kürtlerin ana dilde eğitim hakkı
türkiye'de 20 milyon kürt var bu kadar insanı kendi dilinde eğitimden mahrum bırakmak onları kültüründen ve kendi benliklerinden uzaklaştırır. siz iran'daki 25 milyon türkün ana dilde eğitim görmesini istemez misiniz? eminim ki istersiniz.
o zaman kendiniz için istediğinizi başkası için istememek sizi ne kadar samimi yapar?
durumu bölücü yapan biziz kürtlere kötü davranırsak, onları kendimizden aşağı görürsek, haklarını kısıtlarsak, adamlar bu özgürlükleri bir şekilde kazanmak isteyecek. ve bunun için teröristlere dahi sempati duymaya başlayanları olacak.
özgürlüğü nasıl vereceğimize gelirsek örnekleri mevcut:
avrupa'nın başkenti brüksel'de şehir ikiye bölünmüş durumdadır devlet daireleri okullar hatta reklam panoları bile, fransızca ve flemenkçe olarak ayrılır. insan tabii ki kendi milletinden olana karşı daha farklı davranacaktır orada da böyle ufak sürtüşmeler olur flemenkler fransızları sert görür mesela ama bunlar tabii şeyler.
onlardan alınacak ders birbirlerini vatan haini ilan etmeyip insancıl bir şekilde geçinip kendilerinde ne hak varsa diğer milletten olan insana karşıda aynısı vermeye karşı olmadıkları olacaktır.
bu topraklarda olamaz demeyin cumhuriyetten öncesinde bu tarz milliyetçi bir devlet bu topraklarda yaşamamış bile.
o zaman kendiniz için istediğinizi başkası için istememek sizi ne kadar samimi yapar?
durumu bölücü yapan biziz kürtlere kötü davranırsak, onları kendimizden aşağı görürsek, haklarını kısıtlarsak, adamlar bu özgürlükleri bir şekilde kazanmak isteyecek. ve bunun için teröristlere dahi sempati duymaya başlayanları olacak.
özgürlüğü nasıl vereceğimize gelirsek örnekleri mevcut:
avrupa'nın başkenti brüksel'de şehir ikiye bölünmüş durumdadır devlet daireleri okullar hatta reklam panoları bile, fransızca ve flemenkçe olarak ayrılır. insan tabii ki kendi milletinden olana karşı daha farklı davranacaktır orada da böyle ufak sürtüşmeler olur flemenkler fransızları sert görür mesela ama bunlar tabii şeyler.
onlardan alınacak ders birbirlerini vatan haini ilan etmeyip insancıl bir şekilde geçinip kendilerinde ne hak varsa diğer milletten olan insana karşıda aynısı vermeye karşı olmadıkları olacaktır.
bu topraklarda olamaz demeyin cumhuriyetten öncesinde bu tarz milliyetçi bir devlet bu topraklarda yaşamamış bile.
devamını gör...
o kız sana bakmaz diyen arkadaş
muhtemelen kıza göz koymuş olabilir. uzaklaşın o arkadaştan. arkadaşınız sizi kötülemez, arkadaşınım diyen kötüleyemez.
o sizin gizli düşmanınız olabilir ancak. sizi kendine rakip gördüğü için o lafı eder.
o sizin gizli düşmanınız olabilir ancak. sizi kendine rakip gördüğü için o lafı eder.
devamını gör...
toplumdan izole edilmesi gereken insanlar
lâiklik elden gideyaah, iltica geleyeahh
devamını gör...
organ ticareti
fakirlik oranının yüzde 70 olarak belirlendiği afganistan, organ ticaretinin yaygınlaştığı ülkelerden biri. hindistan'da ise organ satışı 1980'lere kadar uzanıyor ve bugün dünyadaki nakillerin yüzde 10'unu oluşturuyor. iran ise taraflar iranlı olduğu sürece böbrek satışının yasadışı olmadığı dünyadaki tek ülke.
devamını gör...
tanrıya söylenmek istenen tek kelime
al yanına.
devamını gör...
