#ödüllü filmler

öne çıkanlar | diğer yorumlar

vicdan güçlüleri korkutmak için düşünülmüş, korkakların kullandığı bir sözcükten başka bir şey değildir. bizim vicdanımız güçlü kollarımız kılıçlarsa yasalarımızdır.'
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
filmdeki en sevdiğim sahne buydu.

levent'in bu sözü söyledikten sonra masaya yumruk atması, aydının gülmeye başlayıp daha sonra kusması.


3 saat 16 dakikalık uzun uzun konuşmalara yer verilen bir film nasıl sıkıcı olmaz diye düşündürtüyor. filmin esasında daha uzun olduğunu kurgu esnasında anca bu kadar kısaltabildiklerini de belirtelim. sıkıntı değildi uzunluğu daha da uzayabilirdi. üstelik yarım saat içinde anlatılacak bir konuyu ruha dokundurarak uzun uzun tutmaları filmin esas başarısıydı. kitap okur gibi film izlemenin tadını bırakıyordu.

insanlar birbirlerine ne kadar yabancılar? aynı evde aynı statüde yaşadığı iki kadını anlayamayan aydın bey, kiracısı imamı ne kadar anlayabilirdi ?insanlar arasında uçurumlar artarken eleştiriler daha da sivrileşiyor. empati kurmaya çalışan nihal bile bilmediği ortamlardaki, yabancı olduğu insanlara yardım düşüncesi ile gittiğinde bile ne kadar acınası duruma düşüyor. aydın ile imam arasındaki uçurum beni izlerken üzdü. gelir eşitsizliği; birine yüzeysel olarak toplumu nasıl düzeltebiliriz sorgusunu yaptırırken, diğerine gecikmeli kirayı ödeme yollarını düşündürüyor. temel ihtiyaçlarını karşılayamayan insan ne kadar sorgulayabilir ki?

aydın, türk tiyatro tarihini kaleme alırken, imam hasta annesini iyi bir doktora götüremiyordu. işte en başta paylaştığım o sahnede levent'in bu sorgulamaları yaparken ki o çırpınışını çok iyi anladım. en çok o sahneyi anladım ve sevdim.

kim suçlu? bu uçurumu yaratanlar arayı açanlar...

bonus:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

tüm okyanusları geçip derede boğulan aydın bey, nihal ile laf sokma sanatını karşılıklı olarak icra ederken derin kederlere sürüklenir. belki de kederini bu şekilde ifade etmiştir. aydın bey, türk tiyatro tarihinin sorunlarını çözmüş ama kendi gözünün önündekini özümseyememiş yeterince analiz edip fark edememiştir.
aydın bey'in paylaştığım bu ifadesi vurduğu tavşana bakan adamın ifadesi ile birebir aynıydı.

ben kendi bakış açımla değerlendirdim filmi. elbette hepimizin gördüğü başka bir şeydi.
derin bir film, üzerine yazmamak olmazdı.
devamını gör...
the dark knight filminde joker tek önemsediğiniz para, bu şehre daha klas suçlular lazım der ve tüm birikimini yakar.



nejat işler de ayar vermek için benzer bir şey yapar. onun kadar dramatik olmasa da joker’in paralarını yakması efsanedir.

hatta alfred onun için şöyle der.

