zaman makinesi
kafa sözlük kitap edebiyat kulübü ile birlikte okuduğumuz ve toplantısını gerçekleştirdiğimiz ilk kitap.
herbert george wells fazlasıyla bilgili ve haddim olmayarak belirteceğim üzere vizyon sahibi biri. 1895'te yazılan bir kitabın 2021 yılında rahatça okunması ve şu an bile ilgi çekici olması yazar hakkında ve kitabı düşündüğümde beğendiğim yönlerden biriydi. h.g. wells'in okuduğum ilk kitabı olmasına rağmen farklı bakış açısı ve bilgisi rahatlıkla geçti zihnime.
kitabın konusuna kısaca değinecek olursam, adından da anlaşılacağı üzere zaman yolcusunun 4. boyut olarak kabul edilen zamanda, geleceğe yani ileriye doğru hareket etmesini konu alıyor. tabii önce arkadaşlarıyla paylaşıyor ''zaman makinesi'' tasarısını fakat kendisine pek inanılmıyor. çünkü kitapta da geçtiği gibi zaman yolcusu ne kadar yetenekli ve zeki de olsa tavırlarından kurnaz olduğu çıkarımı yapılabilecek ve tam olarak kavranamayacak kişilerden. ''ondan daha az yetenekli bir adamı meşhur edecek şeyler onun elinde birer hileydi sanki. her şeyi kolaylıkla yapabilmek bir hatadır.''
zaman yolcusu bu tasarısını gösterdikten bir süre sonra akşam yemeğine davet ediliyor ve geç kalıyor. geldiğinde masanın başındakiler onu görünüş olarak yıkılmış olarak buluyor. ve zaman yolcusu yaşadıklarını anlatmaya başlıyor, bence kitap da aslında burada başlıyor.
yazarın fikirlerini direkt olarak yazıyla aktarması farklı bir deneyimdi. mesaj vermeye çalışmıyordu, direkt iletiyordu o mesajı, hatta açıklıyordu. betimlemeleri de yazıldığı zamana göre gerçekten sağlam ve ileri görüşlü olabilecek nitelikteydi. kitabı okurken zihnimde öyle görüntüler oluştu ki, kitap toplantısında kitapla ilgili paylaşılan gelecekteki insanların (eloiler ve morlocklar) görselleriyle zihnimdeki kesinlikle uyuşmuyordu.
kitabın pek sevmediğim yönü, bazı zamanlarda beni içine fazlasıyla çekerken bazen de odaklanmakta güçlük çekmem oldu.
ve kısa bir kitap olmasına rağmen bir günde hemen okuyup bitirilecek bir kitap gibi gelmedi bana. dolu bir kitaptı.
aslında söylenecek ve değinecek çok şey var fakat tat kaçıran bir bilgi vermek istemiyorum. iyi okumalar.
herbert george wells fazlasıyla bilgili ve haddim olmayarak belirteceğim üzere vizyon sahibi biri. 1895'te yazılan bir kitabın 2021 yılında rahatça okunması ve şu an bile ilgi çekici olması yazar hakkında ve kitabı düşündüğümde beğendiğim yönlerden biriydi. h.g. wells'in okuduğum ilk kitabı olmasına rağmen farklı bakış açısı ve bilgisi rahatlıkla geçti zihnime.
kitabın konusuna kısaca değinecek olursam, adından da anlaşılacağı üzere zaman yolcusunun 4. boyut olarak kabul edilen zamanda, geleceğe yani ileriye doğru hareket etmesini konu alıyor. tabii önce arkadaşlarıyla paylaşıyor ''zaman makinesi'' tasarısını fakat kendisine pek inanılmıyor. çünkü kitapta da geçtiği gibi zaman yolcusu ne kadar yetenekli ve zeki de olsa tavırlarından kurnaz olduğu çıkarımı yapılabilecek ve tam olarak kavranamayacak kişilerden. ''ondan daha az yetenekli bir adamı meşhur edecek şeyler onun elinde birer hileydi sanki. her şeyi kolaylıkla yapabilmek bir hatadır.''
