kastrato geleneği
kastrato: italyancada "hadım edilmiş" anlamına gelir.
kastrato geleneği: 15. ve 16. yüzyılda, avrupa ülkelerinde, özellikle italya'da, soprano, mezzo-soprano ve koltralto seslere sahip olan, fakir ailelerden gelen erkek çocuklarının kilise önderliğinde hadım edilmesidir. bu çocuklar kilise korolarında çok yoğun bir müzik eğitimi alırlar. ergenlik döneminin hemen öncesinde ise seslerinin kalınlaşmaması, testosteron ve östrojen gibi hormonların salgılanmaması için, hadım edilirler. testosterona maruz kalmamak, onlara çok uzun bir boy ve geniş bir göğüs kafesi sağlar. fakat genellikle idrar kokarlar, tenleri sarımsıdır, sakal ve bıyıkları olmaz ve sık sık mikrop kaptıkları için kolayca hastalanırlar.
yine de bir kadın tizliğinde olan pürüzsüz sesleri, onları dünyaca ünlü bir yıldız yapar. kilisede kadın sesinin yerini doldururlar (o zaman kilisede kadınların ses çıkarmasına izin verilmiyor) ve operalarda abartılı bir kıyafetle, genellikle ya tanrısal doğaüstü varlıkların ya da önemli tarihi karakterilerin seslerini temsil ederler. giydikleri kıyafetlerin gösterişli olmasından dolayı onlara tavuskuşu da denilir. italyan olan farinelli bilinen en iyi kastratolardandır.
kastrato geleneği: 15. ve 16. yüzyılda, avrupa ülkelerinde, özellikle italya'da, soprano, mezzo-soprano ve koltralto seslere sahip olan, fakir ailelerden gelen erkek çocuklarının kilise önderliğinde hadım edilmesidir. bu çocuklar kilise korolarında çok yoğun bir müzik eğitimi alırlar. ergenlik döneminin hemen öncesinde ise seslerinin kalınlaşmaması, testosteron ve östrojen gibi hormonların salgılanmaması için, hadım edilirler. testosterona maruz kalmamak, onlara çok uzun bir boy ve geniş bir göğüs kafesi sağlar. fakat genellikle idrar kokarlar, tenleri sarımsıdır, sakal ve bıyıkları olmaz ve sık sık mikrop kaptıkları için kolayca hastalanırlar.
yine de bir kadın tizliğinde olan pürüzsüz sesleri, onları dünyaca ünlü bir yıldız yapar. kilisede kadın sesinin yerini doldururlar (o zaman kilisede kadınların ses çıkarmasına izin verilmiyor) ve operalarda abartılı bir kıyafetle, genellikle ya tanrısal doğaüstü varlıkların ya da önemli tarihi karakterilerin seslerini temsil ederler. giydikleri kıyafetlerin gösterişli olmasından dolayı onlara tavuskuşu da denilir. italyan olan farinelli bilinen en iyi kastratolardandır.
devamını gör...
cehenneme gidildiğinde yapılacak ilk aktivite
tanıdık kim var kim yok ona bakmaya çalışırdım.
devamını gör...
boğaziçi sadece elitistlerin değil milletindir
aslında atanan rektörden ziyade, tepeden inme atamalara ve üniversitelerin özerkliğine karşı alınan tavırlaradır eleştiriler.
fakat hilal kaplan gibi düşünenlerin bu durumu görmezden geldikleri bellidir. popülist söylemler ile “milleti” arkasına alma çabasıdır. ayrıca metnin altında “elit” kötülemesi de vardır.
fakat hilal kaplan gibi düşünenlerin bu durumu görmezden geldikleri bellidir. popülist söylemler ile “milleti” arkasına alma çabasıdır. ayrıca metnin altında “elit” kötülemesi de vardır.
devamını gör...
mahalle yanarken saçını tarayan kadın
"köy yanar deli taranır"dır doğrusu. deliler olmasa çekilmez olurdu bu dünya, iyi ki varlar.
devamını gör...