(bkz: bazıları sadece dünyanın yandığını izlemek ister)
devamını gör...
nehirde soluksuz bırakılarak direnci kırılıp terbiye edilmeye çalışılan at sahnesiyle, sonradan uzun süre boşluğa bakmamı sağlamış filmdir. anadolu'nun birçok yerinde atları bu şekilde kullanılanılabilecekleri işlere alıştırırlar ama bu toplumun, içinden yetişen çocuğundan gencine, yetişkinine uyguladığı benzer ruhsal işkence, belki daha iyi somutlanamazdı. bu manzaraya denk gelen aydın'ın (haluk bilginer) gözlerindeyse adeta kendi örselenmiş, yorulmuş hayatı beliriyordur. film, oyunculukları, sade gibi görünen derinlemesine diyalogları, sinematografisi ve tüm işçiliğiyle cannes'da aldığı ödülü sonuna kadar hak etmiş, saygımızı kazanmıştır.
devamını gör...
marriege story filmini izlediğimde, tematik olarak aralarında ilişki kurduğum filmdir. yani insanın, insandan kaynaklı durumlar neticesinde kendini sınırlaması. duygusal açıdan sevmek, sevilmek kolay da insanların kişisel alanlarını ve özgünlüklerini tahrip etmeden onları kabullenmek zor. sonrasında da kierkegaard'ın dediği gibi tüm bu başarısızlığa uğramış sevgiler, birer nefrete dönüşüyor.
yorucu ve yıpratıcı ilişkiler, insanı herkese karşı savunmasız bırakıyor. yani işler, biraz da amerikan filmlerinde gördüğümüz, personelinden verim alamayan patronun sorduğu "evde her şey yolunda mı?" gibi bir yerde düğümleniyor.
bu filmdeki aydın da orta yaşın dibinde, tünelin sonundaki ışığı yavaş yavaş kaybederken mutsuzdur. kendi yolunu yarıda bırakıp babadan kalma bir otelin işletmecisi olmak, zaten yıllardır beynini kemiren bir sorgudayken üstüne başarısız bir evlilik de onu, baş suçlu kendisi dışında da her şeyi sorgulayıcı bir ruha bürümüştür. mutlu olsaydı, hangisinin ne önemi olurdu? ama birçok şey, elbirliği etmişçesine filmde geçen, nehirde soluksuz bırakılarak ehlileştirilmeye çalışılan at sahnesindeki gibi onun üzerine çullanmıştır. başarılı da olmuşlardır. yapmak istediği şeyleri yapamayan, gitmek istediği hiçbir yere gidemeyen, hep çevresinin istek ve beklentilerinin kılığına bürünmüş, onlar için tüketilmiş bir ömürdür aydın'ın elinde kalan.
devamını gör...
bu filmde, genelleme yapmak istemem ama bir çok evliliğin özeti olabilecek yada bir çok kadının evliliğinde ara ara hissettiğine emin olduğum şöyle bir söz vardı.

"kadın eşine seninle cebelleşecegim diye bütün güzel huylarım değişti diyordu"
devamını gör...
öncelikle söylemek istiyorum ki ben yerli filmlere, kitaplara karşı hep ön yargılı olmuşumdur.
tabii ki de yerli filmler izledim fakat zinhar televizyon izlemem mesela.
türk edebiyatında da aslında çok güzel eserler olmasına rağmen sürekli yabancı kitapları tercih ediyordum. kitap konusunda epey bir süre önce bu ön yargıdan uzaklaştım ve şemsettin sami, ahmet mithat, gürpınar, halit ziya uşaklıgil vesaire gibi yazarların eserlerini aldım.
aralarından ilk okuduğum kitap ise gönül bir yer değirmenidir sevda öğütür oldu ve beğendiğimi de sözlüğe yazmıştım. sevmiştim.
sinema için aynı şeyi söyleyemezdim ama. özellikle en çok sevdiğim filmleri, dizileri sıralayacak olsaydım içinde yerli bir yapım bulmak neredeyse imkansızdı.
bugün ise bir dostumun, bir kitap karakterinin tavsiyesi üzerine bu filmi izledim.
tabii ki de haluk bilginer, demet akbağ gibi oyuncuları tanıyordum. sadece özellikle oyuncuların isimlerini araştırıp veya nasıl desem, yönetmen olarak nuri bilge ceylan'ı seçip yalnızca onun filmlerini araştırıp izleme olayı yoktu bende.
neyse, film gayet iyiydi. özellikle üç saat gibi bir süre olduğu düşünülürse, sıkıcı değildi.
sürekli üzeri sanatla, toplumla, yargılarla, tatlı tartışmalarla, tanımlarla dolu devam eden sahneleri vardı çünkü. aktı. e başrolün oyunculuğu da müthişti tabi.
zaten çok izlemediğim düşünülürse kendisinden başka yakıştıracağım bir oyuncu da yoktu o role açıkçası.
nejat işler'den söz etmek gerekirse her zamanki gibi güzel iş çıkarmış zaten.
pek film-dizi tanımı girmediğimi fakat ileride hatırlamak için buraya yazdığımı da söylemeliyim. yani yazdıklarım belki bir filmi en güzel şekilde anlatacak cümleler değildir muhtemelen. yine de deniyorum.
yukarıdaki tanımlarda kimse fark etmedi mi, film dostoyevski'den alıntı yazılmış.
e zaten adamlar filmin afişini dostoyevski'nin ilk yazdığı kitabının kapak fotoğrafını yapmışlar efenim.
film şöyle:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kitap kapağı şöyle:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
filmde de buna benzer bir sahne var. adamlar saklamamış yani. zaten yönetmen de açıklamış bunu, sadece dostoyevski de değil etkilendiği daha birçok yazarın olduğunu söylemiş.
yani aslında yerli klasik "araba çarpan kadına yardım eden adamın arasında filizlenen aşk" konulu filmleri ve dizileri düşünürsek, biraz sevinmemiz de lazım ki, yönetmen bu tarz kitapları okumuş ve uyarlamış en azından.
güzeldi efenim, güzeldi. özellikle benim için epey bir farklılık oldu diyebilirim.