haluk levent
ahbab derneğinin kurucusu ve türk müziği sanatçısıdır. en çok adından söz ettirdi şarkısı elfida dur. ülkede yapılan anket sonucunda en güvenilir insanlar listesinde birinci sıradadır. yaptığı iyiliklerle insanların gönlünde taht kurmuş bir insandır.
devamını gör...
devlet bahçeli'nin ülkeye katkısı nedir sorunsalı
matematiği sevdirmesidir.toplama çıkarma işlemini miting alanında ustalıkla yapıp üstüne birde alkış almasıdır.
devamını gör...
normal sözlük'te kibar olun bilmediğiniz tanımadığınız kişiye sen dostum şeklinde hitap etmeyin
hayırdır? ingiltere prensiyle mi konuşuyorum? günlük hayatta tanımadığım insanlarla sizli bizli konuşurum genelde ama anonim bir kimlik karşısında kasacak değilim. bozacakmış. yavaş boz da saçın başın dağılmasın sayın yazar*
devamını gör...
kadınların atatürk'e şükran duymaması
(bkz: yemek yediği kaba pislemek).
devamını gör...
geceye bir hayal bırak
koronanın bitmesi ve eskisi gibi olabilmek. eski ben olmak istemem fakat eskisi gibi maskesiz, mesafesiz ve sevdiklerimle uzun uzun vakit geçirmeyi çok isterim.
devamını gör...
yaş saymanın bırakıldığı yaş
35'te bıraktım. sayacak mıydık daha?
devamını gör...
berlin'de hakimler var
adaletin ne olduğunu en iyi anlatan hikayelerden biridir berlin'de hakimler var hikayesi. sunay akın yorumuyla işte o hikaye:
--- (alıntı) ---
1750 yılında, alman prusya kralı büyük ıı. frederick,
berlin yakınlarındaki postdam ormanlarında gezinirken,
bir değirmenin bulunduğu alçak bir tepe üstünde durur.
değirmenin olduğu yeri satın alacağını ve yerine bir saray yaptıracağını söyler.
kralın adamları değirmenciye gider ve kralın bu isteğini iletirler.
fakat adam değirmenini satmak istemez.
adamları gelip kral'a durumu anlatırlar;
kral bunun üzerine değirmenciyi huzuruna çağırtır.
değirmenci gelip, kral'ın karşısında durur.
- "yanlış anladınız beni herhalde beyefendi, ben satın almak
istiyorum orayı. kaç para?" der, önce.
sonra değirmen için değerinin kat ve kat üstünde bir ücret ödemeyi teklif eder.
- "hayır yanlış anlamadım, adamların da bunu söyledi. satmıyorum!"
- "beyefendi inat etmeyin, paranızı fazlasıyla vereceğim."
- "sen koskoca kralsın, paran çok. git almanya'nın her yerine saray yap.
burayı benden önce babam işletiyordu. ona da babasından kalmış,
ben de çocuğuma bırakacağım. satmıyorum!"
bunun üzerine sinirlenen kral frederick ayağa kalkar ve;
“sen benim prusya kralı friedrich olduğumu bilmiyor musun yoksa?” diye gürler.
değirmenci;
-“senin kral olduğunu biliyorum.
ama ben de bu değirmenin ve arazinin sahibi sans-souci’yim.”
kral iyice köpürür ve;
- “madem benim kim olduğumu biliyorsun, o halde zorla alabileceğimi
de biliyor olmalısın. bakalım o zaman ne yapacaksın?
benim binlerce askerim var. senin kimin var?” der.
değirmenci bu söz üzerine hiç telaşa düşmeden tarihe geçecek
o ünlü sözü söyler:
-“berlin’de hâkimler var. ben de onlara güveniyorum.”
kral bu cevap üzerine ıslah ettiği mahkemelerin adaletinin
kendi aleyhine bile güvenildiğini anlar ve
tarihe geçen şu ünlü sözünü söyler:
"hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar kral bile olsa adaletten üstün değildir.
hiç kimse adaletin üstüne çıkamaz."
kral ikinci friedrich bu yel değirmeninin prusya krallığı devam
ettikçe korunmasını ister ve onun daha altında olan tepeye sarayını
diker ve adını da değirmencinin ismi olan sans-souci sarayı koyar.
