yazar: sabahattin ali
yayım yılı: 1943
edebiyatımızın nahif yazarlarından biri olan sabahattin ali'nin özellikle son yıllarda fazlaca popüler olmuş lakin ''çok satanlar'' kültüründen uzak tutulup okunması gereken eseridir. popüler olması popülist, okunmaya değmez, sanat eseri olmadığı algısı yaratmamalıdır. edebi değeri, içeriği ve üslubu kaliteli bir kitabın ülkemizde karşılığının verilmesi nadir olsa da yerinde bir harekettir.
sabahattin ali'nin son romanı olan kürk mantolu madonna, çevresi tarafından alelade ve kendi halinde görülen raif efendi'nin, geçmişinde babasının isteği üzerine almanya'ya sabunculuğun tekniklerini öğrenmek için gitmesini ve oradaki saf aşk hikayesini anlatır. elbette anlatılan sadece aşk hikayesi değildir, bunu keşfetmek okuyucuya düşecektir.
yayım yılı: 1943
edebiyatımızın nahif yazarlarından biri olan sabahattin ali'nin özellikle son yıllarda fazlaca popüler olmuş lakin ''çok satanlar'' kültüründen uzak tutulup okunması gereken eseridir. popüler olması popülist, okunmaya değmez, sanat eseri olmadığı algısı yaratmamalıdır. edebi değeri, içeriği ve üslubu kaliteli bir kitabın ülkemizde karşılığının verilmesi nadir olsa da yerinde bir harekettir.
sabahattin ali'nin son romanı olan kürk mantolu madonna, çevresi tarafından alelade ve kendi halinde görülen raif efendi'nin, geçmişinde babasının isteği üzerine almanya'ya sabunculuğun tekniklerini öğrenmek için gitmesini ve oradaki saf aşk hikayesini anlatır. elbette anlatılan sadece aşk hikayesi değildir, bunu keşfetmek okuyucuya düşecektir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "delirmiş_psikolog" tarafından 07.11.2020 14:42 tarihinde açılmıştır.
21.
popüler olmasından pek yanasamadığım ama en sonunda hediye alarak başladığım kitaptır. kitabın girişinden bile ağlayarak okuyacağınızı anlıyorsunuz. her şeyiyle insana dokunan ve çok güzel bir eserdir. sabahattin ali'nin üslubu yetiyor zaten. keşke storylere bu kadar düşmeseydi.
bilhassa tahammül edemediğim bir şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşu... neden? niçin daima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız? niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir aciz bulunacak? çocukluğumdan beri buna daima isyan ettim, bunu asla kabul edemedim.'
- maria puder
bilhassa tahammül edemediğim bir şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşu... neden? niçin daima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız? niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir aciz bulunacak? çocukluğumdan beri buna daima isyan ettim, bunu asla kabul edemedim.'
- maria puder
devamını gör...
22.
genelde aşk temalı kitaplar sevmez ve okumadım. ancak sabahattin ali bu romanıyla bana aşk romanlarını sevdirdi. sonu ağlatan bir kitap olması da ayrı bir önem kazandırdı. etkileyiciliği en üst safhada.
devamını gör...
23.
galiba lisede okuduğum için en etkilendiğim kitaplardan biridir. beni neredeyse dünyasına almış, hüp diye içine çekmiştir. şimdi oku desen okuyamam ama lisedeki bir genci yolculuğa çıkarabilecek güce sahiptir.
devamını gör...
24.