işte bu be, biraz da kendi öz dilimde, zeka parıltısı gösteren diyaloglar dinledim bu filmde.
shakespeare'dan alıntılar, içki masası, soba, taş duvarlar, köşe yazarlığı, toplumun ön yargıları, duygu ve düşüncelerin önemi, iyi niyet-kötü niyet, duyguları kabul edememe, gurur... ve daha birçok şey.


son olarak, evli olmalarına rağmen alyans takmadıklarını fark etmemiştim.
devamını gör...
nuri bilge ceylan'ın sevdiğim filmlerinden. bu filmde de görüyoruz ki tarkovski etkisi var. özellikle at sahnesi kendini belli ediyor ve iki yönetmeninde tarzı haz veriyor bana. izlenmeli.
devamını gör...
durağanlığında bir asalet vardır. su gibi gidişatıyla içmesi üç saat süren, etkisinin geçmesi en az üç gün süren, nevşehir doğasında uzayan fikirleri biçmesi üç ay süren bir filmdir.
devamını gör...
filmi (bkz: doğan cüceloğlu) kitabında okuduğum için izledim bir bölümünde ne okumalıyız ne izlemeliyiz ve ne dinlemeliyiz bölümü vardı sıklıkla sanat sayfalarında önüme çıkıyordu neyse bu gecemi filme ayırdım ve filmi durdura durdura yarısını 3 kişi diğer yarısını da tek izledim biraz kendi fikirlerimi yazıyım dedim ;

burdan (bkz: nuri bilge ceylan)a sesleniyorum şu oyunculara gereğinden fazla mimik ve hareket yükleme... bu sana son uyarım neyse filme döneyim.
film