zaman yolcusu bu tasarısını gösterdikten bir süre sonra akşam yemeğine davet ediliyor ve geç kalıyor. geldiğinde masanın başındakiler onu görünüş olarak yıkılmış olarak buluyor. ve zaman yolcusu yaşadıklarını anlatmaya başlıyor, bence kitap da aslında burada başlıyor.
yazarın fikirlerini direkt olarak yazıyla aktarması farklı bir deneyimdi. mesaj vermeye çalışmıyordu, direkt iletiyordu o mesajı, hatta açıklıyordu. betimlemeleri de yazıldığı zamana göre gerçekten sağlam ve ileri görüşlü olabilecek nitelikteydi. kitabı okurken zihnimde öyle görüntüler oluştu ki, kitap toplantısında kitapla ilgili paylaşılan gelecekteki insanların (eloiler ve morlocklar) görselleriyle zihnimdeki kesinlikle uyuşmuyordu.
kitabın pek sevmediğim yönü, bazı zamanlarda beni içine fazlasıyla çekerken bazen de odaklanmakta güçlük çekmem oldu.
ve kısa bir kitap olmasına rağmen bir günde hemen okuyup bitirilecek bir kitap gibi gelmedi bana. dolu bir kitaptı.
aslında söylenecek ve değinecek çok şey var fakat tat kaçıran bir bilgi vermek istemiyorum. iyi okumalar.
devamını gör...
the matrix portakal revolutions
havucumu yerken az kalsin bogulacagim duzenlemedir efenim.
asiri fecili begendim yahu, gel gel panayir var tavsan deliginde.*
eyluling'i takip et, seni harikalar diyarina goturecek sevgili caylak.*
asiri fecili begendim yahu, gel gel panayir var tavsan deliginde.*
eyluling'i takip et, seni harikalar diyarina goturecek sevgili caylak.*
devamını gör...
on the beach
nevil shute’nün ithaki bilmkurgu klasiklerinden çıkan kitabıdır.
bir gün, er ya da geç, öyle ya da böyle bilinen dünyanın sonu gelecek. ne zaman olduğunu bilmiyoruz, tahmin bile edemiyoruz ama dünyanın kuruluşundan beri her dönemde insanlar dünyanın sonunun geleceği günü göreceklerine inandı. ama henüz bu mutlu son gerçekleşmedi.
tahminlerde bulunuyoruz yine de dünyanın sonunun zamanı ile ilgili. halley dünyaya selam çakıp geçerken dünyanın sonunun geldiğini düşündük. olmadı. 2000 yılında, yeni milenyumda dünya yok olacak diye düşündük. olmadı. 2012 yılında, mayaların canları sıkıldığı için bıraktığı takvime kanarak dünyanın sonunu bekledik. olmadı.
peki ya aşağı yukarı ne zaman geleceğini bilseydik bu sonun? hatta birkaç ay kaldığından emin olsaydık? dünyanın diğer bölgelerinde hiçbir canlı kalmadığını bilseydik? sevdiklerimiz bile çoktan ölmüş olsaydı uzaklarda? dünyada sadece bir köşeye sinmiş gibi bekleyen bir avuç insan kalsaydık?
ne yapardık o zaman? nasıl yaşardık? bir yarış arabası alır mıydık? bahçeye yeni bir sandalye koyar mıydık? daktilo kursuna mı yazılırdık yoksa? ya da denizaltımıza mı sığınırdık?
ben ne yapacağımı biliyorum ama bu herkesin içinde paylaşmak istemiyorum. siz de biliyor musunuz?
bir gün, er ya da geç, öyle ya da böyle bilinen dünyanın sonu gelecek. ne zaman olduğunu bilmiyoruz, tahmin bile edemiyoruz ama dünyanın kuruluşundan beri her dönemde insanlar dünyanın sonunun geleceği günü göreceklerine inandı. ama henüz bu mutlu son gerçekleşmedi.