--! spoiler !--
raif bey, çocukluğundan beri ürkek mizaçlı ve utangaç bir insandır. okumakta pek hevesi olmadığından babası tarafından almanyaya gönderilir. çok iyi resim yapmasına rağmen sırf kendinden bir parça barındırır korkusu ile yaptığı resimleri kimseye göstermemiştir. kendi içine kapanıktır ve çoğunlukla hayal dünyasında yaşar. bir gün bir resim sergisinde "kürk mantolu madonna"ya rastlar. bu tablo, raif beyin çocukluğundan beri okuduğu kitaplarda ve düşlerinde tasvir ettiği kadınların bir karışımıdır. onda masum, asil ve biraz vahşi bir ifade bulan raif bey bu tabloya bütün benliği ile aşık olur. bir müddet sonra tabloda gördüğü kadın ile karşılaşır. fakat içini bir korku salar. çünkü tablodaki kadın kusursuzdur. ona duyduğu aşk son derece manalı, her şeyin üzerinde, saf, temiz ve ebedidir. tablodaki kusursuz kadının gerçekte, göründüğü kadar kusursuz olmayışı ihtimali onu fevkalade korkutur.
maria puder .. arkadaş olurlar. fakat maria gerçekten de tablodaki gibi ilginç, zarif, güçlü, güzel ve narin bir kadındır. ve aralarındaki arkadaşlık gittikçe ilerler. ancak raif bey ona bir derece kadar az da olsa sahip olmuşken, elinden kayıp gitmesinden, ona tüm benliği ile sahip olmak isterken elde edebildiği kararından da olmaktan korkmakta ve bu düşünce raif beye cehennem gibi azap vermektedir. maria puder ise gerçekten derin düşünceli bir kadındır. erkeklerin bayağılığı karşısında aşk duygusundan nefret etmiştir. o, tüm mantıklarin dışında, tarifi imkansiz ve mahiyeti bilinmeyen bir aşk istemektedir. gittikçe yakınlaşan raif bey ve maria puder, ikisinin de korumaya çalıştığı mesafeyi aşmış ve bütün bir dostluğu, hissiyatı bir hiç uğruna heba etmişlerdir. raif bey'in korktuğu başına gelmiş ve maria puder ona "kendinde noksan olan kocaman bir boşluğun raif bey ile dolabilegini ve raif beyi de sevmezse kimseyi sevemeyecegini düşündüğünü fakat tüm bunlara rağmen raif beyi de sevemedigini" söylemiştir. çünkü o boşluk geçmemiş, her şeye rağmen hayat aynı sıkıntılı hali ile devam etmiş ve raif bey, her şeye rağmen, bütün yakınlığına rağmen yine maria ya uzak bir yabancı gibi görünmüştür. ayrılmaları gerekir. bir müddet ayrı kalırlar. raif bey o süre zarfında maria puderin evinin etrafında dolaşmış, kendinden geçmiş ve hiçbir şey düşünemez olmuştur. ve bu ayrılık sonunda maria puder hastalanır. bu vesile ile tekrar birleştiler. raif bey maria'ya bakıyor, onu iyi etmek için her şeyi yapıyordur. ve bir gün maria puder, "noksan olanı buldum, noksanlık bende imiş. noksanlık inanmak hissiyatı imiş. beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanmadım o yüzden sana aşık olmadığımı sandım, demek insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar, fakat artık inaniyorum" demistir. bu mesut günlerin ardından raif bey'in babası vefat eder ve memleketine dönmek durumunda kalır. bu süre zarfında maria puder de annesinin yanına prag'a gider. raif bey işleri yoluna koyar koymaz maria'yi yanına alacaktır. mektuplasirlar fakat bir müddet sonra maria'nin mektupları kesilir ve raif beyin gönderdiği mektuplar kendisine iade edilir.
raif beyin dünyası başına yıkılır ve bütün insanlardan kaçar . maria puder bile böyle yaptıktan sonra diğerleri neler yapardı kim bilir? maria kendisine verdiği sözü tutmayacagi için mektuplarını kesmiş ve kayıplara karışmıştır. muhtemel ki başka bir erkekle gönlünü eglendirmektedir.