the beatles
her sabah beni "i wanna hold your hand" adlı hayat enerjisi aşılayan şarkısı ile uyandıran, gündüzleri "girl" ile huzur veren geceleri de "yesterday" ile tatlı bir uykuya dalmama yardım eden taptığım grup, olmasalardı eksik kalırdım.
devamını gör...
bir yerden soğuk geliyor teyzesi
havaların giderek soğumasıyla yerden biten ufacık teyzelerdir. şu köşeye oturur ay pencere mi açık der. başka yere buyur edersiniz. kapı tam kapalı değil mi esiyor der.
bu arada sizin ev 30 32 derece aralığındadır...
bu arada sizin ev 30 32 derece aralığındadır...
devamını gör...
yazarların unutamadığı film replikleri
bir alaaddin filmi repliğidir.
"eğer bir elma çalarsan hırsız derler ama bir ülkeyi soyarsan devlet adamı olursun."
"eğer bir elma çalarsan hırsız derler ama bir ülkeyi soyarsan devlet adamı olursun."
devamını gör...
bir insanı tanıma yöntemleri
(bkz: ramtha)'nın çok güzel bir sözü vardır;
bir insanı nasıl tanıyacağınızı biliyor musunuz ?
ne okuduğuna bakın,
ne seyrettiğine bakın,
duvarlarına ne astığına,
raflarına ne koyduğuna,
nasıl konuştuğuna,
nasıl dinlediğine bakın.
yapmanız gereken tek şey bakmaktır.
bunlar size onun ruhunun nerede olduğunu gösterir.
bir insanı nasıl tanıyacağınızı biliyor musunuz ?
ne okuduğuna bakın,
ne seyrettiğine bakın,
duvarlarına ne astığına,
raflarına ne koyduğuna,
nasıl konuştuğuna,
nasıl dinlediğine bakın.
yapmanız gereken tek şey bakmaktır.
bunlar size onun ruhunun nerede olduğunu gösterir.
devamını gör...
murat soner
neden 3 saatlik dizileri izlemek zorunda değiliz bize çok net anlatan insan.
oynatma hızını 1,5 yapmadan izlediğim tek yerli diziye bile katlanamıyordum zaten. kendisini izleyince neyseki tuhaf olan ben değilmişim.
oynatma hızını 1,5 yapmadan izlediğim tek yerli diziye bile katlanamıyordum zaten. kendisini izleyince neyseki tuhaf olan ben değilmişim.
devamını gör...
birbirine yakışan renkler
kırmızı.
beyaz.
çok yakışıyorlar.
hele ulusal müsabakalarda.
beyaz.
çok yakışıyorlar.
hele ulusal müsabakalarda.
devamını gör...
diyojen
platon’a göre "sokrates’in delirmiş hali" olan kinik filozof.
diyojen ayrıca iyi laf sokan bir filozoftur. günün birinde ancak tek kişinin geçebileceği kadar dar olan bir köprüden geçerken karşı yönden gelmekte olan asilzadenin biriyle ortada karşılaşır. birkaç saniye süren duraklama sonrasında asilzade "ben sefil insanlara yol vermem" der. bunun üzerine diyojen "ben veririm" der ve kenara çekilip yol verir..
diyojen ayrıca iyi laf sokan bir filozoftur. günün birinde ancak tek kişinin geçebileceği kadar dar olan bir köprüden geçerken karşı yönden gelmekte olan asilzadenin biriyle ortada karşılaşır. birkaç saniye süren duraklama sonrasında asilzade "ben sefil insanlara yol vermem" der. bunun üzerine diyojen "ben veririm" der ve kenara çekilip yol verir..
devamını gör...
sohbet ederken keyif duyulan insan tipi
konuşacak anlatacak çok şeyi olan insandır. hele bir de tatlı dille, yavaş yavaş göz teması kurarak anlatıyorsa var yaaa.. *.
devamını gör...
canan kaftancıoğlu
bu kadının geçmişteki tweetlerini okumuştum. tam içeriğini hatırlamıyorum şuan ama sanırım kabul edilesi türden şeyler değildi yazdıkları. konu hakkında daha bilgili arkadaşlar beni aydınlatabilir.
devamını gör...
ay'ı kimler yaptı
christopher knight ve alan butler tarafından yazılmış bir acayip kitap.

