georg wilhelm friedrich hegel
başlık "unnecessary" tarafından 23.02.2021 21:22 tarihinde açılmıştır.
21.
1770-1831 yılları arasında yaşamış alman filozof olarak tanınır.
hem ilahiyat okumuş, hem de felsefe öğretmenliği yapmıştır.

hegel, kant'ın felsefesine inanmakla beraber onun fikirlerini yetersiz buluyordu.
kant'ın aksine insanların her şeyi öğrenebileceklerine inanmıştı. hegel'e göre dünya demek mantık demekti. insanlar mantığın sınırlarını çözdükleri anda beşerin sınırlarını da çözmüş olacaklardı.
hem ilahiyat okumuş, hem de felsefe öğretmenliği yapmıştır.

hegel, kant'ın felsefesine inanmakla beraber onun fikirlerini yetersiz buluyordu.
kant'ın aksine insanların her şeyi öğrenebileceklerine inanmıştı. hegel'e göre dünya demek mantık demekti. insanlar mantığın sınırlarını çözdükleri anda beşerin sınırlarını da çözmüş olacaklardı.
devamını gör...
22.
alman hegel uzmanlarının bile anlamakta zorlandığı adam. hem cümleleri aşırı uzatıyor da uzatıyor hem de iki sayfa sonra kendi dediğine tam ters şeyler yazıyor. bir yandan bakınca tamamen teorik ön kabuller ve varsayımlar, diğer yandan o varsayımlara hapsedilen çeşitli kategoriler falan derken ortaya korkutucu ve kabus gibi bir manzara çıkıyor.
bir yandan dayattığı şeyleri diğer yönden imha etmeye çalışırken ortaya çıkan şeyler gerçekten şaka gibi. ha ömer albayrak gibi hegel'e ömrünü vermiş adamlar bu tür çelişik durumlardan iyi ekmek yiyor. sadece albayrak değil tabi, hegel'in üslup zorluğundan faydalanıp , hegel'in ortaya koyduğu kavramları iyice abuklaştıranlar da var . neyse ben hegelci değilim , hegelci eleştiriyi falan da pek iplemiyorum. bir sürü filozof varken bu adam da ısrar etmek akıl işi değil zaten. hegel'in derdi de beni hiç bir zaman germedi.
bir yandan dayattığı şeyleri diğer yönden imha etmeye çalışırken ortaya çıkan şeyler gerçekten şaka gibi. ha ömer albayrak gibi hegel'e ömrünü vermiş adamlar bu tür çelişik durumlardan iyi ekmek yiyor. sadece albayrak değil tabi, hegel'in üslup zorluğundan faydalanıp , hegel'in ortaya koyduğu kavramları iyice abuklaştıranlar da var . neyse ben hegelci değilim , hegelci eleştiriyi falan da pek iplemiyorum. bir sürü filozof varken bu adam da ısrar etmek akıl işi değil zaten. hegel'in derdi de beni hiç bir zaman germedi.
devamını gör...
23.
gerçek, ne tezde ne antitezdedir; ancak özelleştirilmiş uzlaştıran yeni bir sentezdedir.
hegel; 1770-1831 yılları arasında yaşamış alman filozof olarak tanınır.
hegel; 1770-1831 yılları arasında yaşamış alman filozof olarak tanınır.