raif bey'in günleri böyle beyhude ve azap içinde geçer, evlenir, çocukları olur.. fakat bu insanlar kendine kati suretle uzaktır, yabancıdır. yıllar geçer fakat raif bey insanlardan uzak, inançsız, mutsuz ve mariayi hala nasıl bu kadar sevdiğine şaşkın ve kızmış halde hayatına devam eder. bir gün maria puderin akrabası bir kadınla yolları rastlaşır. yanında 8 9 yaşlarında bir kız çocuğu ile dolaşan kadın ile sohbete başlar ve maria puder'in prag'a gittikten hemen sonra gebe olduğunu öğrendiği, çocuğun babası hakkında annesine tek kelime etmediği, yakında gideceği bir seyahatten bahsedip durduğu ve malesef çocuğu doğururken öldüğü haberini alır. o zaman raif bey tam on sene bir ölüye kızdığını, maria puder e çok haksızlık ettiğini anlar. onun hatırasına işlediği cinayet, raif beyi fazlası ile sıkıyor ve ölüm gibi geri dönülmez bir nedenden ötürü ne af dileyebiliyor ne de kefaretini odeyebiliyordur. ve 35 senelik ömründe sadece 4 5 ay yaşamış olduğunu, maria ile ayrıldıktan sonra ve onu tanımadan önce bir hayat yaşamadığını hissediyordur. ve bütün bunlardan sonra raif bey de kimseyle bir kelime konusamadan, herkese yabancı, pişmanlık içinde bu dünyadan göçüp gitmiştir.
--! spoiler !--
raif bey, çocukluğundan beri ürkek mizaçlı ve utangaç bir insandır. okumakta pek hevesi olmadığından babası tarafından almanyaya gönderilir. çok iyi resim yapmasına rağmen sırf kendinden bir parça barındırır korkusu ile yaptığı resimleri kimseye göstermemiştir. kendi içine kapanıktır ve çoğunlukla hayal dünyasında yaşar. bir gün bir resim sergisinde "kürk mantolu madonna"ya rastlar. bu tablo, raif beyin çocukluğundan beri okuduğu kitaplarda ve düşlerinde tasvir ettiği kadınların bir karışımıdır. onda masum, asil ve biraz vahşi bir ifade bulan raif bey bu tabloya bütün benliği ile aşık olur. bir müddet sonra tabloda gördüğü kadın ile karşılaşır. fakat içini bir korku salar. çünkü tablodaki kadın kusursuzdur. ona duyduğu aşk son derece manalı, her şeyin üzerinde, saf, temiz ve ebedidir. tablodaki kusursuz kadının gerçekte, göründüğü kadar kusursuz olmayışı ihtimali onu fevkalade korkutur.
maria puder .. arkadaş olurlar. fakat maria gerçekten de tablodaki gibi ilginç, zarif, güçlü, güzel ve narin bir kadındır. ve aralarındaki arkadaşlık gittikçe ilerler. ancak raif bey ona bir derece kadar az da olsa sahip olmuşken, elinden kayıp gitmesinden, ona tüm benliği ile sahip olmak isterken elde edebildiği kararından da olmaktan korkmakta ve bu düşünce raif beye cehennem gibi azap vermektedir. maria puder ise gerçekten derin düşünceli bir kadındır. erkeklerin bayağılığı karşısında aşk duygusundan nefret etmiştir. o, tüm mantıklarin dışında, tarifi imkansiz ve mahiyeti bilinmeyen bir aşk istemektedir. gittikçe yakınlaşan raif bey ve maria puder, ikisinin de korumaya çalıştığı mesafeyi aşmış ve bütün bir dostluğu, hissiyatı bir hiç uğruna heba etmişlerdir. raif bey'in korktuğu başına gelmiş ve maria puder ona "kendinde noksan olan kocaman bir boşluğun raif bey ile dolabilegini ve raif beyi de sevmezse kimseyi sevemeyecegini düşündüğünü fakat tüm bunlara rağmen raif beyi de sevemedigini" söylemiştir. çünkü o boşluk geçmemiş, her şeye rağmen hayat aynı sıkıntılı hali ile devam etmiş ve raif bey, her şeye rağmen, bütün yakınlığına rağmen yine maria ya uzak bir yabancı gibi görünmüştür. ayrılmaları gerekir. bir müddet ayrı kalırlar. raif bey o süre zarfında maria puderin evinin etrafında dolaşmış, kendinden geçmiş ve hiçbir şey düşünemez olmuştur. ve bu ayrılık sonunda maria puder hastalanır. bu vesile ile tekrar birleştiler. raif bey maria'ya bakıyor, onu iyi etmek için her şeyi yapıyordur. ve bir gün maria puder, "noksan olanı buldum, noksanlık bende imiş. noksanlık inanmak hissiyatı imiş. beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanmadım o yüzden sana aşık olmadığımı sandım, demek insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar, fakat artık inaniyorum" demistir. bu mesut günlerin ardından raif bey'in babası vefat eder ve memleketine dönmek durumunda kalır. bu süre zarfında maria puder de annesinin yanına prag'a gider. raif bey işleri yoluna koyar koymaz maria'yi yanına alacaktır. mektuplasirlar fakat bir müddet sonra maria'nin mektupları kesilir ve raif beyin gönderdiği mektuplar kendisine iade edilir.