*
saray ve değirmen günümüzde hala orada bir "adalet simgesi"
olarak yan yana ve birlikte durmaktadır.
ne güzel bir adalet ki, kralın arka bahçesinde bir değirmenci...
adalet, bir kralı ve bir değirmenciyi dost etmiştir.
ve belki kim bilir, sabahları prusya kralı ıı. frederick arka bahçeye
çıktığında değirmenci seslenir ona;
- "hey frederick, ekmek yaptım göndereyim mi?"
ve belki, prusya kralı ıı. frederick der ki;
- "adalet her sabah bana, taze ve sıcak bir ekmek kokusuyla gelirdi."
***
yıllar sonra genç bir osmanlı subayı, berlin'de bir davete katılır.
arkadaşlarına bu hikâyeyi anlatır ve sonra da derki;
"haydi gidelim ve bu sarayı görelim. değirmen hala duruyormuş."
kimse o soğukta dışarı çıkmak istemez. bir tek o subay gider.
sarayın karşısına geçer ve tek başına bu eşsiz eseri izler.
işte o genç subay, türkiye cumhuriyeti'nin kurucusu mustafa kemal atatürk'tür.
ve mahkeme salonlarında hakimin hemen arkasındaki duvarda yazılı olan,
“adalet, mülkün temelidir” sözünün gerçek anlamını anlatır bu hikaye...
--- (alıntı) ---
1750 yılında, alman prusya kralı büyük ıı. frederick,
berlin yakınlarındaki postdam ormanlarında gezinirken,
bir değirmenin bulunduğu alçak bir tepe üstünde durur.
değirmenin olduğu yeri satın alacağını ve yerine bir saray yaptıracağını söyler.
kralın adamları değirmenciye gider ve kralın bu isteğini iletirler.
fakat adam değirmenini satmak istemez.
adamları gelip kral'a durumu anlatırlar;
kral bunun üzerine değirmenciyi huzuruna çağırtır.
değirmenci gelip, kral'ın karşısında durur.
- "yanlış anladınız beni herhalde beyefendi, ben satın almak
istiyorum orayı. kaç para?" der, önce.
sonra değirmen için değerinin kat ve kat üstünde bir ücret ödemeyi teklif eder.
- "hayır yanlış anlamadım, adamların da bunu söyledi. satmıyorum!"
- "beyefendi inat etmeyin, paranızı fazlasıyla vereceğim."
- "sen koskoca kralsın, paran çok. git almanya'nın her yerine saray yap.
burayı benden önce babam işletiyordu. ona da babasından kalmış,
ben de çocuğuma bırakacağım. satmıyorum!"
bunun üzerine sinirlenen kral frederick ayağa kalkar ve;
“sen benim prusya kralı friedrich olduğumu bilmiyor musun yoksa?” diye gürler.
değirmenci;
-“senin kral olduğunu biliyorum.
ama ben de bu değirmenin ve arazinin sahibi sans-souci’yim.”
kral iyice köpürür ve;
- “madem benim kim olduğumu biliyorsun, o halde zorla alabileceğimi
de biliyor olmalısın. bakalım o zaman ne yapacaksın?
benim binlerce askerim var. senin kimin var?” der.
değirmenci bu söz üzerine hiç telaşa düşmeden tarihe geçecek
o ünlü sözü söyler:
-“berlin’de hâkimler var. ben de onlara güveniyorum.”
kral bu cevap üzerine ıslah ettiği mahkemelerin adaletinin
kendi aleyhine bile güvenildiğini anlar ve
tarihe geçen şu ünlü sözünü söyler:
"hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar kral bile olsa adaletten üstün değildir.
hiç kimse adaletin üstüne çıkamaz."
kral ikinci friedrich bu yel değirmeninin prusya krallığı devam
ettikçe korunmasını ister ve onun daha altında olan tepeye sarayını
diker ve adını da değirmencinin ismi olan sans-souci sarayı koyar.
