya ölmek ya da yalan söylemek. bense asla kendimi öldüremedim. "
zaten korkaklara özgü üçüncü tekil anlatım yapan yazarları saymaya gerek bile yok. kendini anlatmayacaksan, yazmaya gerek yok. onun dışında ise: bu adam kadar farkındalığı olan, benliğini bulmuş, benlik sahibi olan, sadece benlik sahibi olmakla kalmayıp, bunu ortaya koyabilecek cesareti olan bir yazar daha yok. diğerleri anca gak guk yapıyor. bu adam direkt pat pat.
misal dostoyevski: kendisini allayıp pullamaktan başkaca bir şey yapmıyor. yazdığı bütün kitaplar bir yana: suç ve ceza zaten tam bir fiyasko. sonunu her türlü toplumsal düzlemde aklanmaya bırakan ve bunu vicdan yoluyla gerçekleştiren benliksiz bir korkak. edebiyat gibi bireysel, tek başına yazılması gerekeni bile topluma mal edecek kadar benliksiz. yazıyor ama benliği yok. bir şeyler olabilmek için önce bir "ben" olabilmek lazım. o yüzden dostoyevski hiçbir şey olamaz. diğerleri de öyle: tolstoy, charles dickens, jack london, sartre, camus. hiçbiri bir celine edemez. o yüzden maalesef fransız edebiyatı.
devamını gör...
25.
rus edebiyati daha bizden rekler ve kokular tasir daha yakindir o yuzden bana
gogol gorki cehov tolstoy dostoyevski 'nin yanında fransiz edebiyati -zola haric-romantik komedi dizileri gibi kaliyor
gogol gorki cehov tolstoy dostoyevski 'nin yanında fransiz edebiyati -zola haric-romantik komedi dizileri gibi kaliyor
devamını gör...
26.
rus edebiyatı daha çok anlatır bizi..
devamını gör...
27.
kapışırlarsa net şekilde fransız edebiyatı kazanır.
devamını gör...
28.
seçilen konuların çarpıcılığı (sert, gerçekçi) açısından rus edebiyatı ama seçilen konuların işlenişi (kitabı elinden bırakamazsın) bakımından fransız edebiyatı daha iyidir…***
devamını gör...
29.
rus edebiyatı tekler
devamını gör...