raif beyin dünyası başına yıkılır ve bütün insanlardan kaçar . maria puder bile böyle yaptıktan sonra diğerleri neler yapardı kim bilir? maria kendisine verdiği sözü tutmayacagi için mektuplarını kesmiş ve kayıplara karışmıştır. muhtemel ki başka bir erkekle gönlünü eglendirmektedir.
raif bey'in günleri böyle beyhude ve azap içinde geçer, evlenir, çocukları olur.. fakat bu insanlar kendine kati suretle uzaktır, yabancıdır. yıllar geçer fakat raif bey insanlardan uzak, inançsız, mutsuz ve mariayi hala nasıl bu kadar sevdiğine şaşkın ve kızmış halde hayatına devam eder. bir gün maria puderin akrabası bir kadınla yolları rastlaşır. yanında 8 9 yaşlarında bir kız çocuğu ile dolaşan kadın ile sohbete başlar ve maria puder'in prag'a gittikten hemen sonra gebe olduğunu öğrendiği, çocuğun babası hakkında annesine tek kelime etmediği, yakında gideceği bir seyahatten bahsedip durduğu ve malesef çocuğu doğururken öldüğü haberini alır. o zaman raif bey tam on sene bir ölüye kızdığını, maria puder e çok haksızlık ettiğini anlar. onun hatırasına işlediği cinayet, raif beyi fazlası ile sıkıyor ve ölüm gibi geri dönülmez bir nedenden ötürü ne af dileyebiliyor ne de kefaretini odeyebiliyordur. ve 35 senelik ömründe sadece 4 5 ay yaşamış olduğunu, maria ile ayrıldıktan sonra ve onu tanımadan önce bir hayat yaşamadığını hissediyordur. ve bütün bunlardan sonra raif bey de kimseyle bir kelime konusamadan, herkese yabancı, pişmanlık içinde bu dünyadan göçüp gitmiştir.
--! spoiler !--
devamını gör...
25.
aklınız başınızdayken okuyun. yoksa kelimelerin taşıdığı anlamları kaçırır ve populer kültür romanları gibi okuyup iki gözyaşı döküp hiç bir şey hatırlamadan yolunuza devam edersiniz.
çünkü ben yaptım. pişmanım.
lise edebiyat dersinde çok sevdiğim hocamın ödev olarak okuttuğu sıralarda (zorunda olduğumdan sebep sanırım) çok sevmemiştim. üniversiteye geçince bir şekilde kütüphane sıralarında dolanırken gözüm takıldı ve yeniden okumayı denedim. sonra bilin bakalım ne oldu?
"birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?"
çünkü ben yaptım. pişmanım.
lise edebiyat dersinde çok sevdiğim hocamın ödev olarak okuttuğu sıralarda (zorunda olduğumdan sebep sanırım) çok sevmemiştim. üniversiteye geçince bir şekilde kütüphane sıralarında dolanırken gözüm takıldı ve yeniden okumayı denedim. sonra bilin bakalım ne oldu?
"birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?"
devamını gör...