tahminlerde bulunuyoruz yine de dünyanın sonunun zamanı ile ilgili. halley dünyaya selam çakıp geçerken dünyanın sonunun geldiğini düşündük. olmadı. 2000 yılında, yeni milenyumda dünya yok olacak diye düşündük. olmadı. 2012 yılında, mayaların canları sıkıldığı için bıraktığı takvime kanarak dünyanın sonunu bekledik. olmadı.
peki ya aşağı yukarı ne zaman geleceğini bilseydik bu sonun? hatta birkaç ay kaldığından emin olsaydık? dünyanın diğer bölgelerinde hiçbir canlı kalmadığını bilseydik? sevdiklerimiz bile çoktan ölmüş olsaydı uzaklarda? dünyada sadece bir köşeye sinmiş gibi bekleyen bir avuç insan kalsaydık?
ne yapardık o zaman? nasıl yaşardık? bir yarış arabası alır mıydık? bahçeye yeni bir sandalye koyar mıydık? daktilo kursuna mı yazılırdık yoksa? ya da denizaltımıza mı sığınırdık?
ben ne yapacağımı biliyorum ama bu herkesin içinde paylaşmak istemiyorum. siz de biliyor musunuz?
devamını gör...
kaç kişiyle seviştiğini bilmediğin birine aşık olmak
bu korkuyu özgüven problemi olanlar yaşar. hepimiz sevişiyoruz arkadaşlar. herkes herkesin geçmişine saygı duymalı. ben benimle geçirdigi zamana bakarım. kimsenin geçmişi kimseyi ilgilendirmemeli bence.
devamını gör...
aeneis
ismini enes ismine benzettiğim, hikayesi roma imparatoru augustus' un roma'nın ve kendi itibarını yüceltmek için yazar vergillius' a kaleme aldırtılan, 12 ciltlik, antik troya prensi. hikayesi güzel ve okuması keyifli, günümüzde ise avrupa birliği ve edremit ile işbirliği içinde olan projeleri var bu yolculuğun tekrarını canlandıran.
hikaye ise özet olarak roma'nın kuruluş kökeninin troya 'ya dayandırmak ve imparatorların soyunun uda troya prensine dayandırmak. bu roma için onur verici idi, çünkü troya daha görkemli ve köklü idi. daha sonra bunu istanbul içinde göreceğiz. istanbul ilk kez başkent konumuna gelirken ki adı nova roma yani yeni roma'dır. itibar önemlidir, halkı ve şahsı daha onurlu kılar ve öyle yaşatır.
ancak burada daha ilginç olan vergilleus'un kendi yazdığını sandığımız bu kitabın, arkeolojik bulgular sonuncunda aslında gerçekten de troya'nın grekler tarafından yakılmasından sonra buradan çıkan bir grup insanın roma'nın yakınlarına m.ö. 1000 gibi ulaşmış olmasıdır, ki acaba gerçekten bizim şuan ki çanakkaleliler roma'larının atarı mıdır dişe düşündürüyor kimseleri.
roma'nın önemi içinde tüm avrupa ve amerika da kökenleri olaraktan antik yunan ve roma yı baz alıyor. şu anki kanunlardan, devlet sistemine kadar birçok yerde de bu geçerlidir.
hatta camilerimiz bile hala kubbeli olarak aynı mimari ile inşa ediliyor. bizde dile getirmesek de birçok yerde roma'nın mirasını devam ettiriyoruz.
hikaye ise özet olarak roma'nın kuruluş kökeninin troya 'ya dayandırmak ve imparatorların soyunun uda troya prensine dayandırmak. bu roma için onur verici idi, çünkü troya daha görkemli ve köklü idi. daha sonra bunu istanbul içinde göreceğiz. istanbul ilk kez başkent konumuna gelirken ki adı nova roma yani yeni roma'dır. itibar önemlidir, halkı ve şahsı daha onurlu kılar ve öyle yaşatır.
