1.
şu öyküde çok çok iyi bir şekilde anlatılan eylem.
çin düşünürü lao tzu'nun severek anlattığı bir öyküymüş. şöyle ki;
bir köyde yaşayan yaşlı ve fakir bir adamın dillere destan bir bembeyaz atı varmış. hatta öyle ki, kral bile onu kıskanırmış ve bu atı almak için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş. ama adam kabul etmemiş. adam cevap olarak krala;
“bu at, bir at değil benim için… bir dost. insan dostunu satar mı?”
bir sabah at meydanda yokmuş ve tüm köy ihtiyarın başına toplanıp, “bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. krala satsaydın, ömrünün onuna kadar beyler gibi yaşardın. şimdi ne paran var ne de atın” demiş. adam da;
“karar vermek için acele etmeyin. sadece at kayıp deyin. ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. atımın kaybolması bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı bunu henüz bilmiyoruz. çünkü bu olay henüz bir başlangıç. arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”
köylüler ihtiyara kahkahayla cevap verir ancak aradan biraz zaman geçtikten sonra bir de bakmışlar ki at çıkıp gelmiş. çalındı zannedilirken, tam tersi dağlara çıkmış. dönerken de vadideki on iki vahşi atı peşine takıp getirmiş. köy yine adamın başına toplanıp mahcup olmuşlar ve özür dilemişler.
"sen haklı çıktın. atıın kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için. şimdi bir at sürün var" demişler. adam da;
“karar vermek için yine acele ediyorsunuz. sadece atın geri döndüğünü söyleyin. bilinen gerçek sadece bu. ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. bu daha başlangıç. birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?” demiş.
köylüler yine dalga geçecek gibi olsa da, yapmamışlar ama adamın kaçık olduğunu düşünmüşler. birkaç gün sonra ihtiyarın tek oğlu, beyaz atın peşine takılıp gelen diğer atları eğitmeye çalışırken atlardan birinin üstünden düşüp bacağını kırmış. ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş. tüm ev, bu genç delikanlının eline bakarken, delikanlı şimdi iyileşene dek evde yatmak zorunda kalacakmış. köylüler durur mu, yine gelip ihtiyara;
“bir kez daha haklı çıktın. bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. oysa sana bakacak başkası da yok. şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın.” demiş. adam da;
“siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz. o kadar acele etmeyin. oğlum bacağını kırdı, gerçek bu. ötesi sizin verdiğiniz karar. ama acaba ne kadar doğru. hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.” demiş.
birkaç hafta sonra, memlekete düşmanlar saldırmış. kral memlekette eli silah tutan ne kadar erkek varsa hepsini askere çağırmış. ihtiyarın bacağını kıran oğlu hariç köyde ne kadar erkek varsa hepsi askere gitmiş. köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. ama köyde kimsede savaşın kazanılacağına dair en ufak bir düşünce yokmuş, zira düşman ordusu sayıca oldukça kalabalık olduğu için savaşı kazanmaları imkansız gibiymiş. askere alınan delikanlıların da sağ salim döneceğinden emin değillermiş. herkes şimdiden yas tutmaya başlamış bile. köylüler yine ihtiyara gelmişler;
“yine haklı olduğun kanıtlandı. oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. oysa bizimkiler asla köye dönemeyecekler. oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.” yaşlı adam “siz erken karar vermeye devam edin. oysa ne olacağını kimseler bilemez. bilinen bir tek gerçek var. benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olacağını sadece allah biliyor.”
lao tzu, öyküsünü anlattıktan sonra şu şu nasihati eklemiş:
“acele karar vermeyin. o zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. karar aklın durması halidir. karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi dolayısıyla gelişmeyi durdurur. buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir, insanı huzursuz yapar. oysa gezi asla sona ermez. bir yol biterken yenisi başlar. bir kapı kapanırken yenisi açılır. bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”
çin düşünürü lao tzu'nun severek anlattığı bir öyküymüş. şöyle ki;
bir köyde yaşayan yaşlı ve fakir bir adamın dillere destan bir bembeyaz atı varmış. hatta öyle ki, kral bile onu kıskanırmış ve bu atı almak için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş. ama adam kabul etmemiş. adam cevap olarak krala;
“bu at, bir at değil benim için… bir dost. insan dostunu satar mı?”
bir sabah at meydanda yokmuş ve tüm köy ihtiyarın başına toplanıp, “bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. krala satsaydın, ömrünün onuna kadar beyler gibi yaşardın. şimdi ne paran var ne de atın” demiş. adam da;
“karar vermek için acele etmeyin. sadece at kayıp deyin. ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. atımın kaybolması bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı bunu henüz bilmiyoruz. çünkü bu olay henüz bir başlangıç. arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”
köylüler ihtiyara kahkahayla cevap verir ancak aradan biraz zaman geçtikten sonra bir de bakmışlar ki at çıkıp gelmiş. çalındı zannedilirken, tam tersi dağlara çıkmış. dönerken de vadideki on iki vahşi atı peşine takıp getirmiş. köy yine adamın başına toplanıp mahcup olmuşlar ve özür dilemişler.