*
saray ve değirmen günümüzde hala orada bir "adalet simgesi"
olarak yan yana ve birlikte durmaktadır.
ne güzel bir adalet ki, kralın arka bahçesinde bir değirmenci...
adalet, bir kralı ve bir değirmenciyi dost etmiştir.
ve belki kim bilir, sabahları prusya kralı ıı. frederick arka bahçeye
çıktığında değirmenci seslenir ona;
- "hey frederick, ekmek yaptım göndereyim mi?"
ve belki, prusya kralı ıı. frederick der ki;
- "adalet her sabah bana, taze ve sıcak bir ekmek kokusuyla gelirdi."
***
yıllar sonra genç bir osmanlı subayı, berlin'de bir davete katılır.
arkadaşlarına bu hikâyeyi anlatır ve sonra da derki;
"haydi gidelim ve bu sarayı görelim. değirmen hala duruyormuş."
kimse o soğukta dışarı çıkmak istemez. bir tek o subay gider.
sarayın karşısına geçer ve tek başına bu eşsiz eseri izler.
işte o genç subay, türkiye cumhuriyeti'nin kurucusu mustafa kemal atatürk'tür.
ve mahkeme salonlarında hakimin hemen arkasındaki duvarda yazılı olan,
“adalet, mülkün temelidir” sözünün gerçek anlamını anlatır bu hikaye...
devamını gör...
karbonik anhidraz inhibitörleri
diüretik etkili, antihipertansif etkisine hızlı tolerans gelişen ilaç grubudur.
idrarı alkalize etmesiyle ürik asit ve sistin taşı tedavisinde etkili iken kanda asidoza neden olur.
akut dağcı hastalığı olarak da bilinen hiperventilasyonla karakterize durum ile absans epilepsi tedavisinde endikasyonu da mevcuttur.
glokom tedavisinde asetazolamid oral kullanılırken;dorzolamid ve brinzolamid topikal kullanılır.
yan etki olarak idrarı alkali yaptığı için böbrek taşı oluşma riski artar.
gfr ve renal kanlanmayı azaltan tek diüretik grubudur bu yüzden böbrek yetmezliğinde kullanılmaz.
ek olarak amonyak atılımını azalttığı için siroz hastalarında kontrendikedir.
idrarı alkalize etmesiyle ürik asit ve sistin taşı tedavisinde etkili iken kanda asidoza neden olur.
akut dağcı hastalığı olarak da bilinen hiperventilasyonla karakterize durum ile absans epilepsi tedavisinde endikasyonu da mevcuttur.
glokom tedavisinde asetazolamid oral kullanılırken;dorzolamid ve brinzolamid topikal kullanılır.
yan etki olarak idrarı alkali yaptığı için böbrek taşı oluşma riski artar.
gfr ve renal kanlanmayı azaltan tek diüretik grubudur bu yüzden böbrek yetmezliğinde kullanılmaz.
ek olarak amonyak atılımını azalttığı için siroz hastalarında kontrendikedir.
devamını gör...
varoluşçuluk
jean-paul sartre sorarsanız,bundan kolay bir şey yoktur:
varoluşçuluğu okurlara tanımlamak mı?çok kolay bir iştir bu!felsefe terimleriyle söylersek,her nesnenin bir özü,bir de varlığı vardır.öz,sürekli nitelikler topluluğu demektir.varlık(ya da varoluş)ise dünyada etkin olarak bulunuş demektir.çoğu kimseler özün önce,varoluşun sonradan geldiğine inanırlar.örneğin,bezelyeler bir bezelye düşüncesine göre yerden biter,yuvarlaklaşırlar.bir ev kurmak isteyen kimsenin,ne biçim bir nesne yaratmak istediğini iyice bilmesi gerekir..
burada öz,varoluştan önce gelir.insaları tanrının yarattığını inanan kimselere şöyle düşünürler:tanrı insaları kendindeki insan düşüncesine göre var eder.öte yandan,inançsız kimselerde şu geleneksel görüşe bağlanırlar..nesne,ancak özüne uyduğu zaman var olur.nitekim 18.yy hep şuna inandı:bütün insalara özgü ortak bir öz vardır;bu değişmez özün adı insan doğasıdır.