aslında film acımasız başlıyor daha da acımasız bitiyor ama arada olanlar pek acımasız kısaca film acımasız kış soguğu tadında , biraz daha alt takımdan insanlarla çekilse daha bir güzel olabilirdi alt takım derken tanınmamış oyuncular demek istedim kadro büyük beklenti büyük oluyor hüzün var bol bol iğneleyici laflar var biraz sosyete var biraz alt kademe bol bol aile bol bol medeniyet birazcık kıskançlık birazcık ne olursa olsunculuk birazcık da her şey benim olsunculuk ama olsun
dikkatimi çeken şu oldu arkadaşlarlada izlerken iki kadının konuşurken ki kılıçları çekme hevesi ne kadar güzel yansıtılmış ama bir kadının bir erkekle konuştuğunda çektiği kılıçlarda hiç hafife alınır yani yok neyse abi kardeşin diyalogları eteğindeki taşları dökmeleri vs biraz daha abi kardeş gibi olabilirdi sonrasında kardeşin hiç gözükmemesi de bize bu konuyu tartışın azcık kapısını aralıyor.
bağış konusuna gelecek olursa ana karakterimiz fakirlikten geldiği için o insanlara hep şüpheci kuşkucu yaklaşıyor aslında bu tutumunu hayatına ve hayatındakilere yansıttığı için bu denli eşi rahatsız...

film çok güzel..

izlemenizi tavsiye ederim izlerken benim gibi 3 sapla izlemeyin veya izleyin yalnız izlemektense 3 sapla izlemek nicedir....
devamını gör...
çok ama çok beğendiğim, oyunculuklarıyla ve atmosferiyle insanın hem ruhunu sıkıp sıkıp bırakan, hem de içerisine karadelik gibi çeken filmdir.


aydın karakterinin otele gelen motorcu gezgin genç ile diyaloglarında yalan söylediğini filmin devamında alakasız bir muhabbette görüyoruz. delikanlıda gördüğünü kıskanıp egosunu örselememek için gerim gerim kasılarak bahsettiği özelliklerinin arasına sıkıştırdığı gençken ne biçim de yaşadığı yalanı.
hoca karakteri ile alakalı ilk gördüğümüz sahnede bir karakterden çok tipleme gibi davranması ancak filmin devamında çok fazla göremesek de karakterin derinini bize mükemmel şekilde verildiğini düşünüyorum.
şoför hidayet'in ise hem onlardan olup hem de olmadığı, güce duyduğu şevk ile çalışkanlığı ile kendisi gibi olana utanarak palazlanması, beni alan unsurlardan oldu.
öğretmen levent karakterinin filmde hissettirmese de bir şekilde nihal'i kendine hak gördüğünü düşünüyorum.
geleyim necla'ya, o kadar mutsuz ki başkasının da mutlu olmasını istemiyor. bunu tabi ki kendine itiraf etmeyecek kadar gururlu. ama diğer bir konuda ise filmden haklı olduğunu çıkarttığımız ayrılığından bile pişman, çünkü şimdi yaşadığı hayattan tiksiniyor.
canım haluk abime gelecek olursam, aydın karakteri ile ilgili söylenecek çok fazla söz var. en belirgin olan ise kibri, babasına inanılmaz saygı ve özlem duyduğunu ve onun gibi olamayacağını içten içe bildiğini hissediyorum. bu yüzden de babasının asla yapmadığı şekilde üstten bir tavırla bunu bastırmaya, göstermemeye çalışıyor. kendinden yaşça çok küçük bir kadınla evlenip, kıskançlık gurur ve kibri ile yalnızlaşıyor. atı özgür bırakması aslında nihal' i özgür bırakması anlamına geliyor ve dönerken öldürüp yakaladığı tavşan da nihal'i temsil ediyor.
nihal karakteri ismail ile yaşadığı olaydan sonra gerçeği ile yüzleşiyor. öncesinde bir at olarak temsil edilirken aslında gerçekte olduğu formu bulan tavşan ile de finalize ediliyor. nihalin kafasında ki illüzyonu bu şekilde son buluyor.
ek olarak söylemek istediğim bir şey daha var. ismail'in oğlunun polis olmak istemesi, gücü istemesi anlamına geliyor ve bu çocuk derin travmaları ile geleceğe hazırlanırken izliyoruz.


bu mükemmel filmi bu kadar beklettiğim için kendime kızmıyorum. öyle güzel bir zamanda izledim ki tam da bu zamanda izlemeye ihtiyacım varmış.
devamını gör...
nuri bilge ceylan'ın yazıp yönettiği 2014 yapımlı 3 saatlik türk filmidir.
altın palmiye ödülü kazanmıştır.