ancak burada daha ilginç olan vergilleus'un kendi yazdığını sandığımız bu kitabın, arkeolojik bulgular sonuncunda aslında gerçekten de troya'nın grekler tarafından yakılmasından sonra buradan çıkan bir grup insanın roma'nın yakınlarına m.ö. 1000 gibi ulaşmış olmasıdır, ki acaba gerçekten bizim şuan ki çanakkaleliler roma'larının atarı mıdır dişe düşündürüyor kimseleri.
roma'nın önemi içinde tüm avrupa ve amerika da kökenleri olaraktan antik yunan ve roma yı baz alıyor. şu anki kanunlardan, devlet sistemine kadar birçok yerde de bu geçerlidir.
hatta camilerimiz bile hala kubbeli olarak aynı mimari ile inşa ediliyor. bizde dile getirmesek de birçok yerde roma'nın mirasını devam ettiriyoruz.
devamını gör...
grup mülakatı
çok eğlenceli ama dakikalar sonra o ses türkiye gibi bir bir eleme başlıyor. elbet birinci çıkıyor o gruptan ama diğerleri buruk bir şekilde ayrılıyor veda konuşması bile yapamadan.
genelde yuvarlak bir masa da halka şeklinde oturtuluyorsunuz. atılganlar,utangaçlar,asık suratlılar nereye bakacağını şaşırmalar... iş mülakatı hissi değilde toplu terapi hissi veriyor çoğu zaman bana. en zayıf halka seçilmezseniz günün sonunda kazanan siz de olabilirsiniz.
genelde yuvarlak bir masa da halka şeklinde oturtuluyorsunuz. atılganlar,utangaçlar,asık suratlılar nereye bakacağını şaşırmalar... iş mülakatı hissi değilde toplu terapi hissi veriyor çoğu zaman bana. en zayıf halka seçilmezseniz günün sonunda kazanan siz de olabilirsiniz.
devamını gör...
zamanda yolculuk
kurgu karakter h.g.tannhaus kitabıdır.
kitabı okumaya başladığımda daha 20. sayfaya bile varmadan derin hayal kırıklığı girdaplarından kurtulmak için kulaç atmaya başladım. beklentim olması gerektiğinden kat be kat fazlaymış meğer. ne tarafından tutmaya çalışsam hayal kırıklığımı gidermedim. ben de size kitapla ilgili hayal kırıklıklarımdan bir derlemeye yapmaya karar verdim. bu tanımı okuyacak az sayıda sözlük sakinine kolaylık olsun diye yazımı maddeler halinde yazarak en azından yazı içinde olumlu bir şeyler görmenize vesile olmayı umut ediyorum.
1. size ilk olarak anlatmak istediğim şey bu kitap ile okuduğum incelemeler. gerçekten şaşkınlıkla okudum. hayran kalanlar, aşık olanlar, kendini kaybedip gözyaşlarına boğulanlar... elbette haddime değil kimin neyi beğeneceğine karar vermek ama bilimkurgu okumaya 8 yaşında başlamış ve aynı yıl beceriksizce ve çocukça da olsa ilk öyküsünü, hem de bilimkurgu öyküsünü yazan biri olarak açıkça söylüyorum bu kitap bilimkurgu hayranları tarafından beğenilecek bir kitap değildir.
2. ikinci maddemiz yine incelemelerle ilgili. bazı okurlar “ dark” dizisinin bu kitaptan uyarlandığını yazmış ve uyarılara rağmen bu konuda ısrarcı olmuşlar. halbuki biraz araştırma yapsalar kitabın almanya’da ilk basımının ocak 2020 olduğunu, yani kitabın diziden sonra yazıldığını görecekler ama ne gerek var. bilmediğini uydurmak gibi bir kolaylık varken.
3. üçüncü maddemiz ise çeviri ile alakalı. bu konuda uzun uzun teorik şeyler yazmayacağım ama gerçekten çok amatör bir çeviriydi.