26.
popüler olunca herkesin okumaya başladığı roman. bu popülerliği kim belirliyor onu da merak etmiyor değilim. bir anda birşeyler popüler oluyor bizde kapılıp giriyoruz. bu söylediklerimden bağımsız olarak şahane bir romandır okumayan arkadaşlara tavsiye edilir
devamını gör...
27.
beni hayretler içinde bırakan kitap. kelime karşılığı yoktur dedigim hisler ,bir sürü kelimeyle anlatılmış kitapta. olaylar ,akış tamam da insan başka insanlarin içini okur mu böyle?
devamını gör...
28.
ilk yarısı, ikinci yarısına kıyasla muazzamdır. toplamda yine kalburüstü bir eserdir tabii ki - yoksa bu kadar sükse yaratamazdı zaten. ama sabahattin ali'nin raif efendi karakterini anlatışı raif efendi'nin çaresiz aşk hikayesini aktarışından on kat daha etkilidir.
bunun sebebi de büyük ihtimalle kitabın ilkin günlük gazetede bölüm bölüm yayınlanmasıdır (bkz: tefrika). sabahattin ali romanı günü gününe yetiştirerek yazmak zorunda olduğu için - hatta bir dönem bileğini sakatlayıp zar zor yazdığı için - son yarısının bir kalem daha sıradan olmasını doğal karşılamak gerek.
bunun sebebi de büyük ihtimalle kitabın ilkin günlük gazetede bölüm bölüm yayınlanmasıdır (bkz: tefrika). sabahattin ali romanı günü gününe yetiştirerek yazmak zorunda olduğu için - hatta bir dönem bileğini sakatlayıp zar zor yazdığı için - son yarısının bir kalem daha sıradan olmasını doğal karşılamak gerek.
devamını gör...
29.
sabahattin ali'nin ikinci kez askere alındığı dönemde, dolayısıyla yedek subay olarak askerlik yaparken çadırında yazdığı kitaptır. üstelik attan düşüp elini kırmış ve buna rağmen tenekede su ısıtıp, kolunu da sıcak suya sokarak yazmıştır.
kitap olarak 1943 yılında yayımlanmıştır. ancak öncesinde, o dönemin gazetelerinden biri olan hakikat gazetesinde 18 aralık 1940 ile 8 şubat 1941 arasında 48 bölüm olarak tefrika edilmiştir. yani, tıpkı diziler gibi bölüm bölüm yayımlanmıştır.
ve düşünün, eli kırık olmasına ve üstelik askerde olmasına rağmen düzenli olarak yazmayı başarmış ve bölümleri hiç aksatmadan gazeteye göndermeyi başarmıştır.
kendime en yakın roman kahramanı olarak gördüğüm kişiyi barındıran kitaptır aynı zamanda. o kişi tabi ki raif efendi'dir.
kitap olarak 1943 yılında yayımlanmıştır. ancak öncesinde, o dönemin gazetelerinden biri olan hakikat gazetesinde 18 aralık 1940 ile 8 şubat 1941 arasında 48 bölüm olarak tefrika edilmiştir. yani, tıpkı diziler gibi bölüm bölüm yayımlanmıştır.
ve düşünün, eli kırık olmasına ve üstelik askerde olmasına rağmen düzenli olarak yazmayı başarmış ve bölümleri hiç aksatmadan gazeteye göndermeyi başarmıştır.
kendime en yakın roman kahramanı olarak gördüğüm kişiyi barındıran kitaptır aynı zamanda. o kişi tabi ki raif efendi'dir.
devamını gör...
30.
alırken çok duygulanacağımı, ağlayacağımı düşünerek aldığım, sonucu öyle olmayınca da allah allah herkes salya sümük bende mi bir terslik var acaba? diye düşündüren kitap. benim fikrimce kitap öyle hüzünlü bir aşk hikayesinin etrafında dönmüyor. sebahattin ali'nin aşk ve sevgi hakkında yaptığı harika betimlemelerinin yanında karakterlerin hüzünçlü aşk hikayesi konuk oyuncu gibi kalmış. kitabın asıl beğendiğim yanı da böyle olmasıydı zaten. kitaptan gerçekten zevk almak isteyenlerin karakterden çok bu betimlemelere odaklanmasını tavsiye ederim. inceliğinden dolayı çerez kitaplardan biri gibi duruyor. okuyacaklara tavsiyem bir çırpıda değil sindire sindire okumaları.
devamını gör...