kitabın arka kapağından alıntı:
ay'ın nasıl oluştuğuna dair bugün için bilimsel olarak kesin bir açıklama getirilememiştir. çünkü önceden ileri sürülen tezler, daha sonraları geçerliliğini yitirmiş durumdadır. başta nasa olmak üzere yapılan tüm bilimsel araştırmalar, ay'ın fiziksel yapısının dünyamız'dan tamamen farklı olduğunu göstermiş ve bir zamanlar ileri sürüldüğü gibi ay'ın dünya'dan kopan bir gök cismi olmadığını ispatlamıştır. nasa yaptığı açıklamada ay'ın içinin boş olduğunu ve böyle bir durumun hiç bir gök cisminde normal şartlarda olmaması gerektiğini vurgulamıştır. konunun bir başka ilginç yanı da ay'ın güneş'ten kopan bir gök cismi olmadığını da yapılan araştırmalar ortaya koymuştur. uydumuz ay adeta evrenin başka bir köşesinden alınıp yörüngemize yerleştirilmiş gibidir!... eldeki verilere göre ay içi boş ve yapay bir uydudur!... dünyamız ve ay'la ilgili tüm bildiklerinizi sorgulayacak bilimsel kanıtları, olağanüstü ama mantıklı iddialarla bu kitapta bulacaksınız.
kitap, uydumuz ay'ın nasıl oluştuğuna dair sorular soruyor ve cevaplar arıyor. ancak bana göre, çıkış noktası son derece hatalı. zira nasa'nın, ay'ın içinin "boş" olduğuna dair bir çalışması olmadığı gibi, kendi sitesinde iç yapısı hakkında oldukça detaylı bilgi var. üstelik çarpma fırlatma kuramı da ay'ın dünya'dan kopan bir cisim olduğunu yalanlamaz, aksine doğrular ve en çok kabul gören kuramdır şu an için. haddinden fazla komplo teorisyenliği barındıran bir kitap ne yazık ki.

kitabın arka kapağından alıntı:
ay'ın nasıl oluştuğuna dair bugün için bilimsel olarak kesin bir açıklama getirilememiştir. çünkü önceden ileri sürülen tezler, daha sonraları geçerliliğini yitirmiş durumdadır. başta nasa olmak üzere yapılan tüm bilimsel araştırmalar, ay'ın fiziksel yapısının dünyamız'dan tamamen farklı olduğunu göstermiş ve bir zamanlar ileri sürüldüğü gibi ay'ın dünya'dan kopan bir gök cismi olmadığını ispatlamıştır. nasa yaptığı açıklamada ay'ın içinin boş olduğunu ve böyle bir durumun hiç bir gök cisminde normal şartlarda olmaması gerektiğini vurgulamıştır. konunun bir başka ilginç yanı da ay'ın güneş'ten kopan bir gök cismi olmadığını da yapılan araştırmalar ortaya koymuştur. uydumuz ay adeta evrenin başka bir köşesinden alınıp yörüngemize yerleştirilmiş gibidir!... eldeki verilere göre ay içi boş ve yapay bir uydudur!... dünyamız ve ay'la ilgili tüm bildiklerinizi sorgulayacak bilimsel kanıtları, olağanüstü ama mantıklı iddialarla bu kitapta bulacaksınız.
kitap, uydumuz ay'ın nasıl oluştuğuna dair sorular soruyor ve cevaplar arıyor. ancak bana göre, çıkış noktası son derece hatalı. zira nasa'nın, ay'ın içinin "boş" olduğuna dair bir çalışması olmadığı gibi, kendi sitesinde iç yapısı hakkında oldukça detaylı bilgi var. üstelik çarpma fırlatma kuramı da ay'ın dünya'dan kopan bir cisim olduğunu yalanlamaz, aksine doğrular ve en çok kabul gören kuramdır şu an için. haddinden fazla komplo teorisyenliği barındıran bir kitap ne yazık ki.
devamını gör...
komşunun tuhaf davranışları
şimdi size inanamayacağınız bir komşuluk deneyimimi anlatacağım.