4. bu maddemiz ise yayınevine bir eleştiri, editöre diyebiliriz aslında. bazı yazım yanlışlarının basım hatası olduğunu düşündüm başta ama sonra fark ettim ki ısrarla aynı hatalar yapılmış. türkçe bilen biri bu hataları yapmazdı bence. yazık olmuş.
5. son madde ise doğrudan kitapla ilgili olacak. bir kitapta bu kadar klişe fazla. her şey klişelere çıkıyor ve insanı şaşırtmayan onlarca olaya tanık oluyorsunuz okurken. kitabın yazarı olarak adı geçen kişi hepimizin malumu tannhaus isimli saatçi. bu sadece saçma bir pazarlama yöntemi olduğu için fazlası ile can sıkıcı. yazarın isminin başına eklenen h.g. kısaltması wells abimize bir selam ama eminim wells bu kitabı okusa mezarında ters döner.
velhasılı zamanınız varsa alın okuyun, eğer zamanınız yoksa zamanda yolculuk için başka yollar deneyin.
kitabı okumaya başladığımda daha 20. sayfaya bile varmadan derin hayal kırıklığı girdaplarından kurtulmak için kulaç atmaya başladım. beklentim olması gerektiğinden kat be kat fazlaymış meğer. ne tarafından tutmaya çalışsam hayal kırıklığımı gidermedim. ben de size kitapla ilgili hayal kırıklıklarımdan bir derlemeye yapmaya karar verdim. bu tanımı okuyacak az sayıda sözlük sakinine kolaylık olsun diye yazımı maddeler halinde yazarak en azından yazı içinde olumlu bir şeyler görmenize vesile olmayı umut ediyorum.
1. size ilk olarak anlatmak istediğim şey bu kitap ile okuduğum incelemeler. gerçekten şaşkınlıkla okudum. hayran kalanlar, aşık olanlar, kendini kaybedip gözyaşlarına boğulanlar... elbette haddime değil kimin neyi beğeneceğine karar vermek ama bilimkurgu okumaya 8 yaşında başlamış ve aynı yıl beceriksizce ve çocukça da olsa ilk öyküsünü, hem de bilimkurgu öyküsünü yazan biri olarak açıkça söylüyorum bu kitap bilimkurgu hayranları tarafından beğenilecek bir kitap değildir.
2. ikinci maddemiz yine incelemelerle ilgili. bazı okurlar “ dark” dizisinin bu kitaptan uyarlandığını yazmış ve uyarılara rağmen bu konuda ısrarcı olmuşlar. halbuki biraz araştırma yapsalar kitabın almanya’da ilk basımının ocak 2020 olduğunu, yani kitabın diziden sonra yazıldığını görecekler ama ne gerek var. bilmediğini uydurmak gibi bir kolaylık varken.
3. üçüncü maddemiz ise çeviri ile alakalı. bu konuda uzun uzun teorik şeyler yazmayacağım ama gerçekten çok amatör bir çeviriydi.
4. bu maddemiz ise yayınevine bir eleştiri, editöre diyebiliriz aslında. bazı yazım yanlışlarının basım hatası olduğunu düşündüm başta ama sonra fark ettim ki ısrarla aynı hatalar yapılmış. türkçe bilen biri bu hataları yapmazdı bence. yazık olmuş.
5. son madde ise doğrudan kitapla ilgili olacak. bir kitapta bu kadar klişe fazla. her şey klişelere çıkıyor ve insanı şaşırtmayan onlarca olaya tanık oluyorsunuz okurken. kitabın yazarı olarak adı geçen kişi hepimizin malumu tannhaus isimli saatçi. bu sadece saçma bir pazarlama yöntemi olduğu için fazlası ile can sıkıcı. yazarın isminin başına eklenen h.g. kısaltması wells abimize bir selam ama eminim wells bu kitabı okusa mezarında ters döner.
velhasılı zamanınız varsa alın okuyun, eğer zamanınız yoksa zamanda yolculuk için başka yollar deneyin.
devamını gör...