devamını gör...
24.
"...doğru olan tarihe direnebilen şeydir..."
tam bir romantik georg wilhelm friedrich hegel.
ah hegel üzümlü kekim, romantik çocuk.
1770 yılında stuttgart'ta doğan feylesof, 18 yaşında tübingen'de teoloji eğitimi alır.
romantizmin zirvede olduğu dönemde schelling ile çalışır ama sonra onun felsefesini de eleştirir. jena'da doçent olduktan sonra, heidelberg'de profesör olur. 1818'den itibaren ise berlin'de profesörlük yapar. 1831 yılında öldüğünde "hegelcilik" tüm üniversitelerde yayılmıştır.
hegel, doğrunun öznel bir şey olduğunu, bilginin insana ait olduğunu, mutlak doğru diye bir şey olmadığını, felsefenin ele alabilecek tek değişmez şeyin tarih olduğunu, us'un değişken bir şey, bir süreç olduğunu, neyin en doğru ya da en mantıklı olduğunu tarihsel süreçten başka bir şeyin ortaya koyamayacağını savunuyordu.
felsefesiyle de doğru bir biçimde düşünmeyi öğretmeye çalışıyordu.
yine tarihin kendisine bakarak 'diyalektik' bir gelişme gözlemlenebileceğini öne sürüyordu, yalnız sadece tarih için geçerli değildir hegel'in diyalektiği.
bir şey tartıştığımızda da diyalektik bir biçimde düşünüyoruz, karşımızdaki görüşte eksik olan yanlar varsa bulup ortaya çıkarıyoruz. hegel buna "olumsuzlamalı düşünme" diyordu.
yani eksik yanları ararken aslında bir düşüncenin en iyi yanlarını ortaya çıkarmış oluyoruz.
örneğin:
sağcı bir politikacıyla solcu bir politikacı toplumsal bir sorunu çözmek için bir araya geldiğinde bunların düşünceleri arasında çok geçmeden bir karşıtlık doğar. bu ikisinden birinin görüşlerinin doğru diğerinin yanlış olduğu anlamına gelmez. gerçekte her ikisinde de doğru ve yanlış noktalar, vardır tartışma ilerledikçe yanlış noktalar elenir ve geriye bunların görüşlerinde en doğru olan yanlar kalır.
yalnız burada hangisi doğru? tarihe direnebilen mi? ne kadar direnebilirse o kadar doğru mu?
hegel'in kadın hakları konusunda söylediklerine de değinelim:
"erkekle kadın arasında bir hayvanla bitki arasındaki gibi bir fark vardır, hayvan erkeği bitki de kadına karşılık gelir çünkü kadınlar belirlenmemiş bir duygunun bir bütünlüğüne dayanan sakin bir gelişme gösterirler. kadınlar hükümete gelseler devlet tehlikeye düşer çünkü onlar kararlarını evrensel doğrulara değil, rastgele eğilimler ve görüşlere dayanarak verirler kadınlar da -her nasılsa- eğitilebilir ancak onlar bilgiyi kendilerinden önce edinilmiş bilgiyi devralarak değil, hayatı yaşayarak edinirler. erkekse konumunu pek çok düşünceyle mücadele ederek büyük teknik sıkıntılardan geçerek edinir."
bu dönemde kadınların erkeklerden daha değersiz olduğunu ileri sürenler sayesinde kadın eşitliği hareketi bu dönemde daha fazla öne çıkmıştır çünkü öne sürdükleri tezler çoğaldıkça anti-tezler de o kadar artıyordu. yani muhalefet ne kadar güçlüyse karşılaştığı tepki de o kadar güçlü olur.
son olarak hegel'e göre
" devlet tek bir vatandaştan daha fazla bir şeydir, vatandaşların toplamından da daha öte bir şeydir. insan kendini toplumdan çekip çıkaramaz, bu yüzden içinde yaşadığı toplumdan uzaklaşıp kendini bulacağını söyleyen insan komik duruma düşer."
tam bir romantik georg wilhelm friedrich hegel.
ah hegel üzümlü kekim, romantik çocuk.
1770 yılında stuttgart'ta doğan feylesof, 18 yaşında tübingen'de teoloji eğitimi alır.
romantizmin zirvede olduğu dönemde schelling ile çalışır ama sonra onun felsefesini de eleştirir. jena'da doçent olduktan sonra, heidelberg'de profesör olur. 1818'den itibaren ise berlin'de profesörlük yapar. 1831 yılında öldüğünde "hegelcilik" tüm üniversitelerde yayılmıştır.
hegel, doğrunun öznel bir şey olduğunu, bilginin insana ait olduğunu, mutlak doğru diye bir şey olmadığını, felsefenin ele alabilecek tek değişmez şeyin tarih olduğunu, us'un değişken bir şey, bir süreç olduğunu, neyin en doğru ya da en mantıklı olduğunu tarihsel süreçten başka bir şeyin ortaya koyamayacağını savunuyordu.
felsefesiyle de doğru bir biçimde düşünmeyi öğretmeye çalışıyordu.
yine tarihin kendisine bakarak 'diyalektik' bir gelişme gözlemlenebileceğini öne sürüyordu, yalnız sadece tarih için geçerli değildir hegel'in diyalektiği.
bir şey tartıştığımızda da diyalektik bir biçimde düşünüyoruz, karşımızdaki görüşte eksik olan yanlar varsa bulup ortaya çıkarıyoruz. hegel buna "olumsuzlamalı düşünme" diyordu.
yani eksik yanları ararken aslında bir düşüncenin en iyi yanlarını ortaya çıkarmış oluyoruz.
örneğin:
sağcı bir politikacıyla solcu bir politikacı toplumsal bir sorunu çözmek için bir araya geldiğinde bunların düşünceleri arasında çok geçmeden bir karşıtlık doğar. bu ikisinden birinin görüşlerinin doğru diğerinin yanlış olduğu anlamına gelmez. gerçekte her ikisinde de doğru ve yanlış noktalar, vardır tartışma ilerledikçe yanlış noktalar elenir ve geriye bunların görüşlerinde en doğru olan yanlar kalır.
yalnız burada hangisi doğru? tarihe direnebilen mi? ne kadar direnebilirse o kadar doğru mu?
hegel'in kadın hakları konusunda söylediklerine de değinelim:
"erkekle kadın arasında bir hayvanla bitki arasındaki gibi bir fark vardır, hayvan erkeği bitki de kadına karşılık gelir çünkü kadınlar belirlenmemiş bir duygunun bir bütünlüğüne dayanan sakin bir gelişme gösterirler. kadınlar hükümete gelseler devlet tehlikeye düşer çünkü onlar kararlarını evrensel doğrulara değil, rastgele eğilimler ve görüşlere dayanarak verirler kadınlar da -her nasılsa- eğitilebilir ancak onlar bilgiyi kendilerinden önce edinilmiş bilgiyi devralarak değil, hayatı yaşayarak edinirler. erkekse konumunu pek çok düşünceyle mücadele ederek büyük teknik sıkıntılardan geçerek edinir."
bu dönemde kadınların erkeklerden daha değersiz olduğunu ileri sürenler sayesinde kadın eşitliği hareketi bu dönemde daha fazla öne çıkmıştır çünkü öne sürdükleri tezler çoğaldıkça anti-tezler de o kadar artıyordu. yani muhalefet ne kadar güçlüyse karşılaştığı tepki de o kadar güçlü olur.
son olarak hegel'e göre
" devlet tek bir vatandaştan daha fazla bir şeydir, vatandaşların toplamından da daha öte bir şeydir. insan kendini toplumdan çekip çıkaramaz, bu yüzden içinde yaşadığı toplumdan uzaklaşıp kendini bulacağını söyleyen insan komik duruma düşer."
devamını gör...