üniversiteyi kazandığım ilk yıl, üç gün içinde izmir'e gelip ev tutmuştuk. ve bu acele kararımız bize komşuluğun önemini yaşayarak öğretmişti.
şöyle ki yerleştiğim apartmanda metrekare başına bin tane deli düşüyordu. bakın abartıyorsam siz buyrun mesaj atın.
üst kat komşum okb hastasıydı yaz kış her gün halı yıkıyordu balkonda şaka değil, o halılar hiç bitmedi.
ayrıca günde minimum üç kere en az 1 saat boyunca elektrik süpürgesi tutuyor her hafta cam kapı siliyordu.
bir de evi sildiği suları lavaboya ya da klozete dökmek yerinde camdan döküyordu. kaç kere ıslandım ben bilirim. gidip konuştuğumda o su pis evin lavabosuna, klozetine dökülmez diyordu. teyze olmasa kavga eder insan ama yok ne yaparsın öyle yaşadım bir buçuk yıl.
bitti mi bitmedi, karşı komşum da evden çıkmıyordu.
baya baya bakkalın çırağı geliyordu her gün. bir kere bilmeden kapısını çaldım zincirin arkasından açtı yoohhkk diyip suratıma çarptı kapıyı. ben de ona dokunmadım bir daha. ama kendisi apartmanın en aklıselim delisi sayılabilirdi. kimseye bir zararı yoktu allahtan.
gel gelelim apatmanın premium delisine; yan dairedeki abla.
ablamız dışarıdan çok normal görünüyordu ilk günler, sonra evime gelmeye başladı. ardından ilişkilendik bana kocasının işitme engelli ve dilsiz olduğunu, çocuğunun da hasta olduğunu söyledi nasıl üzüldüm el kadar çocuk.
neyse sonra kocasına engelli olduğu için başkasının suçunu yıktıklarını yakalanmamak için eve gelmediğini çocuğunun ilacı için paraya ihtiyacı olduğunu söyledi. valla verdim para.
ama nasıl üzülüyorum, içime içime batıyor. bir kaç kere para verdim.
sonra bu sefer de incinecek diye alışveriş yapıp gece ikide üçte kapısına asmaya başladım.
neyse sonra kocasını gördüm bir gün. sevindim sorun çözüldü herhalde dedim. neyse bir iki hafta sonra adamla karşılaştım. adam benimle konuşmasın mı yemin ediyorum ödüm koptu. adam engelli falan değil. dedim hadi bakalım lilithinkizi, nasıl bir iş bu, çıkar kokusu. velhasıl sonra ben kadın gelince kapıyı açmamaya başladım. en son bir gün çamaşır asıyorum bir ses duydum.
benim abla ellerini ağzına dayamış bağırıyor.
"dikkat dikkat sayın evka 4 sakinleri bugün beldemizde deprem olacaktır! lütfen sığınaklara ininiz! dikkat dikkat (...)!"
o gün anladık işte ablamızın baya baya deli olduğunu.
hülasa ben evden taşındım en nihayetinde. ve bir daha da komşuları bilmediğim evi tutmamaya yemin ettim. (bkz: ev alma komşu al)
şimdi entryi okuyunca güleceksiniz ama inanın yazarken komik de yaşarken hiç komik değildi.
edit: makine çalıştırıyor falan diye yakınan yazarları hususi olarak bu entryi okumaya davet ediyorum. gidin sarılın komşularınıza.
üniversiteyi kazandığım ilk yıl, üç gün içinde izmir'e gelip ev tutmuştuk. ve bu acele kararımız bize komşuluğun önemini yaşayarak öğretmişti.