çocuklarla girilen komik diyaloglar
bir süredir devlet kurumları vesair halkın vergileriyle yapılan alınan şeyleri ve onları korumamız gerektiğini anlatıyorum. (tamam, ilginç bu yaşta ama soruyor napim)
bu sabah hastanenin önünden geçerken
- anne, bu hastane devletin mi?
- evet paşam, ihtiyacı olan para vermeden gidebilsin diye.
- ama para kazanmıyorlar mı?
- devlet maaş veriyor.
- peki geçen hafta gittiğimiz hastane?
- oraya biz para ödedik. okul gibi düşün, benim maaşımı devlet veriyor. senin okulununsa patronu var, oranın sahibi maaş veriyor.
bir beş dakika sessizlik ve günün bombası
- anne bizim ev bizim ev mi?
- ahhaaahhhaaa evet bizim.
- devletin değil di mi? sadece bizim di mi?
- evet oğlum, taksit taksit ödedik parasını verdik.
- oh, sevindim.
kamu malına zarar vermemeyi öğrendi ama korkarım ev bizim diye aklına eseni yapabilir:)
bu sabah hastanenin önünden geçerken
- anne, bu hastane devletin mi?
- evet paşam, ihtiyacı olan para vermeden gidebilsin diye.
- ama para kazanmıyorlar mı?
- devlet maaş veriyor.
- peki geçen hafta gittiğimiz hastane?
- oraya biz para ödedik. okul gibi düşün, benim maaşımı devlet veriyor. senin okulununsa patronu var, oranın sahibi maaş veriyor.
bir beş dakika sessizlik ve günün bombası
- anne bizim ev bizim ev mi?
- ahhaaahhhaaa evet bizim.
- devletin değil di mi? sadece bizim di mi?
- evet oğlum, taksit taksit ödedik parasını verdik.
- oh, sevindim.
kamu malına zarar vermemeyi öğrendi ama korkarım ev bizim diye aklına eseni yapabilir:)
devamını gör...
nedensellik
deney ve tecrübeye dayanır.
deney, sebeptir. tecrübe ise sonuç.
mutlak nedensellik*, mutlak varlığa* ihtiyaç duyar. mutlak yokluğun cevabını; deney ve tecrübe açıklayamaz. deney ve tecrübe, sadece var olan eşyanın değişimini gözlemleyebilir. yokluğu veya varlığı, sadece delil açıklayabilir.
mutlak yokluğun ispatı; mutlak nedensellik* ile değil, bilakis; mutlak delil ile ispatlanır.
deney, sebeptir. tecrübe ise sonuç.
mutlak nedensellik*, mutlak varlığa* ihtiyaç duyar. mutlak yokluğun cevabını; deney ve tecrübe açıklayamaz. deney ve tecrübe, sadece var olan eşyanın değişimini gözlemleyebilir. yokluğu veya varlığı, sadece delil açıklayabilir.
mutlak yokluğun ispatı; mutlak nedensellik* ile değil, bilakis; mutlak delil ile ispatlanır.
devamını gör...
kitap alıntıları
"doymuyorum.
ne fiziksel olarak ne de psikolojik olarak.
içimdeki derin bir boşluğu yemekle ve ilgiyle doyurmak istiyorum ama dolmuyor.
sanki bir karadelik var içimde ve sömürüyor beni.
ne sevildiğimi tam hissediyorum,
ne de değerli olduğumu...
ne huzuru hissediyorum,
ne de sakinliği...
ne güvende hissedebiliyorum,
ne de güvenebiliyorum.
içimi kemiren derin bir boşluk ve huzursuzluk hali beni esir almış durumda.
sürekli onun istediğini yapmama rağmen bir türlü doyum sağlamayan biri gibi beni ele geçirmiş durumda.
ona karşı koyamıyorum.
o hissi hissetmektense, onun istediğini vermek daha kolay geliyor.
sürekli bir kontrol halinde olmama neden oluyor.