varoluşçuluğu okurlara tanımlamak mı?çok kolay bir iştir bu!felsefe terimleriyle söylersek,her nesnenin bir özü,bir de varlığı vardır.öz,sürekli nitelikler topluluğu demektir.varlık(ya da varoluş)ise dünyada etkin olarak bulunuş demektir.çoğu kimseler özün önce,varoluşun sonradan geldiğine inanırlar.örneğin,bezelyeler bir bezelye düşüncesine göre yerden biter,yuvarlaklaşırlar.bir ev kurmak isteyen kimsenin,ne biçim bir nesne yaratmak istediğini iyice bilmesi gerekir..
burada öz,varoluştan önce gelir.insaları tanrının yarattığını inanan kimselere şöyle düşünürler:tanrı insaları kendindeki insan düşüncesine göre var eder.öte yandan,inançsız kimselerde şu geleneksel görüşe bağlanırlar..nesne,ancak özüne uyduğu zaman var olur.nitekim 18.yy hep şuna inandı:bütün insalara özgü ortak bir öz vardır;bu değişmez özün adı insan doğasıdır.
devamını gör...
her şeyi içine atan insan
etrafında anlatmaya değer kimse olmayan insan.
(bkz: anlaşılmamak)
(bkz: anlaşılmamak)
devamını gör...
bir cümleyle hayattan öğrendiklerimiz
hiçbir zaman pes etme, yaşadıkça ümit var...
devamını gör...
sırça köşk
konu sabahattin ali ve eserleri olunca içimde bitmek bilmeyen bir yazma isteği ve heyecanı oluyor. küçüklüğümden beri böyleyimdir ben zaten. çok sevdiğim ve ilgi duyduğum konularda hızlı konuşmaya, hızlı yazmaya, içime sığmamaya başlarım. işte aynı şey sabahattin ali hakkında konuşurken de oluyor. aslında çok fazla şey yazmak istiyorum fakat çok da çekiniyorum. çünkü biliyorum ne yazsam eksik kalacak.
sırça köşk, sabahattin ali'nin öykü kitaplarından biri. araştırmama göre ilk baskısı 1947'de çıkmış. içerisinde 13 öykü, 4 tane de masal bulunuyor. diğer 3 romanı kadar herkes tarafından bilinmez belki fakat hatırı sayılır okuyucusu vardır. öykü okumayı sevenler zaten okumuştur, okumadılarsa muhakkak okumalıdır. öykülerin yazıldığı dönemle şu anki dönem arasında hiçbir farklılığın olmaması insanı üzse de daha bir bağlıyor yazılanlara. çıkarlarını düşünenleri, zengin bir ailenin köpeğinin onda biri kadar iyi şartlarda yaşayamayanları, mahalle baskısının, kitle psikolojinin bir insanı nasıl olmak istemediği birine dönüştürdüğünü bu kısa öyküler sayesinde görüyoruz.
en sevdiğim öykü bahtiyar köpek olmuştu diye hatırlıyorum. masallardan da kitaba ismini veren sırça köşk muazzamdı.
''istediğin kadar güzel resim yap... anlayan, kıymetini bilen olmadıktan sonra...''
sırça köşk, sabahattin ali'nin öykü kitaplarından biri. araştırmama göre ilk baskısı 1947'de çıkmış. içerisinde 13 öykü, 4 tane de masal bulunuyor. diğer 3 romanı kadar herkes tarafından bilinmez belki fakat hatırı sayılır okuyucusu vardır. öykü okumayı sevenler zaten okumuştur, okumadılarsa muhakkak okumalıdır. öykülerin yazıldığı dönemle şu anki dönem arasında hiçbir farklılığın olmaması insanı üzse de daha bir bağlıyor yazılanlara. çıkarlarını düşünenleri, zengin bir ailenin köpeğinin onda biri kadar iyi şartlarda yaşayamayanları, mahalle baskısının, kitle psikolojinin bir insanı nasıl olmak istemediği birine dönüştürdüğünü bu kısa öyküler sayesinde görüyoruz.
en sevdiğim öykü bahtiyar köpek olmuştu diye hatırlıyorum. masallardan da kitaba ismini veren sırça köşk muazzamdı.
''istediğin kadar güzel resim yap... anlayan, kıymetini bilen olmadıktan sonra...''
devamını gör...