şöyle ki yerleştiğim apartmanda metrekare başına bin tane deli düşüyordu. bakın abartıyorsam siz buyrun mesaj atın.
üst kat komşum okb hastasıydı yaz kış her gün halı yıkıyordu balkonda şaka değil, o halılar hiç bitmedi.
ayrıca günde minimum üç kere en az 1 saat boyunca elektrik süpürgesi tutuyor her hafta cam kapı siliyordu.
bir de evi sildiği suları lavaboya ya da klozete dökmek yerinde camdan döküyordu. kaç kere ıslandım ben bilirim. gidip konuştuğumda o su pis evin lavabosuna, klozetine dökülmez diyordu. teyze olmasa kavga eder insan ama yok ne yaparsın öyle yaşadım bir buçuk yıl.
bitti mi bitmedi, karşı komşum da evden çıkmıyordu.
baya baya bakkalın çırağı geliyordu her gün. bir kere bilmeden kapısını çaldım zincirin arkasından açtı yoohhkk diyip suratıma çarptı kapıyı. ben de ona dokunmadım bir daha. ama kendisi apartmanın en aklıselim delisi sayılabilirdi. kimseye bir zararı yoktu allahtan.
gel gelelim apatmanın premium delisine; yan dairedeki abla.
ablamız dışarıdan çok normal görünüyordu ilk günler, sonra evime gelmeye başladı. ardından ilişkilendik bana kocasının işitme engelli ve dilsiz olduğunu, çocuğunun da hasta olduğunu söyledi nasıl üzüldüm el kadar çocuk.
neyse sonra kocasına engelli olduğu için başkasının suçunu yıktıklarını yakalanmamak için eve gelmediğini çocuğunun ilacı için paraya ihtiyacı olduğunu söyledi. valla verdim para.
ama nasıl üzülüyorum, içime içime batıyor. bir kaç kere para verdim.
sonra bu sefer de incinecek diye alışveriş yapıp gece ikide üçte kapısına asmaya başladım.
neyse sonra kocasını gördüm bir gün. sevindim sorun çözüldü herhalde dedim. neyse bir iki hafta sonra adamla karşılaştım. adam benimle konuşmasın mı yemin ediyorum ödüm koptu. adam engelli falan değil. dedim hadi bakalım lilithinkizi, nasıl bir iş bu, çıkar kokusu. velhasıl sonra ben kadın gelince kapıyı açmamaya başladım. en son bir gün çamaşır asıyorum bir ses duydum.
benim abla ellerini ağzına dayamış bağırıyor.
"dikkat dikkat sayın evka 4 sakinleri bugün beldemizde deprem olacaktır! lütfen sığınaklara ininiz! dikkat dikkat (...)!"
o gün anladık işte ablamızın baya baya deli olduğunu.
hülasa ben evden taşındım en nihayetinde. ve bir daha da komşuları bilmediğim evi tutmamaya yemin ettim. (bkz: ev alma komşu al)
şimdi entryi okuyunca güleceksiniz ama inanın yazarken komik de yaşarken hiç komik değildi.
edit: makine çalıştırıyor falan diye yakınan yazarları hususi olarak bu entryi okumaya davet ediyorum. gidin sarılın komşularınıza.
devamını gör...
çocuk olmak vs yetişkin olmak
''genç olmak'' diyerek yanıtlayacağım karşılaştırma.
elimde olsa sonsuza kadar genç olmak isterdim.
elimde olsa sonsuza kadar genç olmak isterdim.
devamını gör...
normal sözlük diş hekimleri topluluğu
sonuna kadar desteklediğim topluluktur. herkes bilir diş hastalığı, diş rahatsızlığı nasıl süründürür insanı. dişçilerimiz kesinlikle gölgede kalmış kahramanlarımızdır.
her türlü uplanması gereken başlık.
+1
her türlü uplanması gereken başlık.
+1
devamını gör...
modern insanın en büyük problemi
sürekli arayış içinde olmasıdır. bu kez ihtiyaçtan değil tatminsizlikten elbette.
devamını gör...