31.
doğum günümün aynı olduğu yazarın, ismi en çok bilinen kitabıdır. çok fazla görmeye başladığım için meraktan aldığım ama sonrasında iyi ki almışım dedirten tek solukta okuduğum bu novella'da sanırım o zamanlar aradığım bir çok şeyi bulmuştum. hani olur ya, sırf meraktan yapmaya başladığınız bir şey çok hoşunuza gitmeye başlar ve bırakamazsınız. bu kitap bana maria puder'ı verdi. bu kitap bana en az ilgi çekici insanın en ilgi çeken insanda edinebileceği eşsiz yeri gösterdi. bir tabloya bakarken nasıl hayatının büyük ölçüde değişebileceğini ve seni tamamlayacak olan kişinin hayatına nasıl bir anda girip, nasıl bir anda çıkabileceğini öğretti. çoğu gece yatmadan önce maria'nın yüzünü çizmeye çalıştım kendi kafamda, nasıl aşık olunabilirse gerçek olmayan birine o şekilde aşık oldum maria'ya. sonunda maria'nın hastalanıp öldüğüne bir türlü inanamıyordu içim, sanki kitabın içinde ben yaşıyor, tren garında o çocukla ben karşılaşıyor gibiydim. raif efendi nasıl o çocuğa kendi hayalinde sahip çıkıp sevip kolladıysa, aynı şekilde ben de kendi hayalimde öyle sevip kolladım maria'yı. okudum demek çok hafif kaçar. ben bu kitabı bir süre yaşadım.
devamını gör...
32.
sabahattin ali’nin en önemli eserlerinden biri. aşkı, hayatın anlamını ve içimizde bitmek bilmeyen çelişkileri konu alan eser, sosyal medyada ünlenmesi sebebi ile önyargılara maruz kalıyor!
devamını gör...
33.
sabahattin ali'nin tüm hünerlerini gösterdiği, kesinlikle okunması gereken harika bir eserdir.
kitapta kurgunun içinde anlatılan baba-oğul ilişkisi, akraba sorunsalı, karı-koca ilişkisi, erkeklere ve kadınlara yönelik yapılan tespitler yazarın kullandığı mükemmel bir gözlem gücünün ürünüdür.
gustave flaubert 'in bir röportajında "madam bovary benim." dedirtecek kadar bir karakteri içselleştirmesi gibi sabahattin ali' de maria puder nam-ı diğer kürk mantolu madonna'yı erkeklere objektif bir şekilde, bir kadın gözüyle bakacak kadar benimsemiştir.
yaşamak için neler gerekir? neler olmadan yaşayamazsınız? neyin yokluğunun yarattığı boşluğu dolduramazsınız?
seni seviyorum. deli gibi değil, gayet aklı başında seviyorum.
içimde, bir yolculukta tanışıp alıştığım fakat pek çabuk ayrılmaya mecbur olduğum bir insana veda eder gibi bir his vardı.
içimde yarım kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardı.
kitapta kurgunun içinde anlatılan baba-oğul ilişkisi, akraba sorunsalı, karı-koca ilişkisi, erkeklere ve kadınlara yönelik yapılan tespitler yazarın kullandığı mükemmel bir gözlem gücünün ürünüdür.
gustave flaubert 'in bir röportajında "madam bovary benim." dedirtecek kadar bir karakteri içselleştirmesi gibi sabahattin ali' de maria puder nam-ı diğer kürk mantolu madonna'yı erkeklere objektif bir şekilde, bir kadın gözüyle bakacak kadar benimsemiştir.
yaşamak için neler gerekir? neler olmadan yaşayamazsınız? neyin yokluğunun yarattığı boşluğu dolduramazsınız?
seni seviyorum. deli gibi değil, gayet aklı başında seviyorum.
içimde, bir yolculukta tanışıp alıştığım fakat pek çabuk ayrılmaya mecbur olduğum bir insana veda eder gibi bir his vardı.
içimde yarım kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardı.
devamını gör...