ve her an kaybedilmeye yakın bir kontrol hali. aniden öfkelenebiliyorum.
istediğim gibi olmayan şeyler karşısında bocalıyorum.
küçücük şeylere bile orantısız anlamlar yükleyip, orantısız tepkiler verebiliyorum.
bunun adı boşluk hissi imiş.
duygusal olarak doyurulamayan çocuğun, oluşan o boşlukla baş etmek için yaptığı şeylermiş yaptıklarım.
geçmişim boşlukları, geçmişin eksiklikleri bugününün rotasını belirler diye boşa demiyorlarmış.
bugün hissetmekten korktuğum o derin boşluktan kaçmak için yaptıklarıma dur demem gerektiğini anladım.
durup o duygumla başetmem gerektiğini anladım.
sürekli ona kulak verip, onun kontrolüne girmemem gerektiğini anladım.
ve o boşlukla baş etmeyi öğrendikçe, o boşluk karşısında güçlendikçe, o boşluğu oluşturanların eksik bıraktıklarını kendime vermeyi öğrendikçe daha az ihtiyaç duyar oldum hem yemeğe hem de diğer insanlara.
şimdi daha huzurluyum.
şimdi daha farkındayım."
psikoterapist ziya ünlütürk
ne fiziksel olarak ne de psikolojik olarak.
içimdeki derin bir boşluğu yemekle ve ilgiyle doyurmak istiyorum ama dolmuyor.
sanki bir karadelik var içimde ve sömürüyor beni.
ne sevildiğimi tam hissediyorum,
ne de değerli olduğumu...
ne huzuru hissediyorum,
ne de sakinliği...
ne güvende hissedebiliyorum,
ne de güvenebiliyorum.
içimi kemiren derin bir boşluk ve huzursuzluk hali beni esir almış durumda.
sürekli onun istediğini yapmama rağmen bir türlü doyum sağlamayan biri gibi beni ele geçirmiş durumda.
ona karşı koyamıyorum.
o hissi hissetmektense, onun istediğini vermek daha kolay geliyor.
sürekli bir kontrol halinde olmama neden oluyor.
ve her an kaybedilmeye yakın bir kontrol hali. aniden öfkelenebiliyorum.
istediğim gibi olmayan şeyler karşısında bocalıyorum.
küçücük şeylere bile orantısız anlamlar yükleyip, orantısız tepkiler verebiliyorum.
bunun adı boşluk hissi imiş.
duygusal olarak doyurulamayan çocuğun, oluşan o boşlukla baş etmek için yaptığı şeylermiş yaptıklarım.
geçmişim boşlukları, geçmişin eksiklikleri bugününün rotasını belirler diye boşa demiyorlarmış.
bugün hissetmekten korktuğum o derin boşluktan kaçmak için yaptıklarıma dur demem gerektiğini anladım.
durup o duygumla başetmem gerektiğini anladım.
sürekli ona kulak verip, onun kontrolüne girmemem gerektiğini anladım.
ve o boşlukla baş etmeyi öğrendikçe, o boşluk karşısında güçlendikçe, o boşluğu oluşturanların eksik bıraktıklarını kendime vermeyi öğrendikçe daha az ihtiyaç duyar oldum hem yemeğe hem de diğer insanlara.
şimdi daha huzurluyum.
şimdi daha farkındayım."
psikoterapist ziya ünlütürk
devamını gör...
takipten çıkarım diyen yazar
çocuktur o öyle yazar mı olur? takipten çıkarmış. çık.
devamını gör...
en iyi arkadaşlıkların dayandığı temel
ortak espri anlayışı.
devamını gör...
yerdeniz
uzun olmayan 6 kitaptan oluşan, fantastik edebiyatta önemli bir yeri olan, başladığınızda soluksuz okuyacağınız bir eserdir.
harry potter bu seriden esinlenmiştir ve kralkatili güncesinde de etkileri rahatlıkla görülebilir.
harry potter bu seriden esinlenmiştir ve kralkatili güncesinde de etkileri rahatlıkla görülebilir.
devamını gör...
yolda görsem selam vermem diyeceğimiz ünlüler
acun ılıcalı.
devamını gör...