"sen haklı çıktın. atıın kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için. şimdi bir at sürün var" demişler. adam da;
“karar vermek için yine acele ediyorsunuz. sadece atın geri döndüğünü söyleyin. bilinen gerçek sadece bu. ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. bu daha başlangıç. birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?” demiş.
köylüler yine dalga geçecek gibi olsa da, yapmamışlar ama adamın kaçık olduğunu düşünmüşler. birkaç gün sonra ihtiyarın tek oğlu, beyaz atın peşine takılıp gelen diğer atları eğitmeye çalışırken atlardan birinin üstünden düşüp bacağını kırmış. ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş. tüm ev, bu genç delikanlının eline bakarken, delikanlı şimdi iyileşene dek evde yatmak zorunda kalacakmış. köylüler durur mu, yine gelip ihtiyara;
“bir kez daha haklı çıktın. bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. oysa sana bakacak başkası da yok. şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın.” demiş. adam da;
“siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz. o kadar acele etmeyin. oğlum bacağını kırdı, gerçek bu. ötesi sizin verdiğiniz karar. ama acaba ne kadar doğru. hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.” demiş.
birkaç hafta sonra, memlekete düşmanlar saldırmış. kral memlekette eli silah tutan ne kadar erkek varsa hepsini askere çağırmış. ihtiyarın bacağını kıran oğlu hariç köyde ne kadar erkek varsa hepsi askere gitmiş. köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. ama köyde kimsede savaşın kazanılacağına dair en ufak bir düşünce yokmuş, zira düşman ordusu sayıca oldukça kalabalık olduğu için savaşı kazanmaları imkansız gibiymiş. askere alınan delikanlıların da sağ salim döneceğinden emin değillermiş. herkes şimdiden yas tutmaya başlamış bile. köylüler yine ihtiyara gelmişler;
“yine haklı olduğun kanıtlandı. oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. oysa bizimkiler asla köye dönemeyecekler. oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.” yaşlı adam “siz erken karar vermeye devam edin. oysa ne olacağını kimseler bilemez. bilinen bir tek gerçek var. benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olacağını sadece allah biliyor.”
lao tzu, öyküsünü anlattıktan sonra şu şu nasihati eklemiş:
“acele karar vermeyin. o zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. karar aklın durması halidir. karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi dolayısıyla gelişmeyi durdurur. buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir, insanı huzursuz yapar. oysa gezi asla sona ermez. bir yol biterken yenisi başlar. bir kapı kapanırken yenisi açılır. bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”
devamını gör...
2.
zor.
devamını gör...
3.
işim gereği hızlı kararlar verip bunu en kısa zamanda uygulatmam gerektiği için, karar vermeye hiçbir zaman anlamlar yüklemedim. karar verebilmek sıradan bir olay benim için, hayatımda da bu böyle.
devamını gör...
4.
karar vermek zor olmakla birlikte doğru kararları vermek gerekir. uyandığımız andan itibaren küçük büyük her şeyle ilgili karar alıyoruz.mesela ben her gün trafikte doğru kararlar alamıyorum. bazen yanlış karar bir başladı mı lanet gibi insanı takip ediyor. küçücük şehirde 10 dakikalık yol 30 dakikaya çıkıyor. nasıl olabiliyor böyle bir şey.
devamını gör...
5.
müthiş rahatlama. oh be dersin. ne boş düşünmüşüm dersin... oysa düşünme süreci çok önemlidir.
devamını gör...
6.
sürekli olması halinde çok ciddi şekilde yorucu bir eylem. öyle ki; akşam menüden yemek seçemeyecek duruma gelebilirsiniz, garsona ne öneriyorsan onu getir diyen insanlar bilin ki bütün gün karar almak zorunda kalanlardır.
ayrıca sürekli karar alanların, bir süre sonra verdikleri kararların doğruluğu azalmaya başlar. çünkü karar almaktan yorulmuş olurlar, bu yüzden o an için en kolay olanı seçerler. karar vermeyi gerektiren bir işiniz varsa, önemli kararları sabah veya günün henüz başlangıcında vermeye dikkat edin. sevgiler.
ayrıca sürekli karar alanların, bir süre sonra verdikleri kararların doğruluğu azalmaya başlar. çünkü karar almaktan yorulmuş olurlar, bu yüzden o an için en kolay olanı seçerler. karar vermeyi gerektiren bir işiniz varsa, önemli kararları sabah veya günün henüz başlangıcında vermeye dikkat edin. sevgiler.
devamını gör...
7.
ikizler burcu olduğum için çok zor maalesef...
devamını gör...
8.
ben de ikizler burcuyum ama manyak olmaya karar verdim...
devamını gör...
9.
kaynağı seçilmiş bir tercihten ibâret olan, tercihin ise ya keyfî veya vicdânî esâsa dayalı şekilde ortaya çıkmasıyla iradeyi harekete geçiren güçlü bir kasıttır. sonuçlarına katlanılır yahut mutlu olunur.
devamını gör...
10.
verdikten sonrası miss olan, verene kadar canımı çıkartan dalga.
küçük meseleleri bile didik didik etiğim için canım hep ağzımda.
küçük meseleleri bile didik didik etiğim için canım hep ağzımda.
devamını gör...
11.
“you're never ready.
just...do it."
action ends the word.
just...do it."
action ends the word.
devamını gör...
12.
dünyanın en zor şeyidir.
devamını gör...