34.
kürk mantolu madonna, lisedeyken çok sevdiğim ama üniversitede türk dili ve edebiyatı okurken "kuyucaklı yusuf"un simetrik giden kurgusunu görünce kurgu açısından biraz geride kaldığını düşündüğüm sabahattin ali eseri. ayrıca dostoyevski ağabeyimin beyaz geceler'ini okurken tamamen benzer olduğunu iddia etmemekle beraber aklıma gelmiş olduğunu da belirtmek isterim.
devamını gör...
35.
başıma bir şey gelmeyecekse sevmediğim bir kitap olduğunu söylemek isterim.
baş karakter (raif efendi miydi?) ve maria (hoşlandığı kadının adı buydu sanırım) bana göre birbirinden sinir bozucu iki kişi. maria'nın olduğu bölümleri okurken kafamda ukala bir profil canlanmıştı.
ama seni seviyorum, deliler gibi değil gayet mantıklı seviyorum sözü güzeldir.
baş karakter (raif efendi miydi?) ve maria (hoşlandığı kadının adı buydu sanırım) bana göre birbirinden sinir bozucu iki kişi. maria'nın olduğu bölümleri okurken kafamda ukala bir profil canlanmıştı.
ama seni seviyorum, deliler gibi değil gayet mantıklı seviyorum sözü güzeldir.
devamını gör...
36.
kitabı bir solukta ve uzun zaman önce okumuştum ama sonuna doğru hüngür hüngür ağladığımı ve çok üzüldüğümü hatırlıyorum. bir şeyi unutsak da hissettirdiğini unutmuyormuşsuz hakikaten
devamını gör...
37.
sabahattin ali'nin psikolojik, aşk konusu içeren kısa bir romanıdır. başlarda roman yavaş gitse de hikâye ortalarında canlanıyor. sonlarında ise kitabın nasıl bittiğini anlamadım. güzel bir romandır. kalemine sağlık.
devamını gör...
38.
lise 3'teyken okuduğum, bir farklı hissettiren kitaptır.
ilk okuduğumda raif, maria'nın kendisinin mektubuna cevap vermediği için onu terkettiğini düşündü diye "bu raif de ne kadar salak ve yıkık bir insan. gitsen yanına veya bir yerden araştırsan belki hasta olduğunu anlardın." şeklinde düşünürdüm, fakat ilerleyen zamanlarda, o zamanki şartların farklı olduğunu ve günümüzdeki sosyal medya ve teknolojinin, kitaptaki geçen zamanda olmadığı kafama dank etti. yani kısacası raif'i haksız yere eleştirmişim...
ilk okuduğumda raif, maria'nın kendisinin mektubuna cevap vermediği için onu terkettiğini düşündü diye "bu raif de ne kadar salak ve yıkık bir insan. gitsen yanına veya bir yerden araştırsan belki hasta olduğunu anlardın." şeklinde düşünürdüm, fakat ilerleyen zamanlarda, o zamanki şartların farklı olduğunu ve günümüzdeki sosyal medya ve teknolojinin, kitaptaki geçen zamanda olmadığı kafama dank etti. yani kısacası raif'i haksız yere eleştirmişim...
devamını gör...
39.
sabahattin ali'nin toplumu çok iyi analiz ettiğini en az bir sosyolog kadar toplum mühendisi olduğunu gördüğüm kitaplarından sadece birisidir. muhteşem bir hikayedir. hala daha bir çok zaman kitapçılarda çok satanlar listesindedir.
devamını gör...
40.
kitap için zamanının çok ötesinde yorumu kesinlikle doğrudur. ben yazıldığı tarihi gördüğümde şok olmuş insanlardanım . kesinlikle şuan okunması gerekir diyemem çünkü belli bir bilgi ile kitap daha da anlam kazanıyor. tekrar okunsa da can sıkmayacak bir kitap
devamını gör...