çocukken sokaktan eve kir pas içinde gelmek
en temiz anlarımız.
devamını gör...
panda
anavatanı çin halk cumhuriyeti'nin 3 eyaletindeki dağlık bölgeler olan sevimli iri hayvan.
beyaz postunun üzerinde siyah benekleri vardır. ayıcık falan değildir, gayet büyük bir ayı türüdür. kızıl pandalar daha küçüktür, onlara ayıcık denilebilir. fakat onlar da tam olarak ayıya benzemezler.
siyah beyaz olan büyük pandalar sadece bambu ile beslenirler. bu yüzden bu hayvanlara bambu ayısı da denilir.
pandalar nesli tükenme tehdidi altında olan hayvanlardır. son yıllarda nesillerini kurtarmak için sıkı çalışmalar yapılmaktadır.
o kadar iri görünmelerine rağmen son derece nahif ruhlu hayvanlardır. morâlleri bozulduğunda ya da bir araba sesinde bile ölebiliyorlar.
çok zor cinsel ilişkiye girdikleri için nesillerini çoğaltmak oldukça zordur. buna rağmen yavaş yavaş da olsa sayıları çoğalmaya başlamıştır. bu hayvanların psikolojilerinde olumsuz küçücük bir etki bırakmamak için, bakıcıları bile panda kılığına girerek yiyecek verirler.
o kadar sevimli hareketler yaparlar ki, koca cüsselerine rağmen küçücük afacan bir kedinin ruhuna sahiplerdir.
umarım sonsuza kadar nesliniz tükenmez. hep bizimle kalın koca bebekler...
beyaz postunun üzerinde siyah benekleri vardır. ayıcık falan değildir, gayet büyük bir ayı türüdür. kızıl pandalar daha küçüktür, onlara ayıcık denilebilir. fakat onlar da tam olarak ayıya benzemezler.
siyah beyaz olan büyük pandalar sadece bambu ile beslenirler. bu yüzden bu hayvanlara bambu ayısı da denilir.
pandalar nesli tükenme tehdidi altında olan hayvanlardır. son yıllarda nesillerini kurtarmak için sıkı çalışmalar yapılmaktadır.
o kadar iri görünmelerine rağmen son derece nahif ruhlu hayvanlardır. morâlleri bozulduğunda ya da bir araba sesinde bile ölebiliyorlar.
çok zor cinsel ilişkiye girdikleri için nesillerini çoğaltmak oldukça zordur. buna rağmen yavaş yavaş da olsa sayıları çoğalmaya başlamıştır. bu hayvanların psikolojilerinde olumsuz küçücük bir etki bırakmamak için, bakıcıları bile panda kılığına girerek yiyecek verirler.
o kadar sevimli hareketler yaparlar ki, koca cüsselerine rağmen küçücük afacan bir kedinin ruhuna sahiplerdir.
umarım sonsuza kadar nesliniz tükenmez. hep bizimle kalın koca bebekler...
devamını gör...
aylık puan tablosu
sevgili bengaripsengüzeldünyaumutlu aka karikatürler efendisi ve sözlüğün bugunu bulmuş yazar hobaaa3434’ün el ele verip biz fanilerle aralarını iyice açtıkları listedir efendim.
devamını gör...
zenofobi
yunanca kökenli "xeno" ve "phobia" kelimelerinden türemiş olan bu kelimenin tam türkçe karşılığı olmamakla birlikte; yabancı yada kendinden farklı olan insanlara karşı beslenen düşmanlık, korku ve kaygı gibi duyguları ifade eder. adı üstünde, bir fobi türüdür. içinde birçok duyguyu barındırır. bir dönem üniversite tez konum olmuştur kendisi. ihtiyacı olana detaylı bilgi verebilirim. çalışması pek keyiflidir.
devamını gör...