kapadokya'ya yerleşen entelektüel aydın'ı, ondan yaşça küçük karısını, farklı dünyaların insanı olmayı, hayata dair bazı dikkat edilmeyen ayrıntıları, iç dünyayı konu edinir.
haluk bilginer
demet akbağ
melisa sözen
nejat işler gibi isimler başrolde yer alır.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

mutlu olmayı bilmedik, belki bu yüzden mutlu etmeyi de.
devamını gör...
iptv'ye yeni neler gelmiş diye gezinirken ilk sırada kabak gibi karşıma çıktı. bu filmi her gördüğümde hipnotize olmuş gibi izlemekten kendimi alamıyorum. mecbur 6785. kez yine izleyeceğiz artık.

hidayet p*çi seni kınıyorum ve sana laflar hazırladım
devamını gör...
az önce eve geldim. yerler buz tuttuğu için yürümekte zorlandım. biraz daha kar yağsa ne güzel tutar şimdi diye geçirdim içimden. eve gelince camdan baktım ki kar başladı. sakin sakin yağıyor. yerler yine bembeyaz oldu. sokak lambasının loş ışığında aşırı güzel görünüyor.

e uykun da yok. ne izlesem diye düşünürken aklıma yine bu film geldi. tam kış uykusu izlemelik bir hava. repliklerin çoğunu ezbere bilsem de bilmem kaçıncı kez yeniden izleyeceğim şimdi.
devamını gör...
anton pavloviç çehov'un 'karım ve ben' öyküsüne dayanır film. taşradan gelen bir mektup üzerine şekillenir çehov'un öyküsü de, kış uykusu gibi.

filmle ilgili yazacağım şeyleri sonraya saklıyorum da, bana çok dokunan bir sahnesi var.

aydın, ablası ile laf dalaşı sırasında 'sen annen baban öldüğünde bir tek gözyaşı dökmedin' suçlamasıyla itham edilir. 'ağlamanın senin bilmediğin başka yolları da var' diye cevap verir. sekans bir süre daha devam eder ve biter.

bir sonraki sahnede aydın'ı mezarlıkta, bir başına otururken görürüz.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
nuri bilge ceylan'ın altın palmiye ödülü almış 2014 filmi. baş karakter aydın'ı haluk bilginer oynamış. filmde emekli olmuş bir aktör rolünde ve kapadokya'da kendi mülkiyeti olan bir otel işletiyor. genç karısı rolündeki nihal'i melisa sözen canlandırmış. eşi rolünde ama, aydın'a karşı mesafeli ve soğuk bir eş konumunda. necla karakteri de aydın'ın dul kızkardeşi, onu da demet akbağ canlandırmış ve o da aynı otelde kalıyor. yönetmen nbc, bu filminde de dostoyevski ve çehov'dan esinlenmiştir. mekanlar loş ve sarı ışıklı, nbc her zamanki gibi sarı ışık metaforunu kullanmış. mekanlarda sıklıkla kullanılan ve göze çarpan ışık kaynağı da gaz lambaları. bu ışıklı sahneleri bir zamanlar anadolu'da filminde de görmüştük. orada muhtarın evi ve kızının olduğu sahnede de üst seviyeye çıkarılmıştı. bu film, diğer filmlerine bakarak uzun uzun tiratların fazlaca olduğu bir yapım. 4 saati bulacak kadar uzun konuşmaların hakim olduğu film 3 saat 15 dakikaya indirgenmiş. bir zamanlar anadolu'da filmini de kış uykusu filmindeki gibi hava kapalı ve kış mevsiminde seyretmiştim. kış uykusu filmini seyretmek için de kar, kış ve cumartesi gecesini bekledim. yaz mevsimi ve sıcak havada seyredilse aynı etki ve tılsımı vermez, öyle bir film.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"kış uykusu (film)" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim